Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Anadolu 10. Asliye Ticaret Mahkemesi 2018/886 E. 2020/375 K. 10.07.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. İstanbul Anadolu 10. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO : 2018/886
KARAR NO: 2020/375
DAVA : Tazminat (Trafik Sigorta Sözleşmesi Kaynaklı Rücuen)
DAVA TARİHİ: 28/12/2018
KARAR TARİHİ: 10/07/2020
Mahkememize tevzi edilen dava dilekçesi mahkememiz esasının yukarıda belirtilen sırasına kaydedilip incelendi
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA:
Davacı vekili dilekçesinde özetle;Davalı şirkete sigortalı ——- malik ve işleteni olduğu —— plaka sayılı aracın — tarihinde —— plakalı araca çarparak hasarlanmasına sebebiyet verdiği, davalıya sigortalı araç sürücüsünün kazanın oluşumunda %100 kusur olduğu, maydana gelen kaza neticesinde araçta——- hasar meydana geldiği, davalı —- şirketinin poliçe limitleri dahilinde hasarın tamamından sorumlu olduğu gibi —- tutarının tamamından da sorumlu olduğu, hasar alan parçaların tesp iti ile hasar bedelinin tespiti ——- ekspertiz ücreti ödendiği, davalının —–tarihinde temerrüde düştüğü, alacağın temlik yoluyla müvekkil şirkete devredildiği belirtilmiş olup, taraflar arasındaki hasar bedeline ilişkin uyuşmazlık sebebi ile talep edilebilecek miktarın bilirkişi marifeti ile tespit edilmesinden sonra alacak miktarının belirlenecek miktar kadar arttırılmasına, fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak kaydıyla , şimdilik — hasar bedeli ve —— ücretinin poliçe limitleri dahilinde muhatap şirketin temerrüt tarihi olan —— tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte tahsiline, her türlü başvuru, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP:
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; müvekkil sigorta şirketi nezdinde sigortalı ———– plakalı araç ile ———- plakalı aracın çarpışması sonucu maddi hasarlı kaza meydana geldiği, kaza tespit tutanağında kusura ilişkin bir dağılım bulunmadığı, tali yoldan gelen ———— plaka sayılı aracın kazaya sebebiyet verdiği , hasar tespitinin usulüne uygun olmayan bir şekilde hesaplattırıldığı , kabul anlamına gelmemek kaydıyla kusur oranı ve hasar tespiti için yeniden rapor alınması gerektiği, ekspertiz ücretinin fahiş olması ve ———-üzerinden düzenlenmemesi nedeniyle usule ve yasaya aykırı bir rapor olduğu, müvekkil şirkete sigortalı olan aracın mevcut olayda kusurunun bulunmaması sebebiyle davanın reddi gerektiğini, müvekkil aleyhine açılan davanın reddine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Makine Mühendisi bilirkişisi ve sigorta bilirkişisi tarafından düzenlenen ——– bilirkişi raporunda özetle ; 2918 Sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun araç manevralarını düzenleyen kurallardan madde 67/a “sürücülerin , park yapmış taşıtlar arasından çıkarken , duraklarken veya park yaparken taşıt yolunun sağına veya soluna yanaşırken , sağa veya sola dönerken , karayolunu kullananlar için tehlike doğurabilecek ve bunların hareketlerini zorlaştıracak şekilde davranmaları yasaktır” maddesini ihlal etmesi nedeniylle —— plakalı aracın sürücüsü —– meydana gelen kazanın oluşumunda %100 oranında kusurlu olduğu, kendi şeridinde seyir halinde olan —- plaka sayılı araç sürücüsü ——- meydana gelen kazanın oluşumunda kusurunun bulunmadığı, dava konusu — plaka sayılı araçta kaza sebebiyle meydana gelen ———– onarım bedelinin yapılan piyasa araştırmasında taraflarınca uygun bedel olduğu, araçta meydana gelen hasarın kazının oluş şekli ile uyumlu olduğu, davaya konu meydana gelen kazanın davalı ————- olduğu ——- hasar tazminat tutarının sigorta şirketinin sorumluluğunda kaldığı dava talep değeri olarak—–hasar tutarının sigorta şirketi olan davalı ——–sorumluluğunda olduğu, davacı tarafından ödenen —— ekspertiz ücretinin davalı taraftan tahsili şeklinde beyanda bulunmuşlardır .
