Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Anadolu 10. Asliye Ticaret Mahkemesi 2021/413 E. 2022/154 K. 03.03.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. İstanbul Anadolu 10. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

GEREKÇELİ KARAR
ESAS NO : 2021/413 Esas
KARAR NO : 2022/154

DAVA : Alacak (Satım Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 02/07/2021
KARAR TARİHİ : 03/03/2022

Mahkememizde görülmekte olan Alacak (Satım Sözleşmesinden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA: Davacı vekilinin dava dilekçesinde özetle;—- alınması ve kayıtların kendileri ile paylaşılması şartıyla —- yazıldığını, sözleşme imzalamadıklarını, kursa erken kayıt ve nakit — yerine —kaydolduğunu ve ödemeyi — tarihinde şirket sahibinin hesabına— yaptığını, kursun başlayacağı vaat edilen —yeterli öğrenci bulunamaması nedeniyle kursun iki defa bir hafta ertelendiğini, bir haftalık ders ücretinin kesilip kalan meblağın tarafına iadesini talep ettiğini, ücret iadesinin söz konusu olmadığının tarafına bildirildiğini, bedelini ödediği ancak karşılığını almadığı ve sözlü sözleşme şartlarının tek taraflı olarak sonradan değiştirilmesi nedeniyle hizmetin kalan bedelini geri alabilmek İçin —-başvurduğunu, faturanın şahıs şirketine kesildiğinden dolayı buna tüketici mahkemesinin bakacağını söylediklerini ve — konulu dava açtığını ancak ticari konulu olmasından ötürü esastan ret sonucu arabuluculuk müessesine başvurduğunu, sonuç olarak — Tutanağıda anlaşamama olarak düzenlenerek tarafıma tebliğ edildiğini, açıklanan nedenler ile kursun kendisine gönderdiği ve hiç kullanmadığı eğitim — kursa iade edecek olmasından ve aldığı 1 haftalık ders ücretinin de—düşülmesinden sonra kalan meblağın ödemeyi yaptığı — itibaren yasal faiziyle birlikte tarafına iadesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı vekilinin cevap dilekçesinde özetle; Davacının —-sayıda öğrenciyle sınıf oluşturduğunu, eğitimi sunabilecek kalite ve yeterlilikte öğretici temin ettiğini ve bu kurs kapsamında anlaşmış, sınıf olarak da eğitime uygun bir mekanı ders saatlerine tahsis ettiğini, bu aşamadan sonra sadece öğrencinin (davacı) eğitime katılarak çalışmasının kaldığını, davacının eğitimle ilgili oluşturulmuş olan—- eklendiğini eğitim—-bulunduğunu, derslerin devam ettiği süre boyunca derslere girmeleri için gönderilen — ulaşabildiğini, derslere girmesi konusunda herhangi bir engel koyulmadığını, ödediği bedeli bahsettiği — için değil —- katılması için tahsil edildiğini, davacı her ne kadar ders kaydı alınmadığı gerekçesiyle derse katılmayı bırakıp para iadesi talep etse de yasal mevzuata aykırı bir hususun müvekkili şirketçe taahhüt edilmesinin söz konusu olmayıp davacının kendisine mazeret oluşturmaya çalıştığını, yasal olarak izne tabi olan ve izin olmadığı halde kayıt ve yayını yasa dışı suç teşkil eden bir eylemin müvekkile dayatılarak istenilmesi ve yasal olmadığı cevabına karşılık da kursa katılmıyorum diyerek kalan ücretin tamamını iade isteme hakkının makul olmadığını, davacının baskı olması için müvekkile dava açtığını, izah edilen ve re’sen gözetilecek nedenlerden dolayı, davanın usul ve esas yönlerinden reddine, yargılama giderleri ve — davacı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
DAVANIN HUKUKİ NİTELİĞİ ve GEREKÇE:
Dava, taraflar arasında yapılan sözlü olarak oluşturulan sözleşmeden dönerek sözleşme bedelinin iadesine ilişkin olduğu anlaşlıdı.
Somut olayda; davacının — öğrenme hizmetini derslerin kayıtlara alınması ve kayıtların öğrencilerle paylaşılması şartıyla sözlü sözleşme akdettiğini, — kursu başlandıktan — kaydının yapılmadığını, bu nedenle haklı nedenle fesih hakkı kullanılarak bedelin iadesi talep edildiği ancak davalı yanın bedeli iade etmediğinin ileri sürüldüğü, davalı vekili —– eğitimi hususunda müvekkil şirketinin tüm yükümlülüklerini yerine getirdiğini, yasal mevzuata aykırı bir hususun taahhüt edilmediğini ileri sürerek savunmada bulunduğu, davacının dosyaya kazandırdığı bilgi ve belgelerden —— gönderildiği, ücret hakkında taraflar arasında bir ihtilafın olmadığı, taraflar arasındaki ihtilafın — alınmayacağı hususunda oluştuğu, davalı şirket vekilinin konu hakkında müvekkili — kurumunun — altına alınmasına ilişkin taahhütte bulunmadığını ileri sürdüğü, davalı yanın — derslerin kayıt altına alınacağına yönelik taahhüt altına girmediğine yönelik inkar nitelikli savunmaları nazara alındığında davacının taraflar arasındaki sözlü sözleşmede online derslerin kayıt altına alınması hususunun esaslı unsur olduğunun ispat külfeti altında olduğu, davacı yana tanınan süre içerisinde delil olarak ileri sürdüğü ve davalı kurum tarafından—- mahkememiz sunmak için süre tanındığı, buna rağmen süresinde delilini mahkememize ibraz etmediği, bu haliyle davacının davasını ispatlayamadığı hususları hep bir arada değerlendirilerek davanın reddine karar vermek gerekmiştir.
