Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Anadolu 10. Asliye Ticaret Mahkemesi 2023/425 E. 2023/578 K. 15.06.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. İstanbul Anadolu 10. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO:2023/425 Esas
KARAR NO:2023/578
DAVA: Menfi Tespit (Ticari İlişkiden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ: 12/12/2022
KARAR TARİHİ:15/06/2023

Mahkememize tevzi edilen dava dilekçesi mahkememiz esasının yukarıda belirtilen sırasın kaydedilip incelendi

GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA:Davacı vekili dilekçesinde özetle; Davacı taraf müvekkilinin ortağı olduğu şirketin —–yüklendiği ——binadan oluşan yurt inşaatının “ mevcut eski çatı üzerine ——- ile ————- bedel karşılığında 10-15 gün içinde yapılması ve bitirilmesi konusunda şifahi olarak anlaşmışlardır. Yapılacak iş bedeline mahsuben avans/borç olarak davacıya 20.000.TL ödenmiştir. Davacı taraf işin tamamın en fazla % 5 oranındaki kısmını 5 günde yaptıktan sonra bir oyalama sürecine girmiş ve vermiş olduğu sayısız randevu ve işe başlama vaad ve taahhütlerine rağmen başladığı işe devam etmemiş ve müvekkilinin işi tamamlamasına engel olmuş, taahhüt edilen projenin 2 ay gecikmesine neden olduğunu, En son davacı taraf müvekkilinin kendisi ile iletişimini kesmesi ve müvekkilimize telefon erişim yasağı koyması (engellemesi) üzerine, müvekkilimiz süre kısıtlaması olan dava konusu işi bir başka şahısa imal ettirmek ve bu şirkete 45.000 TL ödemek zorunda kaldığını, müvekkilleri işi oldukça gecikmeli olarak teslim edebilmiştir.Müvekkillerinin karşı tarafın taahhüt edilen sürede taahhüt edilen bedelle işi yapmaması nedeniyle 10.000 TL tutarında ek maliyet zararı oluştuğunu, Davacı tarafın taahhüdünü yerine getirmemesi ve oyalama sürecine girmesi üzerine defalarca verilen randevuya uygun şekilde davacının kullacağı vinç kiralanmış ancak işe başlanmaması nedeniyle bu kullanılmayan vinç kiralama bedelleri ve çalışmayacak işçilerin iş güvenliği eğitimleri ve sigortaları nedeniyle ödenen bedeller nedeniyle ve müvekkilimizin karşı tarafın taahhüt edilen sürede taahhüt edilen bedelle işi yapmaması nedeniyle 10.000 TL tutarında ek maliyet zararı oluşmuştur. Müvekkilimin uğradığı ciddi bir zarar söz konusudur. Müvekkillerinin zararının tazminini belirsiz alacak davası hükümlerince şimdilik kaydı ile 100 TL olarak tahsilini talep etmiştir. HMK Madde 133/2 ”Karşı dava, cevap dilekçesiyle veya esasa cevap süresi içinde ayrı bir dilekçe verilmek suretiyle açılır.”Cevap dilekçesi süresi içinde arabuluculuk başvurusu yapılmıştır ve arabuluculuk başvurusu ile karşı dava açma süresi kesildiğinden, davamız süresi içinde ikame edilmiştir. Davacının iddia edildiği gibi taahhüt edilen işi tamamlaması söz konusu değildir. Yapılacak iş 3 binanın mevcut eski çatı üzerine 60 cm ara ile ——yapılması işi olup davacının yaptığı imalat 1,5 çatı üzerine ——-ile tutturulmasından ibaret olup, serilen profıllerin kaynakları bile yapılmamış olup, davacının taahhüt ettiği işin en fazla % 5’i yaptığı söylenebilir. Dava dilekçesi ekine davacı tarafından yapıldığı söylenerek eklenen resimler davacının 5 günde imal edilen işidir. Keşke davacı işi tamamlasa ve tamamladıktan sonra ki son aşamaya ilişkin resimleri de paylaşsa idi. Biz dilekçemiz ekinde işi bir başka şahısa imal ettirerek meydana gelen işin bitmiş haline ilişkin fotoğrafları da paylaşacağız. Böylelikle işin tamamının kapsamı ve davacının tamamladım dediği imalatın, davacının taahhüt ettiği işin ne kadar küçük bir kısmını oluşturduğu sağlıklı bir şekilde tespiti mümkün olacaktır. Yukarıda açıklanan nedenlerle, müvekkilimizin zararının karşı dava olarak, belirsiz alacak davası hükümlerince şimdilik kaydı ile 100 TL olarak faizi ile birlikte tahsiline, yargılama giderlerinin karşı tarafa yüklenmesine karar verilmesini talep etmiştir.

