Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Anadolu 10. Asliye Ticaret Mahkemesi 2022/965 E. 2023/577 K. 15.06.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. İstanbul Anadolu 10. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2022/965
KARAR NO : 2023/577

DAVA : Menfi Tespit (Ticari İlişkiden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 12/12/2022
KARAR TARİHİ : 15/06/2023

Mahkememize tevzi edilen dava dilekçesi mahkememiz esasının yukarıda belirtilen sırasına kaydedilip incelendi

GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:

DAVA:
Davacı vekili dilekçesinde özetle; Davalı tarafça müvekkili aleyhine 06.10.2022 tarihinde müvekkilin banka hesabına farklı tarihlerde gönderilen toplamda 20.000,00 TL tutarındaki ödemenin faiziyle iadesi amacıyla ilamsız takip başlatılmıştır. Müvekkilin davalı tarafa herhangi bir borcunun bulunmadığının tespiti için huzurdaki davanın ikamesi zorunluluğu hasıl olduğunu, öncelikle belirtmek gerekirse müvekkili aleyhine başlatılan takip yetkili olmayan icra müdürlüğünde başlatılmıştır. Nitekim müvekkilime gönderilen ödeme emrinden de anlaşılacağı üzere borçlu sıfatı bulunan müvekkilimin yerleşim yeri —-ili —– ilçesindedir. Dolayısıyla müvekkil aleyhine açılan ilamsız takibin yetkili yer olan—– İcra Müdürlüğü’nde başlatılması gerekmektedir. İlamsız takiplerin borçlunun yerleşim yerinin bulunduğu icra müdürlüğünde başlatılması gerektiği yasal düzenlemenin bir gereğidir. Ancak davalı taraf yetkili olmayan —— İcra Müdürlüğü nezdinde müvekkil aleyhine takip başlatmıştır. Bu sebeple davaya konu icra takibi yetki bakımından usulsuz olup takibin ortadan kaldırılması gerekmektedir.Kabul anlamına gelmemekle birlikte davalı tarafça müvekkilim aleyhine başlatılan icra takibinde asıl alacağa işleyecek faiz türü en yüksek mevduat faizi olarak belirlenmiş olup faiz açıklamasında ise “asıl alacağa takip tarihinden itibaren işleyecek 3095 sayılı Yasa uyarınca —–kısa vadeli kredilere uyguladığı yıllık %15,75 oranından az olmamak üzere değişen oranlarda avans faizi….” denilmektedir. Asıl alacağa olan itirazlarımıza aşağıda ayrıntılarıyla yer vermekle birlikte asıl alacağa işleyecek faiz türüne de itirazımız bulunmaktadır. Müvekkilim, tacir sıfatıyla —– adresinde mukim dükkanında demir doğrama işi ile meşgul iken iş sahibi davalı ile —– Belediyesine ait yurt binasının çatısının kapatılması amacıyla demir konsürüksyon imalatının yapılması ve çatı kaplama işlerinin bitirilmesi için iş sahibi davalı ve davalının ortağı olan —— ile 20.000,00 TL bedel karşılığında karşılıklı anlaşmışlardır. Bu kişiler aynı zamanda müvekkilin çatı kaplama işi bitimine kadar sigorta bildirimlerini yapan —- Şirketi’nin ortaklarıdır. Müvekkilinin ile davalı arasında demir konsürüksyon imalatının yapılması ve çatı kaplama işleri bakımından tacirler arası ticari nitelikte bir ilişki söz konusudur. Dolayısıyla huzurdaki uyuşmazlık Asliye Ticaret Mahkemesi’nin görev alanına girmektedir.
