Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Anadolu 10. Asliye Ticaret Mahkemesi 2019/633 E. 2019/720 K. 15.10.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. İstanbul Anadolu 10. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

GEREKÇELİ KARAR

ESAS NO : 2019/633 Esas
KARAR NO : 2019/720

DAVA : Tazminat
DAVA TARİHİ : 29/04/2016
KARAR TARİHİ : 15/10/2019

Mahkememizde görülmekte olan Tazminat davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA: Davacı vekilinin 29/04/2016 tarihli dava dilekçesinde özetle; davalı —– 25.03.2016 tarihinde,—– hesabından, müvekkili —- ile ilgili olarak kişilik haklarına ağır bir biçimde saldıran ve müvekkiline çok ciddi ve haksız somut olgu isnadında bulunduğunu bu bununla ilgili tweet paylaştığını, davalı tarafından gerçekleştirilen haksız fiil nedeni ile müvekkilinin kişilik haklarının zedelendiğini, ————- şeklindeki iletiyi paylaşarak —– olayla müvekkilinin ilişkilendirilerek müvekkili ———– yönünde ağır ithamlarda bulunduğunu, ——-iptal çağrısı yaptığını ancak davalının bu sözlerinin gerçek dışı olduğunu ancak haksız bir biçimde somut isnat eden paylaşımlarının çok sayıda kişiye ulaşdığını, müvekkilinin toplum nezdindeki saygınlığının ve telafisi güç manevi zarara uğramasına sebebiyet verdiğini, bu itibarla manevi zararın boyutu düşünüldüğünde müvekkilinin zararınn bir nebze de olsa giderilmesi için 10.000,00 TL. manevi tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsil edilmesini, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalı taraf üzerinde bırakılmasını talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı vekilinin 14/10/2019 tarihli cevap dilekçesinde özetle; somut olaya bakıldığında——— bulunan bir öğrenci yurdunda kalan ——– kalması olayının yoğun bir şekilde kamuoyunun dikkatini ve tepkisini çekmiş bir olay olduğunu, müvekkilin de insani duyarlılıkları kapsamında doğal olarak bu olaya tepki duyduğunu, müvekkilin bu olaya ilişkin tepki ve protestosunu ifade etmesinin ifade özgürlüğü ve evrensel insani değerlere bağlılığının bir gereği olduğunu, müvekkilin bu tepki ve protestosu kapsamında cinsel istismar olayının meydana geldiği öğrenci yurdunun sahibi olan vakfın da bu olayda ihmal ve kusurunun bulunduğunu düşünerek bu vakfa sponsor olması sebebiyle bu vakıfla ilişkilendirdiği davacı şirketi de protesto etme gereği duyduğunu, müvekkilinin davacı firmanın müşterilerinden olup, uzun yıllar—– kullandığını işbu iletişim hizmetlerinin karşılığında edimlerini eksiksiz yerine getirdiğini, müvekkilinin ifadelerinin mahiyeti açısından değerlendirildiğinde ise, müvekkilinin yalnızca bir birey iken davacı şirketin Türkiye’nin en büyük ticaret şirketlerinden birisi olduğunu; müvekkilinin sözlerinin mümkün ve muhtemel etki alanı ile tarafların bireysel güçleri arasındaki orantısızlık birlikte değerlendirildiğinde müvekkilinin kullandığı sözlerin davacının kişilik haklarını zedelemeye elverişli olmadığını, ayrıca davacı yanın benzer bir olay hakkında İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı ‘nın ——– Soruşturma numaralı dosyasından yapmış olduğu şikayeti hakkında, savcılık makamının — Karar numarası ile kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiğini, açıklanan gerekçelerle müvekkilinin fiilinin davacının manevi tazminat talep etmesini gerektirmediği anlaşıldığından davacı yanın haksız taleplerinin reddine karar verilmesini, her halükarda haksız ve kötüniyetli işbu davanın reddini, tüm yargılama giderleri ve taraflarına takdir olunacak vekâlet ücretinin davacıya yüklenilmesini arz ve talep etmiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE: Dava, manevi tazminat istemine ilişkindir.
Davacı, davalı tarafından—————–” şeklinde sarfetmiş olduğu ifadelerin davacı şirketin kişilik haklarına saldırı oluşturduğundan bahisle manevi zararın tazmini için iş bu davayı açmıştır.
İstanbul Anadolu ——— Asliye Hukuk Mahkemesi’nin——Sayılı dosyasından yapılan yargılama sonucunda davanın reddine karar verilmiş olup, davacı tarafından kararı istinaf etmesi üzerine, davacının haksız rekabet olgusuna dayanması ve mutlak ticari nitelikte olan davaya asliye ticaret mahkemeleri tarafından bakılması gerektiğinden dolayı bahsi geçen karar kaldırılmış ve dosya mahkememize gönderilmiştir.
TTK.nun 55/1-a1 maddesinde, başkalarını veya onların mallarını, iş ürünlerini, fiyatlarını, faaliyetlerini veya ticari işlerini yanlış, yanıltıcı veya gereksiz yere incitici açıklamalarla kötülemek eylemi haksız rekabet hali olarak düzenlenmiştir. Kanun koyucu, bu hükümle, bir kimsenin şahsının veya mallarının, iş ürünlerinin, fiyatlarının, faaliyetlerinin veya ticari işlerinin kötülenmek suretiyle müşterileri önünde küçük düşürülmesini veya itibarının zedelenmesini haksız rekabet hali olarak kabul etmiştir.
