Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Anadolu 10. Asliye Ticaret Mahkemesi 2020/266 E. 2023/644 K. 12.07.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. İstanbul Anadolu 10. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2020/266
KARAR NO : 2023/644

DAVA : Menfi Tespit (Ticari satış sözleşmesinden kaynaklanan )
DAVA TARİHİ : 24/07/2020
KARAR TARİHİ : 12/07/2023

Mahkememizde görülmekte olan Menfi Tespit (Ticari satım sözleşmesinden kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,

GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA:Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Davalının biçerdöver, traktör ve tarım ekipman ve yedek parçalarını —- genelinde bayilik örgütü kanalıyla satışı ve pazarlaması işi yaptığı, müvekkilinin ise uzun yıllardan beri—- ilinde —-şahıs firması adı altında davalının yetkili yedek parça satış bayiliğini yaptığı, davalı firmanın müvekkili adına faturasını düzenlediği halde 1401 adet (teneke) —-15 kg motor yağını müvekkilinin sözlü ve yazılı taleplerine rağmen teslim etmediği, motor yağlarının tesliminin yapılmaması ve davalının müvekkilini sürekli oyalaması üzerine müvekkilinin, teslim edilmeyen söz konusu motor yağlarının teslimi ve taraflar arasındaki cari hesap üzerinde mutabakat yapılmasını talep ettiği, aksi durumda ise taraflar arasındaki ticari ilişkinin sürdürülemeyeceğini belirttiği, bunun üzerine 13.12.2019 tarihinde taraflarca davalının —- şubesinde toplantı yapıldığı, yapılan toplantıda birbirlerinin tüm ticari defter ve kayıtları, birbiri ile karşılaştırılmak suretiyle cari hesaplar üzerine karşılıklı olarak mutabakata varıldığı ve 13.12.2019 tarihli mutabakat zaptı imzalandığı, bu mutabakat zaptına göre davalının müvekkili adına düzenlediği faturalar ve müvekkilinin yaptığı ödemeler düşüldükten sonra davalı ——-13.12.2019 tarihi itibarıyla müvekkiline 809.841,61-TL borçlu olduğunun karşılıklı tespit edildiği ve imza altına alındığı, ayrıca davalının yetkilisi tarafından, daha önce faturası kesildiği halde müvekkiline teslim edilmeyen 1401 adet (teneke) —– 15 kg motor yağının da müvekkiline teslim edileceğinin taahhüt edildiği, müvekkili 13.12.2019 tarihinde karşılıklı olarak imzalanan ve davalının müvekkiline 809.841,61-TL borçlu olduğu tespit edilen mutabakat zaptının 13.12.2019 tarihinde davalının yetkililerinin kullandığı şirketin resmi e-postasına (——) gönderildiği ve mutabakat zaptına göre mutabık olup olunmadığının bildirilmesinin istenildiği, davalının yetkilisi tarafından yine şirketin resmi e-posta adresi olan —-adlı e-posta adresinden “Mutabıkız. Teşekkür ederiz.” şeklinde cevap verilmek suretiyle 13.12.2019 tarihli mutabakat zaptının bir kez daha kabul ve teyit edildiği, bu mutabakat zaptının dışında müvekkili tarafından davalı tarafa Ba-Bs mutabakat mektubunun gönderildiği ve bu mutabakat mektubunun da davalı tarafından mutabıkız şerhi ile imzalanarak müvekkiline gönderildiği, davalının yetkilerinden …’nin 27.12.2019 tarihinde —-adlı şirketin resmi e-posta adresinden müvekkiline ve bilgi olarak da bir üst yöneticisi olan —- gönderdiği e-postada aynen “2020 yılı anlaşması için Mayıs başlangıç Kasım bitiş toplam 7 çek 250.000’şerbin TL’lik verilmesi karşılığında yüzde 45 iskonto verilmesini taahhüt ederiz. Her ay sonunda yapılacak mutabakat sonunda yüzde 10 tutarında parça garanti veya bedelsiz olarak teslim edilecektir.” şeklinde teklifte bulunulduğu, davalının yetkilisinin 2020 yılında satışı yapılacak mallar için ilk vadesi Mayıs bitişi Kasım ayında olmak üzere her biri 250.000,00-TL bedelli toplam 7 adet 1.750.000,00-TL tutarındaki çeklerin avans çeki olarak verilmesi karşılığında satılacak mallarda %45 iskonto yapılacağı yönündeki teklifinin müvekkili tarafından da kabul edilmesi üzerinden da kabul edilmesi üzerine müvekkilinin, —- Şubesi’ne ait —–nolu hesaba ait keşide yeri —-olan —-seri nolu 29.05.2020 tarihli 250.000,00-TL,——seri nolu 29.06.2020 tarihli 250.000,00-TL, —-seri nolu 30.07.2020 tarihli 250.000,00-TL, —- seri nolu 28.08.2020 tarihli 250.000,00-TL, —–seri nolu 29.09.2020 tarihli 250.000,00-TL, —–seri nolu 28.10.2020 tarihli 250.000,00-TL ve ——seri nolu 27.11.2020 tarihli 250.000,00-TL olmak üzere toplam 7 adet 1.750.000,00-TL bedelli çekleri davalının emrine keşide edilerek davalıya verildiği, davalıın teklifi üzerine müvekkili tarafından toplam 1.750,000,00-TL tutarındaki avans çeklerinin davalıya verildiği, müvekkilinin defter ve kayıtlarına göre davalının 31.12.2020 tarihinde müvekkiline olan borcunun 2.541.995,99-TL borç bakiyesine ulaştığı, davalı firmanın müvekkilinin verdiği siparişleri tüm taleplere rağmen 4 aydan uzun bir süre geciktirmesi ve müvekkilini sürekli oyalaması üzerine müvekkilinin 10.07.2020 tarihinde davalının yetkilisine gönderdiği e-posta ile siparişlerin iptal edilmesini talep ettiği, davalının yetkilisi —— tarafından müvekkiline 10.07.2020 tarihinde “İsteğiniz doğrultusunda siparişleriniz iptal edilmiştir.” şeklinde e-posta gönderilerek müvekkilinin sipariş iptal talebinin davalı tarafından da kabul edildiği, diğer bir deyişle siparişlerin karşılıklı olarak iptal edildiği, davalının düzenlediği faturalar ve müvekkilinin davalı adına düzenlediği faturalar dikkate alındığında 24.07.2020 tarihi itibarıyla davalı yanın 1.265.085,91-TL borçlu