Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Anadolu 10. Asliye Ticaret Mahkemesi 2020/128 E. 2022/847 K. 21.12.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. İstanbul Anadolu 10. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2020/128
KARAR NO : 2022/847

DAVA : İtirazın İptali (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 08/04/2020
KARAR TARİHİ : 21/12/2022
Mahkememizde görülmekte olan İtirazın İptali (Ticari Satımdan Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA:Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; bankaları ile dava dışı ——İşletmesi arasında 16.11.2018 tarihinde 30.000.000-TL’lik Genel Kredi Sözleşmesi imzalandığı, işbu krediye istinaden dava dışı ——- olan doğmuş ve doğacak 40.000.000 TL’lik alacağını —– Yev. Numarası ile bankamıza temlik ettiğini, işbu alacağın temliki sözleşmesinin muhatabı ——ekte bir örneğini sundukları sirkülere göre ilgili firmayı müşterek —– imzası ile 40.000.000TL’ye kadar temsile yetkili olan —– ile ——tarafından imzalanan muvafakatname ile ilgili temliki kabul ederek defterlerine işledikleri, doğmuş ve doğacak temlik sınırına kadar oluşan tüm borçlarını bankaları hesabına ödeyeceklerini ve bu konuda takas haklarından feragat ettiklerini kabul ve beyan ettiklerini, bunun üzerine dava dışı ——- tarafından, 09.07.2019 tarihinden itibaren borçlu —— 09.09.2019 tarihine kadar toplam 48 adet fatura kesildiği, bedellerinin borçlu tarafından banklarına ödenmek üzere düzenlenerek e-fatura sistemi üzerinden tebliğ edildiğini, bankalarının——ile ortak sistemi üzerinden erişilen ekli raporda görüldüğü üzere bu faturaların hepsinin borçlu —– tarafından onaylandığı, ekli —— formları uyarınca 2019 yılı içerisinde toplamda 10 ayda dava dışı fatura keşidecisi ve banka müşterisi ——tarafından borçlu ——fatura miktarı üzerinde toplam 49.046.919 TL’lik mal teslim edildiği, fatura konusu malların borçlu tarafından teslim alındığına dair hiçbir şüpheye yer bırakılmayacak şekilde vergi dairesine resmi bildirimler yapıldığı, borçlu taraf ile yine dava dışı —–arasındaki alacağın daha önce de bankalarına temlikinin yapıldığı, 05.07.2017 tarihinde —– yevmiye numarasıyla yapılan temlik sözleşmesi ve yine 07.07.2017 tarihli aynı şirket temsilcileri tarafından verilen muvafakatnameye istinaden 2018 yılı boyunca borçlu tarafından bankalarına önceki sözleşme uyarınca ödemeler yapıldığı, ancak borçlunun bu defa böyle bir borcu olmadığını beyan ederek kötü niyetli davrandığı, ilgili borçlunun önceki dönem temlikine ilişkin ödeme dekontlarının dilekçe ekinde olduğunu, borçlunun önceden sadık kaldığı borcunu şimdi ifa etmekten kaçtığını, dava dışı —– tarafından bankalarına karşı yükümlülüklerini yerine getirmediği için müşteri birlik aleyhine hesap kat edildiği ve —–numarası ile ihtarname gönderildiği, ilgili fatura temliklerinden dolayı borçlu ——ise muaccel 1.512.000 TL’nin ödenmesi için 08.10.2019 tarihinde —— yevmiye numaralı ihtarnamesi gönderildiği, ihtara cevap olarak borçlu firmanın yalnızca 344.122,29TL’lik borçları olduğunu beyan ettiğini; bankaları tarafından yapılan araştırma sonucu ihtar cevabında yer alan miktarın, iki firma arasındaki muavin defter kayıtlarından tespit edildiği, işbu muavin defter kaydına göre ihtar cevabı tarihinde taraflar arası bakiye meblağın 344.428.29-TL olarak gözükmekte ise de esasen temlik teyit tarihi olan 16.07.2019 tarihinden itibaren davalı nezdinde dava dışı kredi borçlusunun 16.265.314,18-TL alacağı doğduğu, ancak bu alacağın —– tarafından taahhütlerine aykırı olarak takasa konu edildiği, ihtar cevabına konu meblağ iki şirket arasında takas iddiasıyla ortaya çıkmış olan meblağ olduğunu; işin özünün borçlu —— kendisinden olan alacağının temlik edildiğini ve bu temlik işlemine kendinin muvafakat verdiğini ayrıca hiçbir şekilde bu alacağa dair takas defiine başvurmayacağını dikkate almayarak banklarını hiçe saydığını, borçlu tarafından bankalarına 16.07.2019 tarihinde sunulmuş olan ve yetkililerce imzalanmış ve daha önce aynısını verip riayet ettikleri “takas hakkından feragat” taahhüdü gereğince; bankaları alacağının borçlu—– ile alacağını temlik eden ——İşletmesi arasındaki hesap ilişkisinden bağımsız olduğu, borçlu —— Borçlar Kanunu m. 124 gereğince takas hakkından önceden feragat ettiği, bu sebeple bankaları alacağını yalnızca muavin defterdeki “Borç” kısmında yazan miktar belirttiğini, bütün bunların üzerine bankalarının temlik almış olduğu 16.265.314,18 TL’lik alacağın tamamının tarafına ödenmesi maksadıyla ——numarasıyla borçlu ——ihtarname gönderdiği, ancak borçlu firmanın herhangi bir ödeme yapmadığı gibi ihtara herhangi bir cevap da vermediği; tüm bunların üzerine borçlu aleyhine —– sayılı dosyasından ihtiyati haciz kararı alındığı ve bu kararın esasa ilişkin alacak