Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Anadolu 11. Asliye Ticaret Mahkemesi 2019/134 E. 2019/3 K. 20.09.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. İstanbul Anadolu 11. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

KARAR
ESAS NO : 2019/134 Esas
KARAR NO : 2019/3

DAVA : Menfi Tespit (Kıymetli Evraktan Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 16/09/2019
KARAR TARİHİ : 20/09/2019

Davacı vekili tarafından davalı aleyhine açılan menfi tespit davasında dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili Mahkememize verdiği dava dilekçesinde; Müvekkilinin davalı …——— arasında daha önceki iş ilişkilerindeki güvene dayanarak 12/06/2019 tarihinde 25 maddeden oluşan ”Mantolama ve Ek İşler Sözleşmesi” imzalandığını, bu sözleşme neticesinde müvekkilinin üzerine düşen edim ve yükümlülükleri eksiksiz yerine getirdiğini, ancak davalının sözleşmeyi 12/06/2019 tarihinde imzalamış olmasına rağmen hiçbir işlem yapmadığını, müvekkilinin davalı tarafla yaptığı sözleşme neticesinde sözleşme bedeli olarak; ”… imzalı 7 adet sıralı senet” düzenleyerek davalıya verdiğini, ancak davalı şirket sözleşme gereğince ifa etmesi gereken sorumluluğu yerine getirmediğini ve işe başlamadığını, bu konuda davalı tarafa Beyoğlu ——– Noterliği — keşide numaralı 29/08/2019 tarihli ihtarname keşide edildiğini, sözleşmenin haklı nedenle feshedildiğini, sözleşmenin 7. Maddesi uyarınca yüklenici olan muhatap; ”.. Zorunlu haller vuku bulmadıkça 95 iş günü sonunda işi teslim edecektir.” dendiğini, sözleşmede açıkça belirtilmesine rağmen sözleşmenin imzalanmasının ardından 83 gün geçtiğini ve davalı tarafça işe başlanmadığını, her ne kadar sözleşme ile işin yapılış süresi 95 gün olarak belirlenmiş ise de mantolama işleminin amacı kış mevsimine hazırlık olup bu andan sonra bu işlemin yapılması iklimsel olarak imkansız hale geldiğini, bu andan sonra yapılacak olan işlemin müvekkiline herhangi bir faydasının olmadığının da açık olduğunu, yine aynı sözleşmenin yüklenicinin sorumluluklarını düzenleyen 10.1-b maddesinde; ” Sözleşmede tarif edilmiş imalat kalemlerindeki işleri zamanında, sözleşmeye uygun yapılarak İŞVERENE teslim etmektir.” hükmü düzenlendiğini, ancak karşı yanın izlediği tutum kendi imzaladığı sözleşmeye açıkça aykırılık teşkil ettiğini, müvekkilinin mağdur edildiğiısı açıkça ortada olduğunu, bu durumda müvekkilinin sözleşmeyi haklı nedenle feshetme zorunluluğu doğduğunu, bütün bunların dışında Türk Borçlar Kanunu m.435/2’te ” Sözleşmeyi fesheden taraftan, dürüstlük kurallarına göre hizmet ilişkisi sürdürmesi beklenmeyen bütün durum ve koşullar, haklı sebep sayılır.” hükmünün düzenlendiğini, müvekkilinin bu ilişkiyi devam ettirmesini beklemek hayatın olağan akışına uygun olmadığını, sözleşmenin konusu olan mantolama işleminin kış mevsimine hazırlık olduğu dolayısıyla belli bir zamanda başlayıp bitirilmesi gereken bir işlem olduğunun aşikar olduğunu, iklimsel olarak bu zaman geçirilmiş dolayısıyla sözleşmenin herhangi bir faydasının kalmadığını, aksine müvekkilinin zararına bir hal almaya başladığını, bu durumda müvekkilinin ilişkiyi devam ettirmesini beklemek hakkaniyete aykırı olduğunu, Türk Borçlar Kanunu’na göre borçlunun ifa imkansızlığından kurtulması için kusurlu olmadığı ispatlaması gerektiğini, fakat karşı yan aradan geçen bu kadar güne rağmen yapılması gereken işe dair en küçük bir adım dahi