Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Anadolu 10. Asliye Ticaret Mahkemesi 2018/1177 E. 2022/448 K. 29.06.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. İstanbul Anadolu 10. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2018/1177
KARAR NO : 2022/448

DAVA : Ticari Şirket (Fesih İstemli)
DAVA TARİHİ : 31/12/2018
KARAR TARİHİ : 29/06/2022

Mahkememizde görülmekte olan Ticari Şirket (Fesih İstemli) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA : Davacılar vekili dava dilekçesinde özetle; davalı ——– kurulduğunu, ——- tarihinde aile şirketlerinin —– devam ettiğini, aile şirketlerinin bugün itibari ile yaklaşık değerinin —- üzerinde olduğunu,—- temsil ve idaresini elinde bulundurduğunu, müvekkilleri ile aralarında hukuki ihtilaflar bulunduğunu ve tarafların birbirleri ile ortaklığı sürdürmediğini, azınlığı temsil eden müvekkil —-%10, eşi —- %6,667 hisse ile paydaş olduğunu, şirketin çokluğu temsil eden kalan pay dağılımının ise müvekkilinin —– olan —%66,667 hisse, —- %16,666 hisse şeklinde olduğunu, davalı şirketin diğer davalı —- %99,15’ine, ———ise %100 hissesine, —- firmasının %79’una sahip olduğunu, sadece —- feshine karar verilmesi halinde şirketin sahip olduğu %99,15 oranında —— hisselerinin ortaklara payları orantısında taksim edileceği, bu durumda çıkan sonucun yine davacı ve davalıların karşı karşıya geleceği bir şirket olacağını, bu açıdan mahkemenin feshe karar vermesi durumunda hem —–ve bağlı ——- beraber feshedilmesi gerektiğini, —– annelerinin vefatı sürecinde planlı başlatılan çok yüksek miktarlı hukuksuz miras kaçırma eylemlerinin—– müşterek babalarının vefatından kısa bir süre sonra müvekillerinin sahip oldukları tüm şirketlerdeki tüm hisselerinin yabancı yatırımcıya bedeli ve ödeme koşulları belli Olmadan satmak için ellerinden müvekkillerini yanıltılarak vekaletname alınmaya çalışılması, bu hisse devrine ait sözleşmeyi imzalamadıkları için müvekkili ——— görevden acele çağrılması, geldiği gün ——–tarafından —- görüşmek istemiyor ——– şirkete dahi sokulmadan zimmetine para geçirmek ile suçlanması, hiç bir karşılıklı görüşme yapılmadan ihtarname ile “İş Kanunu 25.maddesine dayanılarak” işinden çıkarılması, akabinde diğer ——-kurulu üyeliğinden çıkarılması, —- beri tahsis edilen aracının ve parasını şahsen ödediğini —–senedir kullandığı ve şahsi olarak ödediği telefon numaralarının hiç bir ayrılmış olan çalışana dahi yapılmayan şekilde kapatılması, 30 senedir tahsis olan ——- boşaltılıp yüzlerce parça özel ve manevi değeri olan eşyasının nerede olduğunun halen saklanması ve bunların ———- kalan iki ortak ——- sözde haklı sebep göstererek aldığı —— müvekkilinin bu şirketten çıkartılması, karşı açılan davada bu çıkarma kararının iptal edilerek gerek tedbir kararı gerek mahkeme ilamı ile kaldırılmasına rağmen 10 aydır davalılar tarafından hiçbir şirkete sokulmaması ve mahkeme kararına —— halen ortaklığını kabul etmemesi, davalıların —- vererek ——– bilirkişi ile
beraber şirkete gelmesinin gerginlik çıkaracaklarını yazılı olarak bildirmesi ve şirkete alınmak istenmemesi, bu dilekçe ve eklerinde açıklamalarını yaptıkları kasıtlı diğer olaylar yüzünden—-ortağı kardeşleri —- güven ve dürüstlük ilkelerine uygun şekilde bir arada bulunmalarının mümkün olmaması dolayısıyla TTK 531 maddesine dayanarak iş bu davanın açılmasının zorunlu hale geldiğini; azınlığına karşı fiili veya manevi güç ve baskı uygulanması, pay sahipleri arasında en ufak güven kalmadığı için anlaşma ve uzlaşma imkansızlığı, azlığın meşru taleplerinin devamlı olarak reddedilmesi, çoğunluğun hakim olduğu diğer şirketlere —– kaydırılması, şirket imkanlarının çoğunluk pay sahiplerine tahsisi, hissedar olan müvekkillerine karşı ekonomik —– şirketten gelir elde etmesinin engellenmesi, davalıların kasıtlı eylemleri ile vücut bulmuş ve TTK nın 531 uyarınca şirketin haklı sebeple feshini gerektiren sebepler olduğunu; talep etttiği özel denetim taleplerinin karşılanmaması, bununla birlikte ihtarnamelerde talep edilen bilgilerin verilmemesi, soruların cevaplanmaması çoğunluğun gücünü kötüye kullandığının kanıtı olduğunu, söz konusu işlem, eylem ve kararlara karşı müvekkili müteakip defa ihtar çektiğini,—— iptali ve ———davaları açtığını, haklarına kavuşmak için çabalamışsa da davalının, davaların kabulü halinde dahi tutumunu devam ettirdiğini ve hatta ağır baskı uygulamaya başladığını, pay sahibi haklarının sürekli ——— hallerinde olduğu gibi her defasında azınlıktan iptal davası açması beklenemeyeceğini, buna bağlı olarak iptal davası açma hakkının sorunu ortadan kaldırmada yetersiz kalacağının açık olduğunu, dava konusu olayda olduğu üzere——- bağlı kuruluşunun menfaatlerinden ziyade sürekli olarak çoğunluğun menfaatine hizmet eden bir yapıda haklı fesih davası kötüye kullanıma çare teşkil edeceğini, kar payı hakkının ihlalinin başlı başına haklı fesih nedeni olduğunu, —– kar payı hakkının vazgeçilmez haklardan olduğunu, hatta bu hakkı sınırlayan veya ortadan kaldırılan genel kurul kararlarının bilindiği üzere TTK 447 1.c maddesi uyarınca butlanla malul olduğunu, net dönem karının varlığına rağmen pay sahiplerine hiç kar dağıtılmaması veya az dağıtılması halinde ise haklı fesih gündeme geleceğini, dava konusu olayda da müvekkilinin kar payı hakkının elinden alındığını veya düşük kar payı dağıtıldığını, müvekkilinin —— bilançolarına ulaşmasının engellendiğini, müvekkilinin — haklarının —— ihlal edildiğinin dilekçe ile sabit olduğunu,—-dosyasının — tarihli duruşmasında—-kabul ve beyan ettiğini, ancak müvekkilinin söz konusu firmaların unvanları ve ortaklık pay durumları hakkında bugüne kadar herhangi bir bilgiye ulaşamadığını, müvekkilinin sahibi olduğu ya da sahibi olduğu şirketin bağlı şirketlerini bilememekte ancak bu şirketlerde hak sahibi olduğunu, müvekkilinden ismi bile saklanan şirketlerdeki haklarını nasıl kullanacağı hususunu da mahkemenin dikkatine sunduklarını, müvekkilinin —–yevmiye numaralı ihtarnamesi ile davalı ——- beyan edilen —- şirketin açık isimleri ve—–bağlı bütün şirketlerin her birinin ve ayrı ayrı duran ve dönen varlıkları—– ayırıcı hesaplarını gösteren ————- ve yıl sonu————- olan eklerinin birer örneğinin gönderilmesini talep ettiklerini, ancak davalının ihtarnameye yanıt vermediğini, işbu davayı açmak dışında müvekkilinin ——- haklara ulaşması ya da ortaklıktan gelen haklarını kullanabilmesinin mümkün olmadığını, dava konusu —- şirketlerin tespit edilerek yukarıda özet olarak bahsedilen fiil ve davranışlardan dolayı, şirket çoğunluk pay sahiplerinin gücünü kötüye kullanması, azınlık pay —— şekilde ve sürekli olarak kısıtlanması, müvekkilinin şirket hissedarı olarak bilgi alma hakkının kısıtlanması, pay sahipleri arasında en ufak güven kalmadığı için anlaşma ve uzlaşma imkânsızlığı, azlığın meşru taleplerinin devamlı olarak reddedilmesi, çoğunluğun hakim olduğu diğer şirketlere karın ve mali imkanların kaydırılması, şirket imkanlarının çoğunluk pay sahiplerine tahsisi vb. gibi şartların gerçekleştiği için TTK 531.madde uyarınca —- ve davalı şirketler ile adını bilmedikleri diğer bağlı şirketlerin feshi için açılan davalarının kabulünü, feshin şirketin —— tescilini, mahkeme aksi kanaatte ise müvekkillerinin karar tarihine en yakın tarihteki gerçek değerlerinin ödenip davacı müvekkillerinin şirketten çıkarılmasını, yargılama gideri ve vekalet ücretinin davalı tarafa tahmiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP : Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davacının fesih isteminin kabulünün mümkün olmadığını, davacı yanın hisse bedellerinin tespit edilerek ödenmesi ve şirketten çıkarılmalarına ilişkin icabını kabul ettiklerini, davacılar ile diğer pay sahipleri arasında ciddi ihtilaflar yaşandığını, dava dilekçesinde de ikrar olunduğu üzere davacılardan kaynaklanan sebeplerle ortaklar arasındaki güven ilişkisinin temelinden çöktüğünü ve taraflar arasında ortaklık ilişkisinin sürdürülmesinin çekilmez hale geldiğini, öte yandan müvekkili şirketlerin ———— konusunda sürekli yatırımlar yaptığını, ——– geliştirmekte olup —–bir yanındaki başarılarıyla sektöründe ————- geldiğini, bu anlamda ülke ekonomisine de ciddi katkılar sağlayan müvekkili şirketler feshi——– dağıtılmaması – feshin son çare olması ilkesi gereği kabulü mümkün olmadığını, davacı açısından şirketten çıkarma kararı ile——— arasında maddi menfaat açısından hiçbir fark bulunmadığını, davacı yanın da dava dilekçesinde —–olarak hisse bedellerinin tespit edilerek ödenmesini ve ortaklıktan çıkarılmasını talep ettiğini, davacıların fesih taleplerinin kabul etmediklerini, ancak davacıların hisselerinin adil, gerçekçi ve reel değerinin tespit edilerek ödenmesini ve ortaklıktan çıkarılmalarına ilişkin icap ve taleplerini kabul ettiklerini, davacıların davalı şirketlere bu şirketin diğer pay sahiplerine ve pay sahiplerinin ortaklıkları bulunan ————– dolayı kötü niyetli saiklere onlarca dava, icra takibi suç duyurusu ikame edip sayısız ihtarnameler göndererek müvekkili şirketleri ve ——-taciz etme, ticari faaliyetlerini sekteye uğratma, hatta sona erdirme amacı güttüklerini, davacılardan —– hakkına helal getirmemiş olmalarına karşın beslediği şahsi husumet ve kine yenik düşerek —– ve ortakları olan —– ile müvekkili şirketin —— hakkında asılsız suç duyurularında bulunduğunu ve halen iftiralarda bulunmaya devam ettiğini, davacı—- —— anlamda zor durumda