takibiyle birlikte ——Esas sayılı dosyasından takibe konulduğu, borçlunun esas icra takibine hukuka aykırı ve haksız bir biçimde itiraz ettiği ve müvekkili bankanın hakkına kavuşmasına engel olduğunu; bankalarının temlik almış olduğu ve borçlunun takas hakkından yasalara uygun biçimde feragat ettiği işbu alacaklarının tahsili için——- Esas sayılı dosyasından başlattıkları 16.265.314,18-TL’lik icra takibine yapılan haksız itirazın iptali ile, borçlunun dava konusu alacağın %20’sinden az olmamak kaydıyla icra inkar tazminatına çarptırılması ve alacaklarının faiziyle birlikte tahsilini isteme gerekliliğinin hasıl olduğunu, ——-Esas sayılı dosyasından başlattıkları 16.265.314,18-TL takibe borçlunun yapmış olduğu haksız itirazın iptali ile borçlunun dava konusu alacağın %20’sinden aşağı olmamak kaydıyla icra inkar tazminatı ile cezalandırılması ve alacaklarının faiziyle taraflarına ödenmesini, her türlü yasal vekalet ücreti ve masrafın davalı tarafa tahmiline hükmedilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP :Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; müvekkili şirketin ülkenin dört bir yanında 6 fabrikası ve istihdam etmekte olduğu 2726 personeli ile Türk ekonomisine katkıda bulunan, günlük 5.000 ton süt işleme kapasitesiyle süt işletmesi olduğunu; müvekkili şirketin süt birlikleri ve kooperatiflerinden çiğ süt satın aldığını; müvekkili şirketin çiğ süt aldığı, süt birlikleri ve kooperatiflerine diğer yandan yem ve kimyasal satışı yaptığını; —— müvekkili şirkete çiğ süt satarken diğer yandan yem ve kimyasal satın aldığını; müvekkili şirket ile —– arasında karşılıklı mal alışverişi bulunması nedeniyle cari hesap ilişkisi kurulduğunu;—— tarafından gönderilen çiğ süt faturalarının doğrudan olduğu gibi kabul edip işleme alınmadığını; müvekkili şirketin ilgili ayda —— sattığı yem ve benzeri maddelerin fatura tutarlarının, ceza kesintileri ve vergi ile diğer yasal kesintilerin mükerrer veya hatalı fatura iadelerinin düşülmesi sonucu oluşan alacak bakiyesinin müvekkili şirket tarafından vadelerinden —— ödendiğini; dava dışı ——davacı banka nezdinde kullandığı kredilere ilişkin borcunu ödemek dışında müvekkilinin 05.07.2017, 05.02.2018 tarihli ayrı ayrı 40.000.000,00 TL tutarlı yine 26.09.2018 gün 60.000.000,00 TL tutarlı ve 15.05.2019 tarihli 40.000.000,00 TL tutarlı temliklerle davacı bankaya temlik ettiğini, müvekkili şirketinde temlik öncesinde olduğu gibi, temlik sonrasında da cari hesap ilişkisine ve temliknamelere uygun olarak ödemelerin davacı bankanın temliknamelerde bildirdiği hesaba ödemeye devam ettiğini; bu arada dava dışı —–Asliye —– sayılı dosyasından iflas kararı verildiği, 2019 yılı Eylül ayı itibariyle ticari ilişkinin sona erdiği, bunun üzerine davacı bankanın 06.10.2019 tarihli ihtarname keşide ederek 15.05.2019 tarihli temlikname kapsamında vadesinin geldiğini iddia ettiği, 1.512.000,00 TL alacağın ödenmesine henüz vadesi gelmediğini iddia ettiği; 14.753.314,18 TL alacağın vadesi geldiğinde ödenmesini talep ettiği, bunun üzerine müvekkili şirket tarafından cari hesap ilişkisi hatırlatılarak dava dışı birliğin 16.265.314,18 TL alacağı olmadığının ihtarnameye cevaben bildirildiği, davacı bankanın bu defa 12.12.2019 tarihinde ikinci bir ihtarnameyle 15.05.2019 tarihli temlikname kapsamında vadesi geldiğini iddia ettiği 16.265.314,18 TL alacağın ödenmesini talep ettiği, cari hesap ilişkisine ve uygulamaya aykırılık teşkil eden davacı bankanın talebinin müvekkili şirket tarafından kabul edilmediğini; davacının da şirketten 16.265.314,16 TL alacağının 5.05.2019 tarihli temlikname kapsamında müvekkili olduğu iddiasıyla müvekkili şirketin menkul ve gayrimenkulleri ile üçüncü şahıslardaki hak ve alacaklarına ihtiyaten haciz talep ettiği, ihtiyati haciz kararına vaki itirazın istinaf aşamasında olduğu, davacının alacağına dayanak olarak 09.07.2019 ile 09.09.2019 tarihleri arasında müvekkili şirkete dava dışı —— tarafından kesilen çiğ süt alım faturaları ile temliknamede müvekkili şirketin takas hakkından feragat ettiğine ilişkin 16.07.2019 tarihli beyanını gösterdiğini; davacı bankanın müvekkili şirket tarafından —— kesilen yem ve ham madde satışından kaynaklı faturalar ile çiğ süt satışları ile ayıplar ve kalite sorunlarından kaynaklı ceza faturalarını yine müvekkili şirkete mükerrer kesilen faturaları dikkate almadığı, cari hesap ilişkisini görmezden gelerek sadece—–çiğ süt satışlarından dolayı sınırlı sayıda faturaya dayandığı, müvekkili şirket ile —— arasından ticaretin 07.04.2011 tarihinde başladığı; en son tarihli çiğ süt alım sözleşmesinin 01.01.2019 tarihinde düzenlendiği, anılan sözleşme uyarınca da —— müvekkili şirkete çiğ süt tedariki sağlandığı ancak taraflar arasındaki sözleşmelerin 5 ve 6. maddeleri uyarınca müvekkili şirketin tedarik