Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Anadolu 10. Asliye Ticaret Mahkemesi 2018/954 E. 2021/100 K. 03.02.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. İstanbul Anadolu 10. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO : 2018/954 Esas
KARAR NO: 2021/100
DAVA :Alacak (Yönetim kurulu üyelerinin sorumluluğundan Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 28/12/2018
KARAR TARİHİ: 03/02/2021
Mahkememizde görülmekte olan Alacak (Yönetim Kurulu Üyelerinin Sorumluluğundan Kaynaklanan tazminat) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA: Davacı dava dilekçesinde özetle: Müvekkilinin ——hissedarı olduğu, hissedar olması nedeniyle yapılan ——katıldığı ve hukuka aykırı şekilde yönetim kurulu üyelerine tanınan 6102 sayılı TTK 395 ve 396 maddelerine dair genel kurul tarafından verilen yetki ve iznin iptalini talep ettiği, ——tarihli ——- gündeminin 5. maddesinde “Yönetim Kurulu üyelerine 6102 sayılı TTK 395. ve 396. Maddelerinde yazılı yetkinin verilmesi”ne dair yetki ve izinlerin ——– sayılı kararı ile iptal edildiğini, dava dosyası ile ——– iptaline dair kararın —–tarihli ilamı ile —–itiraz ve karar düzeltme taleplerinin reddine karar verilmesi neticesinde kesinleştiğini davalı şirketlerin—-ailesinin aile şirketleri olduğunu, davalı ——— yılından önce ve sonrasında ——- yönetim kurulu üyesi olduğunu, davalıların daha düşük fiyata ve sıra gelmediği halde öncelik alarak bu şirketten ürün tedarik ettiklerini, bu şekilde dava dışı şirketin zararına sebep olduklarını iddia etmek suretiyle, ——— TTK m.395 ve 396 uyarınca verilen izinlerin iptal edilmesinden dolayı, bu izinler kapsamında yapılan işlemlerden kaynaklı zararın ——-olay tarihinden itibaren işletilecek avans faizi ile birlikte davalılar ——Müştereken ve müteselsilen tahsili ile ——– ödenmesini yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davalılara yükletilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle: Davacının dava dilekçesinde taleple bağlantılı olmayan birçok hususa yer verdiğini, somut olarak hangi eylemden şirket zararının oluştuğunun ortaya konmadığını, soyut ifadeler ile hukuki dayanağı olmayan taleplerde bulunulduğunu, iddialarına ilişkin dosyaya delil sunmadığını, davacının aktif husumet ehliyetinin bulunmadığını, dava açma hakkının TTK m.395 ve 396 uyarınca münhasıran şirkete ait olduğunu, davanın ibra kararının varlığı sebebiyle ve zamanaşımına uğraması sebebiyle reddi gerektiğini, müvekkillerinin ——- ve diğer davalı şirketlerin hakim ortağı olmadığını, davacının davalıların hangi fiillerinin zarara sebep olduğu hususunda hiçbir açıklama getirmediğini belirterek davanın reddi ile yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davacı tarafa yükletilmesini talep ve dava etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE :
Dava şirket yöneticilerinin eylemlerinden kaynaklı tazminat istemine ilişkindir.
—- tarihli ——-üyelerine TTK’nın 395 ve 396. Maddeleri uyarınca yazılı yetki verilmiştir. —- Maddesi ile verilen bu yetkinin ——– ilamı ile iptaline karar verilmiş verilen bu karar temyiz denetiminden geçerek —– tarihinde kesinleşmiştir.
Davacı dava dilekçesinin ——Sayfasında davalı yönetim kurulu üyelerinin kendi hakim pozisyonda oldukları şirketlere ——mal satımlarında hakim hissedar oldukları aile şirketlerine öncelik tanımak sureti ile haksız işlemler yaparak ihaleleri vermek sureti ile —- büyük zararlara uğramasına neden olduklarını iddia etmiştir. Dava dilekçesinin —– yine davalıların aile şirketleri dışındaki başka şirketlerin daha yüksek birim fiyatından ——- kütük demiri alma talepleri olmasına rağmen davalıların kendi hakim pozisyonda oldukları şirketlere fiyat listeleri adı altında daha düşük fiyattan liste fiyatı düzenleyerek satış yaptıklarını, davalı şirketlerin davalı şirket yöneticileri ile birlikte söz konusu eylemleri gerçekleştirdiklerini ve bu nedenle zarardan birlikte sorumlu olduklarını iddia etmiştir.
