Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Anadolu 10. Asliye Ticaret Mahkemesi 2018/909 E. 2021/450 K. 09.06.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. İstanbul Anadolu 10. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
GEREKÇELİ KARAR

ESAS NO : 2018/909
KARAR NO : 2021/450

DAVA : Alacak (Komisyonculuk Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 28/12/2018
DAVA : İtirazın İptali (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 24/06/2019
KARAR TARİHİ : 09/06/2021

Mahkememizde görülmekte olan Alacak (Komisyonculuk Sözleşmesinden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA :
Davacı vekili mahkememiz asıl dosyasında dava dilekçesinde özetle; dava dışı———- hizmetlerinin yerine getirilmesi için düzenlenen ihale kapsamında davalı … tarafından söz konusu ihalenin kazanıldığını,—–herhangi bir ticari ——-hizmet faaliyeti bulunmadığından —- hem de ihalenin kazanılmasına —- satın—- hizmetlerinin yerine getirilebilmesi için sözleşmeler akdedilmek suretiyle müvekkili şirket ile anlaşıldığı ve müvekkili şirket tarafından sözleşmelere konu tüm işlerin eksiksiz ve kusursuz bir şekilde yerine getirildiği, işbu dava konusu —– gereğince davalı şirket tarafından faturalar mukabilinde bir kısım alacakların davalı şirket tarafından müvekkili şirkete ödenmişse de bakiye alacaklar yönünden gerekçesiz ve hukuka aykırı olarak davalı şirket tarafından ödemeden kaçınıldığını; müvekkili şirket ile davalı şirket arasında —– kapsamında, —-tedarikiyle —- hizmeti nedeniyle —müvekkili şirkete ödenmesinin kararlaştırıldığı; bu tutardan —- tam ödemenin gerçekleşmesiyle, ——–sonunda ödenmesinin kararlaştırıldığını, bu kapsamda —- düzenlenerek, davalıya —– tutarlı faturanın da anlaşma uyarınca ——- ise davalı şirket tarafından ihaleye konu işin bitiminde ödeneceğinin bildirildiğini, bu yönde davalı tarafından bildirim yapılmadığını; müvekkili şirket tarafından harici olarak ihale konusu işin tamamlanarak—- düzenlenerek davalıya —- iletildiğini; davalı şirket tarafından —- işin tamamı müvekkili şirket ile akdettiği—- gereğince yerine getirildiğini; müvekkili — nezdinde kesin kabulün sağlandığını, taraflar arasında akdedilen —- gereğince müvekkilinin hak kazandığı bakiye —– temerrüt tarihinden itibaren —- —- mevduata işleyecek en yüksek faiziyle birlikte davalıdan tahsili ile müvekkiline ödenmesini, yargılama gideri ve vekalet ücretinin karşı tarafa tahmiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP :Davalı vekili mahkememiz asıl dosyasında cevap dilekçesinde özetle; davadaki iddiaların gerçeği yansıtmadığını, ——— yasalarına tabi müvekkili ——- Sayılı yasa kapsamında gerçekleştirdiği —- iştirak ederek kazandığını; müvekkili şirketin kendisini ihaleden haberdar ederek ihaleye katılmasını sağlayan, ihale sürecinde kendisine idari konularda yardım eden, kendisine vekaleten bütün görüşmeleri yapan, — imzalanmasına kadar bütün akdi ve idari iş işlemleri ——- yola devam ettiğini, müvekkilinin başkaca bir şirketten herhangi bir hizmet almadığı gibi —- karşılığında da çalıştırmadığını, müvekkili şirketin, sözü edilen —- başlatması, —— —– vekaletname verdiğini; müvekkili şirketin —— kabulünün ardından anılan——kaynaklanan——- ödemesinin taahhüt edildiğini; davalı —— birleşeni olduğunu; müvekkili şirketin alınan hizmetler karşılığında bütün ödemeleri —- —. tarafından devir alındığını; hizmetlerde herhangi bir değişiklik olmayacağını—- faturalanacağının bildirildiğini; TTK.m.136/1 kapsamında davalı—-nedeniyle adı geçen dava dışı şirketin alacak ve borçlarını yasa gereği devraldığını; davacı şirket yetkililerinin——- kabulünün imkansız olduğunu; —halinde, sözleşmede yer alan cezai şartların uygulanacağını, kendilerine toplamda 171.000,oo Euro ödenmesi halinde kabul işlemlerinin yaptırılacağı istikametinde korku ve endişe aşılandığını, müvekkili — olarak taahhüt eden iki adet ödeme taahhüdü aldığını; —-sözleşmesi kapsam, amaç