Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Anadolu 10. Asliye Ticaret Mahkemesi 2023/283 E. 2023/565 K. 14.06.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. İstanbul Anadolu 10. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2023/323
KARAR NO : 2023/564

DAVA : İtirazın İptali (Yedieminlik sözleşmesinden kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 24/05/2021
KARAR TARİHİ : 14/06/2023

Mahkememizde görülmekte olan İtirazın İptali (Yedieminlik sözleşmesinden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,

GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:

DAVA:Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; —–. İcra Müdürlüğü’nün —— Esas sayılı dosyası tahtında ikame edilen ve borçlu tarafından haksız olarak takibe itiraz edilmesinin ardından Müvekkil Şirket’in uğradığı zararların tazmini bakımından itirazın iptali davası ikame edilmesi adına —– sayılı başvuru numarasıyla zorunlu arabuluculuk şartı yerine getirildiğini, dosya tahtında gerek görüşmeler yapıldığı ve ancak anlaşma sağlanamadığını, 2004 Sayılı İcra ve İflas Kanunu (“ÜİK”) m. 67 hükmü uyarınca, davalı/borçlunun icra takibine itirazının iptali için eldeki davayı açtığını, davalı —– mukim avukat olduğunu, dava dışı —– firması ile birlikte müvekkil Şirket ile iş ilişkisi içerisine girmiş ve avukat olması hasebiyle müvekkil Şirket tarafından iş ilişkisi kapsamında gönderilen dava konusu meblağları yediemin sıfatıyla saklayacağı taahhüdünde bulunduğunu, bu kapsamda da müvekkil ile yedieminlik sözleşmesi yapıldığını, —- müvekkile finansör olmak üzere taraflar arasında Kredi/Borç Sözleşmesi imzalandığını, —–sözde yöneticileri —- arasında finansman sağlamak için görüşmeler yapıldığını, davalı —- avukat olması hasebiyle müvekkil’in sözleşmesel ilişki kapsamında karşı tarafa göndereceği ve dava konusu meblağları yediemin sıfatıyla hesabında tutabileceğini ve akabinde ise dava dışı —– firmasına gönderebileceğini ifade ettiğini, işlem güvenliğinin tesis edilmesi amacı ve davalı —— avukat kimliğine duyulan güven neticesinde müvekkil şirket bu teklifi kabul ettiğini, bu kapsamda ilgili kredi sözleşmesine ilaveten dava dışı finansör şirketin avukatı olarak tanıtılan, iş ilişkisinin bir parçası olan ve yediemin olarak müvekkil şirket tarafından gönderilen parayı tutacağını taahhüt eden davalı ile zincirleme yediemin sözleşmeleri imzaladığını, müvekkilin iradesinin fesada uğratıldığını, anılan sözleşmeler gereğince müvekkil şirket tarafından avukat ve iş ilişkisinin bir parçası sıfatıyla yediemin olan davalı’nın hesabına sözleşme ile kararlaştırılan meblağlar gönderildiğini, Bu kapsamda Av. —–sözleşme ile belirlenen —–IBAN numaralı hesabına Müvekkil Şirket tarafından, 14.12.2017 tarihinde 841.043,00 EUR (1.000.000,00 USD), 24.01.2018 tarihinde 406.330,87 EUR (500.000,00 USD), 05.04.2018 tarihinde 40.678,62 EUR (50.000,00 USD), 11.04.2018 tarihinde 587.069,21 EUR (725.000,00 USD) gönderildiğini, Ancak bahse konu son ödemenin yapılmasından sonra müvekkil şirket ve müdürleri davalı —— ödemenin teyidi için ulaşmaya çalışmışsa da bu çabalar sonuçsuz kaldığını, davalı —— müvekkil şirketi aldatan işlemlerde bulunarak ve bu anlamda sahte belgeler ile güven tesis edilerek ödemelerin yapılması sağlandığını, 15.03.2018 tarihinde—- adına —— taahhüt etmiş olduğu 30.000.000,00 USD tutarındaki ödemeyi, —— şubesinden alındığını iddia ettikleri ve —— hesaplarında taahhüt ettiği miktar kadar para olduğunu gösterir belgeler