Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Anadolu 11. Asliye Ticaret Mahkemesi 2020/354 E. 2020/156 K. 18.03.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. İstanbul Anadolu 11. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

GEREKÇELİ KARAR
ESAS NO : 2020/354
KARAR NO : 2020/156

DAVA : MENFİ TESPİT
DAVA TARİHİ : 13/02/2020
KARAR TARİHİ : 18/03/2020

Mahkememizde görülmekte olan Menfi Tespit (Alım Satım) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili Mahkememize verdiği dava dilekçesinde; Müvekkili şirketin; ——depolama sağlayarak toptan ve perakende satışı yapan bir şirket olduğunu, ——– aşan bir ciro gerçekleştirdiğini, halen 130 çalışanı ve sağlam mali yapısı ile sektöründen güçlü ve güvenilir bir algıya sahip olduğunu, müvekkili şirketin cirosu itibariyle tam tasdik yeminli mali müşavirlik denetimi altında olduğunu, müvekkili şirket ile davalı şirket arasındaki münasebet, müvekkili şirketin üst düzey çalışanı iken işten çıkartılan ve halen müvekkili şirket ile hukuki ihtilafı bulunan ——— tarafından kurulup devam ettirildiğini, çeklerin bankaya ibraz edilmesinden sonra elde ettikleri bilgilere göre davalı şirket ticari geçmişi, hakkında uygulanan idari yaptırımlar sebebiyle güven telkin etmeyen bir yapı olduğunu, davalı ———————– mükellefiyet kaydı resen kapatıldığını, akabinde davalı şirket ——–adresine taşındığını, —- faaliyetsiz olduğu hususu tespit edildiğini, davalılardan ….———, suç ortakları ile birlikte işadamı————–kaçırmaktan dolayı gözaltına alınıp yargılandığını, müvekkili şirket ile davalılar arasında çekler yönünden mal ve hizmet alım satımı bulunmadığını, müvekkili şirketin çekler sebebi ile davalılara karşı borçlu olmadığını, dava konusu çeklerle ilgili herhangi bir nedenle temel alacak da bulunmadığını, davalılar çekleri hile ile temin ettiklerini, bir çekte herhangi bir nedenle temel alacak bulunmuyorsa o çekin bedelsiz bir kambiyo senedi olduğunu, çekler davalılar tarafından tahsil amacıyla —————- çek bedellerinin tahsil edildiğini, müvekkili şirket ile davalılar arasında çekler sebebi ile mal veya hizmet ilişkisi bulunmadığından çeklerin ibrazı haber alınır alınmaz anılan şubeye gidilip —– mücerretlik zor gücüne dayanan davalılara engel olmak mümkün olmadığını, çekleri 22.11.2019 tarihinde tahsil eden davalı şirket ve davalı şirket adına vekaletname ile hareket ettiğini ifade eden daha sonra şahsen alacaklı olduğunu iddia eden davalının bankadan ayrıldıktan sonra çek tahsil dekontların da tahsil ettiklerine dair imzaları mevcut olmasına rağmen anılan çek bedellerinin —————————Esas sayılı dosyasından takip başlattıklarını, 6.225.000,00. TL’nin alacaklısının kim olduğu hususu da davalılar arasında çelişkili olduğunu, davalı …’ın iddialarının gerçek dışı olduğunu, davalının müvekkili şirkete borç verme imkan ve kabiliyeti bulunmadığını, … ifadesinde vermiş olduğunu iddia ettiği paranın miktarı yönünden de hataya düştüğünü, davalıların ————— soruşturma numaralı dosyasından yapmış oldukları haksız ve dayanaksız şikayet hakkında kamu adına kovuşturmaya yer olmadığına dair takipsizlik kararı verildiğini, lehdarı davalı şirket olan çeklerin arkasında davalı şirket kaşesi olmasına rağmen çekler davalı şirket yetkilisi tarafından ciro edilmediğini, lehdar kaşesi üzerindeki imza değil karalama olduğunu, yani ciro zinciri dahi bozuk olup çeklerin kambiyo vasfı taşımadığını, tüm çeklerin davalı … tarafından tahsil edildiğini, buna rağmen 6.225.000,00.-TL yönünden —————– Esas sayılı dosyasından yapılan takipte alacaklı tahtında davalı …’ın değil davalı —-.—- bulunduğunu, ortada şirketin dava konusu çeklerden dolayı borçlanmasını gerektiren hiçbir sebep olmadığını, dava konusu çeklerin iptaline karar verilmesini müvekkili şirketin davalılara borçlu olmadığının tespitine, ödemek zorunda kaldıkları 6.000.000,00.-TL’nin istirdatına, senedin lehtarı ile düzenleyeni arasında ticari hiçbir ilişkinin olmadığını, çeklerin verilmesine neden olan “—- gerekçesi de çekleri tahsil etmeye çalışan …’ın ifadesinden de net şekilde anlaşıldığını, ortada çekin lehtarı açısından çekin keşide edilmesini gerektiren bir ticari ilişkinin olmadığını, keşide edilen çeklerdeki ciro zincirinin bozuk olduğunu, çeklerin kambiyo vasfının olmadığını, çeki lehtar vekili olarak tahsil eden …’ın iddiasına göre çeklerin ….