Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Anadolu 10. Asliye Ticaret Mahkemesi 2018/63 E. 2019/548 K. 18.07.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. İstanbul Anadolu 10. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
GEREKÇELİ KARAR
ESAS NO : 2018/63 Esas
KARAR NO : 2019/548

DAVA : Menfi Tespit
DAVA TARİHİ : 11/12/2018
KARAR TARİHİ : 18/07/2019

Davacı vekili tarafından davalı aleyhine açılan menfi tespit davasının mahkememizde yapılan açık yargılaması sonucunda;
DAVA:Davacı vekilinin 11/12/2018 tarihli dava dilekçesinde özetle; davalı tarafından lehdarı müvekkili olan iki adet senedin icraya konulduğunu ve müvekkiline ödeme emri gönderildiğini, icraya konan iki adet senedin borcunun zaten ödenmiş olduğundan gönderilen ödeme emri ve takibin haksız ve kötü niyetli olarak icra takibine konulduğunu, bu nedenle müvekkilinin davalıya hiçbir borcunun mevcut olmadığının, müvekkilinin bu senetlere ilişkin hiçbir borcu olmadığının tespitine, takip borcunun dava sonuna kadar ödenmesine engel olabilmek için gereğinde teminat mukabilinde icra dosyası hakkında ihtiyati tedbir kararı verilmesine, icra takibi nedeni ile ödeme yapılmak zorunda kalınır ise yapılacak ödemenin istirdadına, davalı hakkında %40 dan aşağı olmamak üzere kötüniyet tazminatına hükmedilmesine, yargılama gideri ve vekalet ücretinin davalı yana tahmiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
SAVUNMA: Davalı vekilinin 07/02/2019 tarihli cevap dilekçesinde özetle; müvekkil şirket tarafından davacı borçluya İstanbul Anadolu —-. İcra Müdürlüğünün 2016/1448 esas sayılı dosyasından takip başlatıldığını, borçluya ödeme emri gönderildiğini, tebliğ edildiğini ve dosyanın kesinleştiğini, davacı tarafın işbu davayı açtığını, dava dilekçesinde senetlerin ödendiğine dair —-beyanı olduğunu iddia ettiğini, ancak ibra belgelerindeki imzaların şirket temsilcilerine ve dolayısıyla müvekkil şirkete ait olmadığını bu nedenle davacının davasının reddine, davacı borçlunun %20 den aşağı olmamak şartı ile icra inkar tazminatına mahkum edilmesine, yargılama masrafları ve vekalet ücretinin davacı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE:
Talep hukuki niteliği itibariyle icra takibinden sonra açılan menfi tespit isteminden ibarettir.
İstanbul Anadolu —- İcra Müdürlüğünün 2016/14448 esas sayılı icra takip dosyası celp edilmiş, yapılan incelenmesinde alacaklının ———– ;borçlunun … olduğu, alacağın kaynağı olarak—– vade tarihli 3.000,00 TL bedelli ve 29/03/2011 tanzim —– vade tarihli — bedelli bonoların gösterilerek 14/07/2016 tarihinde genel haciz yolu (örnek 7) ile takip yapıldığı anlaşılmıştır.
Dosya içerisinde bulunan bonoların incelenmesinde … tarafından — veyahut —– düzenlendiği, —– tanzim — vade tarihli — bedelli ve — tanzim – vade tarihli 3.000,00 TL bedelli bonolar olduğu anlaşılmıştır. TTK m.778/1-h hükmüne göre poliçelerin zamanaşımına dair 749 ila 751. Maddelerinin uygulanacağının belirtildiği, TTK m.749 hükmüne göre; poliçeyi kabul edene karşı ileri sürülecek poliçeden doğan istemlerin vadenin geldiği tarihten itibaren 3 yıl geçmekle zamanaşımına uğrayacağı, dava konusu edilen bonoların vade tarihlerinin 26/03/2011 ve 28/08/2011 olduğu, davalı-alacaklı tarafından bonoların vade tarihleri üzerinden 3 yıllık zamanaşımı süreleri geçtikten sonra genel haciz yolu ile icra takibine konu edildikleri, böylece bonoların zamanaşımına uğradıkları tartışmasızdır.
Zamanaşımına uğramış bononun medeni usul hukuku anlamında yazılı delil başlangıcı olduğunda tartışma bulunmamaktadır.
Dosya kapsamına göre davalı icra takibinde alacağın kaynağı olarak gösterdiği bonolara bir kambiyo senedi olarak değil bir ispat vasıtası olarak dayanmaktadır. Bu durumda somut olay bakımından zamanaşımına uğramış bono ile ilgili Türk Ticaret Kanunu hükümlerinin tartışılması ve değerlendirilmesi gerekmemektedir. Kaldı ki dava, Türk Ticaret Kanununun 778 inci maddesi atfıyla bonolar için de uygulanan ve poliçelerde sebepsiz zenginleşmeyi düzenleyen 732 nci maddesine dayalı bir istemi de içermemektedir.
Bu haliyle somut uyuşmazlık edimlerin ifa edilip edilmemesi noktasında toplandığından, uyuşmazlığın çözümünde hakim kambiyo senetlerine ilişkin kuralları tartışmayacak, zamanaşımına uğradığı için bono vasfını kaybetmiş belgeyi taraflar arasındaki ilişkinin delili olarak değerlendirerek bir sonuca varacaktır.
