Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Anadolu 10. Asliye Ticaret Mahkemesi 2018/1116 E. 2022/253 K. 13.04.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. İstanbul Anadolu 10. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO: 2018/1116
KARAR NO: 2022/253
MAHKEMEMİZ ASIL DOSYASINDA;
DAVA: Tazminat (Sözleşmeden Kaynaklanan), Alacak (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ: 31/12/2018
KARAR TARİHİ: 13/04/2022
BİRLEŞEN —–DOSYASINDA;
DAVA : Alacak (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ: 14/01/2021
KARAR TARİHİ: 13/04/2022
BİRLEŞEN —- DOSYASINDA;
DAVA : Alacak (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ: 14/01/2021
KARAR TARİHİ: 13/04/2022
Mahkememizde görülmekte olan Tazminat (Sözleşmeden Kaynaklanan), Alacak (Ticari Satımdan Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA : Davacı vekili mahkememiz asıl dosyasında dava dilekçesinde özetle; davalının müvekkili şirkette—-sonuna kadar—- tek başına imza yetkili olarak görev yaptığını, gerek görev aldığı dönemde gerekse sonrasında —-etmeme taahhüdüne aykırı davrandığını, davalının—— anlamında bir ticari temsilci olduğunu, —– kararı ile genel müdür ve tek başına imzaya yetkili temsilci olarak seçildiğini ve bu seçimin —- tescil ettirildiğini, davalının görevi süresince—— —-yasağına tabi olduğunu, ilişkinin sona ermesinden sonraki dönem için ise —-tarihli —–sözleşmesi bağlamında —–etmeme yükümlülüğü altında bulunduğunu, davalının hem görevi esnasında hem de iş ilişkisi sona erdikten sonra bu yükümlülüklerine aykırı davrandığını, henüz görevde iken —- tescil ettirerek dava dışı —–kurduğunu, bu şirketin müvekkili ile aynı alanda faal olduğunu, kuracağı şirkete ilişkin yazışmaları dahi şirkete ait — üzerinden yaptığını, —- dava dışı —-göndererek kuracağı şirket hakkında bilgi verdiğini, — dava dışı —- irtibat kurarak davacı şirket tarafından kendisine tahsis —– devretmek istediğini beyan ettiğini, aynı numaranın davacının —- müşterilerini dava dışı —– tarihli sözleşme ile de —–etmeme yükümlülüğü üstlendiğini, buna karşılık dava dışı —— kullanarak müvekkilinin yurt dışı müşterileri ile iletişime geçtiğini, müvekkilinin —- kopardığını, —- yapıldığının — ile de sabit olduğunu, — perdelemenin anlaşıldığını, yine — tarihlipostadan, davalının— olduğunun anlaşıldığı, aynı — tarihli yazışmalardan ise bu kez de —-olduğunun görüldüğü belirterek, davalının———- tarihli sözleşmelere aykırı davranışının tespiti ile, —- şartın müvekkiline ödenmesini ve müvekkilinin maruz kaldığı zararlar için şimdilik —- ödenmesini, talep ve dava etmiştir.
CEVAP : Davalı vekili mahkememiz asıl dosyasında cevap dilekçesinde özetle; mahkemenin görevsiz olduğunu, davacının davacı sıfatının bulunmadığını,—— tarihli ——- davacıya bu hakkın tanınmadığını, —yasağı sözleşmesinin geçersiz olduğunu, sözleşmenin dava dışı —– arasında imzalandığını, davacı şirketin yetkili temsilcisi olan —– imzalarının sonradan eklendiğini, cezai şartın fahiş olduğunu, iş sözleşmesinin —,—— sonlandırıldığını,—- ortadan kalkacağını, müvekkilinin baskı altında sözleşmeyi imzaladığını, sözleşmenin hakkaniyete uygun olarak sınırlanmadığını ve geçersiz olduğunu, müvekkilinin aynı —–kurmasının haksız ——-olmayacağını, müvekkilinin aynı —- başka bir şirket kuracağının davacı tarafından da bilindiğini, davacının — kaleme alarak, — nakliye işlemlerinin — belirttiği, yine bizzat davacının —- yaptığını, bunun faturalar ile sabit oduğunu, müvekkiline —- verildiğini, dolayısıyla müvekkilinin şirket kuracağının ve kurduğunun davacı şirketçe bilindiğini, — ——olarak kullanıldığı iddiasının gerçek dışı olduğunu, —- tarihli ara konişmentonun gerçek olmadığını, kabul etmediklerini, aslının sunulması gerektiğini, belirterek davanın reddini talep etmiştir.
Birleşen —sayılı dosyasında;
DAVA : Davacı vekili birleşen dosya —-dava dilekçesinde özetle; müvekkili şirkette —- arasında —— olarak görev yapan davalı —- davacı ile aynı konu ve amaçla iştigal eden davalı— kurduğunu, davacı ve bu iki davalı arasında —- müşteri bakımından —– etmeme sözleşmesi bulunduğunu, —- davacı şirketten ayrılmasından sonra ——- diğer davalı —sektörüne al attığını, davalı —- işbirliği yaparak davacı şirket müşterilerini ayartarak haksız rekabette bulunduğunu, ——etmeme yükümlülüğüne aykırı davranan davalı —–sayılı dosyası ile açılan davanın derdest olduğunu ileri sürerek, öncelikle davanın birleştirilmesini, davalıların müvekkili aleyhine gerçekleştirdikleri haksız ——fiilleri nedeniyle elde ettikleri menfaatlerin tespiti ile müvekkkilinin uğradığı zararın davalılardan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı — birleşen dosya —- dilekçesinde özetle; zamanlaşımı def’inde ve derdestlik dava şartı itirazında bulunmuş, haksız rekabetin olmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.
Davalı —–cevap dilekçesinde özetle; zamanlaşımı def’inde bulunmuş, haksız rekabetin olmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.
Davalı — vekili birleşen dosya —–cevap dilekçesinde özetle; zamanlaşımı def’inde bulunmuş, haksız rekabetin olmadığını, müvekkiline husumet yöneltilemeyeceğini savunarak, davanın reddini istemiştir.
Birleşen —- dosyasında;
DAVA : Davacı vekili birleşen dosya —- dava dilekçesinde özetle; davalının müvekkili şirkette —- ayında çalışmaya başladığını, aralarında iş akdi kurulduğunu; — arasında sağlık sebeplerinden dolayı verdiği aradan sonra davalının yeniden aynı işe geri döndüğünü,—müvekkili şirketin kurduğu—- yanı sıra eş zamanlı olarak —– imza yetkilisi olarak çalışmaya başladığını; taraflar arasında —–etmeme sözleşmesinin mevcut olduğunu ancak davalının buna uygun davranmayarak aykırı hareket ettiğini; bundan dolayı davacısının —- tarafından davalı aleyhine —– dava açıldığını, davanın halen derdest olduğunu, o dosyada cezai şart alacağının doğup doğmadığı ve tazminat talepleriyle ilgili delillerin toplandığını, tanıkların dinlendiğini ancak alınan bilirkişi raporuyla o dosyanın davacısı —dışında bu dosyanın davacısı olan —- yönünden de cezai şart alacağının doğduğunun ortaya çıktığını, bunun üzerine—-dosyasıyla dosyamız arasında bağlantı bulunduğunu bildirerek dosyaların birleştirilmesine, dosyamızın davacısı yönünden de —— cezai şart tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili cevap dilekçesinde davanın zamanaşımına uğradığını, ——– yasaya aykırılık teşkil ettiğini, kelepçeleme sözleşme olduğunu, —— anlaşması olduğunu, müşteri paylaşımına dair haksız ——oluşturan bir sözleşme olduğunu, kesin hükümsüz olduğunu savunmuştur.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE;
Asıl dosyada Dava davacı şirket ile davalı— yine onun kuracağı —- —-etmeme sözleşmesinden kaynaklı cezai şart alacağı ile —–etmeme sözleşmesinden kaynaklı uğranılan maddi zararın tazmini istemine ilişkindir. Birleşen —- sayılı dosyasında ise davacı —davalısı ise —– Bu dosyanın açılma nedeni mahkememiz asıl dosyasında alınan kök ve ek raporda bilirkişi heyetinin aktif dava ehliyetinin temlik ile tamamlanamayacağı yolundaki görüşüdür. — asıl dosyasında iş bu dosya davacısı olan —- şarttan kaynaklı alacağını mahkememiz asıl dosya davacı şirkete temlik etmiş, bilirkişi heyetinin rapordaki görüşü nedeni ile bu şirketler arasında —- Temlik sözleşmesi imzalanmıştır. Bu sözleşmede bu defa —- İsimli mahkememiz asıl dosya davacısı firma cezai şart alacağından kaynaklı alacaklarını —- firmasına temlik etmiştir. Dava dilekçesi incelendiğinde iddia edilen olayların tamamının aynı olduğu görülmüştür. Yukarıda da belirtildiği üzere bu davanın açılış gayesi davada aktif husumet ehliyetinin temlik ile tamamlanamayacağı yolundaki görüştür.Birleşen—-dosyasında davacı sıfatı yine —– kişinin kurucusu olduğu —– Bu davada ileri sürülen olayların da tamamı mahkememiz asıl dava dosyasında ileri sürülen olaylardır.
Mahkememizce taraf delilleri toplanmış, tanıklar dinlenmiş, gerekli kurum ve kuruluşlara müzekkereler yazılmış akabinde dosya bilirkişiye tevdii edilmiştir. Aşağıda bilirkişi raporları alıntılanacak, taraf iddia ve savunmaları ve doktrindeki konu ile ilgili görüşler özetlenecek, bir kısım yüksek mahkeme kararlarında atıf yapılacak ve sonuca gidilecektir.
