Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Anadolu 10. Asliye Ticaret Mahkemesi 2019/297 E. 2023/288 K. 22.03.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. İstanbul Anadolu 10. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2019/297
KARAR NO : 2023/288

DAVA : Alacak (Satım Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 21/11/2017
KARAR TARİHİ : 22/03/2023

Mahkememizde görülmekte olan Alacak (Satım Sözleşmesinden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,

GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA:Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili ile davalı şirket arasında akdedilmiş satış sözleşmesi uyarınca davalıya ait ——bulunan sahanın tüm çıkan ihracatlık bloklarının davacı şirkete teslim edileceğinin taahhüt edildiğini, davacı şirketin sözleşmenin 3. maddesi gereği toplamda 100.000USD değerinde ön ödeme avansını davalıya ödediğin ve kendisinden beklenen bu sözleşmesel sorumlulğu yerine getirdiğini, davalının işbu sözleşmenin 8. maddesine aykırı davranarak başka firmalara ihracatlık blok satışı yaptığının sosyal medya üzerinden fark edildiğini ve bu hususun noter kanalıyla tespit ettirildiğini, davalıya 06/11/2017 tarihine ihtarname ile sözleşmenin ihlal edildiğini belirttiğini ve ödenen avansın iadesini ve sözleşmesel tazminatın ödenmesinin talep edildiğini, ancak davalının ihtarnameye cevap vermediğini, davalının sözleşmeye aykırı davranması nedeniyle 100.000USD peşin ödeme avansının davacıya iadesini ve sözleşmeye aykırılık sebebiyle sözleşmenin 10. maddesi fesih bedeli olan 100.000USD değerindeki cezai şart niteliğindeki tazminatın müvekkiline ödenmesini, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

CEVAP :Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Davacı yanın taleplerinin kabulünün mümkün olmadığı, 17.03.2017 tarihli olduğu bildirilen sözleşme metni incelendiğinde, açıkça görüleceği gibi firma kaşelerinin bulunmadığın müvekkili şirketin ruhsat numarasının dahi olmadığı taslak bir metin olarak düzenlendiği, tarafların daha sonra söz konusu taslak metin üzerinden şekil ve kapsam şartları açısından, gerek BK, gerekse TTK bakımından geçerli bir sözleşme yapılması konusunda mutabık kaldığını, her ne kadar sözleşme taslak metin olarak kabul edilmiş olsa dahi, taslak metin maddeleri incelendiğinde, sundukları deliller ışında belirtilen taslak metindeki hususlara davacının uymadığının açıkça ortaya çıkacağı, davacı yana müvekkili şirket tarafından ilk faturanın 05.06.2017 tarihinde düzenlendiği, bundan sonraki faturaların19.06.2017, 13.08.2017, 27.09.2017, 27.09.2017, 11.10.2017 ve 21.11.2017 tarihli 2 adet faturanın keşide edildiği, işbu faturalar dikkate alındığında; davacının müvekkilinden aldığı taş miktarının aylık 60 ton civarına denk geldiğini, taslak metinde de görüleceği gibi, davacının çıkan tüm taşları alma garantisi vermiş olması sebebiyle müvekkilinin ocağa yüksek miktarda yatırım yaptığı, işçi ve taş çıkarma maliyetleri hesaplandığında davacının bu kadar düşük miktarda taş almaması sebebiyle mali açıdan zor duruma düştükleri, davacının müvekkili şirketin ocağının şartlarını ve taş kalitesini bilmesine rağmen dava dilekçesinde belirttiği hususlar ışında basiretli tacir gibi davranmadığı, müvekkilinin ocak maliyetlerini karşılaması ve ticari faaliyetlerine devam edebilmesi için ortalama aylık minimum 500 ton taş çıkarması ve bunun satışını gerçekleştirmesi gerektiği, bu doğrultuda müvekkili firmanın yoğun bir biçimde blok taş çıkarma işine devam ederek ticarisorumluluğunu yerine getirmesine rağmen, davacının müvekkilinin çıkarmış olduğu blokları almayarak sorumluluğunu yerine getirmediğini ve müvekkilini çok zor durumda bıraktığını, davacı firma çalışanlarının hiçbir randevu almaksızın devamlı mermer ocağına gelerek blokları incelediğini ve beğendiklerini aldıkları, özellikle blok çıkarılmasını istedikleri aynalardaki çıkan blokları dahi sonradan almaktan imtina ettiklerini ve müvekkilini mağdur ettiklerini, ekte sunulan 10.09.2018 tarihli, 23.564,60 USD tutarlı faturadan da görüleceği üzere taraflar arasında herhangi bir fesih bulunmadığını ve ticari ilişkinin halen devam ettiğini, cari hesaplar incelendiğinde ise, davacının ortalama 80.000,00 USD civarında ocaktan taş alma hakkının mevcut olduğunu ve istediği zaman diliminde ocaktan taşları alabileceğini, davanın reddine, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davacı yan üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.

DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava, taraflar arasındaki ticari satım sözleşmesi gereği davacının ödediği peşin ödeme avansının tahsili( İadesi ) ve sözleşmenin 10. Maddesi uyarınca cezai şart bedelinin tahsili istemine ilişkin olarak açılmış davacı yanca 15.03.2022 tarihli tam ıslah dilekçesi ile sözleşmenin ihlali nedeni ile yine 100.000 USD cezai şart alacağı yanında davacının ödeyip de kendisine teslim edilmeyen mermerler nedeni ile 97.121,00 USD alacağın tahsili talep edilmiştir. Davacı tam ıslah dilekçesi ile talebini azaltmış olup bu kısmi feragat hükmündedir.
—— Sayılı ilamında “… Talebin azaltılması ıslah yoluyla dahi mümkün olmayıp, davacı tarafın bu yöndeki açıklamaları kısmi feragat niteliğindedir. ” belitmiştir. Davacı dava dilekçesinde 200.000 USD talep etmiş olup tam ıslah dilekçesi ile talebini azalttığından tespiti aşan kısım yönünden feragat nedeni ile red kararı verilmiştir.
Taraflar arasındaki sözleşme incelenmiş sözleşmenin 2. Maddesinde sözleşmenin konusu düzenlenmiş olup buna göre davalının afyonda bulunan ….ruhsat numaralı sahanın tüm çıkan ihracatlık bloklarının ( min 500 T) satışının —–üzerinden yapılmasını kapsadığı, sözleşmenin süresinin 31.12.2017 tarihine kadar olacağı, sözleşmenin 8. Maddesinde ” —— firması dışında herhangi bir firmaya veya aracı bir şirkete ihracatlık blok satışı yapmayacağını taahhüt eder.” hükmüne haiz olduğu, sözleşmenin 9. Maddesinin “—— belirtilen anlaşma süresi boyunca herhangi bir firmaya ihracatlık blok satış yapması halinde —– almış olduğu 100.000 USD yi ön ödeme avansını peşin olarak ödemeyi taahhüt eder.” hükmüne haiz olduğu, sözleşmenin 10. Maddesinin ” —- Sözleşme süresinde ihracatlık blok olarak başka firmaya taş vermesi halinde —– sözleşme fesih bedeli olarak 100.000 usd sözleşme fesih bedeli olarak tazminat öder” hükmü bulunduğu görülmüştür.