——-. isimli firmanın sahibi olan —– nedeniyle olduğunun ifade edildiğini, borç verilen kişinin müvekkili şirket olmadığını, borç veren davalı şirketin de olmadığını ileri sürerek her türlü talepleri, hak, talep, dava, zarar, ziyan ve 6.000.000,00.-TL yönünden ise sebepsiz zenginleşen davalılar hakkında paranın istirdatı talepli dava açma hakları saklı kalmak kaydıyla davalılar aleyhine açtıkları menfi tespit davasının kabulüne, davalılar tarafından tahsile konu edilen çekler karşılığında davalılara 6.225.000,00.-TL borçlarının olmadığının tespitine, davalılara borçlu olmadıklarının tespitine, yapılacak yargılama sonunda dava konusu 6 adet çekin iptaline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Mahkememizce dava konusu uyuşmazlığın TTK’nin 5/A, 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu’nun 18/A maddesi gereği arabuluculuğa tabi olduğu değerlendirilek 17.02.2020 tarihli ara kararı ile davacıya arabuluculuk son tutanak aslı veya arabulucu tarafından onaylanmış suretini sunmak üzere 1 haftalık kesin süre verilmiş, davacı tarafından kendisine verilen kesin süre içinde dava açılmadan önce başvurusu yapılmış ve son tutanağı tanzim edilmiş arabuluculuk tutanağının mahkememize sunulmamış olduğu görülmüştür.
DAVANIN VE ZORUNLU ARABULUCULUĞA İLİŞKİN DAVA ŞARTININ BULUNUP BULUNMADIĞININ TESPİTİ, İNCELEME VE GEREKÇE:
6/12/2018 tarihli, 7155 sayılı kanun’un 20. maddesiyle ttk’ye eklenen 5/a maddesi uyarınca, “(1) bu kanunun 4 üncü maddesinde ve diğer kanunlarda belirtilen ticari davalardan, konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talepleri hakkında dava açılmadan önce arabulucuya başvurulmuş olması dava şartıdır.”
6325 sayılı hukuk uyuşmazlıklarında arabuluculuk kanunu’ nun 18/a maddesi uyarınca, “(1) ilgili kanunlarda arabulucuya başvurulmuş olması dava şartı olarak kabul edilmiş ise arabuluculuk sürecine aşağıdaki hükümler uygulanır.
(2) davacı, arabuluculuk faaliyeti sonunda anlaşmaya varılamadığına ilişkin son tutanağın aslını veya arabulucu tarafından onaylanmış bir örneğini dava dilekçesine eklemek zorundadır. bu zorunluluğa uyulmaması hâlinde mahkemece davacıya, son tutanağın bir haftalık kesin süre içinde mahkemeye sunulması gerektiği, aksi takdirde davanın usulden reddedileceği ihtarını içeren davetiye gönderilir. İhtarın gereği yerine getirilmez ise dava dilekçesi karşı tarafa tebliğe çıkarılmaksızın davanın usulden reddine karar verilir. Arabulucuya başvurulmadan dava açıldığının anlaşılması hâlinde herhangi bir işlem yapılmaksızın davanın, dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddine karar verilir.”
Bu hukuki açıklamalar ışığında somut olaya bakıldığında; davacının istemi bir miktar paranın davalıya ödenmesinin engellenmesine ilişkindir.
TTK’nin 5/A maddesine göre, konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talepleri hakkında dava açılmadan önce arabulucuya başvurulmuş olması dava şartıdır.
Şöyle ki, menfi tespite konu olan asıl uyuşmazlığın temeli bir miktar para alacağına ilişkin anlaşmazlığa dayanmaktadır. 6102 Sayılı TTK”nin 5. maddesine eklenen 5/A maddesi de arabuluculuğa tabi ticari davaların bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat davaları olarak tanımlanmıştır. Bu nedenle, bu davaların türü itibariyle arabuluculuğa gidilmesi zorunludur.
Alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemleri içerisinde en fazla kullanılan sistemlerden birisi olan arabuluculuk, ülkemizde de 2013 yılı Kasım ayından itibaren başarı ile uygulanmaktadır. Bunu gören kanun koyucu, ülkemizde de bu alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemini geliştirmek amacıyla bir seçim yaparak bir miktar paranın ödenmesine yönelik alacak ve tazminat davalarında da arabuluculuk sistemini zorunlu kılmıştır. Bilindiği üzere Mahkemelerin görevi Kanunla belirlenir. Kanun koyucu konusu bir miktar para alacağı olan davalarında zorunlu arabulucuk çözüm yöntemine başvurmayı zorunlu kılmıştır. Bu durumda tüm kurumlar gibi Mahkemelerin de hukuki değerlendirme yaparken Kanun Koyucunun iradesine uygun hareket etmeleri gereklidir. Bu nedenle kanun koyucu menfi tespit davalarını zorunlu arabuluculuk çözüm yöntemleri içinden çıkarmadığı sürece bu tür uyuşmazlıklarda dava açmadan önce zorunlu arabulucuya başvurmak zorunludur.
