Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Anadolu 10. Asliye Ticaret Mahkemesi 2022/788 E. 2023/635 K. 11.07.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. İstanbul Anadolu 10. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2022/788
KARAR NO : 2023/635

DAVA : Tazminat (Haksız Fiilden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 14/10/2022
KARAR TARİHİ : 11/07/2023

Mahkememize tevzi edilen dava dilekçesi mahkememiz esasının yukarıda belirtilen sırasına kaydedilip incelendi

DAVA: Davacı vekili 14/10/2022 harç tarihli dava dilekçesinde özetle;”14/10/2021 tarihinde müvekkilin maliki bulunduğu —– plakalı aracın, davalı sigorta şirketi nezdinde sigortalı bulunan —- plakalı araç ile tarihinde karışmış oldukları maddi hasarlı trafik kazasında dava dışı karşı taraf sürücüsü asli kusurludur. Karayolları Trafik Kanunu madde 99 Sigortacılar, hak sahibinin zorunlu mali sorumluluk sigortası genel şartlarıyla belirlenen belgeleri, sigortacının merkez veya kuruluşlarından birine ilettiği tarihten itibaren sekiz iş günü içinde zorunlu mali sorumluluk sigortası sınırları içinde kalan miktarları hak sahibine ödemek zorundadırlar. Müvekkil için davalı-borçlu sigorta şirketine başvuru yapılmış olmasına rağmen sigorta şirketi kanunun emrettiği 8 iş günü içerisinde ödemekle zorunda olduğu tazminatı ödememiş, müvekkilin haklarını(tazminatını) sebepsiz yere ödemeyerek ihlal etmiştir, ödemekle zorunlu olduğu tazminatı sürümceme de bırakarak sebepsiz zenginleşmeye gitmiş, tahsil etmemiz gereken tazminat alacağımız yasal süresinde tahsil edilememiştir. Alacağın zamanında tahsil edilememesinden ve faizi aşan zararın ortaya çıkmış olması sebebiyle aşkın zarar talebimize ilişkin huzurdaki davayı açma zarureti doğmuştur. Şöyle ki; Karşı taraf sürücüsünün asli kusurlu olduğu, müvekkilin ise kusurunun bulunmadığı dikkate alındığında müvekkili zarara uğratmak maksadıyla herhangi bir ödeme yapmamıştır. Davalı tarafa bildirimin yapıldığına ilişkin ileti, dilekçemiz ekinde sunulmaktadır.
Müvekkilim borcu tahsil etmek amacıyla 14/10/2021 tarihinde borçluyu temerrüde düşürmüş ancak alacağını 28.03.2022 tarihinde haricen edebilmiştir. Müvekkilin davalıdan talep ettiği hasar tazminatının temerrüde düşürdüğü tarihteki alım gücü ile tahsil edeceği tarihteki alım gücü de aynı olmayacaktır ve müvekkilim zarara uğrayacaktır. Dosyada tahsil edilen yasal faizi ile alacaklı müvekkilimin zararını karşılar nitelikte bir bedel değildir.Aşkın zarar, Türk Borçlar Kanunu’nun 122/1. maddesinde düzenlenmiştir: “Alacaklı, temerrüt faizini aşan bir zarara uğramış olursa, borçlu kendisinin hiçbir kusuru bulunmadığını ispat etmedikçe, bu zararı gidermekle yükümlüdür”. Yargıtay HGK’nın 10.11.1999 gün ve —– Sayılı kararında vurgulandığı üzere; Munzam zarar sorumluluğu kusura dayanan borçlu temerrüdünün hukuki bir sonucudur ve alacaklının zararının faizi aşan bölümüdür. Borçlu para borcunun vadesinde ödemediğinde (temerrüt) oluştuğunda sözleşme veya yasada belirlenen “gecikme faizi” ödeme yükümü altına girer. Müvekkilin uğradığı zararın daha fazla artmaması adına dosyanın bilirkişiye gönderilmesini talep ederiz. Yukarıda anılan Yargıtay kararında ayrıntılı anlatıldığı üzere ülkedeki enflasyon ve alım gücünün düşmesi durumu göz önüne alınarak müvekkil yararına munzam zarar olduğuna, bu zararın hesaplanması amacıyla dosyaya bilirkişi atanmasına, haklı davamızın kabulüne karar verilmesini saygılarımızla vekaleten talep ederiz.