DELİLLER:
Bilirkişi raporu, sigorta poliçesi,
DAVANIN HUKUKİ NİTELİĞİ ve GEREKÇE:
Dava, trafik kazasından kaynaklanan hasar bedelinin karşı araç trafik sigortacısından tahsili talebine ilişkindir.
———- da açıklandığı üzere; —— tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 107. maddesiyle, mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nda yer almayan yeni bir dava türü olarak belirsiz alacak ve tespit davası kabul edilmiştir.
HMK’nin 107. maddesine göre, “(1) Davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir. (2) Karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacı, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabilir. (3) Ayrıca, kısmi eda davasının açılabildiği hâllerde, tespit davası da açılabilir ve bu durumda hukuki yararın var olduğu kabul edilir.”
Davanın belirsiz alacak davası türünde açılabilmesi için, davanın açıldığı tarih itibarıyla uyuşmazlığa konu alacağın miktar veya değerinin tam ve kesin olarak davacı tarafça belirlenememesi gereklidir. Belirleyememe hali, davacının gerekli dikkat ve özeni göstermesine rağmen miktar veya değerin belirlenmesinin kendisinden gerçekten beklenilmemesi durumuna ya da objektif olarak imkansızlığa dayanmalıdır.
Madde gerekçesinde “Alacaklının bu tür bir dava açması için, dava açacağı miktar ya da değeri tam ve kesin olarak gerçekten belirlemesi mümkün olmamalı ya da bu objektif olarak imkânsız olmalıdır. Açılacak davanın miktarı biliniyor yahut tespit edilebiliyorsa, böyle bir dava açılamaz. Çünkü, her davada arandığı gibi, burada da hukukî yarar aranacaktır, böyle bir durumda hukukî yararın bulunduğundan söz edilemez. Özellikle, kısmî davaya ilişkin yeni hükümler de dikkate alınıp birlikte değerlendirildiğinde, baştan tespiti mümkün olan hâllerde bu yola başvurulması kabul edilemez.” şeklindeki açıklamayla, alacağın belirli veya belirlenebilir nitelikte olması durumunda, belirsiz alacak davası açılarak bu davanın sağladığı imkanlardan yararlanmanın mümkün olmadığına işaret edilmiştir.
Alacağın hangi hallerde belirsiz, hangi hallerde belirli veya belirlenebilir olduğu hususunda kesin bir sınıflandırma yapılması mümkün olmayıp, her bir davaya konu alacak bakımından somut olayın özelliklerinin nazara alınarak sonuca gidilmesi gereklidir.
HMK’nin 107/2. maddesinde, sorunun çözümünde yol gösterici mahiyette kriterlere yer verilmiştir. Anılan madde fıkrasında, karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacının, iddianın genişletilmesi yasağına tâbi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabileceği hüküm altına alınmış, madde gerekçesinde de “karşı tarafın verdiği bilgiler ve sunduğu delillerle ya da delillerin incelenmesi ve tahkikat işlemleri sonucu (örneği bilirkişi ya da keşif incelemesi sonucu)” belirlenebilme hali açıklanmıştır.
Davacının alacağının miktar veya değerini belirleyebilmesi için elinde bulunması gerekli bilgi ve belgelere sahip olmaması ve bu belgelere dava açma hazırlığı döneminde ulaşmasının da (gerçekten) mümkün olmaması ve dolayısıyla alacağın miktarının belirlenmesinin karşı tarafın elinde bulunan bilgi ve belgelerin sunulmasıyla mümkün hale geleceği durumlarda alacak belirsiz kabul edilmelidir.
Sırf taraflar arasında alacak miktarı bakımından uyuşmazlık bulunması, talep sonucunun belirlenmesinin davacıdan beklenemeyecek olması anlamına gelmez. Önemli olan objektif olarak talep sonucunun belirlenmesinin davacıdan beklenemeyecek olmasıdır. Sadece alacak miktarının taraflar arasında uyuşmazlık bulunması ya da tartışmalı olmasının belirsiz alacak davası açılması için yeterli sayılması halinde, neredeyse tüm davaların belirsiz alacak davası olarak kabulü gerekir ki, bu da kanunun amacına aykırıdır. Çünkü, zaten uyuşmazlık bulunduğu için dava açılmakta ve uyuşmazlık mahkeme önüne gelmektedir. Önemli olan davacının talebini belirli kılacak imkâna sahip olup olmadığıdır. Burada, alacağın belirlenebilir olması ile ispat edilebilirliğinin de ayrıca değerlendirilmesi gerektiği unutulmamalıdır. Davacının talep ettiği alacağı belirlenmesi objektif olarak mümkün, ancak belirleyebildiği alacağını ispat etmesi, kanunun öngördüğü şekilde ispatı (elindeki delillerle) mümkün değilse, burada da belirsiz alacak davası açılacağından söz edilemez. Çünkü, bir alacağın belirlenmesi ile onun ispatı ayrı şeylerdir. Davacı, talep konusu yaptığı alacağını çok net şekilde belirleyebilir; ancak her zaman onu ispat edecek durumda olmayabilir. Aksinin kabulü, her ispat güçlüğü olan alacağı belirsiz alacağa dönüştürmek gibi, hem kanunun amacına hem de genel ilkelere aykırı bir durumu ortaya çıkartabilir.