ve içeriğiyle hiçbir ilişkisi bulunmayan suni ve hiçbir zaman icra, imkan ve ihtimali bulunmayan hizmet bedeline —- uydurmak suretiyl——-bedelli 3 adet satış —-müvekkili şirkete gönderdiğini; ——– haklarının zarara uğrayacağı düşüncesiyle çaresiz bir şekilde davacı tarafından gönderilen —– ödemesini davacıya yapmak zorunda kaldığını; fatura içeriklerinde bahsedilen sözde hizmetlerin icra, imkan ve ihtimali bulunmadığını; ihaleye konu satışa aracılık eden —–kazanılması gereken idari iş ve işlemlerden —ödendiğini ve faturaya bağlandığını; müvekkili şirkete korku, endişe ve hak edişlerini alamayacağı kaygısıyla imzalatılan 2 adet ödeme taahhüdünün tarihinin — ayı olduğunu, ihalenin sözleşme tarihinin 2012 yılı olduğu dikkate alındığında, belirtilen taahhütlerin hangi amaçlar ile alındığı ve satış komisyonu içerikli faturaların konusu ve icrasının imkansız sözde hizmetler olduğunu; davacı firmanın — kullanmak suretiyle haksız zenginleşmesinin akabinde tahsil edilen tutarların iadesi için takip başlatılması sonrasında yıllarca talep etmediği sözde bakiye alacağının tahsili için açtığı davadaki taleplerin hukuken himaye görmeyeceğini; TMK.m.6 hükmü uyarınca davacının fatura münderecatının doğru olduğunu ispatla yükümlü olduğundan bahisle yerinde olmayan davanın reddini talep etmiştir
BİRLESEN DAVA : Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili şirketin—- gidermek için 4734 sayılı yasa gereği gerçekleştirilen ihaleyi kazandığını; ihale bedelinin——- vekaletname verdiğini; —- müvekkili şirketin —- Şirketinin içinde olduğunu; müvekkilinin hizmet karşılıklarını hep —- ödediğini; ancak davalının —- kendilerince devir alındığını bildirdiğini bu hususun 06/01/2016 tarihli —-davalı şirketin müvekkiline ait—– kabulünün mümkün olmadığını, kendilerine cezai şartta uygulanacağını belirterek ancak 171.000 Euro gönderirseniz biz bu işlemleri yaptırırız dediğini; davalı şirketin bu bildirimi üzerine kendilerinin korkarak parayı ödemeye razı olduklarını; davalı şirketin—- faturalar kestiğini, fatura bedelleri karşılığında ödeme yaptıklarını ancak; söz konusu faturaları davalının korkutması nedeniyle ödemek zorunda kaldıklarını; yoksa bunları gerektirecek hizmet ve mal alımlarının söz konusu olmadığını belbirterek bu faturalar karşılığında yapmak zorunda kaldıkları ödemelerin iadesi için —– sayılı dosyası ile icra takibinde bulunduklarını; davalının haksız bir itirazla takibi durdurduğunu belirterek; itirazın iptaline, takibin devamına ve davalıdan %20 icra inkar tazminatı tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
BİRLEŞEN DAVA CEVAP: Davalı vekili cevap dilekçesinde, özetle; davacı tarafın korkutmaya dayandığını, TBK’nun 39. Maddesi gereğince korkutmadan mütevelli açılacak davalarda bir yıllık hak düşürücü sürenin söz konusu olduğunu; sürenin geçtiğini, bu nedenle davanın reddi gerektiğini; kaldı ki, ispat külfetinin davacıda olduğunu, davacı tarafın söz konusu ödemeleri korku halinde yapıldığını ispat etmek zorunda bulunduğunu; davacının basiretli bir tacir gibi davranması gerektiğini; davacı tarafından ileriye sürülen ve iadesi istenen bedellerden kaynaklı kendilerininde bakiye alacaklarının bulunduğunu, ——- sayılı dosyasında alacaklarının tahsili için dava açtıklarını, o davanın bekletici mesele kabulü gerektiğini belirterek davanın reddini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE :
Asıl dava davalı yanın tek taraflı olarak düzenleyip imzaladığı 21.10.2014 tarihli satış komisyonu alacağı sözleşmesi kapsamında davacı yanın bakiye 95.000 Euro alacağının istemi ile açılmış bir alacak davası olup birleşen dosya ise davalı yanın hile ikrah ve çeşitli —— sureti ile borç ihtiva etmeyen faturalar düzenlemek sureti ile tahsil edildiği iddia olunan faturalardan kaynaklı olarak davalı -birleşen dosya davacı yanca davacı- birleşen dosya davalı yan aleyhinde başlatılan icra takibine vaki itirazın iptali istemine ilişkindir.
