Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Anadolu 10. Asliye Ticaret Mahkemesi 2021/730 E. 2022/98 K. 10.02.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. İstanbul Anadolu 10. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2021/730 Esas
KARAR NO : 2022/98

DAVA : Banka Dışındaki Diğer Kredi Kuruluşlarına İlişkin Düzenlemelerden Kaynaklanan (Menfi Tespit)
DAVA TARİHİ : 18/11/2021
KARAR TARİHİ : 10/02/2022

Mahkememizde görülmekte olan Banka Dışındaki Diğer Kredi Kuruluşlarına İlişkin Düzenlemelerden Kaynaklanan (Menfi Tespit) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA:Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Davalı tarafın —- sayılı dosyası ile icra takibine giriştiği ve takibin kesinleştiğini, takibin kesinleşmesinden sonra alacaklı tarafın talebi ve—– müvekkilinin taşınmazları ve taşıtları üzerine haciz uygulandığını, başlatılan icra takibinin haksız ve kötü niyetli olduğunu, müvekkilinin davalı alacaklıya herhangi bir borcu bulunmadığını, bu nedenle davalı alacaklı tarafından başlatılan icra takibi nedeniyle menfi tespit davası açmanın zorunlu olduğunu, davalı tarafın borcun sebebi olarak —- dosyasındaki alacağı gösterdiğini ve temlik sözleşmesini takip talebine ek olarak icra dosyasına sunduğunu, müvekkilinin bahsedilen icra müdürlüklerinde ileri sürüldüğü gibi bir borcunun bulunmadığını, açıklanan nedenlerden dolayı öncelikle ve ivedilikle icra dosyasına yatan paranın alacaklıya ödenmemesi ¡çin ihtiyati tedbir kararı verilmesini, yapılacak yargılama sonucunda müvekkilim davacının davalıya borcunun olmadığının tespitine, kötü niyetli davalının %20 den az olmamak kaydıyla tazminata mahkûm edilmesine, yargılama giderleri ile vekâlet ücretinin karşı tarafa yüklenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Müvekkil Şirket ile ——- dosyanın şirketlerince devir ve temlik alındığını, devamında borcun müvekkil şirket tarafından temlik alınması nedeniyle temlik alınan icra takibi adına tahsilde tekerrür olmamak kaydı ile borçluya karşı —-dosyası ile takibe devam edildiğini, davacılar tarafından dava dilekçesinde iddia ettiği borcunun bulunmadığına ilişkin hususu ise takip dosyasının tarafımıza temlik edilmeden temlik öncesi işlemler olduğunu, yani borçlunun herhangi bir borcu olmadığına ilişkin beyanda bulunduğu dosya temlik sözleşmesi ile şirketlerince devir ve temlik alındığını, bu sebeple temlik eden banka ile davacı/— müvekkili şirket nezdinde bilinmesinin mümkün olmadığını, davacılar tarafın iddialarını kabul anlamına gelmemek ve cevap haklarının saklı kalmak kaydıyla, davacıların zamanında icradan haberdar olmaması gibi bir durumun söz konusu olmadığını, artık günümüzde tebligattan, —yolu ile de olmak üzere taraflarına açılmış icra dosyaları öğrenildiğini, davacının takip açıldığından ve borcundan haberinin olmaması ve hayatın olağan akışına uygun olmayıp, bu sebeple davacı tarafın mesnetsiz ve hukuka aykırı davasının reddinin gerekmekte olduğunu, arz ve izah edilen ayrıca re’sen takdir edilecek nedenlerle öncelikle yargılamanın eksik yapılmaması ve verilecek kararın hatalı olmaması adına—- davaya dahil edilmesini, yargılama sonucunda mesnetsiz ve hukuka aykırı davanın reddine, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davacı üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE;
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 4.maddesinde hangi işlerin ticari dava olarak nitelendirilecekleri belirlendikten sonra anılan kanunun 5.maddesinde ticaret mahkemelerinin kuruluşu ve hangi mahkemelerin ticaret mahkemesi sıfatıyla bakacağı belirlendikten sonra asliye ticaret mahkemesi ile asliye ve diğer hukuk mahkemeleri arasındaki ilişkinin görev ilişkisi olduğu belirtilmiştir.