Müvekkilim tarafından teslim alınan ve ekip halinde yerine getirilen çatı kaplama-demir konsürüksyon işinden yaklaşık 6 ay sonra davalı tarafça müvekkilime gördürülen işin bedeli olarak ödenen 20.000,00 TL tutarın avans faiziyle birlikte iadesi talebiyle müvekkil aleyhine 06/10/2022 tarihinde ilamsız takip başlatılmıştır. Ancak müvekkilime gönderilen ödeme emrinde ise alacak kalemi açıklaması olarak “İŞ AVANSI/BORÇ OLARAK GÖNDERİLEN BEDEL” yazmaktadır. Yukarıda açıklanan nedenler doğrultusunda huzurdaki davaya konu olan müvekkil aleyhine başlatılan haksız icra takibi nedeniyle müvekkilin telafisi imkansız zararlara uğraması muhtemeldir. Ayrıca hukuki dayanaktan yoksun olarak başlatılmış olan takip müvekkili haciz tehdidi altında bırakmaktadır. Bu nedenle haksız başlatılmış olan dava konusu icra dosyasının huzurdaki davada görülecek olan yargılama sonuçlanana kadar öncelikle teminatsız olarak, eğer sayın Mahkeme aksi kanaatte ise uygun görülecek teminat tutarı karşılığında tedbiren durdurulmasını tedbiren durdurulmasını, hukuki dayanağı olmayan ve tamamen mesnetsiz iddialara dayanılarak müvekkili aleyhine başlatılan haksız icra takibinin iptaline karar verilmesi ve müvekkilinin davalı tarafa herhangi bir borcu olmadığının tespitini talep etme zarureti hasıl olduğunu, ayrıca davalı tarafın hukuka aykırı ve haksız olarak başlatmış olduğu icra takibinin müvekkili zor durumda bırakmak amacıyla ve kötü niyetle başlatıldığı ortada olduğunu, İşbu nedenle kötü niyetli davalı tarafın takibe konu edilen asıl alacak tutarının %20’sinden aşağıda olmamak üzere kötü niyet tazminatına mahkum edilmesine karar verilmesini talep etmiştir.

CEVAP
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle ; Davacı taraf müvekkilinin ortağı olduğu şirketin (—– yüklendiği —– Belediyesi ait 3 binadan oluşan yurt inşaatının “ mevcut eski çatı üzerine 60 cm ara ile—- işinin (40x40x 2 milim profil ) 35.000.TL bedel karşılığında 10-15 gün içinde yapılması ve bitirilmesi konusunda şifahi olarak anlaşmışlardır. Yapılacak iş bedeline mahsuben avans/borç olarak davacıya 20.000.TL ödendiğini, davacı taraf işin tamamın en fazla % 5 oranındaki kısmını 5 günde yaptıktan sonra bir oyalama sürecine girmiş ve vermiş olduğu sayısız randevu ve işe başlama vaad ve taahhütlerine rağmen başladığı işe devam etmemiş ve müvekkilimin işi tamamlamasına engel olmuş, taahhüt edilen projenin 2 ay gecikmesine neden olmuştur. Çelik profil yapma işi ilgili olarak eksik/ayıplı imalat/hizmet gereğince, eser iş sahibinin kullanamayacağı veya hakkaniyet gereği kabule zorlanamayacağı ölçüde ayıplı olduğu için TBK m.475 uyarınca, dönme seçimlik hakkımızı öncelikle —– görüşmeleri ile akabinde dava konusu icra takibi ile davacı tarafa bildirdik. İş avansının tarafımıza iade edilmesi mecburiyeti hasıl olmuştur, davacı tarafın taahhüdünü yerine getirmemesi ve oyalama sürecine girmesi üzerine defalarca verilen randevuya uygun şekilde davacının kullacağı vinç kiralanmış ancak işe başlanmaması nedeniyle bu kullanılmayan vinç kiralama bedelleri ve çalışmayacak işçilerin iş güvenliği eğitimleri ve sigortaları nedeniyle ödenen bedeller nedeniyle ve müvekkilimizin karşı tarafın taahhüt edilen sürede taahhüt edilen bedelle işi yapmaması nedeniyle 10.000.TL tutarında ek maliyet zararı oluşmuştur. Müvekkilinin uğradığı ciddi bir zarar söz konusudur. Karşı dava olarak süresi içerisinde zararımızın tazmini talep edilecek olup bu konuda arabuluculuk süreci başlatılmıştır. Süreç sonucunda anlaşma sağlanaması durumunda karşı dava dilekçemiz bilahare sunulacaktır. İş bu hususta 10.01.2023 tarihinde dava şartı olan arabuluculuk başvurusu yapılmıştır.Davacının iddia edildiği gibi taahhüt edilen işi tamamlaması söz konusu değildir. Yapılacak iş 3 binanın mevcut eski çatı üzerine 