ettiği yem karşılığı olan bedelleri mahsup etmesi suretiyle çiğ süt bedellerinin ödendiği, karşılıklı mal alım satımına dayalı ticari ilişki olduğu, davacının bilgisi dahilinde bulunduğunu; müvekkili şirketin öncelikle kimyasal yem veya yem ham maddesi satışında bulunması. daha sonrasında ise alınan çiğ süt karşılığındaki faturalar dikkate alarak, ödeme yapılmasının esas olduğunu; sözleşmenin 8.4 ve yine 6.1 maddesinin bu kapsamda düzenlemeye havi olduğunu; cari hesap yöntemiyle ortaya bir alacak çıkması halinde bankaya ödeme yapıldığını; müvekkili şirketin hiçbir zaman ——hakkedişleri üzerinde takasa yönelik bir uygulaması olmadığı, esasen daha önceki süreçte de müvekkili şirket nezdinde de muaccel hale gelen alacakların zaten vadesi geldiğinde bankaya ödediği, müvekkili şirketin uygulamasında herhangi bir değişiklik bulunmadığı, bu kapsamda hukuki mütalaanın Mahkeme’nin bilgisine sunduklarını; anılan mütalaada da ifade edildiği üzere cari hesap ilişkisinde karşılıklı alacakların birbirini götürecekleri, cari hesaba geçirilen alacağa bu hesapta yer almaya bir alacakla takas edilemeyeceğinin kabul edildiği, alacağın varlığının cari hesabın sonunda ortaya çıktığı, 05.07.2017 — 04.02.2018 temlik dönemi kapsamında çiğ süt faturalarının 40.877.950,77 TL, yem ve diğer alımların 2.362.816,21 TL, temlik kapsamında oluşan bakiyenin 38.515.134,56 TL, temlik kapsamında ödenen tutarın 35.099,439,09 TL yine 05.02.2018 — 25.09.2018 temlik döneminde, temlik tutarının 40.000.000,00 TL olduğunu; çiğ süt faturalarının 66.676.888,96 TL, yem ve diğer madde alımlarının 6.973.896,93 TL, temlik kapsamında oluşan bakiyenin 40.000.000,00 TL olup müvekkili şirketin 47.973.514,23 TL ödeme yaptığını; keza üçüncü temlik döneminde de yine aynı yönteme benzer 51.227.787,41 TL ödeme yaptığını; 15.05.2019 tarihli 40.000.000,00 TL tutarlı temlik işlemi kapsamında 25.114.208,88 TL çiğ süt faturası alındığını, buna karşılık 11.740.882,10 TL yem ve diğer ham madde alımının —– tarafından yapıldığını; temlik kapsamında oluşan bakiyenin 13.373.326,78 TL olduğu, temlik kapsamında da bankaya 15.836.162,22 TL ödeme yapıldığı, temlik süreçlerinin açıklanan yönteme uygun olarak devamı sırasında davacı bankanın herhangi bir itirazı olmadığı, temlik süreçleri dikkate alındığında müvekkilinin 134.550.324,38 TL ödemesi gerekirken toplamda 150.136.902,95 TL ödeme yaptığı, dolayısıyla şirketin temlik edilen alacaklardan kaynaklı bankaya herhangi bir borcu bulunmadığından bahisle yerinde olmayan davanın reddi ile davacının %20 kötü niyet ödencesine mahkum edilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Taraflar arasındaki uyuşmazlık davacı tarafından davalı aleyhinde —–Sayılı dosyasında faturalardan kaynaklı olarak başlatılan icra takibine vaki itirazın iptali şartlarının oluşup oluşmadığı, davalının dava dışı birliğe kestiğini belirttiği yem ve hammadde satışından kaynaklı faturalar, çiğ süt satışları ile ilgili olarak ayıplı üründen kaynaklı kalite sorunlarından kaynaklı ceza faturaları ve dava dışı birlik tarafından kesildiği iddia olunan mükerrer faturaların alacaktan mahsubunu ve cari hesap ilişkisinin dikkate alınmasının gerekip gerekmediğine ilişkindir.Mahkememizce taraf delilleri toplanmış , dava dışı birliğin ticari defter ve belgeleri mahallinde talimat yolu ile incelenmiş akabinde dosya uzman bilirkişi heyetine tevdii edilmiştir. Bilirkişi heyeti 20.01.2022 tarihli kök raporunda “—–TBK.m.188 ve TBK.m.145 hükümlerinin dikkate alınması ve davalının temliki öğrendiği ve onay verdiği 16.07.2019 tarihi itibariyle dava dışı Birliğin alacak bakiyesi ile bu tarih ve devamında kestiği faturalar toplamından, davalının bu tarihten itibaren taahhüdünde bildirdiği hesaba yaptığı ödemeler toplamının tenzilinden sonra davacının isteyebileceği asıl alacak miktarının 4.058.351,99 TL olduğu;
2. Davacının takibinde listelediği 48 adet faturaya göre yukarıda 16.07.2019 tarihi esas alınarak değerlendirmenin yapıldığı; ancak temlike onay tarihinden sonra dava dışı —— temlike konu yaptığı doğacak alacakları kapsamında düzenlenen diğer faturaların değerlendirme başlığı altında (4/C) sayılı bentte sayılı bentte gösterildiği; temlik ilişkisinin bütünü içerisinde ve temlikin toplam tutarına nazaran bu tutarlarında dahil edilebileceğinin benimsenmesi halinde istenebilecek tutarın, bu ihtimalde (4.058.351,9 TL + 517.890,65 TL 5) 4.576.242,64 TL olacağı;
3. Davacının takibinde birikmiş faiz talebi olmadığı; takip tarihinden itibaren yürütülmesini istediği yıllık %13,75 avans faiz oranının alınan tarihte cari 3095 sayılı yasa m.2.f.2’ye uygun olduğunun görüldüğü,
4. Davacı bankanın, Müflis Birliğin —-kaydettirdiği alacakla tahsilde Mükerrer olmamak kaydıyla işbu davada tahsil isteyebileceği” kanaatine varıldığını belirtmiştir.
