Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Anadolu 10. Asliye Ticaret Mahkemesi 2018/711 E. 2019/916 K. 17.12.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. İstanbul Anadolu 10. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

GEREKÇELİ KARAR
ESAS NO : 2018/711 Esas
KARAR NO : 2019/916

DAVA : Tazminat (Haksız Fiilden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 30/10/2017
KARAR TARİHİ : 17/12/2019

Mahkememizde görülmekte olan tazminat davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA:Davacı vekilinin— tarihli dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin —– adı altında birçok ünlü kişi ve kuruluşa model, tasarım ve görsel hizmetler veren bir modaevinin sahibi olduğunu, davalının da bir dönem müvekkilinin — yaptığını, müvekkilinin daha önce bir dönem haricen hizmet aldığı— isimli şahısla davalık olduğu için bizzat olayı bilen ve gören davalıdan bildiklerini yetkili merciilere anlatması için tanıklık yapmasını istediğini ve davalının “kesinlikle tanıklık yapacağını ve bildiklerini anlatacağını” ifade ettiğini, ancak tanıklık yapmaktan vazgeçtiği gibi müvekkilinin davalık olduğu diğer şahıslarla da irtibata geçerek müvekkilinin hakkında gerçek dışı beyan ve iftiralarda bulunduğunu, müvekkilinin tanıklık yapması konusunda kendisine baskı yaptığı ve tehditte bulunduğu iddiasıyla İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığının —- nolu soruşturma dosyası ile şikayette bulunulduğunu ancak müvekkilinin isnat edilen suçu işlediğini gösterir kanıt bulunmadığı gerekçesiyle—- tarihinde— kararı verildiğini ve kararın kesinleştiğini, bu davranışların müvekkili ve ailesinin psikolojisini bozarak ciddi ve ağır bir travmaya neden olduğunu, müvekkilinin sosyal medya takipçileri ile iş hayatındaki müşteri çevresine haksız ve hukuka aykırı şekilde müdahale eden davalının müvekkilin iş kaybına neden olduğunu, davalının davacının müşteri çevresine haksız rekabete yol açacak şekilde olumsuz ve gerçek dışı ifadelerde bulunduğunu, davacının müşterilerinin siparişlerini iptal etmesini sağladığını, açıklanan nedenler ile müvekkilinin iş ve müşteri kaybetmesine neden olduğu için şimdilik — maddi tazminat taleplerinin kabulü ile, davalının saldırı ve iftiralarına son verilmesi için tedbir uygulanmasını, ayrıca şimdilik — manevi tazminat talep ettiklerini ve dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte ödenmesine, yargılama giderleri ile vekil olarak adlarına tarifede yazılı ücretin üç katı vekalet ücretine hükmedilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP:Davalı vekilinin — tarihli cevap dilekçesinde özetle; Davacının iddiasının aksine dava dışı — davacı arasında yaşanan olaylar ile ilgili tanıklık yapacağını ifade etmediğini, müvekkilinin, avukatının da olduğu bir ortamda davacının eşinin “— denilerek tehdit edildiğini ve bu tehdit üzerine müvekillinin şikayette bulunduğunu, müvekkilinin ithamlarda bulunmadığını, iddiaları kabul etmediklerini ve bu nedenle manevi tazminat talebinin reddini talep etttiklerini, davacının iş kaybına neden olunduğunun ileri sürüldüğü ancak bunun gerçek dışı iddialar olduğu ve bu nedenle maddi tazminat talebinin reddini talep ettiklerini, arz ve izah edilen nedenlerle müvekkilinin hakkında başlatılan maddi ve manevi tazminat davasının reddi ile tüm yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE:
İstanbul Anadolu —-. Asliye Hukuk Mahkemesinin —– Sayılı kararı ile görevsizlik kararı verilerek dosya Mahkememize gönderilmiştir.
6102 sayılı TTK’nın 5/1. maddesine göre, aksine hüküm bulunmadıkça, dava olunan şeyin değerine veya tutarına bakılmaksızın asliye ticaret mahkemesi tüm ticari davalar ile ticari nitelikteki çekişmesiz yargı işlerine bakmakla görevlidir. Bu hükme göre ticaret mahkemelerinin görev alanı ticari davalar ile ticari nitelikteki çekişmesiz yargı işleridir. Ticari faaliyetleri ilgilendiren bütün davalar ticari dava değildir. Ticaret mahkemeleri ayrı bir yargı kolu oluşturmayıp, asliye hukuk mahkemelerine göre ihtisas mahkemeleridir. Bu nedenle ticari işlerle ilgili bütün davalar ticaret mahkemelerinin görev alanına sokulmamış, yalnızca uzmanlık gerektiren hususların ticaret mahkemelerince karara bağlanması esası getirilmiştir.
