Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Anadolu 11. Asliye Ticaret Mahkemesi 2019/431 E. 2021/840 K. 25.11.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. İstanbul Anadolu 11. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO: 2019/431 Esas
KARAR NO: 2021/840
DAVA: Alacak (Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ: 16/10/2019
KARAR TARİHİ: 25/11/2021
Mahkememizde görülmekte olan Alacak (Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ;
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkili şirket ile davalı şirketin —- yılından bu yana ticari ilişki içerisinde olduğunu, davacı şirketin davalıya —– üzerinden ——-verdiği, davacının davalıdan hizmet karşılığı cari hesap alacaklarının bulunduğunu, —— karşılıklı olarak faturalar kesilmekte olup akabinde ise son imzalanan hesap mutabakatı uyarınca ödemeler yapılmaktaydı, müvekkil şirket tarafından davalı şirkete faturalar gönderilmiş, akabinde hesap mutabakatı yapılmış ve davalı şirket borçlu olduğunu ikrar etmiştir, davalı şirketin hesap mutabakatını imzalamasına ve borçlu olduğunu açıkça ikrar etmesine rağmen davacı müvekkil şirkete hiçbir ödeme yapılmadığını, davalı şirketin hesap mutabakatını imzalaması ve itiraz etmemesi, müvekkil şirketten hizmet almaya devam etmesi bahsi geçen borcu kabul ettiğini açıkça ortaya koymaktadır, davacı müvekkilinin davalı şirketten alacağı bulunduğunun her türlü izahtan varestedir. Taraflar arasındaki ilişki ile davalının müvekkil şirkete olan borcunun tespitine, hesap mutabakatı ile fatura kapsamında tespit edilen müvekkil alacaklarının davalıdan tazminine, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davalı üzerinde bırakılmasını talep ve dava etmiştir.
Davalıya ——- istinabe yolu ile tebligat yapılarak taraf teşkili sağlanmıştır.
Davalı tarafın istinabe yolu ile sunmuş olduğu cevap dilekçesinde özetle;Mevcut davada sözleşme ve tarafların ihtilaflarının çözümü için merci bulunmadığını, ancak—- konusu — —tarafından fiyat anlaşması — yapıldığı hususu dikkate alındığında iş bu dava—- mahkemelerinin yetkisindedir, ayrıca —— hukuk ve ceza davası açmış olup ihtilaf konusu hakkında karar vermek aşamasındadır, açılan davanın genel ve belirsiz olduğunu, dava dilekçesinde hangi ay veya yıl için davalı şirketten alacaklı olduğunun belirtilmediğini, —– bu dava konusunda yetkili olduğunun dikkate alınarak davacının davasının reddine karar verilmesini talep ettiği görüldü.
Davacı vekilinin cevaba karşı beyan dilekçesinde özetle; davalının iddia ettiği üzere taraflar arasındaki sözleşmenin — kurulması veya davalı şirket genel müdürünün —– asıllı olmasından dolayı — yetkisiz olduğu iddiası hem mantık kurallarına hem de hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, TBK 89’a göre alacaklının yerleşim yerinde ifa edilmesi hususları göz önüne alındığında davanın yetkili ve görevli mahkemede açıldığını, —- uygulamalarına göre müvekkil aleyhine — mahkemelerinde açılan davaların huzurdaki davayı etkilemeyeceğini, — egemenlik hakkı doğrultusunda ayrı bir yargılama yapma hakkının olduğunu, ayrıca davalı şirketin ——- derdestlik iddiasına dayanmak amacıyla öne sürdüğü suç duyurusunun takipsizlik kararı ile sonuçlandığını, dava dilekçesi ekinde ve delil listesinde belirtilen fatura, hesap mutabakatları, e mail yazışmalarının mahkeme dosyasına sunulduğunu ve taraflar arasındaki ticari ilişkinin varlığını kanıtlar nitelikte olduğunu beyan etmiştir.
Tarafların uhdesinde olan tüm delilleri ibraz ettikleri, getirtilmesi gereken delilleri ilgili yerlerden getirtilerek dosya içine alınmıştır.
