Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Anadolu 10. Asliye Ticaret Mahkemesi 2020/636 E. 2022/234 K. 06.04.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. İstanbul Anadolu 10. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2020/636
KARAR NO : 2022/234

DAVA : Tazminat (Şirket Yöneticilerinin Sorumluluğundan Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 28/12/2020
KARAR TARİHİ : 06/04/2022

Mahkememizde görülmekte olan Tazminat (Şirket Yöneticilerinin Sorumluluğundan Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA :Davacı vekilince verilen dava dilekçesinde özetle; —- tek hissedar ve — tarafından kurulduğunu, 6758 Sayılı Kanun’un 19/6 maddesi gereği huzurdaki davada harçtan muaf olduklarını, müvekkilinin —-mevduatı — atanan kayyım tarafından yönetildiğini, kayyım atamasına—- tarihinde karar verildiğini, ——— kurulmuş —– bulunduğu şirketlerle yaptığı işlemler sonucu kısa süre içerisinde yüksek tutarda kara geçtiğini ve kayyım atanması öncesinde şirket karının ortaklara ödenmesi suretiyle şirketin içinin boşaltıldığını, davalının kusurları sebebiyle ve esasen kasıtlı ortak amaca hizmet etmek amacıyla davaya konu zararlara sebebiyet verdiğini, dava konusu zararlandırıcı işlemlerin olağan ticari faaliyet çerçevesinde yapılmadığını, yapıldıkları dönem itibariyle esasen şirketin içinin boşaltılması için yapıldığını, kayyım atamasından kısa bir süre —-durumu gözetilmeden —– yapıldığını ve sonucunda şirketin zarara uğradığını, davacı şirkette —- hissedar—payı adı altında —ödendiğini ve —ortaklıktan ayrıldığını, diğer ortak ..—– payı ödendiğini, sonrasında —— tutarlı kar payı ödemesinin …—ödendiğini, böylece kayyım atama kararından önce şirket nakdinin ortaklara ödenerek şirket dışına çıkarıldığını, bu kapsamda müvekkili şirket zararının —- hesaplanması gerektiğini, sonradan artırılmak kaydıyla davacının uğradığı —- zararın davalılardan tazminini, davada davacı —- ve kesin olarak hesaplanmasıyla davalılardan TTK 557. maddesi uyarınca mahkemece tespit olunacak kusur oranlarına göre hesaplanacak tazminat tutarları üzerinden, zarar tarihinden itibaren en yüksek ticari temerrüt faiz oranı üzerinden işlemiş ve işleyecek gecikme faiziyle birlikte tahsilini ve davacı —- ödenmesini, yargılama gideri ve ücreti vekaletin davalıya yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP : Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; huzurdaki davayı öğrenmeden itibaren 2 yıl, her halükarda ise 5 yıl içinde açılmasının zorunlu olduğunu, şirkete kayyım atamasının 11/04/2016 tarihinde gerçekleştiğini, kayyımın o tarihten itibaren şirketin başında olduğunu, 2 ile 5 yıllık sürelerin dolmuş geçmiş olduğunu, davacı şirketin müvekkilinden alacaklı olup olmadığı, alacaklı ise miktarının tespitinin yargılamayı gerektirdiğini, mübrez deliller ile yaklaşık ispatın yerine getirmediği ve davacının ihtiyati haciz talebinin İİK’nın 257. Maddesindeki şartları taşımadığının gözetilmesi gerektiğini ama yokluklarında bu hususta karar verilmiş olup savunmalarının alınmadığını, dosyada ihtiyati haciz için aranan hiçbir şart olmadığını, bu sebeple itiraz yolu ile ihtiyati haciz talebinin kaldırılmasını talep ettiklerini, ihtiyati haciz kararı verebilmek için malları kaçırma hazırlığının bulunması gerektiğini ve aradan geçen 6 yıl süre sonunda kaçırma kastının olamayacağını, davacının şirketi zarara uğradığı yönündeki iddianın doğru olmadığını, zira şirketin gerçekte zarar etmediğini, alacaklıların zarara uğramadığını, bir an için aksi düşünülse dahi tek başına zararın olmasının yetmeyeceğini, aynı zamanda kusurun da aranması gerektiğini, davacının zarar ve kusuru ortaya koyması gerektiğini, dava açma için zorunlu olan yönetim kurulu kararının bulunmadığını, davacı şirketin —- usul ve esaslara uygun olduğunu, —- kararında belirlenen miktarın fiilen dağıtılan miktardan fazla olduğunu, bu nedenle müvekkilinin —-tutarını dahi alamadığını, —payı dağıtımının zorunlu olduğunu, bu kapsamda —- yapıldığını, bu sebeple itiraz yolu ile ihtiyati haczin kaldırılmasını ve hukuka aykırı şekilde açılan davanın reddini, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini beyan etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE;
Taraflar arasındaki uyuşmazlık —-kayyım atanan davacı şirkette; şirketin kurulduğu andan kayyım atanma tarihine kadar yönetim kurulu başkanı olan davalıya kar payı adı altında ödenen meblağların para kaçırmaya yönelik işlemler olup olmadığı, şirketin kar payı dağıttığı dönemdeki mali durumunun kar payı dağıtmaya müsait olup olmadığı, müsait ise bu bu miktarda bir kar payı dağıtmasının mümkün olup olmadığı, bu işlemlerin şirketin içini boşaltmaya dönük işlemler olup olmadığı,yöneticinin sorumluluğu kapsamında şirket zararının meydana gelip gelmediği, gelmişse miktarı, davalının kusurlu olup olmadığı, uğranıldığı iddia olunan zarar ile davalının bir eylemi var ise uygun illiyet bağı olup olmadığına ilişkindir. Dava özü itibarı ile yöneticinin sorumluluğu nedeni ile şirketin uğradığı zararın tazmini istemine ilişkindir.