bırakmak,—– şirketin mal varlığını eritmeye yönelik sıralı davalar ikame ettiğini, davacının haksız kazanç elde etme çabalarına bu dava ile son vermediğini, aksine seri şekilde —— Esas sayılı dosyaları ile ikame ettiği, kısmi davalarda toplam—– daha kar payı talep ettiğini, dava dışı ——- celbi halinde ——– kayıtlarından da görüleceği üzere sermayesinin ———olduğunu,—– tarihli ara bilançoya göre gerçek değeri üzerinden yapılan değerleme raporunda mal varlığının ——- tespit edildiğini, bu anlamda söz konusu ————– ———- ticari faaliyetini sürdürmediğini, ticari faaliyetlerinden elde ettiği karları kullanarak ticari faaliyetini geliştirdiğinin açık olduğunu, davacının buna karşın şirketin malvarlığını eritecek şirketi tasfiyeye zorlayacak tutarları talep etmekle şirketi ekonomik anlamda çıkmaza sokmaya çalıştığını, davacılardan ——— anlamda zor durumda bırakmaya yönelik çabalarının yanında ——- anlamda da sakatlamaya çalıştığını, davacının müvekkili şirket ve ortaklarına beslediği şahsi husumet nedeniyle ardı arkası kesilmeyen haksız, mesnetsiz ve her türlü hukuki gerekçeden yoksun davalar ve soruşturma dosyalarını ikame ettiğini, şirketlere sürekli ihtarnameler gönderdiğini, şirketlerin iş yaptığı çevrelerde duyulmaya başlandığını ve şirketin itibarının sarsıldığını, şirket çalışanları arasında huzursuzluk ve rahatsızlık başladığını, sonuç itibariyle izah edilen dava ve soruşturma dosyalarıyla davacıların esas amacının yasal haklarını kullanmak, bir hak arayışı olmadığını,—– ortaklarını taciz edip üzerlerinde yargı makamları da aracı kılınarak baskı oluşturmak olup bu yolla ortaklıktan doğan haklarını kötüye kullanmak suretiyle hak arama hürriyeti adı altında müvekkili ——-nezdinde sahip olduğu (gerek eşiyle birlikte gerek tek başına) %16,57’yi geçmeyen oransal anlamda düşük hisseler karşılığı, söz konusu hisselerin değerinin çok üstünde bedellerde haksız kazanç elde etmek ve beslediği şahsi husumet doğrultusunda müvekkili şirket ve ortaklarına telafisi mümkün olmayacak zararlar verdiğini, davacıların işbu kötü niyetli eylemlerinin TMK ‘nın 2.maddesinin 2.fıkrası
kapsamında korunmaması ve ortaklıktan çıkarılmaları gerektiğinin açık olduğunu belirtmiş olup, açıklanan nedenlerle usul hükümlerine göre davada taraf olmayan gerçek veya tüzel kişi lehine ya da aleyhine hüküm tesis edilmesi mümkün olmadığından bağlı şirketlerin feshine ilişkin talebin esas ve usulden reddine, müvekkili şirketlerin feshinin mümkün olmadığının tespitiyle davacıların feshe ilişkin talebinin esastan ve usulden reddine, mahkemece bilirkişi marifetiyle tespit edilecek adil, gerçekçi ve reel değerinin müvekkili şirketler veya şirketlerin diğer pay sahipleri tarafından ödenerek şirketten çıkarılmalarına, hisselerinin müvekkili şirketler veya işbu şirketlerin diğer pay sahiplerine devrine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacılar üzerine bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava şirketin feshi olmadığı taktirde ayrılma akçesi ödenmek sureti ile davacıların ortaklıktan çıkartılmaları istemine ilişkindir.
Taraf iddia ve savunmaları yukarıda özetlenmiş olup aşağıda davanın niteliğine dair hukuki izahatlar yapılacak, tarafların davadaki konumları, dava türünün mahiyeti, hangi usul ve esaslara tabi olduğuna dair geniş açıklamalar yapılacak , bilirkişi raporlarının ilgili kısımları alıntılanacak ve sonuca gidilecektir.
6102 Sayılı TTK’nın 531. Maddesi “(1) Haklı sebeplerin varlığında, sermayenin en az onda birini ve —— birini temsil eden payların sahipleri, şirketin merkezinin bulunduğu yerdeki asliye ticaret mahkemesinden şirketin feshine karar verilmesini isteyebilirler. Mahkeme, fesih yerine, davacı pay sahiplerine, paylarının karar tarihine en yakın tarihteki gerçek değerlerinin ödenip davacı pay sahiplerinin şirketten çıkarılmalarına veya duruma uygun düşen ve kabul edilebilir diğer bir çözüme karar verebilir.” hükmüne haizdir. Kanun koyucu getirdiği bu düzenleme ile dava açma hakkının kullanımını —– zorlaştırmıştır. Davacıların bu davayı açmak için davanın açıldığı tarihi itibarı ile yeterli paya sahip olup olmadıkları hususu resen dikkate alınması gereken olgulardandır. Henüz pay sahibi olmamakla birlikte bu konuda beklenen bir hakka sahip kişiler hukuken pay sahibi sıfatına sahip bulunmadıklarından dolayı fesih davası açamazlar. Yine ortaklığın kendi payını iktisap etmiş olması halinde ortaklığın kendisine karşı fesih davası açması mümkün olmaz.
——- feshi davasında davacılar arasında ihtiyati veya mecburi dava arkadaşlığı bulunabilir. Dava arkadaşlığı hali dava açılması için gereken nisabın yeterli olmaması dolayısı ile birlikte dava açılması gerekliliğine yada pay sahiplerinin ayrı ayrı dava açma hakları bulunmasına rağmen birlikte dava açma tercihinde kaynaklanmış olabilir. İhtiyari dava arkadaşlığı kapsamında TTK’nın 531. Maddesinde belirlenen oranı tek başına sağlayabilen pay sahiplerinin davayı yine de bir araya gelerek açmaları durumunda söz konusu olur. Zira 6100 sayılı HMK’nın 57. Maddesine göre birden çok kişi davaların temelini oluşturan vakıaların ve hukuki nedenlerin aynı veya benzer olması durumunda ihtiyari dava arkadaşı olabilir. Öte yandan TTK’nın 531. Maddesinde belirlenen dava açmak için gerekli oranı tek başlarına sağlayamayan pay sahipleri oranı birlikte sağlamaları halinde de fesih davası açabilirler. Davacıların iki veya daha fazla kişiden oluşacağı bu halde davacılar arasında mecburi dava arkadaşlığı söz konusudur. Pay sahiplerinden biri gerekli oranı tek başına sağlayabiliyorken diğerinin kanuni oranın altında paya sahip olması ve davanın birlikte açılması halinde ihtiyari dava arkadaşlığının mı yoksa mecburi dava arkadaşlığının mı söz konusu olduğu önem arz etmektedir. Bu husus önem arz etmekte olup burada zorunlu dava arkadaşlığı söz konusudur. Zira davacı taraflardan en az biri için mecburi olan bir husus diğeri için de aynı nitelikte olmalıdır. —– haklı nedenle feshi davaları,———— gibi gözükse de bu konunun önemli sonuçları bulunmaktadır. Şöyle ki Somut olayda davacılardan —- davalı şirketteki hisse oranı %10, davacı —- hisse oranı ise % 6,667’dir. Görüldüğü üzere davacılardan —— iş bu davayı tek başına açmak için yeterli değildir. Davacılardan —–dava açmak için yeterli ise de davacılar arasında zorunlu dava arkadaşlığı bulunmaktadır. Bu nedenle davacılar lehine tek vekalet ücreti verilmiştir.
—— feshi davasında davalı sıfatı ile husumet şirket tüzel kişiliğine yöneltilmelidir. Yargıtay bir çok kararında haklı nedenle fesih davasında diğer pay sahiplerinin davalı olamayacağını kabul etmiştir.———–
5235 Sayılı kanunun 6545 sayılı kanun ile değişik 5/3. Hükmüne —— ortaklığın haklı nedenle feshi davasına ilişkin tüm yargılama aşamaları bir başkan ve iki üyeden oluşan kurulca yürütülür. Yetkili mahkeme TTK’nın 531. Maddesi uyarınca şirket merkezinin bulunduğu yer mahkemesidir. Bu nedenle davaya heyet halinde bakılmıştır.
Haklı nedenle fesih davası pay sahipleri ile ortaklık arasında görülen ve pay sahipliğinden kaynaklanan bir dava olduğundan dolayı TTK’nın 1521. Maddesi uyarınca basit yargılama usulüne tabidir. Bu nedenle davaya basit yargılama usulü uygulanmıştır.
—– ortaklığın haklı nedenle feshinin talep edilebilmesi için TTK’da herhangi bir süre ön görülmemiştir. Kanunda herhangi bir sürenin ön görülmemiş olması değişik görüşlerin oluşmasına neden olmuştur.Doktrindeki ağrılıklı görüş ise dürüstlük kurallarına göre makul sürede ve hakkın kötüye kullanılması yasağı sınırları içerisinde davanın açılması gerektiği yönündedir.Bu bağlamda üzerinden çok uzun zaman geçmiş ve bir şekilde kabul edilmiş, aleyhine dava açılmamış olaylara dayanılarak fesih davası açılması hakkın kötüye kullanılması mahiyetinde olacaktır. Haklı sebebin öğrenilmesi yahut meydana gelmesi tarihinden itibaren sessiz kalarak hakkın yitirildiği iddiasına haklılık kazandırmayacak , dürüstlük kuralına uygun süre içinde davanın açılması gerektiği görüşü doktrinde hakim görüştür. ——- ——
Usul hukukumuzda iki taraf söz konusudur. Taraflar davacı ve davalıdır. Bazı hallerde davacının yada davalının yanında dava arkadaşları bulunsa da bu kişiler üçüncü bir taraf değildir. İnşai nitelikteki ——— ortaklığın feshi davasının mahkeme tarafından kabul edilmesi ortaklığın bütün pay sahiplerini etkileyeceği için davacı dışında kalan diğer pay sahiplerinin davanın her aşamasında gerek davacının gerek davalının yanında feri müdahale sureti ile davaya katılmaları mümkündür. Bu bağlamda inşai nitelikteki şirketin feshi davasında şirketin diğer ortakların da haklarını etkilediğinden davalı şirketin diğer ortakları —— davalı yanında davaya feri müdahil olarak katılma talepleri mahkememizce kabul edilmiştir. Feri müdahiller müdahale dilekçesinin son satırında davacıların tespit edilecek ayrılma akçesinin davalı şirket veya feri müdahiller tarafından satın alınarak davacıların şirketten çıkarılmalarını talep etmiştir. Davacı pay sahiplerinin paylarının ortaklık değil de çoğunluk pay sahiplerince veya ortaklık dışındaki kişiler tarafından satın alınmasına karar verilip verilemeyeceği hususu da tartışmalı olup, ——- egemen olan görüş bu yönde karar verilemeyeceği yolundadır.—— ortaklığın feshi , —— davasının medeni usul hukuku——— nedenle feri müdahillerin davacıların paylarının taraflarınca satın alınarak ortaklıktan çıkartılmaları yolundaki istemlerine itibar edilmemiştir.