——Sayılı ilamında “….TBK m.26/1 (eBK m.19/1) maddesindeki “ Taraflar, bir sözleşmenin içeriğini kanunda öngörülen sınırlar içinde özgürce belirleyebilirler” hükmü uyarınca, özel hukuk ilişkilerinde taraflar arasında asıl olan, kanunun yasakladığı ve sınırladığı haller dışında tarafların sözleşme ilişkisinin koşullarını serbestçe belirlemeleridir.TBK 27.maddesi uyarınca, ekonomik özgürlüğü ve çalışma haklarını, kanuna, kamu düzenine, kişilik haklarına, ahlak ve adaba aykırı şekilde kısıtlayan veya ifası imkansız edim içeren sözleşmeler “kesin hükümsüzlük” hukuki yaptırımına tabidir. Ancak, öğretide, Kelepçeleme Sözleşmeleri (—— olarak da adlandırılan sözleşme hükmünün geçersiz sayılabilmesi için, söz konusu sözleşme hükmü ile üstlenilen belirli ticari faaliyetleri yapma veya yapmama yükümlülüklerinin içerik, coğrafi alan veya süre itibariyle, ekonomik özgürlüğü veya varlığı aşırı derecede tehlikeye sokacak, bir nevi sözleşmenin diğer tarafına bağımlı kılacak ve izaç edecek nitelikte olması gerekir —- Kelepçeleme Sözleşmeleri, s.120 vd.). Bir sözleşme hükmünün bu nitelikte olup olmadığının ise her somut olayın özelliğine ve şartlarına göre mahkemece ayrı ayrı değerlendirilmesi gerekir…. ” belirtmiştir.
Bir sözleşmenin içerdiği bölümlerden bir kısmı sözleşme özgürlüğünün sınırlarını aşarken diğer kısımları bu sınırlar içinde kalırsa bu gibi hallerde sözleşmenin tamamı mı hükümsüz ( batıl ) olacak yoksa sadece o bölümleri mi geçersiz-hükümsüz sayılacaktır? bu soru bizi kısmi hükümsüzlük ( kısmi butlan) yaptırımı ile karşılaştırmaktadır. Hükümsüzlük sebebi sözleşmenin sadece bir bölümünü hükümsüz kılıyor buna karşılık diğer bölümleri geçerliliğini koruyorsa kısmi butlan söz konusu olur. Kısmi hükümsüzlükte sözleşme tümüyle geçersiz değil aksine bazı bölümleri geçerli bazı bölümleri ise geçersizdir. Başka bir deyişle kısmen hükümsüz sözleşmelerde sözleşmenin bazı bölümleri sözleşme özgürlüğünün sınırlarını aşmakta hukuka veya ahlaka aykırı olmakta yada kısmen imkansız bulunmakta , diğer bölümleri ise ahlaka veya hukuka uygun yada imkan dahilinde kalmaktadır. Sözleşmenin bir bölümünün geçerli olmasının sebebi sözleşme lehine yorum ilkesidir. Kısmi hükümsüzlüğün kabul edilmesi her şeyden önce tarafların farazi iradelerinin bu yolda olmasına bağlıdır. Buna karşılık taraflar bu bölümler olmaksızın sözleşmeyi yapmayacak idilerse sözleşmenin tümü hükümsüz olur. ( Bkz. —— bası)
Kısmi butlanın objektif şartı sözleşmenin bazı bölümlerinin kanunun emredici hükümlerine, ahlaka, kamu düzenine veya kişilik haklarına aykırı yada imkansız olmasıdır. Bir sözleşmede sözleşmenin bazı bölümleri taraflardan birini çok uzun bir süre için borçlandırmış , bağlamışsa bu bölüler ahlaka aykırı olabilir. Bu gibi hallerde sözleşme tümüyle hükümsüz sayılmamalı bunun yerine uzun süre veya aşırı ceza koşulu kanuni sınırlara indirilerek sözleşme korunmalıdır.Anayasa madde 48’de, “Herkes, dilediği alanda çalışma ve sözleşme hürriyetlerine sahiptir. Özel teşebbüsler kurmak serbesttir” düzenlemesine yer verdiği; Buna paralel olarak 6098 