Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Anadolu 10. Asliye Ticaret Mahkemesi 2018/36 E. 2021/50 K. 20.01.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. İstanbul Anadolu 10. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO : 2018/256 Esas
KARAR NO : 2021/95
DAVA : İtirazın İptali (Acentelik Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 17/12/2018
KARAR TARİHİ : 02/02/2021
Mahkememize tevzi edilen dava dilekçesi mahkememiz esasının yukarıda belirtilen sırasına kaydedilip incelendi
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA:
Davacı vekili dilekçesinde özetle; müvekkilinin—- faaliyet gösterirken davalı firmanın bayiliğini yaptığını, bu dönemde meydana gelen bir satıştan dolayı müvekkiline ——— dosyası ile dava açıldığını, davalı tarafa bu dosyanın ihbar edildiğini ve böylece dosyaya davalı tarafında dahil olduğunu, yapılan yargılama neticesinde davanın tüketici lehine sonuçlandığını, kararın kesinleştiğini, bunun üzerine tüketicinin müvekkili firma aleyhine icra takibi başlattığını, bu icra dosyasına müvekkilinin ödeme gerçekleştirdiğini, ayrıca ——-karar ve ilam harcının da müvekkili tarafından ödendiğini, tüketici tarafından yapılan malın iadesinin sebebinin üretimden kaynaklı ayıp olduğu, bu giderlerden davalının da sorumlu tutulması gerektiğini, davalı tarafa ihtar gönderildiğini fakat cevap gelmediğini, bunun üzerine bahse konu icra dosyası ile takibe başladıklarını, bu takibe davalı tarafça itiraz edildiğini, bu nedenle takibin durduğunu, itirazın iptali için iş bu davayı açtıklarını, davalarının kabul edilmesini iddia ve talep etmiştir.
CEVAP:
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; müvekkil şirketleri ———-dava konusu ürünlerin üreticisi konumunda bulunduğunu, dava konusu ürünlerin davacı tarafın kusuru ile iade edilmiş olduğunu, müvekkil şirkete bu kapsamda herhangi bir sorumluluk yükletilemeyeceği, davacının ürünlerdeki hataların üretimden kaynaklandığı kaynaklandığı yönündeki iddialarını hiçbir şekilde kabul etmediklerini, 6502 Sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunu’nda belirtilen tüketicinin seçimlik hakları arasında üreticiye yöneltebileceği taleplerinin düzenlendiği, buna göre bahsedilen kanunun 11. maddesinde açıkça belirtildiği üzere, tüketicinin satılanı iade ederek sözleşmeden dönme seçimlik hakkını sadece ürünün satıcısına karşı ileri sürebileceğinin şüphesiz olduğunu, yukarıda açıklanan nedenlerle ve 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu 114 ve 115. hükümleri ışığında husumet eksikliği sebebi ile de müvekkil şirkete açılan iş bu davanın reddi gerektiğini belirtmişlerdir.
DELİLLER:
——- Tarihli Bilirkişi Raporları,——-Dosyasında Verdiği Gerekçeli Kararı, ———Dosyası, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamı.
—-tarihli bilirkişi raporunda özetle; Davacı ile davalı taraf arasındaki hukuki ilişkinin mahiyeti itibari ile bayilik ilişkisi olduğu,————— dosyasında, tüketiciye —- satıldığının belirlendiği ve fatura bedeli olan — teslim tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte tüketici lehine tahsiline karar verildiğini, bunun üzerine tüketicinin —– icra takibi başlatıp alacağını tahsil ettiği, dosya kapsamında taraflar arasında sorumsuzluk anlaşmasının bulunmadığı ve tacirlerin ürettiği ya da sattığı malda ortaya çıkan ayıplardan sorumlu olacağı hususu göz önünde tutulduğunda, üretimde ortaya çıkan gizli ayıptan, üretici firma —–de sorumlu olduğu, bu nedenle,—– tüketiciye yapmış bulunduğu ödemeleri, davalı———- rücu edebileceği sonuç ve kanaatine varıldığı görülmüştür.
DAVANIN HUKUKİ NİTELİĞİ ve GEREKÇE:
Dava, müteselsil sorumlu sıfatıyla davacının üçüncü kişiye ödediği paranın halefiyet esasınca rücuen tahsili talebine ilişkindir.
Başkasına ait bir borç nedeniyle alacaklıyı tatmin eden kişinin, onun haklarını kanunda belirtilen durumda ve tatmin ettiği oranda kendiliğinden elde etmesine ardıllık (halefiyet) denir. Dönme (rücu) hakkı ise, başkasına ait borcu yerine getiren kişinin malvarlığında vücut bulan kaybı gidermeyi amaçlayan tazminat niteliğinde bir istem hakkıdır.
