Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Anadolu 11. Asliye Ticaret Mahkemesi 2019/1002 E. 2020/3 K. 06.01.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. İstanbul Anadolu 11. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

GEREKÇELİ KARAR
ESAS NO : 2019/1002 Esas
KARAR NO : 2020/3

DAVA : Menfi Tespit
DAVA TARİHİ : 14/12/2019
KARAR TARİHİ : 06/01/2020

Mahkememizde görülmekte olan Menfi Tespit davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ :
DAVA /TALEP :
Davacı vekilinin —– tarihinde sunmuş olduğu dava dilekçesinde özetle; Davalı şirket tarafından müvekkilleri aleyhine Anadolu —-.İcra Müdürlüğü’nün— Esas sayılı dosyasından haciz yolu ile takip başlatıldığını, ancak söz konusu takibin kötü niyetli olarak başlatıldığını, müvekkillerinin davalıya karşı bir borcu bulunmadığını, taraflar arasında yapılan satım sözleşmesi ile müvekkillerinin alıcı olarak — bedel karşılığında muhtelif miktarda mutfak dolabı imalatı ve montajı konusunda anlaştıklarını, söz konusu anlaşma gereği — bedelli bir adet çek ve — bedelli bir adet bono verildiğini, geri kalan miktarın ise nakit olarak ödenmesinin kararlaştırıldığını, müvekkilleri olan davacı firmanın davalı firmaya —- miktarda ödeme yapmasına rağmen haciz yolu ile takip başlatıldığını, davalı şirkete müvekkilleri olan davacı şirketin bir borcu olmadığının tespiti için huzurdaki davayı açtıklarını, müvekkillerinin borçlu olmadığının tespiti ile İstanbul Anadolu —–. İcra Dairesi’nin ——-Esas sayılı icra takibinin iptaline karar verilmesini talep etmiştir.
Mahkememizin —- tarihli tensip zaptı 12 numaralı ara kararında; arabuluculuk son tutanak aslının veya onaylı suretinin Mahkememize sunulması için davacı vekiline 1 haftalık kesin süre verilmiş, ihtaratın tensip zaptı ile yapılmasına karar verilmiştir.
Davacı vekili —–sistemi üzerinden göndermiş olduğu —- tarihli beyan dilekçesi ile; açmış oldukları davanın konusunun bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talebi niteliğinde olmaması nedeniyle (İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi —–) başlangıçta arabulucuya müracaatın kapsam dışında olduğunu ve bu nedenle dava ikame edilmeden önce arabulucuya başvurmadıklarını özetle beyan etmiştir.
GEREKÇE :
[“… Dava, İİK 72.maddesi uyarınca borçlu olmadığının tespiti istemine ilişkindir.
Mahkemece, davanın, TTK’nin 5/A, 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu’nun 18/A maddesinin 2. bendinin son cümlesi uyarınca ‘arabulucuya başvurulmadan dava açılması nedeniyle’ 6100 sayılı HMK’nin 114/(2) ve 115. maddelerine göre dava şartı yokluğundan usulden reddine, karar verilmiştir.
Söz konusu kararı davacı vekili istinaf etmiş olup, istinaf dilekçesinde özetle; Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun ———————–sayılı ilamında; gerçekte var olmayan bir borç ya da geçersiz bir hukuki ilişki nedeniyle icra takibine maruz kalması muhtemel olan veya icra takibine maruz kalan bir kimsenin (borçlunun) gerçekte borçlu bulunmadığını ispat için açacağı davanın, menfi tespit davası olarak adlandırıldığını, İİK 72.maddesine göre, borçlunun, icra takibinden önce veya takip sırasında borçlu bulunmadığını ispat için menfi tespit davası açabileceğini, bu davayı kazanırsa, hakkındaki icra takibinin iptal edileceğini ve borcu ödemekten kurtulacağını, borçlunun borcunu icra dairesine ödemesinden sonra, artık menfi tespit davası açılamayacağını, işbu davanın icra takibinden önce açılmış menfi tespit davası olduğunu, TTK’nın 5/A maddesine göre, konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talepleri hakkında dava açılmadan önce arabulucuya başvurulmuş olmasının dava şartı olduğunu, davanın konusunun, dava dilekçesindeki talep sonucu esas alınarak belirleneceğini, talep sonucu bir para alacağının tahsili veya tazminat olduğu durumlarda, arabulucuya başvuru yapılmış olmasının dava şartı olduğunu, menfi tespit davalarında, bir miktar alacağın tahsili talebi olmadığını, yani ticari dava niteliğindeki menfi tespit davalarının açılabilmesi için arabulucuya başvuru zorunluluğu bulunmadığını ileri sürerek, kararın kaldırılmasını, davanın yeniden görülmesi için dosyanın mahkemesine gönderilmesini istemiştir.
