Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Anadolu 10. Asliye Ticaret Mahkemesi 2019/781 E. 2020/290 K. 24.06.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. İstanbul Anadolu 10. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO : 2019/781 Esas
KARAR NO: 2020/290
DAVA:Alacak (Eser Sözleşmesinden Kaynaklanan), Sözleşmenin İptali
DAVA TARİHİ: 16/05/2018
KARAR TARİHİ: 24/06/2020
Mahkememizde görülmekte olan Alacak (Eser Sözleşmesinden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle: Davalı ile davacı arasında davalı şirketin maliki ve işletmecisi olduğu —————- karşılamak üzere, ——– üretimi kapsamında elektrik ve ısı enerjisine dönüştürecek olan trijenerasyon tesisi kurulması, işletilmesi ve ——elektrik ihtiyacının karşılanması için elektrik satışı amacı ile tesisin kurulacağı alan için —— tarihinde —————- akdedildiğini, sözleşmeye bağlı olarak söz konusu sistemin işletilmesi şartlarını belirlemek için yine aynı tarihli işletme sözleşmesi, taraflar arasındaki komisyon ödeme ilişkisinin düzenlenmesi amacıyla akdedilen ————- elektrik ihtiyacının eksiksiz karşılanabilmesi için davacının grup şirketlerinden —————————- işleminin işbu sözleşme ve tamamlayıcı sözleşmeler kapsamında davalı şirketin ana yükümlülüğü olmakla birlikte bu yükümlülüğün yerine getirilmemesinin sözleşmenin tamamlayıcısı olarak imzalanan sözleşmeleri uygulanamaz hale getirdiğini, yani davalının sözleşme süresi boyunca sorumluluklarını tam ve eksiksiz surette yerine getirmediğini, davalı şirketin sözleşmeden kaynaklanan sorumluluklarını yerine getirmesi gerektiğini müteaddit kereler noter kanalıyla ihtar edildiğini ve iyi niyet çerçevesinde davalı şirkete süreler verildiğini, tüm bu ihtarlara rağmen davalının sözleşmeden kaynaklanan sorumluluklarını —yılı aşan bir süre içerisinde yerine getirmediğini, Davalının, Davacı müvekkil ile davalı şirket arasında imza edilen alan tahsis sözleşmesi uyarınca, alan tahsis sözleşmesinin EK-2’sinde tanımlanan alanın, müvekkile tahsis etme borcu altında olduğunu, ancak alan tahsil sözleşmesinin ve tamamlayıcı sözleşmelerin imzalanmasından sonra davalı şirketin alan tahsis işlemi ile ilgili sözleşmeden doğan yükümlülüğünü yerine getirmediğini, müvekkilin bu durumu ———— yevmiye numarası ile keşide edilen ihtarnamesinde ayrıntılı olarak belirttiğini, bu bağlamda davalıya —–günlük süre verildiğini, alan tahsis sözleşmesinin 8.2/b maddesi uyarınca taraflardan herhangi birinin sözleşme altında düzenlenen herhangi bir yükümlülüğünü ihlal etmesi durumunda diğer tarafın ihlali gerçekleştiren tarafı yazılı bir ihtarname göndererek ilgili ihlalin —- günü içerisinde giderilmesini talep edeceğinin hüküm altına alındığını, davalı tarafından —————–yevmiye numarasıyla keşide edilen cevabi ihtarname ile, davalı şirketin alan tahsisini yapabilmek adına gerekli iş ve işlemleri ilgili belediye nezdinde sürdürdüğü süreçle ilgili olarak —- gün içinde bilgi verileceği konusunun aktarıldığını, — günlük süre içerisinde bu eksikliğin giderilemediğini, bu defa ———- numaralı ihtarname ile alan tahsis sözleşmesinin 8.2/c maddesi uyarınca ve yine aynı şekilde işletme sözleşmesinin 8.2/b maddesi uyarınca tamamlayıcı diğer sözleşmelerin feshedildiğinin davalı şirkete bildirildiğini, ilgili sözleşmelerin —– tarihi itibariyle feshedildiğini, davalı şirket tarafından gönderilen ihtarnamede —— tarihine kadar ————– yer teslimine imkan verecek olan tesis kurulum izin yazısının alınamaması halinde anılan sözleşmenin —- tarihinde feshedilmiş sayılacağını kabul ettiklerini kendilerine bildirdiğini, ancak ihtarnameye çektikleri ————– tarihi itibariyle sistemin kurulumunun artık imkansız hale geldiğini, müvekkili tarafından sipariş verilen ve sözleşmeye uygun bir şekilde ithal edilen Tesis, alan tahsis işleminin uzun süredir davalı şirket tarafından yapılmadığından 8 aydır ücretli ve güvenlikli bir depoda muhafaza edildiğini, tesisin saklanması ve muhafaza edilmesi için tutulan deponun masrafının davacı tarafından