sunarak birden fazla kez ertelendiğini, müvekkilinin —–şubesinden alındığı iddia edilen belgelerin doğruluğunu teyit etmek için 06.05.2018 tarihinde—– gittiğini ve belgelerin sahte olduğunu ve ——- hesabına herhangi bir şekilde para transferi gerçekleşmediği öğrendiğini, davalı ve ortakları müvekkil’e yeni işi için finansman bulacakları taahhüdünde bulunduğunu, bu uğurda sahte evraklar tanzim edildiğini, bir takım paralar tahsil edildiği sonrasında yedieminde olan paraları da zimmetine geçirerek müvekkil’i zarara uğrattığını, borçlu 725.000.00 amerikan doları son emanet depozltosunu en geç 18 nisanda göndereceğini emanet hesabına son emanet depozitosu yatırılmasının ardında Alacaklı borçluya 30.000.000.00 amerikan doları toplam kredi miktarını göndereceğini borçlu tarafından 725.000.00 dolarlık son emanet depozitosu 18 nisan 2018’den önce ödenmezse alacaklı kredi anlaşması ile bağlı olmayacak yani müvekkil projesine finans desteği sağlanması adına dava dışı şirket ile 11.12.2017 tarihinde Kredi Sözleşmesi akdetmiş ise de 5 (beş) aylık süre boyunca müvekkil çeşitli nedenlerle oyalanmış ve çeşitli sözleşmeler imzalanması sağlanamadığını, söz konusu ekstrede 14.12.2017 ve 26.01.2018 tarihli kayıtlar ile paranın hesapta olduğu gösterilmekte ise de Savcılık soruşturma dosyası kapsamında düzenlenen müzekkere cevabında, Müvekkil Şirket tarafından davalı —— hesabına gönderilen paraların hemen ertesi gün hesaptan çekilmiş olduğunun görüldüğü bildirilerek, hesap hareketleri gönderildiğini, davalı söz konusu tutarları yediemin olarak hesabında tutma taahhüdünü ihlal etmiştir ve avukat olması sebebi ile kendisine duyulan güveni de fazlası ile zedelediğini, davalı —– ile yapılan görüşmelerde ise davalı ——- kendi birtakım borçları olduğunu ve fakat çekmiş olduğu bu meblağları hemen yerine koyacağını şifahen müvekkil şirket’e bildirdiğini, Akabinde ise davalı ——bu taahhüdünü de yerine getirmediğini, bu durum üzerine sahte banka belgeleri de düşünüldüğünde Müvekkilin dolandırıldığı sonucuna ulaşmış ve bu konuya ilişkin suç duyurusunda bulunduğunu, dava dışı finansör şirket tarafı olduğu Kredi Sözleşmesinin gereğini yerine getirmediğini, bu davanın davalı’ya yediemin sıfatı ile ödenen paraların tahsiline ilişkin olduğunu, davalının yediemin sıfatı ile ödenen meblağları tuttuktan sonra dava dışı şirkete ödeyeceğini beyan etmesi üzerine Müvekkil Şirket iş yapma saiki ile parayı davalının hesabına yatırdığını, henüz taraflar arasında herhangi bir işlem yapılmamasına karşın Müvekkil Şirket’in yatırdığı para, davalı tarafından hemen ertesi gün çekildiğini, müvekkil tarafından şüpheli —– gönderilen paraların beklenmeksizin davalı tarafından yedieminlik ve iş ilişkisine aykırı bir şekilde çektiğini, müvekkil —–şirketinin, davalının hem taraflar arasında akdedilen sözleşmelere aykırı davranışları hem de avukat ve yediemin olarak yükümlülüklerini ihlal etmesi bakımından 2.185.873,10-Euro tutarında alacağı bulunduğunu, Müvekkil Şirket’in alacağı bakımından müştereken ve müteselsilen sorumlu olduğunun kabul edilmesi gerektiğini, alacağın tahsili için davalı tarafa —–Noterliği 25 Mayıs 2018 tarih —— yevmiye numaralı ihtarname gönderilmiş ve davalıya taraflar arasında imzalanan—– sözleşmelerinin feshedilmiş olduğunu, müvekkil Şirket’e ait ve davalı uhdesinde tutulan paranın derhal ödenmesi gerektiği bildirilmiş ise de müvekkil şirket tarafından bugüne kadar herhangi bir olumlu netice elde edilemediğini ve bunun üzerine davalı