Anonim ortaklığın feshi davasında feragat mümkündür. Feragat edecek olan davacıdır. Yenilik doğuran dava niteliğindeki fesih davası tarafların serbestçe müdahale edebilecekleri davalardan değildir. Bu kapsamda da “kabul” bu dava açısından mümkün değildir. Aksi halde ortaklığı temsil eden ancak tasfiyeye karar verme yetkisi bulunmayan yönetim kurulunun haklı nedenle fesih davasında “kabul ” kurumu ile ortaklığın feshine karar verme yetkisi ve gücü olduğu sonucu doğar ki bu TTK’ya açık olarak uygun olmayan bir sonuçtur. Yine sulh ile ortaklığın feshine karar verilemez. Ortaklığın feshi kararını genel kurul verir ve bu hak ve yetki devredilemez. ( Bkz. TTK m.408 ) Dolayısı ile feshe karar verme hak ve yetkisi bulunmayan yönetim kurulunun sulh yolu ile bu konuda karar alması mümkün değildir. Bu kısımdaki açıklamaların yapılma nedeni şudur ki davacı yan karar celsesinde feri müdahillerin davalı şirketi kaç paraya satmayı düşündüklerinin mahkemece araştırılmadığını, bu hususta feri müdahillere yemin teklif ettiklerini belirtmiştir.Öncelikle yemin ile ispat edilebilecek bir husus bulunmadığından bu talep red edilmiştir. Kaldı ki yukarıda ” kabul”, “Sulh ” ile ilgili yapılan açıklamalar nazara alındığında şirketin bir ——– üyesinin veya feri müdahilin yemininin bu davaya bir etkisi de olmayacaktır. Davada taraf sıfatı olmayan feri müdahile yemin teklif edilmesi de usulen mümkün değildir.
Pay sahipleri arasındaki uyuşmazlıkların çoğunluk ilkesi ekseninde değerlendirilmesi esastır. Zira ————-çoğunluk ilkesi ile yönetilmektedir.Bu ilke ——– çoğunluk iradesinin —– kişiliği tarafından alınan kararlara yansıması şeklinde karşımıza çıkar. Nitekim TTK m. 423’te belirtilidği üzere—– katılsa bile olumsuz oy veren kullananlar açısından da hüküm ifade eder.
——– önemli sorunlarından birisi de çoğunluk ve azınlık arasındaki çıkar çatışmaları ve bunlara bulunacak çözümlerdir.—- nedenle fesih davasının başlıca amacı azınlık pay sahiplerinin çoğunluk pay sahiplerine karşı korunmasıdır. Dava , davanın azınlık hakkı niteliği çerçevesinde biçimlenmektedir.Azınlığın kendisine tanınan hakları kötüye kullanması durumunda gerek ortaklığın gerek diğer pay sahiplerinin çeşitli zararlara uğrayabilecekleri hususu da unutulmamalıdır. Belirtilmelidir ki haklı nedenle fesih ile ilgili düzenlemelerin amacı azınlığın çoğunluğu cezalandırma imkanı vermek değildir. Bu nedenle bu hakkın azınlık tarafından dürüstlük kurallarına aykırı bir şekilde kullanılmasına izin verilmemelidir. ( Sever s. 184)
TTK’nın azınlığa , —— haklı nedenle feshi davası açma hakkı tanınmasının ——ortaklığın varlığını tehdit eden çoğunlukları hukuka uygun surette davranmaya, kararlarında——- modern yönetim anlayışına yöneltmektedir. Bu bağlamda davanın tek amacı ortaklığın haklı nedenin bulunması durumunda muhakkak feshedilmesi değildir. Zira —— ortaklıkta binlerce kişi çalışıyor olabilir yada işletmesi yüksek bütçeli maliyetlerle ifade edilen tesislere sahip bulunabilir. Bu kapsamda davanın bir amacı da ” duruma uygun düşen ve kabul edilebilir diğer bir çözümü karara bağlayarak ———– faaliyetine devam etmesini sağlamaktır. ( ——–
Anonim ortaklığın feshi davasının azınlık hakkı olup olmadığı doktrinde tartışılmış, davanın mahiyeti gereği olumlu azınlık hakkı olduğu hususu kabul görmüştür. —– kanunu Değişiklikler , yenilikler ve ilk tespitler, —— feshini mahkemeden talep etme hakkı ———–
Türk Hukukunda —— haklı nedenle feshi davası yenilik doğuran —— dava olarak nitelendirilmektdir. Dava geriye etkili sonuç doğurmaz. Dava yenilik doğuran bir dava olduğundan verilen fesih kararı da bozucu yenilik doğuran niteliktedir. Hukuki durumda doğrudan doğruya değişiklik meydana getiren fesih kararı ,yenilik doğuran hükümlerini kararın kesinleştiği tarih itibarı ile ileriye etkili olarak doğurur. Kesinleşen hüküm tüm pay sahiplerini bağlar. Yalnızca davanın tarafları yönünden değil diğer ilgililer yönünden de sonuçlar meydana getirir. —-haklı nedenle feshi , ———– kanundaki şartlara uygun—- karar verilmiş olması durumunda ise verilen kararlar yenilik doğuran nitelikte olabileceği gibi hakimin sahibi olduğu ——– karar verme yetkisinin genişliği kapsamında yalnızca eda niteliğinde de olabilir. Örneğin kar paynının dağıtılması gibi sadece eda niteliğinde de olabilir. Dava bir eda davası mahiyetinde değildir. Zira davalının bir işi yapmaya , bir şeyi vermeye mahkum edilmesi talebiyle değil ——–ortaklığın feshi talebi ile açılmaktadır.
—– feshi davasının terditli olarak açılıp açılamayacağı —– tartşmalı bir husustur.—————bu davanın terditli olarak açılabileceği baskın görüştür. —– hukukunda ise iki görüş bulunmakta olup ağırlıklı görüş ; davanının taleplerinden birinin seçiminin hakime bırakılmasının söz konusu olmaması ve hakimin —— talepleri ile bağlı olmaması nedeni ile —-haklı nedenle feshi davasının terditli olarak açılamayacağı yönündedir. ( —–
——ortaklığın haklı nedenle feshi davasında haklı nedenlerin bulunduğunun tespit edilmesi halinde mahkeme öncelikle diğer alternatif çözümlerin somut olaydaki sorunu çözmeye uygun olup olmadığını değerlendirecek ; somut olay bakımından herhangi bir —–mümkün değil ise son çare olarak fesih ve tasfiyeye hükmedebilecektir. Haklı nedenlerin bulunmaması durumunda mahkeme ne ortaklığın feshine ne de —— çözüme karar verebilecektir. ——– görüştedir. Bu konda bir çok —- mahkeme kararı olmakla birlikte bir tanesi aşağıda alıntılanacaktır.
————. maddesi uyarınca şirketin haklı sebeplerle feshine veya fesih yerine, davacı pay sahiplerine, paylarının gerçek değerlerinin ödenip şirketten çıkarılmalarına karar verilebilmesi için öncelikle haklı sebeplerin gerçekleşmesi gerekmektedir. Bu nedenle mahkemenin “davacıların haklı sebeplerin mevcudiyetine dair somut olayları açıklamadığı, feshi gerektirecek derecede haklı sebep olmaması halinde fesih isteyen pay sahibinin çıkarılmasına karar verilebileceği,’’ne yönelik gerekçesi yerinde değil ise de, bu hususun taraflarca temyize konu edilmemesi nedeniyle bozma sebebi yapılmamıştır. ” belirtmiştir.
Haklı neden göreceli bir kavramdır. Bu kavram yalnızca ortaklıklar hukukuna özgü olmayıp hukukun bir çok alanında kullanılmaktadır. Hukukumuza TTK m. 531 ile girmiş olan — feshi davasına ilişkin düzenlemede “— söz edilmiş ancak söz konusu kavram tanımlanmamıştır. Anılan maddenin gerekçesinde haklı nedenler örnek olarak gösterilmemiştir. Kanun koyucunun bu tutumu haklı neden kavramının göreceli niteliğinden kaynaklanmaktadır. Kavramın tanımlanması ve niteliklerinin gösterilmesi kanun koyucu tarafından yargı kararlarına ve öğretiye bırakılmıştır. Şirket esas sözlşemesinde sınırlayıcı sayım yapılarak sadece orada belirtilen nedenlerin haklı neden kabul edileceği ön görülemez. Haklı nedenle feshe ilişkin düzenlemeler emredici niteliktedir.—–
——-haklı nedenle feshi ekseninde ortaklığın amacına ulaşmasının imkansızlaşması, çoğunluğun hukuka aykırı davranışları, ortaklık amacının tehlikeye düşmesi veya önemli ölçüde zorlaşması ve ortaklığın devamının çekilmez duruma gelmesi halleri haklı nedenleri belirlemede kullanılabilecek temel ölçütler olarak değerlendirilmiştir.
Yukarıda söz edilen örneklerden de görüleceği üzere fesih davası hukuki temeli ve azınlık pay sahibinin krounması yönündeki amacı ——– haklı nedenle feshine ilişkin düzenlemelerden ayrılmaktadır. Zira —– kural olarak ortağın ortaklıktan ayrılması , çıkma veya çıkarılma şeklinde değil, pay senetlerinin başka bir kişiye devredilmesi ile mümkün olur. Diğer yandan kişi ortaklıklarında haklı neden olarak nitelendirilebilecek kişisel nedenler ortaklıklar arasındaki güven ilişkisini ortadan kaldıran kişisel uyuşmazlıklar ancak kişisel unsurların ağırlıkta olduğu anonim ortaklıklarda belirli bazı şartlarda istisnai olarak haklı neden kabul edilebilecektir. Örneğin —-aşağıda alıntılanan bir kararında———- olduğunun altını çizerek kişisel unsurun fesih nedeni olamayacağını belirtmiştir.——-…Davalı şirket davacı —– oluşan 5 kişilik bir aile şirketi olmakla birlikte bir sermaye şirketidir. Bu nedenle de davacının aile bireyleri arasındaki manevi bağların koptuğuna dair gerekçesi de davalı —– feshi için haklı neden olarak görülemeyecektir.” Belirtmiştir. Ancak söz konusu kişisel nedenler şirketin işleyişinin çökmesine yol açıyorsa farklı bir deyişle şirketi işlemez hale getiriyorsa feshi veya alternatif bir çözümü gerektiren haklı bir nedenin var olduğu sonucuna varılabilir. Öte yandan şirketin işleyişinin çökmesine yol açmayan kişisel nedenlerin şirketin haklı sebeple feshi davasında hiç dikkate alınmayacağı söylenemez. Hakim takdir yetkisi çerçevesinde bu durumları da dikkate almak zorundadır. Bu nedenle kişisel nedenler menfaatlerin tartılmasında feshi destekler diğer haklı sebeplerle birleşerek fesih nedeni teşkil edebilir.( —— arasındaki uyuşmazlıklar hiç kuşkusuz değişik sebeplerden ileri gelebilir. Haklı sebep teşkil etme bakımından önemli olan uyuşmazlığın hangi sebepten kaynaklandığı değil bu uyuşmazlık neticesinde şirketin varlığının devam edemeyeceğinin tespit edilmesisidir.