60 cm ara ile—– imalatı yapılması işi olup davacının yaptığı imalat 1,5 çatı üzerine profilleri serilmesi ve punto ile tutturulmasından ibaret olup, serilen profıllerin kaynakları bile yapılmamış olup, davacının taahhüt ettiği işin en fazla % 5’i yaptığı söylenebilir. Dava dilekçesi ekine davacı tarafından yapıldığı söylenerek eklenen resimler davacının 5 günde imal edilen işidir. Keşke davacı işi tamamlasa ve tamamladıktan sonra ki son aşamaya ilişkin resimleri de paylaşsa idi. Biz dava dilekmiz ile işi bir başka şahısa imal ettirerek meydana gelen işin bitmiş haline ilişkin fotoğrafları da paylaştık. Böylelikle işin tamamının kapsamı ve davacının tamamladım dediği imalatın, davacının taahhüt ettiği işin ne kadar küçük bir kısmını oluşturduğu sağlıklı bir şekilde tespiti mümkün olacağını, haksız davaya konu alacağın %20’sinden az olmamak kaydıyla, davacının tazminat ödemesine karar verilmesi talep etmiştir.

DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE;
Dava, genel haciz yoluyla başlatılan takibe konu alacak nedeniyle olmadığının tespiti istemine ilişkindir.
Karşı dava bakımından dosya değerlendirildiğinde, dava dilekçesini davalı yana 27.12.2020 tarihinde tebliğ edildiği, cevap verme süresinin 10.01.2023 tarihinde sona erdiği, arabuluculuğa başlangıç tarihinin 10.01.2023 ile son tutanağın düzenlendiği tarihin 22.02.2023 tarihi olduğu, karşı dava dilekçesinin 27.02.2023 tarihinde açıldığı görülmekle, karşı dava bakımından dosyanın tefrik edilerek mahkememizin—–esas sayısına kaydedilmiştir.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu 1. maddesinde; “Mahkemelerin görevi, ancak kanunla düzenlenir. Göreve ilişkin kurallar, kamu düzenindendir.” hükmü yer almaktadır. HMK 114/1.c maddesi uyarınca “Mahkemenin görevli olması” dava şartlarından olup, HMK 138 maddesi dikkate alınarak dava şartlarının öncelikle karara bağlanması gerekmektedir. HMK 115. maddesinde ise “Mahkeme, dava şartlarının mevcut olup olmadığını, davanın her aşamasında kendiliğinden araştırır. Taraflar da dava şartı noksanlığını her zaman ileri sürebilirler. Mahkeme, dava şartı noksanlığını tespit ederse davanın usulden reddine karar verir…” düzenlemesi yer almaktadır.6102 sayılı TTK’nun 4. maddesine göre; bir davanın ticari dava olabilmesi için uyuşmazlığın her iki tarafının da tacir olması ve ticari işletmeleriyle ilgili hususlardan doğmuş bulunması veya anılan yasa maddesinde sayılan mutlak ticari davalardan olmasının gerekli ve yeterli olduğu belirtilmiş; müteakip 5. maddesinde ise, “Bir yerde asliye ticaret mahkemesi varsa, asliye hukuk mahkemesinin görevi içinde bulunan ve 4 üncü madde hükmünce ticari sayılan davalarla özel hükümler uyarınca ticaret mahkemesinde görülecek diğer işlere asliye ticaret mahkemesinde bakılır. Asliye ticaret mahkemesi ile asliye hukuk mahkemesi ve diğer hukuk mahkemeleri arasındaki ilişki görev ilişkisi olup, bu durumda göreve ilişkin usul hükümleri uygulanır.” hükmüne yer verilmiştir.6102 sayılı TTK 16/1.maddesinde: “Ticaret şirketleriyle, amacına varmak için ticari bir işletme işleten vakıflar, dernekler ve kendi kuruluş kanunları gereğince özel hukuk hükümlerine göre yönetilmek veya ticari şekilde işletilmek üzere Devlet, il özel idaresi, belediye ve köy ile diğer kamu tüzel kişileri tarafından kurulan kurum ve kuruluşlar da tacir sayılırlar.” ve TTK’nun 19. maddesinde “Bir tacirin borçlarının ticari olması asıldır. Ancak, gerçek kişi olan bir tacir, işlemi yaptığı anda bunun ticari işletmesiyle ilgili olmadığını diğer tarafa açıkça bildirdiği veya işin ticari sayılmasına durum elverişli olmadığı takdirde borç adi sayılır. Taraflardan yalnız biri için ticari iş niteliğinde olan sözleşmeler, Kanunda aksine hüküm bulunmadıkça, diğeri için de ticari iş sayılır” hükmü bulunmaktadır.