Davacı-birleşen dosya davalı yan itirazın iptali davasının yasal sürede açılmadığını iddia etmiştir.Birleşen Dava itirazın iptali davası olup, bu davaların en geç itirazın alacaklıya tebliğinden itibaren 1 yıl içinde açılması gerektiği İİK 67/1 maddesinin ——– hükmü gereğidir. Dosya içerisindeki icra takip dosyası incelendiğinde itirazın alacaklıya( davalı-birleşen dosya davacı) tebliğine dair bir belgeye rastlanmamıştır.Bu nedenle davanın yasal süresi içinde açıldığının kabulü gerekir.Davacının bu itirazının yersiz olduğu anlaşılmış, itibar edilmemiştir.
Mahkememizce taraf delilleri toplanmış dosya uzman bilirkişi heyetine tevdii edilmiştir.
Bilirkişi heyeti raporunda özetle dayanak 21.10.2014 tarihli belgeyi davalının —- sonucunda tanzim ettiği hususunun mahkemece kabul edilmesi halinde davacının alacak talebinin tebeyyün etmeyeceğini ancak—– dönme koşullarının gerçekleşmediğinin benimsenmesi halinde anılan sözleşmedeki kararlaştırmanın 150.000 Euro olması nedeni ile bu sözleşme kapsamında ödenen 55.000 Euro’nun tenzilinden sonra davacının bakiye 95.000 Euro alacağını talep edebileceğini, davalının —- taahhütnameyi de ——– altında imzaladığı yolundaki savunmasına itibar edilmesi halinde ——- ——- verildiği yönünün dosyaya yansımaması dikkate alındığında davalının toplam ödemesinin —— olmasına göre —– tenzili sonrasında isteyebileceği tutarın bu seçenek yönünden —— olduğunu, birleşen davanın asıl dava konusu ile aynı olduğunu, asıl davanın kabulü ihtimalinde birleşen davadaki taleplerin dinlenmeyeceğini , buna karşılık asıl davanın reddi halinde bir başka anlatımla taahhütnamelerin—-sonucu verildiği kanaatine varılması halinde ödenen tutarlar kapsamında takipteki gibi 105.680,00 Euro istenebileceğini işlemiş faiz tutarının —- belirtmiştir.
Birleşen davada takibe dayanak yapılan hile ikrah ve çeşitli ——ile borç ihtiva etmeyen faturalar olduğu belirtilen —- faturalar asıl dosya kapsamında davacının davalının 150.000 Euro sözleşme bedelinden davalının ödediğini belirttiği kısmı ihtiva etmektedir. Davalı yanca verilen ——————satış komisyonu sözleşmesine ilişkin olduğu anlaşılmıştır. Davacı yan davalının 15.01.2015 tarihinde bu sözleşmeden kaynaklı —– borçlarını ödediğini ancak bakiye— ödemediğini, sözleşmeye göre bakiye bu kısmın ihaleye konu işin bitim tarihinde ödeneceği belirtilmiş ise de davalı yanca böyle bir bildirim yapılmadığını, haricen yapılan araştırmada ihale konusu işin —–teslim edildiğinin öğrenilmesi üzerine bakiye bu kısmın istendiğini dile getirmiştir.