tarafa karşı —– İcra müdürlüğünün ——. sayılı dosyası ile ilamsız icra takibine geçildiğini, Davalı borçlu kendisine tebliğ edilen ödeme emrine itiraz etmiş ve takibin durmasına neden olduğunu, Davalının söz konusu tutarları hala nezdinde tutmasının, müvekkile iade etmemesinin hukuki dayanağı bulunmadığını, davalının sözleşme ile belirlenen hesabına müvekkil tarafından gönderilen bedellerin tamamını faizi ile birlikte iade etmekle yükümlü olduğunu, davanın kabulü ile —– İcra Müdürlüğü’nün ——-Sayılı icra dosyasına davalı/borçlunun yaptığı haksız itirazlarının iptaline, Davalı/borçlu aleyhine %20’sinden az olmamak üzere icra inkar tazminata vekalet ücreti ile birlikte yargılama giderlerinin davalı yana yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

CEVAP :Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; taraflar arasındaki uyuşmazlığın finans sözleşmesi olması ve bu sözleşmenin de yabancı menşeili iki ayrı şirket olması nedeni ile görevli mahkemenin ticaret mahkemesi olduğunu, davalı aleyhinde başlatılan takip dosyasında takip sebebi olarak 11.12.2017, 23.01.2018 ve 27.03.2018 tarihli sözleşmelerin gösterildiğini, uyuşmazlığın da bu yedieminlik sözleşmelerinden kaynaklandığını, taraflar arasındaki bu sözleşmelerde 6.1, 6.2 ve 8.1. Maddelerde tahkim şartı bulunduğunu, uyuşmazlığın——tahkim mahkemesinde çözümlenmesi gerektiğini bu nedenle davanın usulden reddine karar verilmesi gerektiğini savunmuş, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir,

DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava, itirazın iptali davasıdır. İcra takip dosyası celp edilerek incelenmiş davacının davalı aleyhinde 04.11.2020 tarihinde ilamsız icra takibine giriştiği, takip çıkışının 2.185.873,10 Euro olduğu, takip sebebi olarak 11.12.2017, 23.01.2018 ve 27.03.2018 tarihli yedieminlik sözleşmelerin gösterildiği görülmüştür.
Asliye Hukuk mahkemesi ile mahkememiz arasındaki görev uyuşmazlığı neticesinde nihai karar merci Ticaret mahkemelerinin görevli olduğuna karar vermiştir.Davacı davasında dava dışı——- Şirketi ile davacı şirket arasında davacının yürüteceği inşaat sözleşmesinin finansmanını sağlamak amacı ile görüşmeler yapıldığını, davalının da bu görüşmelere iştirak ettiğini, hatta davalının bu şirketin vekili olarak kendisini tanıttığını, bu firma ile davacı şirket arasındaki sözleşmenin de davalının ofisinde imzalandığını, davalının iş ilişkisi kapsamında davacının sözleşmesel ilişki kapsamında dava dışı bu firmaya göndereceği paraları yediemin sıfatı ile kendisine gönderilebileceğini, kendisinin de —— İsimli firmaya göndereceğini belirttiğini, davacının da bu teklifi kabul ederek davalı ile aralarında 11.12.2017, 23.01.2018 ve 27.03.2018 tarihli yedieminlik sözleşmeleri imzaladıklarını ve davalıya farklı tarihlerde söz konusu paraları gönderdiklerini, ödeme yapıldıktan sonra da davalıya ulaşamadıklarını, dolandırıldıklarını anladıklarını, davalı hakkında —–Ağır ceza mahkemesinin ——-Sayılı dosyada dolandırıcılık suçundan dava açıldığını, davanın derdest olduğunu belirtmiştir.
Davacının dava ve takipteki talebinin netice itibarı ile yedieminlik sözleşmeleri gereği davalıya gönderilen paraların faizi ile birlikte geri iadesine ilişkin olduğu görülmüştür.6100 sayılı HMK’nın 116/1-b madde ve fıkrası gereği uyuşmazlığın tahkim yolu ile çözümlenmesi gerektiği itirazı ilk itirazlar arasında sayılmıştır. Dava dilekçesi davalıya tebliğ edilmiş davalı yasal süre içinde tahkim ilk itirazında bulunmuştur.
