Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Anadolu 10. Asliye Ticaret Mahkemesi 2020/502 E. 2023/533 K. 07.06.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. İstanbul Anadolu 10. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2020/502
KARAR NO : 2023/533

DAVA : Ticari Nitelikteki ihracat kredi sigortası sözleşmesinden Kaynaklanan Davalar (İtirazın İptali)
DAVA TARİHİ : 05/11/2020
KARAR TARİHİ : 07/06/2023

Mahkememizde görülmekte olan Ticari Nitelikteki ihracat kredi sigortası Sözleşmesinden Kaynaklanan Davalar (İtirazın İptali) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,

GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:

DAVA:Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili şirketin bakır – pirinç sektöründe ihracatçı olduğu, davalı tarafından sunulan Kısa Vadeli İhracat Kredi Sigortası’nı (—–) ve —– ihracatçılara sağladığı bazı finansman seçeneklerini kullanarak işlemlerini yürüttüğü; davalı banka tarafından —— sayılı sigorta poliçesi ve zeyilnameler bulunduğu; ihraç edilecek malın yüklenip sevkinden sonra fatura alacağının davalıya temlik edildiği; davalının fatura miktarının % 85’lik kısmını Sevk Sonrası Reeskont Kredisi’ni (—-) ihracatçıya faiz karşılığı kullandırdığı; ithalatçı firmanın davalıya temlik edilen fatura alacağını ödemesinden sonra fatura bedelinin kalan %15’lik kısmının davalı tarafından ihracatçı müvekkili firmaya iade edilmesi gerektiği; davalının —-Poliçesi Genel ve Özel Şartları’na göre, kredi ilişkisi kapsamında ithalatçı tarafından ödeme yapılmaması durumunun teminat altına alındığı; ilgili —— faydalanmak için bu sigortanın da yapılmasının zorunlu olduğu; müvekkilinin —- merkezli dava dışı —– adlı şirkete 2018 yılı Eylül ayında teslim edilmek üzere, iki farklı ihracat gerçekleştirdiği; ilk satış sözleşmesine istinaden 05.09.2018 tarihli 622.084,00 Euro, ikinci sözleşmeye ilişkin 12.09.2018 tarihli 409.262,00 Euro olmak üzere, toplam 1.031.346,84 Euro’nun davalıya —– karşılığında temlik edildiği; ilgili iki ihracatında sorunsuz olarak gerçekleştiği; müvekkili şirketin akabinde konkordato sürecine girdiğini; —– firmanın temlik edilen alacakları vadesi geldiğinde, bahsi geçen iki ihracatla ilgili olmayan bazı soyut zarar iddialarını ileri sürerek, eksiksiz tamamlanan iki ihracat bedeli olan 1.031.346,84 Euro’dan 281.250,00 Euro ödemeden kesinti yapacaklarını; geriye kalan 750.096,00 Euro’nun ödeneceğini belirttiklerini; bu bildirim üzerine, davalının tazminat primi herhangi bir bildirime gerek kalmaksızın sigorta poliçesinden ilgili zararın karşılanıp karşılanmayacağının tespiti için çeşitli işlemler yaptığı; tazminat iddiasının incelemeye aldığı, poliçe kapsamında zararın davalı tarafından karşılanması gerekirken, müvekkili şirketin başkaca ihracat alacaklarından tamamlanan ve davalıya temlik edilmiş bedellerden mahsup edileceğinin şifahen bildirildiği; —–temlik edilen ve müvekkile ait kredi limitleri veya alacaklarından ilgili bedelin düşüldüğü; davalı tarafından el konulduğu; ancak hangi tahsilatın hangi hesaba sayıldığı, hangi bedeller için ne şekilde işlem yapıldığına dair sayısız mail, randevu ve telefon ile görüşme talebine olumsuz cevap verildiğini; davalının 06.01.2020 tarihli yazısıyla, ihracatçı firmanın bir takım soyut iddiaları gerekçe gösterilerek poliçenin 2/m maddesi uyarınca, ödeme yapılmayacağını bildirdiğini; —–temlik edilen yukarıda bahsi geçen sevkıyatların kusursuz gerçekleştiği; —–firmanın da, bahse konu iki sevkiyata ilişkin kusur, hata vb. bir sebep ileri sürmediğini; daha sonradan ortaya çıktığı iddia olunan başkaca mal teslim taleplerinin gerçekleşmediği, bu nedenle zarara uğradığını iddia ettiğini; —- menşeili firma ile sadece sipariş bazında çalışıldığı; cari hesap ilişkisi bulunmadığını, bahse konu iki sevkıyatında kusursuz şekilde yerine getirildiği; malların hatalı olduğunu, sözleşmeye uyulmadığı gibi bir iddianın hiçbir zaman ileri sürülmediğini; ilgili yabancı şirket tarafından ödenmeyen fatura bedelinin sigorta poliçesinden karşılanması gerektiği; —- ile davalıya temlik edilen ve sigorta altına alınan sözleşmelere ilişkin en ufak bir iddia ve hukuki sorun bulunmadığı; 2/m maddesinin muğlak ifadelerini —–alıcı firmanın iddiaları dayanak gösterilerek sigorta şirketinin sorumluluktan kaçınamayacağını; iddia kavramının her türlü soyut iddiayı içerir şekilde anlaşılması gerektiğine dair poliçede herhangi bir ibare bulunmadığını; iddianın sevkiyata veya mallara ilişkin olması gerektiği; müvekkilinin temlik edilen faturalara ilişkin tüm sorumluluğu yerine getirdiğini, en ufak iddianın sigorta şirketinin ödemeden kaçınma hakkı sağlamasının sözleşmenin esaslı unsurlarından birinin hatalı olduğunu ortaya koyduğunu; poliçede açıkça “alıcıya sevk edilen ve alıcı tarafından kabul edilen malların brüt fatura tutarını vade tarihinden sonraki 4 ay içinde sigortalı/satıcıya ödeyememesi veya ödememesi” durumlarının teminat altına alındığını, hukuk alanında iddianın desteklenmesinin bir evraka dayanması gerektiği; aksi takdirde ithalatçının en ufak iddiasının sigortacının ödeme yapmaktan kaçınabilmesine gerekçe oluşturacağını; —– firmanın yaptığı takas ve mahsup işleminin hatalı olduğunu; yurtdışı merkezli firmanın müvekkilinden kaynaklandığını iddia ettiği zararları davalıya temlik edilmiş olan alacaktan mahsup ettiğini;—–Asliye Ticaret Mahkemesi’nin—– Esasına kayıtlı dosyada müvekkili şirket yönünden konkordato kapsamında geçici müddet ve diğer tedbirler