Ticari davaları, mutlak ticari davalar, nisbi ticari davalar, yalnızca bir ticari işletmeyle ilgili olmasına rağmen ticari nitelikte kabul edilen davalar olmak üzere üç grubta toplamak mümkündür.
Mutlak ticari davalar, tarafların tacir olup olmadığına ve işin bir ticari işletmeyi ilgilendirip ilgilendirmediğine bakılmaksızın ticari sayılan davalardır. Mutlak ticari davalar, 6102 sayılı TTK’nın 4/1. maddesinde bentler halinde sayılmıştır. Bunların yanında Kooperatifler Kanunu (m.99), İcra İflas Kanunu (m.154), Finansal Kiralama Kanunu (m.31), Ticari İşletme Rehni Kanunu (m.22) gibi bazı özel kanunlarda belirlenmiş ticari davalar da bulunmaktadır. Bu gruptaki davaların ticari dava sayılabilmesi için taraflarının tacir olması veya ticari işletmeleriyle ilgili olması gibi şartlar aranmaz. TTK’nın 4/1. bendinde sınırlı olarak sayılan davalar arasında yer alması veya özel kanunlarda ticari dava olarak nitelendirilmesi yeterlidir. Bu davalar kanun gereği ticari dava sayılan davalardır.
Nispi ticari davalar, her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili olması halinde ticari nitelikte sayılan davalardır. 6102 sayılı TTK’nın 4/1. maddesine göre, her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan ve iki tarafı da tacir olan hukuk davaları ticari dava sayılır. Bu hükme göre bir davanın ticari dava sayılabilmesi için, hem iki tarafın ticari işletmesini ilgilendirmesi, hem de iki tarafın tacir olması gereklidir. Bu şartlar birlikte bulunmadıkça, uyuşmazlık konusunun ticari iş niteliğinde olması veya ticari iş karinesi sebebiyle diğer taraf için de ticari iş sayılması davanın ticari dava olması için yeterli değildir. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 19/2. maddesi uyarınca, taraflardan biri için ticari iş sayılan bir işin diğeri için de ticari iş sayılması, davanın niteliğini ticari hale getirmeyecektir. Zira; Türk Ticaret Kanunu, kanun gereği ticari dava sayılan davalar haricinde, ticari davayı ticari iş esasına göre değil, ticari işletme esasına göre belirlemiştir. Hal böyle olunca, işin ticari nitelikte olması davayı ticari dava haline getirmez.
Üçüncü grup ticari davalar, yalnızca bir tarafın ticari işletmesini ilgilendiren havale, vedia ve fikri haklara ilişkin davalardır. Yukarıda açıklandığı üzere bir davanın ticari dava sayılması için kural olarak ya mutlak ticari davalar arasında yer alması ya da her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili bulunması gerekirken havale, vedia ve fikri haklara ilişkin davaların ticari nitelikte sayılması için yalnızca bir yanın ticari işletmesiyle ilgili olması TTK’da yeterli görülmüştür.
6335 sayılı Kanun’un 2. maddesi ile değişik 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 5. maddesi uyarınca ticari davalar Asliye Ticaret Mahkemelerince görülerek karara bağlanır.