Bilirkişi —– tarihli raporunda ——–Dosya içerisinde bulunan bilgi ve belgelerin incelenmesi ve yukarıda yapılanı tespitler ve yürürlükteki mevzuat hükümleri çerçevesinde yapılan değerlendirmeler sonucu——— davacı şirkette icra ettiği görev nedeniyle şirketin ticari —-tüm bilgilerine erişimi olduğu, şirket adına sürekli olarak sözleşmeler düzenlediği dosya kapsamındaki belgelerden, özellikle de davacı vekilinin —- beyan dilekçesinin ekinde sunduğu sözleşme örneklerinden anlaşıldığı, davalının ticari vekil olduğu, dolayısıyla davalı vekilinin iddialarının aksine, somut olayda —–yasağı bakımından tacir yardımcıları için —– hükmün uygulanması kanaatimizce doğru olacağı,——nüsha şeklinde hazırlandığı, bir nüshanın davacıda, diğer nüshanın ise davalıda kaldığı ve her iki nüshanın da davalı tarafından imzalandığı noktasında bir ihtilaf bulunmadığı, davalının davacıda kalan nüshadaki imzasını inkar etmediği, dolayısıyla davacıya verilen nüshadaki imzanın da davalıya ait olduğundan sözleşme metninde ismi bulunan diğer tarafların daha sonra imza atmalarında bir hukuka aykırılık bulunmadığı, zira birden fazla tarafı olan sözleşmelerde, tarafların her birinin aynı anda bir arada bulunmaları zor olduğundan—— imzalanması alışagelmişin dışında bir uygulama olmadığı, diğer tarafların imzası olmadan da davalının, davacıdaki nüshayı imzalaması —– muhtevasını kabul ettiği yönündeki iradesini ortaya koymaya yeterli olduğu,
—- incelendiğinde,—–kullanmaksızın imza attıkları, bir tacirin şirketle ilgili belgeleri bu unvan altında imzalaması gerektiğini düzenleyen—— cezalandırılacağı, —– tacir olduğu için temsile yetkili organları tarafından yaptığı işlemlerde ticaret unvanının kullanılması —– uyarınca zorunlu olduğu—— kişi, organları aracılığıyla hareket ettiğinden ve kendisini oluşturanı gerçek ve tüzel kişilerden bağımsız bir mal varlığına sahip olduğundan temsilcisinin ticaret unvanı kullanmadan işlem yapması durumunda sorumlu tutulacak şahıs ve sorumlu tutulması durumunda başvurulacak mal – varlığı bütünü farklılık arz ettiği, kambiyo senetleri bakımından —-usulüne uygun temsil olmadığı durumlarda —— kambiyo senedinden şirketin değil, kambiyo senedini imzalayan gerçek kişinin sorumlu tutulması yönünde olduğu, ancak kıymetli evrak hukukunun özellikle de kambiyo senetlerinin sıkı şekil şartına bağlı olduğundan temsil hükümlerinin dar yorumlanması yerinde olduğu, öte yandan somut olayda, kambiyo senedi gibi sıkı şekil şartına bağlı bir belge değil, tarafların iradelerine dayalı bir sözleşme söz konusu olduğu, kanaatimizce bu durumda şirket kaşesinin kullanılmaması ve sözleşmenin imza kısmında temsilci sıfatıyla hareket edildiğine dair açık bir ibare bulunmaması durumunda bile sözleşmenin yorumu yoluyla tarafların belirlenmesi mümkün olması gerektiği,
Sözleşme’nin ilk cümlesinde “Bu sözleşme —–arasında yapılmıştır.” ibaresi yer aldığı, dolayısıyla kanaatimizce her ne kadar imza kısmında şirket kaşesi yer almasa dahi, —–yaptırımının da sadece idari para ——- olduğu —- sözleşmenin sıkı şekil şartına bağlılığı söz konusu olmadığı ve yoruma açık olduğu göz önünde bulundurulduğunda şirket kaşesi olmasa dahi şirketler adına münferiden imza yetkililerinin hareket ettikleri gözetilerek sözleşmenin davalı —— davacı —-meydana geldiğini kabulü gerektiği, nihai takdirin —- olduğu,
Şirket kaşesi ve şirketin temsilcisi sıfatı ile hareket edilmediği için sözleşmenin doğrudan davacı —-dava dışı —- yapılmadığı var sayıldığında ise sözleşmenin davacı şirket ve dava dışı —- lehine üçüncü kişi yararına sözleşme şeklinde düzenlendiğinin kabul edilebileceği,
Sözleşme metni incelendiğinde davalının; “Aksi bir davranışta —- şeklinde bir ibare kullanıldığı, dolayısıyla —- ihlali durumunda cezai şartın dava dışı —– ödeneceği açık bir şekilde belirtildiği, —-metni incelendiğinde cezai şartın kime ödeneceğinin net bir biçimde yukarıda anılan ibare ile düzenlendiği için taraf iradelerinin bu konuda açık olduğu ve yoruma açık bir husus bulunmadığı,
Huzurdaki davada ise dava,—- tarafından ikame editdiği, Sözleşmede cezai şartın koşullarının gerçekleşmesi durumunda öngörülen —– ödeneceği açıkça öngörüldüğünden şartlarının oluşması durumunda ceza miktarı olan —- talep ve dava etme yetkisi kanaatimizce dava dışı —- olduğu, dava dışı —sözleşmesi, birleşme vs. olmadığı ve davacı —-talep edilmesi bakımından dava takip yetkisi bulunmadığı gözetildiğinde kanaatimizce davacının cezai şartın talep ve dava edilmesi bakımdan aktif husumet ehliyeti bulunmadığı,
—– tarihinde gönderildiği görüldüğü, bu yazışmanın, Sözleşme imzalanmadan önce yapıldığı,
Davacı vekilinin, dava dilekçesinde ———-eklendiğini, her ne kadar —– açık bir ifade yer almasa da önceki gönderilen tekliflere——- içerdiğini ileri sürdüğü, yazışmanın öncesinin dosyada mübrez olmadığı,—–gösteren bir firma olduğundan, — anılan ve iş yapılmasına izin verilen firmalardan olmadığından bu firma ile iş yapılması — ihlali niteliğinde olacağı, ancak önceki —yazışmaları mevcut olmadığından, –hangi adrese—geldiği anlaşılamadığından — yetkilisinin — alıcılara eklediği göz önünde bulundurulduğunda davalıyı da sehven ekleyip eklemediğinin muammalı olduğu, bu hususların takdiri —– ait olduğu,
—- doğrudan —- arasında gerçekleştiği ve davalının bu maillerde yer almadığı,
—- incelendiğinde davalı vekilinin ileri sürdüğü gibi gönderici firmanın — olduğu, taşıma işinin araci şirket olarak — tarafından yapıldığı ——- — dava dışı —– tarafından yapılacağına dair yazışma yapıldığı tespit edildiği,
Davacı vekilinin —- sunduğu belgeler incelendiğinde; —- olduğu, mesai saatleri dışında———- davalının —-devrettiği hattın verildiği, — gelen —— incelendiğinde — tarihinde devredilen hattın — tarihinde iptal edilinceye kadar —- kayıtlı olduğu ve başka bir devre konu olmadığı tespit edildiği, davalının kendi firmast adına devrettiği hattın —— yer alması, davalının bu yönde bilinçli hareket etmesi durumunda —- niteliğinde kabul edilebileceği,
Davacı vekilinin———- incelendiğinde — gönderen şirketin merkezinin adresinin ve —–olduğu tespit edildiği,
—- cezai şartlar bakımından mutat uygulaması, basiretli davranma yükümlülüğü bulunan ve cezai şarttâ indirim talep etmesi mümkün olmayan tüzel kişi tacirler bakımından bile taraflar arasında kararlaştırılan cezat şartın tacirin mahvina sebep olup olmayacağı bakımından bir değerlendirme yapılması yönünde olduğu, davalından davacıdan ayrılmadan önce — maaş aldığı, davacı şirketin —-kabul ettiği göz önünde bulundurulduğunda, özellikle — gözetilerek kanaatimizce davalının —–ödemesi ekonomik olarak mahvına sebep olabilecek nitelikte olduğu,
Maddi tazminata hükmedilebilmesi için her şeyden önce tazminat talebinde bulunan tarafın zararını somut delillerle ortaya —— gerektiği, ancak zarara dair somut bir belge dosyada bulunmadığından tazminat talebi ile ilgili bir değerlendirme yapılması mümkün olmadığı, sonuç ve kanaatine vardığımızı…” şeklinde görüş belirtmiştir.
İş bu rapora itiraz edilmesi ve mali inceleme yapılmamış olması nedeni ile davacı şirket ile iş bu dosyada dava dışı davalının kurucusu olduğu ——-incelenmek ve tarafların rapora vaki itirazlarının karşılanması amacı ile mali müşavir -bağımsız denetçi ile daha önce rapor alınan ticaret hukuku bilirkişisinden müşterek imzalı rapor alınmıştır. Bilirkişi heyeti —-Davacı şirket dava dışı ———çerçevesinde:
—– tarihinde ticari ilişkiye başladığı,
– —– tarihinde sona erdiği,
– Davacının bu firma ile ticari ilişki çerçevesinde — yıllarında toplam — tutarında ciro yaptığı,
– Davacının bu şirketten cari hesap alacağının bulunmadığı görülmektedir.