verildiğini; İİK.m.294 hükmü uyarınca, takas yasağı bulunduğu; davalının konkordato öncesi muaccel hale gelen bir alacağı bulunmadığı için takas mahsup işlemi yapmasının olanaklı bulunmadığı; yine davalının ithalatçı tarafından kendisine ödenmeyen bakiye için konkordato dosyasına başvurmadığı, alacak kaydı yaptırmadığı; bunu elinde olan gücünü kullanarak hukuk dışı yollarla hallettiği, bu şekilde diğer alacaklıların önüne geçtiği, davalıdan bu güne kadar hangi tarihte, hangi alacaklara ne şekilde takas mahsup uygulandığına ilişkin en ufak bilgi alınamadığını; davalının 06.01.2021 tarihli yazısında —– firmanın 03.01.2019 tarihinde ödeme yaptığını; bakiye bedelin bu tarihten sonra oluştuğunu, konkordato öncesi muaccel hale gelmiş veya temerrüde uğramış bir alacağı olmadığı, davalının sigorta poliçesinden kaynaklanan yükümlülüklerini yerine getirmemesi üzerine, alacağın tahsili için——. İcra Müdürlüğü’nde —– Esas sayılı dosya ile takip başlatıldığı, davalının haksız olarak itiraz ettiğinden bahisle, %20 inkâr ödenmesini, davanın kabulü ile iptale tabi itirazın iptalini, takibin devamını, kanun hükümleri gereğince haksız itiraz dolayısı ile davalı aleyhine kötüniyet tazminatına hükmedilmesini, tüm yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı yana yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

CEVAP :Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davayı konu —– müvekkili bankanın en çok uyguladığı ve alıcının borcunu sevk/ihracat sonrası dönemde ortaya çıkan ticari ve politik riskler nedeniyle ödeyememesini teminat altına alan bir sigorta programı olduğunu, alıcının satım sözleşmesinde veya faturada yer alan borca itiraz etmesi durumunda takasın mahsup da dahil olmak üzere, alıcının ileri sürdüğü itiraz sebepleri ve def’ilerinin hukuken geçerli olmadığını gösteren, sigortalının yükümlülüklerini satım sözleşmesinde yer alan şekilde yerine getirdiğini ve alıcının da sözleşmede yer alan bedeli ödemekle yükümlü olduğunu kanıtlayan hakem heyetinden veya alıcının ülkesindeki yetkili mahkemeden sigortalı lehine ve icra edilebilir bir karar getirmesi gerektiğini, alıcı ile sigortalı arasındaki husumetin, sigortalı lehine neticelenene kadar sigorta tazminatının askıda kaldığı, —– müvekkili bankanın kredi programlarından biri olduğu, müvekkili bankanın sigortalılarının aynı zamanda ——himayesine alınan sevkiyatlardan doğan alacağını teminat olarak devralmak suretiyle sigortalılara devraldığı alacağın %85’i kadar kredi kullandırdığı, —– kapsamında gerçekleşen devrin ifa uğruna devir olduğu, bu devrin borcu sonlandıran bir işlem olmadığı, alıcının borcunu (devralınan alacağı) müvekkili bankaya ödemez ise işbu sevkiyattan doğan alacak aynı zamanda—- teminatı kapsamında olduğu için, sigorta tazminatının ikinci teminat işlevi gördüğünü, müvekkilinin banka sıfatıyla kullandırdığı kredide sigortacı sıfatıyla yapmış olduğu poliçeden doğabilecek sigorta tazminatının ikinci teminat olarak kullanıldığı, sigorta tazminatının sigortalının kullandığı —-borcuna sayılabilmesi için sigortalının bu tazminata hak kazanması gerektiği, davacının detayları tablo 1’de yer alan —-firmaya gerçekleştirdiği sevkıyatlardan —-kapsamında müvekkili bankaya devrettiğini; müvekkili bankanın alacağın devri ile birlikte sigortalıya kredi kullandırdığını; alıcının 1.031.346,00 Euro olan toplam sevkiyat tutarının 750.096,00 Euro’sunu müvekkili bankaya ödediğini; 281.250,00 Euro’luk kısmına ise, karşı tazmin talebinde bulunduğunu; bir başka anlatımla, borca itiraz ettiğini; kullandırılan kredi tutarının 876.827,96 Euro iken, teminat altına alınan alacağın 750.096,00 Euro’luk kısmının alıcı tarafından ödendiğini; müvekkili bankanın sigortalıdan faizler ile birlikte 128.186,28 Euro bakiye alacağı kaldığını; dolayısıyla alacağın devrinin kullandırılan kredinin tamamı için teminat işlevi görmediğini; —– alıcıya gerçekleştirilen sevkiyatlardan doğan alacağın ne devir yoluyla ne de — yoluyla—–tamamına teminat oluşturmadığı, müvekkili bankanın bakiye alacağının sigortalının kullandığı —– kapsamında müvekkili bankaya devrettiği, başka alıcılardan gerçekleştirilen sevkiyatlardan doğan ve detayları tablo 2’de gösterilen alacaklardan tahsil ettiğini; davacının poliçe kapsamındaki yükümlülüklerini yerine getirmediğini, davacının dilekçesinde iddia ettiği genel işlem şartı ve TTK’nın 1409. maddesi kapsamında, ispat yükünün kimde olduğunun tartışmanın yersiz olduğu, — gerçekleştirilen sevkiyattan doğan alacağın bir kısmının mevcut olmadığı, müvekkili bankanın bu sevkiyat tahtında kullandırdığı krediden bakiye alacağının başka——kapsamında davacının devrettiği başka alacaklardan mahsup edildiğini, kabulü anlamına gelmemek kaydıyla işlemin hukuki niteliğinin takas olduğu düşünülse dahi, İİK’nın 200. maddesinin iflas hükümlerine atıfta bulunduğu, iflasın açılmasının konkordatodaki geçici mühlet kararının ilanıyla eş tutulması gerektiğinin savunulduğu, konkordato talep eden borçlunun alacaklısının geçici mühletin ilanından önce takas yapabileceği, davacının konkordato ilan tarihinin 27.12.2018 olduğu, tablo 2’de yer alan ve takas olduğu iddia edilen işlemlerin—— referans numaralı kredi ile ilgili devredilen alacağın muacceliyet tarihinin 20.12.2018 olduğu, konkordatonun ilan tarihinden önce olması sebebiyle, takasın geçerli olduğundan bahisle yerinde olmayan davanın reddini, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacı yan üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.

DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Taraflar arasındaki uyuşmazlık davacı ile —– menşeili yabancı firma arasındaki ticari ilişki nedeni ile davacı ile davalı arasında imzalanmış olan —– nolu Kısa vadeli ihracat kredi sigortası poliçesi kapsamında tarafların dilekçelerinde belirtilen nedenlerle yabancı firmanın 281.250 Euro bakiye fatura alacaklarını ödememesi nedeni ile bu bedelin sigorta poliçesinden karşılanmasının gerekip gerekmediği, davalı kurumun bu bedeli davacıya ödemekten imtina etmesinin hukuka uygun olup olmadığı, Sevk sonrası Reeskont Kredisi kapsamında alacağın temliki hükümleri, dava ve cevap dilekçelerinde ileri sürülen takas ve mahsuba dair iddia ve savunmalar birlikte değerlendirildiğinde bakiye fatura alacakları ile ilgili poliçenin 2-M maddesi uyarınca yabancı mahkeme veya hakem kararını getirmekle yükümlü olan tarafın kim olduğu, sigorta tazminatının askıda olduğu savunmasının yerinde olup olmadığı, davalı bankanın, davacının banka ile başka alıcılara gerçekleştirilen sevkiyatlardan doğan Sevk sonrası Reeskont kredileri kapsamında davacı alacaklarından huzurdaki alacağı mahsup etmesinin hukuka uygun olup olmadığı, ve tüm bu hususlar birlikte değerlendirilerek icra takip dosyası kapsamında davacının davalıdan alacaklı olup olmadığı, alacaklı ise miktarı, temerrüt varsa işlemiş temerrüt faizinin miktarına ilişkindir. Tarafların iddia ve savunmaları yukarıda özetlenmiştir.
Mahkememizce taraf delilleri toplanmış, dosya uzman bilirkişi heyetine tevdii edilmiştir. Mali müşavir, nitelikli hesap uzmanı ve ticaret/sigorta hukuku alanında uzman bilirkişi heyeti teşekkül ettirilmiştir. Bilirkişi heyeti 16.11.2021 tarihli raporunda ” 1.Değerlendirme başlığı altında (1) sayılı bentte saptanan uyuşmazlık konusunun, bağlandığı teorik sorun değerlendirme başlığı altında (2) sayılı bentte tanıtılarak, somut olayın (3) sayılı bentte yapılan incelemesine nazaran:
A) Poliçenin teminat dışı halleri düzenleyen 2/m maddesinin satıcının/sigortalının sevkiyata ilişkin ürünü eksik ya da kusurlu teslim etmesi halinde gündeme geleceği; somut olayda sevkiyata konu iki ürünün eksik ya da kusurlu olduğu savunması bulunmadığı; davacının, dava dışı alıcının başka siparişlerini (bu siparişler sebebiyle yurt dışındaki alıcıdan avans aldığı hususu da sübuta ermediği) davacının yüklememesi sebebiyle alıcının zarara uğradığı iddiasıyla kendince belirlediği varsayımsal zararı olan 281.250,00 Euro’yu mahsup etmesinin nihai takdir Mahkemeye ait olmak üzere teminat dışı hal olarak değerlendirilmediği;
B) Bu ihtimale göre ise poliçe genel şartları uyarınca rizikonun gerçekleşme tarihi, kura yönelik işaret edilen husus saklı kalmak kaydıyla Türk parası ödenmesi koşulu ve %90 tazmin oranı nedeniyle davacının isteyebileceği asıl alacak tutarının 1.593.636,88 TL olduğu;
C) Davacının takipte birikmiş faiz talebinin yukarıda değerlendirme başlığı altında (4/B) sayılı bentte irdelendiği; temerrüt tarihi tespit edilemediğinden, bu aşamada birikmiş faiz miktarı yönünde inceleme/hesaplama yapılamadığı;
2. Mahkeme’nin bilirkişi heyeti görüşünü uygun görmemesi ihtimalinin değerlendirme başlığı altında (5) sayılı bentte irdelendiği; davaya konu iki sevkiyat sebebiyle kullandırılan krediden açıkta kalan kısmın davacının banka nezdindeki diğer alacaklarından takas mahsup suretiyle davalı tarafından tahsil edildiği; İİK.m.200/f.1 hükmü uyarınca mümkün olmadığı; bu ihtimalde ise, davacının krediler sebebiyle (bankaya) borçlu kalmaya devam edeceği ancak takas yasağı nedeniyle bu aşamada 128.666,98 Euro’yu davalı Bankadan isteyebileceği; bu ihtimalde ise davacının anılan alacağı yönünden ihtarnamesi tespit edilemediğinden, birikmiş faiz talebinin değerlendirilemediği görüş ve kanaatinde olduklarını…” belirtmişlerdir. Taraf vekillerinin rapora itirazları üzerine bu bilirkişi heyetinden ek rapor alınmış bilirkişi heyeti 14.02.2022 tarihli ek raporunda “…. Davacı ve davalı itirazlarının ayrı ayrı incelenerek, iştirak edilmediği kök raporda 2 Mayıs 2019 tarihli kurun sehven 2 Ocak 2019 tarihli kur olarak alındığı, bu kez yapılan incelemede tespit edildiğinden maddi hatanın re’sen düzeltildiği, buna göre kök raporun sonuç kısmında (B) sayılı bentte davacının isteyebileceği asıl alacak tutarı olarak gösterilen “1.593.636,88 TL”nin doğrusunun “1.689.441,00 TL” olduğu, diğer ihtimaller yönünden kök raporda bildirilen seçenekli görüşlerin cari olduğu, davadaki taleplerin takdir ve değerlendirmesinin Mahkemenin yargı yetkisi dahilinde olduğuna görüş ve kanaatinde olduklarını…” belirtmişlerdir.Taraf vekillerinin bilirkişi raporuna karşı beyan ve itirazlarının sürmesi ve Davacı vekilinin poliçenin 16 ve 25. Maddelerinin olaya uygulanma yeri olmadığına dair itirazları, davalı yanın dava dışı yabancı alıcının karşı tazmin talebinde bulunduğu bu