Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Anadolu 10. Asliye Ticaret Mahkemesi 2018/262 E. 2021/695 K. 29.09.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. İstanbul Anadolu 10. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO: 2018/262 Esas
KARAR NO: 2021/695
DAVA: İtirazın İptali (Bankacılık İşlemlerinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ: 21/12/2018
KARAR TARİHİ: 29/09/2021
Mahkememizde görülmekte olan İtirazın İptali (Bankacılık İşlemlerinden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA:Davacı vekilinin dava dilekçesi Özetle; Davacı vekili, davalı ——– sözleşmesi kapsamınca bankanın muhtelif —- kullandırdığını, sözleşmede diğer davalıların—- imzalarının bulunduğunu, borçlulara hitaben keşide —- rağmen borcun ödenmediğini, bu nedenle müvekkili——–dosyası üzerinden icra takibi başlattığını, Borçluların itirazı nedeniyle icra takibinin durdurulduğunu, haksız yapılan itirazın iptali için açılan işbu davanın kabulüne ve davalıların icra inkar tazminatına mahkum edilmesini yargılama giderleri ile vekâlet ücretinin davalıdan tahsiline, karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı —tarafından verilen cevap dilekçesi özetle; Davacı tarafından rehinle temin edilmiş bir alacak açısından önce ilamsız takip yapıldığı akabinde ihtiyati haciz kararı alınmış ve ayrıca rehnin paraya çevrilmesi yoluna da başvurulduğu, —- temin edilmiş bir alacak söz konusu olduğundan ilamsız takip yapılamayacağı,—- geçerli olmayıp kefil olan müvekkillerin borçtan sorumluluğunun bulunmadığını, —- tarihli müteselsil —- eş rızası alınmadığından —- geçersiz olduğu, Banka tarafından ihtarname gönderildiği belirtilmiş ise de asıl borçlu konumundaki müvekkil —– tebligatın iade edildiği, asıl borçluya tebligat yapılmadığından muaccel hale gelen bir borç bulunmadığı, müvekkilin temerrüde düşmediğinden temerrüt faizi işletilemeyeceğini, açıklanan nedenlerle davacının haksız ve mesnetsiz davasının reddine, davacının %20’den aşağı olmamak üzere kötü niyet tazminatına mahkum edilmesine karar verilmesi gerektiğini, yargılama giderleri ile vekâlet ücretinin davacıdan tahsiline, karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı —- tarafından verilen cevap dilekçesinde özetle; Davacı banka tarafından müvekkili ve dava dışı ipotek borçlusu eşi ve oğlu aleyhine davacı banka tarafından yapılan tüm işlemlerin açık şekilde yasaya aykın olduğu, İcra dosyasına yaptıkları itiraz ve ekinde sundukları ihtarnameler ile müvekkilin işbu dosyaya borcunun olmadığı kefaletinin son bulduğunu ifade etmeye çalıştıklarını, müvekkilinin —— sayılı ihtarnamesi ile davalı —– bildirimde bulunarak çekilen yatırım kredisinin ödendiğini bu sebeple ipoteklerin fekkini talep etmiş ve işbu ipoteklerin yeni bir kredi sözleşmesine konu edilmesine muvafakatı olmadığını beyan ettiğini, —- müvekkilin ve ailesinin kefaleti olmayarak yeni bir —- imzalandığını, müvekkili ve aile aleyhine başlatılan ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla yürütülen —dosyalarına karşı itirazları neticesi—- dosyalarından icra takibinin tedbiren durdurulmasına kara verildiğini, davacı bankanın müvekkilinin aylar önce yaptığı kefil olmayacağı beyanına ve ipoteklerin fekkine ilişkin bildirimine rağmen kullandırılan kredilerden müvekkili ve ailesini sorumlu tutmaya devam ettiğini, açıklanan nedenlerle davanın reddine karar verilmesini gerektiğini, yargılama giderleri ile vekâlet ücretinin davacıdan tahsiline, karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE :
Dava —– sözleşmesinden kaynaklı başlatılan icra takibine vaki davalıların itirazının iptali istemine ilişkindir.