Davalının hissedarı olduğu Dava dışı —-tarihten itibaren —- tarihinden itibaren —- dâhil ticari defter ve kayıtları ile —- teyit edilerek —- tarihli ara kararı çerçevesinden yapılan incelenmesi neticesinde: —– ile tüm detaylı mizan incelemesi soncundan davaya konu—- da rastlanmadığı, başka bir anlatımla dava dışı şirket ile—— arasında herhangi bir ticari ilişkinin bulunmadığı,
Ayrıca dava dışı şirketin davacı —– ticari ilişkisinin de bulunduğu,
Yine davacı ve dava dışı ——- yıllarında ticari ilişkilerinin bulunduğu,
Cevap dilekçesi — incelendiğinde; —- çalışmayacaklarını, —– tarihinde alındığını ve bu karardan geri dönemeyeceğini, taraflar arasındaki iş ilişkisinin sonlanmasının —- ortasında tamamlanacağını” belirttiği ve sehven dikkatten kaçan cevap dilekçesinin — yazışmadan anlaşıldığı üzere —— kurması veya çalışması —–etmeme sözleşmesine aykırılık teşkil etmeyeceği, Davacının ——sona erdiği, bu tarihten sonra herhangi bir ticari kaydın bulunmadığı, —– arasındaki ilişkinin sonlanmasında davalının herhangi bir rol oynayıp oynamadığı dosyadaki belgeler kapsamında sağlıklı bir şekilde tespit edilemediği, davalının dava dilekçesinde ekinde sunduğu yazışmada —- yetkilisinin davacı ile aralarındaki ilişkinin sonlandırılmasına dair kararın——verildiği açık bir şekilde yazdığı, dosya kapsamında bu konuda, dava konusuna ilişkin kanaat oluşturacak bilgi ve belgenin bulunmaması sebebiyle söz konusu ticari ilişkinin sonlandırılmasının davalının sorumluluğunda olduğu hususunun ispatlanamadığı,
Davacı vekili, —- tarafından hazırlanmış ve davacı — arasında—-elde ettiği gelire ilişkin bir rapor aldığı, bu rapora göre toplamda —- kar elde ettiğinin anlaşılamadığı, ——- somut olayda cezai şartın indirilip indirilmemesi hususunda nihai takdir — olduğu,—-davayı açması gerekirken —- davayı açması davada sıfata sahip olmayan kişinin davayı açmış olması anlamına geldiği, dolayısıyla —— dava şartlarından davacı sıfatının dava açıldığı anda mevcut olması gerektiği; davacı sıfatının, daha sonradan temlikle tamamlanabilecek bir eksiklik olmadığı, aksinin kabulü durumunda, herkesin şeklen ve/veya maddi hukuka göre davacı sıfatını haiz olmadan istediği kişiye dava açabileceğinin ve dava devam ederken asıl hak sahibinden hakkı devralmak suretiyle davaya devam edebileceği, böyle bir kabulün, kanaatimizce ——– aykırı olacağı, somut olayın HMK m. 125’in uygulama alanında olmadığı,
Davalı vekili tarafından davalının kanser hastalığına ilişkin delile dayanmışsa da, ——-müzekkere yazılmadığı ve davalının hastalığına ilişkin delillerin dosyaya sunulmadığı, dolayısıyla dosyada mevcut durumunda davalının hastalığına ilişkin bir değerlendirme yapmanın mümkün olmadığı, Hayat olayının, davalı vekilinin iddia ettiği şekilde gerçekleştiği varsayıldığında dahi ——-durumda kalmanın sona erdiği tarihten itibaren yapılan hukuki işlemin geçersizliğinin, bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde ileri sürülmesi gerektiği, davalı vekilinin, ——-hususu sona erdikten sonra hak düşürücü süre içerisinde zor durumdan yapılan işlemin iptali ile ilgili herhangi bir hukuki yola başvurduğuna dair bir beyanı veya dosyada bir belge mevcut olmadığı,
Taraflar arasındaki ilişkinin hukuki olarak nitelendirilmesi, tarafların bu ilişkiyi nasıl isimlendirdiğinden bağımsız olarak ve kanun hükümlerindeki şartları sağlayıp sağlamadığına göre yapılacağı, davalının aldığı ücretin de bu ilişkinin takdiri konusunda tek başına geçerli bir kriter olamayacağı, davalının davacı şirketin işlemlerinde her yönüyle tek başına şirketi temsile yetkili olduğu anlaşıldığında davalının davacı şirketin ticari temsilcisi olduğu yönündeki kök rapordaki görüşümüzü koruduğumuz,
Kök raporda da belirttiğimiz üzere davalı vekili, müvekkilinin imzasına itiraz etmediği, kaldı ki hukukumuzda beyaza imza dahi geçerli sayıldığı, dolayısıyla belge üzerinde sonradan oynama yapılmasının önüne geçmek isteyen kişinin, tam olarak doldurulmamış bir kağıda imza atmaktan imtina edebileceği, davalının imzaladığı bir /|evrakta daha sonradan tahrifat yapıldığına ilişkin bir değerlendirmenin, dosyaya sunulan evrakın delil olarak kullanılıp kullanılamayacağı hususuna ilişkin olduğundan bilirkişilik müessesesinin sınırlarını aşacağı ve bu hususta nihai takdirin —- olduğu,—- müzekkere yazıldığı, —— aslından dosyaya celbi talep edildiği, ancak müzekkereye henüz cevap verilmediği, dolayısıyla böyle bir konişmentonun olup olmadığı veya konişmento aslının dosyadaki fotokopisinden farklı olup olmadığı hakkında bir değerlendirme yapılmasının mümkün olmadığı, onuç ve kanaatine vardığımızı” şeklinde belirtmiştir.
Bilirkişi heyeti kök ve ek raporda davacı şirketin davalıdan cezai şart talep etme yetkisi bulunmadığını, aktif husumetin dava açıldıktan sonra tamamlanabilecek bir eksiklik olmadığını belirtmiştir. Taraflar arasında imzalanmış olan —- tarihli ——etmeme sözleşmesi incelendiğinde sözleşme içeriğinde ” aksi bir davranışta ——-şeklinde bir ibare kullanıldığı, dolayısıyla — ihlali durumunda cezai şartın iş bu dosyada dava dışı —- ödeneceğinin açık bir şekilde belirtildiği anlaşılmıştır. Yargılama safahatında —— sözleşmesinden kaynaklı cezai şart alacağını iş bu dosya davacısı—— şirketine devir ve temlik etmiştir. Davanı açıldığı sırada aktif husumeti olmayan bir kimse veya şirketin yargılama safahatında alacağın temliki sözleşmesi ile aktif husumet ehliyetini sonradan kazanıp kazanamayacağı hususu taraflar arasında ihtilaflı bir husustur. Bilirkişi heyeti yukarıda ifade edildiği üzere aktif husumetin dava açıldıktan sonra alacağın temliki yolu ile kazanılamayacağını belirtmiştir.
Bilirkişinin bu görüşü üzerine —- davacı—– tarihinde temlik etmiştir. Mahkememizce bilirkişiden ek rapor alınmış bilirkişi heyeti —- tarihli ek raporunda özetle husumete ilişkin olarak raporun ——- davanın taraflarının dava ve taraf ehliyetine sahip olmasının HMK’nın 114. Maddesi gereği dava şartı olduğunu, davacı şirketin cezai şart alacağı için dava ehliyetinin olmadığını, bu alacağı talep yetkisinin —— olduğunu, bu şirketin davayı açması gerekirken davayı davada sıfatı olmayan kimsenin açmasının hukuken mümkün olmadığını,dava sıfatının temlikle tamamlanabilecek bir husus olmadığını belirtmiştir.
Bilirkişinin ek rapordaki bu görüşü üzerine bu defa —- isimli asıl dosya davacısı şirket, iş bu haksız —–sözleşmesinden kaynaklı cezai şart alacağını tekrar —– tarihinde temlik etmiştir.
Davacı sıfatının temlikle tamamlanabilecek bir husus olup olmayacağı irdelenmelidir.
——–önüne gelen uyuşmazlık; davacının taraf olmadığı sözleşmeden doğan hakların talebi hususunda aktif dava ehliyetine sahip olabilmesi bakımından davacı yana temlikname ya da muvafakatin temini için süre verilmesi gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle alacağın temliki ve taraf sıfatı kavramının açıklanmasında yarar vardır.Borcun kaynağı ne olursa olsun, alacaklının, alacağını bir başkasına —–temlik etmesi bir ihtiyaç olarak ortaya çıkabilir. Alacaklı, alacağının tamamını bir üçüncü kişiye devrettiğinde, borç ilişkisinde alacaklı tarafın bir hukuksal işleme dayanan değişimi sözkonusu olacaktır. Alacağın bir başkasına devri ——– alacaklının iradesine, yani üçüncü kişiyle yapmış olduğu sözleşmeye, bir kanun hükmüne veya bir mahkeme kararına dayalı olarak gerçekleşebilir —–
Alacağın temliki, —– —– düzenleyen —–“Kanun veya akit ile veya işin mahiyeti icabı olarak menedilmiş olmadıkça borçlunun rızasını aramaksızın alacaklı, alacağını üçüncü bir şahsa temlik edebilir. Borçlu, alacağın temlik edilmemesi şart edilmiş olduğunu, bu şartı ihtiva etmeyen bir ikrarı bilkitabeye istinat ile alacağını temellük eden üçüncü bir şahsa karşı iddia edemez.” hükümleri mevcuttur.
Aynı Kanunun 164. maddesinde; “Alacağın temliki kanun veya mahkeme kararı mucibince vuku bulduğu halde, bir güna merasime tabi olmaksızın ve evvelki alacaklı tarafından rıza izhar edilmesine bile ihtiyaç bulunmaksızın üçüncü şahıslara karşı dermeyan edilebilir.———-Temlik veya temellük eden tarafından alacağın temlik olunduğu kendisine bildirilmezden mukaddem evvelki alacaklıya ve mütevali temlikler vaki olmuş ise alacağı temellük edenlerden tercihi lazım gelen biri var iken diğerine hüsnü niyetle tediyede bulunan borçlu, beri olur.” Borçluya ait def’iler başlıklı 167.maddesi ise; “Borçlu, temlike vakıf olduğu zaman; temlik edene karşı haiz olduğu defileri, temellük edene karşı dahi —— edebilir. Borçlunun matlubu temlik eden zimmetinde temlike —— olduğu zaman müeccel bir alacağı var idiyse bu alacağın temlik edilen matluptan sonra muacceliyet iktisap etmiş olmaması şartıyla borç ile takas edilmesini talep edebilir.” hükmünü içermektedir.
Bu hükümlerden de açıkça anlaşılacağı üzere; alacağın temliki, bir alacağın alacaklı tarafından bir başka kimseye devredilmesidir. Bu suretle borç münasebetinde alacaklının şahsında bir değişiklik vuku bulmakta, eski alacaklının —- yerini yeni alacaklı—— almaktadır. Aynı zamanda, temlik edilen alacak eski alacaklının malvarlığından çıkarak yeni alacaklının mamelekine dâhil olmakta, alacağı talep etmek hakkı da yeni alacaklıya intikâl etmektedir.
Eğer alacaklı, alacağını bir başkası vasıtasıyla tahsil ettirmek isterse, bu kimseye tahsil yetkisi verecek yerde alacağını ona temlik eder ki, bu halde alacağın temliki tahsil maksadıyla yapılmış olmaktadır.
Eğer alacaklı, mevcut bir borcu için teminat olmak üzere alacağını kendi alacaklısına rehnedeceği yerde ona temlik ederse, bu halde alacağın temliki teminat maksadıyla yapılmış olur.Hukukumuzda —– ————– şekilde yapılmış olmadıkça alacağın temliki—— olmaz. Bir alacağın temlikini va’detmek, hususi şekle tabi değildir.” hükmü gereğince Kanunumuz alacağın temlikinin «yazılı» şekilde yapılmasını öngörmektedir. Bu itibarladır ki, bir —– şekli olarak yazılı şekle uyulmadıkça alacağın temlikinin hiçbir hükmü yoktur. Bununla birlikte,  temlik senedinde ——- sadece temlik edenin imzasının bulunması kâfi olup ayrıca temellük edenin imzasının bulunmasına lüzum yoktur. Temlik senedine tarih konulması da şart değildir.