sayılı Borçlar Kanunu m.26’da, “Sözleşme Özgürlüğü” başlığı altında, “Taraflar bir sözleşmenin içeriğini kanunda öngörülen sınırlar içinde özgürce belirleyebilirler” hükmünü getirmiştir. Yine Borçlar Kanunu m.27’e göre, “Kanunun emredici hükümlerine, kamu düzenine, kişilik haklarına aykırı veya konusu imkânsız olan sözleşmelerin kesin olarak hükümsüzlük” müeyyidesine tabi tutulduğu görülmüştür.Yargıtay kararlarında sözleşmenin taraflarından biri için ekonomik özgürlüğün karşı tarafın keyfiyetine bırakılmasının kişinin ekonomik özgürlüğünün kısıtlanması olarak değerlendirilmiştir. (Aynı yönde Yargıtay —-. Hukuk Dairesi 17.12.2014 gün —— sayılı ilamları) Sözleşme serbestisi asıl olmakla beraber, bunu kabul edilemez derecede ya da olağanüstü biçimde sınırlayan sözleşmelerin borçlunun kişilik ve bekası için zorunlu olan koşulları olağanüstü şekilde tehlikeye düşürmemesi, katlanılmaz ve çökertici bir düzeyde bulunmaması esasının cari olduğu; aksi takdirde ekonomik özgürlüğünü yitirmesi ve alacaklının mutlak iradesine tabi olması sonucunun, kararlaştırmanın geçersizliği sonucunu doğuracağı esasının yüksek yargı uygulamasıyla benimsendiği;Taraflar arasındaki sözleşmede 289 gün boyunca kişi, bölge tanımı yapılmaksızın hiç kimseye satış yapılmaması yönündeki kararlaştırmanın hukuka aykırı olduğu ,bu hükmün aşağıda açıklanacak nedenlerden ötürü kısmi butlan yaptırımına tabi olduğu sonucuna varılmıştır.
Sözleşmenin tamamının mı yoksa sadece o maddelerinin mi butlanına karar verilirken nelere dikkat edileceği hususu yukarıda izah edilmiştir. Sözleşme incelendiğinde davacıdan başka hiç kimseye ihracatlık blok satışı yapmama yükümlülüğünün davalıya getirildiği, buna mukabil davacı için benzer bir düzenleme olmadığı, yani davacının da davalıdan başka hiç kimseden ihracatlık mermer almama taahhüdü bulunmadığı keza 9 ve 10. Maddelerde yazılı yaptırımların da yine sadece davalı için getirildiği, örneğin davacının taahhüt ettiği kadar mal almaması durumunda cezai şarta sorumlu olduğuna dair bir düzenleme olmadığı görülmüştür. Yükümlülükler sadece tek bir taraf için getirilmiş olup içeriği de hukuka aykırıdır. 289 gün boyunca kişi, bölge tanımı yapılmaksızın hiç kimseye satış yapılmaması hususundaki kararlaştırma davalının ekonomik özgürlüğünün karşı tarafın keyfiyetine bırakılması kişinin ekonomik özgürlüğünün kısıtlanması olarak değerlendirilmiştir. Sözleşmenin 8 ve 10. Maddeleri olmasaydı sözleşme yapılmayacak idiyse sözleşmenin tamamı batıl sayılmalıdır. Bu sorunun yanıtı da tarafların devam eden ticari ilişkilerinden anlaşılmakta olup taraflar söz konusu sözleşmeden dolayı ihtilafa düşmelerine rağmen ve hatta dava açılmış olmasına rağmen taraflar ticari ilişkiye devam etmiş, mal alıp satmaya devam etmişlerdir. Dolayısı ile bu hükümler olmasaydı sözleşmenin yapılmayacağı şeklinde bir yoruma gidilmesi mümkün olmayıp sözleşmenin ayakta tutulması ilkesi gereği sözleşmenin 8 ve 10. Maddelerinin hukuka aykırı olduğu, kısmı butlan yaptırımına tabi olduğu anlaşılmıştır. Davacının cezai şart talebi bu nedenle red edilmiştir.