Taraflar arasındaki sözleşmesel ilişki incelenmiş davacı banka ile davalı — imzalandığı diğer davalıların da iş bu sözleşmeleri müşterek borçlu ve müteselsil kefil sıfatı ile imzaladıkları anlaşılmıştır. Taraflar arasında imzalanan sözleşmeler —- tarihinden sonra imzalandığından yeni borçlar kanunu hükümleri uygulanmalıdır. Yapılan incelemede yasaya uygun olarak kefillerin sorumlu oldukları azami miktarın belirtildiği, kefalet tarihi ve müteselsil kefil olunduğuna dair ibarenin sözleşmede yer aldığı, kefillerin kendi el yazıları ile sözleşmeyi imzaladıkları anlaşılmıştır. Eş rızalarının da alındığı görülmüştür. Kefaletin şekil şartlarının yerinde olduğu müşahade edilmiştir.
Davalılarca kredi borçlarının ödenmemesi üzerine alacaklı yanca kredi hesabı kat edilmiş, kat ihtarnamesi davalıların kredi sözleşmelerinde belirttikleri adreslere tebliğe çıkartılmıştır. İhtarnamenin borçlu şirketin belirtilen adresinde tebliğ edildiği, sözleşme hükümlerine göre davalıların adres değişikliğine dair bildirimde bulunmadıkları, ihtarnamede verilen — günlük mehil süresinin hitamı — tarihinde temerrüdün oluştuğu anlaşılmıştır.
Mahkememizce —- alınma tarihli bilirkişi heyeti raporuna, raporun gerek içerik gerekse de hesaplamalar kısmı denetime uygun olmadığından itibar edilmemiştir. Bu raporda davalılardan — büyük kısmından sorumlu olmadığı yolunda hatalı hukuki görüş belirtilmiş olup aşağıda bu husus detaylıca irdelenecektir.
Davalılardan— tarihli — bulunmamaktadır. Bu davalı vekili müvekkilinin — tarihinde bankaya ihtar gönderdiğini, — sözleşmede imzası olmadığını ve bu nedenle borçtan sorumlu olmadığını ileri sürmüştür. Denetime uygun bulunmayan — teslim alınma tarihli bilirkişi heyeti raporunda— bu davalının imzası olmadığı, bu sözleşmenin — hükmünde olduğunu bu nedenle bu davalının sorumlu olmadığını belirtmiştir.
—- mevcut bir borcun yeni bir borçla sona erdirilmesi, ancak tarafların bu yöndeki açık iradesi ile olur. Mevcut bir borç için kambiyo taahhüdünde bulunulması veya yeni bir alacak senedi ya da yeni bir kefalet senedi düzenlenmesi, tarafların açık iradeleri olmadıkça yenileme sayılmaz. —-karineye göre ise bir —-olan kimse tarafların bu husustaki anlaşmasını ispat ile mükelleftir.—–
— yenilemeye ilişkin hükümlerine göre, bu ikinci sözleşme ile —– hükümsüz hale geldiği, hükümsüz hale gelen sözleşmenin de ifasının istenemeyeceği” kabul edilmiş ise de — borcun, yeni bir borç meydana getirilerek sona erdirilmesidir. —- söz konusu olabilmesi için, geçerli bir borç mevcut olmalıdır. Bundan başka yeni, geçerli bir borç meydana getirilmelidir. Ve tarafların “yenileme iradesi” olmalıdır. Diğer bir deyişle taraflar mevcut bir borcun, yeni bir borç meydana getirilmek suretiyle sona erdirilmesini istemiş olmalıdır.