Davalı yan davacının harç ödemeden dava açtığını, harç yatırması gerektiğini ileri sürmüştür.Her ne kadar davalı yanca davacının harç yatırmak zorunda olduğu yolunda itirazda bulunulmuş ise de 690 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin 73/6 de 6758 sayılı kanunun 19/6. Madde ve fıkrası uyarınca yapılan değişiklik gereği ——— yürütülen şirketlerin, açtıkları davalarda harçtan muaf olduğu belirtildiğinden bu itirazın reddine karar verilmiştir.
—- Sayılı ilamında “….6102 sayılı TTK hükümleri arasında mülga TKK’nın 341. maddesi gibi açık bir düzenleme olmamakla birlikte 6102 sayılı TTK’nın 408/1, 553/1ve 479/3-c maddelerindeki düzenleme karşısında —– yöneticileri hakkında sorumluluk davası açılabilmesi için, —- karar alınması gereklidir. —-uyulmaması davanın hemen reddi sonucunu doğurmamalıdır. Ayrıca somut olayda davalı yönetici aleyhine sorumluluk davası açılması yönünde alınmış bir kararın olup olmadığı dosya kapsamından anlaşılamamaktadır. Böyle bir kararın varlığı dava şartı olup, mahkemece kendiliğinden gözetilmesi gerekir. Bu durum karşısında mahkemece, genel kurulda davalı hakkında dava açılması yönünde alınmış bir karar var ise ibrazının sağlanması, yoksa anılan eksikliğin giderilmesi için davacı tarafa HMK’nın 54. maddesi uyarınca uygun süre verilmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde doğrudan işin esasına girilerek hüküm kurulması doğru görülmemiş, kararın bozulması gerekmiştir…” gerekçesi ile vermiş olduğu kararda ————-hakkında açılacak sorumluluk davalarında ——- kararının varlığını dava şartı olarak görmüştür. Her ne kadar davalı yanca davalı hakkında dava açılabilmesi için — olması gerektiği yolunda itirazda bulunulmuş ise de 7085 sayılı kanunun 7. Maddesi gereği “4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 133 üncü maddesi uyarınca kayyım atanan şirketlerin, kayyım atanmasından önceki sahipleri, —— tarafından açılmış veya açılacak şahsi sorumluluk davalarında ilgili —–genel kurulunun —- kurulunun kararı aranmaz.” hükmü gereği söz konusu itirazın reddine karar verilmiştir.
TTK m.1521’e göre; “— ortakların veya pay sahiplerinin şirketle veya birbirleriyle ortaklığından veya pay sahipliğinden kaynaklanan davalarda veya şirketin yönetim —– — karşı açılacak davalarda basit yargılama usulü uygulanır”. Kanun hükmünden de anlaşılacağı üzere yönetim kurulu üyeleri, yöneticiler ve —-aleyhine açılan sorumluluk davaları, basit yargılama usulüne tabi olacaktır.Bu nedenle davaya basit yargılama usulü uygulanmıştır.
Mahkememizce taraf delilleri toplanmış, dosya alanında uzman bilirkişi heyetine tevdii edilmiştir. —-“…Türk Ticaret Kanunu ——– üyelerine, —– görülmesinde —- borcu yüklemiştir. ———- ile şirket arasındaki ilişki vekalet sözleşmesine dayanmaktadır. Vekalet sözleşmesinde vekil, üstlendiği görevi ve işi belirli bir özen ölçüsünde yerine getirmeyi borçlanmaktadır. Ancak vekil belirli bir sonucun sağlanmasını borçlanmamaktadır. Bu sebeple kural olarak vekil sonuçtan sorumlu değildir.
—-görevlerini tedbirli bir yöneticinin özeniyle yerine getirmekle yükümlüdür. TTK m.369/I uyarınca —— üyeleri ve yönetimle görevli üçüncü kişiler, görevlerini tedbirli bir yöneticinin özeniyle yerine getirmek ve şirketin menfaatlerini dürüstlük kurallarına uyarak gözetmek yükümlülüğü altındadırlar. Kanun gerekçesinde işin gerektirdiği özenin nesnel olarak belirleneceği, o konuya ilişkin uzman bilgisinin aranmayacağı ifade edilmektedir.
TTK m.553/I uyarınca, — üyeleri ve ——— ve esas sözleşmeden doğan yükümlülüklerini kusurlarıyla ihlal ettikleri takdirde hem şirkete hem pay sahiplerine hem de şirket alacaklılarına karşı verdikleri zarardan sorumludurlar. Maddede açıkça ifade edildiği üzere, söz konusu düzenleme kusur sorumluluğu esasına dayanmaktadır.
Davalı tarafın —-üyesi olarak şirket adına gerçekleştirdiği faaliyetler, özen yükümlülüğü ve kusur sorumluluğu ilkeleri çerçevesinde değerlendirilecektir.