Kötüleme, genel anlamda, bir kişi hakkında olumsuz bir kanaat oluşmasına sebebiyet veren veya bir şeyin olduğundan daha değersiz olduğu hususunda kanaat oluşturan davranış biçimidir. Bir kişi hakkında olumsuz kanaat oluşmasına sebebiyet veren davranış, yani zamanda kişilik haklarının ihlali niteliğini de taşımaktadır. Bu davranış biçiminden, kişinin ticari kişiliğinin ve yaşamının etkilenmesi durumunda ise haksız rekabetten söz edilir.
Düzenleme ile yanlış, yanıltıcı veya gereksiz yere incitici açıklamalarla piyasaya katılanlar hakkında olumsuz intiba oluşturulmasının, bu şekilde piyasadaki rekabet ortamının bozulmasının önlenmesi amaçlanmıştır. Kötüleme fiilin hedefi arasındaki dar anlamda rekabetin bozulmasından ziyade, piyasada hakim olan dürüst rekabet ortamının bozulması hedeflendiğinden, fail ile kötülenen kişi arasında bir rekabet ilişkisine gerek bulunmamaktadır.
Kötüleme içeren bu açıklamanın haksız rekabet olarak değerlendirilebilmesi için rekabet ortamını bundan dolayı da ticaret hayatını etkileme ve alıcıları yönlendirme kabiliyetine sahip olması gerekir. (Yarg. ——-. H.D. 01.04.2011 T. ——-)
Öte yandan, AİHM’si ——- başvuru nolu kararında “İfade özgürlüğünün, demokratik bir toplumun vazgeçilmez esasını ve bu toplumun gelişiminin ve her bireyin kendini gerçekleştirmesinin temel koşulunu oluşturduğunu, 10. maddenin 2. fıkrası hükümleri saklı kalmak kaydıyla ifade özgürlüğünün sadece kabul edilen, zararsız ya da farklı olan bilgi ya da düşünceler için değil ama ayrıca hoşa gitmeyen, sarsıcı ya da rahatsız edici olanlar için de geçerli olduğunu, bunların, demokratik toplumun onlarsız olamayacağı çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin gereği olduğunu, 10. maddede açıklandığı gibi bu özgürlüğe yapılan sınırlamaların her halde dar yorumlanması gerektiğini ve herhangi bir sınırlama gereksiniminin ikna edici bir biçimde ortaya koyulması gerektiğini,…” ifade etmektedir.
Dosyadaki delillere göre, davalı davacının müşterisi olup, kamuoyunda tartışma konu olan bir olay ile ilgili olarak davacının sponsorluğuna vurgu yaparak sosyal medya hesabında yukarıda bahsedilen paylaşımda bulunmuştur.
Paylaşımların içeriği incelendiğinde, davacı aleyhine karalama kampanyasına —– dönüştüğüne, ilişkin bir delil bulunmadığı, AİHM’in de yakın tarihteki kararlarında büyük ve halka açık şirketlerin kabul edilebilir eleştiri sınırlarının daha geniş olduğu (İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi —-. Hukuk Dairesinin —————– esas ve karar sayılı, —- günlü kararı) tüm dosya kapsamı ve toplanan delillerin değerlendirilmesine göre, davalının, davacının milyonlarca abonesinden biri olduğu, tüketici sıfatına sahip olduğu, davalının sarf etmiş olduğu ifadelerin içeriği ile davalının sıfatının birlikte değerlendirilmesinde rekabet ortamını, bundan dolayı da ticaret hayatını etkileme ve alıcıları yönlendirme niteliğine sahip olmadığı, davalının davacı hakkında sarf ettiği ifadelerin, yukarıda değinildiği gibi hoşa gitmeyen, sarsıcı hatta rahatsız edici olanları dahi Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 10. maddesi ile Anayasanın 26. maddesi gereğince ifade ve düşünce özgürlüğü kapsamında korunması gerektiğinden ifadelerin eleştiri sınırı içerisinde kaldığı, bu nedenle TTK 55/1-a(1) maddesinde düzenlenen özel nitelikteki haksız rekabet halinin oluşmadığı, ayrıca davacının davranışının aldatıcı veya dürüstlük kuralına aykırı nitelikte bir davranış olmadığından TBK m.57’de düzenlenen genel nitelikte haksız rekabet halinin oluşmadığı anlaşıldığından davanın reddine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davanın REDDİNE,
2- Alınması gereken 44,40 TL maktu karar ve ilam harcının, peşin alınan 170,78 TL harçtan mahsubu ile bakiye 126,38 TL harcın davacıya İADESİNE,
3-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin davacı taraf üzerinde BIRAKILMASINA,
4- Davalı taraf kendisini vekil ile temsil ettirdiği için karar tarihinde yürürlükte bulunan —–.ye göre tespit edilen 2.725,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya VERİLMESİNE,
5-Taraflarca dosyaya yatırılan ve sarf edilmeyen gider avansının karar kesinleştiğinde talep halinde yatırana İADESİNE,
Dair, Gerekçeli mahkeme kararının taraflara tebliğinden itibaren 2 hafta içinde İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi’nde istinaf yolu açık olmak üzere davacı vekilinin ve davalı vekilinin yüzüne karşı verilen karar açıkça okunup, usulen anlatıldı.