Taraflar arasındaki uyuşmazlık davalı yanca verilen taahhüt/sözleşme kapsamında davacının asıl dosya kapsamında bakiye alacağı olup olmadığı ve davacı yanca davalıdan tahsil edilen alacakların davalının iradesinin sakatlanması sonucu gerçekleştirilip gerçekleştirilmediği noktasında toplanmaktadır. Taraflar arısındaki —- davalı — olduğu görülmüştür. Davalı yanca davacı şirket yetkililerinin telefonla ve şifahi olarak yaptıkları konuşmalarda ;
-davalı yanca ——- uymadığı,
-bu nedenle geçici kabul işlemine tabi tutulmasının imkansız olduğu,
-gönderilen —-olduğu ve bu nedenle—-kabulünün imkansız olduğu,
-gönderilen —– kabul edilmemesi halinde sözleşmede yer alan cezai şartların uygulanacağı,
Ancak kendilerine toplamda 171.000 uro ödenmesi halinde bu işlemlerin yaptırılacağı yolunda korku ve endişe aşılanarak söz konusu 2 taahhüdün alındığını iddia etmiştir.
Bir hukuki işlemin geçerli ve amacına uygun hukuki sonuçlar doğurabilmesi için o hukuki işlemi yapan kişi veya kişilerin sağlıklı bir şekilde oluşmuş iradelerinin bulunması ve yine bu iradelerinin istenilen hukuki sonuca uygun şekilde açıklanması gerekmektedir. İrade bozukluğu kavramının iki farklı yönü bulunmakta olup, bunlardan ilki iradenin henüz oluşum evresindeki sakatlık, diğeri ise iradenin açığa vurulması (beyanı-bildirimi) evresinde meydana gelen sakatlıktır.
İrade bozukluğu hâlleri mülga 818 sayılı BK’da “Rızadaki fesat” başlığı altında “Hata”, “Hile” ve “İkrah” olarak 23 ila 31. maddeler arasında hükme bağlanmış iken, 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı TBK’nın 30 ila 39. maddeleri arasında bu defa “Yanılma”, “Aldatma” ve “Korkutma” başlıkları altında düzenlenmiştir.
Görüleceği üzere Türk Borçlar Hukuku sisteminde iradeyi bozan sebepler üç durum olarak hüküm altına alınmış olup, yanılma (hata), aldatma (hile) ve korkutma (ikrah) gerçekleşme biçimleri bakımından birbirinden farklıdırlar.
Aldatma TBK’nın 36. maddesinde; ” Taraflardan biri, diğerinin aldatması sonucu bir sözleşme yapmışsa, yanılması esaslı olmasa bile, sözleşmeyle bağlı değildir. Üçüncü bir kişinin aldatması sonucu bir sözleşme yapan taraf, sözleşmenin yapıldığı sırada karşı tarafın aldatmayı bilmesi veya bilecek durumda olması hâlinde, sözleşmeyle bağlı değildir” şeklinde düzenlenmiştir.
Kanunda hilenin tanımına doğrudan yer verilmemiş ise de aldatma (hile); genel olarak, bir kimseyi irade beyanında bulunmaya, özellikle sözleşme yapmaya sevk etmek için onda kasten hatalı bir kanı uyandırmak veya esasen var olan hatalı bir kanıyı korumak yahut devamını sağlamak şeklinde tanımlanır. Yanılma (hata) ise; irade ile beyan arasında istemeyerek meydana gelen bir uyumsuzluk hâlidir. Hatada yanılma, hilede ise kasıtlı olarak yanıltma söz konusudur.
Nitekim,——gerçek durumu bilmesi hâlinde bir kimsenin kabul etmeyecek olduğu bir şeyi kabul etmesine diğer bir kimse tarafından yol açılmış olması demektir” şeklinde tanımlanmıştır.