TTK m. 555/I uyarınca şirketin uğradığı zararın tazminini, şirket ve her bir pay sahibi isteyebilir. Pay sahipleri tazminatın ancak şirkete ödenmesini isteyebilirler. Kanunun açık hükmü uyarınca şirket pay sahipleri, tazminatın şirkete ödenmesini talep etmek şartıyla, şirket yönetim kurulundan tazminat isteyebilirler.
TTK m.369/1 uyarınca — üyeleri ve yönetimle görevli üçüncü kişiler, görevlerini tedbirli bir yöneticinin özeniyle yerine getirmek ve şirketin menfaatlerini dürüstlük kurallarına uyarak gözetmek yükümlülüğü altındadırlar. TTK’nın 369’uncu maddesi, gerekçesinde belirtildiği gibi tedbirli bir yönetici ve şirket menfaati ölçütlerini esas almış, — bağlılık yükümlülüğünü bu iki kıstasa bağlı olarak açıklamıştır. — beklenilecek özen, benzer durumlarda tedbirli bir yöneticinin göstereceği özenin ötesinde olmayacaktır. Tedbirli bir yönetici ölçüsünün,——–verilebileceğini kabul ettiği ve riskin bundan doğduğu durumlarda üyenin sorumlu tutulmaması esasına dayandığı TTK md. 369 gerekçesinde ifade edilmiştir. Bununla birlikte, yine madde gerekçesinde belirtildiği üzere—-arasında akdedilecek sözleşme kapsamında özen borcunun ağırlaştırılabilmesi mümkün olup bu halde sorumluluk genişletilebilmektedir.
TTK m. 553 kapsamında sorumluluğun doğabilmesi için öncelikli koşul zararın oluşmasıdır. —–malvarlığı ve dolayısıyla ortakların katılımının değerinde meydana gelen azalmalar zarar olarak kabul edilmiştir. Eğer şirket bir zarara uğramışsa, TTK m. 553 uyarınca kusurun varlığını aramak gerekecektir.
Sonuç olarak, tüm bu şartların gerçekleşmesi halinde dolaylı zarar niteliğindeki tazminatın şirket yöneticileri tarafından şirkete ödenmesi gerekecektir.
Somut olayda; alınan — kararlarına uygun olarak dağıtılan kar paylarından dolayı şirketin zarara uğradığı ve—— davalının özen yükümüne aykırı davranışı sonucu oluşan bu zararı tazminle yükümlü olduğu iddia edilmektedir.—veya geçersizliği tespit edilen bir — kararına dayalı olarak yapılan ödemeler açık şekilde şirketi zarara uğratan ve yönetim kurulu üyelerinin sorumluluğu kapsamında bulunan işlemlerdir. — korunması ilkesi uyarınca, —-gerekçesi olmadan şirket malvarlığını azaltıcı işlemlerde bulunması sorumluluğunu doğuracaktır. Ancak somut olayda, şirket malvarlığından kar payı adı altında yapılan ödemeler geçerli genel kurul kararlarına dayanmaktadır. Bu sebeple geçerli— dayalı olarak kar payı adı altında yapılan ödemelerin TTK m.553 uyarınca şirket — üyelerinin sorumluluğunu doğurmadığı kanaatine varılmaktadır….—- vekillerinin katılım sağladığı inceleme —davacı şirket merkezinde gerçekleştirildiği, uyuşmazlıkla ilgili ibrazı istenilen verilerin tamamının ibraz edildiği,
Davacı —- defterlerin Vergi Usul Kanunun 183-184-185 maddeleri ve 6102 Sayılı TTK’nın 64.maddesinde belirtilen usul ve esaslara uygun olarak tutulduğu, kayıtların usulüne uygun olarak gerçekleştirildiği, Vergi Usul Kanunu 223-224-225 maddeleri ile TTK’nın ilgili hükümlerine uygun olarak 2014-2015 yıllarına ait noter açılış-kapanış tasdiklerinin süresi içerisinde alındığı, 2016 yılı yevmiye defteri açılış tasdikinin usulüne uygun olarak alındığı, kapanış tasdikinin ise gerçekleştirilmediğinin görüldüğü, bu durumda davacının —- yılı ticari defterlerinin delil kabiliyeti ile ilgili nihai değerlendirmenin Sayın Mahkemenin takdirinde olduğu,
Davalıya — yılı kar payı dağıtımına istinaden —- yılı avans kar payı adı altında 01.12.2015 tarihinde ——–adı altında ise 12.02.2016 tarihinde —- olmak üzere genel toplamda —- ödeme gerçekleştirildiği, ödenen kar payı ve avans kar payı ödemelerine ilişkin kararların —– alındığı, dağıtılan tutarların —- kararlarında belirtilen tutarlar ile uyumlu olduğu, hatta davacı şirketin 2015 yılındaki dağıtılabilir kar payı tutarının 5.804.322,29 TL olarak gerçekleştiği, buna karşın 2015 yılı için davalıya daha az tutarda —- temettü ödemesi gerçekleştirildiği, —- — itibariyle ödenen temettü tutarları nedeniyle davacı şirketin sermaye kaybı yaşamadığı, son temettü ödemesinin gerçekleştiği — geçici vergi dönemi olan —– tarihi itibariyle davacının zarar etmediği ve sermaye kaybı yaşamadığı, buna karşın davacının 30.06.2016 tarihi itibariyle çeşitli tutarlarda zarar etmeye başladığı, bu durumun sermaye kaybı yaşanmasına neden olduğu, temettü ödeme tarihleri ile zarar tarihleri gözetildiğinde şirketin zarar etmesi durumu ile davalıya ödenen tutarlar arasında direkt olarak —- uygun olamayacağı, zira davalıya ödenen kar payı tutarlarının bir önceki— —- yılına ait olduğu ve davalının şirket yönetim kurulu üyesine verilen kay payı alma hakkını —–olarak kullandığı…” yolunda görüş beyan etmiştir.
