Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Anadolu 10. Asliye Ticaret Mahkemesi 2020/101 E. 2023/289 K. 22.03.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. İstanbul Anadolu 10. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO: 2020/101
KARAR NO: 2023/289
DAVA TARİHİ: 17/03/2020
KARAR TARİHİ: 22/03/2023
BİRLEŞEN ——–ESAS —— SAYILI DOSYASINDA;
DAVA: Alacak (Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 26/11/2020
KARAR TARİHİ: 22/03/2023

Mahkememizde görülmekte olan Alacak (Ticari Nitelikteki Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan), Alacak (Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,

GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
MAHKEMEMİZ ASIL DOSYASINDA;
DAVA:Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkilinin 16.02.2017 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere davalı ile depolama sözleşmesi imzalayarak davalıdan depo hizmeti aldığı, taraflar arasında imzalanan sözleşmeye göre müvekkiline ait ürünlerin paletler halinde, davalı firmanın hazırlamış olduğu ürün kabul formu ile depoya girişi yapılacağı, sevk irsaliyesi ve ürün teslim formu ile de ürünlerin aynı şekilde paletli olarak çıkışının yapıldığı, müvekkilinin, davalı ile imzalamış olduğu sözleşmeye uygun şekilde yükümlülüklerini yerine getirdiği fakat, davalının sözleşmeye aykırı hareket ettiği, davalının ürünleri teslim etmediği, bunun üzerine alacağın temin edilmesi için—— yevmiye numaralı ihtarnamesinin keşide edilerek alacakların istendiği fakat davalının gönderilen ihtarnameye cevap vermediği, borcun ödenmemesi üzerine davalı aleyhine —– sayılı dosyası ile icra takibi başlatıldığı fakat davalının bu takibe de haksız ve kötü niyetli olarak hiçbir gerekçe göstermeden itiraz ettiği, itirazın iptali ve takibin devamına karar verilmesi için iş bu huzurda görülen davayı açma zarureti hâsıl olduğu, davalı şirketin vekil marifetiyle haksız ve kötü niyetli olarak ve alacağı sürüncemede bırakmak maksadıyla takibe itiraz ettiği ve takibin durmasına sebebiyet verdiği, yasa gereği dava ön şartı olan arabuluculuk müessesine buşvurulduğu ve bundan da netice alınamadığı, davanın kabulü ile davalının, —– sayılı dosyasına vaki itirazının iptaline, takibin ticari faiziyle birlikte devamına, itiraz haksız ve kötü niyetli yapıldığından, alacak likit olduğundan, takibin durduğu ve alacağın sürüncemede kalmış olduğundan davalının %20’den az olmamak üzere icra inkar tazminatına çarptırılmasına, dava harç ve masrafları ile ücreti vekaletin davalıya yüklenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir

CEVAP:Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Davacının dava dilekçesinde 16.02.2017 tarihinden itibaren geçerli depolama hizmet sözleşmesi ile depo hizmeti aldığını ifade ettiği fakat taraflar arasındaki sözleşmesel ilişkinin 01.01.2016 tarihinde düzenlenen depolama sözleşmesi ile başladığı, fiilen —– beri beraber çalıştıkları, davacı şirketin sadece depolama hizmeti değil bunun yanında davalı müvekkilinden oda da kiraladığı, kiralık oda ve depo olarak kullanılan saklama alanları arasında geçirgenlik mevcut olduğu, davacı şirket çalışanlarının, davalı —- bulunan ürünlerini ihtiyaç ve durumun aciliyetine göre kimi zaman kiralık odadan kimi zaman ise depo alanından almak suretiyle karışıklığa sebebiyet verdiklerini, bu hususun sevk irsaliyesi ve ürünlerin çıkış prosedürlerine yansıdığı, davacının, davalı müvekkilinin emaneti teslim etmediğini iddia ettiğini ve bu hususun gerçeği yansıtmadığını, örf adet ve teamül gereği uygulamada depoculuk faaliyetlerinde söz konusu uyuşmazlıkta olduğu gibi davacı şirketin, davalı — depo ya da kiralık odasından mesai saati sonrası hatta gece geç vakit dahi ürün alabildiği, bu nedenle de uygulamada imzasız ürün alıp imzasız ürün verilmesinin söz konusu olabileceği, söz konusu paletlerde de teamül gereği kontrol ve imza olmaksızın işlem yapıldığı, davacının dava dilekçesinde %20 icra inkar tazminatına hükmedilmesini talep ettiği ancak alacağın likit alacak olmadığı, davacının talep ettiği tarihte son kullanım tarihi geçmiş ürünler bulunduğu, ürünlerin niteliği gereği değerlerinin birbirinden farklı olduğu, davacı açısından net belirli bir alacak tutarı bulunmadığı, davacının herhangi bir alacağı olup olmadığı ancak yapılacak yargılama faaliyeti içerisindeki bilirkişi incelemesi ve keşif sonrası ortaya çıkacağı, bu nedenle icra inkar tazminatı talep edilmesinin bir dayanağı bulunmadığı, tüm fazlaya ilişkin hakları ile tüm karsı dava hakları da saklı kalmak kaydıyla her türlü mesnetten yoksun ve sübut bulmayan davanın reddini, yargılama gideri ile vekalet ücretinin de karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
BİRLEŞEN ——–SAYILI DOSYASINDA;

DAVA :Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Taraflar arasında—– tarihinde —- imzalandığını, buna göre sözleşmenin —- maddesinde gecikme bedeli alınacağını, yine sözleşmenin — elektrik zammı yansıtması alınacağının yazdığını,—- yılına ilişin elektrik zammı artış bedeline yönelik kısmi bir ödeme ve belli yıllarda bir kısım gecikme bedeli ödemesi gerçekletiğini ancak hesaplanan tutarın tamamının ödenmediğini, yapılan hesaplama neticesinde elektrik zammı artış bedeli olarak — sözleşme hizmet bedelinin geç ödenmesinden kaynaklı 150.932,08 TL gecikme bedeli olarak toplam 783.521,08 TL alacaklarının olduğunun görüldüğünü, bu hususun davacı müvekkilinin ticari defter ve kayıtları incelendiğinde görüleceğini, dava konusuna ilişkin olarak arabuluculuğa başvurulmuş ancak anlaşma sağlanamadığını,ayrıca davalı şirketin davacı müvekkili aleyhine açmış olduğu ——- sayılı dosyasında depo sözleşmesinden kaynaklanan zayi ve hasar iddiasına dayanan alacak davasının tarafları ve konusu aynı satılan mala ve verilen depo hizmetine ilişkin olmasından dolayı bu davanın da aynı dosyadan görülmesinin usul ekonomisi yönünden faydalı olacağını belirtmiş olmakla, davanın kabulü ile mahkememiz dosyasının —- sayılı dosyası ile birleştirilmesini talep ve dava etmiştir.