göründüğü, müvekkili tarafından davalının emrine keşide edilerek davalıya verilen—–Şubesi’ne ait —–nolu hesaba ait keşide yeri —-olan ——seri nolu 30.07.2020 tarihli 250.000,00-TL,—– seri nolu 28.08.2020 tarihli 250.000,00-TL,——seri nolu 29.09.2020 tarihli 250.000,00-TL, —— seri nolu 28.10..2020 tarihli 250.000,00-TL ve—– seri nolu 27.11.2020 tarihli 250.000,00-TL olmak üzere toplam 1.250.000,00-TL bedelli çekler nedeniyle davalıya borçlu olmadığının tespitine, çeklerin iptaline ve çeklerin iadesine karar verilmesi ve ayrıca takdir edilecek teminat karşılığında bu çekler ile ilgili olarak çek bedellerinin ödenmemesi, karşılıksız işlemi yapılmaması (arkalarının yazılmaması), ciro edilmemesi, davaya, icra takibine ve ihtiyati hacze konu edilmemesi, çekler ciro edildiği takdirde tedbirin üçüncü kişilere de hüküm ifade edecek şekilde ihtiyati tedbir kararı verilmesine, ihtiyati tedbir kararının—– Şubesine ve—— İcra Müdürlüğüne tebliğine, karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

CEVAP :Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; TTK’nın 5/… maddesinde belirtilen arabuluculuk dava şartının yerine getirilmemiş olması nedeniyle davanın dava şartının yerine getirilmemesi sebebiyle reddine karar verilmesini, davacının dava dilekçesinde ve gerekse delil listesi konulu dilekçesinde belirtmiş olduğu ve ibraz etmediği delilleri ibraz etmesine muvafakat etmedikleri, davacının çekler sebebiyle borçlu olmadığına dair iddiasının dayanağı olan ticari ilişkide düzenlenmiş faturaların, fatura konusu iş ve malların, ödemelerin, ödeme şekilleri ve sair belgelerin bilinmediği, tüm bu ticari ve hukuki gerçekliğe rağmen davacının ticari ilişkinin son aylarında ve özellikle yıl sonu kapanış işlemlerini ve ülkemizde yaşanan pandemi dönemini fırsata çevirme suiniyeti içinde bir kısım ilişkilerini, davalı şirket yönünden yetkili bayilik sıfatı dolayısıyla kendisinden daha az önem ve yetkilere haiz şirketin çalışanları ile konuşma ve sonuç alma yoluna gittiğini, müvekkili şirket ve yetkililerinin tamamen bilgisi dışında, şirketin sigortalı çalışanları ile müvekkili ile olan ticari ilişkisini yönlendirme ve yürütme çaba ve eylemi içine girdiği, davacının bu davranışları ile taraflar arasında yetkili bayilik içinde yer alan hak ve yükümlülüklerine de uygun davranmadığı, müvekkilini başkaca haklarının da ihlal edildiği, buna karşı dava ve talep haklarını saklı tuttukları, dava dilekçesinde bahsedilen mutabakat ve sair sayılan işlerle ilgili ismi geçen şahısların davalı şirketi hiç bir şekilde temsil ve ilzama yetkisi olmadığı, bu hususun yetkili bayi davacı tarafından da bilindiği, davacının beyanlarında ismi geçen şirket çalışanı … şirketten ayrıldığı, bu çalışanın çalıştığı dönemde şirkete karşı yapmış olduğu dolandırıcılık, hırsızlık, sahtecilik gibi suçlara karşılık gelen davranışlarının tespit edildiği, bir kısım kısım suçlarını kendi el yazılı ve imzalı beyanı ile kabul ettiği, tamamen tespit ve delillerinin toplanması sonrasında Cumhuriyet Savcılığı nezdinde şikayet ve gerekli başvuruların yapılacağı, davacının yetkili bayi tarafından davaya konu çekleri müvekkiline verdiği, ancak veriliş sebebinin iddia edildiği şekliyle olmayıp, davalının hesap ve ticari kayıtlarına göre var olan borcu, yeni sipariş ve yıllardır devam eden ticari ilişkinin devam ettiği hal içinde ödendiklerinde borcuna mahsup ve/veya alacağına kayıt edilmek üzere verilen çekler olduğu, davacının, ülkemizin ve tüm dünyanın içinde bulunduğu Covid 19/ Pandemi sürecini yaşadığı, ithalatın, ticaretin durduğu, gümrüklerin kapandığı bir dönemde sipariş iptali dahi öncesindeki sui niyetli iş ve ilişkilerini örtme çabasıyla olduğuun dava ile anlaşıldığı, davacının yetkililere ve usulüne uygun sipariş iptaline dair talebinin de yine aynı şekilde dönüş ile ticari ilişkinin geldiği nokta ve kendi isteğinin gözetilerek iptal edildiği, davacının yetkili bayilik yükümlülük ve sorumluluklarına uymayan iş ve eylemleri sonucu gelinen ticari ilişkinin değerlendirilmesi ve sonuçlandırılması sebebiyle davalı şirketin merkezinde ve yetkilileri ile görüşme isteğinin kabulü ile toplanıldığı, görüşmelere hesap mutabakatı için tekrar buluşmak üzere son verildiği, ancak bu hesap mutabakatı görüşmelerinin devam etmesini beklerken davacının huzurdaki davası ile karşılaşıldığı, iddialarının aksine 31.12.2019 tarihinde ve dava tarihinde de müvekkili şirkete satışa konu malların fiyatlandırmasının Euro üzerinden yapıldığı ve ödemelerin ödeme günlerindeki kur üzerinden çevirimi ile mahsuplaşma olması hasebiyle döviz olarak borçlu olduğu, dava şartı yokluğu nedeni ile davanın reddine, davacının delillerini ibraz ve tebliğde usule ve yasaya uymaması nedeniyle, yeni delil ibraz etmesine muvafakatlerinin olmaması ile davanın bu haliyle değerlendirilmesine, mahkemenin farklı kanaatte olması halinde davacı delillerinin bir suretinin taraflarına tebliğini ve delillere karşı beyanda bulunmak için taraflarına süre verilmesini, davacının iddia ve davasının yerinde olmaması, hukuki dayanağının bulunmaması sui niyetli, haksız ve başkaca saiklerle açılmış olmakla davanın esastan reddine, yargılama giderleri ve avukatlık ücretinin asgari tarifesinin 3. maddesi uyarınca 3 katı oranında bulunacak avukatlık ücretinin de davacıya yükletilmesine karar verilmesine talep etmiştir.

DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Taraflar arasındaki uyuşmazlık —–şubesine ait —- seri nolu 30.07.2020 tarihli 250.000 TL bedelli,—– seri nolu 28.08.2020 tarihli 250.000 TL bedelli, —– seri nolu 29.09.2020 tarihli 250.000 TL bedelli, —–seri nolu 28.10.2020 tarihli 250.000 TL bedelli, —–seri nolu 27.11.2020 tarihli 250.000 TL bedelli çeklerden dolayı davacının davalıya bir borcu olup olmadığının, bu çekler karşılığında davalının davacıya bir mal teslim edip etmediğinin, çeklerin avans çeki olup olmadığının, davacı yanca 2. Cevap dilekçesinde dava açıldıktan sonra tahsil edildiği söylenen çeklerin bedellerinin istirdatı şartlarının mevcut olup olmadığının, 13.12.2019 tarihli mutabakat zaptını davalı adına imzalayan kişinin ve dava dilekçesinde söz konusu mailleri atan kimselerin davalı şirketi temsile ve borçlandırıcı işlem yapmaya yetkili olup olmadığına ilişkindir.Aşağıda bilirkişi raporlarının önemli ve ilgili kısımları aynen alıntılanacak, doktrinden ve Yargıtay kararlarından alıntılar yapılacak ve en son somut olay bazında değerlendirme yapılarak sonuca gidilecektir.
Davalı her ne kadar arabuluculuk yoluna başvurulmadan dava açıldığını beyan etmişse de davanın açılış tarihi ve davanın menfi tespit davası olarak açılmış olması nazara alındığında dava arabulucuya tabi değildir. Yargılama sırasında çeklerin tahsil edilmiş olması ve kanunun amir hükmü gereği davanın istirdat davasına dönüşmüş olması da davayı arabulucuya tabi kılmayacaktır. İtiraz yerinde değildir.Davalının bahsini ettiği CBS soruşturma dosyası incelenmiş davalı şirket çalışanının kısmen ikrar mahiyetinde bayanları olduğu görülmüşse de dava konusu uyuşmazlığa dair somut bir beyanın olmadığı görülmüştür.Mahkememizce taraf delilleri toplanmış uzman bilirkişi heyetinden rapor alınmıştır. Bilirkişi heyeti 17.03.2021 tarihli bilirkişi heyet kök raporunda “…Dosyada bulunan bilgi ve belgelerin incelenmesi ile yukarıda yapılan tespitler ve yürürlükteki mevzuat hükümleri çerçevesinde yapılan değerlendirmeler sonucunda;

1.Tarafların usul ve yasaya uygun olarak tutulmuş ticari defterlerinin sahipleri lehine delil kudretine haiz olduğu; buna göre:
…) 13.12.2019 mutabakat tarihi itibarıyla davalının davacıya 809.841,61 TL olduğu kayıt altına alınmışsa da ne davacı ne de davalı şirket ticari defterlerindeki kayıtların mutabakat ile örtüşmediği;
B) Tarafların ticari defterlerindeki kayıtların tek tek incelenmesi neticesinde, 24.07.2020 dava tarihi itibarıyla davacının davalıdan 1.027.270,22 TL alacaklı olduğu; dava konusu toplam 1.250.000,00 TL tutarındaki 5 adet çekin, 1.027.270,22 TL tutarındaki kısmının davacı borcu olmadığı;
2.Yukarıda uyuşmazlığın irdelenmesi başlığı altında (4.1.) sayılı bentte tanıtılan uyuşmazlık konusunun bağlandığı teorik sorun (4.2.) sayılı bentte tanıtılarak, somut olay özelinin (4.3.) sayılı bentte yapılan incelemesi sonunda, çeklerin dayandığı yasal karineye nazaran, ticari defter kanıtına göre aksinin ispatlanmasının mümkün bulunması esasının Sayın Mahkemece benimsenmesi ihtimali dikkate alınarak, dava konusu edilen 5 adet çekin yargılama sırasında tahsili gerçekleşmiş olmakla menfi tespit isteminin istirdat davasına dönüşeceği; çeklerin tahsili sonucu davacının mevcut cari hesap ilişkisi kapsamında davalıdan istirdadı gereken tutarın 1.027.270,22 TL olduğu; bu tutarın 27.270,22 TL’sine 08.08.2020; 250.000,00 TL’sine 28.08.2020; 250.000,00 TL’sine 29.09.2020; 250.000,00 TL’sine 30.10.2020; 250.000,00 TL’sine 30.11.2020 tarihinden itibaren faiz yürütülebileceği görüş ve kanaatinde olduklarını…” belirtmişlerdir.
Bilirkişi heyeti 14.03.2022 tarihli bilirkişi heyet ek raporunda “….1) —– seri numaralı 31.12.2018 keşide ve yine —— seri numaralı 31.12.2018 keşide tarihli çeklerin davacının hesabından tahsil edildiğinin Sayın Mahkemece yapılan araştırma ile sabit olduğu; ancak, tahsil eden kişinin takasa ibraz eden bankadan sorulması gerektiğinin bildirildiği, dolaysıyla davalının bu yöndeki itirazının incelenemediği; hal böyle olunca, anılan çeklerin ön ve arka yüzlerinin fotokopilerinin dosyaya kazandırılması gerekip-gerekmediğinin takdirinin Sayın Mahkemeye ait olduğu;
2) (1) sayılı bentte işaret edilen durum saklı kalmak kaydıyla, kök raporda “davalıdan istirdadı gereken tutarın 1.027.270,22 TL olduğu; bu tutarın 27.270,22 TL’sine 08.08.2020; 250.000,00 TL’sine 28.08.2020; 250.000,00 TL’sine 29.09.2020; 250.000,00 TL’sine 30.10.2020; 250.000,00 TL’sine 30.11.2020 tarihinden itibaren faiz yürü-tülebileceğinin” mütalaa edildiği;
3) Davacının (3/…) sayılı bentte incelenen itirazı yönünden seçenekli değerlendirme yapılmış olmakla, benimsenmesi halinde 82.529,41 TL’nin kök raporda istirdadı gereken miktar yönünden gösterilen 27.270,22 TL’ye eklenmesi gerekeceği;
4) Davalının (4/B) sayılı bentte incelenen itirazı yönünden seçenekli değerlendirme yapılmış olmakla, benimsenmesi halinde, bu kez davacının belirlenen toplam alacağından 281.428,82 TL’nin indirilmesi gerekeceği görüş ve kanaatinde olduklarını..” belirtmiştir.