——- feshi davasında hem kanunun aradığı oranda sermayeyi temsil ettiklerini hem de haklı sebebin varlığını ispat yükü davacı pay sahiplerindedir.
—- feshi davasında davacı taraf iddiasını ispat ile yükümlüdür. Davacı tarafın bu şekilde göstereceği ispat faaliyetine karşılık davalı taraf da söz konusu haklı nedenin gerçekleşmediğini, gerçekleşen nedenin feshi gerektirecek kadar ağır olmadığını veya haklı nedenin davacının kusuru ile meydana geldiğini iddia ve ispat edebilir.
Yargıtay yine aşağıda alıntılanan kararında haklı neden olabilecek bazı durumları saymıştır. ——-…. Dava, TTK’nın 531. maddesi uyarınca —– haklı nedenle feshi, olmazsa davacıların ortaklıktan çıkartılması ve payların gerçek değerinin ödenmesi istemine ilişkin olup, haklı —– subjektif olabilir. Ana öge ortaya çıkan sebebin ortaklığın yaşamasını imkansız hale getirmesidir. Her davada, hukuki ve maddi olayların özelliği dikkate alınarak iddianın haklı sebep teşkil edip etmeyeceklerinin irdelenmesi gerekir. Şirketin devamlı olarak zarar etmesi, kuruluş ve gayesinin gerçekleşmesine imkan kalmaması, ortaklar arasındaki ciddi anlaşmazlıklar, ortağın bakiye sermaye borcunu ödemekte temerrüdü gibi hususlar haklı neden olarak kabul edilebilir.
Somut olayda, mahkemece davanın ispatlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Oysa, davacı ———-arasında güvensizlik ortamı oluştuğunu, ——cetvelinde davacıların imzalarının sahte olarak atıldığını, bir kısım şirket ortakları hakkında şikayet dilekçesi verdiğini, sahtecilik suçundan —–Esas sayılı dosyasında dava açıldığını, davanın derdest olduğunu ileri sürmüş olup, mahkemece anılan ceza dosyası incelenmediği gibi, davacıların yokluklarında genel kurulda sahte olarak atılan imzalarının ortaklar arasında güven ortamını zedeleyecek nitelikte olup olmadığı değerlendirilmemiştir. ” belirtmiştir.
Yine ortaklık yetkililerinin davacıya ortaklığın yönetimi hakkında bilgi vermemesi veya tarafların birlikte bu ortaklığı yürütmelerinin mümkün olmaması haklı neden olarak kabul edilir. (————.. Mahkemece, iddia, savunma benimsenen bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre, taraflar arasında süre gelen husumet nedeniyle davalı şirket yetkililerinin davacıya şirketin yönetimi hakkında bilgi vermediği, bu aşamadan sonra artık tarafların birlikte bu şirketi yürütmelerinin mümkün olmadığı, TTK’nun 531. maddesinin uygulanması ihtimali karşısında davalı tarafa davacının hissesini ödeyip üyelikten çıkarılması hususunda beyanda bulunması için süre verildiği, davalı vekilinin ise yazılı beyanında şirketin mali olanaklarının yetersiz olması nedeniyle davacının hissesinin karşılığının ödenemeyeceğine yönelik beyanı nedeniyle şirketin feshi kararının verilmesi çözümünün benimsenmesi gerektiği gerekçesiyle, davanın kabulü ile davalı…. ——- verilmiştir…… Onanmasına..” karar vermiştir. )
Yine Yargıtaya göre ortaklık yöneticilerinin kanuna aykırı davranışları , pay sahipleri ile uzlaşma olanağının bulunmaması , birçok dava ve çekişmenin bulunması , davacıya diğer pay sahiplerinden farklı davranılması , ortaklık olanaklarının davacı dışındaki pay sahiplerine özgülenmesi , ortaklığın genel kurul toplantılarının yapılmaması , davacının bilgi alma hakkının engellenmesi gibi hususlar haklı neden teşkil etmektedir.—— gerekçe ile verilmiş başka bir karar için ———-
Yine yargıtay başka bir kararında—- çözümü noktasında pay sahiplerinin yaptıkları toplantıda tartışmalar—–, taraflar arasındaki sürtüşmelerin yargılama süresinde dahi devam etmesi ve ortaklığın ortak amacının gerçekleşmesinin mümkün olmaması haklı neden olarak değerlendirilmiştir. ( —–
Yargıtaya göre ortaklığın herhangi bir faaliyette bulunmaması haklı neden teşkil eder. Kişisel nedenlerden dolayı ortaklığın —— gelmesi de haklı neden teşkil eder.——
Yine haklı sebep olarak ileri sürülebilecek durumların zaman bakımından sınırlandırılmasına dair bazı hususlara değinmek faydalı olacaktır. Buna göre davacıların pay sahipliği sıfatı hem haklı sebebin gerçekleştiği hem de davanın açıldığı tarihte bulunmalıdır. Bu sıfat dava sonunda hüküm verilene kadar hatta kesin hüküm ile sonuçlanıncaya kadar da korunmalıdır. Buna —– biçimde davacı haklı sebeple fesih davasını ancak pay sahipliği sıfatını kazandığı tarihten sonra gerçekleşen olaylara dayanılarak açabilecektir. Buna karşın miras ve şirketlerin birleşmesi gibi kulli halefiyet ilkeleri bunlara istisna teşkil eder.
Biraz da —– haklı neden saymadığı konulara değinilmesi konunun anlaşılması ve çözüme gitme noktasında faydalı olacaktır. Örneğin yargıtay bir kararında Genel kurulda kar dağıtmama kararına karşı davacının genel kurullara katılarak iptal davası açma hakkı olmasına rağmen bu haklarını kullanmaması durumunda bu durumun başlı başına haklı neden teşkil etmeyeceğini belirtmiştir.—-
Yine davalı ortaklık ——————- üyelerine ve diğer ortaklara usule uygun olmayacak şekilde araç tahsisi yapılması ve bu suretle ortaklık net karının düşmesi yönetim ve —– üyelerinin kötü niyetli olarak davacının yönetim ve denetime katılmasını engellemesi TTK’nın 553 vd. Belirlenen sorumluluk davasının konusunu oluşturacağından anonim ortaklığın feshi için haklı neden olarak görülmemiştir.—–
—- bir pay sahibinin yaklaşık —— sonra yönetimde söz sahibi olmadığını ve hesapları bilmediğini ileri sürmesi haklı neden olarak görülmemiştir. ——
Yine —- davacının haklı neden olarak gösterdiği tüm dava ve uyuşmazlıklarda davacı aleyhine karar verilmiş olmasının haklı nedenin bulunmadığını gösterdiğini belirtmiştir. ——
—– başka bir kararında ortaklık yönetiminde söz sahibi olmamanın, ortaklığın yeterli kadar büyümemesinin , pay sahipleri arasındaki iletişimin kopmasının ilke olarak haklı neden teşkil etmediğini belirtmiştir. ———
Davacı pay sahibinin haklı nedeni yaratan kişi olması durumunda dava açıp açamayacağı hususu tartışmalıdır. Türk hukukunda baskın olan egemen görüşe göre azlığın kusurlu veya kusursuz olması hakkın kötüye kullanılması söz konusu olmadığı müddetçe fesih davasının açılması açısından önem arz etmez. Kusur fesih davasının açılması aşamasında değil , feshe karar verilip verilmeyeceği notkasında önem arz etmektedir. Kusur davanın açılmasına engel değildir. Haklı nedenin oluşmasında davacının kusuru varsa davanın esastan reddine karar verilmelidir.—-
Ölçülülük ilkesi bir özgürlüğe veya hakka getirilen sınırlandırmada kullanılan aracın , sınırlandırma ile elde edilmesi arzulanan amacı gerçekleştirmede elverişli olması , amaca ulaşmada gerekli olması ve araç ile amaç arasında makul bir oranın bulunması olarak tanımlanabilir. Yargıtay kararlarında TTK’nın 531. Maddesi uyarınca fesih talebinde bulunabilmesinin en son çare olarak dikkate alınması gerektiğini belirtmektedir.——-…6102 sayılı TTK’nın 531. m. uyarınca fesih talebinde bulunabilmesinin en son çare olarak dikkate alınması gerektiği zira, asıl olanın şirketin devamlılığı olduğu, davacının iddia ettiği hususlar değerlendirildiğinde şirketin haklı nedenle feshi koşullarının oluşmadığı, bunun doğal sonucu olarak TTK’nın 531. maddesinin 2. cümlesi kapsamında davacının paylarının gerçek değerinin ödenmesi ile şirketten çıkarılması şartlarının da bulunmadığı gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir…. ONANMASINA.. ” belirtmiştir.
Haklı nedenle fesih davasının mahkeme bakımından son çare niteliği fesih veya diğer çözümlere ilişkin kararlar arasında mahkemenin değerlendirmesinde bir sıralamanın söz konusu olmasını ve hakimin öncelikle diğer çözümlerin uygulanma olanağını değerlendirmesini ifade eder. Söz konusu ilkeye göre diğer çözümler duruma uygun düşmüyorsa son aşamada feshe karar verilmelidir. Mahkemeye fesih davasında davacı talebi ile bağlı olmadan duruma uygun düşen ve kabul edilebilir bir çözüme karar verme yetkisi tanınmıştır. Davada hakime böyle bir yetki tanınması fesih kararını son çare haline getirip alternatif çözümleri ön plana çıkarmaktadır. Zira mahkemenin fesih kararı ortaklığı sona erdirerek ağır ve yok edici sonuçlar doğurur. Mahkemenin son çare ilkesi ışığında karar vermesi gerekir.
Yargıtay da bir kararında haklı nedenin varlığı halinde alternatif çözüme karar verilebileceğini belirterek bu hususları değerlendirmeden verilen kararı bu gerekçe ile bozmuştur.——–
Mahkemece haklı neden değerlendirmesi yapılırken davacı pay sahiplerinin kusurlu olup olmadıklarının da incelenmesi gerekmektedir. Yine hakimin davacının haklı nedenle fesih davasını kötüye kullanıp kullanmadığını da denetlemesi gerekmektedir. Ortaklığın feshi kararı sadece pay sahiplerini değil birçok kişiyi etkileyeceğinden ölçülülük ilkesine uygun olarak verilmeli, feshin son çare olduğu ilkesi unutulmamalıdır. Feshe karar verilirken ileri sürülen nedenlerin haklı olması yeterli değildir. İleri sürülen nedenler ortaklığın feshini gerektirecek nitelikte olmalıdır.