Davacı yanın kök rapora vaki itirazının karşılanması ve davacı yanın bahsettiği ceza davasında soruşturmasında dava konusunu ilgilendiren bir tespit ve değerlendirme olup olmadığı, dosya kapsamında mübrez —-incelenmek sureti ile bu hesaplardan davalıya şirket hesaplarından yapılmış para havaleleri olup olmadığı, varsa miktarı, kar payı dağıtılan dönemlerde şirketin sermaye kaybı yaşamadığının tespiti ancak kısa süre sonra 30.06.2016 tarihi itibarı ile şirketin zarar etmeye başladığı yolunda tespitin yapılmış olması dikkate alındığında kar payı dağıtılan dönemden kısa süre sonra —– nedenleri araştırılmak sureti ile söz konusu kar payı ödemeleri nedeni ile şirketin zarara uğrayıp uğramadığı, uğradıysa miktarı ve davalının bir zarar tespit edilmesi durumunda bundan kusuru ile sorumlu tutulup tutulamayacağı hususunda bilirkişi heyetinden — tarihli—- ara karar oluşturulmuş bahsedilen bu hususlarda bilirkişi heyetinden ek rapor alınmıştır.
Bilirkişi heyeti —- tarihli ek raporunda; “…. Dosyada mübrez———–davacı şirket hesap ekstrelerinin incelendiği, adı geçen banka hesapları aracılığıyla davalının davacı şirkete çeşitli tutarlarda ödünç para verdiği ve davalıdan alınan tutarların tamamının davacı şirket tarafından banka aracılığıyla iade edildiği,
Dosyaya celp edilen—— ile — bulunduğu hususunun ortak sonuç olarak belirtildiği, gerek —– kök ve işbu ek raporda yer verilen davalıya ödenen kar payı ödemeleri dışında başkaca bir ödemenin bulunduğu yönünde bir tespitin yer almadığı belirtildiği,— maddede yer verilen davalıya ödenen tutarların borç geri ödemesi olması nedeniyle tekrar belirtilmemiştir)
—– sunulan bilirkişi raporunda davalının ——kira geliri, fatura ödemeleri, hisse devirleri, ortaklara borç ödemeleri ve maaş hareketlerini içerir hesapların bulunduğu, hesap hareketlerinde —- bağlantı emaresine rastlanılmadığının belirtildiği, ilgili rapor içeriğinde davalının davacı şirketten usulsüz olarak çektiği herhangi bir tutar tespitine yer verilmediği, Sayın Mahkemenizin muhtırası aracılığıyla davacıya gönderilen inceleme tutanağında aylık mizanların ibrazının tarafımızdan istendiği, yerinde yapılan inceleme toplantısında davacı şirketin kullandığı muhasebe programına erişim sağlanamadığı, bu nedenle aylık mizanlar yerine zamanında çıktı alınarak —– edilen geçici vergi çalışmalarına ait —– dönem —-ibraz edilebileceğinin beyan edildiği, bu nedenle Sayın Mahkemenizin 27.10.2021 ara celsesinde kar payı dağıtımı yapılan dönemden kısa süre sonra —– yaşanan düşüşlerin nedenlerinin araştırılması suretiyle söz konusu kar payı ödemelerinin şirketi zarara uğratıp uğratmadığının, uğrattıysa miktarının tespit edilmesi yönündeki kararının ay bazında tespit edilmesinin bu aşamada mümkün olmadığı ancak,—- anlaşıldığı üzere, davalıya 01.12.2015 tarihinde ödenen toplamda ——tutarlı kar payı ödemelerinden sonra—- itibariyle davacının sermaye kaybı yaşamadığı, davalıya —tarihinde ödenen —-tutarlı temettü ödeme dönemi olan — geçici vergi döneminde —- tutarlı dönem karı elde ettiği, anılan tarih itibariyle sermaye kaybının yaşanmadığı ve borca batık olunmadığı, davacının 30.06.2016 tarihli geçici vergi döneminden itibaren sermaye kaybı yaşadığı, buna karşın kar payı dağıtımından yaklaşık 1 yıl sonra dahi 31.12.2016 tarihinde şirketin borca batık olmadığının tespit edildiği,
Kök raporda ifade edildiği üzere geçmiş yıllara ait olmak üzere, toplamda 2.418.878,85 TL olarak gerçekleşen kar payı ödemelerinden başka davalıya farklı bir ödeme yapılmadığı,—- kararlarına dayalı olarak geçmiş dönemlere ait olarak kar payı adı altında yapılan ödemelerin TTK m.553 uyarınca — üyelerinin sorumluluğunu doğurmadığı,
Davacının kar payı adı altında yapılan ödemelerin mahiyetinin ortaya konularak kusur ihlali ve sıhhati hakkında kanaat oluşturulmasının gerektiğini yönündeki kök rapora itirazına iştirak edilemediği, zira geçerli bir genel kurul kararına uygun olarak davalının davacı şirketten aldığı kar payı ödemelerinin kar payının ödendiği dönemde şirketi zarara uğratmadığı, kar payı ödemesi için yabancı kaynak kullanılmadığı, buna karşın davacının mevcut talebiyle ilgili nihai değerlendirmenin mahkemenin takdirinde olduğu…” yolunda görüş belirtmiştir.