Taraf vekillerinin bilirkişi raporuna itiraz etmeleri üzerine23.03.2022 tarihli celse —–nolu ara kararlar gereği bilirkişi heyetinden ek rapor alınmıştır. Bilirkişi heyeti 21.07.2022 tarihli ek raporunda “Davacı bankada yapılan inceleme sonunda; 1. Kök raporda somut olay özetinin (3) sayılı bentte yapılan incelemesinde, davalının 16.07.2019 temlike onay ve takastan feragat beyanı nedeniyle TBK.m.188 ve TBK.m.145 hükümlerinin dikkate alınması gereği ifade edilerek, bu tarihten sonra düzenlenen davalı tarafından dava dışı Birliğe düzenlenen iade, yem ve demirbaş faturalarının düşülmemesi gerektiği bildirilmesine karşın, sehven düşüldüğünden bu maddi hatanın düzeltildiği; yukarıda gösterildiği üzere temlik sözleşmesi kapsamında temlik edenin buna bağlı olarak davacı bankanın alacak tutarının 7.298.651,99 TL olduğu;
2. Davacının takibinde listelediği 48 adet faturaya göre yukarıda 16.07.2019 tarihi esas alınarak değerlendirmenin yapıldığı; ancak temlike onay tarihinden sonra dava dışı Birliğin temlike konu yaptığı doğacak alacakları kapsamında düzenlenen diğer faturaların kök raporun değerlendirme başlığı altında (4/C) sayılı bentte sayılı bentte gösterildiği; temlik ilişkisinin bütünü içerisinde ve temlikin toplam tutarına nazaran bu tutarlarında dahil edilebileceğinin benimsenmesi halinde istenebilecek tutarın, bu ihtimalde (7.298.651,99 TL + 517.890,65 TL =) 7.816.542,64 TL olacağı;
3. Sayın Mahkemece ek raporda, davacı ile dava dışı birlik arasındaki cari hesap ilişkisi bakiyesine göre değerlendirme yapılması görevi verildiğinden, yukarıda (5/B) sayılı bentte yapılan incelemede açıklanan nedenlerle, dava dışı Birliğin davalıdan takip tarihi itibariyle 486.206,85 TL alacağı bulunduğu” kanaatine varıldığını belirtmiştir.
Bilirkişi heyeti ek raporuna itiraz edilmesi üzerine 14.09.2022 tarihli celsenin —— nolu ara kararları gereği bilirkişi heyetinden ek rapor alınmıştır. Bilirkişi heyeti 14.11.2022 tarihli 2.ek raporunda “1. Dava dışı —– davacı Banka’ya olan kredi ilişkinden kaynaklı borç tutarının banka kayıtlarına 16.07.2019 ‘dan sonra kullandırılan kredilerin takip tarihi itibarı ile bakiyesi 16.973.096,18 TL, 16.07.2019 öncesi kullandırılan kredilerden (davalının temlike onayından sonra yaptığı) ödemeler düşüldükten sonra devreden bakiye 391.976,60 TL olup takip tarihi itibarıyla toplamın 17.365.072,78 TL olduğu; takipte istenen tutarın 16.265.314.10 TL,
2. Uyuşmazlığın takipte isteme yer verilen faturalar ile aynı kapsamdaki temlike onay belgesine ekli faturalarla sınırlı temlik olarak değerlendirilmesinde, bankacı bilirkişi ve heyet üyesi —– ile yapılan incelemede mahkemenin talebi doğrultusunda: “davalının yapmış olduğu ödemenin dava konusu temlik sözleşmesine istinaden yapılan ödemeler mi olduğu yoksa önceki dönem temlik sözleşmelerine istinaden yapılan ödemeler mi olduğu hususunun davacı banka kayıtları, davalının ticari defter ve belgeleri , dava dışı —– incelenmiş defterleri ve davalının davacı bankaya yaptığı ödeme belgeleri dikkate alınarak” yapılan değerlendirmede davacı bankanın dava dışı —— ve davacı tarafla süregelen ilişkisi dikkate alındığında ödemelerin Türk Borçlar Kanunu m. 102 hükümlerine göre mahsubunda bir usulsüzlük olmadığı, davalıdan isteyebileceği tutarın 16.265.314,10 TL olduğu;
3. Uyuşmazlığın takipte isteme yer verilen faturalar ile aynı kapsamdaki temlike onay belgesine ekli faturalarla sınırlı temlik olarak değerlendirilmesinde, temlike onay tarihinden sonraki ödemelere nazaran, davadaki talebin bu ihtimalde 21.07.2022 tarihli ek raporda açıklanan gerekçelerle davacı bankanın, davalıdan isteyebileceği tutarın 7.298.651,99 TL olduğu; Ancak, temlike onay tarihinden sonra düzenlenen ancak davacının listesinde yer almayan toplamı 517.890,65 TL olan faturaların eklenmesi halinde, davacı bankanın, davalıdan isteyebileceği tutarın 7.816.542,64 TL olacağı:
4. Sayın Mahkemece önceki ek rapor görevlendirmesinde işaret edilen yönteme ve keza davalı itirazlarına göre, davacı ile dava dışı—–arasındaki cari hesap ilişkisi bakiyesine göre değerlendirme yapılması görevi verildiğinden, önceki ek raporun (5/B) sayılı bentte yapılan incelemede açıklanan nedenlerle, dava dışı Birliğin davalıdan takip tarihi itibariyle 486.506,85 TL (486.206,85 TL + 300,00 TL) alacağı bulunduğu; bu ihtimalde davacı bankanın davalıdan isteyebileceği tutarın 486.06,85 TL olduğu” kanaatine varıldığını bildirmişlerdir.