Hilenin varlığının kabulü için bazı şartların gerçekleşmesine ihtiyaç vardır: — şahıs diğerini yanıltmış (——) olmalıdır. Fakat karşı tarafın düştüğü bu yanılmanın esaslı olması gerekmez (TBK. m.36/1). Çünkü aldatan hiçbir surette korunmaya layık değildir. Aldatan, sözleşmenin yapılması ve özellikle görüşmeler sırasında, belirli konu ve hususlarda doğru olmayan bilgiler vermekte veya bazı hususları dürüstlük kuralına göre açıklaması gerekirken kasten gizlemektedir. İkinci şart; “aldatma kastı”dır. Aldatan, karşı tarafı sözleşme yapmaya ikna etmek için ona bilerek ve isteyerek (kasten) gerçek dışı beyanda bulunmuş olmalıdır. Başka bir deyişle, yalan söyleyende karşı tarafı aldatmak ve onun gerçeği bilmesi hâlinde yapmayacak olduğu bir sözleşmeyi yapmağa sevk etmek niyeti bulunmalıdır. Eğer bir kimse, bilmemesi ağır bir kusur teşkil etmesine rağmen, durumu bilmeden bir beyanda bulunmuş ise aldatma kastı yoktur. Üçüncü şart ise “illiyet bağı”dır. Sözleşme aldatma sonucu, onun etkisi ile yapılmalıdır. Aldatılan yapmış olduğu sözleşmeyi, aldatma olmasıydı ya hiç yapmayacak ya da daha iyi şartlarda yapacak idiyse, illiyet bağı gerçekleşmiş olur. Aldatma fiili, sözleşmenin kurulmasının asli şartı olmalı, aldatma ile sözleşmenin kurulması arasında tabi bir illiyet bağı bulunmalıdır —-. sayılı kararı).
Türk hukukunda irade bozukluğuna bağlanan yaptırım ise bir kesin hükümsüzlük (butlan) hâli değildir. Mülga BK’nın 23 ve devamı maddelerinde “…ilzam olunamaz.” (BK.23), “…o akit ile ilzam olunmaz.” (BK.28), “…kendi hakkında lüzum ifade etmez” (BK.29/I), TBK’nda ise “… bağlı olmaz.” (TBK. m.30), “…sözleşmeyle bağlı değildir.” (TBK. m.36 ve 37/1) ibareleri kullanılmak suretiyle irade bozukluğuyla yapılan sözleşmelerin, iradesi hata, hile veya ikrahla sakatlanan kimseyi bağlamayacağı öngörülerek, bu kişiye belli bir süre içerisinde kullanabileceği iptal hakkı tanımıştır.
Tüm bu açıklamalardan anlaşılacağı üzere taraflardan biri diğer tarafı hileyle sözleşme yapmaya yöneltmişse hata esaslı olmasa bile aldatılan taraf için sözleşme bağlayıcı sayılamaz. Değinilen koşulların varlığı hâlinde aldatılan taraf, hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili (———- olarak ortadan kaldırılabilir ve verdiği şeyi geri isteyebilir. Ancak, hile üçüncü bir kişi tarafından da yapılabilir. Böyle bir durumda kural olarak aldatılan taraf sözleşme ile bağlı ise de üçüncü kişinin hilesini karşı taraf sözleşmenin yapıldığı sırada biliyor ya da bilmesi gerekiyor ise aldatılan taraf sözleşmenin iptalini isteyebilir. Öte yandan, aldatmayı (hileyi) ispat yükü aldatılan tarafa aittir. Hile bir haksız fiil olduğundan her türlü delille kanıtlanması mümkündür——
Mülga 818 sayılı Borçlar Kanununda olduğu gibi 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununda da (TBK) sözleşme; borç ilişkisinin kaynakları arasında sayılmış ve sözleşmenin tarafların iradelerini karşılıklı ve birbirine uygun olarak açıklamalarıyla kurulacağı (TBK. m.1) hüküm altına alınmıştır.
İrade beyanı, irade ve beyan unsurlarından oluşur. Bir sözleşme yapılırken taraflardan birinin işlem iradesinin oluşum veya beyanı aşamasında ortaya çıkan sakatlıklara irade bozukluğu denir ———-
Kanun, esaslı olmayan hataların sözleşmenin iptaline yol açmasını ise kabul etmemiştir. Sözleşme kurulurken esaslı yanılmaya düşen taraf, sözleşme ile bağlı olmaz ( TBK. m.30, BK. m.23). Ancak taraflardan biri, diğerinin aldatması sonucu sözleşme yapmışsa, yanılma esaslı olmasa bile, sözleşmeyle bağlı değildir (TBK. m. 36/1, BK. m. 28/1). Az yukarıda değinildiği gibi iradesi sakatlanan tarafın sözleşmeyi iptal hakkını kullanması, diğer bir anlatımla sözleşme ile bağlı olmadığını bildirmesi TBK’nın 39. maddesinde (818 sayılı BK’nın 31. maddesinde) belli bir süreye bağlanmıştır. Yanılma veya aldatma sebebiyle ya da korkutulma sonucunda sözleşme yapan taraf, yanılma veya aldatmayı öğrendiği ya da korkutmanın etkisinin ortadan kalktığı andan başlayarak bir yıl içinde sözleşme ile bağlı olmadığını bildirmez veya verdiği şeyi geri istemezse, sözleşmeyi onamış sayılır (TBK. m. 39/1).