Davacı yan davacı şirkete ilk olarak —-tarihinde kayyım atandığını, savcılık soruşturmasının başladığı —– itibaren şirket mal varlıklarının devirlerine başlandığını, şirket yönetiminin kayyıma devrinden kısa süre önce şirketin tüm nakit parasının ortaklara ödendiğini, şirketin içinin boşaltıldığını, şirketin zarara uğratıldığını ileri sürerek tazminat talebinde bulunmuştur.
—–. Sayılı dosyası celp edilerek incelenmiş davalının ——- üye olmaktan neticeten—-cezası aldığı, —— dosyasının karar bağlandığı görülmüştür. Dosya incelendiğinde dava konusunu ilgilendiren bir tespit bulunmadığı, davalının şahsına ilişkin örgüt üyeliği iddiası ile yargılandığı ve tanıkların, bilirkişi raporlarının da sanığın —- olup olmadığına dair beyan ve tespitlere ilişkin olduğu görülmüştür. —sayılı dosyası ve içeriğindeki —– detaylı ——— olduğu,celp edilen —– soruşturma dosyaları, ——-davacı şirket ile davalının — ile iltisakının bulunduğu hususunun ortak sonuç olarak belirtildiği, gerek ——-davalıya ödenen kar payı ödemeleri dışında başkaca bir ödemenin bulunduğu yönünde bir tespitin yer almadığının belirtildiği anlaşılmıştır. Söz konusu ceza davaları ve soruşturmalar davalının şahsının örgüt üyeliğine ve davacı şirketin örgütle irtibat ve iltisaklı olmasına ilişkin tespit ve değerlendirmelere ilişkindir.Her dava açıldığı tarihteki haklılık ve haksızlık durumuna göre karara bağlanmalıdır.Bahsi geçen dosyalar Dava konusunu doğrudan ilgilendirmemektedir. Davacı anılan örgüt üyeliğinden ceza almış olup, davacı şirketin de söz konusu — irtibat veya — olmasına karar verilmesi durumunda — mümkündür. Ancak huzurdaki davanın konusu geçerli —- istinaden davalıya yapılan kar payı ödemelerinden kaynaklı olarak şirketin varsa uğradığı zararın tazmini istemine ilişkindir. Dava — hukuku anlamında bir sorumluluk davası olup, davanın kabul edilebilmesi için öncelikle şirketin uğramış olduğu bir zararın varlığı, sonrasında davalının kusurlu davranışları ve uygun illiyet bağının ispat edilmiş olması şarttır.
6102 sayılı Türk ticaret kanununun 553. Maddesi ” (1) Kurucular, —— üyeleri, yöneticiler ve—– sözleşmeden doğan yükümlülüklerini kusurlarıyla ihlal ettikleri takdirde, hem şirkete hem pay sahiplerine hem de şirket alacaklılarına karşı verdikleri zarardan sorumludurlar.
(2) Kanundan veya esas sözleşmeden doğan bir görevi veya yetkiyi, kanuna dayanarak, başkasına devreden — veya kişiler, bu görev ve yetkileri devralan kişilerin seçiminde makul derecede özen göstermediklerinin ispat edilmesi hâli hariç, bu kişilerin fiil ve kararlarından sorumlu olmazlar.
(3) Hiç kimse —- kanuna veya esas sözleşmeye aykırılıklar veya yolsuzluklar sebebiyle sorumlu tutulamaz; bu sorumlu olmama durumu gözetim ve özen yükümü gerekçe gösterilerek geçersiz kılınamaz.” hükmünü getirmiştir. Aynı kanunun 555/1 madde ve fırkası ” Şirketin uğradığı zararın tazminini, şirket ve her bir pay sahibi isteyebilir. Pay sahipleri tazminatın ancak şirkete ödenmesini isteyebilirler.
” hükmünü getirmiştir. Yine TTK’nın 560. Maddesi —–hakkı, davacının zararı ve sorumluyu öğrendiği tarihten itibaren iki ve her hâlde zararı doğuran fiilin meydana geldiği günden itibaren beş yıl geçmekle zamanaşımına uğrar. Şu kadar ki, bu fiil cezayı gerektirip, Türk Ceza Kanununa göre daha uzun dava zamanaşımına tabi bulunuyorsa, tazminat davasına da bu zamanaşımı uygulanır. ” hükmünü getirmiştir. Davalı yanca davanın zamanaşımına uğradığı iddia edilmiştir. Davacı —– davacı şirketin —— tarihi olan —— şüpheli —- açısından denetimi amacı ile rapor düzenlenmesi talep edilmiş , davacının dava açılmasına delil olarak gösterdiği —- tarihli rapor düzenlenmiştir. Bu raporda her iki kar payı ödemesinin de şirkete kayyım atanmasına çok yakın tarihlerde gerçekleşmesi para kaçırmaya yönelik şüpheli işlemler olarak değerlendirilmiştir. Davacı yanın bu rapor ile zararı ve sorumluyu öğrendiğinin kabulü gerekir. Dava —- açılmış olup zamanaşımı süresi dolmamıştır. İtiraza bu nedenle itibar edilmemiştir.