ödendiğini, müvekkili tarafından sözleşmelerin feshedilmesinden sonra davalıya ——– tarihinde ———— yevmiye numaralı ihtarname gönderilerek kendisinin sözleşme kapsamında yapmış olduğu masraf ve giderleri davalıya bildirdiğini ve ödeme talep ettiğini, davalı şirketin cevabi ihtarname ile sözleşmeden kaynaklanan cezai tutarlar da dahil olmak üzere harcama ve masraf kalemlerine ilişkin hiçbir tutarı kabul etmediklerini bildirdiklerini, müvekkili şirketin yapmış olduğu masraflar ve davalının edimini yerine getirmemesinden dolayı katlandığı harcamaların müvekkili açısından katlanılamaz bir hal aldığını beyanla, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla davanın kabulüne, müvekkili şirketin sözleşmeleri haklı nedene dayalı olarak feshettiğinin kabulüne, davalı şirketin sözleşmelerden kaynaklanan yükümlülüklerini yerine getirmemesinden dolayı doğmuş olan şimdilik; tesis için imzalanan finansman sözleşmesi kapsamında ————kapsamında ödenen faiz ve —— tescil ücreti, finansal kiralama yönetim masrafı olarak ——- tesise ilişkin sözleşmelerin damga vergisi için —————-kiralama ücreti olarak ——–davalı şirketin bilgisi dahilinde olan tesisin montajı için ——- kiralanana daire maliyeti olan ——- tesis için alınan personel maliyeti —————bedeli olarak —————- sözleşmelerin müzakerelerinin yürütülmesi için davalı şirket tarafından talep edilen hukuk bürosunun görevlendirilmesi için ———- sözleşmelerin feshi için ödenen ———– sözleşmesi kapsamında aslında komisyon bedeli olan ancak sözleşme kapsamında kira bedeli olarak görülen —— bedel bakımından müvekkilinin borçsuzluğunun tespitin ve stant kira sözleşmesi kapsamında davalı şirkete ödenen ————— komisyon ücreti, kurum sözleşmesinin ihlalinden doğan cezai şart —————- işletme sözleşmesinin ihlalinden doğan cezai şart ———– olmak üzere şimdilik ————- ihtarnamenin tebliğ tarihi olan ——— tarihinden itibaren işleyerek ticari avans faiziyle birlikte, ———– fiili ödeme tarihindeki ——————— ilan edeceği kurdan tahsil edilmek üzere ————- para birimi ile açılmış bir yıl vadeli mevduat hesabına ödediği en yüksek faiziyle birlikte, davacının mahrum kaldığı karın tespit edilerek davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
CEVAP:Davalı vekili cevap dilekçesinde Özetle;Davacının iddialarının doğru olmadığını, alan tahsis ve kurulum süresi ———dahi beklenmeden sözleşmelerin davacı tarafında haksız feshedildiğini, ————– Sözleşmesinin 2.2. maddesi gereğince tesis kurulum süresinin yürürlük tarihinden ——– itibaren — aydan fazla olamayacağının belirlendiği, bu süre içinde gerekli izin ve onayların alınamaması da dahil herhangi bir sebeple tesisin kurulumu gerçekleştirilemez ise tarafların bir araya gelerek iyiniyetli olarak ———aylık sürenin işin gerektirdiği ölçüde uzatılması için gerekli görüşmelerin yürütüleceğinin de kararlaştırıldığını, müvekkili şirketin sözleşmenin yürürlük süresinden itibaren elinden gelen tüm çabayı gösterdiğini ve ——– kaynaklı sebeplerle yer tahsisinin neticelenmediğini, davacıdan sürenin uzatılmasının talep edilmesine rağmen, bu talep kabul edilmeden sözleşmesinin feshinin haksız ve mesnetsiz olduğunu, sözleşmenin 8.2/a maddesi gereğince —- aylık süre içinde gerekli izin ve onayların alınamaması da dahil herhangi bir sebeple tesisisin kurulumunun tamamlanamaması halinde sözleşme başkaca herhangi bir bildirim ya da ihtara gerek kalmaksızın kendiliğinden sona ereceğini, davacının zararını talep hakkı olduğu farz edilse dahi, davacının TTK m. 125’deki seçimlik hakkını fesih olarak kullandığını, bu nedenle davacının sadece menfi zararlarını talep edebileceğini, müspet zararları ve cezai şartı talep edemeyeceğini, davacının dava dilekçesindeki taleplerini haksız, mesnetsiz ve fahiş olduğunu beyanla, haksız davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE :Dava, Alacak (Eser sözleşmesinden kaynaklanan) davasıdır,
Dava dosyası ——. Asliye Ticaret Mahkemesinin —– karar sayılı, —– günlü yetkisizlik kararı ile mahkememize tevzi edildiği anlaşılmıştır.