Aynı Kanunun 17. Maddesi hükmünce de ; iktisadi faaliyeti nakdi sermayesinden ziyade bedeni çalışmasına dayanan ve kazancı ancak geçimini sağlamaya yetecek derecede az olan sanat ve ticaret sahipleri tacir değildir.” düzenlemesi yer almaktadır.
5362 sayılı Esnaf ve Sanatkarlar Meslek Kuruluşları Kanununun 3’üncü maddesinde, Esnaf ve sanatkar, ister gezici ister sabit bir mekanda bulunsun, Esnaf ve Sanatkar ile Tacir ve Sanayiciyi Belirleme Koordinasyon Kurulunca belirlenen esnaf ve sanatkar meslek kollarına dahil olup, ekonomik faaliyetini sermayesi ile birlikte bedeni çalışmasına dayandıran ve kazancı tacir veya sanayici niteliğini kazandırmayacak miktarda olan, basit usulde vergilendirilenler ve işletme hesabı esasına göre deftere tabi olanlar ile vergiden muaf bulunan meslek ve sanat sahibi kimseler olarak ifade edilmiştir. Ayrıca TTK’nın 1463. Maddesinde de önce 17. Maddeye gönderme yapılarak , Bakanlar Kurulunun bu konuda kararname çıkarması halinde onlarda gösterilen miktardar aşağıya gayrisafi geliri bulunan sanat ve ticaret erbabından başka hiç kimse kanunun 17. Maddesinde tarif edilen esnaftan sayılamaz denmek suretiyle tacir veya esnafın hangi kriterlere göre saptanacağı açık bir biçimde gösterilmiştir.
19.02.1986 tarih ve —– sayılı —— yayımlanan 25.01.1986 tarihli Bakanlar Kurulu Kararı ile TTK’nın 1463. maddesine göre esnaf ve küçük sanatkar ile tacir ve sanayicinin ayrımına dair esaslar tespit edilmiştir. Buna göre; 1- Koordinasyon kurulunca tespit ve yayınlanacak esnaf ve küçük sanatkar kollarına dahil olup da gelir vergisinden muaf olanlar ile kazançları götürü usûlde vergilendirilenler ve işletme hesabına göre, defter tutanlardan iktisadi faaliyetleri nakdi sermayesinden ziyade, bedeni çalışmalarına dayanan ve kazançları ancak geçimlerini sağlamaya yetecek derecede az olan ve Vergi Usûl Kanununun 177. maddesinin birinci fıkrasının 1 ve 3 nolu bentlerinde yer alan limitlerin yarısını, iki numaralı bendinde yazılı nakdi limitin tamamını aşmayanların esnaf ve küçük sanatkar, 2- Vergi Usûl Kanununa istinaden birinci sınıf tacir sayılan ve bilanço esasına göre defter tutanlar ile işletme hesabına göre defter tutan ve birinci madde de belirtilenlerin dışında kalanların tacir ve sanayici sayılmaları kararlaştırılmıştır.Vergi Usûl Kanununun 177. maddesinde “Birinci Sınıf Tüccarlar” sayılmış olup bu maddedeki birinci sınıf tacirlerle ilgili şartları taşımayanlar ise ikinci sınıf tacir sayılırlar. İkinci sınıf tacirler ise ticari işletme hesabına göre defter tutarlar.