6102 Sayılı TTK’nın 512. Maddesi “Haksız yere ve kötüniyetle kâr payı veya hazırlık dönemi faizi alan pay sahipleri, bunları geri vermekle yükümlüdür. Yönetim kurulu üyelerinin kazanç payları hakkında da aynı hüküm uygulanır. ” hükmünü getirmiştir. TTK’nın 512. Maddesi hükmü sebepsiz zenginleşmeye —- niteliğindedir. Yönetim kurulu üyeleri ile pay sahiplerine dağıtılan kar payı ve diğer edimlerin iade edilmesinin amacı öncelikle maddi kar payı dağıtım kuralllarının ihlal edilmesinin bir yaptırımıdır. Buna göre kar payı dağıtmak isteyen bir şirket karın sadece bilanço karından veya bununla ilgili ayrılmış yedeklerden ödeneceğine ilişkin maddi sınırlamayı değil aynı zamanda birçok şekli diğer koşulları da yerine getirmek zorundadır. İade ile yükümlü olan kişiler madde metninde pay sahipleri ile yönetim kurulu üyeleri olarak sayılmıştır. Haksız olarak alınan kar paylarının iade yükümünde iki şart vardır. — anlamda edimin haksız olarak alınmış olması ve subjektif anlamda alıcının kötü niyetli olmasıdır.—–öğretisinde haksız alınan kar paylarının iadesi davası—- üyeleri aleyhine açılacak sorumluluk davasının seçimlik olarak uygulanıp uygulanmayacağı veya iade davası yoluna başvurulmaması halinde sadece sorumluluk davasının açılıp açılamayacağı hususu tartışmalıdır.—— görüşü benimsenmiştir. Somut olayda davacı yan sorumluluk davası açmıştır.
TTK hükümleri uyarınca anonim şirketlerde yasa ve ana sözleşmenin kendilerine yüklediği görevleri gereği gibi yerine getirmeyen yönetim ve denetim kurulu üyeleri, bu yüzden oluşan zararlar nedeniyle ortaklığa, ortaklara ve ortaklık alacaklılarına karşı sorumludur. Bu sorumluluk, kusur ilkesine dayanmaktadır. Başka bir anlatımla, kusur yoksa yönetim ve denetim kurulunun da bir sorumluluğu söz konusu değildir. Sorumluluğun söz konusu olabilmesi için de öncelikle bir zararın doğması şarttır.
Yöneticiler ve denetçiler aleyhine açılacak sorumluluk davasında asıl dava hakkı, ortaklığa aittir. Ancak, zarar gören ortakların da yöneticiler ve denetçiler aleyhine dava açma hakkı bulunmaktadır. Ortakların dava açma hakkı da doğrudan doğruya zarar ve dolaylı zarar durumuna göre değişiklik içerir. Yönetim ve denetim kurulu üyelerinin ortaklığın mal varlığını azaltan veya kötüleştiren yasa ve ana sözleşme hükümlerine aykırı davranışları, ortaklar ve alacaklıların dolaylı zarar görmesine yol açar. Bu tür davalarda, hükmolunacak tazminatın da şirkete verilmek üzere istenmesi ve hükmedilmesi gerekmektedir. İkinci durum ise, doğrudan zarar halidir. Bu ihtimalde yöneticilerin veya denetçilerin eylemleri sonucunda ortakların ortaklığın zararından — olarak gördükleri zararlar söz konusudur.
—-üyelerinin sorumluluğu, vekalet akdinden doğduğu kabul edildiğinden, sözleşmeden doğan bir hukuki sorumluluktur.—–ve diğer yöneticilerin fiilleri, ceza hukuku açısından — ediyorsa, haksız fiil hükümleri ayrıca uygulanabilecektir. Bu tesbitlere göre,yönetim kurulu üyeleri ile — hakkında açılacak sorumluluk davaları ya akdî sorumluluğa veya haksız fiil sorumluluğuna ilişkin esaslara göre açılabilir. Yönetim kurulu üyeleri ve yönetici müdürler, görevleri ile ilgili olmayan fiilleriyle — işlemlerinin görülmesi dışındaki fiillerle şirkete zarar vermişlerse, bu durumda sorumluluk davasının haksız fiil şartlarına göre açılması gerekir.Her iki sorumluluk davasının yarışması mümkündür. Bu durumda davacılar iki sorumluluk arasından birini seçmekte serbesttir. Ancak davacı şirket ortakları veya alacaklılarının kendileri için ispat ve zamanaşımı bakımından daha elverişli olan akdî sorumluluk davası açmaları yerinde olacaktır.
TTK m.553’te sayılan kişilerin sorumluluklarına gidebilmek için, bu kişiler için getirilen yükümlülüklerin kanun ve esas sözleşmelerde öngörülmüş olması gerekir. Dolayısıyla kanun ve esas sözleşme dışındaki bir yükümlülük ihlalinin varlığı halinde sorumluluk da söz konusu olmayacaktır.