CEVAP:Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle ; Davalı tarafından sunulan cevap-karşı dava dilekçesi tarafımızca Davalının karşı dava dilekçesi 20/04/2023 tarihinde e-tebligat yolu ile tarafımıza gönderilmiş olup yasal süresi içinde huzurda açılmış davaya karşı cevaplarımızı bildirme gerekliliği hasıl olmuştur. Davalının dava dilekçesinde belirtmiş olduğu hususlar tamamen gerçek dışıdır. Şöyle ki; Müvekkilinin, tacir sıfatıyla ———- adresinde mukim dükkanında demir doğrama işi ile meşgul iken iş sahibi davalı ile Ba—— ait yurt binasının çatısının kapatılması amacıyla demir konsürüksyon imalatının yapılması ve çatı kaplama işlerinin bitirilmesi için iş sahibi davalı ve davalının ortağı olan—- bedel karşılığında karşılıklı anlaşmışlardır. Bu kişiler aynı zamanda müvekkilin çatı kaplama işi bitimine kadar sigorta bildirimlerini yapan ——– ortaklarıdır. Müvekkilinin ile davalı arasında demir konsürüksyon imalatının yapılması ve çatı kaplama işleri bakımından tacirler arası ticari nitelikte bir ilişki söz konusu olduğunu, Görülen çatı kaplama-demir konsürüksyon işinin karşılığı olarak davalı tarafından müvekkilimin banka hesabına —— ayı içerisinde anlaşma bedeli olarak toplam miktarı 20.000,00 TL olmak üzere parça parça ödemeler yapılmıştır.Söz konusu ödemenin dekontları mevcut olduğunu, Nitekim davalı tarafça müvekkilime gördürülen işin tamamlanması akabinde yapılan işin karşılığı olarak bu ödeme yapılmış olmakla birlikte bu ödemenin iş avansı yahut borç olarak gönderilmesi ve aylar sonra müvekkilimden aynen iadesinin talep edilmesi hayatın olağan akışına da aykırıdır. Zira müvekkilimin banka hesabına yapılan bu ödemeler müvekkilin yerine getirdiği işin karşılığında yapılan ödemelerdir.Davalı tarafın karşı dava dilekçesinde iddia ettiğinin aksine yapılan işi tamamlamama söz konusu değildir. Bu nedenle müvekkil aleyhine olan haksız mesnetsiz iddiaların sayın Mahkemece ivedilikle reddi gerektiğini, Müvekkilinin söz konusu çatı kaplama-demir konsürüksyon işini yüklenmekle birlikte bu işi tek başına değil ekip halinde çalışma arkadaşları ile birlikte tamamlamışlardır. Yüklenilen işin yerine getirilmesi sırasında davalının ortağı olduğu ——- müvekkilimi ve birlikte çalıştığı ekip arkadaşlarını kendi bünyesinde sigortalı olarak göstermiştir. Nihayetinde müvekkilim ve ekip arkadaşları davalı tarafça kendilerine verilen işleri 19.04.2022 tarihinde tamamlamışlardır.Davalı tarafın iddia ettiğinin aksine yapılan işte gecikme söz konusu olmamıştır. Alınan iş zamanında tamamlanmıştır.Davalı tarafın iddiaları asılsızdır. Bu nedenle müvekkil aleyhine olan haksız mesnetsiz iddiaların sayın Mahkemece ivedilikle reddi gerekmekte olduğunu, Davalının iddia ettiği gibi yapılan işte ayıp söz konusudur değildir. Şöyle ki; müvekkilimin yerine getirdiği ——- ——— işinde ayıp yahut eksiklik bulunması ihtimalinde müvekkilime işi veren davalının bu durumu gecikmeksizin işi yerine getiren müvekkiline bildirme yükümlülüğü vardır. Ancak somut olayda davalı tarafça müvekkilime böyle bir bildirim dahi yapılmamış, işin eksiksiz tamamlanmasından aylar sonra doğrudan müvekkilim aleyhine icra takibi başlatılmıştır. Başlatılan bu takip haksız olmakla beraber hem usule hem de yasaya aykırıdır. TBK m. 474/1’de anılan işsahibinin bildirim yükümlülüğü: “İş sahibi, eserin tesliminden sonra, işlerin olağan akışına göre