nedenle poliçenin 2/m maddesi uyarınca davacının yabancı mahkemeden-hakemden karar getirinceye kadar sigorta tazminatının askıda olduğuna dair yapmış olduğu itirazlar , bilirkişi asıl ve ek raporu, icra takibine yabancı para birimi üzerinden başlanılmış olması, poliçenin 16. Maddesi uyarınca davacının yabancı para birimi üzerinden talepte bulunup bulunamayacağı hususları birlikte değerlendirilerek sektörün uygulamaları ve sigortacılık mevzuatı değerlendilerek denetime el verişli yeni bir rapor alınması için dosyanın ticaret hukuku uzman bilirkişi ile Sigorta mevzuatından anlayan akademisyen bilirkişi heyetine tevdii edilmiş bilirkişi heyeti 03.03.2023 tarihli raporunda ” Poliçenin teminat dışı halleri düzenleyen 2/m maddesinin satıcın/sigortalının sevkıyata ilişkin ürünü eksik ya da kusurlu teslim etmesi halinde gündeme gelmektedir. Somut olayda sevkiyata konu ürünün eksik ya da kusurlu olduğu iddia edilmemektedir. Davacının alıcının başka siparişlerini yüklememesi sebebiyle alıcının zarara uğradığı iddiasıyla belirlediği zararı olan 281.250,00 Euro’yu mahsup etmesi teminat dışı hal olarak değerlendirilmeyeceği, bu durumun temlik edilen ve sigorta örtüsü altına alınan alacakla ilişkisi bulunmamaktadır. Söz konusu ödemenin yapılmamasında davacı sigortalının kusuru da bulunmadığı, bu sebeple poliçe genel şartları kapsamında vadesinden itibaren 4 ay içinde sevkiyat bedelinin ödenmemesi hali riziko olmakla, davalının tazmin söz konusu borcu tazminle yükümlü olduğu, poliçe genel şartları 25. maddesinde gösterilen belgelerin tamamlanmasından sonra, tazminat ödemelerinde belgelerin teslimi için——- tarafından sigortalıya ihbarın yapıldığı ayın ilk iş günü geçerli olan merkez bankası döviz alış kurunun dikkate alınması gerektiği görüş ve kanaatinde olduklarını..” belirtmişlerdir.
Tarafların bu rapora da itiraz etmeleri üzerine son defa sigortacı bilirkişiden rapor alınmış bilirkişi 17.05.2023 tarihli raporunda neticeten “… Davalı sigortacı poliçe 1.b mad. hükmünde davacıya sigorta himayesi sağladığı, sigortanın teminat harici 2 mad. hükmü gönderilen malın evsafı ile ilgili olduğu, alıcının mal bedelinden kesintisi karşılanmayacak gelecek siparişlere ilişkin olduğu, alıcının karşılanmayan siparişlerden zararı iddiası soyut ve varsayıma dayalı olduğu, poliçenin tazminat koşullarına ilişkin 16/b. ve 25. mad. hükümleri uygulanamayacağı, poliçenin sevkiyat / kura ilişkin 16/ilk mad. hükmü de uygulama alanı bulamayacağı, davalı sigortacının davacı sigortalısının zararını ödemekle yükümlü olması gerekeceği, davalının davacıya fiili ödeme tarihinde tazmin sorumluluğu döviz cinsi bakımından poliçe ilgili hüküm (ki; uygulama alanı bulunmayan) gereği 282.639.38 USD olduğu, icra takip talebine (zarar mala ilişkin değil sözleşmeden kaynaklanmış olmasına) göre davalının davacıya fiili ödeme tarihinde tazmin sorumluluğu 253.125.00 EUR olduğu görüş ve kanaatinde olduğunu..” Belirtmiştir.Dava Kısa vadeli ihracat kredi sigortasından kaynaklı olarak rizikonun gerçekleştiği ve sigorta bedelinin ödenmediği iddiasına dayanmaktadır.6102 sayılı TTK’nın ilgili hükümleri aşağıda belirtilecektir.
6102 sayılı TTK’nın 1401. Maddesi gereği sigorta sözleşmesi, sigortacının bir prim karşılığında kişinin para ile ölçülebilir bir menfaatini zarara uğratan tehlikenin, rizikonun meydana gelmesi halinde bunu tazmin etmeyi yükümlendiği sözleşmedir.
6102 sayılı TTK’nın 1409. Maddesi gereği sigortacı sözleşmede ön görülen rizikonun gerçekleşmesinden doğan zarardan veya bedelden sorumludur. Sözleşmede ön görülen rizikolardan herhangi birinin veya bazılarının sigorta teminatı dışında kaldığını ispat yükü sigortacıya aittir. TTK’nın 1421. Maddesi uyarınca sigortacının sorumluluğu aksine sözleşme yoksa primin veya ilk taksidin ödenmesi ile başlar.
TTK’nın 1427. Maddesi sigorta tazminatı veya bedelinin rizikonun gerçekleşmesine müteakip ve riziko ile ilgili belgelerin sigortacıya verilmesinden sonra sigortacının edimine ilişkin araştırmaları bitince ve her halde 1446. Maddeye göre yapılacak ihbardan 45 gün sonra muaccel olur.
6102 sayılı TTK’nın 1446. Maddesi ” (1) Sigorta ettiren, rizikonun gerçekleştiğini öğrenince durumu gecikmeksizin sigortacıya bildirir.
(2) Rizikonun gerçekleştiğine ilişkin bildirimin yapılmaması veya geç yapılması, ödenecek tazminatta veya bedelde artışa neden olmuşsa, kusurun ağırlığına göre, tazminattan veya bedelden indirim yoluna gidilir.
(3) Sigortacı rizikonun gerçekleştiğini daha önce fiilen öğrenmişse, ikinci fıkra hükmünden yararlanamaz.” hükmüne haizdir.
6102 sayılı kanunun 1452. Maddesi ” – (1) 1404 ve 1408 inci madde hükümleriyle 1429 uncu maddenin birinci fıkrasının ikinci cümlesine aykırı sözleşmeler geçersizdir.
(2) 1418 ve 1420 nci maddeler ile 1430 uncu maddenin ikinci fıkrası hükmüne aykırı sözleşme şartları geçersizdir.