Taraflar yapacakları tahkim sözleşmesi ile ( HMK m.412,; MTK m. 4) üzerinde serbestçe tasarruf edebilecekleri konulardaki uyuşmazlıkların devlet mahkemeleri yerine hakemler eliyle görülmesini kararlaştırabilirler. Böyle bir durumda tarafların aralarında yaptıkları tahkim sözleşmesine uymaları ve tahkim kapsamına giren hususlarda aralarında çıkan uyuşmazlıklarda hakemlerde dava açmaları gerekmektedir. Mevcut tahkim sözleşmesine rağmen davacı hakemlerde değil devlet mahkemelerinde dava açarsa davalının bu hususu ilk itiraz olarak ileri sürmesi gerekir. ( Bkz. Hukuk Muhakemeleri kanunu şerhi Prof. Dr. —– Baskı 2. Cilt sayfa 2662 vd. )
Davalının yasal sürede tahkim ilk itirazında bulunması üzerine davacı yan cevaba cevap dilekçesinde taraflar arasındaki yedieminlik sözleşmesi —– dilinde olduğundan tahkim şartının geçersiz olduğunu savunmuş bu hususta Yargıtayın bazı eski kararlarına atıf yapmış bu kararları dilekçesinde de alıntılamıştır. Aşağıda bir kısım——BAM kararları aynen alıntılanacak akabinde Yargıtay’ın yeni tarihli kararları aynen alıntılanarak sonuca gidilecektir.
——BAM —– HD. —–. Sayılı ilamında “….Tarafların sözleşme veya sözleşme dışı bir hukuki ilişkiden doğmuş veya doğabilecek uyuşmazlıkların tamamının veya bir kısmının çözümünü hakem veya hakem kuruluna bırakılması hususunda yaptıkları anlaşmalar tahkim sözleşmesi olarak adlandırılmakta olup yalnızca iki tarafın iradeleriyle tasarrufta bulunabilecekleri konularda tahkim sözleşmesi yapılabilir. İster bağımsız bir tahkim sözleşmesi şeklinde isterse bir tahkim şartı şaklinde yapılsın tahkim sözleşmesinin geçerliliği için aranan temel unsurlar geçerli bir tahkim iradesinin varlığı ve yazılı şekil şartıdır. Tahkim sözleşmesinin tabi olduğu şekil 1958 tarihli— Sözleşmesi’nin 2. maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre geçerli tahkim şartından bahsedebilmek için taraflarca imzalanmış yazılı bir anlaşma, karşılıklı mektup teatisi veya telgraf aranmaktadır.Sözleşme uyarınca davacı tarafından satın alınmış bulunan emtianın ayıplı olduğundan bahisle emtianın ayıp nedeniyle iadesi ve zararlarının tazmini talebinin belirli bir uyuşmazlığa ilişkin olması ,özel hukuk uyuşmazlığı niteliğinde olması nedeniyle tahkim şartının geçerli bir tahkim şartı uyarınca uyuşmazlığın —–tahkimde çözümü gerekmektedir.
Öte yandan davacı taraf İktisadi Müesseselerde Mecburi Türkçe Kullanılması Hakkında 805 sayılı Yasanın 1.maddesine dayanmakta, yabancı dilde yapılan tahkim sözleşmesinin hükümsüz olduğunu savunmaktadır. 805 sayılı Yasanın 1.maddesine göre “Türk tabiiyetindeki her nevi şirket ve müesseseler, Türkiye dahilindeki her nevi muamele, mukavele, muhabere, hesap ve defterlerini Türkçe tutmağa mecburdurlar”. Anılan Yasanın 2.maddesine göre ise bu zorunluluk, yabancı şirket ve müesseseler için, Türk müesseseleri ile Türkiye uyruğunda olan kişiler ile muhabere, muamele ve temaslarına ve devlet kurumlarına ibraz zorunluluğunda bulundukları evrak ve defterlerine hasredilmiştir. Somut olaya döndüğümüzde, tahkim şartını içeren sözleşmenin bir tarafının yabancı şirket olması nedeniyle 805 sayılı yasanın 1.maddesinin uygulama olanağının bulunmadığı kanaatine varıldığından, davacının bu konudaki istinaf nedenleri yerinde olmadığı gibi ,ilk derece yargılamasında ileri sürülmeyen bu hususa yönelik istinaf nedeni yerinde değildir.” şeklinde karar verdiği görülmüştür.