CEVAP:Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Davacının taleplerinin zaman aşımına uğradığı, davaların birleştirilmesinin hatalı olduğu, taraflarına dava dilekçesi tebliğ edilmeden tensip ile birleştirilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğu, sırf davanın taraflarının aynı olmasının birleştirileceği anlamına gelmediği, davaların tefrik edilerek mahkemesine iadesi gerektiği, —– dosyada görülmekte olan davanın konusunun davacı şirketin müvekkiline ait malların davacı şirketin deposunda zayi olması ile ilgili olduğu, huzurda görülmekte olan davanın ise verilen depo hizmetine ilişkin feri alacakların talebiyle görülmekte olduğu, bu gerekçe ile iki dosyanın birleştirilmesi talebinin yerinde olmadığı, davalır birleştirilmesi mümkün olmadığından, birleştirme kararından rücu ile dosyaların tefrikine, davanın öncelikle usulen daha sonra esasen reddine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa tahmiline karar verilmesini talep etmiştir.

DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:Asıl dava taraflar arasında depolama sözleşmesinden kaynaklı davacı tarafça 11.04.2019 tarihli noter ihtaratına ek yapılan ve kayıp olduğu iddia edilen ürünlerin saklama sözleşmesinden kaynaklı olarak davacıya teslim edilip edilmediği, davalının deposunda iken kaybolup kaybolmadığı, bu ürünler içerisinde ekonomik değeri olmayan son kullanım tarihi geçmiş ürün olup olmadığı, icra takibine itirazın iptalini gerekip gerekmediği, iptali gerekiyor ise davacının asıl alacağının ve temerrüt varsa işlemiş faiz istemine ilişkin olduğu, birleşen davadaki uyuşmazlığın ise taraflar arasında imzalanmış olan depolama sözleşmesinden kaynaklı olarak sözleşmenin—- maddelerinde belirlenen gecikme bedeli ile sözleşmenin —– maddesinde belirlenen elektrik zammı artış bedeli olarak tanımlanan alacaklar için sözleşme hizmet bedelinin geç ödenmesinden kaynaklı bir gecikme bedeli alacağı olup olmadığı, sözleşme sürecinde elektrik bedeline zam yapılıp yapılmadığı, yapılmış ise davalıdan talep edilebilecek elektrik zammı artış bedeli alacağına ilişkindir. Mahkememizce taraf delilleri toplanmış uzman bilirkişi heyetinden kök ve ek raporlar alınmıştır. Birleşen dosyada davalı taraf zamanaşımı savunmasında bulunmuştur.
——–Davacılar, davalı Banka ile yaptıkları kiralık kasa sözleşmesine dayalı olarak talepte bulunmuşlardır. —— alana bırakılan para ve sair misli eşyayı geri istemeye ilişkin şahsi talep hakkı kanunlarda özel hüküm bulunmadığı için genel hükümlere göre 10 yıllık zamanaşımına tabidir…” belirtmiştir. Davadaki istemler saklama——– sözleşmesinden kaynaklı istemler olup 10 yıllık zamanaşımına tabi olduğundan birleşen dosyada davalı savunmasına itibar edilmemiştir.
Aşağıda sözleşmenin ilgili ve önemli maddeleri aynen alıntılanacak, bilirkişi raporlarının ilgili ve önemli kısımları aynen alıntılanacak, raporların hangi bölümüne neden itibar edilip bir kısmındaki görüşlere neden itibar edilmediği izah edilecek, doktrindeki görüşlere yer verilecek ve dosya bazında değerlendirme yapılarak sonuca gidilecektir.
Taraflar arasındaki sözleşmenin önemli maddeleri aşağıdaki gibidir.Sözleşmenin konusu ve kapsamı başlıklı —– Maddesi ” iş bu sözleşmenin depocu tarafından müşteriye depolama alanının ,iş bu sözleşmeye uygun ve boş olarak tahsis edilmesidir. Bu anlamda sözleşmenin kapsamı müşterinin lojistik operasyon ve diğer hizmetler için anlaştığı şirkete ait ürünlerin depocu tarafından belirtilen özellikleri haiz depo alanında muhafaza edilmesidir.”
—– depocu müşteri tarafından depolanması istenen her türlü ürünü gerekli özelliklere haiz depo alanında müşterinin ürünlerinin muhafaza edilmesi için gerekli odaları,rampa alanını ve ısı ayarlarını sağlayacağını beyan kabul ve taahhüt eder” —-Maddesinde ” müşteri tarafından yazılı olarak bildirilerek talep edilen sıcaklıkta tutulan malların bozulmasından ve /veya malların hasar görmesinden depocu sorumlu değildir. ” —– Maddesinde ” müşterinin yükümlülüklerini yerine getirmemesinden , tedbirsizlik, ihmal ve dikkatsizliğinden , suç sayılır bir eylemi veya mevzuat hükümlerine aykırı bir hareket sonucu gerek cezai gerek hukuki ve gerekse mali sorumlulukları tamamen MÜŞTERİYE aittir. ”
5.8. ” Müşteri depolanan ürünlerin hukuka uygunluğundan ve kiraladığı odaların hukuka ve kurallara uygun olarak işletilmesinden hukuken tamamen ve tek başına sorumludur, depocu hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.”