(3) 1405, 1409, 1413 ilâ 1417, 1419, 1421, 1422 ilâ 1426 ncı maddeler, 1427 nci maddenin ikinci ilâ beşinci fıkraları, 1428 inci madde, 1430 uncu maddenin birinci ve üçüncü fıkraları, 1431 inci maddenin birinci, ikinci ve dördüncü fıkraları ve 1433 ilâ 1449 uncu madde hükümleri, sigorta ettiren, sigortalı ve lehtar aleyhine değiştirilemez; değiştirilirse bu Kanun hükümleri uygulanır.” hükmüne haizdir.
Taraflar arasında karşılıklı imzalanmış poliçe incelendiğinde sigorta kapsamındaki risklerin tanımlandığı 1/b madde ve fıkrasında ” alıcıya sevk edilen ve alıcı tarafından kabul edilen malların brüt fatura tutarını vade tarihinden sonraki 4 ay içinde sigortalı/satıcıya ödeyememesi veya ödememesi ” hali sigorta kapsamındaki ticari risk olarak düzenlenmiştir.
Poliçede bulunan zarar tazmin oranı başlıklı 13. Madde incelendiğinde ” zarar tazmin oranı —- sigorta sözleşmesi ile sigorta kapsamına alınan ticari ve politik risklerden kaynaklanan zararlara ilişkin ödemeyi taahhüt ettiği oranı ifade etmektedir. —– tarafından düzenlenecek alıcı limiti onayında belirtilmedikçe —– bu poliçe ile sigorta kapsamına aldığı ticari ve politik risklerden kaynaklanan zararların %90’ını ödemeyi taahhüt eder.” hükmü bulunduğu görülmüştür.Davalının davanın reddi gerektiğine dair en önemli savunması poliçenin 2/m madde ve fıkrasına ilişkin olup konunun önemine binaen açıklama ve değerlendirmelere geçilmeden önce bu madde aynen alıntılanacaktır.
Poliçenin sigorta kapsamı dışında kalan haller başlıklı 2/m maddesi ” —– tarafından aksi yazılı olarak belirtilmedikçe,alıcının; sigortalı ve/veya satıcının kusurundan veya ihmalinden kaynaklandığını iddia ettiği gerekçeyle sevk edilen malları kabul etmemesi veya edememesi ve/veya teslim aldığı malların brüt fatura tutarını veya sözleşme bedelini ödememesi ve/veya yaptığı ödemelerin mahsupların ve karşı tazmin taleplerinin bulunduğunu ve/veya başka bir nedenle satış sözleşmesindeki yükümlülüklerinin ortadan kalktığını iddia etmesi halinde ortaya çıkan zararlardan —–sorumlu değildir. Alıcının teslim alınan malların kalitesi ve miktarıyla ilgili şikayetleri nedeniyle malların bedelini ödememesi halinde de, —– sorumlu değildir. Ancak sigortalının bu bent kapsamında uğradığını iddia ettiği zarar ile ilgili olarak alıcının Ülkesinde kesinleşmiş ve tenfiz kararı verilmiş bir mahkeme veya hakem kararının —–ibraz etmesi halinde, mahkeme veya hakem kararıyla belirlenen zarar, sigorta kapsamında kabul edilecektir.Sigortalının uğradığı zararın alıcının ülkesinde kesinleşmiş ve tenfiz kararı verilmiş bir mahkeme veya hakem kararıyla belgelenmesi halinde, söz konusu mahkeme veya hakem kararının alınması için yapılmış olan avukatlık giderleri mahkeme vb. diğer masrafların tazminata konu zarar tutarının azami % 20’sine kadar olan kısmın —–tarafından yazılı ön onay verilmesi kaydıyla zarar tazmin oranı esas alınmak suretiyle ——tarafından karşılanır…” hükmü bulunmaktadır.
Öncelikle baştan ifade etmek gerekir ki mahkememizce alınan farklı bilirkişilerden alınan tüm raporlarda da davalının poliçenin 2/m maddesine dayanamayacağı ve dava konusu alacağın sigorta teminatı kapsamında olduğu yönünde tespit yapılmıştır.
Yargıtay —–HD.——Sayılı ilamında “…. Mahkemece, iddia, savunma, benimsenen bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre, Kısa vadeli ihracat kredi sigortası genel poliçesinin 2/m maddesi gereğince alıcının sigortalının kusurundan veya ihmalinden kaynaklandığını iddia ettiği gerekçelerle sevk edilen malları kabul etmemesi veya edememesi halinde davalının sorumlu olmayacağı, bu gibi durumlarda alıcının bulunduğu yerdeki mahkemede, alıcı aleyhine kesinleşmiş bir mahkeme kararının ibrazının gerektiği hususunun düzenlendiği, dava dışı alıcı firma ile sevkiyata ilişkin malların ebatlarının sipariş edilen ürünlerin ebatları ile uyumsuz olduğu, hatanın düzeltilmesi için yapılan girişimlerden de sonuç alınamaması nedeniyle mal bedelinin ödenmediği, bu hususun dosyada bulunan yazışmalardan anlaşıldığı, davacı tarafça bu yönde herhangi bir mahkeme kararı da sunulmadığı, bu haliyle iddia edilen zararın teminat kapsamı dışında kaldığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir. Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davacı vekilinin tüm temyiz itirazları yerinde değildir.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı, davacı vekilinin bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun bulunan hükmün ONANMASINA…” belirtmiştir.
Kısa vadeli ihracat sigorta poliçesi kapsamında sigortalı tarafından ihraç edilen ürünlere ilişkin olarak tahsilat yapılamaması halinin riziko olarak belirlendiği ve sigorta kapsamında kaldığı, sigorta poliçesinin 1/b madde ve fıkrasının da bu hükmü getirdiği görülmüştür.