” denmiştir.

CEVAP: Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; ” Davanın kabulü anlamına gelmemek kaydıyla, davacı tarafa ödeme yapılmıştır. işbu sebeple huzurdaki davanın reddini talep ederiz. Davacı taraf değer kaybı tazminat taleplerine ilişkin Sigorta Tahkim Komisyonu —– Esas sayılı dosyasına başvuru yapmıştır. Söz konusu başvuru kapsamında 3.500 TL tazminata yasal faizi birlikte hükmedilmiştir. Ekte yer alan karardan da görüleceği üzere davacı taraf yargı yoluna başvuru yapmış olup yargılama neticesinde değer kaybı tazminatı belirlenmiştir. Ortada belirli bir tazminat söz konusu olmayıp yargılama ile belirlenebilir bir tazminat tutarı bulunmaktadır. Kaldı ki davacının alacağına geç kavuşması sebebiyle müvekkil şirket tarafından yasal faizde ödenmiştir. Konu alacak yargılama ve bilirkişi incelemesini gerektirdiği için davacının alacağına geç kavuşmasına sebebiyet verme gibi bir durum söz konusu değildir. Bu sebeple huzurdaki davanın reddi gerekmektedir. Davanın kabulü anlamına gelmemek kaydıyla, davacının talepleri munzam zarar kapsamında olup poliçe teminatında olmadığı gibi, tüm zararı karşılandığından fazlaya ilişkin taleplerinin kabulü mümkün değildir. yargılama aşamasının uzun sürmesi, davacının asıl alacağa karşı zararının oluşması müvekkilin elinde olmadığı gibi tüm zararı karşılanmıştır. bu nedenlerle davacının talepleri kötüniyetli, haksız ve hukuka aykırı olduğundan davanın reddini talep ederiz. Davanın kabulü anlamına gelmemek kaydıyla davacı taraf hmk 121. maddesine göre dava ile ilgili delillerini müvekkil şirkete tebliğ etmelidir. HMK. Madde 121 gereğince davacı, dava konusu olaylara ilişkin dayandığı hususları tevsik eden delillerini davalı taraflara tebliğ ettirmek zorundadır. Davacı bu lâzımeyi yerine getirmemiştir. Bu sebeple de davaya ancak vakıf olduğumuz bilgiler çerçevesinde cevap verebilmekteyiz. Bu eksiklik giderildikten sonra gerekirse daha ayrıntılı cevap hakkımızı saklı tutuyoruz. Davacının delillerinin tarafımıza tebliğinden sonra mukabil delillerimizi sunacağız. Davacı tarafa bu noksanlığın ikmal ettirilmesini talep ediyoruz. Davanın kabulü anlamına gelmemek kaydıyla, müvekkil şirketin sorumluluğu bakiye poliçe teminatı ile sınırlıdır. müvekkil şirketçe yapılan ödemenin düşülmesiyle birlikte bakiye teminat limiti dikkate alınmalıdır. Trafik Sigortası Genel Şartları’nın ( A-1 ) maddesine göre; “Sigortacı, poliçede tanımlanan motorlu aracın işletilmesi sırasında, bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına veya bir şeyin zarara uğramasına sebebiyet vermiş olmasından dolayı, 2918 sayılı Trafik Kanunu’na göre işletene düşen hukuki sorumluluğu, zorunlu sigorta limitlerine kadar temin eder…” Yine Genel Şartların ( B–2-b ) maddesine göre; “…Sigortacı dava masrafları ile avukatlık ücretlerini ödemekle yükümlüdür. Şu kadarki, hükmolunan tazminat sigorta bedelini geçerse, sigortacı bu masrafları sigorta bedelinin tazminata oranı dâhilinde öder…” Müvekkil şirketin hem asıl alacak ve hem de dava masrafları açısından poliçe limiti ile sorumlu tutulması icap eder. Davacı her halde davasını ve zararını belgeler ile şek ve şüpheye yer vermeyecek şekilde ispat etmek zorundadır. müvekkil şirket nezdinde oluşturulmuş ilgili numaralı hasar dosyasının celbini talep ediyoruz. Davacının kaza tarihinden itibaren faiz talep etmesinin tarafımızca kabulü mümkün değildir. davanın kabülü anlamına gelmemek kaydıyla dava tarihinden itibaren yasal faiz talep edilebilir. ” denmiştir.

DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava, TBKnın 122.maddesine dayalı munzam zarar istemine ilişkindir.Hukukumuzda alacaklıya, zararın varlığını, miktarını ve borçlunun kusurunu ispat zorunda kalmaksızın temerrüt faizini talep edebilme hakkı tanınmıştır. Ayrıca temerrüt faizi yükümlülüğünün doğumu için borçlunun alıkoyduğu paradan yarar sağlaması şart olmadığı gibi bu yararların iadesi amacı da bulunmaz. Temerrüt faizi talep edebilmek için borçlunun temerrüde düşmekte kusurlu olması şart değildir. Borçlu, bu konuda kendisine hiçbir kusur yüklenemeyeceğini ileri sürerek ve bunu kanıtlayarak faiz ödeme yükümlülüğünden kurtulamaz. Bunun yanında temerrüt faizi, sözleşmeden doğan para borçlarının yanı sıra, sözleşme dışı hukukî ilişkiden kaynaklanan para borçlarında da uygulama alanı bulur (—-
Munzam zarara ilişkin düzenleme ise TBK’nın 122. Maddesinde yapılmış olup, anılan madde “Alacaklı, temerrüt faizini aşan bir zarara uğramış olursa, borçlu kendisinin hiçbir kusuru bulunmadığını ispat etmedikçe, bu zararı da gidermekle yükümlüdür. Temerrüt faizini aşan zarar miktarı görülmekte olan davada belirlenebiliyorsa, davacının istemi üzerine hâkim, esas hakkında karar verirken bu zararın miktarına da hükmeder.” hükmünü haizdir. Para borcunun ifasında borçlunun kusuruyla temerrüde düşmesi nedeniyle alacaklı nezdinde ortaya çıkan zararın temerrüt faiziyle karşılanamaması hâlinde söz konusu olan bu zarar, borçlunun temerrüdü ile borcun ödendiği tarih aralığındaki dönemi kapsamaktadır. Munzam zarar talep edebilmek için ilk koşul bir para borcunda borçlunun temerrüdünün varlığıdır. İkinci koşul; borçlunun temerrüdü nedeniyle temerrüt faiziyle karşılanamayan alacaklı zararının mevcudiyetidir. üçüncü koşul; borçlunun temerrüde düşmede kusurlu olmasıdır. Dördüncü koşul ise borçlunun temerrüdü ile alacaklının munzam zararı arasındaki illiyet bağının mevcudiyetidir.
Alacaklının böyle bir zararının doğduğu, yani geçmiş günler faizinin uğranılan zararı karşılamadığını ispat yükü, TBK md. 50’de ki genel kural gereğince alacaklıya aittir.TBK 122 maddesinde karşılanması öngörülen faizi geçen zararın, ülkede varlığı kabul edilen genel ekonomik olumsuzlukların(ülkede cari enflasyon oranı, yüksek ve değişken döviz kurları, mevduat faizleri ‘malum ve meşhur’ olgular olarak kabulü ile değil, bunlar dışında somut ve davacının durumuna özgü somut vakıalarla) kanıtlanması gerekir.(—–Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun —–Esas ve Karar sayılı kararında belirtildiği üzere munzam zararın ispatına ilişkin yükümlülük, bu zararın varlığını iddia eden alacaklının üzerinde olup, alacaklı tarafından yasal ispat vasıtalarıyla somut, inanılır ve açık bir biçimde ispatlaması gerekir. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 194. maddesi gereğince ispata elverişli şekilde somutlaştırılarak ileri sürülen iddianın ispatı için gerekli tüm deliller somut olarak ortaya konulmalıdır. Bu itibarla salt ülkenin ve piyasanın içinde bulunduğu ekonomik olumsuzluklardan olan enflasyon, yüksek faiz, para değerindeki düşüş gibi olgulara dayalı olarak ileri sürülen aşkın (munzam) zarar talebi, alacaklının bu sebeple zarara uğradığını açık ve somut bir biçimde iddia ve ispat etmediği