Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Anadolu 10. Asliye Ticaret Mahkemesi 2022/553 E. 2023/104 K. 08.02.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. İstanbul Anadolu 10. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO: 2022/553
KARAR NO: 2023/104
DAVA: Tazminat (Ticari Niteliktekinde Haksız Fiilden Kaynaklanan (2918 S.K.Hariç))
DAVA TARİHİ: 01/08/2022
KARAR TARİHİ: 08/02/2023
Mahkememizde görülmekte olan Tazminat (Ticari Niteliktekinde Haksız Fiilden Kaynaklanan (2918 S.K.Hariç)) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA :Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; —- — numarasıyla kayıtlı müvekkili—- adedi ——- hisse adedi —-şikayet olunanlar — hisse adedi — ve son olarak—–hisse adedi bulunduğu, şirketin yönetim kuruluna; hissedarlardan —- ve dışarıdan — 08.11.2022 tarihine kadar seçildiği, bu tarihten sonra şirketin tüm temsil, ilzamı ve işleyişinin —— bu kişilere devir ve emanet edildiği, müvekkili şirketin 08.09.2021 tarihli genel kurul kararıyla şirketi temsil ve ilzama yetkili yönetim kurulu üyeleri olan —– görevini yürütürken yaptığı usulsüzlükler akabinde ibra edilmemesi neticesinde yönetim kurulu üyeliği görevlerinden alındıkları ve şirketi temsil ve ilzam yetkileri sona erdiği, bu hususun —– tarafından 29.09.2021 tarihinde tescil olunduğu ve —–sayfasında ilan edildiği, genel kurul kararıyla görevden alınan davalılar —-görevlerinden alınmalarını fazlasıyla kişiselleştirdikleri, yeni yönetim kurulunu ve şirketi işlemez, yönetilemez hale getirmek adına her şeyi yaptıklarını, şirketin ticari faaliyetinin yürütülmesine ilişkin olarak ticari defter ve belgelerle, ——Şubesi tarafından şirkete tevdi ve teslim edilen çek koçanlarının teslim alınması ve —— üyeliği süresince —– tarafından yürütülen işlemlerin incelenmesi amacıyla 30.09.2021 tarihinde ——gelindiği ancak bahsi geçen ticari defter, kayıt ve belgelerle çek koçanlarının —- bulunmadığı, söz konusu defter ve belgeler ile çek koçanlarının —— tarafından—— üyeliklerinin sona ermesiyle birlikte şirketten çıkarıldıklarının anlaşıldığı, bu hususta müvekkili şirketin davalılar tarafından düzenlenen çekler nedeniyle yüksek miktarlı icra takipleriyle karşı karşı kaldıkları, borçlu olmadıklarına ilişkin menfi tespit davaları açtıklarını, konuya ilişkin olarak —- Yevmiyeli ihtarnamesi ve —- sayılı yevmiyesiyle ihtarname keşide edilerek ticari kayıt ve defterlerle çek koçanlarının iadesinin istendiği ancak — tarafından ticari defter ve çeklerin iadelerinin ısrarla gerçekleştirilmediği, bütün bunların yanında, müvekkili şirketin yönetimi değiştikten sonra yapılan incelemelerde davalıların şirketin yönetim kurulu üyesi olarak görev yaptığı dönemde yetkilerini kötüye kullanarak şirket hesaplarından herhangi bir sebep olmaksızın şahıslarına para transferleri gerçekleştirdikleri, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu 5/A maddesi gereğice arabuluculuk başvurusunda bulunulduğu, taraflarla ayrı ayrı yapılan görüşmeler neticesinde anlaşamama tutanaklarının tanzim edildiği, bu nedenle müvekkili şirket hesaplarından sebepsizce aktarılan paranın iadesi talebiyle