Bir borcu yerine getiren kimsenin alacaklının haklarına halef olabilmesi için halefiyetin kanunda açıkça öngörülmüş bulunması gerekir. Kanunda açıkça öngörülmediği sürece bir halefiyetin doğması mümkün değildir. Halefiyet kanunda belirtilmiş belirli durumlarda doğar. Diğer bir anlatımla, halefiyet halleri sınırlı sayıda olma——– kuralına bağlıdır. Kanunda açıkça öngörülmediği sürece bir halefiyetin doğması mümkün değildir. Halefiyette, rücu hakkını kullanan kişi alacaklının yerine geçer, aynen alacaklının konumuna sahip olur.
TBK 61. maddesinde; “Birden çok kişi birlikte bir zarara sebebiyet verdikleri veya aynı zarardan çeşitli sebeplerden dolayı sorumlu oldukları takdirde, haklarında müteselsil sorumluluğa ilişkin hükümler uygulanır.” hükmü yer almaktadır.
TBK 62. Maddesinde ise; “Tazminatın aynı zarardan sorumlu müteselsil borçlular arasında paylaştırılmasında, bütün durum ve koşullar, özellikle onlardan her birine yüklenebilecek kusurun ağırlığı ve yarattıkları tehlikenin yoğunluğu göz önünde tutulur.
Tazminatın kendi payına düşeninden fazlasını ödeyen kişi, bu fazla ödemesi için, diğer müteselsil sorumlulara karşı rücu hakkına sahip ve zarar görenin haklarına halef olur.” hükmü yer almaktadır.
Somut olayda; davacı şirketin davalı şirket bayisi olduğu, —— tarihli satış sözleşmesi ile dava dışı tüketici ——-mal satışı yaptığı, satılan ürünün bir kısım parçalarının ayıplı olduğu iddiası ile tüketici tarafından davacı satıcıya———-sayılı dosyası ile sözleşmeden dönerek bedel iadesi talepli dava ikame edilmiş olduğu, yapılan yargılamanın hitamında satılan ürünlerin ayıplı olduğu tespit edilerek davanın kabulüne karar verildiği, verilen kararın—— incelemesinden geçerek kesinleştiği, davacı tarafça —– mahkeme kararı gereği tüketiciye ödenen bedelin davalıdan tahsili talebi ile evvela davalı aleyhine icra takibi başlatıldığı, takibe itiraz üzerine huzurdaki davanın ikame edildiği, bu haliyle davacı tarafın tamamını ödediğini iddia ettiği tazminat miktarında kendi sorumluluk miktarını aşan kısım bakımından diğer müteselsil sorumlu davalıya rücu hakkının doğduğu ve zarar görenin haklarına halef olduğu, halefiyet ilkesi gereği halef olanın, halefiyet yolu ile nasıl bir hak iktisap etmiş ise o hakka sahip olacağı, velhasıl dava dışı tüketicinin ne hakkı varsa bunların davacı şirkete geçmesiyle davacı şirketin de hukuken dava dışı tüketici yerine geçtiği, uyuşmazlığın tüketici işlemi nedeniyle tüketiciye ödenen bedelin davalıdan rücuen tazmin talebine ilişkin olduğu ve halefiyete bağlı açılan davalarda görev hususunun davacının haklarına halef olduğu kişi ile davalı arasındaki ilişki baz alınarak değerlendirileceği, bununla birlikte davanın mutlak ticari dava olmadığı gibi davacının haklarına halef olduğu dava dışı tüketicinin de tacir olmadığı anlaşılmakla mahkememizin görevsiz olduğu sonuç ve kanaatine varılarak aşağıdaki şekilde hüküm tesis olunmuştur.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davanın görev yönünden REDDİ ile mahkememizin GÖREVSİZLİĞİNE,
2-6100 sayılı HMK nın 20. maddesi uyarınca, görevsizlik kararının kesinleşmesinden itibaren 2 hafta içerisinde davacılar tarafından yapılacak müracat halinde dosyanın görevli ve yetkili ——– TÜKETİCİ Mahkemesine gönderilmesine,
3-Tarafların yukarıda belirtilen süre içerisinde başvarmamaları halinde mahkememizce dosyanın re’sen ele alınarak, 6100 Sayılı HMK’nın 20/1. maddesi gereğince davanın AÇILMAMIŞ SAYILMASINA karar verileceğinin ihtarına,
4-6100 sayılı HMK nın 331/2 maddesi uyarınca harç, yargılama gideri, vekalet ücreti ve gider avansı gibi hususların görevli ve yetkili mahkemece hüküm altına alınmasına,
Dair, davacı ve davalı tarafın yüzüne karşı gerekçeli kararın tebliğ tarihinden itibaren 2 hafta içerisinde——- Adliye Mahkemesine istinaf yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup anlatıldı. 02/02/2021