Ortaklıktan çıkarmaya ilişkin karar davacıların ortaklık —— sonlandırıcı olduğundan yenilik doğurucu —— kesinliğe kavuştuğu anda hukuki değişiklik gerçekleşmiş olur. Diğer yandan yenilik doğuran hükmün davacı pay sahiplerine paylarının karar tarihine en yakın tarihteki gerçek değerinin ödenmesine biçiminde edaya ilişkin bir kısmı da vardır. Ortaklık hükmün kesinleşmesi ile birlikte mahkeme kararını uygulamazsa davacı ortaklık aleyhine ilamlı icra takibi yapabileceği gibi genel iflas yolu ile takip de başlatabilir.
Yargıtay fesih yerine ortaklıktan çıkarma kararı verilebilmesi için öncelikle ortaklığın devamının mümkün olup olmadığının değerlendirilmesi gerektiğini ve çıkarma kararının somut olaya uygunluğu değerlendirilmeden fesih kararı verilmesini bozma nedeni olarak değerlendirmiştir. —–
Kanun koyucu çıkarma kararı verilmesi durumunda pay bedellerinin ödenmesine ilişkin herhangi bir düzenleme yapmamıştır. Payların kime ait olacağı belirsizdir. Öğretide çıkarma kararı verildiğinde TTK m.382/1-c bendine göre ortaklığın bir kanuni satın alma yükümü bağlamında kendi paylarını iktisap edebileceğini ileri sürmüştür. Başka bir görüşe göre de çıkarma kararının uygulanmasında TTK m. 379 ve devamı maddeleri uyarınca ortaklığa %10’a kadar kendi payını alma hakkı tanınabilir.
Davacı pay sahibinin paylarının ortaklık değil de çoğunluk pay sahiplerince veya ortaklık dışındaki kişiler tarafından satın alınmasına karar verilip verilemeyeceği hususu da tartışmalıdır. Türk Hukukunda egemen görüş bu yönde bir karar verilemeyeceği yönündedir.—-
Gerçek değerin belirlenmesi çıkarma kararına ilişkin önemli bir diğer hususlardan biridir. —- gerçek değer belirlenirken ortaklığın aktiflerinin yanı sıra pasiflerinin de dikkate alınması gerekir. ——-
Yukarıda ifade edildiği üzere fesih hükmü bozucu yenilik doğurucu mahiyettedir. Yenilik doğuran hükümle ilamlı icra takibine konu olmazlar. Kararın kesinleştiği an hükümlerini doğurmaya başlar. Ayrılma akçesinin ödenmesine ilişkin talep hakkı da ayrılma bedelinin nihai olarak belirlenmesinden sonra olağan bir üçüncü kişi talebine dönüşür. Kararın kesinleşmesi ile davacı alacaklı duruma gelmektedir. Ayrılan pay sahibi kararın kesinleşmesinden sonra davalı ortaklık aleyhine takip başlatabilir.
6102 sayılı TTK’nın 531. Maddesi ayrılma akçesinin nakden mi yoksa aynen mi ödeneceği hususunda susmaktadır.İsviçre Hukukunda davanın seyri sırasında tarafların anlaşması durumunda bu anlaşmaya uygun bir biçimde , böyle bir anlaşma yoksa hakimin takdir yetkisi çerçevesinde ayrılma akçesinin ödenme biçimi ve zamanını belirleyeceği belirtilmiştir. Buna göre herhangi bir anlaşma olmadığı taktirde kural olarak mahkeme nakden ödemeye hükmedecektir.——–
Tarflar arasında görülmüş/görülmekte olan dava dosyaları incelenmiş aşağıdaki notlar çıkartılmıştır.
——– incelenmiş davacısının huzurdaki davacılar, davalısının—–olduğu, davanın konusunun ——kararının iptaline ilişkin olduğu, mahkemece davaın reddine karar verildiği, kararın—– incelenmiş davacısının —- davalısının ise—– asıl dava yönünden mahkemece davanın kabul edilerek davacının şirket ortaklığından çıkartılmasına dair kararın iptaline karar verdiği, birleşen davayı red ettiği, verilen kararın ——- kaldırıldığı görülmüştür. Kesinleşme şerhi görülmemiştir.
——- incelenmiş davacısının huzurdaki davacılar davalısının——- olduğu,——- tarihli ——-toplantısında alınan kararların iptali istemine dair olduğu, mahkemece davanın kısmen kabulü ile genel kurulda alınan —–kararın iptaline karar verildiği, diğer maddelere dair istemin red edildiği, verilen kararın ——kararı ile kaldırıldığı görülmüştür.
—-incelenmiş davacısının—–, davalısının ise mahkememiz dosyasındaki —– olduğu, konusunun ortaklıktan çıkarma kararının iptaline dair olduğu, mahkemece pasif husumet yokluğundan red kararı veridği ve kararın kesinleştiği görülmüştür.
—– incelenmiş, davacısının huzurdaki davacılar , davalısının ise —– olduğu,konusunun şirketin ——— alınan kararların iptaline dair olduğu, mahkemece mahkemece davanın kısmen kabulüne karar verildiği, verilen kararın ——- kararı ile kaldırıldığı anlaşılmıştır.
—- incelenmiş davacısının ——huzurdaki davalı şirket olduğu, ——– atanmasına ilişkin olduğu, mahkemece davanın reddine karar verildiği, verilen kararın kesin olduğu görülmüştür.
——- dosyası incelenmiş davacısının huzurdaki davacılar, davalısının da davalı şirket olduğu,konusunun —– alınan kararların iptaline ilişkin olduğu, mahkemece davanın kabulüne karar verildiği, verilen kararın istinaf ve temyiz denetiminden geçmek sureti ile —- tarihinde kesinleştiği görülmüştür.
—–. Sayılı dosyası incelenmiş, davacısının huzurdaki davacılar olduğu, davalısının da davalı şirket olduğu, dava konusunun—– edilen —– alınan kararların iptaline ilişkin olduğu, mahkemece davanın kısmen kabulüne karar verdiği, kararın istinaf edildiği , halen kesinleşme şerhi görülmediği anlaşılmıştır.
—– sayılı dosyası incelenmiş davacıların huzurdaki davacılar olduğu, davalısının da huzurdaki davalı şirket olduğu, şirkete ——– tayini istemine ilişkin olduğu, mahkemece davanın reddine karar verildiği anlaşılmıştır.
Mahkememizce taraf delilleri toplanmış, tanıklar dinlenmiş ve dosya bilirkişi heyetine tevdii edilmiştir. Davalı şirketin sahip olduğu menkul,gayrımenkul mal varlığı, marka değeri hakkında alanında uzman bilirkişilerden rapor alınmıştır. Bilirkişi heyeti —— tarihli kök raporunda “….TTK m.531 uyarınca haklı sebeplerin varlığında, sermayenin en az onda birini ve—— eden payların sahipleri, şirketin merkezinin bulunduğu yerdeki asliye ticaret mahkemesinden şirketin feshine karar verilmesini isteyebilirler. Mahkeme, fesih yerine, davacı pay sahiplerine, paylarının karar tarihine en yakın tarihteki gerçek değerlerinin ödenip davacı pay sahiplerinin şirketten çıkarılmalarına veya duruma uygun düşen ve kabul edilebilir diğer bir çözüme karar verebilir. TTK m.531 çerçevesinde azınlığın açacağı fesih davasında ancak “haklı sebebin” veya “haklı sebeplerin” bulunması durumunda mahkeme tarafından feshe karar verilebilecektir. Dolayısıyla —– ortaklığın bu maddede düzenlenmiş olan özel fesih nedeni “haklı sebep”tir. Esasen maddenin uygulanması bakımından tespiti gereken en önemli husus da, ——ortaklığın feshini gerektirecek derecede öneme sahip sebep veya sebeplerin neler olabileceğidir. TTK m.531’de —–bakımından fesih gerekçesi olabilecek “haklı sebep” konusunda herhangi bir tanım veya örnek gösterilmemiştir. TBK m.629/HI uyarınca haklı sebepler, özellikle yönetici ortağın görevini aşırı ölçüde ihmal etmesi veya iyi yönetim için gerekli olan yeteneği kaybetmesi durumlarında vardır. TTK m.219 uyarınca yönetim———– ortağa verilmiş ise, onun yönetim hak ve görevi diğer ortaklar tarafından sınırlandırılamayacağı gibi kendisi görevden de alınamaz. Ancak, haklı sebeplerin varlığında, ortaklardan birinin istemi üzerine, mahkeme kararı ile yönetim hak ve görevi sınırlandırılabilir veya geri alınabilir. Görevin yerine getirilmesinde basiretsizlik, ağır ihmal veya yönetimde iktidarsızlık gibi hâller, haklı sebep sayılır. TIK m.245/1 uyarınca haklı sebep, şirketin kuruluşuna yol açan fiili veya kişisel sebeplerin şirketin işletme konusunun elde edilmesini imkânsız kılacak veya güçleştirecek şekilde ortadan kalkmış olmasıdır; özellikle;
a) Bir ortağın, şirketin yönetim işlerinde veya hesaplarının çıkarılmasında şirkete ihanet etmiş olması,
b) Bir ortağın kendisine düşen asli görevleri ve borçları yerine getirmemesi,
c) Bir ortağın kişisel menfaatleri uğruna şirketin ticaret unvanını veya mallarını kötüye kullanması,
d) Bir ortağın, uğradığı sürekli bir hastalık veya diğer bir sebepten dolayı, üstüne aldığı şirketin işlerini yapmak için gerekli olan yeteneği ve ehliyetini kaybetmesi, gibi hâller haklı sebeplerdendir.
Haklı sebep, ortaklık işlerinden doğmuş olabileceği gibi, ortaklık ilişkisi dışında kişisel ilişkiden de doğmuş olabilir. Önemli olan husus; böyle bir olayın ortaya çıkması durumunda ortaklık ilişkisinin devamının —— çekilmez bir hal almasıdır. Şirketten çıkacak ortağın haklı sebebin meydana gelmesinde kusurlu olup olmamasının bir önemi bulunmamaktadır. Davacı pay sahiplerinden şirketin devamı —— olarak beklenemez bir hal aldığı bir durumda haklı sebeplerin mevcut olduğu kabul edilebilir. Ayrıca haklı sebebin gerçekleştiği hususunun kabulünde davacı pay sahipleri dışında kalan diğer menfaat sahiplerinin —— haklarının da dikkate alınması gerekmektedir. Dolayısıyla haklı sebep ve bunun devamında fesih, ancak bu kimselerin menfaatlerinin—- edilmemesi kaydı —- —- olarak kabul edilebilir. Doktrinde anonim ortaklığın feshine ilişkin haklı sebep olarak nitelendirilen bazı örneklere bakacak olursak:
– Şirketin, çoğunluk pay sahibi tarafından kötü yönetilmesi sebebiyle, mali sıkıntı içinde bulunması,
– Şirket kasasının sistematik bir şekilde boşaltılması,
– Mali açıdan hiçbir geçerli sebep bulunmamasına rağmen, en az 3-4 yıl boyunca kâr payı dağıtılmaması,
– Azınlık pay sahiplerinin haklarının —–bir şekilde ve sürekli olarak kısıtlanması.