Alacağın temliki ile asıl haktan ayrı yalnız başına başkasına devredilemeyen dava hakkı da devredilmiş olur. Bu anlamda davada taraf sıfatı da temlik alanda olmaktadır. Davada sıfat, tarafın, dava konusu maddi hukuk ilişkisinin süjesi olup olmamasıyla ilgilidir. Taraf sıfatı —— maddi hukuka göre belirlenen, bir subjektif hakkı dava etme yetkisini ya da bir subjektif hakkın davalı olarak talep edilebilme yetkisini gösteren bir kavramdır. Dava şartı olan taraf ehliyeti, dava ehliyeti ve davayı takip yetkisi, davanın taraflarının kişilikleriyle ilgili olduğu halde, taraf sıfatı dava konusu sübjektif hakka ilişkindir .Davacı tarafta yer alan taraf için aktif dava sıfatı, davalı tarafta yer alan taraf için pasif taraf sıfatından söz edilebilir. Uygulamada, “sıfat” yerine “husumet” terimi de kullanılmaktadır. Sıfat dava şartı olmayıp, itirazdır. Çünkü bir kimsenin hak sahibi veya borçlu olup olmadığı davanın esasına girildikten sonra tespit edilebilir. Bu durumda ise dava esastan ret veya kabul edilir. Oysa, dava şartları davanın esasına girilmesini engelleyen niteliktedir. Ancak sıfat bir itiraz olduğundan, hâkim diğer itirazlar gibi taraf sıfatını da dava dosyasından anlayabildiği sürece kendiliğinden nazara alır. Sıfat, davada taraflardan birinin davaya konu subjektif dava hakkının bulunup bulunmadığı ile ilgili bir husustur. Tarafların sıfatının yargılama sonuna kadar devam etmesi zorunludur. Bu husus mahkemece re’sen gözönünde bulundurulmalıdır. Bir davada, taraflardan birinin, davacı ya da davalı sıfatının —- olmadığı belirlenirse, artık bu davanın esasının çözümüne girilmeden, davanın husumet yokluğundan reddi gerekir. Bir kişinin belli bir davada davacı ya da davalı sıfatını haiz olup olmadığı şeklinde nitelendirilen husumetin, ileri sürülme zamanı yasa ile kabul edilen bir ilk itiraz olmadığı gibi, davalı tarafından ileri sürülmesi gerekli bir def’i de değildir. Davanın her aşamasında ileri sürülmesi mümkün veya mahkemece —– olunduğu takdirde re’sen nazara alınması gerekli hukuki bir durumdur——–
Yukarıda kısaca değinildiği gibi, bir davada davacı olma sıfatı dava konusu hakkın sahibine (hamiline) aittir. Bir sözleşmeden dolayı, kural olarak yalnız sözleşmenin tarafları dava açabilir; üçüncü kişilerin taraf (davacı) sıfatı yoktur.
Bununla birlikte taraf (davacı) sıfatı bulunmayan kişinin açmış olduğu bir davada taraf sıfatının yargılama aşamasında kazanılabilip kazanılamayacağı üzerinde de durulması gerekmektedir. Şöyle ki; yargılama aşamasında taraf (davacı) sıfatının kazanılabilmesi mümkün ise ilgiliye mevcut dosyada bu imkanın tanınması, neticesinde taraf sıfatının kazanılması halinde davaya devam edilmesi hem —– gereğince “usul ekonomisi ilkesine” ve hem de HMK 125. (1086 sayılı HMUK m. 186) maddesi “dava konusunun devri” hükümlerine uygun olacaktır. Zira, 6100 sayılı HMK 125. (1086 sayılı HMUK m. 186) maddesi “dava konusunun devri” hükmü gereğince davada taraf olmayan 3. kişinin davacıdan dava konusunu devralması ile yargılama aşamasında her zaman davada taraf sıfatını kazanacağı kabul edilmiş olması karşısında hali hazırda davada davacı olarak bulunan alacağın temliki ile davada taraf —— sıfatını kazanabilme olanağı bulunan kişiye de bu imkanın tanınması usul ekonomisi ilkesine uygun düşer. ——ilamında da benimsenmiştir.
Bu genel açıklamalardan sonra somut olaya dönüldüğünde; Dosya kapsamından, davalı şirket ile dava dışı —- arasında yapılan arsa payı karşılığı inşaat ve gayrimenkul satış vaadi sözleşmesi gereğince inşa edilen binadan —— numaralı bağımsız bölümleri satın aldığı ve davacının taraf olmadığı bu sözleşmeye dayalı olarak hak talep ettiği anlaşılmaktadır.
Yukarıda açıklanan ilkeler ışığında somut olay değerlendirildiğinde, sözleşmenin tarafı olmayan davacının bu sözleşmeden dolayı hak talep edebilmesi, yani davada taraf —- sıfatına sahip olup olamayacağının belirlenmesi için sözleşmenin tarafı olan dava dışı —- arasında düzenlenmiş olan yazılı bir temliknamenin sunulmasına imkan tanınarak neticesinde taraf sıfatının kazanılması halinde davaya devam edilmesi aksi halde taraf —– sıfatı yokluğundan davanın esastan reddi yoluna gidilmesi gerekmektedir. Görüldüğü gibi kabul edilen bu yöntem açıklanan ilkelere uygun ve tipik bir örneğini oluşturmaktadır.
Kaldı ki, dosya kapsamından — bozma ilamından sonra davacı —- sözleşmenin tarafı olan —- içeriğinden yüklenici ile —–arasında yapılan sözleşmeden doğan hakların temlik edildiğine ilişkin “muvafakatname” başlıklı belgenin dosyaya sunulmuş olduğu da anlaşılmaktadır.
Buna göre, davacı, taraf ——- sıfatını sözkonusu temlik ile kazanmış olduğundan davanın esasına girilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirmeye dayalı olarak davanın reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.” belirtmiştir. Görüldüğü üzere —– kararında aktif husumetin dava açıldıktan sonra temlik ile kazanılabileceğini belirtmiştir. Esasen mahkememiz bilirkişi heyeti ile aynı görüştedir. Çünkü ——– sayılan dava şartlarından davacı sıfatının dava açıldığı anda mevcut olması gerektiği; davacı sıfatının, daha sonradan temlikle tamamlanabilecek bir eksiklik değildir. Aksinin kabulü durumunda, herkesin şeklen ve/veya maddi hukuka göre davacı sıfatını haiz olmadan istediği kişiye dava açabileceğinin ve dava devam ederken asıl hak sahibinden hakkı devralmak suretiyle davaya devam edebileceği, böyle bir kabulün de HMK m. 114 ve m. 115. Maddelerine aykırı olacağı açıktır. Ne var ki ——- yukarıdaki kararında aktif husumet ehliyetinin dava açıldıktan sonra temlik ile tamamlanabileceğini belirtmiştir. —- —- kararına rastlanmış olması nedeni ile mahkememizde biraz tereddüt hasıl olmuş davanın karara çıkartılacağı esnada birleşen davalardan haberdar olunmuştur. Taraflar arasındaki uyuşmazlığın esastan çözüme bağlanması amacı birleşen davalar tefrik edilmemiş,taraflar arasındaki uzun zamandır süregelen uyuşmazlığa bir nokta konulmak istenmiştir. Yukarıda ifade edildiği üzere —– şekilde aktif husumete dair bir kararına rastlanmıştır. Bu aşamadan sonra haksız ——kaynaklı bir alacağın devir ve temlik edilip edilemeyeceği üzerinde durulmuş, buna dair araştırma yapılmıştır.
Hakkında kanundan veya sözleşmeden doğan bir temlik engeli bulunmayan bir alacağın temliki, bizatihi alacağın niteliği gereği mümkün olmayabilir. Bu hususa—— son bir temlik engeli olarak işaret edilmiştir. Alacak hakkı ile alacaklının kişisel özellikleri arasında yakın bağlılık bulunan hallerde, alacaklının değişmesi bu alacağın içeriğinde esaslı bir değişikliğe yol açacağı için, böyle hallerde borçlunun alacaklısının değişmemesinde korunmaya değer bir menfaat görülmüş ve alacağın niteliği gereği temlikin mümkün olmadığı kabul edilmiştir ——-
Nafaka alacakları ve ödünç sözleşmesinde, ödünç alanın talep hakkı bakımından işin mahiyetinden doğan bir temlik engeli olduğu kabul edilmektedir. Zira ödünç veren taahhütte bulunurken, ödünç vereceği kişinin özel durum ve ihtiyaçlarını gözönünde tutmuş olabilir.—— dair olan sözleşmelerden doğan alacaklar, müvekkilin, vekile karşı sahip olduğu işin idaresini isteme alacağı bakımından da durum böyledir.——
—–ait sözleşmelerden doğan alacaklar temlik edilemez. —–
Mahkememizce haksız ——alınında uzman öğretim görevlisi bilirkişiden —- tarihli rapor alınmış, bilirkişi raporunda — dayalı olarak açıldığı,—— doğrultusunda görevli mahkemenin Asliye Ticaret Mahkemesi olduğu,
– Davalının davacı şirketler nezdindeki sıfatının ticari vekil değil ticari temsilci olduğu, ancak bu tartışmanın esasa müessir olmadığı,
– Zira TBK m. 553’ün ortak hükümler olduğu ve adı geçen her iki tacir yardımcısı için de ——yasağı getirdiği,
– Ticari temsilci olan davalının TBK m. 553 uyarınca —–yasağı altında olduğu,
– Davalının tacir yardımcısı sıfatı devam ederken davacılara rakip bir şirket kurmasının, iş için hazırlıklar ve görüşmeler yapmasının veya şirket hattını kendi üzerine almaya çalışmasının TBK m. 553 anlamında “işletmenin yaptığı türden bir iş yapmak” olarak nitelendirilemeyeceği,
– Davalının iş ilişkisi sona erdiği tarihe kadar bizzat kendisinin veya kurduğu dava dışı—– şirketinin, davacılar ile —–teşkil eden bir iş yaptıklarına dair somut bir emarenin dosyada bulunmadığı, hatta —- sayfasında da, davalının kurduğu ——yılında herhangi bir alış veya satışının bulunmadığının tespit edildiği,
– Bu durumda davalının TBK m. 553 hükmüne aykırı bir eyleminin bulunmadığı,
– Taraflar arasında akdedilen —— davalının imzasının bulunduğu, bu yönü ile sözleşmelerin davalıyı bağladığı,
– Davalının işverenin ticari sırlarına —– olabilecek bir pozisyonda çalıştığı, bu sebeple davalıya —–yasağı getirmesinde eski işverenlerinin hukuken korunacak haklı menfaatlerinin bulunduğu,
—- tarihli sözleşmede davalının bir taahhüdünün bulunmadığı,
– Buna karşılık—- sözleşmede davalının taahhütte bulunduğu, her ne kadar sözleşme metninde — tarihinden bahsedilmiş ise de, sözleşmenin — tarihinde imzalandığı ve bu sebeple— tarihli olarak kabul edilmesi gerektiği,
— tarihli sözleşmede yasak açısından bir süre sınırlamasına yer verilmediği, bunun ——-aykırı olduğu,