Taraflar arasındaki —- günlü, ————————- dosyaya sunulmuş olup incelenmiştir.
Tarafların delilleri toplanmıştır.
Dava açıldıktan sonra taraflar arasında yapılan ———- tarihinde Sulh Protokolü dosyaya ibraz edilmiş ve protokol aslı mahkememiz kasasına konulmuş olup incelenmiştir.
Davalı sulh protokolü gereğince ödeme makbuzlarını sunmuştur. Ödemenin yapılıp yapılmadığı hususu ilgili bankadan sorulmuş olup cevabi yazı dosyaya konulmuş ve incelenmiştir.
Dosya kapsamı gereğince davacının davalıdan alacaklı olup olmadığı, alacaklı ise alacak miktarının ne kadar olduğu konularında değerlendirilmesi için nitelikli hesaplama uzmanı bilirkişi ——— mali müşavir bilirkişi ——–tevdi edilerek bilirkişi raporu alınmıştır. Bilirkişi tarafından düzenlenen ———- günlü bilirkişi raporunda özetle; —Taraflar arasında —– tarihinde —————- imzalanmış olduğu, ana sözleşmenin “ alan tahsis ve tesis kurulum sözleşmesi” olduğu, diğer sözleşmelerin tamamen bu ana sözleşmeye bağlı olarak ve bu ana sözleşmenin yürürlüğe gireceği düşüncesi ile aynı tarihte imza edilmiş olduğu,… Ana sözleşme mahiyetindeki “alan tahsis sözleşmesi”nin en önemli unsurunun, davalı tarafından davacıya sözleşmeye konu alanın tahsisi olduğuna göre, davacı yanın maddi talepleri hakkında sağlıklı karar verilebilmesi bakımından, davalı tarafın sözleşmeye konu alanın tahsisi için gerekli idari süreçleri dikkat ve özen göstererek yerine getirmiş olup olmadığı, alan tahsisi konusunda fesih anı itibariyle idari sürecin hangi aşamada olduğunun belirlenmesi, bu bağlamda alanın davacıya muhtemel teslim tarihinin somut olay yönünden (takip edilen idari prosedür dikkate alındığında) ne olabileceği, teslimin gerçekleşebileceği andan sonra davacıya tesisin kurulumu için (maksimum 14 aylık süre göz önünde bulundurulduğunda) ne kadarlık bir süre kalabileceği, bu sürenin sözleşmeye konu tesisin kurulabilmesi için zorunlu olarak davacı tarafından yapılması gereken diğer işlemler için makul bir süre olarak kabul edilip edilemeyeceği, gelinen nokta itibari ile alan tahsisinin davalı tarafından yapılamamış olmasının davalıya atfedilebilir bir kusurdan doğup doğmadığı hususlarının incelenmesi gerekeceği, bu hususların taraflar arasındaki sözleşmenin 8.2.a maddesi bakımından da önem taşımakta olduğu, bu hususlara yönelik olarak dosya kapsamında bir bilgi ya da belgenin söz konusu olmadığı, konunun etraflıca incelenebilmesi yönünden heyetimize bu alanda uzman bir bilirkişinin dahil edilmesinin uygun olacağı, ancak bundan sonra sözleşmenin 8.2.a maddesi çerçevesinde, akdin davalı tarafından ihlal edilmiş olup olmadığı konusunda bir kanaate varılabileceği,———- Davalı tarafın iştigal alanının enerji sektörüne yönelik olmaması dikkate alındığında, davacının, ————- sorumluluğu kapsamında sözleşme öncesi gerekli aydınlatma yükümünü yerine getirmesinin hayati önem taşımakta bulunduğu, varsa böyle bir bilgilendirmenin davacı tarafından ispat edilmesi gerektiği,— Kurulacak tesis ve tesisin işletilmesi için imzalanan sözleşmeler haricinde, davalı şirkete komisyon ödemesi yapmak ancak bu ödemelerin gerçekleşmesi amacıyla bir stant sözleşmesinin imza edildiğini