Davalılar cevap dilekçesinde ileri sürdükleri nedenlerden ötürü davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkememizce taraf delilleri toplanmış ——- ve davalı şirketlerin kayıtları üzerinde — uzman bilirkişi heyetinden talimat yolu ile rapor alınmıştır. Yapılan incelemede davalılardan — tarihinden beri — üyesi olduğu ve halen görevde olduğu,— tarihleri arasında yönetim kurulu üyesi olduğu, —– tarihinden beri ve halen yönetim kurulu üyesi olduğu anlaşılmıştır. Davalı —- üyelerinin davalı şirketlerde de hissedar ve —– oldukları şirket kayıtlarından görülmüştür. Talimat yolu ile alınan raporda bilirkişi heyeti neticeten “…Dava dışı —— incelemesin neticesinde;
1——-Davalıların— tarihli Dava Dışı ———– — bulanan toplam şirketsermayesiolan —- tutarında olduğu hissedar olarak Dava Dışı ————– tek başına hakim ortak olmadığı:
TTK nun 395 ve 396. Maddelerine muhalefet edecek İşlemlere rastlanılmadığı,
2-Dava Dışı —– tarihleri arasındaki sipariş ve mal teslimlerine ilişkin Ticari Defterleri detaylıca incelenmiş olup; 3. şahıs Konumundaki şirket ve şahısların siparişlerine göre düşük bedelle davalara —– mal satışı yapılmadığı tespit edilmiştir.
Öncelikli mal teslimi hususunda—— ve kamuya açık alınan kararlar doğrultusunda işlemlerin yapıldığı tarafımızca tespit edilmiştir.
3-Davalıların Hissedarı olduğu Tüzel Kişilerin Dava Dışı ——– yapmış oldukları ticari muamelelerinde ——–birlikte tabi olduğu, bu Ticari muamelelerin neticesinde Davalıların satın almış oldukları tüm kalemlerin incelenmesinde Dava Dışı —— zarara uğratılmadığı,
Dava Dışı ————hareket ettiklerine dair bir bulguya rastlanmamıştır.” şeklinde görüş bildirmişlerdir.
Ticaret Hukuku anabilim dalı uzman bilirkişi —– rapor alınmış, bilirkişi raporunda —-Yukarıda yer verilen —- kararlarında da belirtildiği üzere, Mahkeme tarafından iptal edilinceye kadar —–hüküm ve sonuçlarını doğurmaya devam etmektedir. —– kararı ile birlikte bu kararlar geçerliliklerini kaybetmektedir. İptal kararının geçmişe etkili olacağı, ancak belli şartlar altında söz konusu olabileceği doktrinde ileri sürülmüştürl. Ancak Yargıtay kararlarında ve doktrin görüşlerinde genel kabul gören görüş, iptal kararının ileriye dönük bir etkisi olduğu ve iptal kararının kesinleşmesi öncesi gerçekleşen işlemler bakımından bir etkisinin olmadığı yönündedir.
Somut olayda TTK m.395 ve 396 uyarınca verilen yetkinin iptali, ancak kararın kesinleştiği tarihten sonraki işlemler bakımından önem taşımaktadır. İptal tarihinden önce gerçekleştirilen işlemler TTK m.395 ve 396 uyarınca verilen yetki kapsamında değerlendirilecek ve hukuka uygun olduğu söylenebilecektir. Bu sebeple davalı —— iddia konusu işlemleri —- tarihli olağanüstü genel kuıul toplantısında, gündemin 5. maddesinde TTK m.395 ve 396 uyarınca verilen yetki ve izin kapsamında gerçekleştirdiği düşünülmektedir. Bu durumda iddia konusu işlemlerin hukuka aykırı olmadığı kanaatine varılmaktadır.