Ticari davaları, mutlak ticari davalar, nisbi ticari davalar, yalnızca bir ticari işletmeyle ilgili olmasına rağmen ticari nitelikte kabul edilen davalar olmak üzere üç grubta toplamak mümkündür. Mutlak ticari davalar, tarafların tacir olup olmadığına ve işin bir ticari işletmeyi ilgilendirip ilgilendirmediğine bakılmaksızın ticari sayılan davalardır. Mutlak ticari davalar, 6102 sayılı TTK’nın 4/1. maddesinde bentler halinde sayılmıştır. Bunların yanında Kooperatifler Kanunu (m.99), İcra İflas Kanunu (m.154),—- Kiralama Kanunu (m.31), Ticari İşletme Rehni Kanunu (m.22) gibi bazı özel kanunlarda belirlenmiş ticari davalar da bulunmaktadır. Bu — davaların ticari dava sayılabilmesi için taraflarının tacir olması veya ticari işletmeleriyle ilgili olması gibi şartlar aranmaz. TTK’nın 4/1. bendinde sınırlı olarak sayılan davalar arasında yer alması veya özel kanunlarda ticari dava olarak nitelendirilmesi yeterlidir. Bu davalar kanun gereği ticari dava sayılan davalardır.
Nispi ticari davalar, her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili olması halinde ticari nitelikte sayılan davalardır. 6102 sayıl TTK’nın 4/1. maddesine göre, her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan ve iki tarafı da tacir olan hukuk davaları ticari dava sayılır. Bu hükme göre bir davanın ticari dava sayılabilmesi için, hem iki tarafın ticari işletmesini ilgilendirmesi, hem de iki tarafın tacir olması gereklidir. Bu şartlar birlikte bulunmadıkça, uyuşmazlık konusunun ticari iş niteliğinde olması veya ticari iş karinesi sebebiyle diğer taraf için de ticari iş sayılması davanın ticari dava olması için yeterli değildir. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 19/2. maddesi uyarınca, taraflardan biri için ticari iş sayılan bir işin diğeri için de ticari iş sayılması, davanın niteliğini ticari hale getirmeyecektir. Zira; Türk Ticaret Kanunu, kanun gereği ticari dava sayılan davalar haricinde, ticari davayı ticari iş esasına göre değil, ticari işletme esasına göre belirlemiştir. Hal böyle olunca, işin ticari nitelikte olması davayı ticari dava haline getirmez.
Üçüncü grup ticari davalar, yalnızca bir tarafın ticari işletmesini ilgilendiren havale, vedia ve fikri haklara ilişkin davalardır. Yukarıda açıklandığı üzere bir davanın ticari dava sayılması için kural olarak ya mutlak ticari davalar arasında yer alması ya da her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili bulunması gerekirken havale, vedia ve fikri haklara ilişkin davaların ticari nitelikte sayılması için yalnızca bir yanın ticari işletmesiyle ilgili olması TTK’da yeterli görülmüştür.
Somut olayda hangi mahkemenin görevli olduğunun belirlenmesi için öncelikle taraflar arasındaki ilişkiyi saptamak gerekli olup, temlik sözleşmesi öncesi —- Sözleşmesi imzalandığı, söz konusu sözleşmeye istinaden oluşan alacakları için — tarihinde davalı alacaklı —– devrettiği, bu haliyle taraflar arasındaki borç alacak ilişkisinin tüketici kredisinden kaynaklandığı anlaşılmaktadır. Bu haliyle dava TTK’nun 4.maddesinde sayılan, başka ifade ile bu maddede 6098 sayılı TBK’na atıf yapan sözleşmelere ilişkin olmadığından mutlak ticari davalardan değildir.
— tarihli cevabi yazısında borçlu davacı …— gerçek kişi ticari işletme kaydının bulunmadığı bildirilmiştir.