İNCELEME VE GEREKÇE :
Dava hizmet sözleşmesinden kaynaklanan alacak tahsili istemine ilişkindir.
Davacı talep ve sonucunda davaya konu fatura ve davalı ile imzalanan hesap mutabakatından doğan alacağın tahsili için belirsiz alacak davası mahiyetinde açılan davada davanın kabulünü fazlaya ilişkin haklarının saklı kalmak kaydı ile davalıdan tazminini talep ettiği anlaşılmaktadır.
Davacı dava dilekçesinde davalı ile hesap mutakabatı yapıldığını ve eklerini dava dilekçesi ekinde sunduğunu belirtgmiş ve hesap mutakabatında alacaklı olduğunu iddia ettiği miktarlar açıkça yazmaktadır.
Davacı davasını belirsiz alacak davası olarak açtığı anlaşılmaktadır.Bu noktada, belirsiz alacak davasının niteliği ve şartları üzerinde durmakta yarar vardır.
6100 sayılı HMK 114. Maddesinde dava şartlarını belirlemiş ve davacının dava açmakta hukuki yararının bulunması dava şartı olarak yer almıştır. Madde 107 de ise Belirsiz alacak davasını düzenlemiş, davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkansız olduğu hallerde alacaklı hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabileceğini düzenlemiştir. Madde hükmüne göre; davanın belirsiz alacak davası türünde açılabilmesi için, davanın açıldığı tarih itibariyle uyuşmazlığa konu alacağın miktar veya değerinin tam ve kesin olarak davacı tarafça belirlenememesi gereklidir.Madde gerekçesinde “Alacaklının bu tür bir dava açması için, dava açacağı miktar ya da değeri tam ve kesin olarak gerçekten belirlemesi mümkün olmamalı ya da bu objektif olarak imkânsız olmalıdır. Açılacak davanın miktarı biliniyor yahut tespit edilebiliyorsa, böyle bir dava açılamaz. Çünkü, her davada arandığı gibi, burada da hukuki yarar aranacaktır, böyle bir durumda hukuki yararın bulunduğundan söz edilemez. Özellikle, kısmi davaya ilişkin yeni hükümler de dikkate alınıp birlikte değerlendirildiğinde, baştan tespiti mümkün olan hallerde bu yola başvurulması kabul edilemez” şeklindeki açıklamayla, alacağın belirli veya belirlenebilir nitelikte olması durumunda, belirsiz alacak davası açılarak bu davanın sağladığı imkânlardan yararlanmanın mümkün olmadığına işaret edilmiştir.
6100 sayılı Kanun’un 107/2. maddesinde, sorunun çözümünde yol gösterici mahiyette kriterlere yer verilmiştir. Anılan madde fıkrasında, karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacının, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabileceği hüküm altına alınmış, madde gerekçesinde de “karşı tarafın verdiği bilgiler ve sunduğu delillerle ya da delillerin incelenmesi ve tahkikat işlemleri sonucu—– belirlenebilme hali açıklanmıştır.
Davacının alacağının miktar veya değerini belirleyebilmesi için elinde bulunması gerekli bilgi ve belgelere sahip olmaması, bu belgelere dava açma hazırlığı döneminde ulaşmasının da (gerçekten) mümkün olmaması ve dolayısıyla alacağın miktarının belirlenmesinin karşı tarafın elinde bulunan bilgi ve belgelerin sunulmasıyla mümkün hale geleceği durumlarda alacak belirsiz kabul edilmelidir.Sırf taraflar arasında alacak miktarı bakımından uyuşmazlık bulunması, talep sonucunun belirlenmesinin davacıdan beklenemeyecek olması anlamına gelmez. Önemli olan objektif olarak talep sonucunun belirlenmesinin davacıdan beklenemeyecek olmasıdır —— Sadece alacak miktarında taraflar arasında uyuşmazlık bulunması ya da miktarın tartışmalı olmasının belirsiz alacak davası açılması için yeterli sayılması halinde, neredeyse tüm davaların belirsiz alacak davası olarak kabulü gerekir ki, bu da kanunun amacına aykırıdır. Çünkü, zaten uyuşmazlık bulunduğu için dava açılmakta ve uyuşmazlık mahkeme önüne gelmektedir. Önemli olan davacının talebini belirli kılacak imkana sahip olup olmadığıdır. Burada, alacağın belirlenebilir olması ile ispat edilebilirliğinin de ayrıca değerlendirilmesi gerektiği unutulmamalıdır. Davacının talep ettiği alacağı belirlemesi objektif olarak mümkün, ancak belirleyebildiği alacağını ispat etmesi, kanunun öngördüğü şekilde (elindeki delillerle) mümkün değilse, burada da belirsiz alacak davası açılacağından söz edilemez. Çünkü, bir alacağın belirlenmesi ile onun ispatı ayrı şeylerdir. Davacı, talep konusu yaptığı alacağını çok net şekilde belirleyebilir, ancak her zaman onu ispat edecek durumda olmayabilir. Aksinin kabulü, her ispat güçlüğü olan alacağı belirsiz alacağa dönüştürmek gibi, hem kanunun amacına hem de genel ilkelere aykırı bir durumu ortaya çıkartabilir.