Bilirkişi heyeti 20.02.2023 tarihli bilirkişi heyet 2. Ek raporunda “…….) Davaya konu çeklerin davalı şirket emrine davacı şirket tarafından keşide edildiği; Bankalardan gelen yazı cevaplarına nazaran, davalı Şirket cirosuyla üçüncü kişilere geçtiği ve tamamını davacı tarafından ödendiğinin anlaşıldığı; … davalı ile ticari ilişkisi bulunmadığını bildirmiş ise de, çeklerin beyaz ciro şeklinde gerçekleşmesine göre bu yönü uyuşmazlıkta önemi bulunmadığı;
B) Kök raporda “davalıdan istirdadı gereken tutarın 1.027.270,22 TL olduğu; bu tutarın 27.270,22 TL’sine 08.08.2020; 250.000,00 TL’sine 28.08.2020; 250.000,00 TL’sine 29.09.2020; 250.000,00 TL’sine 30.10.2020; 250.000,00 TL’sine 30.11.2020 tarihinden itibaren faiz yürütülebileceğinin” mütalaa edildiği;
C) Önceki ek raporun (3/…) sayılı bentte incelenen itirazı yönünden seçenekli değerlendirme yapılmış olmakla, benimsenmesi halinde 82.529,41 TL’nin kök raporda istirdadı gereken miktar yönünden gösterilen 1.027.270,22 TL’ye eklenmesi gerekeceği; bu durumda ise yukarıda 27.270,22 TL yerine 109.799,63 TL yazılması gerekeceği;
D) Önceki ek raporun (4/B) sayılı bentte incelenen itirazı yönünden seçenekli değerlendirme yapılmış olmakla, … imzasına havi olduğu, davalı defterinde yer almadığı; Sayın Mahkemece davalıyı bağlamadığı esasının benimsenmesi ihtimalinde, bu kez davacının belirlenen toplam alacağından 281.428,82 TL’nin indirilmesi gerekeceği; bu ihtimalde ise 78.370,81 TL ’sine 28.08.2020; 250.000,00 TL’sine 29.09.2020; 250.000,00 TL’sine 30.10.2020; 250.000,00 TL’sine 30.11.2020 tarihinden itibaren faiz yürütülebileceği görüş ve kanaatinde olduklarını…” belirtmişlerdir.
Dava menfi tespit istemi ile açılmış olup yargılama sırasında dava konusu çeklerin tamamının tahsil edilmesi nedeni ile dava istirdat davasına dönüşmüştür.
2004 sayılı İcra iflas kanununun 72. Maddesi ” Borçlu, icra takibinden önce veya takip sırasında borçlu bulunmadığını ispat için menfi tesbit davası açabilir.
İcra takibinden önce açılan menfi tesbit davasına bakan mahkeme, talep üzerine alacağın yüzde onbeşinden aşağı olmamak üzere gösterilecek teminat mukabilinde, icra takibinin durdurulması hakkında ihtiyati tedbir kararı verebilir.
İcra takibinden sonra açılan menfi tesbit davasında ihtiyati tedbir yolu ile takibin durdurulmasına karar verilemez. Ancak, borçlu gecikmeden doğan zararları karşılamak ve alacağın yüzde onbeşinden aşağı olmamak üzere göstereceği teminat karşılığında, mahkemeden ihtiyati tedbir yoluyle icra veznesindeki paranın alacaklıya verilmemesini istiyebilir.(Değişik: 9/11/1988-3494/6 md.) Dava alacaklı lehine neticelenirse ihtiyati tedbir kararı kalkar. Buna dair hükmün kesinleşmesi halinde alacaklı ihtiyati tedbir dolayısıyla alacağını geç almış bulunmaktan doğan zararlarını gösterilen teminattan alır. Alacaklının uğradığı zarar aynı davada takdir olunarak karara bağlanır. Bu zarar herhalde yüzde yirmiden aşağı tayin edilemez.(Değişik: 9/11/1988-3494/6 md.) Dava borçlu lehine hükme bağlanırsa derhal takip durur. İlamın kesinleşmesi üzerine münderecatına göre ve ayrıca hükme hacet kalmadan icra kısmen veya tamamen eski hale iade edilir. Borçluyu menfi tespit davası açmaya zorlayan takibin haksız ve kötü niyetli olduğu anlaşılırşa, talebi üzerine, borçlunun dava sebebi ile uğradığı zararın da alacaklıdan tahsiline karar verilir. Takdir edilecek zarar, haksızlığı anlaşılan takip konusu alacağın yüzde yirmisinden aşağı olamaz.Borçlu, menfi tesbit davası zımmında tedbir kararı almamış ve borç da ödenmiş olursa, davaya istirdat davası olarak devam edilir. Takibe itiraz etmemiş veya itirazının kaldırılmış olması yüzünden borçlu olmadığı bir parayı tamamen ödemek mecburiyetinde kalan şahıs, ödediği tarihten itibaren bir sene içinde, umumi hükümler dairesinde mahkemeye başvurarak paranın geriye alınmasını istiyebilir.
Menfi tesbit ve istirdat davaları, takibi yapan icra dairesinin bulunduğu yer mahkemesinde açılabileceği gibi, davalının yerleşim yeri mahkemesinde de açılabilir. Davacı istirdat davasında yalnız paranın verilmesi lazımgelmediğini ispata mecburdur.
” hükmüne haizdir.Mahkememizin 27.07.2020 tarihli ara kararı ile davacının tedbir istemi kabul edilmiş ise de 3. Kişileri bağlayıcı şekilde tedbir kararı verilemeyeceğinden davalı yanca davacıdan alınan çeklerin 3. Kişilere ciro edildiği ve tamamımın yargılama sırasında tahsil edildiği görülmüştür. Her ne kadar davalı yanca davacının talebinin olmaması nedeni ile davaya istirdat olarak bakılamayacağı yolunda safahatta itirazlar ileri sürülmüş ise de İİK’nın yukarıda alıntılanan 72/6. Madde ve fıkrası gereği menfi tespit davası sırasında borcun ödenmesi halinde davaya kendiliğinden istirdat davası olarak bakılması gerektiği kanunun amir hükmü gereği olup itiraza itibar edilmemiştir. Menfi tespit davasının seyri sırasında paranın alacaklıya ödendiğini öğrenen mahkeme davacının talep etmesine ihtiyaç olmaksızın menfi tespit davasına resen istirdat davası olarak devam eder. ( Bkz. —– )
Keza yine her ne kadar davalı yanca davacının davasını istirdat davasına dönüştürmemesi nedeni ile aksi durumda karar tarihinden itibaren faiz işletilmesi gerektiği yolunda iddia ileri sürülmüş ise de Yargıtay —-. HD. ——. Sayılı ilamında “….Davadan sonra yapılan ödemeler nedeniyle talebin kendiliğinden istirdat istemine dönüşmüş olmasına göre, mahkemece, gerek cebri icra yoluyla dosyaya giren her bir para tutarı için o tarihten başlamak üzere avans faiziyle birlikte tahsiline karar verilmesi gerekirken..” şeklindeki ilamı ve Yargıtay—-HD—–. Sayılı ilamında belirtilen “….Menfi tespit istemi ile ilgili olarak da yargılamanın devamı sırasında menfi tespite konu olan alacak karşı tarafa ödenmiş olursa menfi tespit davası kendiliğinden istirdat davasına dönüşür ve bu halde davanın kabulü durumunda ödenen bedelin ödeme tarihinden itibaren faizi ile birlikte istirdatına karar verilir….” şeklindeki ilamlarında belirtilen ilkeler kapsamında bu itiraz da yerinde değildir. Bu nedenle bu itirazlara itibar olunmamıştır.İstirdat davası davacı lehine sonuçlandığında davalı aldığı parayı davacıya geri iade etmek zorunda kalacağı için bir eda davasıdır. Mahkeme istirdatı kabul ettiği taktirde bir eda hükmü verir. İstidat davsında kural olarak ispat yükü davacı borçlu üzerindedir. Kanun menfi tespit davasından farklı olarak istirdat davasını kazanan taraf lehine herhangi bir tazminata hükmedilmesini ön görmemiştir.Davacı (borçlu), davalının (alacaklının) varlığını iddia ettiği hukuki ilişkiyi (meselâ borcu) sadece inkâr etmekle yetinmekte ise, yani bu hukuki İlişkinin (borcun) hiç doğmadığını ileri sürmekte ise ispat yükü davalıya düşer. Çünkü, hukuki ilişkinin (borcun) varlığını iddia eden davalı olduğu için, ispat yükü davalı alacaklıya düşer (HMK m. 190; MK m.6).