—- yazısında; “—- kayıtlarının tekkikinde — mükellefiyetinin bulunduğu, işletme hesabına göre defter tuttuğu ve işletme usulüne göre yıllık gelir vergisi beyan ettiği, VUK 177 maddesinde belirtilen tutarları aşmadığı” şeklinde cevapta bulundukları anlaşılmıştır.
—- ayrımına ilişkin Bakanlar Kurulu kararı ile ; “5362 sayılı —- maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi ve 63 üncü maddesi ile 6762 sayılı Türk Ticaret Kanununun 12 nci ve 17 nci maddelerinin uygulaması bakımından; —-dinasyon Kurulunun tespit edeceği ve — yayımlanacak — kollarına dahil olup, ekonomik faaliyetini sermayesi ile birlikte bedeni çalışmasına dayandıran ve kazancı tacir veya sanayici niteliğini kazandırmayacak miktarda olan, basit usulde vergilendirilenler ve işletme hesabına göre deftere tabi olanlar ile vergiden muaf bulunanlardan 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 177 nci maddesinin birinci fıkrasının (1) ve (3) numaralı bentlerinde yer alan nakdi limitlerin yarısını, (2) numaralı bendinde yazılı nakdi limitin tamamını aşmayanların esnaf ve sanatkâr sayılmaları ile —— ve dolayısıyla —— kaydedilmeleri,” karara bağlanmıştır.
—-sayılı cevabi yazısından davacı borçlunun işletme hesabına göre deftere tabi olduğu ve 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 177 nci maddesinin birinci fıkrasının (1) ve (3) numaralı bentlerinde yer alan nakdi limitlerin yarısını, (2) numaralı bendinde yazılı nakdi limitin tamamını aşmayan ticari faaliyette bulunduğu, — cevabi yazısından davacının gerçek kişi ticari işletme kaydının bulunmadığı anlaşılmıştır.
Benzer konuya ilişkin —– sayılı ilamında;
İstinaf incelemesi bakımından çözümü gereken husus davalının işletmesinin hacim nedeniyle tacir sayılıp sayılmayacağı noktasındadır.
VUK 177.1.madde de (2018 yılı itibariyle ) satın aldıkları malları olduğu gibi veya işledikten sonra satan ve yıllık alımlarının tutarı —– aşanların —– sayılacağı düzenlenmiştir. Ticari ilişkinin başladığı ve devam ettiği —- yıllarında bu miktarlar—- Davanın açıldığı — belirlenen asgari had alımda —- —
—Dairesinden davalının yıllık gelir vergisi beyannameleri getirtilmiş olup incelendiğinde — alımları 52.210-TL satışları —— olduğu ,—-yılı dava tarihi itibariyle ise alımları 39.385-TL ,satışları ise ; —- —
—ile tacir ve sanayicinin ayrımına ilişkin—— ile ; “5362 sayılı Esnaf ve Sanatkârlar Meslek Kuruluşları Kanununun 3 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi ve 63 üncü maddesi ile 6762 sayılı Türk Ticaret Kanununun 12 nci ve 17 nci maddelerinin uygulaması bakımından; —– tespit edeceği ve Resmî Gazete’de yayımlanacak —– kollarına dahil olup, ekonomik faaliyetini sermayesi ile birlikte bedeni çalışmasına dayandıran ve kazancı tacir veya sanayici niteliğini kazandırmayacak miktarda olan, basit usulde vergilendirilenler ve işletme hesabına göre deftere tabi olanlar ile vergiden muaf bulunanlardan 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 177 nci maddesinin birinci fıkrasının (1) ve (3) numaralı bentlerinde yer alan nakdi limitlerin yarısını, (2) numaralı bendinde yazılı nakdi limitin tamamını aşmayanların —– siciline ve dolayısıyla— kaydedilmeleri,” karara bağlanmıştır.