Taraflar arasındaki ihtilafın başlıca olanı davalının dava dışı birlik ile arasında cari hesap ilişkisi olup olmadığı, cari hesap ilişkisi varsa davalının ileri sürdüğü dava dışı birlik ile arasındaki cari hesap ilişkisinin davacı temlik alan bankaya karşı ileri sürülüp sürülemeyeceğine ilişkindir. Davalı dava dışı birliğe kestiği ham madde ve yem satışından kaynaklı faturalar,çiğ süt satışları , ayıplı ürünlerden kaynaklı iade faturaları ve ceza faturalarının davacı alacağından mahsup edilmesi gerektiğini ileri sürmüştür.Konunun anlaşılabilmesi için alacağın temliki, takas, cari hesap hükümlerinin bilinmesinde fayda vardır.Türk Ticaret Kanunu’ndaki cari hesabın tanımıyla ile ilgili hükümden (YTK 89/1,eTK 87/1) yola çıkılarak doktrinde de değişik tanımlar yapılmıştır. Bunlardan en kapsamlısını —— yapmış ve cari hesabı “iki şahsın ileride karşılıklı olarak, hesaptan müstakil sebeplerle ve herhangi bir sıra gözetmeksizin iktisap edecekleri muayyen vasıftaki alacakların üçüncü şahıslarca müdahale edilemeyen bir hukuki kadro içinde müştereken itfası maksadı ile, bir akitle tesis ettikleri hususi bir icra müessesesidir” olarak tanımlamıştır. Yazar cari hesap ile cari hesap sözleşmesinin birbirinden farklı iki kavram olarak kabul etmekte ve cari hesap ilişkisini kuran anlaşmayı tesis akdi olarak nitelendirmektedir. Yazara göre bu akit, diğer borç doğuran akitlerden farklılık oluşturmaktadır. Şöyle ki, genellikle akitlerde iki veya daha ziyade irade, birbirine zıt gayelere yöneliktir. Fakat cari hesap bu kaideye istisna oluşturmakta ve cari hesap sözleşmesinde taraf iradeleri tek bir gaye etrafında birleşmektedir. Bu gaye her iki taraf için de müşterektir ve taraflar arasında yeni bir hukuki statü oluşturmaktadır. Bu bakımdan cari hesap ilişkisini kuran bu akit, şirket akitlerine benzetilebilir ve bir borç akdi değildir ——Cari hesaba kaydedilen alacakların devir edilememesine ilişkin doktrinde, cari hesap sözleşmesinin alacakların devrini yasaklayan zımni bir anlaşma olduğu görüşü ileri sürülmüştür. Bu görüşe göre taraflar, cari hesap sözleşmesi ile karşılıklı olarak, alacaklarını birbirlerinden istemekten vazgeçerler. Bu da cari hesaba giren her bir alacak ve borç üzerindeki tasarruf yetkisini ortadan kaldırmakta ve bunun sonucu olarak cari hesaba giren alacak ve borçlar taraflarca başka bir kişiye devredilemez nitelik kazanmaktadır. Tarafların aralarında cari hesap sözleşmesi yapmaları, sözleşme süresince hesaba girecek alacak ve borç kalemleri üzerinde, başkalarına devir etmeme hususunda zımnen anlaşıldığını göstermektedir——“Alacağın Temlikinde Sözleşme ile Kararlaştırılan Temlik Sınırlama (Kısıtlama) ve Yasakları”——
Cari hesap, 6102 sayı TTK 89/1’de “İki kişinin herhangi bir hukuki sebep veya ilişkiden doğan alacaklarını teker teker ve ayrı ayrı istemekten karşılıklı olarak vazgeçip bunları kalem kalem alacak ve borç şekline çevirerek hesabın kesilmesinden sonra çıkacakartan tutarı isteyebileceklerine ilişkin sözleşme” şeklinde tanımlanmıştır. Görüldüğü gibi kanunda cari hesap bir sözleşme olarak kabul edilmiştir.Aynı maddenin 2. fıkrasında “Bu sözleşmenin yazılı yapılmadıkça geçerli olmadığı” düzenlemesine yer verildiği görülmüştür.Takas TBK’nın 139. Maddesinde düzenlenmiş olup buna göre iki kişi karşılıklı olarak bir miktar para veya özdeş diğer edimleri birbirine borçlu oldukları taktirde her iki borç muaccel ise iki tarafın her biri borcunu alacağı ile takas edebilir. Bunun sonunda her iki borç takas edilebilecekleri anda daha az olan borç tutarınca sona erer. Takas hukuki niteliği itibarı ile bozucu yenilik doğuran bir haktır. Takasa ilişkin hükümler düzenleyici nitelikte hükümlerdir. Bu nedenle taraflar aralarında yapacakları sözleşmede takasın şartlarını değiştirebilecekleri bunu ağırlaştırıp kolaylaştırabilecekleri gibi takasa tabi alacakları takas dışı da bırakabilirler. TBK’nın 145. Maddesi gereği borçlu takas hakkında önceden feragat edebilir.Alacağın temliki ise Türk borçlar kanununun 183vd. Maddelerinde düzenlenmiş olup kanunda bu terimin tanımı yapılmamıştır. Alacağın devri mevcut bir alacağın alacaklısının değişmesi işlemidir. TBK’m183 de ön görülen