imkân bulur bulmaz eseri gözden geçirmek ve ayıpları varsa, bunu uygun bir süre içinde yükleniciye bildirmek zorundadır” şeklinde ifade edilmiştir. Eser sözleşmesi ilişkilerinde, aksi sözleşmede veya eki niteliğindeki şartnamelerde kararlaştırılmamışsa, taraflar tacir olsa dahi ayıp ihbarının yapıldığı hususunun her türlü delille ve böylece tanık beyanı ile de ispatlanabileceği kabul edilmektedir. Bununla birlikte eser sözleşmelerinde beş çeşit ayıptan söz edilebilir. Bunlar: Açık ayıplar: eserin tesliminden sonra makul süre içerisinde yapılan kontrol ve muayene sonucu görülüp tespit edilebilecek ayıplardır. Gizli ayıplar: basit bir kontrol ve muayene ile ortaya çıkmayıp eserin kullanımına bağlı olarak eserin tesliminden bir süre sonra ortaya çıkabilecek ayıplardır. Maddi ayıplar: açık veya gizli olsun; ortaya çıkan, gözle görülen ve duyu organları ile hissedilebilecek ayıplardır. Hukuki ayıplar: maddi ayıplar gibi gözle görülmeyen ancak hukuken gerçekleştirilmesi yükleniciden beklenmesine karşın yüklenici tarafından gereği şekilde gerçekleştirilmemiş sebeplerle ortaya çıkan, çoğunlukla kamu hukukuna ait sınırlamalara aykırılık şeklinde kendini gösteren ayıplardır. Ekonomik ayıplar: satılandan beklenen ekonomik getiriyi vermeyen, örneğin bildirilen verime ulaşmayan eserlerde söz konusu olacak ayıplardır. Açık ayıp, meydana gelen eserde basit bir muayene ile tespit edilebilen ayıplardır. Açık ayıbın varlığı halinde iş sahibinin, eserin tesliminden sonra işlerin olağan akışına göre eseri gözden geçirmesi, ayıpları uygun süre içinde yükleniciye bildirmesi beklenmektedir. Açık ayıplarda iş sahibi muayene ve ihbar yükümlülüğünü ihmal ederse, TBK’nın 477/2. maddesine göre eseri kabul etmiş sayılır. Bu durumda yüklenici açık ayıplarla ilgili sorumluluktan kurtulmuş olacaktır. Gizli ayıplar ise eserde basit bir muayene ile tespit edilemeyen ve bir süre kullanım sonrasında ortaya çıkan ayıplar olduğundan, bu ayıplarla ilgili TBK’nın 474/2 maddesi gereğince işsahibinin eserdeki ayıbı gecikmeksizin yükleniciye bildirmek zorunda olduğunu, bildirmezse eseri olduğu gibi kabul etmiş sayılacağını belirtmek gerekir. Açıklanan sebeplerle işsahibinin, gizli ayıplar yönünden de ayıp ortaya çıkar çıkmaz ‘gecikmeksizin’ yükleniciye ayıbı ihbar etmek yükümlülüğü mevcuttur. Ancak davalı taraf, müvekkilime gördürdüğü iş neticesinde açık yahut gizli ayıbın varlığı mevcut ise de ortaya çıkan bu ayıpları müvekkiline bildirmemiştir. Kaldı ki davalı taraf takibe konu borcun sebebi olarak eser üzerinde meydana gelen ayıpın hangi türde bir ayıp olduğunu dahi açıklayamamış, bu ayıpın varlığını destekleyecek hiçbir somut delilini de dosya kapsamına sunamamıştır.Görüleceği üzere TBK’nun ilgili hükümleri gereğince eserin yahut yerine getirilen işin ayıplı/eksik olması durumunda bildirim yükümlülüğü davalı taraf üzerinde bulunmakla beraber bu yükümlülüğünü ihmal eden davalı taraf meydana gelen eseri yahut yapılan işi kabul etmiş olmaktadır. Bu durumda işi yerine getiren müvekkilim ise her türlü sorumluluktan kurtulmaktadır. Dolayısıyla meydana geldiği iddia olunan ayıba yahut eksikliğe bağlı olarak davalı taraf sözleşmeden dönme seçimlik hakkını kullansa dahi görülen işin bedel karşılığını müvekkilimden talep etme hakkı bildirim yükümlülüğüne uygun hareket etmediğinden ötürü tamamen ortadan kalkmaktadır. Tüm bu sebeplerle