Anlatılanlara göre davalının faaliyetinin VUK 177.madde 1 bent dahilinde olan —- defteri tuttuğu—- sayılabilmesi için yıllık alım ve satımlarının yukarıda yazılı miktarların yarısını aşması gerektiği, ; davalının ise bu tutarların yarısını aşan ölçüde olmadığı anlaşılmakla — davalının tacir bulunmaması nedeniyle asliye hukuk mahkemesinin görevli olduğuna ilişkin hükme yönelik olarak ileri sürülen istinaf nedenleri yerinde görülmediğinden davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.” şeklindeki gerekçelerinin ışığı altında davacının ticari faaliyetinin—, faaliyeti yıllarında VUK 177.madde dahilinde işletmeci olduğu ve işletme defteri tuttuğu,— tacir sayılabilmesi için yıllık alım ve satımlarının yukarıda yazılı miktarların yarısını aşması gerektiği, davalının ise bu tutarların yarısını aşan ölçüde olmadığı anlaşılmakla; —- davacının tacir sıfatının bulunmaması ve borcun doğumuna sebep olan sözleşmenin tüketici kredisinden kaynaklanması nedeniyle tüketici mahkemesinin görevli olduğu değerlendirilmiştir.
Ticari olmayan tüketici kredisinden kaynaklı davalarda görevli mahkeme tüketici mahkemesi olup tüketici mahkemesi ile ticaret mahkemeleri arasındaki ilişki görev ilişkisidir. Göreve ilişkin usul kuralları HMK’nun 114/1-c maddesi uyarınca dava şartıdır. Dava şartları kamu düzeninden olup kamu düzenine ilişkin hususlarda resen dikkate alınacak hususlardan olup dava şartı yokluğu halinde HMK’nun115/2.maddesi gereğince dava şartı yokluğundan .davanın usulden reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna varılarak aşağıdaki gibi hüküm fıkrası oluşturulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1.Davacının açtığı davada,mahkememizin görevli olmadığı anlaşılmakla; açılan davanın, HMK’nun 115/2.maddasi uyarınca aynı kanunun 114/1-(c) maddesinde belirtilen dava şartı noksanlığı nedeniyle usulden REDDİNE, mahkememizin GÖREVSİZLİĞİNE,
2-6100 Sayılı HMK’nun 20. maddesi gereğince taraflardan birinin görevsizlik kararı süresi içinde kanun yoluna başvurulmayarak kesinleşmiş ise kararın kesinleştiği tarihten, kanun yoluna başvurulmuşsa bu başvurunun reddi kararının tebliğ tarihinden itibaren 2 hafta içerisinde mahkememize başvurarak dava dosyasının görevli mahkemeye gönderilmesini talep etmelerinin gerektiğin, aksi taktirde mahkememizce davanın açılmamış sayılmasına karar verileceğinin İHTARATINA,
3-HMK’nun 20 maddesi uyarınca kararın kesinleşmesini müteakip yasal iki haftalık sürede talepte bulunulduğunda dosyanın görevli—-Tüketici Mahkemesi’ne tevzi edilmek üzere — Hukuk Mahkemeleri Tevzi Müdürlüğü’ne GÖNDERİLMESİNE,
4-Mahkememizce verilen görevsizlik kararının kesinleşmesinden sonra dava yetkili ve görevli mahkemede devam edilmemesi ve talep halinde yargılama giderlerinin değerlendirilerek HMK’ nun 331/2. maddesi gereğince bir karar verileceğinin İHTARATINA,
5-Harç ve masrafların görevli mahkemede nazara ALINMASINA,
Dair 5235 Sayılı Kanunun geçici 2.maddesine göre Bölge Adliye Mahkemelerinin kurulmasına ve 20 Temmuz 2016 tarihinde göreve başlamalarına dair kararların 07/11/2015 ve 29525 sayılı Resmi Gazetede ilan edildiği anlaşılmakla; 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 341 ila 360’ncı madde hükümleri uyarınca, mahkememize veya aynı sıfattaki başka bir mahkemeye verilecek dilekçe ile kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde veya istinaf dilekçesi kendisine tebliğ edilen taraf başvuru hakkı bulunmasa veya başvuru süresini geçirmiş olsa bile mahkememize veya aynı sıfattaki başka bir mahkemeye vereceği cevap dilekçesi ile iki hafta içerisinde İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi nezdinde İSTİNAF yolu açık olmak üzere davacı vekilinin ve davalı vekilinin yüzüne karşı verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.