atmadığını, davalı tarafın ticari olarak zor durumda olduğunu, almış olduğu işleri yapmaktan imtina ettiğini ve piyasadan çekildiği bilgisinin alındığını, tüm bu hususlar göze alındığında işe başlayıp devam ettiremeyeceğinin açıkça ortada olduğunu, anlatılan durumun hiçbir şüpheye yer bırakmayacak şekilde yüklenicinin kusurlu olduğunu gösterdiğini, müvekkilinin sözleşme bedeli olarak 7 adet sıralı senet vermiş olup karşılığında hiçbir hizmet almadığını, batık bir şirketten beklenilen hizmeti alamayacağının da ortada olduğunu, bu durumda müvekkili tarafından yapılan fesih haklı nedenle olup aralarındaki ilişkinin sona erdiğini, müvekkilinin karşı yana hiçbir borcunun olmadığını ileri sürerek müvekkilinin sözleşmeyi haklı nedenle feshettiğini ve müvekkili ile davalı arasında herhangi bir borç ilişkisinin doğmadığını, sözleşmeye konu mantolama işleminin yapılacağı yerde yapılacak keşif veya bilirkişi incelemesi ile de bu durum açığa çıkacağını, müvekkilinin hiçbir hizmet almadığı bir iş karşılığında 510.000,00 TL borçlu olması hayatın olağan akışına aykırı olmakla birlikte hukuka da aykırı olduğunu ileri sürerek davalı aleyhine açtıkları menfi tespit davasının kabulü ile davalıya 20/05/2019 tarihli sözleşme dolayısıyla hiçbir borçlarının bulunmadığının tespiti ile davalı şirket ile yapılan 20/05/2019 tarihli sözleşme dolayısıyla belirlenen yükümlülüklerinin davalı şirket tarafından kasten ve hiçbir surette yerine getirilmemiş olması sebebiyle, müvekkilinin davalı şirket lehine keşide ettiği senetler karşılığında davalı şirkete herhangi bir borcunun olmadığının tespitine, dava konusu farklı tarihli 7 adet senedin müvekkiline iadesine, dava konusu senedin tahsili halinde, müvekkili şirketin ileride telafisi imkansız maddi ve manevi zararlara uğrayacağı muhtemel olduğundan dava konusu 7 adet senedin, teminatsız veya İcra İflas Kanunu m.72/2 gereğince %15’i geçmemek üzere mahkemece uygun görülecek bir teminat mukabilinde mahkeme kararının kesinleşmesine kadar, davaya konu senetlerin ödenmesin tedbiren durdurulması ve senetlerin tedbiren Mahkeme kasasına alınmasına ve muhtemel icra takiplerinin durdurulması amacıyla ihtiyati tedbir kararı verilmesine, yargılama giderlerinin ve vekalet ücretinin davalı şirket üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Dava, davacının davalıya herhangi bir borcununu olmadığının tespitine ilişkindir.
HMK’nun 1. maddesi “(1)Mahkemelerin görevi, ancak kanunla düzenlenir. “Göreve ilişkin kurallar, kamu düzenindendir.” hükmü yer almaktadır. 6102 Sayılı TTK’nun 4. maddesinde ticari dava ve ticari nitelikte çekişmesiz yargı işi kurumu düzenlenmiştir. TTK nun 4. maddesine göre; Her iki tarafın da ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan hukuk davaları ve çekişmesiz yargı işleri ticari dava ve ticari nitelikte çekişmesiz yargı işi sayılır. Yine tarafların tacir olup olmadıklarına bakılmaksızın; TTK’dan, TMK’nun 962–969. maddelerinden, TBK nun 202, 203, 444, 447, 487–501, 515–519, 532–545, 547–554, 555–560 ve 561–580. maddelerinden, fikrî mülkiyet hukukuna dair mevzuattan, borsa, sergi, panayır ve pazarlar ile antrepo ve ticarete özgü diğer yerlere ilişkin özel hükümlerden ve bankalara, diğer kredi kuruluşlarına, finansal kurumlara ve ödünç para verme işlerine ilişkin düzenlemelerden doğan hukuk davaları ve çekişmesiz yargı işleri ticari dava ve ticari nitelikte çekişmesiz yargı işi sayılır.