huzurdaki davayı açma zarureti oluştuğu, davalılar tarafından şirket hesaplarından; kendi şahsi hesaplarına aktarılan paranın (işlemiş ve işleyecek avans faiziyle birlikte) fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla her bir davalı yönünden ayrı ayrı davalılardan alınarak müvekkiline verilmesini, yargılama ve vekalet ücretinin karşı taraf üzerine bırakılmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP :Davalı —– vekili cevap dilekçesinde özetle; 2014 yılında başkaca şahıslar tarafından kurulan şirketin 31/01/2018 tarihinden itibaren tek pay sahipli yapıya geçtiği, şirkette halihazırda da pay sahibi olan müvekkili — temsilcisi olduğu —- şirkete devredildiği, 08/11/2019 tarihinde yapılan genel kurul toplantısı ile şirketin tek pay sahipliği durumunun sona erdiği, sermaye artırımına gidilerek pay sahipleri ——-olarak belirlendiği, şirketin son yönetim kuruluna 08/11/2019 tarihinde yapılan genel kurul ile üç yıl süre ile yani 08/11/2022 tarihine kadar —- getirildiği, —– münferiden yönetim kurulu başkanlığına seçildiği, taraflar arasında birtakım anlaşmazlıkların baş gösterdiği ve bu kişilerin şirket yönetimine müdahale etmeye başladıkları, bu kişilerin zamanla müvekkilline karşı husumet beslemeye başladıkları, 08/09/2021 tarihli genel kurul toplantısının 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun emredici hükümleri doğrultusunda gerçekleştirilmemesi gerektiğinin bildirilmesine rağmen toplantının akşam saatlerinde müvekkillerinin yokluğunda gerçekleştirildiği ve haksız biçimde müvekkillerinin ibra edilmediği,—–alındıkları ve yerlerine — atandığı, aynı zamanda —– tarihine kadar münferiden şirketi temsil ve ilzama yetkili kılındığı, söz konusu genel kurul toplantısında alınan kararların usulsüz olduğu, alınan kararların iptali talebi ile —— esas sayılı dosyası kapsamında dava açıldığı, ilgili davanın halen derdest olup yürütmenin geri bırakılması talepli olarak açıldığı, kesinlikle kabul anlamına gelmemekle birlikte iddia edilen para aktarımının gerçekleştirildiği düşünüldüğünde dahi davacı şirketin kendi banka hesap kayıtlarına erişiminin mevcut olduğu, bu nedenle belirlenemeyen herhangi bir alacağın olmadığı, mahkemece tespit edilecek sair hususlara istinaden; işbu davanın öncelikle usulden reddine, mahkeme aksi kanaat halindeyse —— esas sayılı dosyasının bekletici mesele yapılarak kesinleşmesinin beklenilmesini ve neticeten haksız ve hukuki dayanaktan yoksun davanın reddini, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava özü itibarı ile 6102 sayılı TTK’nın 553 vd. Maddelerinde düzenlenen sorumluluk davasıdır.
Dava şirket tüzel kişiliği adına açılmış olup davacıların dava açmadan evvel yöneticilere karşı sorumluluk davası açılmasına dair alınmış bir genel kurul kararı ibraz etmedikleri görülmüştür. Mahkememizin 16.11.2022 tarihli 1. Celse 1 numaralı ara kararında davacı vekiline davalılar hakkında böyle bir genel kurul kararı var ise ibraz etmek yoksa genel kurul icra edip bu kararı sunmak üzere işin mahiyetine uygun kesin süre verilmiş ise de davacılarca verilen kesin süre içinde genel kurul kararı ibraz edilememiştir.