Sayın Mahkeme’nin farklı düşüncede olması durumunda:
—- rekabet yasağınailişkin eski hüküm (ETK m. 335) açısından tek yenilik 6102 TTK’da ——üyelerinin sorumluluklarıyla ilgili hükümlerin saklı olduğuna” ilişkin TTK m. 396 (4)’tür. Bu yenilikle birlikte artık yönetim kurulu üyeleridışıııda pay sahiplerinin ve şirketalacaklılarmm bu konuda dava açma yetkileri olduğu konusunda bir şüphe yoktur (Tİ K m. 553).Öte yandan rekabet yasağı konusunda TTK m. 396 özellıiikümniteliğindeolduğundanöncclikle uygulanmalı, yönetim kurulu üyelerinin dava açmadığı veya açamadığı durumlarda rekabet yasağının ihlali nedeniyle dolaylı olarak zarar gören pay sahiplerinin ve şirket alacaklılarının TTK m. 553 e göre dava açabilmclerininmümkünolduğu kabul edilmelidir2. Ancak bu durumda pay sahiplerinin ve şirket alacaklılarının yalnızca tazminat talep etme haklan bulunmaktadır. Pay sahiplerinin ve şirket alacaklılarının dava açtığıböyle bir durumda zamanaşımıaçısından TTK m. 560’ın değil, özelhiiküm olması dolayısıyla TTK m. 396 (3)Teki zamanaşımısiirelerinin uygulanması gerekir. Bu durumda üç aylık zamanaşımısüresiııinbaşlangıcı davacı pay sahibi veya alacaklının öğrenme anıdır.
Dava konusu işlemlerin TTK m.395 ve 396 kapsamında izni bulunmayan davalı yönetim kurulu üyesi tarafından gerçekleştirildiği varsayımında; dosyaya sunulan —- tarihli bilirkişi raporundaki tespitler dikkate alındığında dava dışı ——— zararının bulunmadığı, bu sebeple davacı iddialarının bu aşamada ispata muhtaç olduğu kanaatine varılmaktadır.
Dosya içerisinde bulunan bilgi ve belgelerin incelenmesi ve yukarıda yapılan tespitler ve yürürlükteki mevzuat hükümleri çerçevesinde yapılan değerlendirmeler sonucu;
TTK m.395 ve 396 uyarınca verilen yetkinin iptali, ancak kararın kesinleştiği tarihten itibaren hüküm doğuracağı, iptal tarihinden önce gerçekleştirilen işlemlerin TTK m.395 ve 396 uyarınca verilen yetki kapsamında değerlendirileceği ve hukuka uygun olduğu, S Davalı—-iddia konusu işlemleri —- tarihli olağanüstü genel kurul toplantısında, gündemin 5. maddesinde TTK m.395 ve 396 uyarınca kendilerine verilen yetki ve izin kapsamında gerçekleştirdiği, bu durumda iddia konusu işlemlerin hukuka aykırı olmadığı, sonuç ve kanaatine vardığımızı Sayın Mahkeme’nin takdirine arz ederiz.” şeklinde görüş bildirmiştir.
6100 sayılı TTK’nın 395. Maddesi ” (1) Yönetim kurulu üyesi, genel kuruldan izin almadan, şirketle kendisi veya başkası adına herhangi bir işlem yapamaz; aksi hâlde, şirket yapılan işlemin batıl olduğunu ileri sürebilir. Diğer taraf böyle bir iddiada bulunamaz.
(2) ——- Pay sahibi olmayan yönetim kurulu üyeleri ile yönetim kurulu üyelerinin pay sahibi olmayan 393 üncü maddede sayılan yakınları şirkete nakit borçlanamaz. Bu kişiler için şirket kefalet, garanti ve teminat veremez, sorumluluk yüklenemez, bunların borçlarını devralamaz. Aksi hâlde, şirkete borçlanılan tutar için şirket alacaklıları bu kişileri, şirketin yükümlendirildiği tutarda şirket borçları için doğrudan takip edebilir.
(3) 202 nci madde hükmü saklı kalmak şartıyla, şirketler topluluğuna dâhil şirketler birbirlerine kefil olabilir ve garanti verebilirler.
(4) Bankacılık Kanununun özel hükümleri saklıdır. ” düzenlemesini getirmiştir. Yine TTK’nın 396. Maddesi “(1) Yönetim kurulu üyelerinden biri, genel kurulun iznini almaksızın, şirketin işletme konusuna giren ticari iş türünden bir işlemi kendi veya başkası hesabına yapamayacağı gibi, aynı tür ticari işlerle uğraşan bir şirkete sorumluluğu sınırsız ortak sıfatıyla da giremez. Bu hükme aykırı harekette bulunan yönetim kurulu üyelerinden şirket tazminat istemekte veya tazminat yerine yapılan işlemi şirket adına yapılmış saymakta ve üçüncü kişiler hesabına yapılan sözleşmelerden doğan menfaatlerin şirkete ait olduğunu dava etmekte serbesttir.