İşbu dava açılmadan önce zorunlu arabuluculuğa başvurulmuş olması 7155 sayılı Kanun’un 20. Maddesiyle TTK’ye eklenen 5/A ve HMK’nin 114/2. Madde1eri uyarınca dava şartıdır.
Dava şartlarına ilişkin kurallar kamu düzenindendir. “Mahkeme, dava şartlarının mevcut olup olmadığını, davanın her aşamasında kendiliğinden araştırır. Taraflar da dava şartı noksanlığını her zaman ileri sürebilirler”(HMK115.md.). Yasada açıkça dava şartlarının her aşamada mahkemece kendiliğinden araştırılacağı düzenlendiğinden ve 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu’nun 18/A maddesinin 2. Bendinin son cümlesi uyarınca “arabulucuya başvurulmadan dava açıldığının anlaşılması hâlinde herhangi bir işlem yapılmaksızın davanın, dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddine karar verilmesi” gerekmektedir.
HMK 137, 138 ve 140. maddedeki ön inceleme aşamasında dava şartlarının inceleneceğine dair düzenlemeler, henüz incelenmemiş ise tahkikata geçilmeden önce dava şartlarının incelenmesi zorunluluğunu belirtmektedir. Bu hükümler her aşamada dava şartlarının incelenebileceğine dair 115. madde düzenlemesine inceleme zamanı bakımından en erken zaman olarak sınır çizen bir düzenleme olmayıp incelemenin en geç ne zaman yapılması gerektiğini göstermektedir.
HMK.nun 30. Maddesine göre Hakim lüzumsuz masraf yapılmamasını sağlamakla yükümlüdür.
HMK.nun 138. madde ile öncelikle dava şartları ile ilk itirazlar hakkında dosya üzerinden karar verileceği hükme bağlanmıştır.
Somut olaya bakıldığında; 6325 sayılı HUAK 18/A maddesi 2.fıkrası ile “Davacı, arabuluculuk faaliyeti sonunda anlaşmaya varılamadığına ilişkin son tutanağın aslını veya arabulucu tarafından onaylanmış bir örneğini dava dilekçesine eklemek zorundadır. Bu zorunluluğa uyulmaması hâlinde mahkemece davacıya, son tutanağın bir haftalık kesin süre içinde mahkemeye sunulması gerektiği, aksi takdirde davanın usulden reddedileceği ihtarını içeren davetiye gönderilir. İhtarın gereği yerine getirilmez ise dava dilekçesi karşı tarafa tebliğe çıkarılmaksızın davanın usulden reddine karar verilir. Arabulucuya başvurulmadan dava açıldığının anlaşılması hâlinde herhangi bir işlem yapılmaksızın davanın, dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddine karar verilir.” şeklinde düzenleme bulunmaktadır. Bu durumda her ne kadar davacı vekilince dava tarihi olan 13.02.2020 tarihinden sonra 24.02.2020 tarihli ilk oturum tutanağı ile arabuluculuğa başvurulmuş 16.03.2020 tarihli arabuluculuk son oturum tutanağı sunulmuş ise de arabulucuya dava açılmadan önce başvurulmuş olması ve son tutanağın dava dilekçesi ile birlikte mahkemeye sunulmuş olması bir dava şartı olup, bu dava şartının daha sonra tamamlanması yasal olarak mümkün değildir.
Tüm bu nedenlerle, davacının varsa kısa sürede hakkına ulaşması için duruşma açılmaksızın TTK’nin 5/A, 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu’nun 18/A maddesinin 2. Bendinin son cümlesi, HMK’nin 114/(2) ve 115. Maddeleri uyarınca davanın dava şartı yokluğu nedeniyle usulden reddine karar vermek gerekmiş, aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M :Ayrıntısı yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davanın, TTK’nin 5/A, 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu’nun 18/A maddesi, HMK’nin 114/(2) ve 115. Maddeleri uyarınca arabulucuya başvurulmadan dava açılmasına ilişkin dava şartı noksanlığından USULDEN REDDİNE,
2-Harçlar yasasına göre alınması gereken 54,40 TL harcın peşin alınan 106.307,44 TL harçtan mahsubu ile, fazla alınan 106.253,04 TL harcın karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine,
3-Yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına,
4-Gider avansından artın kısmın karar kesinleştiğinde ilgilisine iadesine,
Dair, gerekçeli kararın taraflara tebliğinden itibaren 2 haftalık süre içinde Gerekçeli kararın taraflara tebliğinden itibaren 2 hafta içinde İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi’ne İstinaf Kanun yolu açık olmak üzere dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda oy birliğiyle karar verildi