ancak bu sözleşmenin gerçek amacının davalının almak istediği komisyon için yapılan bir hukuki işlem olduğunu, dolayısıyla stand sözleşmesi adı altında herhangi bir kira sözleşmesinin mevcut olmadığını, söz konusu sözleşmenin komisyon için imzalanan bir sözleşme olduğunu iddia etmiş olmakla birlikte, bu hususun davacı tarafından HMK m.201 gereğince kesin delille ispat edilmesi gerektiği——— Davalı tarafın, davacının sözleşmeyi göre sadece menfi zararlarının tazminini talep edebileceğini, buna karşılık müspet zararları ve ceza şartı talep edemeyeceğine ilişkin yaklaşımının isabetli olmadığı” beyan edilmiştir.
Taraflar arasındaki —— günlü Sulh Protokolü gereğince davalının sulh protokolüne göre ödeme yapıp yapmadığı, sulhe göre bakiye alacak kalıp kalmadığı ile tarafların itirazlarının değerlendirilmesi hususunda bilirkişi kurulundan ek rapor düzenlenmesi talep edilmiş olup, bilirkişi kurulunca düzenlenen ——–günlü ek raporda özetle;—- Öncelikle kök raporumuzun, taraflar arasında davanın devamı sırasında —- tarihli olarak akdedilmiş bir anlaşmanın varlığı mevcut olmasına rağmen bunun sehven heyetimiz tarafından tespit edilememesi sebebi ile ihtilafın, taraflar arasında mezkur anlaşma dikkate alınmadan halline ilişkin olarak hazırlanmış olduğu, Dolayısıyla kök raporun mevcut durum dikkate alındığında hükme esas alınmayacağının değerlendirildiğini, bu noktada tarafların, ——– tarihli anlaşmanın varlığına dikkat çekerek kök rapora itirazda bulunmaları haklı bir sebebe dayandığını, — Öncelikle taraflar arasındaki —– tarihli anlaşmanın 2.1 ve 2.2 maddeleri birlikte ele alındığında derdest dava bakımından 2.2 maddenin dört bendinde sayılan sözleşmelerin feshedilmiş olduğu hususu ihtilaflı olmaktan çıktığını,—— Bu suretle bu fesihlerin mevcut olup olmadığı, haklı bir sebebe dayanılarak feshin söz konusu olup olmadığı hususları derdest dava bakımından artık ihtilaf konusu oluşturmayacağını,—- Taraflar arasındaki ———– tarihli anlaşmanın şarta bağlı olduğu, anlaşmanın ancak 3.1 maddede gösterilen ödemelerin yapılması halinde anlaşmanın hüküm ve sonuç doğurabileceği, buna karşılık, 3.2 madde çerçevesinde ödemelerin davalı tarafından zamanında ve anlaşmaya uygun yapılmaması halinde ise davacının işbu anlaşmayı feshedebileceği hüküm altına alınmıştır. Nitekim ———- tarihli anlaşmanın 3.2 maddesinde geçen “muaccel hale gelen meblağlar ile ilgili ödemelerin işbu protokole uygun olarak yapılmaması durumunda işbu protokol, ———- tarafında feshedilebilecek———- ifadelerine yer verildiği görülmektedir. Ayrıca 3.3 maddenin de söz konusu anlaşmanın şarta bağlı olduğunu açık olarak ortaya koymakta olduğunu, …
Somut olayda sulh anlaşması mahkeme dışı sulh anlaşması biçiminde gerçekleşmiştir. Ancak taraflar arasındaki sulh anlaşması dosyaya sunulmuş olduğundan bu sulh anlaşmasını da mahkeme içi sulh olarak kabul etmek gerekecektir. Şarta bağlı sulh anlaşmaları da geçerlidir. Bu durum kabul ve feragatten farklıdır. Nitekim HMK m.315 hükmünün, Hükümet gerekçesinde isabetli olarak, sulhun şarta bağlı olarak yapılmış olması da yargılamanın kesin hükümle sonuçlanmış sona ermiş olmasına engel değildir.