(2) Bu haklardan birinin seçilmesi birinci fıkra hükmüne aykırı harekette bulunan üyenin dışındaki üyelere aittir.
(3) Bu haklar, söz konusu ticari işlemlerin yapıldığını veya yönetim kurulu üyesinin diğer bir şirkete girdiğini, diğer üyelerin öğrendikleri tarihten itibaren üç ay ve her hâlde bunların gerçekleşmesinden itibaren bir yıl geçince zamanaşımına uğrar.
(4) Yönetim kurulu üyelerinin sorumluluklarıyla ilgili hükümler saklıdır.” hükmü düzenlenmiştir.
Yine TTK’nın 553. Maddesi ” (1) Kurucular, yönetim kurulu üyeleri, yöneticiler ve tasfiye memurları, kanundan ve esas sözleşmeden doğan yükümlülüklerini kusurlarıyla ihlal ettikleri takdirde hem şirkete hem pay sahiplerine hem de şirket alacaklılarına karşı verdikleri zarardan sorumludurlar.
(2) Kanundan veya esas sözleşmeden doğan bir görevi veya yetkiyi, kanuna dayanarak, başkasına devreden organlar veya kişiler, bu görev ve yetkileri devralan kişilerin seçiminde makul derecede özen göstermediklerinin ispat edilmesi hâli hariç, bu kişilerin fiil ve kararlarından sorumlu olmazlar.
(3) Hiç kimse kontrolü dışında kalan, kanuna veya esas sözleşmeye aykırılıklar veya yolsuzluklar sebebiyle sorumlu tutulamaz; bu sorumlu olmama durumu gözetim ve özen yükümü gerekçe gösterilerek geçersiz kılınamaz. ” hükmü düzenlenmiş zamanaşımı hususunda da TTK nın 560. Maddesi —– Sorumlu olanlara karşı tazminat istemek hakkı, davacının zararı ve sorumluyu öğrendiği tarihten itibaren iki ve her hâlde zararı doğuran fiilin meydana geldiği günden itibaren beş yıl geçmekle zamanaşımına uğrar. Şu kadar ki, bu fiil cezayı gerektirip, Türk Ceza Kanununa göre daha uzun dava zamanaşımına tabi bulunuyorsa, tazminat davasına da bu zamanaşımı uygulanır. ” hükmünü getirmiştir.
Dava TTK’nun 395 ve 396. Maddelerinin ihlalinden kaynaklı TTK’nın 553 vd. Maddelerinde düzenlenen yöneticinin sorumluluğuna ilişkin bir davadır.
—– sayılı ilamında—-Somut olayda da dava açan şirket ortağı olup davalı yöneticilerin —–eylemleri nedeniyle şirketin zarara uğradığını iddia ederek tazminatın şirkete ödenmesini talep etmiştir. ——– şirket yöneticisine karşı açtığı sorumluluk davasında —– bulunması dava şartı olmadığından, mahkemece şirketin açacağı sorumluluk davası için öngörülmüş bulunan bu dava şartının yokluğu nedeniyle davanın usulden reddine karar verilmesi hatalı olmuştur.” gerekçesi ile şirket ortağının açtığı bu tür davalarda genel kurul kararı olmasına gerek olmadığını belirtmiştir. İş bu dava da şirket ortağı tarafından açıldığından böyle bir karara gerek olmadığı açıktır.
—– ilamında —–Davacı vekili eylemin haksız fiilden kaynaklandığını bu sebeble davanın Asliye Hukuk Mahkemesinde görülmesi gerektiğini ileri sürmekte ise de ;şirket yöneticisinin işlediği haksız fiilinden dolayı hukuki sorumluluğu TTK n da düzenlenmiş olup TTK’nun 4. maddesine göre, bir davanın ticari dava sayılması için uyuşmazlık konusu işin taraflarının her ikisinin birden ticari işletmesiyle ilgili olması ya da tarafların tacir olup olmadıklarına veya işin tarafların ticari işletmesiyle ilgili olup olmamasına bakılmaksızın TTK veya diğer kanunlarda o davaya Asliye Ticaret Mahkemesi’nin bakacağı yönünde düzenleme bulunması gerekir. Yöneticinin sorumluluğu TTK.nda düzenlenmiş olduğundan ticari bir dava olan elde ki davaya bakma görevi de asliye ticaret mahkemesine ait olduğundan….” gerekçesi ile bu tür bir davanın ticari dava olduğunu ve ticaret mahkemesinin görevli olduğunu belirtmiştir.Mahkememiz görevlidir.