Konunun tarihçesine ilişkin değerlendirme yapılacak daha sonra mevzuattaki hükümler ve Yüksek mahkemenin güncel son kararları alıntılanmak sureti ile sonuca gidilecektir. 6762 sayılı ETTK döneminde m.341 deki açık hükümden dolayı yönetim kurulu üyelerine karşı sorumluluk davası açılabilmesi için genel kurul kararı gerekmekte idi.—— genel kurul kararını sorumluluk davasının dinlenme şartlarından sayarak bu yönde bir genel kurul kararı alınmaksızın açılan davanın reddedilmesi gerektiğini ve açılmış bir davaya sonradan icazet verilmesinin dahi davaya geçerlilik kazandırmayacağını kabul etmekte idi.——-
Yüksek mahkeme —- itibaren görüş değiştirerek genel kurul kararının sorumluluk davasının dinlenme şartı olmadığı, davanın genel kurul kararı olmaksızın açılması durumunda mahkemenin davacıya süre vermek sureti ile bu eksikliği tamamlattırması gerektiği içtihadında bulunmuştur——
6102 sayılı TTK’nın 553. Maddesi ” (1) Kurucular, yönetim kurulu üyeleri, yöneticiler ve tasfiye memurları, kanundan ve esas sözleşmeden doğan yükümlülüklerini kusurlarıyla ihlal ettikleri takdirde, hem şirkete hem pay sahiplerine hem de şirket alacaklılarına karşı verdikleri zarardan sorumludurlar.
(2) Kanundan veya esas sözleşmeden doğan bir görevi veya yetkiyi, kanuna dayanarak, başkasına devreden organlar veya kişiler, bu görev ve yetkileri devralan kişilerin seçiminde makul derecede özen göstermediklerinin ispat edilmesi hâli hariç, bu kişilerin fiil ve kararlarından sorumlu olmazlar.
(3) Hiç kimse kontrolü dışında kalan, kanuna veya esas sözleşmeye aykırılıklar veya yolsuzluklar sebebiyle sorumlu tutulamaz; bu sorumlu olmama durumu gözetim ve özen yükümü gerekçe gösterilerek geçersiz kılınamaz.” hükmüne haiz olup Şirketin zararı üst kenar başlığı altında yer alan TTK’nın 555. Maddesi ” (1) Şirketin uğradığı zararın tazminini, şirket ve her bir pay sahibi isteyebilir. Pay sahipleri tazminatın ancak şirkete ödenmesini isteyebilirler.
(2) Pay sahibinin açtığı davayı hukuki ve maddi sebepler haklı gösterdiği takdirde, mahkeme, dava giderleriyle avukatlık ücretini, bu giderler davalıya yükletilemediği hâllerde, davacı pay sahibiyle şirket arasında, hakkaniyete göre paylaştırır. ” hükmüne haizdir.
Görüldüğü üzere Eski TTK’dan farklı olarak TTK’da şirket zararının tazmininde dava hakkının kullanılması bakımından genel kurulda karar alınmasını gerekli kılan bir düzenleme içermemektedir.
6102 sayılı TTK döneminde şirket adına dava açılabilmesi için genel kurul kararı alınmasının gerekip gerekmediği sorunu konusunda özellikle görüş beyan eden yazarların 3 gruba ayrıldığı görülmektedir.
Genel kurul kararının gerekli olduğu görüşü; Görüşün temsilcilerinden ——, şirket adına sorumluluk davası açılabilmesi için bir genel kurul kararı almak gerektiğini, nitekim böyle bir karar alma zorunluluğunun dolaylı da olsa TTK’nın 479/3’ün C bendi düzenlemesinden anlaşıldığını ifade etmektedir. ——-
Bazı yazarlar ise TTK’nın 555. Maddesinde dava açılmasına genel kurulun karar vereceğine dair açık bir düzenleme olmadığını ancak yönetim faaliyetlerinin sonuçlarını değerlendirecek organın genel kurul olması —- nedeni ile sorumluluk davası yoluna başvurulması gerekip gerekmediğine karar verecek organın da genel kurul olduğunu ifade etmektedirler. —–