Bilindiği üzere, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun(TBK) 37. (818 sayılı Borçlar Kanunu’nun(BK) 29.) maddesine göre, bir kimse karşı tarafın veya üçüncü bir kişinin kendisi veya yakınlarının maddi veya manevi varlığına yönelik hukuka aykırı ve esaslı korkutması sonucu yaptığı sözleşme ile bağlı sayılamaz. TBK’nin 38. (BK’nin 30.) maddesinde belirtildiği gibi, korkutmadan(ikrah-tehdit) söz edilebilmesi için, korkutmanın sözleşmeyi yapan kimsenin veya yakınlarının kişilik haklarına veya mal varlıklarına yönelik olması, korkutmaya maruz kalanın —— durumuna göre ağır ve derhal meydana gelebilecek nitelik taşıması, haksız(hukuka aykırı) sayılması, illiyet bağının bulunması yani sözleşmenin korkunun yarattığı etki sonucu yapılması zorunludur. Bu koşulların varlığı halinde iradesi sakatlanan taraf, isterse iptal hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili(—–) olarak ortadan kaldırılabilir.
Hemen belirtmek gerekir ki, iptal hakkının kullanılması hiçbir şekle bağlı değildir. — kalktığı tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde sözleşme karşı tarafa yöneltilecek tek taraflı sarih ve —– açıklaması ile feshedilebileceği gibi def’i veya dava yoluyla da kullanılabilir(TBK’nın 39. md).
Buradaki ——— sayılı kararında da belirtildiği üzere hak düşürücü süre niteliğinde olup, hak düşürücü sürenin de Kanunun açık hükmü uyarınca hata ve hilenin/yanılma ve aldatmanın öğrenildiği tarihten itibaren başlayacağı kuşkusuzdur. İradesi sakatlanan tarafın hata veya hileyi öğrendiği andan itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde sözleşmeyle bağlı olmadığını bildirmesi veya verdiği şeyi geri istemesi zorunludur. (—-
Somut olayda davalı-birleşen davalı yanın davacının hata hile ve korkutması nedeni ile verdiğini beyan ettiği taahhütler farklı tarihlerde verilmiştir. Buna göre birinci taahhüdün tarihi —- ikinci taahhüdün —– Davalı-birleşen davacı yanın birleşen davada dava konusu —- tarih aralığında keşide edilmiştir. Birleşen dosya davacı yan davasını —- tarihinde açmıştır. Davalı geçersiz olduğunu iddia ettiği —– kapsamında davacıya 2 farklı tarihte toplam —– ödeme yapmıştır. Davalı-birleşen davacı bilirkişi raporuna itiraz dilekçesinin ——- davanın yasal süre içinde açıldığını, müvekkilinin işin geçici kabulünü — tarihinde öğrendiğini, icra takibine —- geçildiğini bu nedenle hak düşürücü sürenin geçmediğini iddia etmiştir. Dosya kapsamındaki belgeler incelenmiş ———yazısı incelenmiş buna göre ihaleye konu —– kabulünün —tarihinde yapıldığı, kesin kabul ve işlemlerinin 29.04.2015 tarihinde yapıldığı—- tarihinde,—– tarihinde —-tarihinde bittiği 1 aylık deneme ve 24 aylık garanti süresince bakım ve onarımlarının asıl dosya davacısı şirket tarafından yapıldığının bildirildiği anlaşılmıştır. Davalı birleşen davacı gerek dava gerek savunma dilekçelerinde ve gerekse bilirkişi raporuna itiraz dilekçesinde müvekkilinin geçici kabulü —– tarihinde öğrendiğini iddia etmiştir. Oysaki dosyada bulunan —– tarihinde yapıldığı, kesin kabul ve işlemlerinin —– tarihinde yapıldığı görülmüştür. Geçici kabul işleminde davalı-birleşen dosya davacı şirket yetkilisi —– imzasının olduğu, geçici kabul değerlendirme raporunda yine bu yetkilinin imzası olduğu, Kesin kabul işleminin 29.04.2015 te yapıldığı, davalı yetkilisi—–imzası olduğu anlaşılmıştır. Dolayısı ile davalı-birleşen dosya davacı yanın —- beyanlarının yersiz olduğu anlaşılmıştır. Davalı-birleşen dosya davacısı davacının korkutma ve hileleri nedeni — geçici ve kabul işlemlerini yapmayacağına dair davacının yarattığı endişe ve korkutma ortamı nedeni ile bu taahhütleri verdiğini