Davalı taraf davanın TTK’nın 396. Maddesi gereği 3 aylık zamanaşımına uğradığını iddia etmiştir. Söz konusu—- tarihinde kesinleşmiş iş bu dava ——tarihinde açılmıştır. TTK’nın 560. Maddesi gereği zamanaşımı dolmamıştır. Bu savunmaya itibar edilmemiştir.
Davalı taraf TTK’nın 395 ve 396. Maddeleri gereği davacı sıfatının ancak şirkete ait olabileceğini, davacıların dava açma haklarının olmadığını belirterek aktif husumet itirazında bulunmuştur.
TTK hükümleri uyarınca anonim şirketlerde yasa ve ana sözleşmenin kendilerine yüklediği görevleri gereği gibi yerine getirmeyen yönetim ve denetim kurulu üyeleri, bu yüzden oluşan zararlar nedeniyle ortaklığa, ortaklara ve ortaklık alacaklılarına karşı sorumludur. Bu sorumluluk, kusur ilkesine dayanmaktadır. Başka bir anlatımla, kusur yoksa yönetim ve denetim kurulunun da bir sorumluluğu söz konusu değildir. Sorumluluğun söz konusu olabilmesi için de öncelikle bir zararın doğması şarttır.
Yöneticiler ve denetçiler aleyhine açılacak sorumluluk davasında asıl dava hakkı, ortaklığa aittir. Ancak, zarar gören ortakların da yöneticiler ve denetçiler aleyhine dava açma hakkı bulunmaktadır. Ortakların dava açma hakkı da doğrudan doğruya zarar ve dolaylı zarar durumuna göre değişiklik içerir. Yönetim ve denetim kurulu üyelerinin ortaklığın mal varlığını azaltan veya kötüleştiren yasa ve ana sözleşme hükümlerine aykırı davranışları, ortaklar ve alacaklıların dolaylı zarar görmesine yol açar. Bu tür davalarda, hükmolunacak tazminatın da şirkete verilmek üzere istenmesi ve hükmedilmesi gerekmektedir. İkinci durum ise, doğrudan zarar halidir. Bu ihtimalde yöneticilerin veya denetçilerin eylemleri sonucunda ortakların ortaklığın zararından müstakil olarak gördükleri zararlar söz konusudur.
Uyuşmazlık konusu olayda yönetim kurulu üyelerinin dava dışı anonim şirketi zararlandırıcı eylemleri nedeni ile şirket adına tazminat talep edilmiş olup açıklanan zararlar,TTK’nın 395 ve 396. Maddelerinin ihlali anlamında TTK’nın 553 vd. Maddeleri muyarınca açılmış bir sorumluluk davası mahiyetinde olduğundan, söz konusu iddia edilen zarar dava dışı anonim şirketin doğrudan, davacı için ise dolaylı zarar kapsamındadır.Davacı şirket dava dışı — hissedarıdır. Bu durum karşısında, davacının TTK’nın 555. Maddesi uyarınca dolaylı zarar talebi nedeniyle hükmolunacak tazminatın şirkete ödenmesi kaydı ile dava açabileceği açıktır. Davalıların davacının aktif husumet ehliyetine dair itirazlarına bu nedenle itibar edilmemiştir.
Talimat yolu ile rapor alınan bilirkişi raporunda davalıların TTK nun 395 ve 396. Maddelerine muhalefet edecek İşlemlerine rastlanmadığı, Dava Dışı ———- tarihleri arasındaki sipariş ve mal teslimlerine ilişkin Ticari Defterlerinin yapılan incelemesi sonucunda 3. şahıs Konumundaki şirket ve şahısların siparişlerine göre düşük bedelle davalara (Davalıların hissedarı oldukları Tüzel Kişiliklere) mal satışı yapılmadığı, Öncelikli mal teslimi hususunda —– ve kamuya açık alınan kararlar doğrultusunda işlemlerin yapıldığı, Davalıların Hissedarı olduğu Tüzel Kişilerin Dava Dışı ——- yapmış oldukları ticari muamelelerinde ——–birlikte tabi olduğu, bu Ticari muamelelerin neticesinde Davalıların satın almış oldukları tüm kalemlerin incelenmesinde Dava Dışı —– zarara uğratılmadığı, tespit edilmiştir.