Davacı tam ıslah dilekçesi ile 06.11.2017 tarihi itibarı ile davacıya ödemesini yapıp da kendisine teslim edilmeyen malların bedelinin iadesini talep etmiştir. Hesap yöntemi itibarı ile 05.12.2022 tarihli rapor denetime uygun bulunmuştur. 05.12.2022 tarihli bilirkişi raporunda ” …. 1- Davacı şirketin 2017, 2018, 2019 yıllarına ait Envanter defterlerini ibraz etmediği, diğer ticari defterlerinin e-defter beratlarının süresinde alındığı,
2- Davalı şirketin ticari defterlerinin açılış ve kapanış tasdiklerinin süresinde yapıldığı, usul ve yasaya uygun olduğu,
3- Yukarıda (11/7) sayılı bentte tarafların BA — BS beyanlarının gösterildiği, tarafların 2018 ve 2019 yıllarına ait beyanları arasında uyumsuzluk bulunmadığı, 2017 yılında davalı şirketin 7 adet belge ile 388.134 TL mal/hizmet teslimi yaptığını beyan ettiği, davacının ise 5 adet belge karşılığı 280.156 TL mal/hizmet aldığını beyan ettiği, aradaki uyumsuzluğun yukarıda (11/6) sayılı bentte gösterilen, davalı tarafından tanzim edilen 2 adet faturanın davacı tarafından kayıtlarına alınmayarak BA formu ile beyan edilmemesinden kaynaklandığı ,
4- 17.03.2017 – 06.11.2017 tarihleri arasında;
a) Yukarıda (l1/4-A) sayılı bentte açıklandığı üzere, davacı şirketin, davalı şirketten 417,39 ton karşılığı 78.410,50 USD tutarında mal aldığı, davacı şirketin ihracatçı olması nedeniyle, davalıdan ihraç kaydıyla mal aldığı, ihraç kaydıyla alınan mallara ait KDV’nin ihracatın gerçekleşmesi sonucu Vergi Dairesince terkin edildiği, buna göre, davacının, davalının tanzim ettiği faturalardaki KDV tutarlarını davalı cari hesabına alacak kaydetmediği, davalının da aynı şekilde bu faturalardaki KDV tutarlarını davacı cari hesabına borç kaydetmediği,
b) Yukarıda (l1/4-A,B) sayılı bentlerde tarafların cari hesap hareketlerinin verildiği, davacı şirketin davalıya 223.315,00 USD ödeme yaptığı, bu dönemde davalı şirketin davacıya 5.064,45 USD ödeme yaptığı,
c) 06.11.2017 tarihi itibariyle davacı şirketin davalı şirketten 139.840,05 USD alacaklı gözüktüğü, davalı şirketin davacı şirkete aynı miktarda 139.840,05 USD borçlu gözüktüğü, uyumsuzluk bulunmadığı,
yukarıda (11/6) sayılı bentte verilen, 223,89 ton mal karşılığı toplam 32.778,04 USD tutarındaki faturaların davacı defterlerinde yer almadığı, Davalı vekilinin “27.04.2021 tarihli bilirkişi raporuna karşı itiraz ve beyanları” ile ilgili dilekçesinde “…Müvekkil firma tarafından davacı yana söz konusu ticari işlerle ilgili olarak 11 adet fatura düzenlenmiştir. Müvekkil firma tarafından kesilen bu faturalardan 9 adet fatura toplamı müvekkil firmanın ocağından sevki yapılmış olup; ihracatı da davacı tarafından gerçekleştirilmiştir. Davacı yan belirtilen faturalardan 2 adet faturaya ait mermer blokları da müvekkile ait ocakta bekletmekte olup henüz sevkiyatını yapmamıştır…” ifadesinden söz konusu 2 adet fatura konusu malların davacı tarafından teslim alınmadığının anlaşıldığı,
6- Dava tarihi itibariyle, davacı şirketin kendi defterlerine göre davalıdan 139.840,05 USD alacaklı gözüktüğü, davalı şirketin kendi defterlerine göre davacı şirkete 107.062,01 USD borçlu gözüktüğü, cari hesaplar arasındaki farkın 32.778,04 USD (139.840,05 USD – 107.062,01 USD) olduğu, farkın, davalı tarafından tanzim edilen ancak davacı kayıtlarında yer almayan yukarıda (11/6) sayılı ve hemen yukarıda (5) sayılı bentte tanıtılan 2 adet fatura toplamından kaynaklandığı,
7- Dava tarihinden sonra davalı tarafından teslim edilen mal miktarının yukarıda (11/5) sayılı bentte gösterildiği gibi 179,58 ton, maddi karşılığının 42.716,00 USD olduğu,
8- Yukarıda (11/2-A,B) ve (11/3-a) sayılı bentlerde irdelendiği üzere, ticari ilişkinin sona erdiği 25.07.2019 tarihi itibariyle, davacı şirketin kendi defterlerine göre davalı şirketten 97.124,05USD alacaklı gözüktüğü, davalı şirketin kendi defterlerine göre davacı şirkete 64.346,01 USD borçlu gözüktüğü, cari hesaplar arasındaki farkın 32.778,04 USD (97;’124,05 USD-64.346,01USD) olduğu, farkın, yukarıda açıklanan, davalı tarafırıdan tanzim edilen ancak davacı kayıtlarında yer almayan toplam 32.778,04 USD tutarındaki 2 adet faturadan kaynaklandığı görüş ve kanaatinde olduğu….” belirtmiştir.