—- Bam —-. HD. —–. Sayılı ilamında “….Öte yandan davacı taraf İktisadi Müesseselerde Mecburi Türkçe Kullanılması Hakkında 805 sayılı Yasanın 1.maddesine dayanmakta, İngilizce dilinde yapılan tahkim sözleşmesinin hükümsüz olduğunu savunmaktadır. 805 sayılı Yasanın 1.maddesine göre “Türk tabiiyetindeki her nevi şirket ve müesseseler, Türkiye dahilindeki her nevi muamele, mukavele, muhabere, hesap ve defterlerini Türkçe tutmağa mecburdurlar”. Anılan Yasanın 2.maddesine göre ise bu zorunluluk, yabancı şirket ve müesseseler için, Türk müesseseleri ile Türkiye uyruğunda olan kişiler ile muhabere, muamele ve temaslarına ve devlet kurumlarına ibraz zorunluluğunda bulundukları evrak ve defterlerine hasredilmiştir. Somut olaya döndüğümüzde, tahkim şartını içeren sözleşmenin bir tarafının yabancı şirket olması nedeniyle 805 sayılı Yasanın 1.maddesini uygulama olanağının bulunmadığı kanaatine varıldığından, davacının bu konudaki itirazı yerinde görülmediği gibi, yargılama sırasında dilekçeler teatisi aşamasında dile getirilmeyen 03/03/2010 tarihli Anlaşmadaki imzaya itirazına da itibar edilmemiştir. “( Aynı gerekçeler için BKZ. —– BAM —-. HD—–. Sayılı ilamları.
—- HD.: —– Esas —— Karar sayılı ilamında “…. Davacı yanca, 805 sayılı kanuna aykırılık iddiasının ileri sürüldüğü anlaşılmaktadır. yukarıda açıklandığı üzere taraflar sözleşme hükümlerini uzatma mutakabatında “maddelerin orjinal olarak” , “tüm hüküm ve şartlar aynı olmak kaydıyla” şeklinde düzenlemelerle devam ettiğini bildirmişlerdir. Ayrıca tahkim şartında değişiklik yapılmamıştır. Acente sözleşmesinin geçerliliğini kabul eden davacının mutakabata uygun olarak sözleşme devamlılığını sağladığı görülmektedir. Bu durumda davacının 805 sayılı kanuna aykırılık iddiasının ileri sürmesi TMK.nun 2. maddesinde düzenlenen dürüstlük kuralına aykırılık teşkil edeceğinden, davacının bu yöndeki istinaf talebi yerinde görülmemiştir.” şeklinde karar verdiği görülmüştür.
—-BAM —-HD. 20.12.2022 tarih,—— Sayılı ilamında “…Davacı vekili sözleşmesinin yabancı dilde düzenlenmiş olması nedeniyle İktisadi Müesseselerde Mecburi Türkçe Kullanılması Hakkında 805 sayılı Yasanın 1. maddesine dayanmakta, yabancı dilde yapılan tahkim sözleşmesinin hükümsüz olduğunu savunmaktadır. 805 sayılı Yasanın 1. maddesine göre “Türk tabiiyetindeki her nevi şirket ve müesseseler, Türkiye dahilindeki her nevi muamele, mukavele, muhabere, hesap ve defterlerini Türkçe tutmağa mecburdurlar”. Anılan Yasanın 2. maddesine göre ise bu zorunluluk, yabancı şirket ve müesseseler için, Türk müesseseleri ile Türkiye uyruğunda olan kişiler ile muhabere, muamele ve temaslarına ve devlet kurumlarına ibraz zorunluluğunda bulundukları evrak ve defterlerine hasredilmiştir. Somut olaya döndüğümüzde, tahkim şartını içeren sözleşmenin bir tarafının yabancı şirket olması nedeniyle 805 sayılı yasanın 1. maddesinin uygulama olanağının bulunmadığından , davacının bu konudaki istinaf nedenleri yerinde görülmemiştir…” belirtmiştir. ( Aynı görüşler için bkz. Aynı dairenin 05.12.2022 tarihli —–. Sayılı ilamı )
—–BAM —-. HD—– Sayılı ilamında “….Öte yandan davacı taraf İktisadi Müesseselerde Mecburi Türkçe Kullanılması Hakkında 805 sayılı Yasanın 1.maddesine dayanmakta, —— dilinde yapılan tahkim sözleşmesinin hükümsüz olduğunu savunmaktadır. 805 sayılı Yasanın 1.maddesine göre “Türk tabiiyetindeki her nevi şirket ve müesseseler, Türkiye dahilindeki her nevi muamele, mukavele, muhabere, hesap ve defterlerini Türkçe tutmağa mecburdurlar”. Anılan Yasanın 2.maddesine göre ise bu zorunluluk, yabancı şirket ve müesseseler için, Türk müesseseleri ile Türkiye uyruğunda olan kişiler ile muhabere, muamele ve temaslarına ve devlet kurumlarına ibraz zorunluluğunda bulundukları evrak ve defterlerine hasredilmiştir. Somut olaya döndüğümüzde, tahkim şartını içeren sözleşmenin bir tarafının yabancı şirket olması nedeniyle 805 sayılı Yasanın 1.maddesini uygulama olanağının bulunmadığı kanaatine varıldığından, davacının bu konudaki itirazı yerinde görülmediği gibi…” belirtmiştir.