9.3. Maddesinde ” iş bu sözleşme bütün maddeleri ile birlikte bir bütün teşkil etmekte….”
Birleşen davadaki isteme konu olan EK 1 DEPOLAMA BEDELİ başlıklı kısım incelendiğinde önemli maddeler aşağıdaki gibidir.
5. Madde ” ödemelerdeki gecikme 5 günü aşması halinde aylık %5 gecikme cezası aylık kira bedeline eklenecektir. Gecikme cezası her ay bakiye üzerinden hesaplanacaktır. “
8. Maddesi ” elektrik fiyatlarına ( elektrik tüketim, kayıp/kaçak, iletim ve /veya dağıtım bedeli, vergi/ fonlar bedelleri) yapılacak zamlar aynı ay içerisinde kesilecek faturalardaki hizmet bedellerine yapılan zam oranında yansıtılacaktır. ”
Öncelikle her ne kadar birleşen davacı davacının depolama sözleşmesi haricince oda kiraladığı ve birleşen davadaki istemlerine de buna dayandırdığını belirtmiş, sözleşmenin EK 1 protokolde de bazı kısımlarda ” kira ” şeklinde ibareler varsa da sözleşmenin 9.3. Maddesinde sözleşme ve eklerinin bir bütün teşkil ettiği açıkça hükme bağlanmıştır. Aynı zamanda birleşen davacının davasına dayanak yaptığı alacaklar elektrik bedellerine gelen zamlar nedeni ile depolama bedeline eklenmesi gereken bedel ile saklama sözleşmesi gereği bedellerin geç ödenmesinden kaynaklı EK 1 protokoldeki gecikme bedeli alacağına ilişkin olup, sözleşmenin bütünlüğü nazara alındığında birleşen davadaki istemler yönünden de mahkememizin görevli olduğu sonucuna varılmıştır.
Bilirkişi heyeti——– Tarihli kök raporunda “….1. Asıl Dava Yönünden
A) Taraflar arasında cari hesap ilişkisinden kaynaklı alacak talebi bulunmayıp, saklama sözleşmesine aykırılıktan doğan zararın tazmini talebi bulunduğu; uyuşmazlığın bağlandığı teorik sorun yukarıda değerlendirme başlığı altında (B) sayılı bentte tanıtılarak somut olay özelinin (C) sayılı bentte yapılan incelemesinde esas alınan yukarıda (6) sayılı bentte teknik görüşe nazaran, saklama sözleşmesine konu ürünlerin raf ömrünün azami 1 yıl olduğu; depoya giriş tarihlerinin— — olmasına, istem —- yılında gerçekleşmesine nazaran, raf ömrünün bittiği;
B) Sözleşmeye aykırılık halinde, TBK.m.114/2 göndermesiyle, kıyasen uygulanan haksız fiil hükümleri kapsamında ortaya çıkan zarar ile davalı eylemi arasındaki illiyet bağı oluşmaması yanı sıra, aykırılık benimsense bile zararın fark teorisiyle izah edilmesine göre, istem tarihinde ürünlerin ekonomik değeri bulunmadığından, davacının malvarlığında bir azalma meydana gelmediği; ürünlerin hurda değeri de bulunmadığı; hal böyle olunca, zarar tazmin talep koşulunun gerçekleşmediği;
C) Sayın Mahkeme’nin bilirkişi heyeti görüşünü uygun görmemesi halinde, saklamaya ve istemeye konu ürünlerin ihtar tarihinde davacı şirketin satış fiyatlarının esas alınarak, değerinin —–olduğu;
D) Davacının takibinde ayrıca birikmiş faiz talebi mevcut olduğu; ancak 11.04.2019 tarihli ihtarında ekteki listedeki ürünlerin teslim edildiğine ilişkin evrakın gönderilmesini talep ettiği; aksi takdirde uğranılan zararlar için hukuki yola başvurulacağını bildirildiğinden, miktar bildiren ihtar olarak değerlendirilmediği; bir başka anlatımla, temerrüt sonucunu doğurmaya yeterli olmadığından, takipteki birikmiş faiz talebine iştirak edilmediği;
2. Birleşen Dava Yönünden
Sayın Mahkeme’nin görevlendirme kararının —– tarihli olduğu; asıl dava yönünden görev verildiği; birleşen davanın ise, 26.11.2020 tarihinde açıldığı; birleşen dava yönünden görev verilmediği gibi, —- tarihlerini kapsayan ve — sayfadan oluşan bir—– tablosu ile fatura ödemelerine ait gecikme bedellerini gösterir —– sayfadan oluşan ——— tablosunun bulunduğu, alt belgelerinin ibraz edilmemiş olması nedeniyle incelenemediği; dava dilekçesinde bahsi geçen elektrik zammı ve gecikme bedellerine ait bazı dönemlerde tanzim edildiği belirtilen fatura ve ödeme belgelerinde bulunmadığı;Hal böyle olunca, gerek görevlendirme olmaması gerekse anılan yetersizlikler sebebiyle, değerlendirilmesinin de mümkün olmadığı görüş ve kanaatinde olduklarını… ” belirtmiştir. Bilirkişi heyeti—- Tarihli 1. Ek raporunda “…1. Asıl Dava Yönünden
Davacı itirazlarının yukarıda ——- sayılı bentte irdelendiği; ürünlerin son tüketim tarihi öncesinde davacı tarafından, davalıdan istendiğine ilişkin delilin dosyada bulunmadığı; tek delilin ——- tarihli ihtar olduğu; bu ihtar öncesinde ürünlerin giriş tarihine nazaran, son tüketim tarihinin sona erdiği; davalının saklama borcuna aykırılığı sabit olmakla beraber, açıklanan gerekçeyle zarar doğmadığı; bilirkişi görüşünün uygun görülmemesi ihtimaline göre de, ürünlerin davacı kayıtlarıyla tespit edilen satış fiyatlarına göre değerlerinin kök raporda gösterildiği;
2. Birleşen Dava Yönünden Birleşen davacı vekilinin dosyaya ibraz ettiği belge kapsamına göre tespit edilen uyuşmazlık konusuna göre yapılan inceleme sonunda;
A) Kira/hizmet bedellerinin zamanında ödenmemesi halinde, aylık %5 akdi faiz kararlaştırması kapsamında, davacının oluşan gecikme cezası/faiz alacağının 44.770,36 TL olduğu; (Talep: 150.932,08 TL)
