Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Anadolu 1. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi 2022/185 E. 2023/155 K. 07.09.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. İstanbul Anadolu 1. FİKRİ VE SINAİ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ

ESAS NO : 2022/185
KARAR NO : 2023/155

DAVA : Marka (Marka Hükümsüzlüğünden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 01/08/2022
KARAR TARİHİ : 07/09/2023

Davacı vekili tarafından davalı aleyhine açılan Marka davasının yapılan açık yargılama sonucunda;

GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
İDDİA:Davacı vekili dava dilekçesinde özetle, müvekkilinin tarihçesi 1990 yılına dayanan, kozmetik, besin ve tıbbi cihazlar ve sağlık ürünleri üreticisi olup doğal ve biyoteknolojik ürünlere dayalı insan sağlığı vizyonu sayesinde tüm dünyada tanınmış bir şirket olduğunu; müvekkilinin kendi üretim tesisini işleten, ürünleri yaklaşık 20.000 mağazada satılan, bağımsız eczaneler, zincir eczaneler, büyük mağazalar, çevrimiçi mağazalar ve marketler aracılığıyla 25’den fazla ülkeye dağıtım yapan uluslararası bir şirket olduğunu; bünyesinde tanınmış 15’e yakın markası mevcut olan müvekkilinin —- markasının en tanınmış markası olduğunu; müvekkilinin—- markalı ürününün, içeriği müvekkili şirket bünyesindeki Ar-Ge uzmanları tarafından oluşturulan, bakteri ve virüslere karşı önleyici ve koruyucu nitelikte içeriğe sahip, bağışıklık sistemini desteklemeye yardımcı bileşen olduğunu; müvekkilinin—– markalı ağız spreyi, burun spreyi, kapsül ve damla türlerindeki ürünlerinin piyasada mevcut olduğunu; müvekkilinin—- markasıyla dünya çapında önemli bir yere sahip olduğunu; —- markasının uluslararası kuruluşlar nezdinde birçok ülkede tescilli olduğunu; müvekkili şirketin —- markası üzerinde Türkiye’nin de dahil olduğu pek çok ülkede ve uluslararası kuruluşlar nezdinde hak sahibi olduğunu; davalının müvekkili şirket markası ile iltibasa meydan verecek surette benzerlik arz eden—- markası üzerinde hakkının bulunmadığını; davalı adına—- tescil numaralı —- markasının müvekkili markası ile birebir aynı olduğunu, aynı sınıflarda tescil edildiğini; markalar arasında iltibasın kaçınılmaz olduğunu; davalı markasının kötü niyetle tescil edildiğini; davalının ortağı olduğu—– müvekkili şirketin 2016 yılında Türkiye’deki yetkili distribütörü olduğunu; 02.06.2016 tarihli sözleşmeden de görüldüğü üzere, davalının müvekkilinin içinde —- markalı ürünlerinin de bulunduğu pek çok markalı ürünlerin Türkiye’deki yetkili satıcısı konumunda olduğunu; davalının müvekkiline ait —- markasından haberdar olarak Türkiye’deki yetkili satıcısı olduğu markanın birebir aynısını kötü niyetle kendi adına tescil ettirdiğini; dava konusu tescilin aynı zamanda TTK m.56 anlamında haksız rekabete de yol açtığını; müvekkiline ait markanın tanınmış marka olduğunu; dava konusu markanın SMK’nın 6/4 ve 6/5 maddeleri uyarınca hükümsüz kılınması için öngörülen şartların gerçekleşmiş olduğunu belirterek davalıya ait —-tescil numaralı—– markasının hükümsüzlüğü ve sicilden terkinine karar verilmesini talep etmiştir.