– Bunlar dışında, ——— sürekli olarak toplantıya davet edilmemesi, şirket amacı ile bağdaşmayan faaliyetler, —— şekilde bloke edilmesi(toplanmasının ve/veya karar almasının engellenmesi) de diğer örnekler olarak sayılmaktadır.
TTK m.531 gerekçesinde şu ifadeler bulunmaktadır:
Haklı sebep Tasarıda tanımlanmamış, haklı sebepler örnek olarak da gösterilmemiş, bu kavramın niteliklerinin gösterilmesi ve tanımlanması yargı kararlarıyla öğretiye bırakılmıştır.——– kanuna aykırı bir şekilde toplantıya çağrılmış olması, azlık hakları ile bireysel hakların devamlı ihlali, özellikle bilgi alma ve inceleme haklarının engellenmesi, şirketin sürekli zarar etmesi, dağıtılan kâr payının düzenli azalması, haklı sebep sayılmıştır. Buna karşılık varsayımlar ve olumsuz beklentiler haklı sebep sayılmamıştır. İleri sürülen sebeplerin haklı olup olmadığına karar verecek olan mahkemedir. Mahkeme sebepleri haklı bulsa bile fesih kararı vermek zorunda değildir. Şirketin feshini haklı kılan sebeplerin varlığına rağmen, yaşatılmasının——– olacağına kanaat getiren mahkeme; şirketi feshetmek yerine, fesih talebinde bulunan pay sahiplerinin paylarının gerçek değerinin ödenmesine ve kendilerinin – şirketten çıkarılmalarına veya duruma uygun düşen ve kabul edilebilir diğer bir çözüme karar verebilir. Davacıya paranın kimin tarafından ve nasıl ödeneceği, bu payları geçici olarak şirketin iktisap edip edemeyeceği yargı kararlarına ve öğretideki görüşlere göre belirlenecektir.
Maddenin son cümlesindeki “veya duruma uygun düşen ve kabul edilebilir diğer bir çözümü karar bağlama” —–tamamıyla mahkemeye aittir. —- mahkemenin —- bağlayabileceği; uygun bir yeni paysahibinin şirkete alınmasını uygun bulabileceği, hatta şirketi sağlığa kavuşturabilecek kısmi tasfiyeye de hükmedebileceği belirtilir. Somut olayda davacı taraf, davalı şirketin feshini istemekte, bunun mümkün olmaması halinde ise kendi paylarının bedellerinin ödenerek şirketten çıkarılmaları yönünde karar verilmesini talep etmektedir. Davalı şirket ise şirket feshinin son çare olduğunu belirterek, davalıların şirketten çıkarılması yönünde karar verilmesini talep etmektedir. Tarafların dosyaya sunduğu dilekçelerinde ortaya koyduğu iradeler dikkate alındığında, davacıların ayrılma akçelerinin ödenerek şirketten çıkarılması hususunun çekişmeli olmaktan çıktığı anlaşılmaktadır. Bu durumda incelenmesi gereken husus; davalı şirketin TTK m.531 uyarınca feshinin şartlarının oluşup oluşmadığıdır. Dosya kapsamında yapılan incelemelerde davalı şirketin ticari faaliyetlerine devam ettiği, —— sürdürdüğü anlaşılmaktadır. Madde gerekçesinde de ifade edildiği gibi şirketin yaşatılmasının ekonomik —- daha doğru olduğu somut olayın şartlarından anlaşılmaktadır.
Taraflar arasında süregelen ihtilaf konuları ve tarafların dosyaya sunduğu beyanlar dikkate alındığında TTK m.531 anlamında haklı sebebin bulunduğu, davalı şirketin ticari faaliyetlerinin sürdüğü, bu çerçevede davalı şirketin yaşatılmasının ekonomik ve rasyonel olarak daha doğru olacağı kanaatini Sayın Mahkeme’nin takdirine sunarız.
SONUÇ:
Dava dosyasında bulunan bilgi ve belgelerle, defter ve belgelerinin incelenmesi, Sayın Mahkemece bilirkişi heyetine verilen görev ile sınırlı olarak mezkür surette tahakkuk eden değerlendirme neticesinde;
Davacılar şirketin feshini, mümkün olmaz ise şirketin dava tarihine en yakın tarihteki rayiç değerine göre ortaklık paylarını———- ortaklıktan çıkmak istediklerini, davacı şirket de davacıların ortaklıktan çıkma talebinin kabulü ile rayiç değere göre ortaklıktan çıkarılmalarını talep etmiştir.
Taraflar arasında süregelen ihtilaf konuları ve tarafların dosyaya sunduğu beyanlar dikkate alındığında TTK m.531 anlamında haklı sebebin bulunduğu, davalı şirketin ticari faaliyetlerinin sürdüğü, bu çerçevede davalı şirketin yaşatılmasının ekonomik ve—– hususunun Sayın Mahkeme’nin takdirinde olduğu,
Davanın konusu itibarıyla tarafların iddia ve savunmaları, talepleri dikkate alındığında, Sayın Mahkeme’ nin davacıların ayrılma akçelerini alıp ortaklıktan ayrılmaları yönünde hüküm tesis etmesi halinde, davalı şirketin hesaplanan —- marka değerleme uzmanı heyet ——- tarafından da hesaplanan —- edilerek bulunan toplam —- şirket değerinin ; ” davacılardan——% 10 hissesinin —- tarihli rayiç değeri —–hissesinin aynı tarihli rayiç değeri ——-olmak üzere toplam—– hesaplanmıştır.
Marka değeri dikkate alınmadan, sırf somut bilanço verilerine göre belirlenen —- rayiç değerin davacı ortaklar yönünden aşağıdaki gibi toplam —- olarak hesaplanmıştır.
Yukarıda yapmış bulunduğumuz açıklamalar sonucunda, tüm bilgi ve belgelerin değerlendirilmesi ve 6100 sayılı HMK ‘nın 266/c.2 hükmü uyarınca bilcümle hukuki takdir ve tavsif sadece Sayın Mahkemeye ait olmak üzere, kanaatimizi arz ederiz.” şeklinde rapor tanzim etmiştir.
Taraf vekillerinin iş bu rapora karşı yapmış oldukları itirazların değerlendirilmesi ve —- kararları gereği ortaklıktan çıkarma kararı verilmesi durumunda hükme en yakın tarihteki şirket mal varlığının rayiç değeri üzerinden ayrılma akçesi hesaplanması gerektiğinden ek raporun düzenlendiği tarih itibarı ile davacıların hisselerinin rayiç değerinin tespiti amacı ile bilirkişi heyetinden ek rapor alınmış, bilirkişi heyeti —- “…Açıklanan gerekçelerle 6102 Sayılı TTK 641/1 maddesi hükmü “Ortak şirketten ayrıldığı takdirde, esas sermaye payının gerçek değerine uyan ayrılma akçesini istem hakkına haizdir.” gereğince ortaklıktan çıkma payının, şirketin karar tarihine en yakın tarihteki mal varlığının gerçek değeri saptanarak buna göre belirlenmesi gerekir.,,”hükmü gereği, kök raporumuzda rayiç değerde dikkate alınan—– zaman geçtiği, bu süre içerisinde dünyadaki—— nedeniyle —- birçok —— çoğunun —– ettiği bir dönemde—- kapsamından anlaşılan —–arka değerlerinin -zira marka değeri hesaplaması baz alınan yıldan ileriye doğru 5 yıl sürekli gelirin artacağı yönde bir varsayımla yapıldığı gözetilerek- maddi varlıkların da değerinin değişmiş olabileceği dikkate alınarak mahkemenin takdiri ile yeniden yapılacak inceleme ile ayrılma akçesinin hesaplanabileceği, Yukarıda yapmış bulunduğumuz açıklamalar sonucunda tüm bilgi ve belgelerin değerlendirilmesi ve 6100 sayılı HMK’nın 266/c.2 hükmü uyarınca bilcümle hukuki takdir ve tavsif mahkemeye ait olmak üzere ek rapor kanaatimizi arz ederiz. ” şeklinde rapor tanzim etmişlerdir.
Mahkememizin —- gereği ortaklıktan çıkarılmasına karar verilen ortağın ayrılma payının karar tarihine en yakın tarihteki şirket mal varlığının gerçek değeri üzerinden belirlenmesi gerektiğinden —-alınarak —– belirlenmiştir.) davacıların rapora itirazlarının değerlendirilmesi ve davalılar vekilinin ek rapora itirazında dile getirdiği aynı zamanda ek raporda da belirtilen ———–etkisi nedeni ile davalı şirketin marka değeri ve maddi varlıklarının da değişmiş olabileceği nazara alınarak ek raporun düzenlendiği tarih itibarı ile ayrılma —– yeniden hesaplanması için aynı bilirkişi heyetinden ek rapor alınmasına,” şeklinde ara karar oluşturulmuş, bu ara karar gereği bilirkişi heyetinden ek rapor alınmıştır.
Bilirkişi heyeti bu ara karar gereği düzenlendiği —-..Dava dosyasında bulunan bilgi ve belgelerle, defter ve belgelerinin incelenmesi, Sayın Mahkemece bilirkişi heyetine verilen görev ile sınırlı olarak mezkür surette tahakkuk eden —–neticesinde;
Davacılar şirketin feshini, mümkün olmaz ise şirketin dava tarihine en yakın tarihteki rayiç değerine———- almak suretiyle ortaklıktan çıkmak istediklerini, davalı şirket de, davacıların ortaklıktan çıkma talebinin kabulü ile rayiç değere göre ortaklıktan çıkarılmalarını talep etmiştir.
Kök raporda Ticaret Hukuku akademisyen bilirkişinin yapmış olduğu ve—– ; “ Taraflar arasında süregelen ihtilaf konuları ve tarafların dosyaya sunduğu beyanlar dikkate alındığında TTK m.531 anlamında haklı sebebin bulunduğu, davalı şirketin ticari faaliyetlerinin sürdüğü, bu çerçevede davalı şirketin yaşatılmasının ekonomik ve———- olarak daha doğru olabileceği hususunun —- olduğu yönündedir.