Hükümde bahsedilen “kanun” kavramı, maddi anlamda kanunu ifade eder. Yani yalnızca Türk Ticaret Kanununda öngörülen yükümlülükler değil, diğer kanunlarda, tüzük veya yönetmeliklerde öngörülen yükümlülükler de bu kapsamda değerlendirilir.Ancak sorumluluğu doğan kişilerin görev ve yetkileri içerisinde hangilerinin yükümlülük olup, hangilerinin olmadığı hususunda bazı maddelerde açık bir düzenleme mevcut değildir. Bu noktada “yükümlülük” kavramından ne anlaşılması gerektiği önemlidir.—- yükümlülük kavramının, yönetim kurulunun bir görevi ve/veya yetkisi bağlamında, kanunda ve esas sözleşmede öngörülen hususlardaki yapma ve yapmama zorunluluklarını ifade ettiği belirtilmiştir.Yükümlülük niteliğindeki görev ve yetkilere örnek olarak, sermayenin ve malvarlığının korunması, eşit işlem ilkesine uygun davranılması, —– uyarınca hazırlanması,——– amacına hizmet eder şekilde işletilmesi, borca —-zamanında mahkemeye bildirilmesi gösterilebilir.
TTK’nın yürürlükte olduğu dönemde 336’ıncı maddenin beşinci bendinde, yönetim kurulunun, —- icrası nedeniyle sorumluluğu hüküm altına alınmıştı. Ancak TTK’nın yürürlüğe girmesiyle birlikte bu hüküm yeni kanuna alınmamıştır. Bu bağlamda yönetim kurulu üyelerinin —-kararlarının icrası nedeniyle sorumluluğu TTK m.553’teki genel hüküm ve m.369’daki özen ve bağlılık yükümlülüğü çerçevesinde saptanmalıdır.—-, yok hükmünde olan ve—- bakımından, hukuka aykırılığın yoruma yol bırakmayacak derecede açık olduğunu ve — üyelerinin bu kararların icrasından kaçınması gerektiğini, şayet bu kararlar icra edilirse yönetim kurulu üyelerinin sorumluluğunun doğabileceğini ifade etmiştir. ——iptale tabi kararlar bakımından ise, TTK m.446/I hükmünün (c) bendinde yönetim kuruluna, (d) bendinde ise kişisel sorumluluklarına yol açacaksa —- üyelerinin her birine, genel kurul kararlarına karşı iptal davası açma hakkının verildiğini; ancak “kanuna veya esas sözleşmeye aykırı” kararlar bakımından genel kurul kararının sakatlığının açık olduğunu, dolayısıyla bu tür kararların yerine getirilmesinden kaçınılarak iptal davası açılması gerektiğini, buna karşılık “dürüstlük kuralına aykırı” kararlar bakımından ise kararın sakatlığının bir yorum meselesi olduğunu ve yönetim kurulu üyesinin bu türden bir kararın icrasından kaçınarak iptal davası açmak yükümü bulunup bulunmadığının saptanmasında başvurulacak ölçünün özen borcu olduğunu, dolayısıyla kararın dürüstlük kurallarına aykırılığını görerek aleyhine iptal davası açmak özenli bir yöneticiden beklenilen hallerde aksi davranışın tercih edilmesinin yöneticileri sorumlu kılacağını belirtmiştir—-Dolayısıyla yönetim kurulu üyeleri sakat bir genel kurul kararının icrasından kaçınabilir. Zira kararın sakatlığı, icradan kaçınmak için TTK m.446/I-d hükmü karşısında haklı bir sebep teşkil eder. Ayrıca yönetim kurulu üyeleri genel kurul kararlarını yalnızca sıhhat şartları bakımından değil şirket menfaatlerine uygunluk bakımından da incelemekle yükümlüdürler.Ancak kararın şirket menfaatlerine aykırı olduğu gerekçesiyle icrasını geri bırakarak genel kuruldan tekrar talimat soran yönetim kurulu, genel kurul bu kararında ısrar ederse sorumluluktan kurtulacaktır. ( ——- döneminde kusurun ispatıyla ilgili olarak, yönetim kurulu üyelerinin kusurlu hareket ettikleri karine olarak kabul edilmiş, ve kusursuzluklarını ispat etmedikçe sorumluluktan kurtulamayacakları düzenlenmişti.Yeni TTK’nın mevcut halinde 553’üncü maddeye göre açılacak davalarda kusurun ispatı, davacılara aittir. Davacı şirket, pay sahipleri veya şirket alacaklıları, TTK m.553/I’de sayılan kişilerin kusurlu olduklarını ispatlamadıkları sürece bu kişilerin sorumluluğuna gidilemeyecektir. Söz konusu düzenlemenin TMK m.6 ve HMK m.190’da hüküm altına alınan genel ispat kurallarına da uygun olduğunu söylemek mümkündür.