Tecdit sonucu bir borcun sukut edebilmesi yeni borcun muteber olarak doğumuna bağlıdır. Yeni borcun konusu imkansız olduğu veya kanuna, ahlaka, adaba aykırı bulunduğu için yeni borç muteber değilse veya yeni borcun doğumu şekle bağlı olup şekle riayet edilmemiş ise —– gerçekleşmeyeceği için eski borç sona ermez —-
Burada hemen — düzenleme altına alınan — kavramı ve şartları üzerinde durmakta yarar vardır. Yenileme, dar anlamda borcu sona erdiren sebeplerden biridir. Borcun yenilenmesi alacaklı ile borçlu arasında yapılacak bir sözleşme ile gerçekleşir. Bir borcun yerine yenisinin geçerek eski borcun sona erdirilmesi sözleşmesine yenileme sözleşmesi denir. Bu sözleşme tarafların önceki borç yerine yeni bir borcu geçirme iradelerinden oluşur. Borcun yenilenmesi için her şeyden önce taraflar arasında mevcut ve geçerli —– bulunması, borçlunun sözleşme ile yeni bir edim üstlenmesi —- — geçecek yeni bir borç kurma iradesine sahip olmaları gerekmektedir. Bahsedilen bu irade, yeni bir borç kurmak suretiyle eski borcu ortadan kaldırma, onu sona erdirme iradesidir. Borcun yenilenmesi karine olarak kabul edilemez. Yenileme, tarafların açık iradesine dayanmalıdır — Bu kuralı teyit eden—-göre; mevcut borç için kambiyo taahhüdünde bulunulması veya yeni bir alacak senedi ya da yeni bir kefalet senedi düzenlenmesi, tarafların açık yenileme iradeleri olmadıkça yenileme sayılmaz. Buna karşılık, tarafların kambiyo taahhüdünde bulunmak suretiyle eski borcun—- sona erdiği ve yenilemenin olduğu hususunda anlaşmış olmaları hâlinde kambiyo taahhüdü ifa yerine yapılmış sayılır ve borç yenilenmiş sayılır. Bu yenilemenin sonucu olarak da asıl borç ilişkisi ile ona bağlı teminatlar ortadan kalkar ve asıl borç ilişkinin yerine kambiyo ilişkisinden doğan borç geçer. Kural olarak, bu nitelikte bir anlaşma bulunmadığı veya durum şüpheli olduğu sürece yenilemeden söz edilemez ——
——- tarihli bilirkişi raporlarında belirtildiği üzere davaya konu —- yeniden yapılandırma kredisi olduğu, söz konusu işlemin mevcut kredi riskinin ——yetki alınarak yeniden yapılandırma işlemi olduğu, nakit giriş veya çıkışının yapılmadığı, söz konusu yapılandırılan kredinin yeni bir kredi olmadığı, ilave kredi kullandırılmadığı, mevcut döviz kredisinin —- dönüştürülüp uzun vadeye yayılarak taksitlendirilerek ödenmesi işlemi olduğu anlaşılmıştır. Kredi vadesinin uzatılarak ve kur riskinin ortadan kaldırılarak ödeme kolaylığı sağlanmasının tecdit hükmünde sayılması raporda da belirtildiği üzere zorlama bir yorum olduğu kanaatine varılmıştır. —— yılındaki bu yapılandırma işleminde imzası olmadığını ve bankaya bu tarihten önce ihtar çektiğini bu nedenle kredi borcundan sorumlu olmadığını iddia etmektedir.
Kefil, geçerli bir —– kurulmasından sonra tek taraflı olarak kefaletini geri alamaz. Bu şekildeki bildirim akdin diğer tarafça açıkça kabul edilmedikçe hukuki sonuç doğurmaz.—–
Kefil, geçerli bir—kurulmasından sonra tek taraflı olarak kefaletini geri alamaz. Bu şekildeki bildirim akdin diğer tarafça açıkça kabul edilmedikçe hukuki sonuç doğurmaz. Kefaletten vazgeçme beyanında bulunulduğu tarihte cari hesap ilişkisinde borç bakiyesinin sıfır olması da sonuca etkili değildir.——
Tüm bu anlatılan nedenlerden ötürü kefil —– diğer davalılar gibi kredi borcundan müştereken ve müteselsilen sorumlu olduğu kanaatine varılmıştır.