Somut olayın ve ——– tarihli taraflar arasındaki anlaşmanın incelenmesinden, her iki tarafın da sulh anlaşmasına göre mahkemenin karar vermesine ilişkin bir iradeye sahip olduğu hususu anlaşılamamaktadır. Kaldı ki, bu hususa ilişkin taraflar arasındaki ——– tarihli anlaşmada hiçbir hüküm de mevcut değildir. Anlaşmada bu hususa ilişkin bir hüküm mevcut değilse de, dosya kapsamının incelenmesinden, davalı yanın, “konusuz kalan dava hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verilmesi” yönünde bir iradenin ortaya konduğu, davacı tarafından ise, mahkemenin sulh protokolüne göre karar verilmesinin talep edildiği anlaşılmaktadır.
Kanaatimizce ister şartı bağlı olmayan isterse şarta bağlı olan sulh anlaşmalarının akdedilmesi ile sulh anlaşmasının kesin hüküm etkisinin ortaya çıkacağının kabulü gerekir. Bu bağlamda somut olayda olduğu gibi, mahkeme dışı yapılan ve fakat dosyaya ibraz edilmek sureti ile mahkeme içi sulh anlaşması mahiyetinde olan ———- tarihli anlaşma ile dava son bulmuştur. Sulh anlaşması da iki taraflı olup, sözleşmede olmayan bir hükmün (sulh anlaşmasına göre derdest davanın karara bağlanmasına ilişkin iradenin), tek taraflı (davacının) açıklama ile sanki sözleşmede böyle bir iki tarafın üzerinde anlaştığı bir hüküm varmış gibi sulh anlaşmasına göre hüküm kurulmasının talep edilmesinin isabetli olamayacağı mütalaa edilmektedir. Bununla birlikte hakimin bu konu ile ilgili olarak taraflardan bilgi alması da mümkün görünmektedir. Yargıtay bir kararında, “Aynı Kanunun 315/1. maddesine göre sulh, ilgili bulunduğu davayı sona erdirir ve kesin hüküm gibi hukuki sonuç doğurur. Bu durumda, mahkemece, taraflar arasında sulh sözleşmesi var ise, tarafların bu sulhe göre karar verilmesini isteyip istemediği sorularak sulhe göre karar verilmesini istemeleri halinde, sulh sözleşmesine göre karar verilmesi; sulhe göre karar verilmesini istemezlerse, karar verilmesine yer olmadığına karar verilmesi gerekir” ifadelerine yer vermiştir —————
Yukarıda yapılan açıklamalar çerçevesinde, alternatifli olarak meseleye yaklaşılacak olursak;
a) İhtilafın sulh anlaşması ile sonuçlandığı kabul edilecek olursa, Yargıtay’ın bir kararında geçen “Sulh HMK’nun 313.maddelerinde düzenlenmiştir. Sulh görülmekte olan bir davada tarafların arasındaki uyuşmazlığı kısmen veya tamamen sona erdirmek amacıyla mahkeme huzurunda yapmış oldukları bir sözleşme olup, hüküm kesinleşinceye kadar yapılan her türlü sulh anlaşması mahkeme huzurunda yapılmış sulh olarak kabul edilir. Sulh, ilgili bulunduğu davayı sona erdirir ve kesin hüküm gibi sonuç doğurur” şeklindeki açıklamalarında olduğu gibi, meselenin çözümlenmesi ve “karar verilmesine mahal bulunmadığına” hüküm kurulması gerekmektedir. Yargıtay’ın başka bir kararında da bu mahiyette olmak üzere karar verilmiştir. Bu bağlamda, Yargıtay bir kararında şarta bağlı sulh sözleşmelerinde de “karar verilmesine yer olmadığına” şeklinde hükümle davanın sonlandırılmasını uygun görmüştür ————