Fakat, alacaklının dayandığı senedin karşılıksız olduğunu ispat yükü, davacıya (borçluya) düşer. Bunun gibi, davacı (borçlu), davalının (alacaklının) iddia ettiği alacağın ödeme, ibra ve takas gibi bir nedenle son bulduğunu ileri sürerse, bu iddiayı ispat yükü de davacı borçluya düşer. Yargıtay—–HD’nin 13.12.2016 gün—— Sayılı ilamında “…çeklerin avans olarak verildiğinin ispat külfeti davacı taraftadır. Çeklerin avans olarak verildiğini usulüne uygun deliller ile kanıtlaması gerekirken, ispat külfetinin tayininde hataya düşülerek, yazılı şekilde karar verilmesi isabetsiz olduğunun…” belirtmiştir.
Yargıtay —-HD. 10.12.2013 T, —-sayılı kararında “…Mahkemece yapılan yargılama sonucunda, bilirkişi raporları ve dosya kapsamı doğrultusunda, taraflar arasındaki ticari ilişki sonucunda davacının davalıya toplam 1.084.750-TL bedelli çek verdiği, 629.185-TL’ sinin ödendiği, bakiye kısmın ödenmemesi nedeniyle davalı tarafından davaya konu takibin başlatıldığı ve davacı tarafça takibe itiraz edildiği, sözkonusu çeklerin her iki şirketin de ticari defter ve belgelerinde kayıtlı olduğu, yapılan kısmi ödemelerin de aynı şekilde defterlere işlendiği, buna göre davacının kendi ticari defterlerine göre dahi 455.565-TL borçlu gözüktüğü, çekin kural olarak bir ödeme aracı olduğu, ispat yükünün davacıda olduğu, davacı tarafça sözkonusu çeklerin avans olarak verildiği iddia edilmiş ise de, çeklerin keşide tarihleri, ödeme tarihleri, ödenen toplam 629.185-TL’lik çeklerden ilkinin 10/01/2008 tarihinden itibaren ödenmeye başlanmış oluşu, en son çekin 10/11/2008 tarihinde ödenmesi, yine 30/12/2008 tarihine kadar bu çeklerin keşide edilip verildiği, davacının iddiasına göre toplam keşide ettiği 1.084.750-TL’lik çekten borcu olmadığını ve mal teslimi yapılmadığını ileri sürdüğü halde çek bedelinin büyük bir kısmını ödemesi de dikkate alınarak, çeklerin avans olduğunun yazılı delille ispatlanamadığı, ödeme aracı olarak düzenlendiği kanaatinin edinildiği belirtilerek, davanın reddine, tedbir kararı bulunmadığından ve alacaklının kötüniyetli olduğu da ispatlanamadığından davalının tazminat talebinin de reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, davacı vekilinin yerinde görülmeyen bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun bulunan hükmün ONANMASINA…” belirtmiştir.
Taraflar arasındaki uyuşmazlığın özünde ticari satım sözleşmesi bulunmaktadır. Yukarıda alıntılanan yüksek mahkeme kararlarında vurgulandığı üzere çeklerin avans çeki olduğu hususunda ispat külfeti davacıdadır. Davacı bu yükümlülüğünü ancak yazılı delillerle yerine getirebilir. Bilindiği üzere ticari defterler de kesin delillerdendir. Davalının kendi aleyhine delil teşkil eden ticari defter ve kayıtlarından davalı satıcının 340 hesapta dava konusu çekleri takip ettiği; bilahare diğer hesaba virmanladığı, dolayısı ile çeklerin avans çeki olduğu sonucuna ulaşılmıştır.Davalı satıcının davacının cari hesabına kur farklarını borç kaydettiği görülmüştür.Yargıtay —-HD’nin 11.09.2018 gün—-.HD’nin 10.04.2018 gün —–sayılı ilamlarında “Kur farkı alacağının talep edilebilmesi için, taraflar arasında akdedilen sözleşmede hüküm bulunması ya da faturaya konu malların döviz karşılığı satımının yapılması gerektiğinin” vurgulandığı; Taraflar arasında yabancı para borcu kararlaştırması olmadığı gibi, faturanın da döviz olarak düzenlenmediği gibi, Türk Parasına esas döviz karşılığının açıklamada gösterilmediği,Öte yandan, varsayım olarak aksi bile kabul edilse, Y.—-HD’nin 05.12.2019 gün —– sayılı ilamında; “Dava kur farkı alacağından kaynaklanmaktadır. Kur farkına esas olan faturalar incelendiğinde, satılan malların döviz karşılığının gösterildiği ve bu nedenle ödeme tarihlerine göre kur farkı istenebileceği anlaşılmaktadır. Ancak malın geri iadesi suretiyle yapılan ödemeler ile ÇEK KEŞİDE EDİLMEK SURETİYLE YAPILAN ÖDEMELERDE KUR FARKI İSTENEMEZ. Bono ile yapılan ödemelerde ödeme tarihi, havale ve elden yapılan ödemelerde ise makbuz ve havale tarihi itibariyle kur farkı doğuyorsa bu fark istenebilir. Bu durumda mahkemece bu ilkeye göre yaptırılacak bir hesaba göre karar verilmesi gerekirken tüm ödemeler “yönünden kur farkı doğacağına dair bilirkişi raporu hükme esas alınarak yazılı şekilde karar verilmesinin” doğru olmadığının vurgulandığı, Hal böyle olunca, davalı şirketin kur