– Yine sözleşmede yasağa yer açısından da bir sınırlama getirilmediği, müşteri bazlı bir yasaktan bahsedildiği, yer açısından da sözleşmenin —– aykırı olduğu,
– Konu açısından ise, yapılamayacak işin türü bakımından bir sınırlama getirilmediği, sadece çalışılamayacak müşteriler bağlamında bir sınırlama öngörüldüğü, bu sınırlamanın da —- aykırı olduğu,
—-hakime, aşırı gördüğü —–yasağını hakkaniyete uygun sınırlamalara çekme yetkisi verdiği,
– Ancak bunun sadece süre, yer ve/veya işin türü açısından hakkaniyetli sınırlama içermeyen yasaklara ilişkin olabileceği, başka bir hukuka aykırılık içeren sözleşmeyi hakimin hakkaniyetli sınırlara çekemeyeceği,
– Dava konusu sözleşmelerin, iş ilişkisi sona erdikten sonra işçiye belirli yer, süre ve konu kapsamında çalışma yasağı getiren klasik bir ——yasağı sözleşmesi olmadığı,
– Sözleşmelerde tarafların ilgili pazarda müşteri paylaştıkları, müşterilerin bir kısmının birine bir kısmının diğerine bırakıldığı, diğer tarafa bırakılan müşteriler ile iletişim kurmanın dahi yasaklandığı, o müşterilerden gelen hizmet taleplerini karşılamayıp diğer tarafa yönlendirme yükümlülüğünün üstlendiği, bu yükümlülüğe——— gibi oldukça yüksek cezalarla desteklendiği,
– Bu sözleşmelerin —- kaldığı, hukuka aykırı oldukları,
– —– olan her türlü anlaşma ile teşebbüs birlikleri kararı geçersizdir. Bu anlaşmalardan ve kararlardan doğan edimlerin ifası istenemez. (…)” hükmünü amir olduğu, dolayısıyla geçersiz olan bu sözleşmelerden doğan edimlerin istenemeyeceği,
– Müşteri paylaşmak dışında başka bir amaca yönelik herhangi bir hüküm bulunmadığından bu sözleşmelerin ——- kesin hükümsüz oldukları,
——–bulamayacağı, zira bu hükmün hakime, başka bir hukuka aykırılık içermemekle birlikte, sadece süre, yer ve/veya işin türü açısından hakkaniyetli sınırlamalardan uzak sözleşmeleri hakkaniyet dahiline çekme yetkisi verdiği, ——– uygulanamayacağı, nitekim burada sözleşme özünde hukuka aykırı olduğu, bu sözleşmelerdeki iradenin, yani müşteri paylaşma iradesinin, hakim müdahalesi ile ayakta tutulmaya mazhar bir irade olmadığı,
– Davalının, sözleşmenin imza tarihi olan — itibari ile davacı şirkette tacir yardımcısı konumunda olduğu, ancak bu sözleşmeyi tacir yardımcısı veya işçi sıfatı ile değil, hem kendi hem de —– tarihinde tescil edilerek tüzel kişilik kazanmış olan ve sözleşmede de ismen zikredilen dava dışı —– adına hareket ederek akdettiği, müşteri paylaştığı,
– Bu sebeple bu sözleşmeyi —— işçi ile teşebbüs olan işveren arasında yapılmış bir sözleşme” olarak nitelemenin olanaklı olmadığı, müşteri paylaşımı amacını taşıyan bu sözleşmenin imza tarihi itibari ile tarafların, —– teşebbüs sıfatını tam anlamıyla haiz oldukları,
– Dava konusu ihtilafta üç teşebbüsün anlaşma yaparak pazarda müşteri paylaştıklarının açık olduğu, bu paylaşım sayesinde yeni sektörel gelişmelerin, ekonomik iyileşmelerin, teknik gelişme ve inovasyonun sağlanacağının ve dahası tüketicilerin de bundan yarar sağlayacağının ileri sürülemeyeceği, bu sebeple —- hükmündeki bireysel muafiyet konusunu tartışmaya açmanın anlamsız olduğu,
– Feri bir borç olan ceza koşulu borcunun geçerliliğinin asıl alacağın geçerliliğine bağlı olduğu, asıl alacak olan —–etmeme ediminin geçersiz olması sebebiyle ceza koşulunun da geçersiz olduğu, ayrıca —– fahiş olmanın da ötesinde, ahlaka aykırılık düzeyinde yüksek olduğu, takdirin tamamen Mahkemenizde bulunduğu,
– Son olarak dava konusu —- sözleşme uyarınca ceza koşulu alacaklısının sadece birleşen davanın davacısı —olduğu, bu sebeple asıl davanın davacısı—-belirlenen cezayı talep edemeyeceği,
– Ayrıca—tarihli temliknameye göre asıl davanın davacısı —– sözleşmeden doğmuş ve doğacak tüm ceza koşulu alacağı ile buna bağlı tüm ferileri ve sair alacaklarını birleşen davanın davacı — temlik ettiği, ancak ne ——tanınmış bir ceza koşulu alacağına rastlanamadığı, sonuç ve kanaatine varılmıştır. ” şeklinde görüş beyan ettiği anlaşılmıştır.
Kanuni ——–yasağı ön görülmeyen hukuki ilişkiler açısından bu ilişkilerin taraflarınca sözleşme ile ——yasağı kararlaştırılması hususunda herhangi bir engel bulunmamaktadır. Sözleşmesel ——-yasağı kural olarak sözleşme özgürlüğü kapsamında serbestçe düzenlenebilir. Taraflar sözleşmenin içeriğini genel hükümlerde ön görülen sınırlar içinde özgürce belirleyebilirler. Başka bir ifade ile sözleşmesel ——-yasağı ön görülen sözleşmelerin geçerliliği —– genel hükümlerine bağlıdır. Ancak kişilerin çalışma, teşebbüs kurma ve sözleşme özgürlüklerinin aşırı derecede sınırlandırılmaması gerekir. —- ilgili olarak bu hususun altını çizmektedir. ——-Sözleşmenin tarafları, sözleşme özgürlüğü ilkesi çerçevesinde sözleşmenin konusunu belirlemekte özgür iseler de bu özgürlüğün sınırsız ve sonsuz olduğu söylenemez. —- çizmiştir.—–, herkesin dilediği alanda çalışma ve sözleşme hürriyetine sahip olduğu bildirilmiş, —— fıkrasında, bir akdin mevzuunun kanunun gösterdiği sınır dairesinde serbestçe tayin olunacağı belirtildikten sonra, 2. fıkrasında bu serbestinin sınırları gösterilmiş, 20. maddesinde ise bir akdin mevzuunun gayri mümkün veya gayri muhik yahut ahlaka (adaba) mugayir olması halinde o akdin batıl olacağı, MK. 23/2. maddesinde de kimsenin özgürlüklerinden vazgeçemeyeceği veya onları hukuka ya da ahlâka aykırı olarak sınırlayamayacağı düzenlenmiştir. Bu yasal düzenlemeler karşısında, tarafların sözleşme içeriğinde, —— altına alınan çalışma hürriyeti ilkesine aykırı olarak ve bu özgürlüğü ihlal anlamına gelecek herhangi bir düzenleme yapmalarının mümkün değildir.” belirtmiş, bu durumun altını çizmiştir. ——– “ Taraflar, bir sözleşmenin içeriğini kanunda öngörülen sınırlar içinde özgürce belirleyebilirler” hükmü uyarınca, özel hukuk ilişkilerinde taraflar arasında asıl olan, kanunun yasakladığı ve sınırladığı haller dışında tarafların sözleşme ilişkisinin koşullarını serbestçe belirlemeleridir. TBK 27.maddesi uyarınca, ekonomik özgürlüğü ve çalışma haklarını, kanuna, kamu düzenine, kişilik haklarına, ahlak ve adaba aykırı şekilde kısıtlayan veya ifası imkansız edim içeren sözleşmeler “kesin hükümsüzlük” hukuki yaptırımına tabidir. Ancak, öğretide,——– geçersiz sayılabilmesi için, söz konusu sözleşme hükmü ile üstlenilen belirli ticari faaliyetleri yapma veya yapmama yükümlülüklerinin içerik, coğrafi alan veya süre itibariyle, ekonomik özgürlüğü veya varlığı aşırı derecede tehlikeye sokacak, bir nevi sözleşmenin diğer tarafına bağımlı kılacak ve izaç edecek nitelikte olması gerekir ——- Bir sözleşme hükmünün bu nitelikte olup olmadığının ise her somut olayın özelliğine ve şartlarına göre mahkemece ayrı ayrı değerlendirilmesi gerekir….)
——–yasağına ilişkin düzenlemeler işçilik, şirket yöneticiliği veya ortaklığı, ticari mümessillik ve vekillik gibi belirli sıfatlara sahip kişilerin görevleri dolayısıyla edindikleri bilgileri kullanarak şirketi veya işletmeyi zarara uğratmalarını ve ——etme haklarını başkalarının haklarına zarar verecek şekilde kullanmalarını önlemeye yönelik düzenlemelerdir.
——yasağı öngören düzenlemeler, genel olarak şirketin iş sırları, çalışma yöntemi, yönetimi ve işleyişi, müşteri çevresi ve iş potansiyeli ile ilgili önemli bilgilere sahip yönetici veya ortakların, sıfatları dolayısıyla edindikleri bilgileri şirket aleyhine kullanarak kendileri veya üçüncü kişilere yarar sağlamalarını menfaatlerin çatışması halinde kendi menfaatlerini şirket menfaatlerine tercih etmelerini ve böylece şirkete zarar vermelerini önlenmeye yönelik düzenlemelerdir.
Ancak kişinin ticaret yapma özgürlüğünü tamamen kaldıracak nitelikteki bir yasaklama, ——yasağı içeren hükümlerin konuluş amacını aşar. Bu bakımdan literatürde ——-yasağının dar yorumlanması gerektiği kabul edilmektedir. Dar yorumlama yasağın özellikle konu, yer ve süre bakımından sınırlandırılmasını gerektirir.
——-yasağı her şeyden önce şirketin fiilen uğraştığı işlerle sınırlandırılmıştır. İşletme konusuna girmekle birlikte şirketin fiilen uğraşmadığı işler yasak kapsamında değildir. ——-yasağı süre bakımından da sınırsız değildir. Yasağın kaynağı olan sıfatın ——–kazanılmasıyla başlar ve bu sıfatın kaybedilmesiyle ortadan kalkar. Yasağın devamı şirket sözleşmesi veya başka bir sözleşmeye hüküm konulmasıyla sağlanabilir
TTK’nın —–yasağı başlıklı 396. maddesine göre: “(1) Yönetim kurulu üyelerinden biri, genel kurulun iznini almaksızın, şirketin işletme konusuna giren ticari iş türünden bir işlemi kendi veya başkası hesabına yapamayacağı gibi, aynı tür ticari işlerle uğraşan bir şirkete sorumluluğu sınırsız ortak sıfatıyla da giremez. Bu hükme aykırı harekette bulunan yönetim kurulu üyelerinden şirket tazminat istemekte veya tazminat yerine yapılan işlemi şirket adına yapılmış saymakta ve üçüncü kişiler hesabına yapılan sözleşmelerden doğan menfaatlerin şirkete ait olduğunu dava etmekte serbesttir— Bu haklardan birinin seçilmesi birinci fıkra hükmüne aykırı harekette bulunan üyenin dışındaki üyelere aittir. —— Bu haklar, söz konusu ticari işlemlerin yapıldığını veya —- diğer bir şirkete girdiğini, diğer üyelerin öğrendikleri tarihten itibaren üç ay ve her halde bunların gerçekleşmesinden itibaren bir yıl geçince zamanaşımına uğrar.—– üyelerinin sorumlulukları ile ilgili hükümler saklıdır.” hükmünü getirmiştir.