unsurlara göre alacaklının bir borç ilişkisinden doğan alacağını borçlunun rızasına gerek olmadan bir sözleşmeye dayanarak üçüncü bir kişiye devretmesine alacağın devri adı verilir. Alacağın devrini bir borç ilişkisinin içerdiği tüm hak ve borçlarla birlikte devrinden,özellikle de sözleşmenin devrinden ayırmak gerekir. Borç ilişkisi, örneğin bir sözleşme ilişkisi belirli hakları ve borçları içerir. Sözleşme ilişkisinde bu hak ve yükümlülüklerin oluşturduğu bütüne tarafların özellikle ” alacaklı ve borçlunun hukuki durumu” denir. Bir borç ilişkisinden doğan bir veya birden çok alacağın üçüncü bir kişiye devri alacağın devrini, borç ilişkisinin bir bütün olarak devri ise borç ilişkisinin , sözleşmenin devrini ifade eder.Bir borç ilişkisinden doğan bireysel alacakların bir kısmı veya tamamı devredilmiş olsa bile bu borç ilişkisinin bir bütün olarak devri anlamına gelmez. Borç ilişkisinde önemli olan ” alacaklının ve borçlunun hukuki durumu, sıfatı” ‘dır.Bu durum ve sıfat alacaklı ve borçlunun sahip olduğu hukuki durumu örneğin borç ilişkisinden doğan alacak ve borçlar dışında yenilik doğuran hakları, defi ve itirazları da kapsar. Alacağın devrinde bir borç ve özellikle sözleşme ilişkisi nedeni ile meydana gelen ” hukuki durum ve sıfat” devredilmediği için böyle bir ilişkiden doğan yenilik doğuran haklar ve defiler ilke olarak devredilemez. Bunlar sözleşmenin alacaklı ve borçlu tarafına ait olarak kalır. ——-Yapılan incelemede davalının 15.05.2019 tarihli alacağın temliki işlemine kayıtsız şartsız muvafakat ettiğine dair 16.07.2019 tarihli belge bulunduğu, davalının temlike muvafakatinde kayıtsız ve şartsız devre onay verdiği, her ne kadar davalı ile dava dışı—— arasındaki sözleşmede ödemeler yapılırken tedarikçinin borçlarını kesintisinden sonra kalan miktarın ödeneceği düzenlemesi varsa da sözleşmenin nispiliği ilkesi gereği bunun davalı yanca ancak sözleşmenin diğer tarafı olan birliğe karşı ileri sürülebileceği, Davalının savunmasında ileri sürdüğü gibi, temlik eden Birliğe sattığı yem vb.maddeler sebebiyle olan alacağının çiğ süt satımından olan temlik edene alacağından tenzili sonrasında kalan tutarın Temlik Edenin alacağı olabilmesi için “cari hesap sözleşmesi” bulunması gerektiği; hal böyle olunca, cari hesap sözleşmesi bulunmadığından, Birlikten olan alacağın temlike konu olacaktan takası sonucu ortaya çıktığından ve davacı da takas hakkından temlike verdiği 16.07.2019 tarihli muvafakat ile vazgeçtiğinden, kendisinin alacaklarına, onay verdiği tarihten sonraki oluşan alacaklarının temlik edilen alacaktan indiremeyeceği sonucuna varılmıştır. (TBK.m.145 ve TBK.m.188) Kaldı ki yukarıda ifade edildiği üzere davacı banka ile dava dışı birlik arasındaki işlemin alacağın temliki işlemi olduğu, sözleşmenin devri olmadığı bu nedenle davalının dava dışı —— ile arasındaki sözleşmeden kaynaklı hakları davacıya karşı ileri süremeyeceği sonucuna varılmıştır.Bilirkişi kök raporunda davalının 16.07.2019 tarihli temlike onay ve takastan feragat beyanı nedeni ile TBK’nın 188 ve 145. Maddeleri gereği bu tarihten sonra düzenlenen davalı tarafından dava dışı birliğe düzenlenen iade , yem ve demirbaş faturalarının düşülmemesi gerektiği bildirilmesine rağmen sehven düşülmüş, yapılan bu maddi hata 21.07.2022 tarihli ek raporda giderilmiştir. Yukarıda takas ve alacağın temlikine dair genel açıklamalar yapılmış olup, takas hakkından önceden feragat edilmesi mümkündür. Davalının temlike onay verdiği ve takas hakkında kayıtsız şartsız vazgeçtiği görülmüştür. Davacı ile dava dışı —– arasındaki işlemin alacağın temliki ilişkisi olduğu, davalı ile dava dışı birlik arasındaki sözleşme ilişkisinin devralınmadığı açıktır. Bu nedenle davalının söz konusu iade faturaları, yem ve demirbaş faturaları vs. Gibi alacaklarını davacı temlik alanın alacağından mahsup etmesi mümkün değildir. Bunları ancak kendi sözleşenine karşı ileri sürebilir.Her ne kadar davalı yanca davalı ile dava dışı —– arasında cari hesap ilişkisi göz ardı edilerek rapor düzenlendiği , davalı ile—– arasındaki sözleşmenin 6. Maddesinin taraflar arasında bir cari hesap ilişkisi kurulduğunun teyidi olduğu ileri sürülmüş ise de ilgili