—–dava konusu genel kredi sözleşmesine dayalı kredi borcunun hesaplanmasında, bankanın hesap kat tarihine kadar ve kat tarihinden temerrüde kadarki sürede anaparaya akdi faiz işletip, bulunan toplamın asıl alacağı oluşturacağı ve temerrütten itibaren de bu asıl alacağı oluşturan toplam tutara temerrüt faizi işletilebileceğinin dikkate alınması..” —— hesabın kat edildiği tarih itibariyle alacağın ulaştığı miktar belirlenerek temerrüt tarihine kadar akdi faiz hesaplanıp bulunan akdi faiz kapitalize edilerek temerrüt tarihi itibariyle asıl alacak bulunmalı ve bu alacağa temerrüt tarihinden takip tarihine kadar olan dönem için temerrüt faizi ve bunun gider vergisi uygulanarak bankanın asıl borçludan isteyebileceği miktar saptanmalı ” gerekçeleri ile asıl alacağın ne şekilde hesaplanması gerektiğini belirtmiştir.
—-Ne var ki —– bildirdikleri ancak müşterilerine uygulamadıkları akdi faizlerin temerrüt faizinin tespitinde esas alınmayacağı kabul edilmekte olup sözleşmede ayrıca bir temerrüt faiz oranı da belirlenmemiştir.—-, davacı bankanın kayıtları üzerinde konusunda uzman bilirkişi aracılığıyla inceleme yapılarak hesabın kapatıldığı tarih itibariyle davalının kullandığı ticari krediye uygulanan akdi faiz belirlendikten sonra temerrüt tarihine kadar bulunan alacağa akdi faiz işletilip, temerrüt tarihinden icra takip tarihine kadar sözleşmenin —- maddesindeki anlaşma uyarınca akdi faizin —-fazlası temerrüt faizi olarak uygulanıp takip tarihi itibariyle alacak tespit edilmeli ve takipten sonra da belirlenen temerrüt faizinin asıl alacağa uygulanmasını sağlayacak şekilde takibin devamına imkân sağlanması gerekmektedir.” şeklindeki ilamı ile temerrüt faizinin belirlenmesindeki izlenmesi gereken yolu belirtmiştir.
Davacı banka icra takibinde ticari krediler için — oranında temerrüt faizi talep etmiştir. Denetime uygun bulunan — raporda belirtildiği üzere taksitli ticari kredinin ödeme planında fiilen uygulanan akdi faiz oranının—- olduğu, kredi sözleşmesinin— Maddesi ve yukarıda alıntılanan— kararı gereği ticari krediler için fiilen uygulanmakta olan akdi faiz oranı olan — temerrüt faizi uygulanabileceği anlaşılmıştır. Fazlaya dair istem yerinde değildir.
— hesabı yönünden davacı banka—oranında temerrüt faizi istemiş olup —faiz oranları genelgesine göre ilgili dönem faiz oranları yıllık—- oranında olduğundan talebin mevzuata uygun olduğu anlaşılmıştır.
Davalılar vekili alacak için ipotek verildiğini bu nedenle haciz yolu ile takipte bulunulamayacağını ileri sürmüştür. Davalı kredi asıl borçlusu şirketin borçlarının teminatını teşkil etmek üzere — bedelli ipotekler tesis edilmiş olup davacı banka ipotek bedelini aşan kısım yönünden davalı kredi asıl borçlusu şirket hakkında istemde bulunmuştur.—- — rehinin tutarı borcu ödemeğe yetmezse alacaklı kalan alacağını iflas veya haciz yoliyle takip edebilir. ” hükmüne haiz olup söz konusu ipoteğin borçlunun borcunu karşılamayacağı açık olup ipotek bedelini aşan kısım için alacaklının tahsilde tekerrür olmamak kaydı ile icra takibinde bulunmasına yasal bir engel bulunmamaktadır.Söz konusu ipoteğin kredi asıl borçlusunun borcunu temin etmek üzere verildiği anlaşılmıştır.
— maddesi uyarınca, müşterek borçlu müteselsil kefiller yönünden kefil oldukları miktar için ayrıca kefaletin rehinle teminatı söz konusu değilse, bu kişiler hakkında ihtiyati haciz kararı verilmesinin mümkün olduğu- Ancak somut olayda —– verilen ipoteğin, asıl borçlu şirketin bankaya olan borçlarından dolayı verildiği, müşterek borçlu müteselsil kefilin kefalet borcu için tesis edilmediği bu nedenle, mahkemece, ‘borçlu kefil hakkındaki ihtiyati haciz talebinin kabulüne’ karar verilmesi gerektiğini—–belirtmiştir.