TTK’nın 5. maddesinde de ticari dava ve ticari nitelikte çekişmesiz yargı işi kurumundan hareket ederek Asliye Ticaret Mahkemelerinin görevli olduğu dava ve işler düzenlenmiştir. TTK’nın 5. maddesine göre; Asliye ticaret mahkemeleri tüm ticari davalar ile ticari nitelikteki çekişmesiz yargı işlerine bakmakla görevlidir. Yine özel kanunlardan doğan özel hükümler uyarınca ticaret mahkemesinde görülecek diğer dava ve işlere asliye ticaret mahkemesinde bakmakla görevlidir.
TTK’nın 4. maddesi incelendiğinde, üç grup ticarî davanın bulunduğu, ayrımın 1- Mutlak Ticari Davalar, 2- Havale, Vedia ve Fikir ve Sanat Eserlerine İlişkin Haklardan Doğan ve Bir Ticarî İşletmeyi İlgilendiren Davalar 3- Nispi Ticari Davalar olarak yapılabileceği, tarafların sıfatına ve işin ticarî işletmeyle ilgili olup olmadığına bakılmaksızın ticarî sayılan davaların (mutlak ticarî davalar); ticarî sayılması için en azından bir ticarî işletmeyi ilgilendirmesi gereken davalar ve her iki tarafın da ticarî işletmesiyle ilgili hususlardan doğan davalar (nispî ticarî davalar) olarak nitelendirilebileceği, Mutlak Ticarî Davaların, 6102 Sayılı TTK’nın 4/1.a bendinden f’ bendine kadar sayılan hususlardan doğan davalar ile özel kanun hükümleri gereği (Mutlak) ticarî sayılan davalar olarak ikiye ayrılabileceği, tarafların tacir olup olmadıklarına bakılmaksızın belirtildiği gibi bu tür davaların mutlak ticarî dava sayılacağı ve Ticaret Mahkemelerinin görevine gireceği, havale, vedia ve fikir ve sanat eserlerine ilişkin haklardan doğan uyuşmazlığın ticarî dava sayılabilmesi için, uyuşmazlığın, taraflardan birinin ticarî işletmesiyle ilgili olması koşulu aranmayacağı (TTK 4.1, son cümle), nispi ticari davalar ile ilgili olarak ise;
TTK 4/1 Maddesinde yer alan hükme göre “her iki tarafın da ticarî işletmesiyle ilgili hususlardan doğan hukuk davalarının” ticarî dava sayılacağı, taraflardan yalnız birinin ticarî işletmesi ile ilgili olarak yasada sayılanlar dışında sözleşmelerden doğan uyuşmazlıkların, ticarî davaya vücut vermeyeceği, taraflardan birinin ticarî işletmesini ilgilendiren bu tür sözleşmelerin, her ne kadar TTK 19.2 uyarınca diğer taraf için de ticarî iş sayılırsa da, bu durumun, davanın TTK 4/l’e göre (nispî) ticarî dava sayılmasını gerektirmeyeceği anlaşılmıştır.
28.11.2013 tarihli ve 28835 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan, 28.05.2014 tarihinde yürürlüğe giren, 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanununun 3/1-k Maddesinde, Tüketicinin “Ticari veya mesleki olmayan amaçlarla hareket eden gerçek veya tüzel kişi” olarak tanımlandığı,
Aynı yasanın 3/1- ı- bendinde Tüketici işleminin ise ” Mal veya hizmet piyasalarında kamu tüzel kişileri de dâhil olmak üzere ticari veya mesleki amaçlarla hareket eden veya onun adına ya da hesabına hareket eden gerçek veya tüzel kişiler ile tüketiciler arasında kurulan, eser, taşıma, simsarlık, sigorta, vekâlet, bankacılık ve benzeri sözleşmeler de dâhil olmak üzere her türlü sözleşme ve hukuki işlem” olarak tanımlanmış olduğu anlaşılmıştır.