müvekkilim aleyhine olan haksız mesnetsiz iddiaların sayın Mahkemece reddi gerekmektedir.Yukarıda açıklanan nedenlerle; hukuki dayanağı olmayan ve tamamen mesnetsiz iddialara dayanılarak müvekkili aleyhine çılan karşı davaya ilişkin cevap dilekçelerini ve delillerini yasal süresi içinde sunma zaruretleri hasıl olmuştur.Açıklamış oldukları nedenlerle; davalarının kabulü ile davanın reddine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalı-karşı davacıya yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.

DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE;Dava, genel haciz yolu ile başlatılan takibe itirazın iptali ve takibin devamı istemine ilişkindir.Mahkememizin —— sayılı dava dosyasında davalı —–bakımından karşı dava açıldığı, Mahkememizin —– Esas sayılı dava dosyasında karşı dava bakımından süresi içerisinde açılmadığından tefrik edilerek mahkememizin —– Esasına kaydedilmiştir.
Mahkememizin —– Esas sayılı dava dosyasında ——-6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu 1. maddesinde; “Mahkemelerin görevi, ancak kanunla düzenlenir. Göreve ilişkin kurallar, kamu düzenindendir.” hükmü yer almaktadır. HMK 114/1.c maddesi uyarınca “Mahkemenin görevli olması” dava şartlarından olup, HMK 138 maddesi dikkate alınarak dava şartlarının öncelikle karara bağlanması gerekmektedir. HMK 115. maddesinde ise “Mahkeme, dava şartlarının mevcut olup olmadığını, davanın her aşamasında kendiliğinden araştırır. Taraflar da dava şartı noksanlığını her zaman ileri sürebilirler. Mahkeme, dava şartı noksanlığını tespit ederse davanın usulden reddine karar verir…” düzenlemesi yer almaktadır.
6102 sayılı TTK’nun 4. maddesine göre; bir davanın ticari dava olabilmesi için uyuşmazlığın her iki tarafının da tacir olması ve ticari işletmeleriyle ilgili hususlardan doğmuş bulunması veya anılan yasa maddesinde sayılan mutlak ticari davalardan olmasının gerekli ve yeterli olduğu belirtilmiş; müteakip 5. maddesinde ise, “Bir yerde asliye ticaret mahkemesi varsa, asliye hukuk mahkemesinin görevi içinde bulunan ve 4 üncü madde hükmünce ticari sayılan davalarla özel hükümler uyarınca ticaret mahkemesinde görülecek diğer işlere asliye ticaret mahkemesinde bakılır. Asliye ticaret mahkemesi ile asliye hukuk mahkemesi ve diğer hukuk mahkemeleri arasındaki ilişki görev ilişkisi olup, bu durumda göreve ilişkin usul hükümleri uygulanır.” hükmüne yer verilmiştir.6102 sayılı TTK 16/1.maddesinde: “Ticaret şirketleriyle, amacına varmak için ticari bir işletme işleten———kanunları gereğince özel hukuk hükümlerine göre yönetilmek veya ticari şekilde işletilmek üzere ———– tarafından kurulan kurum ve kuruluşlar da tacir sayılırlar.” ve TTK’nun 19. maddesinde “Bir tacirin borçlarının ticari olması asıldır. Ancak, gerçek kişi olan bir tacir, işlemi yaptığı anda bunun ticari işletmesiyle ilgili olmadığını diğer tarafa açıkça bildirdiği veya işin ticari sayılmasına durum elverişli olmadığı takdirde borç adi sayılır. Taraflardan yalnız biri için ticari iş niteliğinde olan sözleşmeler, Kanunda aksine hüküm bulunmadıkça, diğeri için de ticari iş sayılır” hükmü bulunmaktadır.Aynı Kanunun 17. Maddesi hükmünce de ; iktisadi faaliyeti nakdi sermayesinden ziyade bedeni çalışmasına dayanan ve kazancı ancak geçimini sağlamaya yetecek derecede az olan sanat ve ticaret sahipleri tacir değildir.” düzenlemesi yer almaktadır.