TBK’nın 553. Maddesi ” – Bir işletmenin bütün işlerini yöneten veya işletme sahibinin hizmetinde bulunan ticari temsilciler, ticari vekiller veya diğer tacir yardımcıları, işletme sahibinin izni olmaksızın, doğrudan doğruya veya dolaylı olarak, kendilerinin ya da bir üçüncü kişinin hesabına işletmenin yaptığı türden bir iş yapamayacakları gibi, kendi hesaplarına bu tür işlemleri üçüncü kişilere de yaptıramazlar. Buna aykırı davranırlarsa işletme sahibi, aralarındaki hukuki ilişkiden doğan hakları saklı kalmak kaydıyla, uğradığı zararın giderilmesini isteyebileceği gibi, bunun yerine, ticari temsilcinin, ticari vekilin veya diğer tacir yardımcısının kendi hesabına yaptığı veya üçüncü kişilere yaptırdığı işlerin kendi hesabına yapılmış sayılmasını ve bu işler dolayısıyla aldıkları ücretin verilmesini veya aynı işlerden doğan alacağın devredilmesini isteyebilir. ” Hükmünü getirmiştir.
Kanuni ——yasağına ilişkin düzenlemelere, TBK ve TTK hükümleri içinde rastlamaktayız. Bu hükümlere bakıldığında; adi şirket ortakları—–acente——— için —–yasağı düzenlemelerine yer verildiğini görmekteyiz.
—- sözleşme ile de öngörülebilir. Nitekim, mevzuatımızda belirli kişiler için sözleşme ile ——yasağı öngörülebilmesine olanak tanınmaktadır. İş sözleşmesinin sona ermesinin ardından işçiler için rekabet
Yasağı öngören sözleşme hükümleri ——- ilişkisinin bitiminden sonra acente için öngörülebilecek —–yasağına ilişkin
düzenleme —– buna örnek olarak gösterilebilir. Bu hükümlerdeki Özellik, aralarındaki hukuki ilişkinin devamı sırasında kanuni —-yasağına
Tabi olan kişilerin, hukuki ilişkinin sona ermesinin ardından da —–yasağı öngören bir sözleşme ile —–oluşturabilecek davranışlarda bulunmalarının Yasaklanmasına olanak sağlamasıdır. Başka bir anlatımla, taraflar arasındaki hukuki ilişkinin sona ermesinden ötürü, artık kanuni —–yasağının Kapsamında olmayan bu kişilerin ——oluşturabilecek eylemlerde bulunma özgürlüğü, bu kez doğrudan kanun tarafından değil tarafların ortak
İradesiyle kabul edilen sözleşme hükmüyle sınırlanmaktadır.
Ticari işlerin yürütülmesinde tacire yardımcı olan kişilerin bir kısmı, tacire bağımlı olarak yani tacirin emir ve talimatları/denetimi ve gözetimi altında emek ve mesaisini tacire sarf
erler. Ticari işlerin görülmesinde tacire bağımlı olarak yardımcı olan bu kişilerin bazıları yönetim ya da temsil yetkisine sahip olmayan normal çalışan düzeyinde kişilerdir. Bağlı tacir yardımcılarından bir kısmı ise işletmede belli bir düzeyde yönetim ya da taciri belli bir düzeyde temsil etme yetkisine sahiptirler.Tacir yardımcılarının diğer bir kısmı ise faaliyetlerini bağımsız olarak
yerine getirirler. Bağımsız tacir yardımcıları gördükleri iş bakımından tacirin
emir ve talimatlarıyla bağlı olmakla birlikte, tacirin işletmesinden ayrı vebağımsız bir ticari faaliyet yürüttükleri için bağımsızdırlar, gördükleri iş
çerçevesinde tacirden ücret almaktadırlar.—– bir işletmenin bütün işlerini yöneten veya işletme sahibinin hizmetinde bulunan ticari temsilciler, ticari vekiller veya diğer tacir yardımcıları, işletme sahibinin izni olmaksızın, doğrudan doğruya veya dolaylı olarak kendilerinin ya da üçüncü bir kişinin hesabına işletmenin yaptığı türden bir iş yapamayacakları gibi, kendi hesaplarına bu tür işlemleri üçüncü kişilere de yaptıramayacaklardır. —– kanuni —-yasağının kapsamına bir işletmenin bütün işlerini yöneten veya işletme Sahibinin hizmetinde bulunan ticari temsilciler, ticari vekiller veya diğer tacir yardımcıları girmektedir. Bu kişiler ile işletme sahibi arasındaki hukuki ilişki
Genellikle bir iş sözleşmesine dayanmaktadır. Ancak —–bu ilişkinin vekalet, ortaklık ya da benzeri bir sözleşmeye dayanması da olanaklıdır.
Kanun koyucunun bağımlı tacir yardımcıları için —-yasağı öngörmesinin temel nedeni, bu kişilerin tacirle ilişkilerinin güven ilkesi temelinde çok sıkı olmasıdır. Bu ilişkinin sıkı olması; tacirin ticari sırları ve işletmesine ilişkin özel bilgilerinin sahip olduğu görev ve yetkiler çerçevesinde tacir yardımcısı tarafından kolayca elde edilebilmesine olanak sağlamaktadır TBK m. 553’te öngörülen kanuni —–yasağının, yasağa tabi kişiler için hangi süreyle uygulanacağına ilişkin açık bir düzenleme bulunmamaktadır.
Ancak ——yasağı, bu kişilerin hukuki statüsüne bağlı olduğundan, yasak bu sıfatın doğumuyla başlar ve bu sıfatın herhangi bir nedenle sona ermesine kadar devam eder. Bu sıfatın sona ermesinden sonra bir süre daha rekabet
yasağının devam ettirilmesi isteniyorsa, bu konuda taraflar arasında ayrıca —–yasağı sözleşmesi yapılmalıdır.
Görevli mahkemenin belirlenebilmesi için işçinin TBK m. 553 kapsamında düzenlenen —–yasağını mı yoksa iç ilişki kapsamında sadakat yükümlüğünden kaynaklı —–yasağını mı ihlal etmiş olduğunun tespit edilmesi gerekmektedir. Örneğin bir ticari temsilci rakip işletmede yönetim ve temsil niteliği taşımayan bir iş yaptığı taktirde TBK’nın 553. Maddesini ihlal etmiş olmayacak ; ancak iş sözleşmesi kapsamında —-etmeme yükümlülüğüne aykırı davranmış olabilecektir. Bu durumda —— doğrultusunda görevli mahkeme iş mahkemesi olacaktır. Buna karşılık söz konusu ticari temsilcinin yapmış olduğu iş —- oluşturuyor ise —— uyarınca görevli mahkeme Ticaret mahkemesi olacaktır. Zira bağlı tacir yardımcılarının —–yasağını özel olarak düzenleyen —– kapsamında mevcut olan —–yasağına nazaran özel hüküm niteliğindedir. ——-Öncelikle davalı yan davacının işçi olduğunu ve iş mahkemelerinin görevli olduğunu savunmuştur. Bilirkişi kök raporunun —- ayrıntılı izah edildiği üzere davalının davacı şirkette ve öncesinde —– yerine getiriği görevler ve temsil ve ilzama yetkili olduğu göz önünde bulundurulduğunda davacı şirket ve davalı arasında sıradan bir hizmet ilişkisinin olmadığı,davalının davacı şirkette genel müdür sıfatına haiz olduğu, şirketi tüm ithalat ve ihracat konularında her yönü ile tek başına temsile yetkili olduğu birlikte değerlendirildiğinde davacının tacir yardımcısı olduğu açıkça anlaşılmaktadır. Bu nedenle somut olaya —— uygulanması gerekmektedir. Öte yandan davalının ticari temsilci mi olduğu yoksa ticari vekil mi olduğu tartışmasının esasa müessir olmadığı da açıktır. Zira kişi ister ticari temsilci ister ticari vekil olsun ——- hükmü uyarınca ——yasağına tabidir. ——- ticari temsilciler, ticari vekiller ve diğer tacir yardımcıları ile ilgili —— hususlardan doğan davaların mutlak ticari dava niteliğinde olduğunu belirtmektedir. Bu nedenle —- kapsamında düzenlenen ——yasağı ile ilgili uyuşmazlıklardan doğan davalar mutlak ticari dava niteliğindedir. Davalının görev itirazı yersizdir.
Davalı ——- dosya davalıları davanın zamanaşımına uğradığını iddia etmişlerdir. Birleşen davalar incelendiğinde davalıların bu dava dosyalarında ——- davanın zamanaşımına uğradığını savundukları anlaşılmıştır. Davalıların cevap dilekçelerinde davacının en geç asıl dosya dava tarihi olan —- tarihinde haksız ——–oluşturan eylemlerden haberdar olmuş olacaklarını ve maddede belirtilen —- sürelerin geçtiğini iddia ettikleri anlaşılmıştır. Davanın zamanaşımına uğrayıp uğramadığı irdelenecektir. Davacının asıl dava dosyasında ve birleşen dava dosyalarında temel iddiası davalı —- davacı şirketlerdeki görevi süresince edindiği bilgileri ve ticari sırları diğer davalı —— birliği yapmak sureti ile kötüye kullanması, bu şirketi perdeleme yolu ile kullanmak sureti ile davacı şirketlerin müşterilerini ayartması ve davacı şirketlerden koparması olarak öne çıkmaktadır. Davacı şirketler ile birleşen dosya davalısı——- arasında bir —–etmeme sözleşmesi olmadığı da görülmektedir. İddianın dayanağı davacı şirketlerde tacir yardımcısı-vekili konumunda olan davacı ile bu davalı şirketin iş birliği yapmak sureti ile eylemlerde bulunup bulunmadığına ilişkindir. Davacı ile davalı —– doğrudan bir ——etmeme sözleşmesi olmadığından —— belirlenen sürelerin uygulanması mümkün değildir.
TBK’nın 553. Maddesine tabi kişiler için uygulanması gereken zamanaşımı hususunda açık bir hüküm yoktur. Doktrinde boşluğun haksız fiil hükümlerine kıyasen doldurulması gerektiğini ileri süren yazarlar olduğu gibi ——–Bu görüşün temeli, ——yasağına aykırı davranışın vekâletsiz iş görme ve caiz olamayan vekâletsiz iş görmenin haksız fiil karakteri taşıdığı fikridir —- süresi olan on yıllık sürenin uygulanması gerektiğini belirten yazarlar da bulunmaktadır. Bu konuda ileri sürülen son görüş, konuya beş yıllık zamanaşımı süresinin uygulanmasıdır.——— ibaresidir. ——- tekrarlanmaktadır. Burada geçen temsilciler terimini, ticari temsilci ve ticari vekilleri kapsayan bir kavram olarak kabul eden yazar, beş yıllık zamanaşımı süresinin uygulanmasına gerekçe olarak göstermektedir——- yıllık süre uygulanması gerektiği ve bunun gerekçesinin hizmet süresine ilişkin düzenlemeler olduğu ——- bulunması halinde beş yıllık zamanaşımı süresinin uygulanması gerektiğini belirtmektedir. Ancak yazar temel ilişkinin hizmet sözleşmesi olmaması halinde genel zamanaşımı süresi olan on yıllık sürenin uygulanması gerektiğini de ifade etmektedir.)