Genel kurul kararının gerekli olmadığı görüşü;Bu görüş özetle şirket adına davayı yönetim kurulunun açacağı dolayısıyla artık genel kurul kararına ihtiyaç bulunmadığını kabul etmektedir. Yine bazı yazarların da Eski TTK’dan farklı olarak TTK’da bu yönde düzenleme yapılmamasının bilinçli bir değişiklik olduğunu, açıklamaların devamında da uygulamada bu kararın çoğunlukla sorumluluk davalarına engel oluşturduğunu, nihayet ETTK 341’in kaldırılmasıyla oluşan boşluğun m.479/3-c ve 618/3-c maddeleri ile doldurulamayacağını savunmaktadırlar.———
Genel kurul kararının bazen gerektiği görüşü; Bu görüşün temsilcileri Şirketin ödeme gücü olduğu müddetçe bir veya birkaç—— üyesi aleyhine dava açılmasına “ilke olarak halen görevde olan yönetim kurulu karar verir (TK.m.365) ve şirketin yasal temsilcisi olarak da bu davayı açar. ——üyelerinin tümü aleyhine sorumluluk davası açılması söz konusu ise bu taktirde davayı yine şirket açabilir. ..” demektedir. Yazarın ifadelerinin buraya kadarki bölümlerinden dava açılması için artık genel kurul kararı gerekmediği sonucu çıkarılabilir ancak açıklamaların devamında isviçre hukukunda da şirketin kendi—-üyelerine karşı sorumluluk davası açılıp açılmamasına şirketin ödeme gücünün mevcut olması halinde ilke olarak —- karar verir. Ancak tüm —- üyelerine dava açılması söz konusu ise genel kurulun karar vermesi gerekir. ——– Nitekim bu yazar ders kitabında da sorumluk davasının ——- üyelerinin tamamına veya çoğunluğuna karşı açılması durumunda buna genel kurulun karar vermesi gerektiğini belirtmiştir.Devamında da genel kurulun bu kararının izin anlamında olmadığını,uğradığı zarar için kendi organına dava açma iradesinin beyan edilmesi anlamında olduğunu ve bu durumun TTK m.479/3-c hükmünde açıklandığını belirtmiştir.———–
Genel kurulun devredilemez nitelikteki görev ve yetkileri TTK’nın 408/2 de sayılmış olup ” Yönetim kurulu üyelerinin seçimi, süreleri, ücretleri ile huzur hakkı, ikramiye ve prim gibi haklarının belirlenmesi, ibraları hakkında karar verilmesi ve görevden alınmaları ” da yer almaktadır. Bu bentte şirket adına sorumluluk davası açılması konusunda karar alma yetkisinden söz edilmiş değildir. Ne var ki maddede yapılan sayımların sınırlayıcı olmadığı tartışmasız olduğu gibi yönetim kurulu üyelerinin seçimi, görevden alınmaları ve özellikle ibraları hakkında karar alınmasını onlara karşı şirket adına açılacak sorumluluk davasından bağımsız düşünmek mümkün değildir. Kaldı ki ETTK m. 341 benzeri bir hükme TTK’da yer vermeyen yasa koyucu bunu bilinçli bir tercih sonucu ile yapsa idi hem kanun gerekçesinde bu konuda mutlaka bir açıklamaya yer vermesi gerekir hem de ibrayı genel kurulun devredilemez görev ve yetkisinde sayan TTK m.408 e karşılık sorumluluk davası açılmasının da yönetim kurulunun aynı nitelikteki yetkilerinin önemlice bir kısmını sayan TTK m.375 te zikredilmesi gerekirdi.En önemlisi ise pay sahiplerinin şirket işleyişine müdahalede en önemli araçlardan birisi olan oy haklarını kullanabilecekleri yegane ortam , şirketin karar organı olan genel kuruldur. Oyda imtiyazların kullanılamayacağı kararlar arasında ( TTK. M379 ) ibra ve sorumluluk davası açılmasının sayılması bu iki konunun genel kurulda karara bağlanması gerektiğini dolaylı da olsa şüphesiz biçimde ortaya koymaktadır.
Genel kurul kararı gerekmediğine dair yazarların gerekçelerine bakıldığında yasa koyucunun E.TTK m.341 benzeri bir hüküm getirmemesinden hareketle bu değişikliğin bilinçli olarak yapılmadığı yolundaki görüşlere şayet bu değişiklik bilinçli olarak yapılmış olsaydı gerekçede mutlaka bir açıklık olması gerektiğinden bahisle itibar etmek mümkün değildir.