farkı kayıtlarının akdi ve yasal dayanağı bulunmadığı, bu yöndeki davalı itirazlarının yerinde olmadığı sonucuna varılmıştır.Her ne kadar davacı yanca safahatta cari hesap mutabakat mektubu dikkate alınmak sureti ile davanın tam kabulü talep edilmiş ise de cari hesap mutabakatını imzalayan kişinin davalının yetkili temsilcisi olmadığı, mutabakatın satış faturası olarak değerlendirilemeyeceği, .. yedek parça şefi ve — grubu imza yetkilisi olduğu, mutabakat metni sonrası şirketin borcu veya alacak miktarının belirlenmesinin söz konusu olduğu, bu kapsamda yetki olarak değerlendirilemeyeceği, kaldı ki kabul edilse dahi çift imza bulunmadığı, mail ile diğer imza yetkilisinin bilgilendirilmiş olmasının yeterli olmadığı sonucuna varılmış davacının bu itirazlarına itibar edilmemiştir.Davalının cevap dilekçesinin 3. Sayfasında dava konusu çekleri davacıdan aldığına dair kabul ve ikrarı bulunmaktadır. Davalı cevabının devamında çeklerin veriliş nedeninin devam eden ticari ilişki, borcuna mahsuben yapılan ödemeler olduğunu savunmuştur. Yukarıda da belirtildiği üzere çeklerin avans çeki olduğu hususunda ispat külfeti davacı üzerinde olup bu iddianın yazılı delillerle ispatı mümkündür. Davalının kendi aleyhine delil teşkil eden ticari defter ve kayıtlarından çeklerin avans çeki olduğu hususu subuta ermiştir. Devam eden yargılamada taraflar arasındaki ihtilaf 12.12.2019 tarihli —– nolu 281.428,82 Tl tutarlı fatura ve bilirkişi raporunun 4. Bendinde yer alan toplam bedeli 270.000 Tl olan çeklere ve davacı kayıtlarında olan ancak davalı kayıtlarında bulunmayan iade faturası noktasında toplanmıştır.
İlk olarak davalı yan davacı kayıtlarında olan ancak davalı kayıtlarında bulunmayan 10.12.2019 tarih —— nolu faturaya davalı itiraz etmiştir. Davalı bu faturadaki malların kendisine teslim edilmediğini iddia etmiştir. Mahkememizce fatura aslı celp edilmiş, faturada teslim alan kısmında imzası olan … isimli davalı eski çalışanı dinlenmiş bu kişi faturadaki imzanın kendisine ait olduğunu belirtmiştir. Her ne kadar davalı yanca tek taraflı düzenlenmiş stok kayıtlarına göre bu malların teslim edilmediği ileri sürülmüş ise de faturada davalı şirket adına teslim alan kısmında şirketin —- grubu imza yetkilisi olarak tescil ve ilan edilen ve yedek parça şefi olan çalışanının imzası bulunmakta olup davalı yönünden bağlayıcıdır. Davalı ile eski çalışanı arasındaki iç ilişkinin davacıya sirayet etmesi mümkün değildir. Bu fatura ile ilgili davalı itirazlarına itibar edilmemiştir.Davalı toplam bedeli 270.000 TL olan 3 adet çeke itiraz etmiştir. Davalı eski çalışanı ve —- grubu imza yetkilisi … bu çeklerle ilgili de beyanı alınmış bu çeklerden —-numaralı çekteki imzaların —- ve —- ait olduğunu, diğer —- seri numaralardaki çeklerdeki imzaların kendisine ve—–ait olduğunu, davalı şirket adına onlarca çek imzaladığını ve teslim aldığını, Aynı zamanda ciroladığını, şirketin kendilerine çekleri imzalayabileceklerini söylediğini kendilerinin de imzaladığını, … isimli kişinin davalı şirketin müşterisi olduğunu, Oradan traktör aldığını düşündüğünü, Bu kişiyi davalı şirkette herkesin tanıdığını,Davalı şirkette işleyişin şöyle olduğunu; bayilere gidip çalıştıkları firmalardan avans çekleri aldıklarını daha sonra da karşılığında mal teslim ettiklerini bu şekilde iş yaptıklarını belirtmiştir.
20 kasım 2017 tarihli —– incelenmiş davalı şirketin temsili —- grubu 2 kişinin müşterek imzası ile mümkün olduğu, —–ve …- — grubu imza yetkilileri oldukları anlaşılmıştır. —— isimli kişinin de davalı şirketin — grubu imza yetkilisi olduğu davacıya “isteğiniz doğrultusunda siparişiniz iptal edilmiştir.” maili gönderdiği, ekinde iade edilecek ürünler listesi olduğu görülmüştür.
“bir kimsenin davranışlarında tutarlılık bulunmasını gerektiren bir prensip yoktur. Fakat bir hukuki ilişkide bir kimse davranışı ile karşı tarafta esaslı bir güven uyandırdıktan sonra, artık bu davranışına aykırı tutum takınamaz (—-” (Prof. Dr. —-)
“bir hakkın kullanılması açık bir haksızlık doğuruyorsa, kanun bu hak kullanmayı, bu hakkı korumaz..kötüye kullanmanın başladığı yerde kötüye kullanılan hak sona erer..Dürüstlük kuralı ve hakkın kötüye kullanılması ilkeleri emredicidir..dürüstlük kuralı , hukukun tamamında geçerli bir genel ilke, üstün norm olduğu için hakimi hem bağlar hem de yol gösterir.