6102 sayılı TTK’nın 5/1. maddesine göre, aksine hüküm bulunmadıkça, dava olunan şeyin değerine veya tutarına bakılmaksızın asliye ticaret mahkemesi tüm ticari davalar ile ticari nitelikteki çekişmesiz yargı işlerine bakmakla görevlidir. Bu hükme göre ticaret mahkemelerinin görev alanı ticari davalar ile ticari nitelikteki çekişmesiz yargı işleridir. Ticari faaliyetleri ilgilendiren bütün davalar ticari dava değildir. Ticaret mahkemeleri ayrı bir yargı kolu oluşturmayıp, asliye hukuk mahkemelerine göre ihtisas mahkemeleridir. Bu nedenle ticari işlerle ilgili bütün davalar ticaret mahkemelerinin görev alanına sokulmamış, yalnızca uzmanlık gerektiren hususların ticaret mahkemelerince karara bağlanması esası getirilmiştir.
Ticari davaları, mutlak ticari davalar, nisbi ticari davalar, yalnızca bir ticari işletmeyle ilgili olmasına rağmen ticari nitelikte kabul edilen davalar olmak üzere üç grubta toplamak mümkündür.
Mutlak ticari davalar, tarafların tacir olup olmadığına ve işin bir ticari işletmeyi ilgilendirip ilgilendirmediğine bakılmaksızın ticari sayılan davalardır. Mutlak ticari davalar, 6102 sayılı TTK’nın 4/1. maddesinde bentler halinde sayılmıştır. Bunların yanında Kooperatifler Kanunu (m.99), İcra İflas Kanunu (m.154), Finansal Kiralama Kanunu (m.31), Ticari İşletme Rehni Kanunu (m.22) gibi bazı özel kanunlarda belirlenmiş ticari davalar da bulunmaktadır. Bu gruptaki davaların ticari dava sayılabilmesi için taraflarının tacir olması veya ticari işletmeleriyle ilgili olması gibi şartlar aranmaz. TTK’nın 4/1. bendinde sınırlı olarak sayılan davalar arasında yer alması veya özel kanunlarda ticari dava olarak nitelendirilmesi yeterlidir. Bu davalar kanun gereği ticari dava sayılan davalardır.
Nispi ticari davalar, her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili olması halinde ticari nitelikte sayılan davalardır. 6102 sayılı TTK’nın 4/1. maddesine göre, her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan ve iki tarafı da tacir olan hukuk davaları ticari dava sayılır. Bu hükme göre bir davanın ticari dava sayılabilmesi için, hem iki tarafın ticari işletmesini ilgilendirmesi, hem de iki tarafın tacir olması gereklidir. Bu şartlar birlikte bulunmadıkça, uyuşmazlık konusunun ticari iş niteliğinde olması veya ticari iş karinesi sebebiyle diğer taraf için de ticari iş sayılması davanın ticari dava olması için yeterli değildir. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 19/2. maddesi uyarınca, taraflardan biri için ticari iş sayılan bir işin diğeri için de ticari iş sayılması, davanın niteliğini ticari hale getirmeyecektir. Zira; Türk Ticaret Kanunu, kanun gereği ticari dava sayılan davalar haricinde, ticari davayı ticari iş esasına göre değil, ticari işletme esasına göre belirlemiştir. Hal böyle olunca, işin ticari nitelikte olması davayı ticari dava haline getirmez.
Üçüncü grup ticari davalar, yalnızca bir tarafın ticari işletmesini ilgilendiren havale, vedia ve fikri haklara ilişkin davalardır. Yukarıda açıklandığı üzere bir davanın ticari dava sayılması için kural olarak ya mutlak ticari davalar arasında yer alması ya da her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili bulunması gerekirken havale, vedia ve fikri haklara ilişkin davaların ticari nitelikte sayılması için yalnızca bir yanın ticari işletmesiyle ilgili olması TTK’da yeterli görülmüştür.
6335 sayılı Kanun’un 2. maddesi ile değişik 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 5. maddesi uyarınca ticari davalar Asliye Ticaret Mahkemelerince görülerek karara bağlanır.
Davacı tarafından davalı aleyhine açılan işbu davada, davacı gerçek kişidir. Dava konusu, mutlak ve nisbi ticari dava niteliğinde değildir. Bu durumda uyuşmazlık ticari dava niteliğinde olmayıp asliye hukuk mahkemelerinin görev alanına girmektedir. Konuyla ilgili ——— Sayılı içtihadı da aynı yöndedir. Açıklanan nedenlerden dolayı davacı tarafından davalı aleyhine açılan iş bu davanın mahkememizin görevsizliği nedeniyle; HMK 115-2 md uyarınca dava şartı noksanlığından usulden reddine, karar kesinleştiğinde ve talep halinde dosyanın görevli İstanbul Anadolu Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmek üzere Hukuk Mahkemeleri Tevzi Bürosuna gönderilmesine dair aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davacı tarafından davalı aleyhine açılan iş bu davanın mahkememizin görevsizliği nedeniyle; HMK 115-2 md uyarınca dava şartı noksanlığından usulden reddine,
2-HMK m.20/1 uyarınca kararın kesinleştiği tarihten itibaren iki hafta içerisinde ve talep halinde dosyanın görevli İstanbul Anadolu Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmek üzere Hukuk Mahkemeleri Tevzi Bürosuna gönderilmesine,
3-Yargılama giderlerinin, HMK’nun 331-(2) md uyarınca yargılamaya görevli mahkemede devam edilmesi halinde bu mahkemece karara bağlanmasına; görevli mahkemede davaya devam edilmez ise talep halinde dosya üzerinden mahkememizce karara bağlanmasına,
Dair, Gerekçeli mahkeme kararının taraflara tebliğinden itibaren 2 hafta içinde İstanbul Bölge Adliye Mahkemesinde istinaf yolu açık olmak üzere davacı vekilinin yüzüne karşı davacı vekilinin yokluğunda verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.