Mali müşavir bilirkişi raporunda tespit edildiği üzere davacının ticari defterlerinin usul ve yasaya uygun tutulduğu, ticari ilişkinin sona erdiği 25.07.2019 tarihi itibarı ile davalı şirketten 97.124,05 USD alacaklı gözüktüğü, dava tarihi itibarı ile ise 139.840,05 USD alacaklı gözüktüğü, davalı şirket ticari defterlerinde ise ticari ilişkinin sona erdiği 25.07.2019 tarihinde davalı şirketin davacıya 64.346,01 USD borçlu gözüktüğü, dava tarihi itibarı ile ise 107.062,21 usd borçlu gözüktüğü, ticari ilişkinin sona erdiği tarih itibarı ile uyumsuzluğu davalının defterlerinde olan ancak davacının defterlerinde bulunmayan 21.11.2017 tarihli 2 adet faturadan kaynaklandığı, keza dava tarihi itibarı ile de her iki tarafın ticari defterleri arasındaki farkın yine 32.778,04 USD olduğu, farkın yukarıda bahsi geçen 2 faturadan kaynaklandığı bahsi geçen bu 2 faturanın neden davalı lehine dikkate alınmadığının gerekçesinin de raporun 8. Safyasında izah edildiği, konunun önemine binaen aynen alıntılanacağı “….Davalı vekilinin “27.04.2021 tarihli bilirkişi raporuna karşı itiraz ve beyanları” ile ilgili dilekçesinde “…Müvekkil firma tarafından davacı yana söz konusu ticari işlerle ilgili olarak 11 adet fatura düzenlenmiştir. Müvekkil firma tarafından kesilen bu faturaldrdan 9 adet fatura toplamı müvekkil firmanın ocağından sevki yapılmış olup; ihracatı da| davacı tarafından gerçekleştirilmiştir. Davacı yan belirtilen faturalardan 2 adet faturaya aitimermer blokları da müvekkile ait ocakta bekletmekte olup henüz sevkiyatını yapmamıştır!.” ifadesinden söz konusu 2 adet fatura konusu malların davacı tarafından teslim alınmadığı anlaşılmaktadır…” anlaşılmıştır. Taraflar arasında cari hesap farklılığına neden olan davalının keşide etmiş olduğu 21.11.2017 tarih—– numaralı ve —— numaralı faturalar karşılığı davalının davacıya mal teslim etmediği, bu durumun zaten davalının da kabulünde olduğu anlaşılmıştır. Bu nedenle bu iki faturadan kaynaklı cari hesap farklılığında davacı defterlerine itibar edilmiştir. Zaten bu iki fatura haricinde tarafların ticari defter ve belgeleri de uyumludur. 06.11.2017 tarihi itibarı davacı davalıdan 139.840,05 USD alacaklı olup tarafların ticari defterleri uyumludur. Dava tarihi itibarı ile davacının davalıdan 139.840,05 USD alacaklıdır. Taraflar dava tarihinden sonra da ticari ilişkiye devam etmişlerdir. Ticari ilişkinin sona erdiği 25.07.2019 tarihi itibarı ile de davacının davalıdan 97.124,05 USD alacaklı olduğu sonucuna varılmıştır. Neticede davacının davalıdan alacağı 97.124,05 USD olup davacı davalıdan 97.121,00 USD alacak talep ettiğinden talebi ile bağlı kalınmıştır.