Davanın konusu itibarıyla tarafların iddia ve savunmaları, talepleri dikkate alındığında, Sayın Mahkeme ‘ —– davacıların ayrılma akçelerini alıp ortaklıktan ayrılmaları yönünde hüküm tesis etmesi halinde; Davalı şirketin —-tarihi itibarıyla hesaplanan rayiç değerine —değerine, marka değerleme uzmanı —— tarafından aynı tarih itibarıyla—– yöntemine göre hesaplanan —— marka değeri ilave edilerek bulunan toplam marka dahil —- şirket değerine göre davacı ortakların ayrılma akçesi ;
Davacılardan —– tarihli rayiç değere göre —–, Davacılardan — % 6,667 hissesinin aynı tarihli rayiç değerine göre — olmak üzere toplam ——- hesaplanmıştır.
Sayın Mahkemenin marka değeri dikkate alınmadan, ——- bilanço rayiç değerinin esas alacağı yönünde hüküm tesis etmek istemesi halinde ise, davacı ortaklara hisseleri oranında toplam —– ——–alabileceği hesaplanmıştır.” şeklinde rapor ibraz edilmiştir.
Mahkememizin —–Bilirkişi heyeti raporunda davalı şirket ve bağlı şirketlerin ——-tarihindeki —— esas alındığı ancak aradan geçen 1 yıla yakın süreçte——- oranda değer kazandığı, —–varlığının da bu nedenle artmış olacağı ve bu durumun davacıların —- hesabında davacılar lehine durum yaratacağı,—– yakın dönemdeki şirket mal varlığı rayiç değeri üzerinden hesaplanması gerektiği, Davalı vekilinin—- teslim alınma tarihli rapora itiraz dilekçesinin —– davalı şirketin bağlı şirketlerdeki hisse oranı dikkate alınmadan, maddi hatalar yapılarak hesaplama yapıldığı yolundaki itirazının değerlendirilmesi,mükerrer hesaplama yapıldığı yolundaki itirazının karşılanması, davalı şirketin söz konusu bağlı şirketlerdeki hisse oranı tekrar incelenmek sureti ile bu şirketlerin mal varlığının eksik veya fazla hesaplanıp hesaplanmadığı hususunda itirazlarının karşılanması amacı ile ile bilirkişi heyetinden ek rapor alınmasına karar verilmiştir.
Bilirkişi heyeti—- davalı şirket ile bağlı 10 şirketteki hise oranının tablolarda gösterildiğini, mahkemenin vermiş olduğu görev çerçevesinde —- tarihinde —— göstergelerinin esas alınarak yeniden hesaplama yapıldığını, söz konusu hesaplamalara ilişkin her bir şirketin bilançosu ve rayiç değer hesaplamasının ekteki—- yer aldığını, Davacı şirketin bağlı ortakları, ona bağlı olan şirketlerin bağlı ortakları şeklinde tepe şirketten en alta kadar giden ortaklık yapısında organizasyon şeması ilişikteki —- Yukarıda 3.b bölümünde bu şemaya göre hesaplamalar yapılmıştır.Davalı—- şirketidir. Bu şirkete bağlı olan —–olan toplam—- şirketlere de bağlı birtakım şirketler mevcuttur. —– bağlı ortaklıkların —- ekindeki —– içerisinde bulunmaktadır. Yapılması gereken hesaplama—- başlamak—- noktasına doğru yapılırken bağlı ortağı bulunan her bir şirketin sadece bağlı olduğu şirkettin bilançosunda bir kez yer alması gerektiğini,Heyetimiz mali üyeleri tarafından hazırlanan—- maddi hata yapılarak SEHVEN hem hisse oranlarında hem de bu silsilede hata yapılarak bazı şirketlerin mükerrer olarak hesaplamada yer aldığını, Davalı itirazları yerinde bulunarak hesaplamaların yeniden yapıldığını,yapılan hesaplamaların gruplanarak icmali yukarıda, detayı ise ilişikteki flash bellek içindedir… marka değeri dahil davacıların hissesinin rayiç değerinin —– , markaya sahip olunmaması halinde lisans bedeli ödenerek sahip olunacak marka değeri hesaplamasına göre davacıların rayiç hisse değerinin — marka değeri dikkate alınmadan yapılan hesaplamaya göre ise davacıların ——- olduğunu belirtmiştir.
Yerleşik Yargıtay kararları gereği —– varlığının karar tarihine en yakın dönemdeki rayiç değeri üzerinden hesaplanmalıdır. Ayrılma akçesinin hesaplanması konusunda farklı değerleme yöntemleri bulunmaktadır. Ancak Yargıtay tarafından verilen kararlarda bu değerleme yöntemlerinin kullanılabileceğine veya hangi şirketler bakımından hangi değerleme yöntemlerinin kullanılabileceğine ilişkin bir değerlendirme bulunmamaktadır. Bu sebeple şirket özvarlığının güncel değerler ile tespiti yöntemiyle şirket mal varlığının değerlemesi yöntemi halen daha kullanılan yöntem olarak kabul görmektedir.Elbette şirketin yaptığı iş ve ve şirketin yapısı farklı değerleme yöntemlerinin uygulanmasını zorunlu kılabilir. Ancak yargıtay kararlarında halen daha uygulanan yöntem bu olup bilirkişi heyeti raporu bu yönü ile denetime uygundur. Davacının farklı değerleme yöntemlerinin uygulanmadığı yolundaki itirazı —– kararı ile red edilmiştir.
Yine—— davacı yan şirkete kayyım atanmasını ve şirket mal varlığına tedbir konulmasını talep etmiş, mahkememizce bu talep red edilmiştir. Verilen bu kararın istinaf edilmesi —kararı ile verilen karar onanmıştır.
Bilirkişi heyeti— raporu hesap yöntemi ve içerik itibarı ile denetime uygun ve aleternatifli hazırlandığından,gayrımenkul değerlemesine ilişkin davacı yanca itirazda bulunulmuş ise de davalı şirket ve bağlı şirketlerin sahip oldukları gayrımenkullerin rayiç değerlerinin bilirkişi—-göre güncelenmiş olduğundan bu rapor denetime uygun bulunmuştur. ( Davacı yanca ——— —- belirtilmesine rağmen son raporda — olarak belirlendiğinini arada ——- ise de davalı şirket ve bağlı şirketlerin sahip oldukları ——- değerleri her bir şirket değerlemesinde önceki rapordan ayrı olarak ayrı ayrı değerlendirilmiştir. Örneğin rapora ek —değeri —- sutunu —- gözükmesine rağmen —— gözükmesine karşın rayiç değerleri —–raporu denetime uygun bulunmuştur. Zira davalı şirketin bağlı şirketlerdeki hisse oranlarında dair maddi hatalar ve mükerrer hesaplamalar da giderilmiştir.
Bilirkişi heyeti— değerlemesi nedeni—— düzenlenmiştir.Davalı vekili davalı şirketin son tüketiciye hitap eden bir firma olmadığını bu nedenle marka değeri hesaplamaya katılmadan alınan seçeneğe göre karar verilmesi gerektiğini belirtmiştir. Davalı yanın bu itirazlarının karşılanması amacı ile marka değerleme uzmanı bilirkişiden ek rapor alınmıştır. —- göre markanı değeri tespit edilmiştir.—- yılında —-uygulaması yapılan marka değerinin belirlenmesi, günümüzde ekonomik bir gereklilik halini almıştır. Bunun için markanın değerinin titiz bir yöntemle belirlenmesi gerekmektedir. Çünkü,——açılarını belirlemesini etkilemesinden tutun, —- alınması, şirket evlenmeleri diye tanımlanan şirket birleşmelerinde, —-içeriklerinin belirlenmesi sırasında en can alıcı unsur olarak karşımıza çıkmaktadır. Bir markanın değeri belirlenirken, kendisi dışındaki şirket malvarlığına dahil olan diğer gayri maddi hakların da değerlendirilmeye alınması gerekmektedir. Dünyaca ünlü bir çok firma markalarını etkili konuma getirirken, bir çok yan —- durumu, düzgün ve yaygın—- davranışından, ürünün tüketiciye sunuluşuna kadar ki servis şekil ve sistemleri gibi unsurlar markanın kendisi ile beraber diğer gayri maddi haklar demetini oluşturmaktadır. Marka değerinin belirlemesinde, —- edilebilirliği, saygınlığı, —– olacaktır.Her ne kadar davalı yanca davalı şirketin son tüketiciye hitap eden bir şirket olmadığı ve bu nedenle marka değeri olmadığı iddia edilmiş ise de davalı şirketin sektörde öncü firmalardan olduğu, bir çok ülkede bağlı şirketleri bulunduğu, önemli oranda hissesi bulunduğu görülmüştür. Marka uzmanı bilirkişinin bu yönde yapmış olduğu izahatlar yerinde olup davalı yanın marka değerinin hiç dikkate alınmaması gerektiği yolundaki itirazına itibar edilmemiş,—- marka değeri hesaplamada dikkate alınmıştır.
Tüm dosya kapsamı, yukarıda alıntılanan bilirkişi raporları,tanık beyanları, atıf yapılan emsal yüksek mahkeme kararları, taraflar arasında yargıya intikal etmiş davalar ve soruşturma dosyaları bir bütün olarak değerlendirildiğinde taraflar arasında görülmekte olan/görülmüş ve karar bağlanmış bir çok dava bulunduğu, tarafların, davacıların ve diğer şirket ortaklarının birbirlerine olan güvenlerini yitirdikleri, davacıların davalı şirketin genel kurullarında alınan kararlar için birden fazla defa genel kurul iptali davaları açtığı, bazı davaları kazandığı, bazılarını kaybettiği, bazılarının halen kanun yolu denetiminde olduğu, taraflar arasındaki ihtilafların savcılık makamlarına da intikal ettiği, ——– davacıların kaybettiği, azınlık konumunda olan davacılar ile diğer pay sahipleri arasında ciddi anlamda anlaşmazlıklar bulunduğu,şirketten ve yönetimden uzaklaştırıldıkları, davacı—–son verildiği, uyuşmazlıkların dava dosyalarının safahatından anlaşılacağı üzere uzun zamandır mevcut bulunduğu anlaşılmıştır. Yukarıda ifade edildiği üzere davanın tek amacı ortaklığın haklı nedenin bulunması durumunda muhakkak feshedilmesi değildir.Haklı neden göreceli bir kavramdır. Davalı şirketin halen faal olduğu,——çalışanı bulunduğu görülmüştür. Yukarıda geniş olarak anlatılan ölçülülük ilkesi ve davanın tali olması——bir bütün olarak değerlendirildiğinde TTK m.531 anlamında haklı sebebin bulunduğu, davalı şirketin ticari faaliyetlerinin sürdüğü, bu çerçevede davalı şirketin yaşatılmasının ekonomik ve rasyonel olarak daha doğru olacağı anlaşılmış davacıların ayrılma akçeleri ödenmek sureti ile şirketten çıkartılmalarına karar verilmesi gerektiği vicdani kanaatine varılmıştır.