Bir hukukî işlemin veya fiilin TTK’nın kapsamında kaldığının kabul edilmesi için kanunun amacı içerisinde yukarıda tanımları verilen bu kanunda düzenlenen hususlar ile bir ticari işletmeyi ilgilendiren bir hukukî işlemin veya fiilin olması gerekir. (Bkz —- Bölge Adliye Mahkemesi —–.Hukuk Dairesi’nin : —- Esas ve—– Karar,——Esas ve—- Karar,—– Esas ve ——- Karar sayılı ilamları.)Görevle ilgili düzenlemeler kamu düzenine ilişkin olup taraflar ileri sürmese dahi yargılamanın her aşamasında re’sen gözetilir. Görev konusunda kazanılmış hak da sözkonusu olmaz.
Yapılan bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; tarafların tacir olup olmadığının araştırılarak görevli mahkemenin belirlenmesi gerekmektedir.Tarafların tacir olup olmadıkları bakımından yapılan araştırmada; davalının— hesabı esasına göre defter tuttuğu, davacının ise —– Vergi Dairesi’nin 19/12/2022 tarihli yazı cevabında davacının 07/06/2021 tarihinde işe başladığı, işletme esasına göre defter tuttuğu, 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 177. maddesinin birinci fıkrasının | ve 3 numaralı bentlerde yer alan nakdi limitlerin yarısını, 2 numaralı bendinde yazılı nakdi limitin tamamını aşmadığının anlaşıldığı hususu bildirilmiştir.
Yapılan bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; tarafların tacir sıfatının bulunup bulunmadığı bakımından davalı tacir ise de, davacının faaliyetinin esnaf boyutunda olduğundan tacir sıfatının bulunmadığı, açılan dava TTK’nın 4/1. maddesinde açıklandığı şekilde ticari dava niteliğinde olmadığı, başka bir ifadeyle davacı ile davalı kişiler arasındaki eser sözleşmesinden kaynaklanan uyuşmazlık, davayı ticari dava haline getirmediği ve uyuşmazlığa konu dava ticari dava niteliğinde olmadığı sonucuna varılmaktadır. Huzurdaki uyuşmazlığın çözümünde genel mahkeme asliye hukuk mahkemesinde görülüp sonuçlandırılması gerektiği anlaşılmakla; dava şartı yokluğu nedeniyle usuldan reddi ile mahkememizin görevsizliğine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm tesis olunmuştur.

H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Mahkememizin GÖREVSİZLİĞİ NEDENİYLE USULDEN REDDİNE, Mahkememizin GÖREVSİZLİĞİNE,
2-HMK 20. Maddesi uyarınca kararın kesinleşme tarihinden, İstinaf yoluna başvurulması halinde bu başvurunun reddi kararının tebliğ tarihinden itibaren taraflardan birinin 2 hafta içerisinde mahkememize başvurması halinde dosyanın görevli —— Nöbetçi Asliye Hukuk Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE, aksi taktirde mahkememizce Resen davanın açılmamış sayılmasına karar verileceğinin İHTARINA,
3-HMK 331/2. Maddesi uyarınca yargılama giderleri hakkında görevli mahkemece KARAR VERİLMESİNE,
4-Görevsizlik kararının kesinleşmesinden itibaren iki (2) hafta içerisinde dava dosyasının görevli mahkemeye gönderilmesi için taraflardan biri tarafından başvuruda bulunulmadığı takdirde, mahkememizce dosyanın re’sen ele alınarak, 6100 Sayılı HMK’nın 20/1. maddesi gereğince davanın AÇILMAMIŞ SAYILMASINA karar verilmesine, harç, yargılama gideri, vekalet ücreti, gider avansı vd hususların talep halinde, 6100 Sayılı HMK’nın 331/2. ve 331/2. maddesi gereğince mahkememizce hüküm altına ALINMASINA,Dair;gerekçeli mahkeme kararının taraflara tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde istinaf yolu açık olduğuna dair tarafların yüzüne karşı verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.