Yasal sınırlar içinde kullanılan ve başkasını gereksiz yere zarara sokmayan hak gerçek hak, kötüye kullanılan hak ise görünüşte hak olarak adlandırılmıştır..hakkın kötüye kullanılması yasağı kamu düzeni ile ilgilidir..karşı tarafta güven uyandırdıktan sonra davranışını değiştirmek veya yeni ya da öncekinden tamamen farklı bir davranışta bulunarak karşı tarafı hukuken elverişsiz duruma sokmayı hukuk düzeni kabul etmez.Çünkü karşı tarafın güvenini boşa çıkarmak, sonraki davranışı ile önceki davranışını ve sonuçlarını tamamen ortadan kaldırmak hakkın kötüye kullanılmasıdır..karşı tarafta, önceki bir takım davranışları ile güven uyandırdıktan sonra, bu güveni sarsacak, boşa çıkaracak şekilde davranılmasına hukuk müsaade etmez.——kimse önceki çelişkili fiiline dayanamaz.. Hak sahibi daha önceki davranışı ile bir hakkını kullanmayacağını açıklamışsa veya davranışlarından bu sonuç çıkıyorsa, daha sonra, bu davranışı ile çelişir biçimde o hakkı kullanırsa, hakkını kötüye kullanmış olur..”(Prof. —–)
—–BAM — HD. —- Esas,—-Karar sayılı ilamında “….Dosyandaki ihtilafın çözümü için yetkisiz temsil ile ilgili hukuki durumun çözümlenmesi gerekecektir. Dava dışı satış elemanının şirketi temsil ve ilzama yetkili bulunmadığı görülmektedir. Bu durumda bir yetkisiz temsil durumunun varlığından söz edilebilecektir. Yetkisiz temsilde ; temsil edilen yetkisiz temsilcinin iş ve işlemlerine açık veya kapalı olarak onay vermesi halinde temsilcinin iş ve işlemleri ile kendisini bağlı hale getirmektedir….” belirtmiştir.Öncelikle davalı taraf cari hesap Mutabakatı ve %45 iskonto mailinin bilgisi dışında olduğunu ileri sürmüştür. Cari hesap konusunda davalı beyanlarında haklı olup gerkeçesi yukarıda izah edilmişse de söz konusu mailden habersiz olduğunu ileri süren davalının … imzası ile teslim aldığı dava konusu çekleri tedavüle koyarak tahsiline neden olduğu görülmüştür.Şayet bu mailde iddiası gibi haberi olmasa idi dava konusu çekleri de iade etmesi gerekirdi. Çünkü çekler bu maile istinaden keşide edilerek davalı çalışanına verilmiştir. Nitekim dava konusu çeklerin davalıya teslim edildiği, bu çeklerin de …teslim edildiği hususu ihtilafsızdır. Davalı safahatta 3 adet çekin teslimi hususunda çek teslim bordosu olmadığını bu çeklerin müvekkiline verilmiş sayılamayacağını ileri sürmüştür. Bu çeklerin de yine davalının çalışanı ve — grubu imza yetkilisi … teslim edildiği sabittir. Kaldı ki yine davacının ibraz ettiği davalı çalışanı … davacıya gönderilen 31.12.2018 ve 28.02.2019 tarihli hesap ekstreniz ektedir Başlıklı mailde bu çeklerin de davalıya verildiği sabittir.Davalı bu çekleri kabul etmemiş, çeklerdeki imzaların yetkililere ait olmadığını ileri sürmüş, safahatta bu çeklerle ilgili mahkememizce araştırma yapılmıştır. Çekerden birini tahsil eden—-.. İsmli firma bu çekleri davalıdan aldığını, cari hesap ilişkisi içinde çeki tahsil ettiğini mahkemeye bildirmiştir. Davalı bu beyan karşısında bu çeki kabul etmek zorunda kalmış,ancak diğer çeklere itirazlarını ileri sürmeye devam etmiştir. Yukarıda hakkın kötüye kaullanılması ve dürüstlük kuralına ilişkin alıntı yapılmıştır. Bir hukuki ilişkide bir kimse davranışı ile karşı tarafta esaslı bir güven uyandırdıktan sonra, artık bu davranışına aykırı tutum takınamaz. Dava konusu çeklerin de davalı şirketi temsil ve ilzama yetkili şahıslara teslim edilemedği, … isimli —- grubu imza yetkilisine teslim edildiği, dava konusu çeklerin davalı yanca tedavüle koyulduğu ve bu çeklerin tamamının tahsil edildiği, davalının itiraz ettiği 3 adet çekin de aynı şekilde aynı kişiye teslim edildiği, bu çeklerin de davalı yanca tedavüle koyulduğu ve 3. Kişi/kurumlarca tahsil edildiği görülmüştür. Davalı yan davacı ile —- grubu imza yetkilileri vasıtası ile işlem yapmış, haberi olmadığı ve arkasındaki imzayı da kabul etmediği çeklerden birini yargılama sırasında kabul etmek durumunda kalmıştır. Diğer çeklerdeki durum da aynı olup aynı kişiye teslim edilmiş ve —- grubu imza yetkililerince tedavüle konulmuştur. Esasen davacının söz konusu çekleri davalının çek teslim alamaya yetkili —- grubu imza yetkilisine teslim etmesi ile hukuki sorumluluğu da bitmiştir. Çeklerin kim tarafından sonrasında cirolandığı davacı yanca bilinmesi mümkün değildir. Davalının son aşamada itiraz ettiği ancak sonrasında kabul etmek durumunda kaldığı çeklerden birini kabul edip diğerlerine itiraz etmesi de kendi yarattığı güven ilkesine aykırı olup hakkın kötüye kullanılması mahiyetindedir. Yukarıda yetkisiz temsile dair da alıntılar yapılmış olup davalı bu çekleri beyaz ciro ile cirolamak sureti ile benimseyerek tedavüle koymuştur. Çeklere dair davalı itirazlarına itibar edilmemiştir.