müddetçe, TBK’nın 122. maddesi kapsamında aşkın (munzam) zararın kanıtı olarak ileri sürülemez ve anılan şartlar sebebiyle ortaya çıkan olumsuzluklar alacaklı zararı olarak kabul edilemez. Dolayısıyla TBK’nın 122. maddesinde karşılanması öngörülen faizi aşan aşkın zararın, genel ekonomik olumsuzlukların (ülkede cari enflasyon oranı, yüksek ve değişken döviz kurları, mevduat faizleri, paranın satın alma gücünde meydana gelen azalma) dışında davacının durumuna özgü somut vakıalarla ispatlanması gerekir. Başka bir anlatımla yüksek enflasyon, dolar kurundaki artış, serbest piyasadaki faiz oranlarının yüksek oluşu, paranın satın alma gücünde meydana gelen azalma, davacıyı ispat yükünden kurtarmayacağı gibi herhangi bir ispat kolaylığı da sağlamaz. Bu itibarla ülkenin içinde bulunduğu ekonomik olumsuzluklardan hareketle ileri sürülen soyut ve varsayıma dayalı zarar iddiaları hükme esas alınamaz (—-). Ayrıca bir para borcunun ödenmesinde temerrüde düşülmesinden dolayı alacaklının zarara uğrayacağı kabul edilerek bu zararın, ülkenin içinde bulunduğu ekonomik durum dikkate alınarak belli bir oranda olacağı benimsenmiş ve TBK’nın 120. maddesi yollaması ile 3095 sayılı Kanun’un hükümleri çerçevesinde temerrüt faiz oranları belirlenmiştir. Uğranıldığı iddia olunan zararın, yetkili merciin belirlediğinden fazla ve bu nedenle TBK’nın 122. maddesine dayanılarak munzam zarar istenilmesi hâlinde ise artık açılmış olan davaya özgü somut vakıalara dayanılması gerekir. Bunlar da yasal, elverişli ve geçerli delillerle, geçerli ispat kuralları dairesinde kanıtlanmalıdır. Burada kanıtlanacak olgular geç ödeme ile davacının maruz kaldığı zararı doğuran vakıalar ve bu vakıalar nedeniyle uğranılan fiili zarardır. ( Bu yönde—- BAM —–.HD. —–Esas ve Karar sayılı kararı, Yargıtay —–.HDnin —– Esas ve Karar sayılı ve —– Esas ve Karar sayılı kararları )Tüm dosya kapsamına göre davacı tarafından dava dilekçesinde kendi durumuna özgü şekilde açık ve somut olarak oluşan bir zarar olgusuna dair bir iddiada bulunulmadığı, davacının ispata yeter herhangi bir delil sunmadığı, ekonomik koşullar nedeniyle genel ve soyut hususlardan dolayı davacının geç ödeme nedeniyle kendisinin şahsen ve somut olarak uğradığı zarar olgusunu ileri sürüp ispatlayamadığı anlaşılmakla davanın reddine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.

Hüküm; Ayrıntısı ve yasal gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davanın REDDİNE,
2-Alınması gerekli 269,80 TL harçtan peşin yatırılan 80,70 TL harcın düşümü ile geri kalan 189,1‬0 TL harcın davacı taraftan tahsili ile hazineye İRAD KAYDINA ,
3-Yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına ,
4-Davacı tarafça peşin yatırılmış olan gider avansından artan kısmın, karar kesinleştiğinde davacıya iadesine,
5-Davalı kendisini bir vekil ile temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan A.A.Ü.T’ye göre 500,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
6-1.560,00 TL Arabulucu ücretinin davacıdan tahsiliyle hazineye irad kaydına,
Dair, Gerekçeli kararın taraflara tebliğinden itibaren 2 haftalık süre içerisinde istinaf yasa yolu açık olmak üzere davacı vekilinin yüzüne karşı davalı tarafın yokluğunda verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.