Söz konusu——- tarihleri arasında etkisini göstermiştir. Davacı dava dilekçesinde iptal kararlarının geçmişe yürüyeceğini bu nedenle davalıların sorumlu olduklarını iddia etmektedir.
Bilirkişinin de raporunda atıf yaptığı ——- ilamı incelenmiş kararda “….Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle; anonim şirket genel kurul kararlarının iptali için ileri sürülebilen nedenler arasında yer alan “hükümsüzlük” ile “iptal edilebilirlik” kavramlarının açıklanmasında yarar vardır.
Bilindiği üzere,———- batıl kararlara yönelik olarak genel kurul kararlarının iptali için dava açma hakkı düzenlenmemiş ancak doktrin ve uygulamada ilgililerin açacağı bir tespit davası ile hükümsüzlüğün belirlenmesinin talep edebileceği kabul edilmiştir. (6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 447. maddesinde ise genel kurulun hangi tür kararlarının batıl olduğu hüküm altına alınmış durumdadır.)
Hükümsüzlük halleri, yokluk ve butlan olarak iki alt kategoride ela alınabilir.
Kavram olarak yokluk; bir hukuki işlemin doğabilmesi için öngörülen ve kurucu nitelikte olan emredici hükümlere aykırılık halidir. Bu aykırılık, işlemin unsurlarında eksikliğe yol açar ve işlemi “yokluk” ile sakat hale getiri. Yok sayılan işlem, şeklen dahi meydana gelmemiştir. Yokluk, bunu ileri sürme konusunda hukuki menfaati bulunan herkes tarafından her zaman ileri sürülebilir ve tespit ettirilebilir, hâkim tarafından da re’sen dikkate alınır. Mahkemenin vereceği tespit hükmü, bu durumu açıklayıcı niteliktedir.
Şirketler hukukundaki emredici hükümlere göre, genel kurul kararlarının oluşabilmesi için iki kurucu unsur gereklidir: Birincisi genel kurul toplantısı yapılması, ikincisi toplantıda karar alınmasıdır. Bunların birisindeki eksiklik halinde, işlem (karar) hiç doğmamış sayılır; yani baştan itibaren yoktur. Örneğin, karar alınmadığı halde alınmış gibi gösterilirse veya Bakanlık temsilcisinin toplantıda bulunmaması halinde işlem, yoklukla sakat olacaktır.
Butlan ise; bir işlemin, konusuna ilişkin emredici hükümlere aykırı olması halidir. Eş söyleyişle, bir işlemin konusu; kanuna, ahlaka, adaba, kamu düzenine, kişilik haklarına aykırı ya da, imkânsız ise, bu işlem batıldır. Yokluktaki gibi, butlanda da kesin geçersizlik söz konu-sudur; hâkim bunu re’sen göz önünde bulundurur ve herkes bu geçersizliği, iptal davasında öngörülen üç aylık süreyle bağlı olmaksızın ileri sürebilir ve tespit ettirebilir. Yokluk ve butlan arasında sonuçları değil, sebepleri bakımından farklılık bulunmaktadır ——-
Mülga Türk Ticaret Kanunu’nda bir işlemin batıl hale gelmesine örnek olarak 392. madde hükmü verilebilir. Anılan yasa hükmünde, sermaye artırım koşullarına uyulmamasının kararı batıl hale getireceği düzenlenmiş olup, ikinci fıkra aynen; “Esas sermayenin artırılması yukarıki hükümlere göre icra edilmemiş ise bu husustaki muameleler batıl ve bundan dolayı da idare meclisi azalariyle murakıplar; şirkete, münferit ortaklara ve üçüncü şahıslara karşı müteselsilen mesuldürler.” şeklindedir. Bunun yanı sıra, toplantı ve karar nisabının bulunmaması da (6762 Sayılı TTK m. 378) butlan sebeplerine örnek olarak verilebilir.