————– maddesinde,——– ister gezici ister sabit bir mekanda bulunsun, ——- belirlenen esnaf ve sanatkar meslek kollarına dahil olup, ekonomik faaliyetini sermayesi ile birlikte bedeni çalışmasına dayandıran ve kazancı tacir veya sanayici niteliğini kazandırmayacak miktarda olan, basit usulde vergilendirilenler ve işletme hesabı esasına göre deftere tabi olanlar ile vergiden muaf bulunan meslek ve sanat sahibi kimseler olarak ifade edilmiştir. Ayrıca TTK’nın 1463. Maddesinde de önce 17. Maddeye gönderme yapılarak ,——- konuda kararname çıkarması halinde onlarda gösterilen miktardar aşağıya gayrisafi geliri bulunan sanat ve ticaret erbabından başka hiç kimse kanunun 17. Maddesinde tarif edilen esnaftan sayılamaz denmek suretiyle tacir veya esnafın hangi kriterlere göre saptanacağı açık bir biçimde gösterilmiştir.———-maddesine göre ——tacir ve sanayicinin ayrımına dair esaslar tespit edilmiştir. Buna göre; ——- tespit ve yayınlanacak ——– kollarına dahil olup da gelir vergisinden muaf olanlar ile kazançları götürü usûlde vergilendirilenler ve işletme hesabına göre, defter tutanlardan iktisadi faaliyetleri nakdi sermayesinden ziyade, bedeni çalışmalarına dayanan ve kazançları ancak geçimlerini sağlamaya yetecek derecede az olan ve Vergi Usûl Kanununun 177. maddesinin birinci fıkrasının 1 ve 3 nolu bentlerinde yer alan limitlerin yarısını, iki numaralı bendinde yazılı nakdi limitin tamamını aşmayanların esnaf ve küçük sanatkar, 2- Vergi Usûl Kanununa istinaden birinci sınıf tacir sayılan ve bilanço esasına göre defter tutanlar ile işletme hesabına göre defter tutan ve birinci madde de belirtilenlerin dışında kalanların tacir ve sanayici sayılmaları kararlaştırılmıştır.Vergi Usûl Kanununun 177. maddesinde “Birinci Sınıf Tüccarlar” sayılmış olup bu maddedeki birinci sınıf tacirlerle ilgili şartları taşımayanlar ise ikinci sınıf tacir sayılırlar. İkinci sınıf tacirler ise ticari işletme hesabına göre defter tutarlar.Bir hukukî işlemin veya fiilin TTK’nın kapsamında kaldığının kabul edilmesi için kanunun amacı içerisinde yukarıda tanımları verilen bu kanunda düzenlenen hususlar ile bir ticari işletmeyi ilgilendiren bir hukukî işlemin veya fiilin olması gerekir. ————Görevle ilgili düzenlemeler kamu düzenine ilişkin olup taraflar ileri sürmese dahi yargılamanın her aşamasında re’sen gözetilir. Görev konusunda kazanılmış hak da sözkonusu olmaz.Yapılan bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; tarafların tacir olup olmadığının araştırılarak görevli mahkemenin belirlenmesi gerekmektedir.Tarafların tacir olup olmadıkları bakımından yapılan araştırmada; davalının bilono hesabı esasına göre defter tuttuğu, davacının ise ——– tarihli yazı cevabında davacının——–tarihinde işe başladığı, işletme esasına göre defter tuttuğu, 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 177. maddesinin birinci fıkrasının | ve 3 numaralı bentlerde yer alan nakdi limitlerin yarısını, —— numaralı bendinde yazılı nakdi limitin tamamını aşmadığının anlaşıldığı