Verilen ipoteğin kefillerin kefalet borçlarını kapsamaması durumunda kefiller hakkında haciz yoluyla takipte bulunulması mümkündür. Davalıların bu itirazları da yersizdir. Asıl borçlu hakkında da zaten ipoteği aşan kısım için talepte bulunulmuştur.
Denetime uygun bulunan — tarihli bilirkişi raporunun —-bakiye alacağı yönünden maddi hata yapılmış, mahkemece fark edilmiştir. Şöyle ki bu kredi kapsamında davacının alacakları toplamı — olmasına rağmen sehven — olarak yazılmıştır. Maddi hata hüküm kurarken fark edilmiş buna göre karar verilmiştir.
Tüm bu anlatılan hususlar yapılan hukuki nitelendirmeler kapsamında davalıların icra takibine yapmış oldukları itirazın kısmen iptali ile ; —— üzerinden devamına —– karar verilmiş , ——– işletilmesine, —– hesabı yönünden asıl alacağa takip tarihinden itibaren—–işletilmesine karar verilmiştir.
Tüm dosya kapsamı, denetime el verişli bulunan —– tarihli bilirkişi raporu birlikte değerlendirilmiş davanın kısmen kabulüne, likit asıl alacağa vaki haksız itiraz nedeni ile davalıların asıl alacak üzerinden hesaplanan %20 oranında icra inkar tazminatına mahkum edilmesine dair davanın kısmen kabulü yönünde aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere
1-DAVANIN KISMEN KABULÜ İLE;Tahsilde tekerrür olmamak kaydı ile ;
Davalıların —- dosyasına vaki itirazlarının kısmen iptali ile takibin;
a——
B———- üzerinden devamına, —
2-Likit asıl alacağa yapılan haksız itiraz nedeni ile asıl alacak —üzerinden %20 oranında hesaplanan — inkar tazminatının davalılardan müteselsilen alınarak davacıya ödenmesine —-
3- —– belirtilen taksitli ticari kredi yönünden asıl alacağa takip tarihinden itibaren — Temerrüt faizi ve bu faiz üzerinden —- —- işletilmesine,
B Bendinde belirtilen —hesabı yönünden asıl alacağa takip tarihinden itibaren—— üzerinden — –işletilmesine,
C Bendinde belirtilen — yönünden asıl alacağa takip tarihinden itibaren—- — gider vergisi işletilmesine,
4-Alınması gerekli — nispi harçtan dava açılırken peşin alınan —mahsubu ile bakiye kalan —- harcın davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiliyle hazineye gelir kaydedilmesine,—-
5-Davacı tarafından yapılan—- harcın davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya ödenmesine,
6-Davacı tarafından yapılan —bilirkişi ücreti, — tebligat ve müzekkere masrafı olarak toplam — yargılama giderinin kabul ve red oranında göre hesaplanan—yargılama giderinin davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiliyle davacıya verilmesine,—
7-Davalılar tarafından yapılan yargılama gideri bulunmadığından bu hususta karar verilmesine yer olmadığına,
8-Davacı kendisini vekille temsil ettirdiğinden kabul edilen kısım yönünden yürürlükte olan —- nispi vekalet ücretinin davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiliyle davacıya ödenmesine,—-
9-Davalılar kendisini vekille temsil ettirdiğinden red edilen kısım yönünden yürürlükte olan —-vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalılara ödenmesine,
10-6100 Sayılı HMK’nun 333. maddesi gereğince var ise bakiye gider avansının taraflara iadesine,
Dair karar, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun İstinafa ilişkin hükümleri doğrultusunda, kararın tebliğ tarihinden itibaren iki (2) haftalık süre içerisinde —-mahkememize veya başka bir yer mahkemesine dilekçe ile başvurmak — istinaf harcı ile gerekli giderlerin tamamen ödemek — suretiyle,—–Adliye Mahkemesi nezdinde İstinaf yolu açık olmak üzere, davacı vekilinin ve davalı —- yüzüne karşı, diğer davalılar yokluğunda verilen karar oy birliği ile açıkça okunup usulen anlatıldı. 29/09/2021