Doktrinde —- feshi davasının maktu mu nispi harca mı tabi olduğu hususunda görüş birliği bulunmamaktadır. Doktrinde bir kısım yazarlar ortaklığın feshi davasının konusunun para ile değerlendirilemeyeceğini, mahkeme tarafından duruma uygun düşen kabul edilebilir bir çözüm kapsamında verilen bir hükmün belli bir tutarı içermesinin de davanın parayla değerlendirilen bir dava olması sonucunu ortaya çıkarmayacağını belirtmektedirler. —-haklı nedenle feshi davaları, — ve —- olmadığı taktirde ayrılma akçesi istemli davalarda fesih yerine ayrılma akçesine hükmedilecek davaların nispi harç ve nispi vekalet ücretine tabi olduğunu belirtmektedirler. Bu hususta hem davacı hem de davalı beyan ve itirazları olduğundan ara kararda emsal kararlara atıf yapılmasına rağmen davacı itirazları sürdüğünden birkaç yüksek mahkeme kararı aynen aşağıda alıntılanacaktır.
—- Sayılı ilamında “.—-payı alacağı…Davacının ayrılma akçesine ilişkin talebi kabul edilerek —— davalı şirketten alınmasına karar verilmiş ise de bu talebin nispi harç gerektirdiğinin gözden kaçırılması doğru olmamıştır. Dava nispi harca tabii olduğu halde maktu harç alınmasına karar verilmesi doğru görülmediğinden….” belirtmiştir.
————–. Sayılı ilamı “…Dava, anonim şirketin fesih ve tasfiyesi istemine ilişkindir….., dava maktu harç yatırılarak açılmış olup, davacının çıkma payı talebi üzerine harç tamamlattırılmadan davacının bu yöndeki talebinin kabulüne karar verilmesi de doğru olmamış, kararın bu yönden de bozulmasını gerektirmiştir.” belirtmiştir.
—— Sayılı ilamı “…Taraflar arasındaki ticari şirketin feshi ve tasfiyesine ilişkin davanın yargılaması sonunda…TTK’nın 636/3. maddesine göre haklı sebeplerinin varlığı koşullarının oluştuğu, mevcut ortak yapısıyla şirketin faaliyetine devam etmesi imkanı kalmadığından davacının çıkma payını alıp şirket ortaklığından çıkmasının uygun olacağı, davacının çıkma payının ise % 50 hissesi dikkate alınarak 343.451,51 TL olduğu anlaşıldığından davacının şirket ortaklığından çıkmasına izin verilmesi ve 343.451,51 TL çıkma payının davalı şirketten tahsili ile davacıya verilmesine ve çıkma payı bedeli üzerinden davacı vekili yararına takdir edilen nispi vekalet ücretine yönelik ilk derece mahkemesi kararında bir isabetsizlik görülmediğinden davalılar vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddi gerekmiştir. ” belirtmiştir.
Davacıya —– olarak tespit edilen ayrılma akçeleri üzerinden hesaplanan nispi harcı yatırması hususunda —- tarihli celsenin 3/a-b-c ve d. Maddeleri uyarınca kesin süre verilmiş davacı yanca yatırılması gereken harcı devletin yatırması, adli yardım kararı verilmesi talepli dilekçe sunulmuştur.Davacılar adına kayıtlı bir çok menkul ve —— bulunduğundan adli yardım talebi red edilmiştir. Davacılarca —-dilekçesinde 3-a bendinde yazılı —– üzerinden talepte bulunduklarını belirtmiş ancak verilen sürede harcı da yatırmamışlardır. 492 sayılı harçlar kanununun 32. Maddesi ” Yargı işlemlerinden alınacak harclar ödenmedikçe mütaakıp işlemler yapılmaz. Ancak ilgilisi tarafından ödenmiyen harcları diğer taraf öderse işleme devam olunmakla beraber bu para muhakeme neticesinde ayrıca bir isteğe hacet kalmaksızın hükümde nazara alınır. ” hükmüne haiz olup davalı şirketin davacının yatırması —- tarihinde yatırdığı anlaşılmıştır.
— feshi davasında yargılama giderine ilişkin olarak özel hüküm bulunmadığından 6100 sayılı HMK’nın ilgili hükümleri uygulanacaktır. HMK’nın 326. Maddesi uyarınca kanunda yazılı durumlar dışında yargılama giderleri aleyhine hüküm verilen tarafa yüklenir. Davanın sonucunda mahkemece fesih yerine —— kapsamında davacıların paylarının gerçek değeri ödenmek sureti ile şirketten çıkarılmalarına dair kabul kararı verildiğinden yargılama gideri ve vekalet ücreti davalı yana yüklenmiştir. Her ne kadar davalı yanca davacıların şirketten ayrılma talepleri hususunda icap ve kabul bulunduğu ve bu nedenle davacı lehine vekalet ücreti takdir edilmemesi talep edilmiş ise de somut olayda taraflar arasındaki ——– yargılamanın sonuna kadar ihtilaflı olarak kalmıştır. Kaldı ki davacılarca şirketin feshine alternatif bir seçim olarak—–getirilmiş olup mahkemece davacının talepleri ile de bağlı değildir. —– gördüğü başka bir çözüme de karar verme yetkisi bulunmaktadır.Davalı ve feri müdahiller vekili davacıların şirketten ayrılma taleplerine dair icabı kabul ettiklerini, bu talebin icap ve kabule dayanması nedeni ile dava sonunda aleyhlerine yargılama gideri ve vekalet ücreti takdir edilmemesini veya tarafların eşit oranda sorumlu tutulmasına karar verilmesini talep etmiştir. Yukarıda ifade edildiği üzere bu dava türüne dair özel hüküm olmadığından HMK’daki genel hükümler uygulama alanı bulmaktadır. Her ne kadar davalı vekili yukarıdaki gibi talepte bulunmuş ise de talebin kabulü mümkün değildir. Somut olaydan bağımsız şekilde yorumlanacak olursa bunun aksinin kabulü azınlık konumunda olan davacılara genel kurullarda bilgi vermeyen, özel denetim talepleri haksız olarak red edilen,şirket iş ve işlemleri ile ilgili hiçbir bilgiye vakıf olmayan, bir çok çekişme ve husumet bulunan bir pay sahibinin fesih olmadığı taktirde ——- davasında şirketin de —- kabul etmesi ile bu talebin icap ve kabule dayandığı gerekçesi ile yargılama gideri ve vekalet ücreti yükünden kurtulması anlamına gelir ki bu durum istenen bir sonuç değildir. Davalı vekilinin davacılara vekalet ücreti verilmemesi veya eşit oranda verilmesi yolundaki talebi haksız ,usul ve yasaya aykırı olduğundan bu talebe itibar edilmemiştir.
Yine davalı yanca —- miktarı yüksek olduğundan taksitle ödemesi hususunda mahkemece karar verilmesi talep edilmiştir. Bu hususta emsal Yüksek mahkeme kararları araştırılmış taksitle —- ödenmesine dair hükmedilmiş bir karara rastlanmamıştır. Yukarıda ifade edildiği üzere kanunda —- ödenme şekline dair açık bir hüküm bulunmamaktadır. Bu hususta doktrindeki görüşler yukarıda özetlenmiştir. Yargılama esnasında davacılar ve davalı arasında ——– şekline dair bir irade uyuşması olmadığından nakden ve defaaten ödenmesi yolunda hüküm tesis edilmiştir. Söz konusu kararın kesinleşmesi ile davacılar ortaklık hak ve yetkilerini kaybettiklerinden davacıların iradesi dışında ayrılma—-taksitle ödenmesine dair hüküm tesisi kanun hükmünü davalı lehine genişletmek anlamına geleceği takdir edilmiştir. Doktrinde ifade edildiği üzere taraflar arasında açık bir irade uyuşması varsa mahkemenin uzlaşı doğrultusunda —- hükmedebileceği, —– yoksa nakden ve —- ödenmesi yolunda karar vermesi gerektiği belirtilmektedir. Tüm dosya kapsamı, yukarıda yapılan tüm açıklamalar, atıf yapılan —— görüşler,bilirkişi raporları, alıntılanan emsal yüksek mahkeme kararları bir bütün olarak değerlendirilmiş Davacıların şirketin feshi talebinin 6102 sayılı kanunun 531. Maddesi uyarınca şirketin haklı nedenle feshi yerine davacı pay sahiplerine payların karar tarihine en yakın tarihteki gerçek değerinin ödenip pay sahiplerinin şirketten çıkarılmalarına karar verilebilir hükmü gereği davacıların fesih ve tasfiye talebinin reddine, ayrılma akçeleri ödenmek sureti ile şirket ortaklığından çıkartılmalarına dair aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere ;
1-Davacıların şirketin feshi talebinin 6102 sayılı kanunun 531. Maddesi uyarınca şirketin haklı nedenle feshi yerine davacı pay sahiplerine payların karar tarihine en yakın tarihteki gerçek değerinin ödenip pay sahiplerinin şirketten çıkarılmalarına karar verilebilir hükmü gereği davacıların fesih ve tasfiye talebinin REDDİNE,
a-Davacı ortak —–şirket ortaklığından çıkarılmalarına,—- akçesinin (—- hissesi karşılığı —şirketteki hissesi karşılığı 64.363.070,38 TL ——-) karar tarihi —- tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacılara ödenmesine,
2-492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken —–nispi harçtan, peşin alınan 35,90 TL harcının mahsubu ile bakiye —– harcın davalı tarafından mahkemeler veznesine yatırılan 2—–tamamlama harcından mahsubu ile 8.243.419,31 TL harcın davalıdan tahsili ile hazineye irat kaydına,
3-Davacı tarafından yapılan 35,90 TL başvurma harcı,— peşin harç olmak üzere toplam 71,80 TL harcın davalıdan alınarak davacılara ödenmesine,
4-Davacı yanca yapılan 57.000 TL bilirkişi ücreti, 1.725,60 TL tebligat, posta gideri ve diğer yargılama giderleri toplamı 58.725,60 TL yargılama giderinin davalıdan tahsili ile davacılara verilmesine,
5-Davalı tarafından yapılan yargılama giderinin üzerinde bırakılmasına,
6- Davacılar vekille temsil ettirildiğinden Karar tarihinde yürürlükte bulunan—– ücretinin davalıdan tahsiliyle davacılara verilmesine,
7-6100 Sayılı HMK’nun 333. maddesi gereğince var ise bakiye gider avansının taraflara iadesine,
Dair karar, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun İstinafa ilişkin hükümleri doğrultusunda, kararın tebliğ tarihinden itibaren iki (2) haftalık süre içerisinde (HMK’nın 345. maddesi), mahkememize veya başka bir yer mahkemesine dilekçe ile başvurmak (HMK’nın 343. maddesi) ve istinaf harcı ile gerekli giderlerin tamamen ödemek (HMK’nın 344. maddesi) suretiyle, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi nezdinde İstinaf yolu açık olmak üzere, taraf vekillerinin yüzüne karşı verilen karar oy birliği ile açıkça okunup usulen anlatıldı.