Alman hukukunda işlemin tacir tarafından öğrenilmesinden itibaren üç ay ve işlemin gerçekleştirilmesinden itibaren beş yıllık süreler öngörülmüştür —– hukuklarında olduğu gibi bir belirsizliğe yer verilmemiştir. Yukarıda belirtildiği konunun tartışmalı olması, bu yönde —— gibi açık bir düzenleme getirilmesini faydalı kılacaktır. Özellikle şirketler hukukunda ortakların ve organların —-yasağına ilişkin düzenlemelerde öngörülen öğrenmeden itibaren üç ay ve fiilin gerçekleşmesinden itibaren bir yıllık sürelerin niteliğe uygun olduğu yolunda da —— görüşler vardır. ——– Yukarıda detaylı olarak açıklandığı üzere Konuya ilişkin kanunda hangi zamanaşımı süresinin uygulanması gerektiğine dair açık bir hüküm bulunmamakta, doktrinde de ağırlıklı bir görüş bulunmamaktadır. Ortaklığın temsilcileri ile ortaklık arasındaki alacakların—- yıllık zamanaşımına tabi olduğunu düzenleyen —- tacirin gerçek veya tüzel kişi olması önem arz etmeksizin bağlı tacir yardımcıları açısından da uygulama alanı bulacağı görüşü mahkememizce kabul görmüştür. Bu nedenle dava —– zamanaşımı süresine tabidir. Zamanaşımı itirazlarına bu nedenle itibar edilmemiştir.
Davacı yan davalının rekabetin korunması hakkında kanun kapsamında teşebbüs sıfatına haiz olmadığını bu nedenle bu kanun hükümlerinin uygulanma olanağı olmadığını iddia etmiştir.
——- belirlenmesinde ve yorumlanmasında, tarafların yanlışlıkla veya gerçek amaçlarını gizlemek için kullandıkları sözcüklere bakılmaksızın, gerçek ve ortak iradeleri esas alınır.” hükmünü getirmiştir.
—— madde düzenlemesi uyarınca; teşebbüs “piyasada mal veya hizmet üreten, pazarlayan, satan gerçek ve tüzel kişilerle, bağımsız karar verebilen ve ekonomik bakımdan bir bütün teşkil eden birimleri” ifade eder.
Kanun uyarınca teşebbüs, bağımsız karar alabilme gücüne sahip gerçek kişileri, özel hukuk veya kamu hukuku tüzel kişilerini kapsayacak şekilde ekonomik bakımdan bir bütün oluşturan birimleri ifade etmektedir. Bir başka deyişle —–hukuku uyarınca teşebbüsler; ekonomik faaliyetlerde bulunan ve bağımsız karar verme özgürlüğüne sahip olan ekonomik varlıklardır.Bu tanım uyarınca; iktisadi faaliyetlerle meşgul olan süjeleri, bunların gerçek veya tüzel kişi oluşuna, statüsüne yahut idare şekline bakmaksızın “teşebbüs” olarak nitelendirmek gerekecektir.Gerçek ve tüzel kişilerin —–hukuku bakımından teşebbüs sayılabilmesi için bağımsız karar verebilme ve ekonomik bakımdan bir bütün teşkil etme varlık koşuludur. Teşebbüs kavramının belirlenmesinde tüzel kişiliğe sahip olma şartı aranmamaktadır. Teşebbüs, gerçek veya tüzel kişi olabileceği gibi, adi ortaklık da olabilir. Teşebbüs kavramının Kanun’da hak objesi değil, hak süjesi anlamında kullanıldığı görülmektedir.——- kavramını geniş anlamda ve onun hukuki yapısından çok ekonomik yapısı üzerinde durmaktadır. —— kavramının veya teşebbüs kavramının içinde süreklilik unsuru zaten gizli olarak vardır. —-olarak yapılan işlerin ——oluşturmayacağı gibi teşebbüs de oluşturmayacağı açıktır.—– tarihli bilirkişi raporunun—– açıklandığı üzere —–hukuku anlamında teşebbüs sayılabilmek için hukuki formun veya statünün hiçbir anlamı bulunmaktadır. Önemli olan iktisadi faaliyette bulunması ve iktisaden bağımsız karar verebilmesi ve ekonomik olarak bütünlük teşkil etmesidir. Davacı tacir yardımcısı konumundadır. Ancak tarafların sözleşmeyi düzenleme amaçları dikkate incelendiğinde görüleceği üzere davalı —– kurmuş olduğu şirket ile davacı şirket arasında müşteri paylaşımıdır.Sözleşme tarihi itibarı ile tescil edilerek kurulmuş ve tüzel kişilik kazanmış olan bir şirket için ” müstakbeldir, pazarda rakip konumunda değildir. ” demek —–hukuku amaçları ve dinamikleri ile bağdaşmamaktadır. Nitekim davacı yanın zaten davalıyı ve kurmuş olduğu şirketi potansiyel rakip olarak gördüğü, teşebbüs olarak gördüğü bu sözleşmeyi imzalamış olmasından bellidir.
4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun’un 4. maddesinin birinci fıkrasında; belirli bir mal veya hizmet piyasasında doğrudan veya dolaylı olarak rekabeti engelleme, bozma ya da kısıtlama amacını taşıyan veya bu etkiyi doğuran yahut doğurabilecek nitelikte olan teşebbüsler arası anlaşmalar, uyumlu eylemler ve teşebbüs birliklerinin bu tür karar ve eylemlerinin hukuka aykırı ve yasak olduğu hükmüne yer verilmiş ve madde devamında bu hâllerin özellikle neler olduğu sayılırken, mal veya hizmetlerin alım ya da satım fiyatının, fiyatı oluşturan maliyet, kâr gibi unsurlar ile her türlü alım yahut satım şartlarının tespit edilmesinin, mal ve hizmet piyasalarının bölüşülmesi ve her türlü piyasa kaynaklarının veya unsurlarının paylaşılması ya da kontrolünün hukuka aykırı ve yasak hâllerden olduğu belirtilmiştir.
Bu duruma göre —- belirtilen ve doğrudan veya dolaylı olarak rekabeti engelleme, bozma ya da kısıtlama amacını taşıyan anlaşmaların hukuka aykırı ve yasak olduğu, keza bu amaç taşınmasa dahi rekabeti engelleme, bozma ya da kısıtlama etkisi doğuran yahut doğurabilme olasılığı bulunan anlaşmaların yasaklandığı açıktır.
Bu tür anlaşmaların sadece amacının rekabeti engelleme, bozma ya da kısıtlama olması bile söz konusu anlaşmaların hukuka aykırı sayılması için yeterli olup, bu anlaşmalar sonucunda zararlı bir sonucun doğmuş olması şart değildir. Keza, bu anlaşmalar yapılırken ve uygulanırken böyle bir amaç taşınmasa dahi rekabeti engelleme, bozma ya da kısıtlama etkisinin doğma olasılığının mevcut olması bile söz konusu anlaşmaların hukuka aykırı sayılması için yeterlidir.
——- çalışma ve sözleşme hürriyeti düzenlenmiştir. Buna göre, herkesin dilediği alanda çalışma ve sözleşme hürriyetine sahip olduğu, özel teşebbüsler kurmanın serbest olduğu, —— gereklerine ve sosyal amaçlara uygun yürümesini, güvenlik ve kararlılık içinde çalışmasını sağlayacak tedbirleri alacağı belirtilmiş; —– maddesinde de, temel hak ve hürriyetlerin, özlerine dokunulmaksızın yalnızca —- ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabileceği, bu sınırlamaların, —- demokratik toplum düzeninin ve laik —-gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamayacağı kurala bağlanmıştır.
——Bu Kanunun amacı, mal ve hizmet piyasalarındaki rekabeti engelleyici, bozucu veya kısıtlayıcı anlaşma, karar ve uygulamaları ve piyasaya hakim olan teşebbüslerin bu hakimiyetlerini kötüye kullanmalarını önlemek, bunun için gerekli düzenleme ve denetlemeleri yaparak rekabetin korunmasını sağlamaktır.” hükmüne yer verilmiş, ——–Piyasada mal veya hizmet üreten, pazarlayan, satan gerçek ve tüzelkişilerle, bağımsız karar verebilen ve ekonomik bakımdan bir bütün teşkil eden birimleri”; teşebbüs birliğinin “Teşebbüslerin belirli amaçlara ulaşmak için oluşturduğu tüzelkişiliği haiz ya da tüzelkişiliği olmayan her türlü birlikleri” ifade edeceği belirtilmiştir.—–
Somut olayda söz konusu sözleşmede üç teşebbüsün anlaşma yaparak pazarda müşteri paylaştıkları açıktır. Sözleşmeler incelendiğinde müşteri paylaşımından başka bir amacı da içermediği görülmektedir. Sözleşmelerde tarafların müşteri paylaştıkları, müşterilerin bir kısmının birine bir kısmının diğerine bırakıldığı, diğer tarafa bırakılan müşterilerle iletişim kurmanın dahi yasaklandığı, o müşterilerden gelen hizmet taleplerinin karşılanmayıp diğer tarafa yönlendirme yükümlülüğünün üstlenildiği, bu yükümlülüğe aykırılığın oldukça yüksek —- cezalarla desteklendiği, bu sözleşmelerin —- kapsamında kaldığı ve hukuka aykırı olduğu,——- maddesine aykırı olan her türlü anlaşma ile teşebbüs birlikleri kararı geçersizdir. Bu anlaşmalardan ve kararlardan doğan edimlerin ifası istenemez.” hükmünü amir olduğu, dolayısıyla geçersiz olan bu sözleşmelerden doğan edimlerin istenemeyeceği, Müşteri paylaşmak dışında başka bir amaca yönelik herhangi bir hüküm bulunmadığından bu sözleşmelerin —– hükümsüz oldukları anlaşılmıştır. Öte yandan karar celsesinde davalılar vekili —- davacı şirketler ile davalı müvekkili hakkında müşteri paylaşımı yapıldığından bahisle inceleme yaptığını, sözlü yargılama aşamasına geçildiğini belirtmiştir. ——— ilanı bulunduğu anlaşılmıştır.