Yargıtay bir kararında “Sulhun etkisi HMK’nın 315’inci maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesinde düzenlenmiştir. Buna göre sulh, ilgili bulunduğu davayı sona erdirir ve kesin hüküm gibi hukuki sonuç doğurur. Şu hâlde mahkeme içi sulh, mahkeme tarafından bir hüküm verilmesine gerek olmaksızın davayı sona erdirir. Tarafların sulh yapmaları durumunda mahkeme “esas hakkında bir karar verilmesine yer olmadığına” ya da “sulh sebebiyle, hüküm verilmesine yer olmadığına” karar vermek suretiyle yargılamaya son verecektir. Diğer bir deyişle, mahkeme içi sulh davayı kendiliğinden sona erdirdiğinden mahkemenin bu sonucun ortaya çıkmasını sağlamak için ayrıca bir hüküm vermesine de gerek yoktur —————– Zira sulhun temel işlevi hükmün tamamlayıcısı olmak değil; hüküm yerine geçmektir. Dolayısıyla sulhun bizzat kendisinin ayrıca bir mahkeme hükmü verilmesine gerek olmaksızın doğrudan doğruya davayı sona erdirmesi doğaldır. Bu bakımdan mahkemenin vereceği “esas hakkında karar verilmesine yer olmadığı kararı” davanın sulh sebebiyle konusuz kaldığını tespit ve tevsikten öte bir anlam taşımayacaktır —————- HMK’nın 315’inci maddesinin birinci fıkrasının ikinci cümlesinde de sulh sözleşmesi yapılması üzerine mahkemenin vereceği kararı seçme hakkı taraflara bırakılmıştır” ifadelerine yer vermiştir —————-Yukarıda (a başlığı) yapılan açıklamaların kabulü halinde taraflar arasındaki anlaşmadan ————kaynaklı sorunların (örneğin anlaşmaya uygun olarak ödemelerin yapılmış olup olmadığı) ancak yeni bir dava konusu olabileceği, her davanın açıldığı andaki duruma göre karara bağlanmasına ilişkin dava açılmasına bağlı usul hukuku sonucunun da bu bağlamda dikkate alınması gerektiği mütalaa edilmektedir.
b) İhtilafın sulh anlaşmasına göre karara bağlanmasının uygun olacağı sayın mahkemece kabul edilecek olursa; başka bir ifadeyle yukarıda (a) başlığı altında yapılan açıklamaların aksine bir kanaate sahip olunması halinde taraflar arasındaki ———— tarihli anlaşmaya uygun bir ödemenin davalı tarafından yapılmış olup olmadığının denetlenmesi gerekecektir.
Bu bağlamda taraflar arasındaki ——- tarihli anlaşmanın 3.1 maddesinin (a) ve (b) başlığı altında davalı tarafından yapılması ödemelerin —— olduğu,—— Yukarıda açıklandığı üzere davalının davacıya ödediği toplam tutar ise —— olduğu dikkate alındığında, taraflar arasındaki protokol gereği davalının davacı yana ———————eksik ödeme yapmış olduğu” beyan edilmiştir.
Taraf vekillerince bilirkişi ek raporuna karşı itiraz edilmiş ise de anılan ek rapor yeterli görüldüğünden ve hukuki nitelendirme mahkememizce yapılacak olduğundan itirazın reddine karar verilmiştir.