madde incelendiğinde ödeme koşullarının kararlaştırıldığı, sözleşmenin cari hesap sözleşmesi mahiyetinde olmadığı, TTK anlamında cari hesap sözleşmesinde bütünlük olduğu, davalı ile —— arasında süt satımında kaynaklı alım bedellerinin belirli vadelerle ödenmesine ilişkin sözleşmenin 6. Maddesinin TTK’nın 89 ve devamında ön görülen cari hesap sözleşmesiyle bir ilişkisi de olmadığı görülmüştür. Öte yandan takip 48 adet faturadan kaynaklanmaktadır. İtirazın iptali davaları takibe sıkı sıkıya bağlı davalardır. Davacı yanca takibe dayanak yapılan faturalara itiraz edildiğine dair davalı yanca yazılı bir delil ibraz edilmemiştir.Yukarıda anlatılan nedenlerden ötürü iade faturalarının alacaktan mahsubu zaten mümkün değildir. Ancak bir an için aksi kabul edilse dahi söz konusu faturalar için iade faturası düzenlenmiş olması bu alacağı ortadan kaldırmayacaktır. Burada sadece ispat külfeti iade faturasını düzenleyen tarafa geçecektir. Nitekim faturalar davalı defterlerine de işlidir.——-Dava, TBK 470 ve devamı maddelerde düzenlenen ve konusu kilit parke taşı imali ve teslimi işi olan eser sözleşmesine dayalı olarak bakiye iş bedelinin ödenmediği iddiasıyla yapılan takibe itiraz nedeniyle İİK 67. maddeye göre açılmış itirazın iptâli davasıdır. Bir fatura alan kişi aldığı tarihten itibaren sekiz gün içinde, faturanın içeriği hakkında bir itirazda bulunmamışsa bu içeriği kabul etmiş sayılır (TTK 21/2). Süresi içinde itiraz edilmeyerek kesinleşen futuradaki alacakla ilgili olarak, süre geçtikten sonra iade edilmesi veya ticari defterlere kaydedildikten sonra iade faturası düzenlenmesi, borçtan kurtulmayı sağlayan ve alacağı tartışmalı hale getiren geçerli bir araç değildir. İtiraz yüresi geçtikten sonra, faturaların doğrudan içide edilmesi veya iade faturası kesilmesi alacağın varlığını ortadan kaldıran bir sonuç doğurmayacaktır. Faturaya itiraz edilmemesi sözleşme ilişkisini ka nıtlamaz ise de, sözleşme ilişkisinin kanıtlanması halinde, bu sözleşme gereğince düzenlenmiş olan ve süresinde itiraz edilmeyen faturadaki miktar kesinleşir.Yukarıda yapılan açıklama ve sözü edilen kuralla birlikte somut olay değerlendirildiğinde; davacı taraf faturaların davalı tarafa tebliği edildiğini ve iade edilmediğini bildirmiş ve tebliğ belgeleri sunmuştur. Davalı tarafın beyanları ise faturaların tebliğ edildiğini ortaya koymakta ancak teslim edilmeyen malların faturalarının iade edilmediğini savunmaktadır. Kanunda aksine özel bir düzenleme olmadıkça; taraflardan her birinin, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlü olması (TMK 6), diğer bir ifadeyle, iddia edilen vakaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafın ispat yükü altında olması (HMK190) nedeniyle, tebliğ edildiği anlaşılan faturalara itiraz edildiği veya süresi içinde iade edildiği olgusundan lehine hak çıkaracak taraf olarak ispat yükü altında olan davalı bunu kanıtlayamamış ve fatura içerikleri kesinleşmiştir. Bu nedenle davanın kabulü gerekirken kismen kabul kararı verilmesi doğru olmadığının ” belirtmiştir.( Aynı yöndeki içtihat için—— Karar sayılı ilamları ) Davalı yanca 16.07.2019 tarihinden sonra davacıya yapılmış olan ödeme miktarı 9.486.332,95 TL olduğu anlaşılmıştır. Nitekim ödeme miktarı hususunda bir ihtilaf bulunmamaktadır. Davacı yan davalı ile arasında eski tarihli temlik sözleşmelerinden kaynaklı alacaklar da olduğunu, davalının yapmış olduğu bu ödemenin eski tarihli temlik alınan alacaklara ait olduğunu ileri sürmüştür. Davalının yapmış olduğu ödemelerin havalelerin açıklama kısımları incelenmiş ” gönderen:——birliği ” ibaresi bulunduğu görülmüştür.6098 sayılı TBK’nın 102. Maddesi ” Kanunen geçerli bir açıklama yapılmadığı veya makbuzda bir açıklık bulunmadığı durumda ödeme, muaccel borç için yapılmış sayılır. Birden çok borç muaccel ise ödemenin, borçluya karşı ilk olarak takip edilen borç için yapılmış olduğu kabul edilir.Takip yapılmamış ise ödeme, vadesi ilk önce gelmiş olan borç için yapılmış olur. Birden çok borcun vadesi aynı zamanda gelmişse, mahsup orantılı olarak; borçlardan hiçbirinin vadesi gelmemişse ödeme, güvencesi en az olan borç için yapılmış sayılır. ” hükmüne haizdir.