Davacı yan mahkememiz asıl dosyasında ——etmeme sözleşmesinden kaynaklı —- cezai şart alacağı ile —–etmeme sözleşmesine aykırılıktan kaynaklı — maddi zararın tazminini talep etmiş, birleşen———-etmeme sözleşmesinden kaynaklı —-cezai şartın tahsilini istemiş, Birleşen diğer davada ise davacı yan —– davalıların haksız —–teşkil eden eylemleri nedeni ile elde ettikleri menfaatin tespiti ve tazmini talep etmiş, harca esas değer olarak — üzerinden dava açmıştır.
Yukarıda atıf yapılan —- atıf yapılan emsal yüksek mahkeme kararları , alınan bilirkişi raporları ve tüm dosya kapsamı bir bütün olarak incelendiğinde dosyadaki önemli tespit ve gerekçeler şunlardır;
– Davacı — dosya davacı — ile davalının kurduğu birleşen — davalısı —- arasında davalara sebep olan —–etmeme sözleşmesi imzalandığı,
-davalı —– kapsamında tacir yardımcısı konumunda olduğu, görev süresince kanuni —–yasağına tabi olduğu, iş sözleşmesi devam ettiği müddetçe kanun gereği zaten ——etmeme borcu altında olduğu, iş-hizmet sözleşmesi sona erdikten sonra ise —-tarihli sözleşme ile sözleşmesel —-yasağı altına girdiği,- diğer birleşen dosya davalı—— davacı şirketler arasında imzalanmış bir —- etmeme sözleşmesi bulunmadığı, davacıların iddiasının davalı —- kullanarak davacı şirket müşterilerini ayarttığı yolunda olduğu,-Davalı yan tacir yardımcısı konumunda olduğundan mahkememizin görevli ve yetkili olduğu,
-Yukarıda detaylı açıklandığı üzere davanın—- zamanaşımına tabi olduğu, davacıların ilk öğrenme tarihi asıl dosya dava tarihi olarak nazara alındığında birleşen davalar açısından zamanaşımının geçmediği,
-Sözleşmede bir süre sınırlamasına yer verilmediği, —–aykırı olduğu,
-Sözleşmede yer açısından bir sınırlama getirilmediği,—-aykırı olduğu,
-Aktif husumetin dava şartı olduğu ve dava açılırken var olması gerektiği, taraflar arasında imzalanmış olan sözleşmede açıkça cezai şartı talep etme yetkisinin — tanındığı, asıl dosyada cezai şartı —- talep ettiği, bu konuda aktif husumeti bulunmadığı, ——- aktif dava ehliyetinin alacağın temliki yolu ile sonradan kazanılabileceği sonucuna varılması halinde bu defa davanın mahiyeti gereği temlikin yasak olduğu, yani haksız rekabetten- ——etmeme sözleşmesinden kaynaklı bir alacağın devir ve temlik edilemeyeceği,Her durumda mahkememiz asıl dosya davacı şirketin cezai şart yönünden aktif husumet ehliyetinin bulunmadığı, cezai şart yönünden asıl dosyada aktif husumetten red kararı verilmesi gerektiği,
-Asıl dosyada her ne kadar davacı yanca haksız rekabetten kaynaklı zararın tazmini talep edilmiş ise de yukarıda ifade edildiği üzere taraflar arasında imzalanmış olan sözleşmenin müşteri paylaşımı amacını içerdiği, esasen başkaca hiçbir amacının olmadığı, bu sözleşmenin kesin olarak hükümsüz olduğu, hükümsüz bir sözleşmeye dayalı olarak davacının ——talepte bulunamayacağı,Davalının fiilen davacı şirkette çalıştığı dönemde de haksız —–teşkil edecek bir eylemine rastlanmadığı,
-Birleşen—- davacı şirket —–etmeme sözleşmesinden kaynaklı —– cezai şartın tahsilini istemişse de yukarıda anlatılan nedenlerden ötürü sözleşmenin kesin olarak hükümsüz olması nedeni ile davacısının bir talepte bulunamayacağı bu nedenle davanın reddi gerektiği,
-Birleşen ——karşı ileri sürülen iddiaların tamamının asıl dosyada ileri sürülen iddialar olduğu, bu nedenle derdestlik nedeni ile davanın reddi gerektiği, diğer davalılardan maddi tazminat talep edilmiş ise de yukarıda detaylı açıklandığı üzere sözleşme geçersiz olduğundan davacının bu dosya diğer davalılarına karşı yöneltebileceği bir istemin söz konusu olmasının mümkün olmadığı, bu davalılar yönünden de davanın reddi gerektiği sonucuna varılmıştır.
Tüm bu anlatılan nedenlerden ötürü asıl dosyada cezai şart alacağı yönünden davanın aktif husumet yönünden reddine, talep edilen maddi tazminat yönünden esastan talebin reddine, birleşen —- dosyası yönünden davanın esastan reddine, birleşen — yönünden ise davalı —- yönünden davanın derdestlik nedeni ile reddine, diğer davalılar yönünden esastan reddine karar verilmiş buna dair aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
Yürürlükte olan Avukatlık asgari ücret tarifesinin —– fıkrası uyarınca davanın husumet nedeni ile reddine karar verilmesi durumunda maktu vekalet ücretine hükmedilmelidir. Asıl dosyada cezai şart yönünden aktif husumet yokluğu nedeni ile red kararı verilmiş olması ve yine bu dosyada talep edilen maddi tazminat miktarı —- olduğundan ve tamamı red edildiğinden tarifenin — uyarınca davalı lehine maktu vekalet ücreti takdir olunmuştur. —- dosyasında davalı — yönünden dava derdestlik nedeni ile red edilmiştir. Red sebebi diğer davalılardan farklı olduğundan tarifenin —– uyarınca bu davalı lehine maktu vekalet ücreti takdir olunmuştur. Diğer davalılar yönünden red sebebi ortak olup red edilen miktar ise ——– Maddesi gereği bu dosya davalısı —- lehine red sebebi de ortak olduğundan tek bir vekalet ücreti verilmiştir.
—–Buna göre, mahkemece harcın, dava tarihindeki kur karşılığı —–üzerinden karar tarihindeki nispi harç oranına göre alınması, yine davacı yararına kabul olunan kısmın dava tarihindeki kur karşılığı —— üzerinden karar tarihindeki tarifeye göre,davacı yararına nispi vekâlet ücreti tayini gerekirken fazla ilâm harcı ve kabul olunan kısım için davacı yararına fazla vekâlet ücreti tayini usul ve yasaya aykırı olup..” belirtmiştir. Birleşen—-talep etmiş ve dava esastan red edilmiştir. Dava tarihi —- ——– Bu dosyadaki davalı lehine bu miktar üzerinden nispi vekalet ücreti takdir olunmuştur. Tüm dosya kapsamı yukarıda yapılan tüm açıklamalar kapsamında aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere ;
1-Mahkememizin—- dosyası yönünden;
A-Cezai şarta dair davacı talebinin 6100 sayılı HMK’nın 114/1-d , 115/2. Maddeleri gereği Aktif Husumet yokluğu nedeni ile USULDEN REDDİNE,
B———etmeme sözleşmesinden kaynaklı talep edilen maddi tazminatın ESASTAN REDDİNE,
C-Alınması gerekli 80,70 TL harcın peşin alınan 51.813,14 TL den mahsubu ile bakiye 51.732,44 TL harcın davacı yana iadesine,
D-Davalı yan vekille temsil edildiğinden Yürürlükte olan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 7/2. Ve 13/1. Madde ve fıkrası uyarınca 5.100,00 TL maktu vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya ödenmesine,
E- Yapılan yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına,
F- Davalı yanca yapılan bir yargılama gideri olmadığından bu hususta karar verilmesine yer olmadığına,
G- Taraflarca yatırılan gider/delil avansından arta kalan kısmın taraflara veya ahzu kabza yetkili vekillerine iadesine,
2-Birleşen —— dosyası yönünden ;
Davanın esastan REDDİNE,
A- Alınması gerekli 80,70 TL harcın peşin alınan 77.579,67 TL harçtan mahsubu ile bakiye 77.498,97 TL harcın davacıya iadesine,
B- Davalı vekille temsil edildiğinden yürürlükte olan avukatlık asgari ücret tarifesinin 13. Maddesi uyarınca 134.050,50 TL nispi vekalet ücretinin davacıdan alınarak iş bu dosya davalıya ödenmesine,
C- Yapılan yargılama giderinin davacı üzerinde bırakılmasına,
D-Davalı yanca yapılan bir yargılama gideri olmadığından bu hususta karar verilmesine yer olmadığına,
E- Taraflarca yatırılan gider/delil avansından arta kalan kısmın taraflara veya ahzu kabza yetkili vekillerine iadesine,
F- Adalet bakanlığı bütçesinden karşılanan 1.320,00 TL arabuluculuk ücretinin davacıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına,
3-Birleşen ——— dosyası yönünden ;
A-Davalı——davanın 6100 sayılı HMK’nın 114/1-ı ve 115/2. Maddeleri uyarınca USULDEN REDDİNE,
B-Diğer davalılar yönünden davanın ESASTAN REDDİNE,
C- Alınması gerekli 80,70 TL harcın peşin alınan 170,78 TL harçtan mahsubu ile bakiye 90,08 TL harcın davacı yana iadesine,
D-Davalı ——- vekille temsil edildiğinden Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 7/2. Madde ve fıkrası uyarınca maktu 5.100,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak bu davalıya ödenmesine,
E-Diğer davalılar vekille temsil edildiğinden ve red sebebi bu davalılar açısından ortak olduğundan Avukatlık asgari ücret tarifesi gereği 5.100,00 TL maktu vekalet ücretinin davacıdan alınarak bu davalılara ödenmesine,
F-Yapılan yargılama giderinin davacı üzerinde bırakılmasına,
G-Davalılarca yapılan bir yargılama gideri olmadığından bu hususta karar verilmesine yer olmadığına,
H- Taraflarca yatırılan gider/delil avansından arta kalan kısmın taraflara veya ahzu kabza yetkili vekillerine iadesine,
I- Adalet bakanlığı bütçesinden karşılanan 1.360,00 TL arabuluculuk ücretinin davacıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına,
Dair karar, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun İstinafa ilişkin hükümleri doğrultusunda, kararın tebliğ tarihinden itibaren iki (2) haftalık süre içerisinde (HMK’nın 345. maddesi), mahkememize veya başka bir yer mahkemesine dilekçe ile başvurmak (HMK’nın 343. maddesi) ve istinaf harcı ile gerekli giderlerin tamamen ödemek (HMK’nın 344. maddesi) suretiyle, —– Mahkemesi nezdinde İstinaf yolu açık olmak üzere, davacı, birleşen dosya davacı vekili ile davalı —— birleşen dosya davalı —-yüzüne karşı, yüzüne karşı verilen karar oy birliği ile açıkça okunup usulen anlatıldı. 13.04.2022