Anılan yasanın 4/3 Maddesinde “Tüketiciden; kendisine sunulan mal veya hizmet kapsamında haklı olarak yapılmasını beklediği ve sözleşmeyi düzenleyenin yasal yükümlülükleri arasında yer alan edimler ile sözleşmeyi düzenleyenin kendi menfaati doğrultusunda yapmış olduğu masraflar için ek bir bedel talep edilemez. Bankalar, tüketici kredisi veren finansal kuruluşlar ve kart çıkaran kuruluşlar tarafından tüketiciye sunulan ürün veya hizmetlerde ise tüketiciden faiz dışında alınacak her türlü ücret, komisyon ve masraf türleri ile bunlara ilişkin usul ve esaslar Bakanlığın görüşü alınarak bu Kanunun ruhuna uygun olarak ve tüketiciyi koruyacak şekilde Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu tarafından belirlenir.” hükmüne yer verilmiştir.
Tüketici Mahkemelerinin görevini düzenleyen 73/1 Maddesinde “Tüketici işlemleri ile tüketiciye yönelik uygulamalardan doğabilecek uyuşmazlıklara ilişkin davalarda tüketici mahkemeleri görevlidir.”
6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanununun 83/2 Maddesinde ” Taraflardan birini tüketicinin oluşturduğu işlemler ile ilgili diğer kanunlarda düzenleme olması, bu işlemin tüketici işlemi sayılmasını ve bu Kanunun görev ve yetkiye ilişkin hükümlerinin uygulanmasını engellemez.” hükmüne yer verildiği anlaşılmıştır.
6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanunu hükümleri somut olayla birlikte değerlendirildiğinde; menfi tespit talebinin davacının yöneticisi bulunduğu Bankkent Blokları A6-A7 Blok Yönetimi ile davalı şirket arasında yapılan sözleşme neticesinde sözleşme bedeli olarak davacı imzalı 7 adet sıralı senetten dolayı borcunun olmadığının tespitine ilişkin olduğu, davacının anılan yasanın 3/1-k Maddesine göre tüketici olarak kabul edilmesi gerektiği,
Taraflar arasındaki sözleşmenin Tüketici Sözleşmesi niteliğinde olduğu, aynı yasanın 73/1 Maddesinde tüketici işlemine ilişkin davaralara Tüketici Mahkemeleri tarafından bakılacağının hüküm altına alındığı, göreve ilişkin kuralı daha da tartışmasız hale getiren 83/2 Maddesi hükmü ile de “diğer kanunlarda hüküm olması halinde dahi” 6502 Sayılı Yasanın görev ve yetkiye ilişkin hükümlerinin uygulanacağının açıkça belirtildiği anlaşılmakla davaya bakma görevinin Tüketici Mahkemesine ait olması nedeni ile görevsizlik kararı verilmesi gerektiği anlaşılmıştır.
H Ü K Ü M: Yukarıda gerekçesi açıklanan nedenlerle;
1-Dava dilekçesinin görev yönünden reddi ile mahkememizin GÖREVSİZLİĞİNE;
2-HMK nun 20. maddesi gereğince gerekçeli kararın tüm taraflara tebliği ile kararın kesinleşmesinden itibaren yasal iki haftalık süre içinde talep edilmesi halinde talep dosyasının görevli İSTANBUL ANADOLU NÖBETÇİ TÜKETİCİ MAHKEMESİNE GÖNDERİLMESİNE;
3-Yargılama giderlerinin görevli mahkemede değerlendirilmesine,
4-HMK’nun 20(1) maddesi uyarınca kararın kesinleşmesinden sonra yasal süre içinde gönderme başvurusunun yapılmaması halinde davanın açılmamış sayılmasına karar verilmek üzere dosyanın ele alınmasına,
Dosya üzerinden verilen kararın talep edene tebliğinden itibaren, 2 haftalık yasal süresi içinde İstinaf yasa yolu açık olmak üzere açıkça okunup, usulen anlatıldı.