Sorumluluk davası için genel kurul kararı almanın uygulamada sorumluluk davalarına engel olduğu bir vakıa ise de buradan hareketle bu karar gerek olmadığı sonucuna varılamaz. Esasen bu karar şirket adına açılacak sorumluluk davası için gerekli olduğuna göre bu karar alınmasa dahi pay sahiplerinin doğrudan veya dolaylı zarar için yöneticilere karşı dava açabilmeleri zaten mümkündür.
Genel kurul kararının bazen gerekeceği yolundaki görüş ise hangi hallerde genel kurul kararı gerekeceği uygulamada sorunlara ve belirsizliklere yol açabilir ki bu belirsizlik hukuk güvenliği ile bağdaşmaz. Bu nedenle de bu görüşe itibar etmek mümkün değildir.
Netice itibarı ile TTK’nın 408/2-d,558-559,479/3-c ve 375. Madde hükümleri birlikte değerlendirildiğinde yönetim kurulu üyelerine karşı sorumluluk davası açılabilmesi için genel kurul kararı aranması dava şartı mahiyetindedir.
——ise şirket yönetim kurulu üyelerine karşı sorumluluk davası açılması için genel kurul kararını tamamlanabilir dava şartı olarak görmektedir. ——- Dava, davacı şirketin önceki dönemde yöneticiliğini yapan davalıya verilen avansları tahsili amacıyla yapılan ilamsız icra takibine vaki itirazın iptali istemine ilişkindir. İşbu dava, niteliği itibarıyla yöneticinin sorumluluğu davasıdır. 6102 sayılı TTK hükümleri arasında mülga TKK’nın 341. maddesi gibi açık bir düzenleme olmamakla birlikte 6102 sayılı TTK’nın 408/1, 553/1ve 479/3-c maddelerindeki düzenleme karşısında anonim şirket yöneticileri hakkında sorumluluk davası açılabilmesi için, şirket genel kurulunda karar alınması gereklidir. Fakat, anılan yönteme uyulmaması davanın hemen reddi sonucunu doğurmamalıdır. Ayrıca somut olayda davalı yönetici aleyhine sorumluluk davası açılması yönünde alınmış bir kararın olup olmadığı dosya kapsamından anlaşılamamaktadır. Böyle bir kararın varlığı dava şartı olup, mahkemece kendiliğinden gözetilmesi gerekir. Bu durum karşısında mahkemece, genel kurulda davalı hakkında dava açılması yönünde alınmış bir karar var ise ibrazının sağlanması, yoksa anılan eksikliğin giderilmesi için davacı tarafa HMK’nın 54. maddesi uyarınca uygun süre verilmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde doğrudan işin esasına girilerek hüküm kurulması doğru görülmemiş, kararın bozulması gerekmiştir——–
Somut olayda dava şirket tüzel kişiliği tarafından açılmıştır. Yukarıda bu hususta geniş açıklamalar yapılmış ve ——– mahkemenin konuya dair içtihatlarına atıf yapılmıştır. Şirket tüzel kişiliği tarafından şirket yöneticilerine karşı açılmış bir davada bu hususta alınmış bir genel kurul kararı dava şartı mahiyetindedir———- bu hususu tamamlanabilir dava şartı mahiyetinde görmektedir. Davacı yana bu hususta genel kurul kararı varsa sunmak yoksa genel kurul icra edip ibraz etmek üzere işin mahiyetine uygun kesin süre verilmiş davacı yanca verilen sürede genel kurul kararı ibraz edilememiştir. Somut olayda şirket —– ortaklı olup aleyhine dava açılan yöneticilerin hissesi ile ihtilaf yaşadıkları dava dışı ortakların hisse oranları eşit olup %50 oranındadır. Şirket ortakları —– vekilleri davaya müdahale isteminde bulunarak açılan davaya muvafakat ettiklerini, genel kurul icra edilse dahi davalıların TTK’nın 436. Maddesi gereği oydan yoksun olacaklarını, davaya muvafakat vermeleri nedeni ile davaya devam edilmesini talep etmişlerse de davacısı şirket tüzel kişiliği olan bir sorumluluk davasında şirket yöneticilerine karşı dava açılması hususunda alınmış bir genel kurul kararı dava şartı mahiyetindedir.