Dava hukuki niteliği itibariyle, İİK’nın 72. maddesi uyarınca, borçlu olmadığının tespitine ilişkin menfi tespit davasıdır.
Öncelikle, menfi tespit davası ile ilgili genel bir açıklama yapılmasında ve ilgili yasal düzenlemelerin irdelenmesinde yarar vardır.
Gerçekte var olmayan bir borç ya da geçersiz bir hukuki ilişki nedeniyle icra takibine maruz kalması muhtemel olan veya icra takibine maruz kalan bir kimsenin (borçlunun) gerçekte borçlu bulunmadığını ispat için açacağı dava, menfi tespit olarak adlandırılmaktadır.
Menfi tespit davası İcra ve İflas Kanunu (İİK)’nun 72. maddesinde düzenlenmiştir. Bu maddeye göre, borçlu, icra takibinden önce veya takip sırasında borçlu bulunmadığını ispat için menfi tespit davası açabilir. Bu düzenlemeden de anlaşılacağı üzere menfi tespit davasında amaç bir hukuki ilişkinin veya bir hakkın gerçekten mevcut olmadığının tespitidir. Başka bir deyişle hukuki bir yarar bulunması koşuluyla sonuçta alacak-borç ilişkisi doğuracak bir durumun olmadığının tespiti amaçlanır. Dayanılan hukuki ilişkinin gerçekten mevcut olmadığı icra takibine maruz kalmadan önce ileri sürülebileceği gibi, icra takibinden sonra da ileri sürülebilir. Borçlunun icra takibinden önce veya sonra menfi tespit davası açabilmesi için borçlu olmadığının tespitinde hukuki yararının bulunması şarttır. Borçlu belirtilen şekilde takipten önce veya sonra alacaklıya karşı bir menfi tespit davası açar; bu davayı kazanırsa, hakkındaki icra takibi dayanaksız kalır ve borcu ödemekten kurtulur. Ancak borçlu borcunu icra dairesine ödedikten sonra, artık menfi tespit davası açamaz. Bu halde borçlunun sırf borçlu olmadığının tespitinde hukuki bir yararı yoktur. Bundan sonra ödediği paranın geri alınması için bir dava açması söz konusu olur ki, bu da istirdat davasıdır. (Yargıtay ——.Hukuk Dairesi 2017/7853 E.- 2019/4067 K.)
Arabuluculuk hükümleri yönünden yapılan değerlendirmede ise; 06.12.2018 tarih ve 7155 sayılı Kanun’un 20. maddesiyle TTK’ya eklenen 5/A maddesi uyarınca, “(1) Bu Kanunun 4. maddesinde ve diğer kanunlarda belirtilen ticari davalardan, konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talepleri hakkında dava açılmadan önce arabulucuya başvurulmuş olması dava şartıdır.”
6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu’nun 18/A maddesi uyarınca; “(1) İlgili kanunlarda arabulucuya başvurulmuş olması dava şartı olarak kabul edilmiş ise arabuluculuk sürecine aşağıdaki hükümler uygulanır.
(2) Davacı, arabuluculuk faaliyeti sonunda anlaşmaya varılamadığına ilişkin son tutanağın aslını veya arabulucu tarafından onaylanmış bir örneğini dava dilekçesine eklemek zorundadır. Bu zorunluluğa uyulmaması hâlinde mahkemece davacıya, son tutanağın bir haftalık kesin süre içinde mahkemeye sunulması gerektiği, aksi takdirde davanın usulden reddedileceği ihtarını içeren davetiye gönderilir. İhtarın gereği yerine getirilmez ise dava dilekçesi karşı tarafa tebliğe çıkarılmaksızın davanın usulden reddine karar verilir. Arabulucuya başvurulmadan dava açıldığının anlaşılması hâlinde herhangi bir işlem yapılmaksızın davanın, dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddine karar verilir.”