Somut olayda davacı yan şirkete kayyım atanmasına kısa bir zaman —- kar payı ödemelerinin şirket mal varlığını eritmek, şirketi zarara uğratmak amacı ile yapıldığını ileri sürerek şirketin uğradığı zararın tazminini talep etmiştir. Söz konusu kar payı ödemeleri hukuken geçerli genel kurul kararlarına dayanmaktadır. Davacı yanca söz konusu kar payı ödemelerinin kayyım atanmasına çok yakın dönemlerde yapılmış olmasının şüpheli olduğuna dair mali inceleme raporu ibraz edilmiştir. Mali inceleme raporunun detaylı bir inceleme içermediği görülmüştür. Sadece kar payı dağıtımlarının kayyım atanmasına yakın döneme denk gelmiş olması şüpheli işlem olarak değerlendirilmiştir. 6102 sayılı TTK’nın 553. Maddesi uyarınca sorumluluğun doğabilmesi için öncelikli koşul zararın oluşmasıdır. Eğer şirket bir zarara uğramış ise TTK’nın 553. Maddesi uyarınca kusurun varlığını aramak gerekecektir. Zarar ile kusur arasında uygun illiyet bağının da bulunması şarttır. Bilirkişi raporunda da tespit edildiği üzere davalıya 2014 yılı kar payı dağıtımına istinaden —-tarihinde—– yılı —- adı altında ise —- olmak üzere genel toplamda —— gerçekleştirildiği, ödenen kar payı ve avans kar payı ödemelerine ilişkin kararların genel kurul kararlarında alındığı, dağıtılan tutarların—- kararlarında belirtilen tutarlar ile uyumlu olduğu, hatta davacı şirketin 2015 yılındaki dağıtılabilir kar payı tutarının— gerçekleştiği, buna karşın 2015 yılı için davalıya daha az tutarda — ödemesi gerçekleştirildiği, —- tarihleri itibariyle ödenen temettü tutarları nedeniyle davacı şirketin sermaye kaybı yaşamadığı, son temettü ödemesinin gerçekleştiği 2016 yılının ilk geçici vergi dönemi olan 31.03.2016 tarihi itibariyle davacının zarar etmediği ve sermaye kaybı yaşamadığı, buna karşın davacının 30.06.2016 tarihi itibariyle çeşitli tutarlarda zarar etmeye başladığı, bu durumun sermaye kaybı yaşanmasına neden olduğu, temettü ödeme tarihleri ile zarar tarihleri gözetildiğinde şirketin zarar etmesi durumu ile davalıya ödenen tutarlar arasında direkt olarak bir—- uygun olmadığı sonucuna varılmıştır. Davacı şirketin 30.06.2016 tarihinden sonra yani kayyım atanma tarihinden sonra sermaye kaybı yaşadığı, buna karşın kar payı dağıtımından yaklaşık 1 yıl sonra dahi 31.12.2016 tarihi itibarı ile şirketin borca batık olmadığı tespit edilmiştir. Şirketin mali durumu itibarı ile mali durumuna uygun ve geçerli —- kar payı ödemelerinin TTK’nın 553. Maddesi uyarınca yönetim kurulu üyelerinin sorumluluğunu doğurucu mahiyette olmadığı,kar payının ödendiği dönemlerde şirketin zarara uğratılmadığı, —durumunun kar payı dağıtmaya müsait olduğu sonucuna varılmıştır.
Tüm dosya kapsamı, yukarıda atıf yapılan —-kararlar, —– dosyadaki bilgi ve belgeler ve denetime el verişli bulunan kök ve ek bilirkişi raporları birlikte değerlendirilmiş ispat edilemeyen davanın reddine dair aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
Yürürlükte olan Avukatlık asgari ücret tarifesinin 13/4. Madde ve fıkrası ” Maddi tazminat istemli davaların tamamının reddi durumunda avukatlık ücreti, bu Tarifenin ikinci kısmının ikinci bölümüne göre hükmolunur.” hükmüne haizdir. Dava mahiyeti itibarı ile şirketin uğradığı maddi zararın tazmini istemine ilişkin olduğundan ve dava red edildiğinden davalı lehine maktu vekalet ücreti takdir edilmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere ;
1-Davanın REDDİNE,
2- 6758 Sayılı Kanununun 19/6 maddesi gereğince davacı yan harçtan muaf olduğundan harç alınmasına yer olmadığına,
3- Davacı tarafından yapılan yargılama giderinin üzerinde bırakılmasına,
4-6100 Sayılı HMK’nun 333. maddesi gereğince var ise bakiye gider/delil avansının taraflara veya ahzu kabza yetkili vekillerine iadesine,
5-Davalı tarafından yapılmış bir yargılama gideri olmadığından bu hususta karar verilmesine yer olmadığına,
6-Davalı kendisini vekille temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan — vekalet ücretinin davacıdan tahsiliyle davalıya verilmesine,
7—– arabuluculuk ücretinin davacıdan tahsili ile hazineye gelir olarak kaydına,
Dair karar, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun İstinafa ilişkin hükümleri doğrultusunda, kararın tebliğ tarihinden itibaren iki (2) haftalık süre içerisinde (HMK’nın 345. maddesi), mahkememize veya başka bir yer mahkemesine dilekçe ile başvurmak (HMK’nın 343. maddesi) ve istinaf harcı ile gerekli giderlerin tamamen ödemek (HMK’nın 344. maddesi) suretiyle, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi nezdinde İstinaf yolu açık olmak üzere, taraf vekillerinin yüzüne karşı, oy birliği ile açıkça okunup usulen anlatıldı.