B) Kök raporda da ifade edildiği üzere, taraf ticari defterlerinde en son işlem tarihi olan 20.03.2019 günü itibariyle borç alacak bakiyesinin O (sıfır) olduğu; kararlaştırmadaki akdi faiz kapsamında düzenlenmiş fatura bulunmadığı; TBK.m.131/f.1’de, asıl borcun ifa ya da diğer bir sebeple sona ermesi halinde, rehin, kefalet, faiz ve ceza koşulu gibi buna bağlı hak ve borçların sona ereceği düzenlemesine göre, davacının faiz/gecikme cezasi isteme hakkının devam edip etmediğinin nihai takdirinin Sayın Mahkeme’ye ait olduğu;
C) Taraflar arasındaki sözleşmenin ek/1 belgesinin 8. maddesine göre, elektrik fiyatlarına gelen zamların aynı ay içinde kesilecek faturalardaki hizmet bedellerine yapılan zam oranının yansıtılacağı kararlaştırması kapsamında düzenlenmiş bir fatura bulunmamakla beraber, yukarıda yapılan irdelemeye nazaran, ilgili dönemde elektrik fiyatlarında meydana gelen artışlar dikkate alınarak, davacının isteyebileceği tutarın 10.099,27 TL olarak hesaplandığı; (Talep: 632.589,00 TL)
3. Tüm delillerin takdiri ve hukuki değerlendirmenin tamamı Sayın Mahkeme’ye ait olmak üzere, heyetimizin kanaatlerini bildirir…. ” belirtmiştir.
Bilirkişi heyeti 14.02.2022 Tarihli bilirkişi 2. Ek raporunda “…..A) Davacının itiraz dilekçesi ekinde sunduğu —– tarihli mailde yer alan ürünlerden, depo giriş tarihleri ile —— tarihli ihtarda yer alanların örtüştürülmesi işaret edilenlerin maildeki istem tarihi itibariyle süresi dolduğundan ayrık tutularak hariç- yukarıda oluşturulan tabloda gösterilen ürünlerin mailin istem tarihi itibariyle 1 yıllık süre dolmadığından davacının oluşan zararın 75.700,39 TL olduğu;
B) Sayın Mahkeme’nin bilirkişi heyeti görüşünü uygun görmemesi; davalının imha tutanağını sunmaması nedeniyle sorumlu olduğu sonucuna varılması halinde ihtar tarihinde davacı şirketin satış fiyatlarının esas alınarak, değerinin —— olduğu;
C) Davacının ihtarında miktar bulunmadığından temerrüt sonucu doğurmaya yeterli olmadığı;
2. Birleşen Dava Yönünden
A) Aylık % 5 akdi faiz kararlaştırması kapsamında —- tarihli 1. Ek rapordaki görüşlerin cari olduğu;
B) Taraflar arasındaki sözleşmede yer alan elektrik zamlarının hizmet bedellerine aynı oranda yansıtılacağına ilişkin düzenleme kapsamında kök raporda hesaplanan 10.099,27 TL’nin cari olduğu; ancak birleşen davanın davalısının itiraz dilekçesi ekinde sunduğu davacı tarafından düzenlenen 01.12.2018 tarihli belgede zamların bu güne kadar yansıtılmadığı; bu tarihten itibaren artan maliyet sebebiyle hizmet bedeline yansıtılacağına yönelik yazısının, atıfet olarak değerlendirilmesi ve asıl davanın ikamesinden sonra talep edilmesinin hakkın kötüye kullanılması mahiyetinde olup olmadığının takdir ve değerlendirmesinin Sayın Mahkeme’nin yargı yetkisi dahilinde olduğu;
3. Önceki raporlarda işaret edilen hususlar ile işbu raporda yeniden sunulan belge kapsamına göre yapılan inceleme sonucu heyetimizin oluşan kanaatlerini bildirir işbu 2. ek rapor üç nüsha halinde saygılarımızla arz olunur…” belirtmiştir.
Bilirkişi heyeti —— Tarihli bilirkişi 3. Ek raporunda “….1. Asıl Dava Yönünden
—- tarihli 2. ek raporumuzdaki görüşlerin cari olduğu;
2. Birleşen Dava Yönünden
A) Aylık % 5 akdi faiz kararlaştırması kapsamında — tarihli 1. Ek raporumuzda 44.770,36 TL olarak hesaplanmışsa da, yeniden yapılan hesaplamada başlangıç bakiyesine nazaran bu kez 45.337,80 TL olarak hesaplandığı; (Talep: 150.932,08 TL) Akdi faiz kapsamında düzenlenmiş fatura bulunmaması yanı sıra taraflar arasındaki en son işlem tarihi olan 20.03.2019 tarihi itibariyle borç alacak bakiyesinin sıfır (0) olduğu; TBK.m.131/f.1 hükmü uyarınca asıl borcun sona ermesi halinde faiz borcunun da sona ereceği; dolayısıyla birleşen davada bu yöndeki talebin olanaklı olup olmadığının takdirinin Sayın Mahkemeye ait olduğu;
B) Taraflar arasındaki sözleşmede yer alan elektrik zamlarının hizmet bedellerine aynı oranda yansıtılacağına ilişkin düzenleme kapsamında birinci ek raporda (birleşen dava açısından kök raporda) hesaplanan 10.099,27 TL’nin cari olduğu; ancak birleşen davanın davalısının itiraz dilekçesi ekinde sunduğu davacı tarafından düzenlenen 01.12.2018 tarihli belgede zamların bugüne kadar yansıtılmadığı; bu tarihten itibaren artan maliyet sebebiyle hizmet bedeline yansıtılacağına yönelik yazısının, atıfet olarak değerlendirilmesi ve asıl davanın ikamesinden sonra talep edilmesinin hakkın kötüye kullanılması mahiyetinde olup olmadığının takdir ve değerlendirmesinin Sayın Mahkeme’nin yargı yetkisi dahilinde olduğu;
3. Önceki raporlarda işaret edilen hususlar ile işbu raporda yeniden sunulan belge kapsamına göre yapılan inceleme sonucu heyetimizin oluşan kanaatlerini bildirir işbu 3. ek rapor üç nüsha halinde saygılarımızla arz olunur. ” belirtmiştir.