savunmuştur. Oysa ki asıl dosya kapsamındaki ——— sonra olduğu görülmüştür. Davalı-birleşen dosya davacının—-ile söz konusu taahhütleri verdiği kabul edilse dahi söz konusu işin kesin —- tarihi olup Türk Borçlar kanunun 39. Maddesi gereği 1 yıllık hak düşürücü süre—- tarihinde dolmuştur.Nitekim iş kesin olarak kabul edildiğinde yani kesin kabulü yapıldığında davalı üzerindeki etkinin ortadan kalktığının kabulü gerekir. Davalı-birleşen dosya davacı yan hata, hile, ikrah nedeni ile iradesinin sakatlandığı hususunda ispat külfeti altında olup bu yönde hiçbir delil ibraz edememiştir. Başlı başına taahhütlerin tarihlerinin ihale tarihinden sonra olması davalı yanın iradesinin sakatlandığı şeklinde yorumlanamayacağı açıktır. Davalı yan söz konusu sözleşme gereği kısmi ifada bulunmuştur. 2. taahhüt asıl dosyada dava konusu değildir. Davalı birleşen dosya davacı yan icra takibinde 7 adet fatura kapsamında davacıya yapılan ödemelerin davacının hile, ikrah ve çeşitli desesileri sonucu yapıldığını iddia etmiş ancak bu iddiasını ispata yarar somut bir delil ibraz edememiştir.
Her tacirin ticaretine ait faaliyetlerinde basiretli bir iş adamı gibi hareket etmesi gerekir. Basiretli bir iş adamı gibi davranma yükümü aslında— bir özen ölçüsü getirmekte ve tacirin ticari işletmesiyle ilgili faaliyetlerinde kendi yetenek ve imkanlarına göre ondan beklenebilecek özeni değil, aynı ticaret dalında faaliyet gösteren tedbirli öngörülü bir tacirden beklenen özenin gösterilmesinin gerekli olduğu kabul edilmektedir. Gerekli tedbirleri almadan sözleşme yapan ve borç altına giren tacirin alabileceği tedbirlerle önleyebileceği bir imkansızlığa dayanması kabul edilebilecek bir durum değildir.
Yargıtay basiretli tacir ilkesini sözleşmenin imzası, ifası ve feshi aşamalarının hepsinde gözetilmesi gereken bir ilke olduğunu açıkladıktan sonra, basiretli tacir ilkesini dürüstlük kuralı ile birlikte değerlendirmiş, sırf başkalarını zarara sokacak şekilde bir kullanım olmaması hasebiyle de sözleşme özgürlüğü ve ahde ——-
Somut olayda davalı—-olup kendi beyanından da anlaşıldığı üzere söz konusu işte— kullanmaktadır. Bu nedenle sözleşmeyi imzalarken, sözleşmenin—- davranma yükümlülüğü bulunmaktadır. Davalı- birleşen davacının cevap ve birleşen dosya dava dilekçesinde ileri sürdüğü hususlar basiretli tacir gibi davranmadığı hususunu doğrulamaktadır.Davalı yan iradesinin —- hususunda ispat külfeti altındadır. Tüm dosya kapsamı yukarıda yapılan tüm açıklamalar ve hukuki nitelendirmeler, denetime uygun bulunan bilirkişi raporu bir bütün olarak değerlendirilmiş,—davalının — satış komisyonu alacağı ödemekle yükümlü olduğu, bu borcunun — kısmını ifa ettiği bakiye kısmı ödemediği, birleşen dosya ve asıl dosya kapsamında davacı yana ödenen meblağların hile, korkutma—– nedeni ile iradesinin — uğratıldığı yolundaki iddiasını ispat edemediği, ayrıca bu kapsamda hak düşürücü sürenin de geçirilmiş olduğu anlaşılmış asıl davanın kabulüne, birleşen davanın reddine dair aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
—– ilamında “…Buna göre, mahkemece harcın, dava tarihindeki —— üzerinden karar tarihindeki nispi harç oranına göre alınması, yine davacı yararına kabul olunan kısmın dava tarihindeki kur karşılığı —–üzerinden karar tarihindeki tarifeye göre,davacı yararına nispi vekâlet ücreti tayini gerekirken fazla ilâm harcı ve kabul olunan kısım için davacı yararına fazla vekâlet ücreti tayini usul ve yasaya aykırı olup..” belirtmiştir. Asıl dosyada hükmedilen alacak—– bir gün öncesi —- tarihidir. Davanın açıldığı günün bir gün öncesi— Birleşen dosyadaki—–. Harç ve vekalet ücreti bu oranlara göre alınmıştır.