Davacının, davalıya temlik ettiği 05.09.2018 tarih 622.082,00 Euro tutarlı 09.12.2018 vadeli faturaya konu ürünün 10.09.2018 tarihinde —– sayılı konşimento ile yurt dışındaki alıcıya gemi aracılığıyla sevk edildiğine ilişkin gümrük beyannamesinin dosyada mevcut olduğu net ağırlığı 149,42 ton olduğu; Davacının, davalıya temlik ettiği 12.09.2018 tarih 409.062,00 Euro tutarlı 15.12.2018 vadeli faturaya konu ürünün 10.09.2018 tarihinde—– sayılı konşimento ile yurt dışındaki alıcıya gemi aracılığıyla sevk edildiğine ilişkin gümrük beyannamesinin dosyada mevcut olduğu net ağırlığı 99,82 ton olduğu; Davacının sevkiyatlarına konu ürünlerinin eksik olduğu ya da ayıplı olduğu yönünde dosyada delil bulunmadığı; esasen sevkiyatın eksiksiz gerçekleştiğinin gümrük beyannameleri ile anlaşılmıştır. Yabancı alıcının dava konusu olmayan dava dışı bir sevkiyatın yapılmaması nedeni ile ödeme yapmaktan keyfi olarak imtina ettiği, bu iptal edilen sipariş için davacıya bir avans da göndermediği görülmüştür. Davalı yan dava dışı alıcının karşı tazmin talebi olduğunu bu nednele poliçenin 2/m maddesi uyarınca davacının yabancı mahkeme veya hakem kararı getirmesi gerektiğini, o zamana kadar sigorta tazminatının askıda olduğunu ileri sürmektedir. Poliçenin 2/m maddesi dikkatli incelendiğinde “alıcının; sigortalı ve/veya satıcının kusurundan veya ihmalinden kaynaklandığını iddia ettiği gerekçeyle sevk edilen malları kabul etmemesi veya edememesi …” cümlesi ile başladığı görülmektedir. Maddenin devamında alıcının karşı tazmin taleplerinin bulunması durumunun da belirtildiği görülmektedir. Bu maddede belirtilmek istenen hususlar maddenin ilk cümlesine bağlıdır. Yani alıcının sigortalı satıcının kusurundan veya ihmalinden kaynaklanan gerekçelerle malları kabul etmemesi, edememesi veya teslim aldığı malların bedelini ödememesi veya ödeyememesi veya bu nedenlerle karşı tazmin talepleri bulunması durumunda yabancı mahkeme veya hakem kararı getirinceye kadar sigorta tazminatının askıda olduğu belirtilmek istenmiştir. Aksi halde poliçenin 1/b maddesinin de bir anlamı kalmayacaktır. Ödeme yapmayan alacıların her zaman bir ödememe gerekçesi bulunmaktadır. Şöyle ki poliçenin 1/ b maddesinde sigorta kapsamındaki riskler tanımlanmış ve alıcıya sevk edilen ve alıcı tarafından kabul edilen malların brüt fatura tutarını vade tarihinden sonraki 4 ay içinde sigortalı/satıcıya ödeyememesi veya ödememesi hali sigorta kapsamındaki ticari risk olarak düzenlenmiştir. Poliçenin 2/m maddesinde de teminat dışı haller sayılırken poliçenin 1/b maddesindeki hüküm aynen bulunmaktadır. Konunun anlaşılması için bu madde tekrar alıntılanacaktır. Poliçenin 2/m maddesinde ” —– tarafından aksi yazılı olarak belirtilmedikçe,alıcının; sigortalı ve/veya satıcının kusurundan veya ihmalinden kaynaklandığını iddia ettiği gerekçeyle sevk edilen malları kabul etmemesi veya edememesi ve/veya teslim aldığı malların brüt fatura tutarını veya sözleşme bedelini ödememesi ve/veya yaptığı ödemelerin mahsupların ve karşı tazmin taleplerinin bulunduğunu ve/veya başka bir nedenle satış sözleşmesindeki yükümlülüklerinin ortadan kalktığını iddia etmesi halinde ortaya çıkan zararlardan —–sorumlu değildir. Alıcının teslim alınan malların kalitesi ve miktarıyla ilgili şikayetleri nedeniyle malların bedelini ödememesi halinde de, —–sorumlu değildir. Ancak sigortalının bu bent kapsamında uğradığını iddia ettiği zarar ile ilgili olarak alıcının Ülkesinde kesinleşmiş ve tenfiz kararı verilmiş bir mahkeme veya hakem kararının—– ibraz etmesi halinde, mahkeme veya hakem kararıyla belirlenen zarar, sigorta kapsamında kabul edilecektir. ” burada altı çizili olan ve koyulaştırılmış kısım poliçenin 1/b madde ve fıkrasında da bulunmakta olup sigorta kapsamında bir risk olarak tanımlanmıştır. Aynı düzenlemenin poliçenin 2/m maddesinde de olmasının nedeni alıcının satıcının kusurundan veya ihmalinden kaynaklandığını iddia ettiği gerekçelerle sevk edilen malları kabul etmemesi veya edememesi hallerinde teslim aldığı malların brüt fatura tutarını veya sözleşme bedelini ödememesi veya bu nedenlerle karşı tazmin talebinin bulunması durumunda da yabancı mahkeme veya hakem kararı getirilmesi gerektiğini belirtmek istemiştir. Kısacası poliçenin 2/m maddesinde belirtilen durumlar ilk cümlesine bağlıdır. Yani alıcının sevk edilen malların kalitesi, ayıplı olup olmamaları, satıcının kusur veya ihmali gibi nedenlerle sevk edilen malları kabul etmemesi, edememesi, teslim adlığı malların bedelini ödememesi veya bu nedenlerden kaynaklı olarak karşı tazmin talebi bulunması halinde poliçe teminatının yabancı mahkeme veya hakem kararı getirilinceye kadar askıda olduğu belirtilmek istenmiştir.Somut olayda davacının davalıya temlik ettiği sevkiyatlarla ilgili bir kusur bulunmadığı, malların eksiksiz ve ayıpsız şekilde alıcıya teslim edildiği, yabancı alıcının dava konusu olmayan ve sigorta örtüsü altında da olmayan bir sevkiyatı gerekçe göstererek keyfi olarak alacaktan kesinti yaptığı, karşı tazmin iddiasının sigorta kapsamında olan sevkiyatlar olmadığı, dava dışı alıcının emrivaki yaptığı, poliçe genel şartlarının 1-b madde ve fıkrası uyarınca teslim alınan malların vade tarihinden 4 ay içinde bedelinin ödenmemesi durumunun riziko hali olduğu ve davalının tazmin borcu altında olduğu sonucuna varılmıştır.
Davalı icra takibinde aynı zamanda birikmiş faiz talep etmiştir. Sigortacının tazminat ödeme borcunda temerrüde düşmesi için ödeme borcunun muaccel hale gelmesi gerekmektedir. Tazminat ödeme borcu da sigorta ettirenin rizikonun gerçekleştiğini ihbar mükellefiyetinin doğduğu andır. TBK’nın 117. Maddesi uyarınca muaccel bir borcun borçlusu alacaklının ihtarı ile mütemerrit olur.Somut olayda 15.12.2018 tarihinin ödeme tarihi olduğu, poliçedeki riziko tarihinin ise bu tarihten 4 ay sonra olduğu, başka bir anlatımla 15.04.2019 olduğu, bu tarihten sonra ihbar yapılması gerktiği, temerrüde esas belgenin davacı yanca sunulmadığı görülmüştür. Davacının poliçenin 15, 15/1, 15/1a-i ve 25. Maddede belirtilen şekilde davalıya müracaat ettiğini ve davalıyı takip öncesi temerrüde düşürdüğünü ispat edemediğinden takipte istenen temerrüt faizi talebi red edilmiştir.