Y.—-HD’nin 19.02.2018 gün—–sayılı ilamında “… Bir fatura alan kişi aldığı tarihten itibaren sekiz gün içinde, faturanın içeriği hakkında bir itirazda bulunmamışsa bu içeriği kabul etmiş sayılır (TTK 21/2). Süresi içinde itiraz edilmeyerek kesinleşen futuradaki alacakla ilgili olarak, süre geçtikten sonra iade edilmesi veya ticari defterlere kaydedildikten sonra iade faturası düzenlenmesi, borçtan kurtulmayı sağlayan ve alacağı tartışmalı hale getiren geçerli bir araç değildir. İtiraz yüresi geçtikten sonra, faturaların doğrudan içide edilmesi veya iade faturası kesilmesi alacağın varlığını ortadan kaldıran bir sonuç doğurmayacaktır. Faturaya itiraz edilmemesi sözleşme ilişkisini ka nıtlamaz ise de, sözleşme ilişkisinin kanıtlanması halinde, bu sözleşme gereğince düzenlenmiş olan ve süresinde itiraz edilmeyen faturadaki miktar kesinleşir.Yukarıda yapılan açıklama ve sözü edilen kuralla birlikte somut olay değerlendirildiğinde; davacı taraf faturaların davalı tarafa tebliği edildiğini ve iade edilmediğini bildirmiş ve tebliğ belgeleri sunmuştur. Davalı tarafın beyanları ise faturaların tebliğ edildiğini ortaya koymakta ancak teslim edilmeyen malların faturalarının iade edilmediğini savunmaktadır. Kanunda aksine özel bir düzenleme olmadıkça; taraflardan her birinin, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlü olması (TMK 6), diğer bir ifadeyle, iddia edilen vakaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafın ispat yükü altında olması (HMK190) nedeniyle, tebliğ edildiği anlaşılan faturalara itiraz edildiği veya süresi içinde iade edildiği olgusundan lehine hak çıkaracak taraf olarak ispat yükü altında olan davalı bunu kanıtlayamamış ve fatura içerikleri kesinleşmiştir. Bu nedenle davanın kabulü gerekirken kismen kabul kararı verilmesi doğru olmadığının ” belirtmiştir.( Aynı yöndeki içtihat için Bkz. Yargıtay —-. HD. —–. Sayılı ilamı,—-BAM —-. HD. — BAM — HD.—- Esas —–Karar sayılı ilamları )
Davacı 163.795,86 TL tutarlı iade faturasını sunmuştur. Bu fatura ile davacı ve davalı mailleri karşılaştırılmış olup fatura numarası bazında hepsinin işli olduğu, ürünlerin mail ve fatura içeriği ile uyumlu olduğu, 16.05.2019 tarihli mailde … diğer —– grubu imza yetkilisi —– olarak eklediği, davacıya iade edilecek ürünler listesi gönderdiği, Bu ürünler toplamının 163.795,86 TL olmasına rağmen davacı sehven 2 tane fatura kesildiği, hem bu bedel kadar hem de —- numaralı 81.266,45 TL bedelli faturanın keşide edildiği, davalının — bedelli faturayı kayıtlarına almak sureti ile durumu benimsediği,aynı mahiyette aynı yazışma ve listeden kaynaklı bakiye bedelin de dikkate alınmasının hakkaniyet gereği olduğu sonucuna varılmıştır. Davalının teslim edemeyeceği ürünlere dair listeyi davalının —– grubu imza yetkililerinin düzenleyip davacıya gönderdiği, davacının da maile ek listede belirtilen ürünlerin seri numaraları fatura numaraları da tek tek yazılmak sureti ile bu ürünlere dair iade faturası düzenlediği, bu iade faturasının bir tanesinin zaten davalı yanca ticari defterlere işlenerek benimsendiği görülmüştür. Davalının kendi yetkililerinin mailine istinaden ürünlerin davacıya teslim edilmediği ve edilemeyeceği sabit olup davalı yanca da zaten bu ürünlerin davacıya teslim edildiğine dair herhangi bir yazılı delil de ibraz edilmemiştir.
Tüm dosya kapsamı bir bütün olarak değerlendirildiğinde davalının davacıdan avans çekleri almak sureti ile henüz teslim etmediği mallar için müşterisinden çekler aldığı ve sonrasında henüz teslim etmediği mallar için fatura keşide ettiği, taraflar arasında bu şekilde bir ticari ilişki ve teamül olduğu sabittir. Nitekim dava konusu çekleri davalı ticari ilişkiye istinaden aldığını kabul etmiş yapılan yargılamada kendi aleyhine delil teşkil eden ticari defter ve kayıtlarına göre çeklerin avans çeki olduğu subuta ermiştir. Keza yine davalının henüz teslim etmediği mallar için fatura keşide ettiği de sabit olup 16.05.2019 tarihli mailde liste halinde sunulan malların bir kısmının davacıya teslim edilmediği, bu mallar için davalı yanca keşide edilen iade faturasının da davalı yanca benimsenerek defterlere işlendiği subuta ermiştir. Bu mail ekindeki listede belirtilen faturalar toplamı 163.795,86 TL olup davacı yanca sehven 2 fatura keşide edildiği belirtilmiştir. Neticede bu malların davacıya teslim edilmediği davacının ticari sicil kayıtlarına göre satış sonrası hizmet müdürü ile yedek parça şefinin attığı mail ile sabittir. Davalının teslim edemediği ürünler için iade faturası düzenlenip gönderilmesini talep etmesi üzerine davacı yanca söz konusu iade faturaları keşide edilmiştir.Çekler yönünden de yukarıda geniş izahat yapılmıştır. Tarafların iddia ve savunmalarına tek tek gerekçe yazılmaya çalışılmış olup tüm dosya kapsamından davanın kısmen kabulüne karar verilmesi gerektiği vicdani kanaatine varılmış buna dair aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.

HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere ;
1-Davanın Kısmen KABULÜ İLE;
Yargılama sırasında tahsil olan çeklerden dolayı toplam 1.109.799,63 TL’nin 109.799,63 TL sinin 08.08.2020 tarihinden 250.000 TL sinin 28.08.2020 tarihinden , 250.000 TL sinin 29.09.2020 tarihinden, 250.000 TL sinin 30.10.2020 tarihinden , 250.000 TL sinin 30.11.2020 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan İSTİRDATINA, davacıya ödenmesine,
2-Harçlar yasası uyarınca davanın kabul edilen 1.109.799,63 TL’lik kısım yönünden alınması gereken 75.810.41 TL harçtan peşin alınan 21.346,88 TL harcın mahsubu ile bakiye 54.463,53‬ TL karar harcının davalıdan tahsiliyle hazineye İRAD KAYDINA,
3-Davacı yanca yatırılan 54,40 TL başvuru harcı, 21.346,88 TL peşin harç olmak üzere toplam 21.401,28 TL harcın davalıdan alınarak davacıya ödenmesine,
4-Davacı tarafından yapılan 5.000 TL bilirkişi ücreti, 603,80 TL tebligat ve müzekkere masrafı olarak toplam 5.603,00 TL yargılama giderinden kabul ve reddedilen orana göre hesaplanan 4.974,56 TL’nin davalıdan tahsiliyle davacıya verilmesine, bakiye yargılama giderinin davacı üzerinde bırakılmasına,
5-Davacı taraf yargılamada kendisini vekil marifetiyle temsil ettirmiş olmakla kabul edilen miktar üzerinden hesaplanan AAÜT gereği 136.783,97 TL nispi vekalet ücretinin davalıdan tahsili ile davacı tarafa ÖDENMESİNE,
6-Davalı taraf kendisini vekille temsil ettirdiğinden red edilen miktar üzerinden hesaplanan 22.030,06 TL nispi vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya ÖDENMESİNE,
7-Kararın kesinleşmesi ve talep halinde HMK 333. maddesi gereği artan gider avansının yatırana İADESİNE,Dair karar, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun İstinafa ilişkin hükümleri doğrultusunda, kararın tebliğ tarihinden itibaren iki (2) haftalık süre içerisinde (HMK’nın 345. maddesi), mahkememize veya başka bir yer mahkemesine dilekçe ile başvurmak (HMK’nın 343. maddesi) ve istinaf harcı ile gerekli giderlerin tamamen ödemek (HMK’nın 344. maddesi) suretiyle, —– Bölge Adliye Mahkemesi nezdinde İstinaf yolu açık olmak üzere, taraf vekillerinin yüzüne karşı, oy birliği ile açıkça okunup usulen anlatıldı.