İptal edilebilir kararlarda ise; genel kurul kararının geçersizlik halini oluşturan nedenin, işlemin, baştan itibaren geçersiz olması sonucunu doğuracak nitelikte olmaması hali söz konusudur. Örneğin; anonim şirket ortaklar genel kurulunda oyunu kullanmasına haksız yere izin verilmediği, çağrının usulsüz yapıldığı, gündemin gereği gibi ilan veya tebliğ edilmediği, toplantıya ve karara yetkili olmayan kimselerin iştirak ettikleri iddiasında olan ortaklar, yasa, ana sözleşme ve afaki iyi niyet kurallarına aykırılık hallerini ileri sürerek, kararların iptallerini mülga 6762 Sayılı TTK’nun 381. maddesi uyarınca isteme hakları bulunmaktadırEs söyleyişle; mutlak butlanla batıl kararlar, baştan beri hükümsüz olan, sonradan geçerlilik kazanma olanağı olmayan, emredici kurallara, kamu düzenine veya ahlaka ve adaba aykırı veyahut konusu olanaksız olan kararlardır. Bu tür kararlar, baştan beri hüküm ifade etmezler ve mahkemece, re’sen üzerinde durulması da gerekir. 6762 Sayılı TTK’nun 381. maddesi anlamında iptali kabil kararlar ise, daha çok ortakların menfaatlerinin koruyan düzenlemelere aykırılık teşkil eden, emredici kurallar dışında yorumlayıcı ve şekle ilişkin kuralların ihlal edildiği kararlardır. İptali gereken kararlar, baştan itibaren geçersiz olmadıklarından, iptal edilinceye kadar geçerli bir kararın hüküm ve sonuçlarını doğururlar. ——- gerekçesi ile iptali gereken kararların baştan itibaren geçersiz olmadıklarından iptal edilinceye kadar geçerli bir kararın hüküm ve sonuçlarını doğuracağını belirttiği anlaşılmıştır.
——-ilamında “… Dava, anonim şirket genel kurul kararlarının iptali istemine ilişkindir.Mutlak butlanla batıl kararlar, baştan beri hükümsüz olan, sonradan geçerlilik kazanma olanağı olmayan, emredici kurallara, kamu düzenine veya ahlaka ve adaba aykırı veyahut konusu olanaksız olan kararlardır. Bu tür kararlar, baştan beri hüküm ifade etmezler. TTK.’nun 381 nci maddesi anlamında iptali kabil kararlar ise; daha çok ortakların menfaatlerini koruyan düzenlemelere aykırılık teşkil eden, emredici kurallar dışında yorumlayıcı ve şekle ilişkin kuralların ihlal edildiği kararlardır. İptali gereken kararlar, baştan itibaren geçersiz olmadıklarından, iptal edilinceye kadar geçerli bir kararın hüküm ve sonuçlarını doğururlar.” belirtmiştir.
—– ilamında —— uygulaması ve doktrinde, şirket kararları hükümsüzlük yönünden, keenlemyekün kararlar, mutlak butlan ile sakat olan kararlar, iptal edilebilen kararlar biçiminde bir ayırıma tabi tutulmaktadır. Bir kararın meydana gelmesi için yasanın öngördüğü öğe ve koşulların hiç birisi mevcut olmadığı takdirde o karar yok kabul edilmelidir. Ancak, kararın içeriği ve esasa ilişkin öğeleri yönünden BK.nun 19. ve 20. maddelerinde yazılı olduğu gibi, kamu düzenine, emredici hukuk kurallarına, adaba ve ahlaka aykırı veya konusu imkansız ise o zaman kararın mutlak butlan ile sakat olduğu kabul edilmelidir. Batıl kararlar başlangıçtan itibaren hükümsüz olduklarından, sonradan geçerli hale getirilmezler. Şayet karar, içeriği itibariyle yasanın emredici değil de yorumlayıcı kurallarına aykırı ise ya da yasada yazılı şekil koşulu eksik olarak yerine getirilmiş ise o takdirde ortada, iptal edilebilir bir karar var demektedir. TTK.nun 381. maddesinde “kanuna aykırı umumi heyet kararları” deyimi ile bu tür kararlar kastedilmek istenmiştir. Burada daha ziyade ortakların menfaatlerini koruyan hukuk kurallarının ihlali söz konusudur. Bu itibarla yoklukla veya mutlak butlan ile sakat olan kararlar bu madde kapsamına girmez. İptal edilebilir kararlar, başlangıçta geçersiz olmadıkları için iptal edilinceye kadar sağlıklı bir kararın hukuki sonuçlarını meydana getirirler. İptal davası açılsa dahi durum değişmez ve karar yönetim kurulunca uygulanmaya devam edilir. Ancak, mahkemece verilecek bir tedbir kararı ile uygulama