Davacı şirket hakkında —–. Asliye ticaret mahkemesinin —–. Sayılı dosyası kapsamında geçici mühlet kararı verildiği, davacının 10.12.2018 tarihinden itibaren geçici mühlet içinde olduğu, her ne kadar kredi sözleşmesinde davalının başkaca alacaklarından takas hakkı bulunsa da İİK’nın m.200/f.1 hükmünün emredici nitelikte olması nedeni ile kredi sözleşmesi kararlaştırmasının geçici mühlet kararı nedeni ile hüküm ifade etmediği, davalının bu yöndeki savunmalarının da yerinde olmadığı anlaşılmıştır. Bilirkişi heyeti kök raporunun poliçenin 16. Maddesi ile ilgili döviz kuru ile ilgili tespitleri yerinde değildir. Sigortacı bilirkişiden alınan 17.05.2023 tarihli son raporun 6. Sayfasında belirtildiği üzere tazminat ödemelerinde sevkiyat /kura ilişkin poliçenin m. 16/ilk hükmü de ancak “tazminatın(hasar /zararın doğumuna takiben ) ödenmesi halinde uygulama alanı bulabilecektir. Yabancı para cinsine bağlanan sigorta himayelerinde zararın/tazminatın sigortacı tarafından sigortalıya fillen ödenme tarihindeki kur/parite esastır ve nitekim davacı zararı yabancı para üzerinden doğmuştur ve aksi uygulama; sigortacının atide alıcıya zararı rücu halinde kur farkından haksız yarar sağlayabileceği sonucunu da verebilecektir. İşbu davada (mahkemece, icra takibin devamına kararı ile davacıya ödeneceği ihtimalinde) icra takip 04.11.2019 tarihi (USD hesaplama için) çapraz kur (—– Euro/USD çevrilmekle) ve EURO zararın davacıya fiilen ödenme tarihinde TL ‘ye çevrilmek üzere ve nihayetinde poliçe m. 13 hükmü kapsamında davacıya ödenmesi gereken;
– Zarar 281.250.00 EUR / 1.1166 USD/EUR Çapraz Kur = 314.043.75 USD/ Zarar
– Zarar 314.043.75 USD x % 90 Tazmin Oranı =282.639,38 USD /Nihai Zarar ya da;
– Zarar 281.250.00 EUR x % 90 Tazmin Oranı = 253.125.00 EURO / Zarardır.
Takibin Euro cinsinden başlatılmış olması, poliçenin 13. Madde hükmü nazara alındığında davacının davalıdan 253.125,00 Euro alacaklı olduğu anlaşılmıştır.Tespiti aşan kısım yerinde olmadığı gibi icra takibinde talep edilen işlemiş faiz talebinin yerinde olmadığı yukarıda gerekçesi ile izah edilmiştir.Tüm dosya kapsamından davacı ile davalı arasında kısa vadeli ihracat sigorta poliçesi düzenlendiği,davaya konu sevkiyatların alıcıya eksiksiz ve kusursuz olarak teslim edildiği, alıcının poliçe kapsamında olmayan başkaca bir sevkiyat nedeni ile karşı tazmin talebi olduğunu belirterek emrivaki yapmak sureti ile alacaktan kesintiye gittiği, alıcının teslim aldığı malların kalitesi ve niteliğine dair iddialarla karşı tazmin talebinde bulunması halinde poliçenin 2/m maddesinin uygulama alanı bulabileceği, aksi yorumda poliçenin 1/b maddesinin de bir anlamının kalmadığı, poliçenin 1/b madde ve fıkrası uyarınca mal bedelinin satıcıya 4 ay içinde ödenmemesinin sigorta kapsamında riziko hallerinden olduğu ve TTK’nın 1409. Maddesi gereği davalı sigortacının sigorta kapsamında olmadığı hususunda ispat külfeti altında olduğu, yerleşik yargıtay kararları gereği sigortacı rizikonun sigorta teminatı dışında kaldığını soyut iddialarla değil somut delillerle kanıtlamak zorunda olduğu, ( Bkz. Yargıtay—- HD. —–) sonucuna varılmıştır.
YHGK’nın 17.10.2012 tarih ve——. sayılı ilamında da açıklandığı üzere; genel bir kavram olarak “likid (liqiude) alacak”; “tutarı belli (muayyen), bilinebilir, hesaplanabilir alacaktır” Likit bir alacaktan söz edilebilmesi için; ya alacağın gerçek miktarının belli ve sabit olması ya da borçlusu tarafından belirlenebilmesi için bütün unsurların bilinmesi veya bilinmesinin gerekmekte olması; böylece, borçlunun borç tutarını tahkik ve tayin etmesinin mümkün bulunması; başka bir ifadeyle, borçlunun yalnız başına ne kadar borçlu olduğunu tespit edebilecek durumda olması gerekir. Bu koşullar yoksa, likit bir alacaktan söz edilemez (YHGK’nın 14.07.2010 gün ve ——. sayılı ilamı). Likit alacak bakımından aranan “borçlunun, talep edilen alacağı veya alacağın bütün unsurlarını bilmesi veya bilmek (kolayca hesap edebilmek) durumunda olması; bu bağlamda alacağın miktarının belirlenmesi için tarafların ayrıca mutabakata varmasına (anlaşmasına) veya mahkemenin tayin edeceği bilirkişi eliyle bir değerlendirme yapılmasına ihtiyaç bulunmaması, diğer bir anlatımla borçlunun, yalnız başına ne kadar borçlu olduğunu tespit edebilir durumda olması” ölçütü birçok tartışmayı sona erdirmekle beraber, bir davada bilirkişi incelemesine gidilmesinin, alacağın likit olup olmadığı ile ilgili başlı başına bir kıstas olarak kabul edilmesi de doğru değildir. Çünkü mahkeme uygulamasında “hesap işi”, çözümü özel veya teknik bir bilgiyi gerektiren hallerden olduğundan borçlunun, kendi başına hesaplayabilecek durumda olduğu asıl alacak ve temerrüt faizine itiraz etmesi halinde, mahkemenin, alacaklının alacağının miktarını, bizzat tespit etmeyip bilirkişi vasıtasıyla belirleyeceğinden, likit olan bir alacağın sırf bilirkişi incelemesi yapıldığı gerekçesi ile likit sayılmaması doğru olmayacaktır. (—– Sayılı ilamları ) Somut olayda tespit edilen asıl Alacak likit ve davalı itirazında haksızdır. Nitekim davacıya yapması gereken ödeme davalı yanca belirlenebilir durumdadır. Riziko alıcı tarafından ödenmeyen faturalara dayandığından alacak likittir. ( Bkz. —BAM —. HD. —- Sayılı ilamı )
Yargıtay —–. HD. —-sayılı ilamında “…Buna göre, mahkemece harcın, dava tarihindeki kur karşılığı Türk lirası üzerinden karar tarihindeki nispi harç oranına göre alınması, yine davacı yararına kabul olunan kısmın dava tarihindeki kur karşılığı Türk lirası üzerinden karar tarihindeki tarifeye göre,davacı yararına nispi vekâlet ücreti tayini gerekirken fazla ilâm harcı ve kabul olunan kısım için davacı yararına fazla vekâlet ücreti tayini usul ve yasaya aykırı olup..” belirtmiştir. Alınması gerekli harç kamu düzenindedir. Davadaki talep 293.732,88 Euro olup dava tarihinden bir gün önceki —– Euro efektif satış kuru 9,9041TL dir. Dava değeri 2.909.159,81 TL olup, kabul edilen kısım ise 253.125,00 Euro X 9,9041 = 2.506.975,31 TL’dir. yargılama gideri ve vekalet ücreti buna göre belirlenmiştir.