Yargıtay da bu hususta yeni tarihli kararlarında taraflardan birinin yabancı olması durumunda tahkim şartı içeren sözleşmenin yabancı dilde düzenlenebileceğini kabul etmektedir.
Yargıtay —–. HD.——. Sayılı ilamında “….Yapılan yargılama ve saptanan somut uyuşmazlık bakımından uygulanması gereken hukuk kuralları gözetildiğinde İlk Derece Mahkemesince verilen kararda bir isabetsizlik olmadığının anlaşılmasına, Dairemizin —–. sayılı ve —— sayılı ilamlarında benimsendiği gibi sözleşmenin bir tarafının yabancı şirket olması nedeniyle yabancı dilde yapılan sözleşmenin ve tahkim şartının geçerli olmasına göre davacı vekilince yapılan istinaf başvurusunun HMK’nın 353/b-1 maddesi uyarınca Bölge Adliye Mahkemesince esastan reddine ilişkin kararın usul ve yasaya uygun olduğu kanısına varıldığından davacı vekilinin tüm temyiz itirazlarının reddi ile Bölge Adliye Mahkemesi kararının onanmasına karar vermek gerekmiştir…” belirtmiştir.
Yargıtay —– HD. ——. Sayılı ilamında “….Bölge Adliye Mahkemesince, sözleşmede yer alan tahkim şartının geçerli olduğu, sözleşmenin bir tarafının yabancı şirket olması nedeniyle 805 sayılı Yasa’nın 1.maddesinin uygulanma olanağının bulunmadığı, yargılama sırasında dilekçeler teatisi aşamasında dile getirilmeyen 03/03/2010 tarihli sözleşmedeki imzaya itiraza da itibar edilemeyeceği gerekçesiyle davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK 353(1)b-1 maddesi uyarınca esastan reddine karar verilmiştir.
Kararı davacı vekili temyiz etmiştir.
Yapılan yargılama ve saptanan somut uyuşmazlık bakımından uygulanması gereken hukuk kuralları gözetildiğinde İlk Derece Mahkemesince verilen kararda bir isabetsizlik olmadığının anlaşılmasına göre yapılan istinaf başvurusunun HMK’nın 353/b-1 maddesi uyarınca Bölge Adliye Mahkemesince esastan reddine ilişkin kararın usul ve yasaya uygun olduğu kanısına varıldığından Bölge Adliye Mahkemesi kararının onanmasına karar vermek gerekmiştir.

SONUÇ: Yukarda açıklanan nedenlerle, asıl ve birleşen davada davacı vekilinin temyiz isteminin reddi ile Bölge Adliye Mahkemesince verilen kararın HMK’nın 370/1. maddesi uyarınca ONANMASINA…” belirtmiştir.
Taraflar arasında düzenlenmiş olan 11.12.2017 tarihli yedieminlik sözleşmesi incelenmiş sözleşmenin 6. Maddesinde ” mevcudiyetine, geçerliliğine, yorumlanmasına veya feshedilmesine ilişkin her türlü konu dahil iş bu sözleşmeden doğan veye işbu sözleşmeye ilişkin her türlü anlaşmazlık, farklılık, ihtilaf veya iddia—- uluslararası tahkim mahkemesine (—–) Sevk edilecek ve esaslarının yapılan bu sevkle iş bu madde kapsamına girdiği kabul edilen —– esasları uyarınca tahkim yoluyla nihai olarak karara bağlanacaktır. ” hükmü bulunduğu, aynı sözleşmenin 8. Maddesinin amir kanun başlıklı olduğu ve aynı hükmün burada da bulunduğu görülmüştür. Keza tarafların tahkim şartını içeren sözleşmenin geçerliliğini kabul eden davacının sözleşmeye uygun olarak sözleşme devamlılığını sağladığı ve 23.01.2018 ve 27.03.20128 tarihli yedieminlik sözleşmelerini de davalı ile imzaladığı, bu sözleşmelerin de 6 ve 8. Maddelerinde aynı amir hükümlerin bulunduğu görülmüştür.