——. Sayılı ilamında “…Buna göre, mahkemece harcın, dava tarihindeki kur karşılığı Türk lirası üzerinden karar tarihindeki nispi harç oranına göre alınması, yine davacı yararına kabul olunan kısmın dava tarihindeki kur karşılığı Türk lirası üzerinden karar tarihindeki tarifeye göre,davacı yararına nispi vekâlet ücreti tayini gerekirken fazla ilâm harcı ve kabul olunan kısım için davacı yararına fazla vekâlet ücreti tayini usul ve yasaya aykırı olup..” belirtmiştir. Kabul edilen miktar 97.121,00 usd olup dava tarihinden 1 gün önceki merkez bankası dolar efektif satış kuru 3,9000 TL dir. Harç ve vekalet ücreti hesabı için Kabul edilen miktar 378.771,90 TL olup red edilen miktar da 401.228,10 TL dir. Harç ve vekalet ücreti buna göre hesaplanmıştır.Tüm bu anlatılan nedenlerden ötürü aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.

HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere ;
1-Davacının tam ıslah dilekçesi ile talebini azaltması kısmi feragat hükmünde olduğundan 2.879,00 USD yönünden Feragat nedeni ile REDDİNE,
2-97.121,00 USD alacağın davalıdan alınarak davacıya ödenmesine,
3-Fazlaya dair istemlerin REDDİNE,
4-492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 25.873,90TL nispi harçtan, peşin alınan 13.525,28 TL’nin mahsubu ile bakiye kalan 12.348,52 TL harcın davalıdan alınarak hazineye gelir kaydına,
5-Davacı tarafından 31,40 TL başvurma harcı, 13.525,38 TL peşin harç olmak üzere toplam 13.556,78 TL yargılama gideri mahiyetindeki harcın davalıdan alınarak davacıya ödenmesine,
6-Davacı yanca yapılan 6.250,00 TL bilirkişi ücreti, 213,90 TL tebligat, posta gideri ve diğer yargılama giderleri toplamı 6.481,90 TL yargılama giderinin kabul ve red oranına göre hesaplanan 3.147,64 TL sinin davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine, bakiye masrafın davacı üzerinde bırakılmasına,
7- Davalı tarafından yapılan 150 TL yargılama giderinin kabul red oranına göre hesaplanan 77,15 TL sinin davacıdan tahsili ile davalıya ödenmesine,
8-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Av. Asg. Ücr. Trf.’ne göre, 56.028,07 TL nispi vekalet ücretinin davalıdan tahsiliyle davacıya verilmesine,
9-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Av. Asg. Üc. Trf.’ne göre, 59.171,93 TL nispi vekalet ücretinin davacıdan tahsiliyle davalıya verilmesine,
10-6100 Sayılı HMK’nun 333. maddesi gereğince var ise kalan gider/delil avansının karar kesinleştiğinde taraflara iadesine,Dair karar, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun İstinafa ilişkin hükümleri doğrultusunda, kararın tebliğ tarihinden itibaren iki (2) haftalık süre içerisinde (HMK’nın 345. maddesi), mahkememize veya başka bir yer mahkemesine dilekçe ile başvurmak (HMK’nın 343. maddesi) ve istinaf harcı ile gerekli giderlerin tamamen ödemek (HMK’nın 344. maddesi) suretiyle, —– Bölge Adliye Mahkemesi nezdinde İstinaf yolu açık olmak üzere, taraf vekillerinin yüzüne karşı verilen karar, oy birliği ile açıkça okunup usulen anlatıldı.