Yapılan yargılamaya, toplanan delillere, alınan ve hükme yeterli görülen ———- günlü bilirkişi ek raporuna göre, taraflar arasında dava açıldıktan sonra aradaki uyuşmazlığın çözümü için ——————– günlü ”Protokol” başlığı adı altında sulh protokolü düzenlenmiş olduğu hususu ihtilafsızdır. Davacı vekili, sulh protokolü içeriği gereğince davalı vekili ise sulh protokolü gereğince davanın konusuz kalmış olması sebebiyle davayla ilgili karar verilmesine yer olmadığına karar verilmesini talep etmiştir. 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun ”Davaya Son Veren Taraf İşlemleri” başlıklı üçüncü bölümünün ”Sulhun Etkisi” başlıklı 315. maddesi gereğince Sulh görülmekte olan bir davada tarafların arasındaki uyuşmazlığı kısmen veya tamamen sona erdirmek amacıyla mahkeme huzurunda yapmış oldukları bir sözleşme olup, hüküm kesinleşinceye kadar yapılan her türlü sulh anlaşması mahkeme huzurunda yapılmış sulh olarak kabul edilir. Sulh, ilgili bulunduğu davayı sona erdirir ve kesin hüküm gibi sonuç doğurur. Yargıtay — Hukuk Dairesi, ————-esas ve karar sayılı ilamında şarta bağlı sulh sözleşmelerinde de “karar verilmesine yer olmadığına” şeklinde hükümle davanın sonlandırılmasını uygun olacağı vurgulanmıştır. Bu sebeple mahkeme içi sulh, mahkeme tarafından bir hüküm verilmesine gerek olmaksızın davayı sona erdirir. Tarafların sulh yapmaları durumunda mahkeme “esas hakkında bir karar verilmesine yer olmadığına” ya da “sulh sebebiyle, hüküm verilmesine yer olmadığına” karar vermek suretiyle yargılamaya son verecektir. Diğer bir deyişle, mahkeme içi sulh davayı kendiliğinden sona erdirdiğinden mahkemenin bu sonucun ortaya çıkmasını sağlamak için ayrıca bir hüküm vermesine de gerek yoktur. Çünkü sulhun temel işlevi hükmün tamamlayıcısı olmak değil; hüküm yerine geçmektir. Dolayısıyla sulhun bizzat kendisinin ayrıca bir mahkeme hükmü verilmesine gerek olmaksızın doğrudan doğruya davayı sona erdirmesi doğaldır. Bu bakımdan mahkemenin vereceği “esas hakkında karar verilmesine yer olmadığı kararı” davanın sulh sebebiyle konusuz kaldığını tespit ve tevsikten öte bir anlam taşımayacaktır. 6100 Sayılı HMK’nın 315’inci maddesinin birinci fıkrasının ikinci cümlesinde de sulh sözleşmesi yapılması üzerine mahkemenin vereceği kararı seçme hakkı taraflara bırakılmıştır” ifadelerine yer vermiştir ———– Taraflar arasındaki ————- günlü anlaşmadan kaynaklı uyuşmazlığın (örneğin anlaşmaya uygun olarak ödemelerin yapılmış olup olmadığı) ancak yeni bir dava konusu olabileceği, her davanın açıldığı andaki duruma göre karara bağlanmasına ilişkin dava açılmasına bağlı usul hukuku sonucunun da bu bağlamda dikkate alınması gerektiğinden davanın, taraflar arasındaki sulh protokolü gereğince konusu kalmamış olduğundan davayla ilgili karar verilmesine yer olmadığında karar verilmesi gerektiği kanaat ve soncuna varılmıştır.
Tüm dosya kapsamı ve toplanan delillerin değerlendirilmesine göre, taraflar arasındaki sulh protokolü gereğince konusu kalmamış olduğundan davayla ilgili karar verilmesine yer olmadığına karar verilmesi gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere ;
1-Davacı tarafından davalı aleyhine açılan işbu alacak davasının konusu kalmamış olduğundan 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 315. maddesi gereğince davayla ilgili KARAR VERİLMESİNE YER OLMADIĞINA,
2- 492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 54,40 TL maktu harcın peşin alınan 29.567,67 TL’nin mahsubu ile fazla yatırılan 29.513,27 TL harcın karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine,
3- Davacı tarafından yapılan yargılama giderinin davacı üzerinde bırakılmasına,
4- Davalı tarafından yapılan 227,40 TL müzekkere yargılama giderinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
5- Karar tarihinde yürürlükte bulunan Av. Asg. Ücr. Trf.’ne göre, 3.400,00 TL maktu vekalet ücretinin davacıdan tahsiliyle davalıya verilmesine,
6- 6100 Sayılı HMK’nun 333. maddesi gereğince var ise bakiye gider avansının taraflara iadesine,
Dair karar, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun İstinafa ilişkin hükümleri doğrultusunda, kararın tebliğ tarihinden itibaren iki (2) haftalık süre içerisinde (HMK’nın 345. maddesi), mahkememize veya başka bir yer mahkemesine dilekçe ile başvurmak (HMK’nın 343. maddesi) ve istinaf harcı ile gerekli giderlerin tamamen ödemek (HMK’nın 344. maddesi) suretiyle, ——————–Adliye Mahkemesi nezdinde İstinaf yolu açık olmak üzere, davacı vekili ve davalı vekilinin yüzüne karşı, oy birliği ile açıkça okunup usulen anlatıldı. 24/06/2020