Bilirkişi heyeti 17.01.2023 tarihli bilirkişi 4. Ek raporunda——– Mahkeme’nin görev tevdi eden ara kararı kapsamında asıl dava yönünden bu kez 09.01.2018 mail içeriğine göre yukarıda yapılan inceleme sonunda, saklamaya ve——– istemeye konu ürünlerin ihtar tarihinde davacı şirketin satış fiyatlarının esas alınarak, değerinin — olduğu; bu tutarın içine 2. ek rapordaki tespit edilen tutar dâhil olduğundan, 2. ek rapordaki miktar belirlemesinin dikkate alınmaması gerektiği;
2. 15.01.2021 tarihli kök raporda açıklanan nedenlerle, (asıl davadaki) takipteki birikmiş faiz talebine iştirak edilmediği;
3. Sair hususlarda önceki raporlardaki tespit ve görüşlerin cari olduğuna ilişkin heyetimizin oluşan kanaatlerini bildirir işbu 4. ek rapor üç nüsha halinde saygılarımızla arz olunur. …” belirtmiştir.
Saklama sözleşmesi iki tarafa borç yükleyen bir sözleşmedir. Saklama sözleşmesi ilke olarak ivazsız bir sözleşmedir. Sözleşmenin bu niteliği roma hukukuna dayanmaktadır. ——— saklama sözleşmesi dostlar arasında yapılan dost hizmetine dayanan bir sözleşme olup saklayanın ücret alması söz konusu olmazdı. Buradan hareketle TBK da ödenecek ivazı sözleşmenin esaslı unsuru olarak kabul etmemiştir. Saklama sözleşmesinin konusunu taşınır bir mal oluşturmaktadır. Saklama sözleşmesinin en önemli unsuru saklayanın taşınır malı güvenli bir yerde saklama borcudur.Kanun koyucu burada saklayana herhangi bir saklama borcu değil nitelikli bir saklama borcu yüklemiş bulunmaktadır. Saklama borcu teslim alınan şeyin yok olmasını bozulmasını kaybolmasını önlemek amacı ile bu şeyin niteliğinin ve şartlarının gerektirdiği her türlü önlemin alınmasını içerir. ——-
Ardiyecinin sorumluluğunun, kusurlu olarak sözleşmeye aykırılık olduğu; ardiyecinin, bütün kusurundan mesul olup, depolanan emtiayı tedbirli, basiretli bir ardiyeci gibi muhafaza etmekle sorumlu olduğu; sözleşmeye aykırılık halinde, ——-; kıyasen haksız fiil hükümlerinin uygulanacağı bir başka anlatımla ortaya çıkan zarar ile aykırılık arasında illiyet bağının varlığının aranacağı;Ardiyecilik mesleği çerçevesinde, depolama ve emtia çeşidindeki hal ve şartlara göre ve bilhassa belirtilen depolama ve depo mali için aranan muamele için lazım olan ihtisasa duyulan güvene riayet edilmesi gerektiği; 6098 sayılı TBK’nın 112. maddesi uyarınca da ardiyeci sözleşmeye kendi kusuru olmadan aykırı davrandığına dair kurtuluş beyyinesi getirirse sorumluluktan kurtulacağı açıktır.
Hukukumuzda müspet zararın hesabı ile ilgili, mübadele ve fark teorisi olmak üzere iki teori bulunmaktadır. ——— Türk Hukukunda zarar konusunda fark teorisi benimsenmiştir. Bu teoriye göre zarar, malvarlığının, zararı meydana getiren olaydan sonraki durumu ile olay meydana gelmese idi bulunacağı durum arasındaki farktan ibarettir. Zarar hesaplanırken yalnızca zararı meydana getiren olayın zarar görenin malvarlığı üzerindeki olumsuz etkilerinin değil, olumlu etkilerin de gözönünde bulundurulması ve zararla yarar denkleştirilerek gerçek zararın hesaplanması gerekmektedir.