hususu bildirilmiştir.Yapılan bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; tarafların tacir sıfatının bulunup bulunmadığı bakımından davalı tacir ise de, davacının faaliyetinin esnaf boyutunda olduğundan tacir sıfatının bulunmadığı, açılan dava TTK’nın 4/1. maddesinde açıklandığı şekilde ticari dava niteliğinde olmadığı, başka bir ifadeyle davacı ile davalı kişiler arasındaki eser sözleşmesinden kaynaklanan uyuşmazlık, davayı ticari dava haline getirmediği ve uyuşmazlığa konu dava ticari dava niteliğinde olmadığı sonucuna varılmaktadır. Huzurdaki uyuşmazlığın çözümünde genel mahkeme asliye hukuk mahkemesinde görülüp sonuçlandırılması gerektiği anlaşılmakla; dava şartı yokluğu nedeniyle usuldan reddi ile mahkememizin görevsizliğine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm tesis olunmuştur. ——- şeklinde gerekçe ile görevsizlik kararı verildiği anlaşılmakla, yeni esasa kaydedilen karşı dava bakımından ise;Davacı tacir ise de, davalının faaliyetinin esnaf boyutunda olduğundan tacir sıfatının bulunmadığı, açılan dava TTK’nın 4/1. maddesinde açıklandığı şekilde ticari dava niteliğinde olmadığı, başka bir ifadeyle davacı ile davalı kişiler arasındaki eser sözleşmesinden kaynaklanan uyuşmazlık, davayı ticari dava haline getirmediği ve uyuşmazlığa konu dava ticari dava niteliğinde olmadığı sonucuna varılmaktadır. Huzurdaki uyuşmazlığın çözümünde genel mahkeme asliye hukuk mahkemesinde görülüp sonuçlandırılması gerektiği anlaşılmakla; dava şartı yokluğu nedeniyle usuldan reddi ile mahkememizin görevsizliğine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm tesis olunmuştur.

H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Mahkememizin GÖREVSİZLİĞİ NEDENİYLE USULDEN REDDİNE, Mahkememizin GÖREVSİZLİĞİNE,
2-HMK 20. Maddesi uyarınca kararın kesinleşme tarihinden, İstinaf yoluna başvurulması halinde bu başvurunun reddi kararının tebliğ tarihinden itibaren taraflardan birinin 2 hafta içerisinde mahkememize başvurması halinde dosyanın görevli———– Nöbetçi Asliye Hukuk Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE, aksi taktirde mahkememizce Resen davanın açılmamış sayılmasına karar verileceğinin İHTARINA,
3-HMK 331/2. Maddesi uyarınca yargılama giderleri hakkında görevli mahkemece KARAR VERİLMESİNE,
4-Görevsizlik kararının kesinleşmesinden itibaren iki (2) hafta içerisinde dava dosyasının görevli mahkemeye gönderilmesi için taraflardan biri tarafından başvuruda bulunulmadığı takdirde, mahkememizce dosyanın re’sen ele alınarak, 6100 Sayılı HMK’nın 20/1. maddesi gereğince davanın AÇILMAMIŞ SAYILMASINA karar verilmesine, harç, yargılama gideri, vekalet ücreti, gider avansı vd hususların talep halinde, 6100 Sayılı HMK’nın 331/2. ve 331/2. maddesi gereğince mahkememizce hüküm altına ALINMASINA,
Dair;gerekçeli mahkeme kararının taraflara tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde istinaf yolu açık olduğuna dair tarafların yokluğunda verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı 15/06/2023