Şirket ortaklarının davaya muvafakatlari veya müdahaleleri ile eksik olan dava şartının tamamlanamaz. Keza müdahale veya muvafakat ile genel kurul kararına gerek olmadığı sonucuna varılamaz. Eğer öyle olsa idi —— kararlarında dava açılmasına yarar çoğunluk hissedarlarının davaya muvafakatlarının alınması ile davaya devam edilmesi gerektiği yolunda kararların da olacağı muhakkakdır. Nitekim şirket ortaklarının böyle bir davaya tek bir dilekçe ile muvafakat vermelerinin genel kurul icra edip bu hususta karar alınmasından çok daha kolay olduğu izahtan varestedir. Davacı yanca hukuki zeminde eksik olan dava açılmış, yönetici ortak olmayan ortakların davaya muvafakat ettikleri bu nedenle davaya devam edilmesi gerektiği gibi hukuki temelden yoksun gerekçe ile davaya devam edilmesi talep edilmiş ise de buna itibar edilmemiştir. Öte yandan böyle bir kabul, şirket ortaklarının genel kurul icra etmeden yeterli çoğunluğa ulaşıp şirket genel kurulu dışında irade beyan etmelerini şirket genel kurul kararı ile eşdeğer tutmak anlamına gelir ki bu da istenen bir sonuç değildir. Nitekim kanun koyucu bu tür bir davada genel kurul kararı ibrazının güçlük arz etmesi nedeni ile pay oranına dahi bakılmaksızın tek bir pay sahibinin dolaylı zarar kapsamında tazminatın şirket tüzel kişiliğine ödenmesini talep edebileceğini, keza doğrudan zarar kapsamında da kendi adına da yöneticiye dava açma olanağını getirmiştir. Genel kurul kararı icra edemeyen ve bu kararı sunamayan ortakların pay sahipliği sıfatı ile şirket yöneticilerine zamanaşımı süreleri içinde dava açma hakları her zaman mevcuttur. Tüm bu anlatılan nedenlerden ötürü davanın dava şartı noksanlığı nedeni ile reddine dair aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere ;
1-6100 sayılı HMK’nın 114/2 ve 115/2. Madde ve fıkraları gereği davanın dava şartı noksanlığı nedeni ile USULDEN REDDİNE,
2-492 Sayılı Harçlar Kanununa göre alınması gereken 179,90 TL maktu harcın, peşin alınan 341,55 TL harçtan mahsubu ile fazla yatırılan 161,65‬ TL harcın karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine,
3-Davacı tarafından yapılan yargılama giderinin üzerinde bırakılmasına,
4-Davalı tarafından yapılan bir yargılama gideri bulunmadığından bu hususta karar verilmesine yer olmadığına,
5-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Av. Asg. Üc. Trf.’nin 13. Maddesine göre 9.200,00 TL maktu vekalet ücretinin davacıdan tahsiliyle kendisini vekil ile temsil ettiren davalılara verilmesine,
6-6100 Sayılı HMK’nın 333. maddesi gereğince bakiye gider/delil avansının talep halinde taraflara veya ahzu kabza yetkili vekillerine iadesine,
7——– bütçesinden karşılanan 1.560,00 TL arabuluculuk ücretinin davacıdan alınarak hazineye İRAD KAYDINA,
Dair karar, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun İstinafa ilişkin hükümleri doğrultusunda, kararın tebliğ tarihinden itibaren iki (2) haftalık süre içerisinde (HMK’nın 345. maddesi), mahkememize veya başka bir yer mahkemesine dilekçe ile başvurmak (HMK’nın 343. maddesi) ve istinaf harcı ile gerekli giderlerin tamamen ödemek (HMK’nın 344. maddesi) suretiyle, ——- Adliye Mahkemesi nezdinde İstinaf yolu açık olmak üzere, taraf vekillerinin yüzüne karşı verilen karar oy birliği ile açıkça okunup usulen anlatıldı. 08/02/2023