durdurulabilir.” belirtmiştir. Doktrindeki bir kısım ayrık görüşler haricinde doktrindeki ağırlıklı görüş ve ——– tarafından kabul gören uygulama gereği iptal kararlarının geçmişe yürümesi mümkün değildir. İptal edilebilir kararlar, başlangıçta geçersiz olmadıkları için iptal edilinceye kadar sağlıklı bir kararın hukuki sonuçlarını meydana getirirler. Dava dışı —-isimli şirketin —— tarihinde yönetim kurulu üyesi olan davalılara TTK’nın 395 ve 396. Maddelerinde ön görülen yetkiler verilmiştir. Buna dair genel kurul kararının iptaline karar verilmiş verilen bu karar —- tarihinde kesinleşmiştir. Dolayısı ile iptale tabi olan bu karar gereği —– tarihinden evvelki iş ve işlemlere hukuken etki etmesi mümkün değildir. Dava dışı şirket kısa aralıklarla genel kurul yapmış ve şirket yöneticilerine genel kurullarda TTK 395-396. Maddelerinde ön görülen yetkileri tekrar vermiştir. Söz konusu iptal edilen genel kurul kararı etkisini bu nedenle —— tarihleri arasında göstermiştir. İptal kararının geçmişe yürümezliği ilkesi nedeni ile davanın bu nedenle reddi gerekmektedir. Aksi yorum yapılsa dahi talimatla alınan denetime uygun bilirkişi raporu ile davalıların sorumluluğunu gerektirecek bir işlem yapmadıkları tespit edilmiştir. Davacı şirketin benzer nedenlerle şirket yönetim kurulu üyesi ve yönetim kurulu üyesinin yöneticisi olduğu diğer şirketlere karşı açtığı benzer mahiyetteki davanın ——- Sayılı ilamı ile red edildiği anlaşılmıştır. Tüm dosya kapsamı, yukarıda yapılan tüm açıklamalar ve denetime el verişli bulunan bilirkişi raporları gereği davanın reddine karar verilmesi gerektiği vicdani kanaatine varılmış buna dair aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
Avukatlık asgari ücret tarifesinin 13/4. Madde ve fıkrası maddi tazminat istemli davaların tamamen reddi durumunda hükmedilecek avukatlık ücretinin tarifenin ikinci kısmının 2. Bölümüne göre hükmedilmesi gerektiğini belirtmiştir. Davacı dava dilekçesinde şirket yönetim kurulu üyesi olan davalıların diğer davalılar ile birlikte eylemleri nedeni ile dava dışı ——- uğradığı maddi zararın tazmin edilmesini talep etmiştir. Dava mahiyeti itibarı ile maddi tazminat istemidir. Davanın tamamen reddi durumunda hükmedilmesi gereken vekalet ücreti de AAÜT’nin 13/4 madde ve fırkası gereği maktudur. AAÜT’nin 3/2 madde ve fırkası gereği red sebebi de ortaktır. Bu nedenle davalılar lehine maktu vekalet ücreti takdir olunmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere ;
1-Davanın REDDİNE,
2-492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 59,30 TL maktu harcın peşin alınan 1.878,53 TL’den mahsubu ile fazla yatırılan 1.819,23 TL harcın karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine,
3- Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
4-Davalılar tarafından yatırılan tebligat ve müzekkere masrafı olarak toplam 95,00 TL TL yargılama giderinin davacıdan tahsiliyle davalılara verilmesine,
5- Davalılar kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden ve red nedeni ortak olduğundan karar tarihinde yürürlükte olan Av. Asg. Üc. Trf.’nin 13/4,3/2. Madde ve fıkraları gereği 4.080,00 TL maktu vekalet ücretinin davacıdan tahsiliyle davalılara verilmesine,
6-6100 Sayılı HMK’nun 333. maddesi gereğince var ise bakiye gider avansının taraflara iadesine,
Dair karar, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun İstinafa ilişkin hükümleri doğrultusunda, kararın tebliğ tarihinden itibaren iki (2) haftalık süre içerisinde (HMK’nın 345. maddesi), mahkememize veya başka bir yer mahkemesine dilekçe ile başvurmak (HMK’nın 343. maddesi) ve istinaf harcı ile gerekli giderlerin tamamen ödemek (HMK’nın 344. maddesi) suretiyle,————– Adliye Mahkemesi nezdinde İstinaf yolu açık olmak üzere, davacın vekilinin ve davalı vekilinin yüzüne karşı, oy birliği ile açıkça okunup usulen anlatıldı. 03/02/2021