Alacağın miktarının belirlenebilmesinin, tahkikat aşamasında yapılacak delillerin incelenmesi, bilirkişi incelemesi veya keşif gibi sair işlemlerin yapılmasına bağlı olduğu durumlarda da belirsiz alacak davası açılabileceği kabul edilmelidir. Ne var ki, bir davada bilirkişi incelemesine gidilmesi belirsiz alacak davasının açılabilmesi için yeterli değildir. Bir davada bilirkişiye başvurulmasına rağmen davacı dava açarken alacak miktarını belirleyebiliyorsa, belirsiz alacak davası açılamaz.
Kategorik olarak, belirli bir tür davanın veya belirli kişilerin açtığı davaların baştan belirli veya belirsiz alacak davası olduğundan da söz edilemez. Belirsiz alacak davası, bu davaya ilişkin ölçütlerin somut olaya uygulanarak belirlenmesi gerekir.
Somut olayda ise, dava dilekçesinde hasarın tesbiti amacıyla ekspertiz atandığını, aracın tamir bedeli olarak —— tesbit edildiğini, — ekspertiz ücreti ödendiğini açıklayan davacı vekili, dilekçenin istem sonucu kısmında bu kez talep edebilecekleri miktarın bilirkişi marifetiyle tesbit edilmesinden sonra alacak miktarını HMK’nin 107’nci maddesi uyarınca belirlenecek miktar kadar artıracaklarını belirterek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik —- hasar bedeli ile —– ekspertiz ücretinin davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Dava dilekçesinde tesbit edilen hasar bedelinin — ödenen ekspertiz ücretinin ise ————– olduğunu ileri süren davacı tarafın, dava açmadan önce sahip olduğu bilgilere göre uyuşmazlığa konu alacağın miktar veya değerini, gerekli dikkat ve özeni göstermesine rağmen tam ve kesin olarak belirleyebilecek durumda olmadığından söz edilemez.
Bu durumda yapılan yargılamaya, dosya içeriğine, hükmün dayandığı yasal ve hukuki gerekçeye göre; ilk derece mahkemesinin davanın hukuki yarar yokluğu nedeniyle HMK’nin 107 ve 114/1-h maddeleri uyarınca usulden reddine karar vermesinde isabetsizlik bulunmadığından,———
Tüm dosya kapsamı bir arada değerlendirildiğinde; davacının dava açarken talep ettiği miktarın belirlenebilir olması, hukuki yarar yokluğunun tamamlanabilir bir dava şartı olmaması, yukarıda yer alan gerekçeler ile ilgili ———- kararı ve karara dayanak ———— kararları doğrultusunda davanın HMK 114/1-h, HMK 107 maddeleri gereğince reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm tesis olunmuştur.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davanın hukuki yarar yokluğu nedeniyle USULDEN REDDİNE,
2-Harçlar yasası uyarınca alınması gereken 54,40 TL harçtan peşin alınan 35,90 TL harcın düşümü ile geri kalan 18,50 TL harcın davacıdan tahsili ile hazineye İRAD KAYDINA,
3-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde BIRAKILMASINA, karar kesinleştiğinde ve talep halinde artan gider avansının davacı tarafa İADESİNE,
4-Davalı tarafından yapılan yargılama gideri bulunmadığından bu hususta karar verilmesine YER OLMADIĞINA,
5- Davalı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden A.A.Ü.T.’ye göre alınması gereken 3.400,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya VERİLMESİNE,
Dair; gerekçeli mahkeme kararının taraflara tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde istinaf yolu açık olduğuna dair davacı ve davalı vekilinin yüzüne karşı verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.10/07/2020