Somut davadaki gibi, tacirler arasındaki, bir miktar para borcundan, borçlu olmadığına dair, ticari dava niteliğindeki menfi tespit davalarında, 7155 sayılı Kanun ile TTK’ya eklenen 5/A madde uyarınca, kanunun amaçsal yorumuna göre, parasal bir uyuşmazlık söz konusu olduğundan, gerek iş davalarındaki zorunlu arabuluculuk düzenlemesindeki kanun gerekçelerindeki benzerlikler, gerekse kanun koyucunun, bu tür parasal uyuşmazlığa dair ticari nitelikteki menfi tespit davalarını da kapsama alma arzusunda olduğuna ilişkin doktrin görüşleri karşısında, ticari dava türündeki menfi tespit davasının zorunlu arabuluculuğa tabi olduğu kabul edilmelidir. Kaldı ki, aksinin kabulü halinde, dava şartına tabi olmadığı düşünülerek açılan Menfi Tesbit davası sırasında, para borcu ödenmek zorunda kalınırsa, davanın kendiliğinden istirdat davasına dönüşebileceği de düşünüldüğünde, o takdirde, yasa koyucunun düzenlemesindeki gibi bir para alacağı söz konusu olacak, ancak, dava şartı arabuluculuğa tabi olmaksızın sonuçlandırılması hali gündeme gelecektir, ki yasa koyucunun amacının bu olmadığı anlaşılmaktadır. Ayrıca yasal düzenlemede, konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talepleri hakkında arabuluculuk zorunlu hale getirilirken, dava tipi olarak bir sınırlandırma yapılmadığı, taleplerden sözedildiği de dikkate alındığında Ticari Menfi Tesbit davasının da zorunlu arabuluculuk kapsamında olduğu kabul edilmelidir.
O halde; izah edilen nedenler ve mahkemenin gerekçesine göre de, arabulucuya başvurmak dava şartı olarak kabul edildiğinden TTK’nın 5/A ve 6325 SK’nun 18/A maddesi 2.bendi son cümlesi uyarınca, arabulucuya başvurulmadan dava açılamayacağından dava şartı yokluğundan davanın reddine ilişkin kararda isabetsizlik görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle; davacının istinaf talebinin HMK 353/1-b-1 maddesi uyarınca reddine karar verilmesi gerekmiştir.”][———————–
Eldeki dava, İcra İflas Kanununun 72. maddesi uyarınca borçlu olmadığının tespiti istemine ilişkindir.
6/12/2018 tarihli, 7155 sayılı Kanun’un 20. maddesiyle TTK’ye eklenen 5/A maddesi uyarınca, “(1) Bu Kanunun 4 üncü maddesinde ve diğer kanunlarda belirtilen ticari davalardan, konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talepleri hakkında dava açılmadan önce arabulucuya başvurulmuş olması dava şartıdır.”
6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu’nun 18/A maddesi uyarınca, “(1) İlgili kanunlarda arabulucuya başvurulmuş olması dava şartı olarak kabul edilmiş ise arabuluculuk sürecine aşağıdaki hükümler uygulanır.
(2) Davacı, arabuluculuk faaliyeti sonunda anlaşmaya varılamadığına ilişkin son tutanağın aslını veya arabulucu tarafından onaylanmış bir örneğini dava dilekçesine eklemek zorundadır. Bu zorunluluğa uyulmaması hâlinde mahkemece davacıya, son tutanağın bir haftalık kesin süre içinde mahkemeye sunulması gerektiği, aksi takdirde davanın usulden reddedileceği ihtarını içeren davetiye gönderilir. İhtarın gereği yerine getirilmez ise dava dilekçesi karşı tarafa tebliğe çıkarılmaksızın davanın usulden reddine karar verilir. Arabulucuya başvurulmadan dava açıldığının anlaşılması hâlinde herhangi bir işlem yapılmaksızın davanın, dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddine karar verilir.”
Bu hukuki açıklamalar ışığında somut olaya bakıldığında; davacının istemi bir miktar paranın davalıya ödenmesinin engellenmesine ilişkindir.