Dosyaya kazandırılan bilgi ve belgelerden davacının tacir sıfatının bulunmadığı ancak daha önce ihtilafa ilişkin — sayılı ilamında dava değeri itibariyle uyuşmazlığın — bahisle dava şartı yokluğundan davanın usulden reddedildiği, davacının bu defa hakem heyetine başvuruda bulunduğu, ancak — eğitim ücreti —” adına fatura kesilmesinden kaynaklı tüketici sıfatının olmadığı yönündeki davacının yönlendirmesine istinaden — işlemden kaldırılması yönünde talepte bulunulduğu, sonuç olarak dava değeri de nazara alındığında görevsizlik hususunda yeni bir karar verilmesi ile birlikte usul ekonomisine ve adil yargılanma hakkında aykırılık teşkil edeceği anlaşılmakla işin esasına girilmiştir.
Bilindiği üzere 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 179 ve 195. maddelerine göre Yargıtay kararlarında; dava veya cevap dilekçesinde yemin delili açıkça belirtilmiş veya taraf delil dilekçelerinde belirtilen delillerin yanında eğer “diğer deliller, ve sair deliller, tüm kanuni deliller” gibi bazı ifadeler kullanmışsa bu ifadelerin içine “—- hakimin yemini hatırlatması gerektiği ifade edilmekteydi. İş bu dava açılmadan önce— yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda ise mahkeme hakiminin yemin teklif etmek isteyip istemediğini taraflardan birisine hatırlatmak ödevi olduğunu gösteren bir hüküm bulunmamaktadır. Medeni usul hukukumuza hakim olan en önemli ilkelerden biri tasarruf ilkesidir. 6100 sayılı HMK’nin 24. maddesine göre; “Hakim iki taraftan birinin talebi olmaksızın kendiliğinden bir davayı inceleyemez ve karara bağlayamaz. Hiç kimse, kanunda açıkça belirtilmedikçe kendi lehine olan bir davayı açmaya veya hakkını talep etmeye zorlanamaz.” Mahkemeler, özel hukuka ilişkin bir uyuşmazlığı kendiliğinden çözmeye çalışamazlar. Taraf iradesine öncelik verilmesi ve tarafın talebinin esas alınması sadece davanın açılmasında değil, yargılama sırasında taraflara ait bir çok usul işleminde de kendisini gösterir. Yine HMK’nin 119/e, f ve ğ bendleri ile HMK’nin 129/d, e ve f bentlerinde tarafların açık bir şekilde talep sonuçlarının, iddia ve savunmaları ile iddialarının ve savunmalarının dayanağı olan bütün vakıaları sıra numarası altında açık özetlerinin ve delillerinin nelerden ibaret olduğunun belirtilmesini zorunlu kılmaktadır. HMK’nin 25. maddesinde ise ‘taraflarca getirilme ilkesi’ kabul edilmiştir. Bu ilke gereğince kural olarak Hakim, kendiliğinden taraflarca ileri sürülmemiş vakıaları araştıramaz, dikkate alamaz ve onları hatırlatabilecek davranışlarda dahi bulunamaz. Bu ilkenin bir sonucu olarak, kural olarak tarafların ileri sürmediği vakıaları ve belirli bir delili kendiliğinden araştıramaz ve taraflara hatırlatamaz. —–bakıldığında dava dilekçesi ile açıkça —-deliline dayanmadığı anlaşılmakla dosya muhtevasına, dava evrakı ile yargılama tutanakları münderecatına, mevcut deliller muvacehesinde davacıya yemin delili hatırlatılmamıştır.
Dava değerinin—-altında kalması nazara alınarak kesin olarak karar verilmiştir. Zira —-karar sayılı ilamında benzer konuya ilişkin; ” … karar altına alınan miktarın yıllar itibariyle yeniden değerlendirme oranları nazara alındığında — istinaf kesinlik sınırı olan 5.880,00 TL’ nin altında kaldığı, dolayısıyla istinafa gelen davalı yönünden kabul edilen dava miktarı itibariyle mahkeme kararının tutar itibariyle kesin nitelikte olduğu anlaşıldığından tarafça yapılan istinaf başvurusunun bu sebeplerle reddinin gerekeceği, kanunun bahşetmediği bir hakkın ise mahkemece taraflara verilemeyeceği, dolayısıyla yerel mahkeme kararında istinaf yasa yolunun açık olduğunun bildirilmesinin taraflar lehine kazanılmış hak doğurmayacağı üzere davalı vekilinin istinaflarının esastan incelenemeyeceği anlaşılmıştır. ” şeklinde karar verildiği görülmüştür.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davanın REDDİNE,
2-Alınması gereken 80,70 TL maktu karar ve ilam harcının, peşin alınan 59,30 TL harçtan mahsubu ile bakiye kalan 21,4‬0 TL harcın davacıdan tahsiliyle hazineye gelir KAYDEDİLMESİNE,
3-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin davacı taraf üzerinde BIRAKILMASINA,
4-Davalı taraf kendisini vekil ile temsil ettirdiği için karar tarihinde yürürlükte bulunan —– göre tespit edilen — vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya VERİLMESİNE,
5-Taraflarca dosyaya yatırılan ve sarf edilmeyen gider avansının karar kesinleştiğinde talep halinde yatırana İADESİNE,
Dair, davacı vekili ve davalı vekilinin yüzüne karşı, dava değeri kesinlik sınırının altında kalması nazara alınarak KESİN olmak üzere verilen karar açıkça okunup anlatıldı.