Saklama sözleşmeleri ile doktrindeki bir kısım görüşler yukarıda özetlenmiş olup saklatanın emanet ettiği ürünlerin uygun olmayan koşullarda saklanmasından saklayanın sorumlu olduğu açıktır. Saklanması için verilen ürünlerin saklayanın kusuru sonucu örneğin uygun sıcaklıkta tutulmamasından kaynaklı olarak bozulmalarında sorumluluğun saklayanda olacağı açıktır. Somut olayda ise davacı yan basiretli bir tacir gibi davranmamış, saklanması için verdiği bir kısım gıda ürünlerinin son kullanım tarihlerini dikkate almamıştır. İstem tarihi itibarı ile saklatana verdiği ürünlerin bir kısmının son kullanım tarihlerinin geçtiği, ürünlerin gıda ürünleri olduğu , değil insan hiçbir canlı açısından tüketilmesinin mümkün olmadığı, hurda değerinin de olmadığı, dolayısı ile hal böyle olunca davacının istediği ürünleri istem tarihinde iade etseydi dahi ekonomik değeri olmadığından istem tarihi itibarı ile davacının mal varlığında bir eksilme meydana gelmeyeceği, hal böyle olunca da bir kısım ürünler yönünden tazmin talep koşulunun da gerçekleşmediği sonucuna varılmıştır. Kaldı ki sözleşmenin ——-Maddesinde müşteri tarafından yazılı olarak bildirilerek talep edilen sıcaklıkta tutulan malların bozulmasından ve /veya malların hasar görmesinden depocunun sorumlu olmayacağı keza aynı sözleşmenin —- Maddesinde müşterinin yükümlülüklerini yerine getirmemesinden , tedbirsizlik, ihmal ve dikkatsizliğinden kaynaklı tüm sorumlulukların saklatana ait olduğu da açıkça belirtilmiştir. Somut olayda asıl dosya davacı yan saklanması için verdiği ürünlerin son kullanım tarihlerini dikkate almamış ve bir kısmının ekonomik değerinin yitirilmesine neden olmuştur.Davalı esasen ürünleri teslim edemediğini kabul etmektedir. Nitekim cevap dilekçesinde bu paletli ürünlerden sadece 7 tanesini teslim ettiğini savunmuştur. Ancak davacı yanca söz konusu ürünlerin ekonomik değeri kalmayan son kullanım tarihleri geçmiş olan ürünleri bu tarih öncesinde istendiğine dair delil ibraz edilememiştir. Davalı birleşen davacı davacının mailleri süresinde ibraz etmediğini, bunu kabul etmediklerini belirtmiş, maillerin dikkate alınmamasını talep etmiştir. Davacı safahatta gerek kök rapora itiraz dilekçesinde gerekse de önceki beyanlarında söz konusu malları ilk olarak ihtarnameyle talep etmediğini, öncesinde maillerde istediğini belirtmiştir. 6100 sayılı HMK’nın 145. Maddesi gereği davacı yanca bu maillerin sonradan ibraz edilmiş olmasının yargılamayı geciktirme amacı taşımadığı anlaşılmakla davalının bu savunmasına itibar edilmemiştir.
Birleşen davada davacı sözleşmenin eki sayılan EK 1’in 5. Madde si gereği gecikme cezası ve 8. Maddesi gereği elektrik fiyatlarına gelen zam bedellerini talep etmiştir.
TBK’nın 131. Maddesi ” Asıl borç ifa ya da diğer bir sebeple sona erdiği takdirde, rehin, kefalet, faiz ve ceza koşulu gibi buna bağlı hak ve borçlar da sona ermiş olur. İşlemiş faizin ve ceza koşulunun ifasını isteme hakkı sözleşmeyle veya ifa anına kadar yapılacak bir bildirimle saklı tutulmuş ise ya da durum ve koşullardan saklı tutulduğu anlaşılmaktaysa, bu faizler ve ceza koşulu istenebilir. Taşınmaz rehnine, kıymetli evraka ve konkordatoya ilişkin özel hükümler saklıdır. “hükmüne haizdir. TBK’nın 179. Maddesi ” Bir sözleşmenin hiç veya gereği gibi ifa edilmemesi durumu için bir ceza kararlaştırılmışsa, aksi sözleşmeden anlaşılmadıkça alacaklı, ya borcun ya da cezanın ifasını isteyebilir.Ceza, borcun belirlenen zaman veya yerde ifa edilmemesi durumu için kararlaştırılmışsa alacaklı, hakkından açıkça feragat etmiş veya ifayı çekincesiz olarak kabul etmiş olmadıkça, asıl borçla birlikte cezanın ifasını da isteyebilir.Borçlunun, kararlaştırılan cezayı ifa ederek sözleşmeyi, dönme veya fesih suretiyle sona erdirmeye yetkili olduğunu ispat etme hakkı saklıdır. ” hükmüne haizdir. Ceza koşulu borçlunun alacaklıya karşı mevcut bir borcu hiç veya gereği gibi ifa etmemesi halinde ödemeyi üstlendiği hukuki işlem ile belirlenmiş ekonomik değeri olan bir edimdir. Ceza koşulu zararı tazmin amacı değil , sözleşmeden doğan borcun ifasını sağlama amacı güder. Ceza koşulu asıl alacağı kuvvetlendirme amacı güder. Bu bakımdan ceza koşulu kuvvetlendirilecek asıl borcun mevcut olmasını gerektirir. Asıl borç yoksa ceza koşulu da söz konusu olmaz. Bu niteliği itibarı ile ceza koşulu asıl borca bağlı bir yan borçtur. Asıl borç geçerli olarak meydana gelmemişse veya sonradan ifa , ibra, takas veya yenileme yoluyla ortadan kalkmışsa yan nitelikteki ceza koşulu da meydana gelmez veya ortadan kalkar. İşlemiş faizin yada ceza koşulunun ifasını isteme hakkı sözleşmeyle veya ifa anına kadar yapılacak bir bildirimle saklı tutulmuş yada durum ve şartlardan saklı tutulduğu anlaşılmaktaysa bu faizler veya ceza koşulu da bunu isteme hakkı saklı tutulmadıkça ifanın kabulü ile sona erer.