TTK’nin 5/A maddesine göre, konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talepleri hakkında dava açılmadan önce arabulucuya başvurulmuş olması dava şartıdır.
Menfi tespite konu olan asıl uyuşmazlığın temeli bir miktar para alacağına ilişkin anlaşmazlığa dayanmaktadır. 6102 Sayılı TTK”nin 5. maddesine eklenen 5/A maddesi de arabuluculuğa tabi ticari davaların bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat davaları olarak tanımlanmıştır. Bu nedenle, bu davalarda türü itibariyle arabuluculuğa gidilmesi zorunludur. Buna göre dava açılmadan önce zorunlu arabuluculuğa başvurulmuş olması 7155 sayılı Kanun’un 20. maddesiyle TTK’ye eklenen 5/A ve HMK’nin 114/2. madde1eri uyarınca dava şartıdır.
Bu nedenle, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 114(2) ve 115. maddeleri gereğince, dava açılmadan önce zorunlu arabulucuya başvurulmadan işbu davanın açılmış olduğu anlaşıldığından, davanın dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddine karar verilmesi gerektiği kanaat ve sonucuna varılmıştır.
Dava şartlarına ilişkin kurallar kamu düzenindendir. “Mahkeme, dava şartlarının mevcut olup olmadığını, davanın her aşamasında kendiliğinden araştırır. Taraflar da dava şartı noksanlığını her zaman ileri sürebilirler”(HMK115.md.). Yasada açıkça dava şartlarının her aşamada mahkemece kendiliğinden araştırılacağı düzenlendiğinden ve 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu’nun 18/A maddesinin 2. Bendinin son cümlesi uyarınca “arabulucuya başvurulmadan dava açıldığının anlaşılması hâlinde herhangi bir işlem yapılmaksızın davanın, dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddine karar verilmesi” gerekmektedir.
6100 sayılı HMK’nın 137, 138 ve 140. maddedeki ön inceleme aşamasında dava şartlarının inceleneceğine dair düzenlemeler, henüz incelenmemiş ise tahkikata geçilmeden önce dava şartlarının incelenmesi zorunluluğunu belirtmektedir. Bu hükümler her aşamada dava şartlarının incelenebileceğine dair 115. madde düzenlemesine inceleme zamanı bakımından en erken zaman olarak sınır çizen bir düzenleme olmayıp incelemenin en geç ne zaman yapılması gerektiğini göstermektedir.
6100 sayılı HMK.nın 30. maddesine göre, Hakim gereksiz masraf yapılmamasını sağlamakla yükümlüdür.
6100 sayılı HMK.nın 138. madde ile öncelikle dava şartları ile ilk itirazlar hakkında dosya üzerinden karar verileceği hükme bağlanmıştır.
6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu’nun 18/A maddesinin 2. Bendinin son cümlesi uyarınca davanın, dava şartı yokluğu nedeniyle bir an önce sonlandırılmasının davacı tarafın da lehine olduğu değerlendilmiştir.
Yukarıda yapılan açıklamalar ve gösterilen yasal düzenlemeler uyarınca TTK’nin 5/A, 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu’nun 18/A maddesinin 2. Bendinin son cümlesi, HMK’nin 114/(2) ve 115. Maddeleri uyarınca; davanın dava şartı yokluğu nedeniyle usulden reddine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Türk Ticaret Kanunu’nun 5/A, 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu’nun 18/A maddesinin 2. bendinin son cümlesi uyarınca arabulucuya başvurulmadan dava açılması nedeniyle 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 114/(2) ve 115. maddeleri gereğince dava şartı yokluğundan DAVANIN USÛLDEN REDDİNE,
2-Yapılan yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına,
3-Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken —- harcın davacı tarafından peşin yatırılan —- harçtan mahsubuyla bakiye —harcın karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine,
4-HMK madde 333/1. uyarınca hükmün kesinleşmesinden sonra kullanılmayan gider avansının yatırana iadesine,
Dair, tarafların yokluğunda dosya üzerinde yapılan inceleme sonucu gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Mahkememize verilecek dilekçe ile İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi nezdinde İstinaf Kanun yolu açık olmak üzere karar verildi.