Türk hukukunda haksız rekabete ilişkin düzenlemelere ilk olarak 818 Sayılı Borçlar Kanunu m.48’de ve 865 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nda yer verilmiştir. 818 sayılı Borçlar Kanunu’ndaki bu hüküm İsviçre hukukundan alınmış olup İsviçre’de 1943 yılında Haksız Rekabet Hakkında Kanun kabul edilerek haksız rekabete ilişkin kurallar tek ve ayrı bir kanunda toplanmıştır. 6762 S.lı Türk Ticaret Kanunu’nda 56-65 maddeleri arasında yer alan haksız rekabete ilişkin düzenlemeler ise 1943 tarihli İsviçre Haksız Rekabet Hakkındaki Kanundan aynen iktibas edilmiştir. Fakat İsviçre’de 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 48’inci maddesinin karşılığı düzenleme aynı tarihte yürürlükten kaldırılmasına rağmen, Türk hukukunda Türk Ticaret Kanunu’ndaki haksız rekabet hükümleri ile birlikte muhafaza edilmiştir. Buna ek olarak Borçlar Kanunu’nun 48’inci maddesine ek olarak bir fıkra daha eklenerek ticari işler konusunda TTK hükümlerinin saklı olduğu hükme bağlanmıştır. Aynı uygulama halen yürürlükte bulunan 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun yanında 6098 S.lı Türk Borçlar Kanunu’nun 57. maddesinde haksız rekabete ilişkin hükme yer verilmekle devam etmiştir. Hatta TBK.nun 57’nci maddesinin kapsamı mülga 48’inci maddeye göre daha da genişletilmiştir (—–. Türk hukukundaki bu ikili düzenleme karşısında konu doktrinde de tartışılmış ise de, uygulama adi işlerde Borçlar Kanunu’ndaki haksız rekabet hükümlerinin, ticari işlerde de Türk Ticaret Kanunu’ndaki haksız rekabet hükümlerin uygulanması şeklinde devam edegelmiştir.
Somut olayda, ticaret sicil müdürlüğünden ve gelir idaresi başkanlığından gelen yazı cevaplarına göre davacının gerçek kişi tacir olmadığı, gerçek kişi ticari işletme kaydının bulunmadığı, davacının esnaf düzeyinde faaliyet yürüttüğü, davalının ise davacının eski çalışanı olduğu anlaşılmıştır. Davacı, eski çalışanı olan davalının bir takım gerçek dışı beyanlarla özel ve ticari çevresinde kötülediğinden bahisle saldırıya son verilmesini ve tazminat ödenmesini talep etmiştir. Taraflar arasında haksız rekabet teşkil ettiği fiillerin ticari iş ilişkisi içerisinde gerçekleşmediği, bu nedenle olayda uygulanması gereken haksız rekabet hükümlerinin TTK’ndaki hükümler olmayıp TBK.nun 57’nci maddesi düzenlemesi olduğu, (Yargıtay —– Hukuk Dairesi’nin 03.05.2017 tarihli 2016/2973 Esas 2017/2585 Karar sayılı içtihadı da aynı yöndedir.) bu durumda davanın her üç grup içerisinde yer alan ticari davalardan olmadığı anlaşıldığından davacı tarafından davalı aleyhine açılan işbu davanın; mahkememiz görevsizliği nedeni ile HMK.115-(2) maddesi uyarınca dava şartı noksanlığından usulden reddine, görevli mahkemenin İstanbul Anadolu Asliye Hukuk Mahkemesi olduğuna, Mahkememizce verilen kararın istinaf edilmeksizin kesinleşmesi halinde mahkemeler arasında ortaya çıkan olumsuz görev uyuşmazlığının giderilerek yargı yerinin belirlenmesi için dosyanın HMK.nun 21-(1)c maddesi uyarınca İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi’nin ilgili Hukuk Dairesi Başkanlığı’na gönderilmesine dair karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davacı tarafından davalı aleyhine açılan işbu davanın; mahkememiz görevsizliği nedeni ile HMK.115-(2) maddesi uyarınca dava şartı noksanlığından USULDEN REDDİNE, görevli mahkemenin İstanbul Anadolu Asliye Hukuk Mahkemesi olduğuna,
Mahkememizce verilen kararın istinaf edilmeksizin kesinleşmesi halinde mahkemeler arasında ortaya çıkan olumsuz görev uyuşmazlığının giderilerek yargı yerinin belirlenmesi için dosyanın HMK.nun 21-(1)c maddesi uyarınca Bölge Adliye Mahkemesi’nin ilgili Hukuk Dairesi Başkanlığı’na gönderilmesine,
Harç ve mahkeme masrafı konularının görevli mahkeme tarafından nihai kararda değerlendirilmesine,
2-Yargılama giderlerinin, HMK’nun 331-(2) md uyarınca yargılamaya görevli mahkemede devam edilmesi halinde bu mahkemece karara bağlanmasına; görevli mahkemede davaya devam edilmez ise talep halinde dosya üzerinden mahkememizce karara bağlanmasına,
Dair, Gerekçeli mahkeme kararının taraflara tebliğinden itibaren 2 hafta içinde İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi’nde istinaf yolu açık olmak üzere davacı vekilinin, davacının ve davalı vekilinin yüzüne karşı verilen karar açıkça okunup, usulen anlatıldı.