Yargıtay yerleşik içtihatlarıyla belirtildiği üzere (—- HD. 18/03/2015—–) yabancı para alacağına ilişkin takiplerde icra inkar tazminatının takip tarihindeki —– Efektif Satış Kuru üzerinden Türk Lirası olarak hesaplanması gerekmektedir. Somut olayda tespit edilen asıl alacak likit ve davalı itirazında haksız olduğundan asıl alacak 253.125,00 Euro’nun (takip tarihinden 1 gün önceki —–efektif satış kuru itibarıyla 253.125,00 euro X 6,4013 TL TL = 1.620.329,06 TL karşılığı üzerinden) % 20 oranında olmak üzere 324.065,81 TL icra inkar tazminatının davalıdan tahsiliyle davacıya verilmesine dair davanın kısmen kabulü yönünde aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.

HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere ;
1-Davanın Kısmen Kabulüne,
A-Davalının ——İcra müdürlüğünün —–Sayılı dosyasına vaki itirazının kısmen iptali ile takibin 253.125,00 Euro asıl alacak üzerinden devamına,
B-Likit asıl alacağa vaki haksız itiraz nedeni ile asıl alacak 253.125,00 Euro’nun (takip tarihinden 1 gün önceki —— efektif satış kuru itibarıyla 253.125,00 euro X 6,4013 TL TL = 1.620.329,06 TL karşılığı üzerinden) % 20 oranında olmak üzere 324.065,81 TL icra inkar tazminatının davalıdan tahsiliyle davacıya verilmesine,
C-Takip tarihinden alacak tamamen ödeninceye kadar asıl alacağa 3095 Sayılı Kanunun 4/a maddesi gereğince devlet bankalarının Euro için açılmış bir yıl vadeli mevduat hesabına uygulanan en yüksek faizinin işletilmesine,
D-Fazlaya dair istemlerin reddine,
2-492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 171.251,48 TL nispi harçtan peşin alınan 40.866,99 TL’nin mahsubu ile bakiye kalan 130.384,49 TL harcın davalıdan tahsili ile hazineye gelir kaydedilmesine,
3-Davacı tarafından yapılan 54,40 TL başvurma harcı, 40.866,99 TL nispi harç olmak üzere toplam 40.921,39 TL harcın davalıdan alınarak davacıya ödenmesine,
4-Davacı tarafından yapılan 7.500,00 TL bilirkişi ücreti, 250,00 TL tebligat ve müzekkere masrafı olmak üzere toplam 7.750,00 TL yargılama giderinden kabul ve reddedilen orana göre hesaplanan 6.678,58 TL’nin davalıdan tahsiliyle davacıya verilmesine, bakiye yargılama giderinin davacı üzerinde bırakılmasına,
5-Davalı tarafından yapılan 6.000,00 TL bilirkişi ücreti, 43,10 TL tebligat ve müzekkere masrafı olmak üzere toplam 6.043,10 TL yargılama giderinden kabul ve reddedilen orana göre hesaplanan 835,44 TL’nin davacıdan tahsiliyle davalıya verilmesine, bakiye yargılama giderinin davalı üzerinde bırakılmasına,
6-Davacı taraf yargılamada kendisini vekil marifetiyle temsil ettirmiş olmakla kabul edilen miktar üzerinden hesaplanan AAÜT gereği 224.348,77 TL nispi vekalet ücretinin davalıdan tahsili ile davacı tarafa ÖDENMESİNE,
7-Davalı taraf kendisini vekille temsil ettirdiğinden red edilen miktar üzerinden hesaplanan 59.305,83 TL nispi vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya ÖDENMESİNE,
8-Kararın kesinleşmesi ve talep halinde HMK 333. maddesi gereği artan gider avansının yatırana İADESİNE,
9-Adalet Bakanlığı bütçesinden karşılanan 1.320,00 TL arabuluculuk ücretinin kabul ve red oranına göre hesaplanan 1.137,51 TL sinin davalıdan, 182,49 TL sinin davacıdan tahsili ile hazineye irat kaydına,Dair karar, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun İstinafa ilişkin hükümleri doğrultusunda, kararın tebliğ tarihinden itibaren iki (2) haftalık süre içerisinde (HMK’nın 345. maddesi), mahkememize veya başka bir yer mahkemesine dilekçe ile başvurmak (HMK’nın 343. maddesi) ve istinaf harcı ile gerekli giderlerin tamamen ödemek (HMK’nın 344. maddesi) suretiyle, —– Bölge Adliye Mahkemesi nezdinde İstinaf yolu açık olmak üzere, davacı vekili ile davalı vekilinin yüzüne karşı, oy birliği ile açıkça okunup usulen anlatıldı.