Bu genel açıklamalardan sonra somut olaya dönülecek olursa birleşen davacı depolama hizmet bedellerinin geç ödenmesinden kaynaklı gecikme cezası talep etmişse de birleşen davalının depolama hizmet bedellerinin bazılarını gecikmeli de olsa ödediği, her iki tarafın da cari hesap bakiyesinin sıfır olduğu, sözlenin ayrılmaz parçası mahiyetindeki EK 1 deki 5. Maddesi düzenlemenin ifaya ekli cezai şart olduğu, birleşen davacının ifayı çekincesiz olarak kabul ettiği, dava anına kadar gecikme cezasını saklı tuttuğuna dair somut hiç bir delil de sunmadığı anlaşılmakla yukarıda yapılan tüm açıklamalar, TBK’nın 131 ve 179. Maddeleri gereği birleşen davacının gecikme cezası talep edemeyeceği sonucuna varılmıştır. Birleşen davada talep edilen ceza koşulu istemi bu gerekçelerle red edilmiştir. Birleşen davacının diğer talebi elektrik bedellerine gelen zamların tahsili talebi olup, EK 1’in 8. Maddesinde düzenlenen bu hükmün herhangi bir alacağın ferisi mahiyetinde olmadığı, sözleşmede bağımsız olarak düzenlendiği, birleşen davacının bu alacak hakkından önceden feragat ettiğine dair somut bir delilin sunulmadığı, karşılıklı güven ilişkisi içerisinde başlayan hatta bir anahtarı da asıl dosya davacıda olduğu davacı yanca da ikrar edilen ticari ilişki içinde bir kısım malların kaybolduğu iddiası ile açılan tazminat istemli bu davada birleşen davacının da sözleşme ile kendisine tanınmış olan bu hakkı zamanaşımı süresi geçmeden talep etmesinin hakkın kötüye kullanılması vasfında olmadığı sonucuna varılmıştır. Bu nedenle birleşen davada 10.099,27 TL olarak hesaplanan bu alacak yasal faizi ile birlikte kabul edilmiştir. Asıl dosyada davalı yan saklama sözleşmesine konu olan ürünlerin kendisinden ihtarname öncesi mail ile istendiğini esasen ikrar etmiştir.Yani maillerle ürünlerin istendiği hususunda taraflar arasında bir teamül olduğu kabul edilmiştir. Şöyle ki cevap dilekçesinin 2 sayfasında davalı yanca açıkça ” davacı şirket tarihi geçecek ürünler olduğunda vakit kaybetmeden davalı müvekkilden talep etmiştir. Buna ilişkin taraflar arasında mail yazışmaları bulunmaktadır. ” demek sureti ile bu durumu kabul etmiştir. Alınan en son ek rapor davacının davalıya kayıp olduğu tespit edilen 09.01.2018 tarihli mail yazışmasından kaynaklı olarak alınmıştır. Bu raporda davacının davalıdan talep edebileceği alacağın kdv hariç 285.100,06 TL olduğu tespit edilmiştir. Bu raporda ve önceki raporlarda davacının genellikle %18 iskontolu satış yaptığı görülerek iskonto uygulanmak sureti ile hesaplama yapılmıştır. İskonto bir mal veya hizmetin fiyatından yapılan indirime verilen ad olup davacının bu ek rapora itirazı bu yönü ile yerindedir. İskontolu satış davacının ihtiyarında olan bir durum olduğundan satışlarda iskonto uygulayıp uygulamamak davacının tercih hakkıdır. Genellikle satıcılar müşterilerin alım miktarına, müşteri konumuna veya başka saiklerle iskonto yapmayı tercih etmektedirler. Davacının herhangi bir satışına yapmış olduğu iskonto hükme esas alınarak bedel üzerinden indirim yapılması mümkün değildir. Bu nedenle davacının iskonto hariç alacağı ——-dir. Davacı yanca ürünlerin bedellerinin —- hariç hesaplanmasına da itiraz edilmiş, bu itiraz da kısmen yerindedir. Davacı müvekkilinin beyaz et üretiminde tavuk etinin üretimi için tavuğun yeminin temininden etin müşteriye sunulan son mamül haline gelmesine kadar —- dahil üretim maliyetine katlandığını belirterek üretim yaparken — üretim maliyetine katlanmaları nedeni ile %18 — ilavesi talep etmiştir. Davacının — eklenerek bedel belirlenmesi talebi yerinde olmakla birlikte %18 — ilavesi talebi yerinde değildir. Gıdada — %8 olup nitekim dosya da mübrez davacı faturalarında %8 — uygulandığı görülmüştür. Davacının — dahil talep edebileceği alacağın 375.497,64 TL olduğu anlaşılmıştır. Davacı asıl dosyada takipte faiz talep etmiştir. Muaccel bir borcun borçlusu alacaklının ihtarı ile mütemerrit olur. ——— sayılı ilâmında da “…Alacaklı tarafından gönderilen ihtarnamenin borçluyu temerrüde düşürücü etkisinin olduğunun kabul edilebilmesi için, ihtarnamenin belirli bir süre içerisinde bir borcun ödenmesi ihtarını içermesinin zorunlu olduğu; bir bedel içermeyen ya da içeriğinden bedel belirlenemeyen ihtarnamelerin borçluyu temerrüde düşürücü nitelikte kabul edilemeyeceği” belirtilmiştir.——— belirtmiştir. Davacının takip öncesi miktar bildiren bir ihtarname ile davalıyı temerrüde düşürmediği anlaşılmakla takipte istenen faiz talebi kabul görmemiştir.
—- sayılı ilamında da açıklandığı üzere; genel bir kavram olarak “likid (liqiude) alacak”; “tutarı belli (muayyen), bilinebilir, hesaplanabilir alacaktır” Likit bir alacaktan söz edilebilmesi için; ya alacağın gerçek miktarının belli ve sabit olması ya da borçlusu tarafından belirlenebilmesi için bütün unsurların bilinmesi veya bilinmesinin gerekmekte olması; böylece, borçlunun borç tutarını tahkik ve tayin etmesinin mümkün bulunması; başka bir ifadeyle, borçlunun yalnız başına ne kadar borçlu olduğunu tespit edebilecek durumda olması gerekir. Bu koşullar yoksa, likit bir alacaktan söz edilemez ———. Likit alacak bakımından aranan “borçlunun, talep edilen alacağı veya alacağın bütün unsurlarını bilmesi veya bilmek (kolayca hesap edebilmek) durumunda olması; bu bağlamda alacağın miktarının belirlenmesi için tarafların ayrıca mutabakata varmasına (anlaşmasına) veya mahkemenin tayin edeceği bilirkişi eliyle bir değerlendirme yapılmasına ihtiyaç bulunmaması, diğer bir anlatımla borçlunun, yalnız başına ne kadar borçlu olduğunu tespit edebilir durumda olması” ölçütü birçok tartışmayı sona erdirmekle beraber, bir davada bilirkişi incelemesine gidilmesinin, alacağın likit olup olmadığı ile ilgili başlı başına bir kıstas olarak kabul edilmesi de doğru değildir. Çünkü mahkeme uygulamasında “hesap işi”, çözümü özel veya teknik bir bilgiyi gerektiren hallerden olduğundan borçlunun, kendi başına hesaplayabilecek durumda olduğu asıl alacak ve temerrüt faizine itiraz etmesi halinde, mahkemenin, alacaklının alacağının miktarını, bizzat tespit etmeyip bilirkişi vasıtasıyla belirleyeceğinden, likit olan bir alacağın sırf bilirkişi incelemesi yapıldığı gerekçesi ile likit sayılmaması doğru olmayacaktır. ———–Davacı her ne kadar icra inkar tazminatı talep etmişse de davacının davalıda alacaklı olup olmadığı ve miktarı yapılan yargılama sonucuna anlaşılmıştır. Ürünlerin bir kısmının da son kullanım tarihlerinin geçmesi nedeni ile ürünlerin tasnifi, değerlendirilmesi, değeri vs. Yapılan yargılama sonucu ortaya çıkmıştır. Bu nedenle icra inkar tazminatı talebi red edilmiştir. Tüm bu anlatılan nedenlerden ötürü asıl davanın ve birleşen davanın kısmen kabul ve kısmen reddine dair aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.

HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere ;
1-Mahkememizin ——— Sayılı dosyası yönünden ;
A-Davanın Kısmen kabul ve kısmen reddine ile;
Davalının ——–Sayılı dosyasına vaki itirazının kısmen iptali ile; Takibin 375.497,64 TL asıl alacak üzerinden devamına,
B- Alacak likit olmadığından icra inkar tazminatı talebinin reddine,
C- Asıl alacak tamamen ödeninceye kadar takip tarihinden itibaren belirlenen asıl alacağa avans faiz işletilmesine,
Fazlaya dair istemin reddine,
D-Alınması gerekli 25.650,24 TL nispi harcın, dava açılırken yatırılan 5.940,58 TL’den mahsubu ile bakiye 19.709,66 TL harcın davalıdan tahsili ile hazineye irat kaydına,
E-Davacı tarafından yatırılan 54,40 TL başvuru harcı, 5.940,58 TL peşin harç olmak üzere toplam 5.994,98 TL harcın davalıdan alınarak davacıya ödenmesine,
F-Davacı tarafından yapılan 3.500,00 TL bilirkişi ücreti, 193,00 TL tebligat ve müzekkere masrafı olarak toplam 3.693,00 TL yargılama giderinden kabul ve reddedilen orana göre hesaplanan 2.819,26 TL’nin davalıdan tahsiliyle davacıya verilmesine, bakiye yargılama giderinin davacı üzerinde bırakılmasına,
G-Davacı taraf yargılamada kendisini vekil marifetiyle temsil ettirmiş olmakla kabul edilen miktar üzerinden hesaplanan AAÜT gereği 55.569,67 TL nispi vekalet ücretinin davalıdan tahsili ile davacı tarafa ÖDENMESİNE,
H-Davalı taraf kendisini vekille temsil ettirdiğinden red edilen miktar üzerinden hesaplanan 18.456,04 TL nispi vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya ÖDENMESİNE,
I-Kararın kesinleşmesi ve talep halinde HMK 333. maddesi gereği artan gider avansının yatırana İADESİNE,
İ-Adalet bakanlığı bütçesinden karşılanan 1.320,00TL arabuluculuk ücretinin kabul ve red oranına göre hesaplanan 1.007,70 TL sinin davalıdan, 312,30 TL sinin davacıdan tahsili ile hazineye İRAT KAYDINA,
2- Birleşen —— Esas sayılı dosyası yönünden ;
Davanın kısmen kabul ve kısmen reddi ile ; 10.099,27 TL alacağın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya ödenmesine,
Fazlaya dair istemin reddine,
A-Alınması gerekli 689,88 TL nispi harcın, dava açılırken yatırılan 13.380,76 TL’den mahsubu ile fazladan alınan 12.690,88 TL harcın davacıya iadesine,
B-Davacı tarafından yatırılan 54,40 TL başvuru harcı ve alınması gerekli 689,88 TL peşin harç olmak üzere toplam 744,28 TL harcın davalıdan tahsili ile davacıya ödenmesine,
C-Davacı tarafından yapılan 7.000,00 TL bilirkişi ücreti ve yargılama giderinden kabul ve reddedilen orana göre hesaplanan 90,23 TL’nin davalıdan tahsiliyle davacıya verilmesine, bakiye yargılama giderinin davacı üzerinde bırakılmasına,
D-Davacı taraf yargılamada kendisini vekil marifetiyle temsil ettirmiş olmakla kabul edilen miktar üzerinden hesaplanan AAÜT gereği 9.200,00 TL maktu vekalet ücretinin davalıdan tahsili ile davacı tarafa ÖDENMESİNE,
E-Davalı taraf kendisini vekille temsil ettirdiğinden red edilen miktar üzerinden hesaplanan 103.076,40 TL nispi vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya ÖDENMESİNE,
F-Kararın kesinleşmesi ve talep halinde HMK 333. maddesi gereği artan gider avansının yatırana İADESİNE,
G———-bütçesinden karşılanan 1.320,00TL arabuluculuk ücretinin kabul ve red oranına göre hesaplanan 17,01 TL sinin davalıdan, 1.302,99 TL sinin davacıdan tahsili ile hazineye İRAT KAYDINA,
Dair karar, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun İstinafa ilişkin hükümleri doğrultusunda, kararın tebliğ tarihinden itibaren iki (2) haftalık süre içerisinde (HMK’nın 345. maddesi), mahkememize veya başka bir yer mahkemesine dilekçe ile başvurmak (HMK’nın 343. maddesi) ve istinaf harcı ile gerekli giderlerin tamamen ödemek (HMK’nın 344. maddesi) suretiyle,————Adliye Mahkemesi nezdinde İstinaf yolu açık olmak üzere, taraf vekillerinin yüzüne karşı, verilen karar oy birliği ile açıkça okunup usulen anlatıldı. 22/03/2023