Davacı davadaki ve icra takibindeki talebini tahkim şartı bulunan 11.12.2017, 23.01.2018 ve 27.03.2018 tarihli sözleşmelere dayandırmakta ve bu sözleşmeleri feshettiğine dayandırmaktadır.Taraflar arasındaki uyuşmazlık üzerinde serbestçe tasarruf edebilecekleri türden bir uyuşmazlıktır. Yukarıda aynen alıntılanan sözleşme hükmü gereği sözleşmenin feshedilmesine, mevcudiyetine ve sözleşmeden kaynaklı tüm ihtilaflarda geçerli olmak üzere tahkim şartı konulmuştur. Davacı şirket —– ülkesine tabii yabancı şirket olup davalı Türk vatandaşı olsa dahi tahkim şartı içeren sözleşmenin davacının iddiasının aksine yabancı dilde düzenlenmesi mümkündür. Davacının dilekçesindeki alıntıladığı görüşten Yargıtay dönmüş olup yeni tarihli kararlarında bir tarafın yabancı şirket olması durumunda sözleşmenin yabancı dilde hazırlanmış olmasının tahkim şartını geçersiz kılmayacağını kabul etmektedir.Sözleşmenin davacı yanca tek taraflı feshedilmiş olması da tahkim şartını geçersiz kılmayacaktır. Aksi halde tahkim şartı içeren sözleşmenin feshi halinde bu sözleşmeye taraf olan kişiler veya şirketler kendi ülke mahkemelerinde dava açma yoluna gideceklerdir ki bu anlaşmaya aykırı bir durumdur. —–Bölge adliye mahkemesi Ticaret hukukundan kaynaklı uyuşmazlıklarına bakan dairelerinin de kararları bu yönde olup birkaçı yukarıda aynen alıntılanmıştır.
Tüm dosya kapsamı ve toplanan delillerin değerlendirilmesine göre HMK’nun 116/1-b bendi uyarınca uyuşmazlığın tahkim yolu ile çözülmesi gerekeceğinden, 413/1 Maddesi gereğince davanın usulden reddine karar verilmesi gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.

HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere ;
1-6100 Sayılı HMK’nun 413’üncü Maddesi uyarınca Tahkim itirazı sebebi ile HMK’nun 116/1-b bendi uyarınca uyuşmazlığın tahkim yolu ile çözülmesi gerekeceğinden davanın USULDEN REDDİNE,
2-492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 179,90 TL maktu harcın peşin alınan 274.024,30 TL’den mahsubu ile fazla yatırılan 273.844,40 TL harcın karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine,
3-Davacının yapmış olduğu yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
4-Davalı tarafından yapılan 100,00 TL yargılama giderinin davacıdan tahsiliyle davalıya verilmesine,
5-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Av. Asg. Üc. Trf.’ne göre, 9.200,00 TL maktu vekalet ücretinin davacıdan tahsiliyle kendisini vekil ile temsil ettiren davalıya verilmesine,
6-6100 Sayılı HMK’nun 333. maddesi gereğince var ise kalan gider avansının karar kesinleştiğinde taraflara iadesine,
7-Adalet Bakanlığı Bütçesinden karşılanan 1.320,00 TL arabuluculuk ücretinin davacıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına,Dair karar, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun İstinafa ilişkin hükümleri doğrultusunda, kararın tebliğ tarihinden itibaren iki (2) haftalık süre içerisinde (HMK’nın 345. maddesi), mahkememize veya başka bir yer mahkemesine dilekçe ile başvurmak (HMK’nın 343. maddesi) ve istinaf harcı ile gerekli giderlerin tamamen ödemek (HMK’nın 344. maddesi) suretiyle,—– Bölge Adliye Mahkemesi nezdinde İstinaf yolu açık olmak üzere, davacı vekilinin ve davalı vekilinin yüzüne karşı, oy birliği ile açıkça okunup usulen anlatıldı.