Alacağın miktarının belirlenebilmesinin, tahkikat aşamasında yapılacak delillerin incelenmesi, bilirkişi incelemesi veya keşif gibi sair işlemlerin yapılmasına bağlı olduğu durumlarda da belirsiz alacak davası açılabileceği kabul edilmelidir. Ne var ki, bir davada bilirkişi incelemesine gidilmesi belirsiz alacak davasının açılabilmesi için yeterli değildir. Bir davada bilirkişiye başvurulmasına rağmen davacı dava açarken alacak miktarını belirleyebiliyorsa, belirsiz alacak davası açılamaz——–
Kategorik olarak, belirli bir tür davanın veya belirli kişilerin açtığı davaların baştan belirlenebilir veya belirsiz alacak davası olduğundan da söz edilemez. Her bir davaya konu alacak bakımından, belirsiz alacak davasına ilişkin ölçütlerin somut olaya uygulanarak, belirleme yapılması gereklidir.
Hakime alacak miktarının tayin ve tespitinde takdir yetkisi tanındığı hallerde ——, hakimin kullanacağı takdir yetkisi sonucu alacak belirli hale gelebileceğinden, davacının davanın açıldığı tarih itibariyle alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin imkansız olduğu kabul edilmelidir.
6100 sayılı Kanun ile birlikte, yukarıda belirtilen çerçevede belirsiz alacak davası açma imkanı tanınarak, belirsiz alacaklar bakımından hak arama özgürlüğü genişletilmiş; bununla bağlantılı olarak da hukuki yarar bulunmadan kısmi dava açma imkanı sınırlandırılmakla birlikte, tamamen kaldırılmamıştır.
Kanunun kısmi dava açma imkanını sınırlamakla birlikte tamamen ortadan kaldırmadığı da gözetildiğinde, belirlenebilir alacaklar için, belirsiz alacak davası açılamasa da, şartları oluştuğunda ve hukuki yarar bulunduğunda kısmi dava açılması mümkündür. Aksi halde, sadece ya belirsiz alacak davası açma veya belirli tam alacak davası açma şeklinde iki imkandan söz edilebilir ki, o zaman da kısmi davaya ilişkin 6100 sayılı Kanun’un 109. maddesindeki hükmün fiilen uygulanması söz konusu olamayacaktır. Çünkü, belirsiz alacak davasında zaten belirsiz alacak davasının sağladığı imkanlardan yararlanarak dava açılabilecek; şayet alacak belirli ise de, o zaman sadece tam eda davası açılabilecektir. Oysa kanun koyucunun abesle iştigal etmeyeceği prensibi gereği, anılan maddeyle kısmi davaya ilişkin düzenleme yapıldığı düşünülerek ve Kanundaki sınırlamalara dikkat edilerek kısmi dava açılabilecektir.