G.D
1-Mahkememizin asıl dosyası olan —— Sayılı dosya yönünden;
DAVANIN KABULÜ İLE; 10.000 Euro alacağın dava tarihi —— tarihinden , bakiye 85.000 Euro alacağın ——— tarihinden itibaren işleyecek 3095 Sayılı Kanunun 4/a maddesi gereğince ———– açılmış—— mevduat hesabına uygulanan en yüksek faiziyle birlikte davalıdan tahsiliyle davacıya verilmesine,
a- Alınması gerekli 39.224,83 TL nispi harçtan dava açılırken peşin alınan 1.028,07 TL ile ıslah harcı 14.062,55 TL nin mahsubu ile bakiye 24.134,21 TL harcın davalıdan tahsili ile hazineye irat kaydına,
b-Davacı yanca ödenen 35,90 TL başvuru harcı, 1.028,07 TL peşin harç ve 14.062,55 TL ıslah harcı toplamı 15.126,52 TL harcın davalıdan alınarak davacıya ödenmesine,
c- Davacı yanca yapılan 2.500,00 TL bilirkişi ücreti, 190,05 TL tebligat, posta gideri ve diğer yargılama giderleri toplamı 2.690,05 TL yargılama giderinin davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine,
d-Davalının yaptığı yargılama giderinin üzerinde bırakılmasına,
e-Davacı vekille temsil edildiğinden yürürlükte olan ——- nispi vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya ödenmesine,
f-Tarafların yatırdıkları gider/delil avansından arta kalan kısım varsa taraflara veya ahzu kabza yetkili vekillerine iadesine,
2-Birleşen——-. Sayılı dosya yönünden;
DAVANIN REDDİNE,
a-Alınması gerekli 59,30 TL harcın peşin alınan 10.045,63 TL harçtan mahsubu ile bakiye 9.986,33 TL harcın birleşen dosya davacı yana iadesine,
B-Birleşen dosya davacı yanın yaptığı yargılama giderinin üzerinde bırakılmasına,
C- Birleşen dosya davalı yanca birleşen dosya için herhangi bir yargılama gideri yapılmadığından bu hususta karar verilmesine yer olmadığına,
D-Birleşen dosya davalı yan vekille temsil edildiğinden red edilen miktar üzerinden yürürlükte olan—– hükümleri gereği hesaplanan 54.418,94 TL nispi vekalet ücretinin birleşen dosya davacı yandan tahsili ile birleşen dosya davalı yana ödenmesine,
E——– arabuluculuk ücretinin birleşen dosya davacı yandan tahsili ile hazineye irat kaydına,
f-Tarafların yatırdıkları gider/delil avansından arta kalan kısım varsa taraflara veya ahzu kabza yetkili vekillerine iadesine,
Dair karar, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun İstinafa ilişkin hükümleri doğrultusunda, kararın tebliğ tarihinden itibaren iki (2) haftalık süre içerisinde (HMK’nın 345. maddesi), mahkememize veya başka bir yer mahkemesine dilekçe ile başvurmak (HMK’nın 343. maddesi) ve istinaf harcı ile gerekli giderlerin tamamen ödemek (HMK’nın 344. maddesi) suretiyle, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi nezdinde İstinaf yolu açık olmak üzere, taraf vekillerinin yüzüne karşı verilen karar, oy birliği ile açıkça okunup usulen anlatıldı.