Mahkememizin 14.09.2022 tarihli duruşmasının —— numaraları ara kararları gereği davacının bu iddiasının yerinde incelenmesi hususunda bilirkişi heyetine görev verilmiştir. Bilirkişi heyeti 2. Ek raporunda hesap ekstrelerinde yatırılan paraların hemen altında iş bu tutarın hangi kredilere mahsup edildiğinin görüldüğünü, havale makbuzlarında herhangi bir açıklama olmadığını, temlik onay tarihi 16.07.2019 öncesi kullandırılan kredilerin dökümünün ibraz edildiğini, davalının 16.07.2019 öncesi yapmış olduğu ödemelerden toplamda 9.144.310,27 TL’sinin 16.07.2019 öncesi kullandırılan kredilere mahsup ettiğinin görüldüğünü, davacı bankanın dava dışı birlik ve davalı tarafla süre gelen ilişkisi dikkate alındığında ödemelerin TBK’nın 102. Hükümlerine göre önce muaccel hale gelen alacaklardan mahsubunda bir usulsüzlük olmadığı, davalıdan isteyebileceği tutarın 16.265.314,10 TL olduğunu belirtmiştir. Bilirkişi heyeti 2. Ek raporu mahkememizce yapılan görevlendirmeye uygun olup denetime uygundur. Davacının daha evvel muaccel halen gelen önceki dönem temlik sözleşmelerinden kaynaklı alacağa ödemeleri mahsup etmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamaktadır. Davalının yapmış olduğu ödemelerde, havale makbuzlarında açıklama bulunmadığından TBK’nın 102. Maddesi gereği vadesi ilk önce gelen borca ödemelerin mahsubunda bir usulsüzlük bulunmamaktadır.——-sayılı ilamında da açıklandığı üzere; genel bir kavram olarak “likid (liqiude) alacak”; “tutarı belli (muayyen), bilinebilir, hesaplanabilir alacaktır” Likit bir alacaktan söz edilebilmesi için; ya alacağın gerçek miktarının belli ve sabit olması ya da borçlusu tarafından belirlenebilmesi için bütün unsurların bilinmesi veya bilinmesinin gerekmekte olması; böylece, borçlunun borç tutarını tahkik ve tayin etmesinin mümkün bulunması; başka bir ifadeyle, borçlunun yalnız başına ne kadar borçlu olduğunu tespit edebilecek durumda olması gerekir. Bu koşullar yoksa, likit bir alacaktan söz edilemez —— Likit alacak bakımından aranan “borçlunun, talep edilen alacağı veya alacağın bütün unsurlarını bilmesi veya bilmek (kolayca hesap edebilmek) durumunda olması; bu bağlamda alacağın miktarının belirlenmesi için tarafların ayrıca mutabakata varmasına (anlaşmasına) veya mahkemenin tayin edeceği bilirkişi eliyle bir değerlendirme yapılmasına ihtiyaç bulunmaması, diğer bir anlatımla borçlunun, yalnız başına ne kadar borçlu olduğunu tespit edebilir durumda olması” ölçütü birçok tartışmayı sona erdirmekle beraber, bir davada bilirkişi incelemesine gidilmesinin, alacağın likit olup olmadığı ile ilgili başlı başına bir kıstas olarak kabul edilmesi de doğru değildir. Çünkü mahkeme uygulamasında “hesap işi”, çözümü özel veya teknik bir bilgiyi gerektiren hallerden olduğundan borçlunun, kendi başına hesaplayabilecek durumda olduğu asıl alacak ve temerrüt faizine itiraz etmesi halinde, mahkemenin, alacaklının alacağının miktarını, bizzat tespit etmeyip bilirkişi vasıtasıyla belirleyeceğinden, likit olan bir alacağın sırf bilirkişi incelemesi yapıldığı gerekçesi ile likit sayılmaması doğru olmayacaktır.——- Somut olayda Alacak likit ve davalı itirazında haksızdır. Davacı ile dava dışı birlik arasındaki temlik sözleşmesinin 6. Maddesi gereği borç ödeninceye kadar birliğin davacıya karşı sorumluluğu devam ettiğinden dava dışı birlik ile tahsilde tekerrür olmamak kaydı ile davanın kabulüne karar verilmiştir. Tüm bu anlatılan nedenlerden ötürü aşağıdaki gibi karar verilmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davacının müflis birliğin iflas masasına kaydettirdiği alacakla tahsilde tekerrür olmamak kaydı ile , DAVANIN KABULÜNE;
a-Davalının —— Sayılı dosyasına vaki itirazının iptaline, takibin devamına,
B-Likit alacağa vaki haksız itiraz nedeni ile asıl alacak üzerinden hesaplanan %20 oranındaki 3.253.062,82 TL icra inkar tazminatının davalıdan alınarak davacıya ödenmesine,
2-492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 1.111.083,61 TL nispi harçtan, peşin alınan 196.444,34 TL’nin mahsubu ile bakiye kalan 914.639,27 TL harcın davalıdan alınarak hazineye gelir kaydına,
3-Davacı tarafından 54,40 TL başvurma harcı, 196.444,34 TL peşin harç olmak üzere toplam 196.498,74 TL yargılama gideri mahiyetindeki harcın davalıdan alınarak davacıya ödenmesine,
4-Davacı yanca yapılan 9.750,00 TL bilirkişi ücreti, 210,50 TL tebligat, posta gideri ve diğer yargılama giderleri toplamı 9.960,50 TL yargılama giderinin davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine,
5-Karar tarihinde yürürlükte bulunan —— nispi vekalet ücretinin davalıdan tahsiliyle davacıya verilmesine,
6-6100 Sayılı HMK’nun 333. maddesi gereğince var ise kalan gider/delil avansının karar kesinleştiğinde taraflara iadesine,
7——-bütçesinden karşılanan 1.320,00 TL arabuluculuk ücretinin davalıdan alınarak hazineye irat kaydına,Dair karar, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun İstinafa ilişkin hükümleri doğrultusunda, kararın tebliğ tarihinden itibaren iki (2) haftalık süre içerisinde (HMK’nın 345. maddesi), mahkememize veya başka bir yer mahkemesine dilekçe ile başvurmak (HMK’nın 343. maddesi) ve istinaf harcı ile gerekli giderlerin tamamen ödemek (HMK’nın 344. maddesi) suretiyle,—— Bölge Adliye Mahkemesi nezdinde İstinaf yolu açık olmak üzere, taraf vekillerinin yüzüne karşı verilen karar, oy birliği ile açıkça okunup usulen anlatıldı.