Bu noktada şu da açıklığa kavuşturulmalıdır ki, şartları bulunmadığı halde dava dilekçesinde davanın belirsiz alacak davası olarak açıldığı durumda davacıya herhangi bir süre verilmeden hukuki yarar yokluğundan davanın reddi yoluna gidilmelidir. Çünkü, alacağın belirlenebilmesi mümkün iken, böyle bir davanın açılmasına Kanun izin vermemiştir. Böyle bir durumda, belirsiz alacak davası açmakta hukuki yarar yokluğundan dava reddedilmeli, ek bir süre verilmemelidir. Zira, burada talep açıktır, bu sebeple 6100 sayılı Kanun’un 119/1-ğ maddesinin uygulanarak süre verilmesi mümkün değildir. Aslında açılmaması gerektiği halde belirsiz alacak davası açılmış olduğundan, bu konudaki eksiklik de süre verilerek tamamlanamayacağından, dava hukuki yarar yokluğundan reddedilmelidir. Buradaki hukuki yarar, sonradan tamamlanacak nitelikte bir hukuki yarar değildir. Çünkü, dava açıldığında o sırada mevcut olmayan hukuki yarar, bunun da açıkça mahkemece bilindiği bir durumda, tamamlanacak bir hukuki yarar değildir. Aksinin kabulü, aslında açık olan talep sonucunun süre verilerek davacı tarafından değiştirilmesi ve bulunmayan hukuki yararın sağlanması için davacıya ek imkan sağlanması anlamına gelecektir ki, buna usûl bakımından imkan yoktur. Böyle bir durum taraflar arasındaki eşitlik ilkesine de aykırı olacaktır ——–
Eğer talep, davacı tarafından belirsiz alacak davası şeklinde açıklanmış olmakla birlikte, gerçekte belirsiz alacak davası şartlarını taşımıyorsa, o zaman yukarıdaki şekilde hareket edilmeli, hukuki yarar yokluğundan dava reddedilmelidir.
Somut olayda davacı tarafından dava dilekçesi belirsiz alacak davası şeklinde açıklanmış, dava dilekçesinde davasının türünü 6100 sayılı Kanun kapsamında açılan belirsiz alacak davası olarak açıkça belirtmiştir. Dolayısıyla açılan davanın nitelendirilmesi, tereddüt mahal verebilecek bir şekilde değildir, davacı tarafından davaya konu fatura ve cari hesap mutakabatından doğan alacağının davalıdan tahsil edilmesini talep ettiği ve fatura ve cari hesap mutakabatına delil olarak dayandığı anlaşılmakla, davacının dosyaya sunduğu faturalar ve cari hesap mutabakatları doğrultusunda davalıdan ne kadar alacaklı olduğunu objektif olarak kendisi tarafından bilineceği,alacağını belirleme imkanının bulunduğu, davanın gerçekte belirsiz alacak davası şartlarını taşımadığı anlaşılmakla davacının belirsiz alacak davası açmakta hukuki yararı bulunmadığı anlaşıldığından davanın 6100 sayılı HMK 114/1h ve 107 maddeleri uyarınca usulden reddine karar vermek gerekmiş aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davacının davasını belirsiz alacak davası olarak açmakta hukuki yararı olmadığı anlaşıldığından davanın HUKUKİ YARAR YOKLUĞU DAVA ŞARTI eksikliği nedeniyle REDDİNE,
2-)Karar ve ilâm harcı olan 59,30-TL harcın peşin alınan 170,78TL harçtan mahsubu ile bakiye 111,48 -TL harcın kararın kesinleşmesini müteakip ve talep halinde davacıya iadesine,
3-)Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu’nun 18/A-(13) maddesi ve Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Yönetmeliğinin 26/2 maddeleri ile Arabuluculuk Asgari Ücret Tarifesi uyarınca——— bütçesinden ödenen 1.320-TL arabuluculuk ücretinin davacıdan tahsili ile Hazineye Gelir Kaydına,
4-)Yargılama giderinin davacı üzerinde bırakılmasına,
5-) Kullanılmayan gider avansının kararın kesinleşmesini müteakip HMK. 333/1 uyarınca yatıran tarafa iadesine,
Dair, davacı vekilinin yüzüne karşı, davalı tarafın yokluğunda kararın tebliğinden itibaren 2 haftalık süre içinde ———-Adliye Mahkemesi nezdinde İstinaf kanun yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı. 25/11/2021