SAVUNMA: Davalı vekili davaya cevaplarında özetle, davacının huzurdaki davayı beş yıllık hak düşürücü süre geçtikten sonra açtığını, bu kapsamda huzurdaki davanın öncelikle hak düşürücü sürenin geçmesi sebebiyle reddedilmesi gerektiğini; davacının hükümsüzlük talebini SMK 6/2, 6/4 ve 6/5 maddelerine dayandırdığını, bu bakımdan mahkemenin yargılamayı sadece işbu maddeler özelinde yürütmesi gerektiğini; SMK m.6/2 kapsamındaki iddialar bakımından, distribütörlük sözleşmesinin tarafının—–. olup müvekkilinin işbu sözleşmenin tarafı olmadığını, bu bakımdan müvekkilinin yetkili satıcı konumunda olduğunu söylemenin mümkün olmadığını; SMK m.6/4 kapsamındaki iddialar bakımından, davacı markasının tanınmış bir marka olduğundan bahsedilebilmesinin mümkün olmadığını; SMK m.6/5 kapsamındaki iddialar bakımından, davacının tescil edilmiş veya tescil başvurusu daha önceki tarihte yapılmış bir markası bulunmadığından söz konusu maddenin uygulanması için öngörülen gerekliliğin davacı nezdinde doğmadığını; müvekkilinin 15 yılı aşkın bir süredir burun estetiği ve burun sağlığı konularında hastalarına hizmet vermekte olan, —- tekniğini Türkiye’de dünyadaki sayılı merkezlerle birlikte ilk uygulayan hekim olma unvanını taşıdığını ve 2017 yılında tescil ettirdiği —- markasını işbu alandaki hizmetler için iyi niyetle tescil ettiğini, marka tescil hakkına sahip kişi olduğunu belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir

İNCELEME VE GEREKÇE:
Dava; davalı adına kayıtlı—-tescil numaralı —–markasının hükümsüzlüğü talebini içerir SMK ve Paris Sözleşmesi gereği markanın hükümsüzlüğü davasıdır.
Taraflar arasındaki uyuşmazlığın kaynağını; ile davalı taraf adına tescilli bulunan —-tescil numaralı—–” markasının davalının markasının tescil tarihinden önce davalının markasının tescilli olduğu 5.sınıftaki emtia için Türkiye’de tescilsiz olarak kullanılmak suretiyle hak elde edip etmediği, davacının markasının Paris Sözleşmesi’nin 1.mükerrer 6.maddesi uyarınca ve Türkiye’de tanınmış marka olup olmadığı, davalının markasının kötü niyetle tescil edilip edilmediği, davalının davacıya ait —– markalı ürünler için Türkiye’deki temsilcisi olup olmadığı, davalının markasının SMK’nun 6/2, 6/3, 6/4, 6/5 ve 6/9 maddeleri uyarınca hükümsüz kılınıp kılınamayacağı, davanın hak düşürücü süreden sonra açılıp açılmadığının tespitine ilişkin Marka davasıdır.
Davalı tarafa ait —-tescil numaralı —– markasına ilişkin TPE kayıtları incelendiğinde markanın 08.03.2016 tarihi itibariyle 10 yıl süreyle korunan ve—- kodlu insan ve hayvan sağlığı için ilaçlaçlara ilişkin korunan marka hakkının olduğu görülmüştür.
Davacı tarafça sunulan ve bilirkişi raporu ile de tespit edilen davacı kayıtlarına göre davacının —-ve—– veri tabanından incelendiğinde, AB Markası başvurusu olan bu 4 başvurudan 3’ünün tescil edilmiş olduğu, 1 tanesinin üçüncü kişi itirazı nedeniyle reddedilmiş olduğu görülmektedir. Bunun yanında, söz konusu markaların başvurularının 2020 ve 2021 vyıllarında yapılmış olduğu görülmüstür.
Bu tespitlerden sonra alınan bilirkişi raporunda ; Davacının “—–” markasını davalının markasının tescil başvuru tarihi olan 08.03.2016’dan önce 5. sınıfta Türkiye’de tescilsiz olarak kullandığına dair bir belgenin bulunmadığı; bu bakımdan davacının SMK m.6/3 anlamında davaya konu “—–” markası üzerinde gerçek hak sahipliğini ispatlayamamış olduğu;
Davacının “—- markasının Türkiye’de kullanımı ile ilgili olarak dosyada sadece —- menşeli davacı … (üretici), —-Cumhuriyeti menşeli —-) ve Türkiye menşeili—– (münhasır distribütör) arasında akdedilmiş 02.06.2016 tarihli Dağıtım/Distribütörlük Sözleşmesinin bulunduğu; sözleşmenin konusunun, davacı üretici firma tarafından üretilen ve sözleşmenin 1 numaralı ekinde yer verilen ürünlerin münhasıran—–) tarafından Türkiye’de satılması olduğu; Sözleşmenin 1 numaralı ekinde medikal cihaz sınıfı I ürün grubunda yer alan —- adlı ürünün bulunduğu; aynı şekilde Sözleşmenin 3 numaralı ekinde Ürün ve Fiyat Listesinde yine —-adlı ürünün bulunduğu; Anılan Dağıtım/Distribütörlük Sözleşmesine taraf—–23.02.2015 tarihinde davalı … ve dava dışı —- adlı kişi tarafından kurulmuş olduğu, Yönetim Kurulu Başkanının … olduğu; ticari temsilcinin tüzel kişi olması halinde, söz konusu tüzel kişiyi yöneten kişi adına yapılan başvurunun da SMK m.6/2 kapsamında değerlendirildiği; bu bakımdan somut olayda hükümsüzlüğü talep edilen markanın başvuru sahibi gerçek kişi olsa da, bu gerçek kişi davacı şirket ile distribütörlük sözleşmesi akdeden dava dışı —— kurucusu ve yönetim kurulu başkanı olduğu göz önünde bulundurulduğunda, davalı tarafa karşı SMK m.6/2 hükmünün uygulama alanı bulacağı görülmektedir.Ancak Davacı taraf davaya konu “—– markası üzerindeki hak sahipliğini ispat amacıyla yurt dışındaki birtakım tescillerine ilişkin bilgiler sunmuş ise de söz konusu markaların başvuru tarihlerinin hükümsüzlüğü talep edilen—–numaralı markanın başvuru tarihi olan 08.03.2016’dan sonra 2020 ve 2021 yıllarında yapılmış olduğu; bu bakımdan davacının, davaya konu markanın başvurusundan önce bu marka üzerinde Paris Birliğine dahil herhangi bir ülkedeki önceki tarihe dayalı tescilden kaynaklı hakkını ispat edememiş olduğu; bunun gibi, dosya içerisinde ilgili ülkedeki kullanıma dayalı da bir hak sahipliğini ispatlar belge bulunmadığı; Hal böyle olmakla birlikte, davacı firma ile davalının kurucusu, yönetim kurulu başkanı ve yetkilisi olduğu —– arasında 02.06.2016 tarihli bir Dağıtım/Distribütörlük Sözleşmesi akdedilmiş olup, bu sözleşmeye konu ürünler arasında davaya konu —- markalı ürünlerin bulunduğu; her ne kadar anılan sözleşme tarihi davaya konu markanın tescil başvurusundan sonra ise de, davalı gerçek kişinin kurucusu olduğu —— Türkiye’de distribütörü olacağı firma ve markalarından distribütörlük sözleşmesinin akdedildiği gün haberdar olduğunu söylemenin hayatın olağan akışına aykırı olduğu; keza sözleşmenin akdinden önce tarafların müzakere süreçleri, sözleşmeye konu hususlarda anlaşmaya varması vb. gibi süreçlerin olduğu; bu bakımdan davaya konu markanın tescil başvurusu tarihinde bu markanın bir başkasına ait marka olduğunun bilinmesinin olağan olduğu; bu şekilde yapılan bir başvurunun SMK m.6/9 kapsamında kötü niyetli bir başvuru olduğu;
Hükümsüzlüğü talep edilen davalı markasının başvuru ve tescil tarihinde davacının Türkiye’de tescilli bir markası bulunmadığından hükümsüzlük taleplerinde SMK m.6/5’e dayanamayacağı, şartları gerçekleşmiş ise Türkiye’de tescili olmasa da m.6/4’e dayanabileceği; ancak davacının “—–” markasının tanınmış olduğunu ileri sürmüş ise de tanınmışlığın ispatı için yurt dışı marka başvuru/tescilleri dışında herhangi bir belge sunmamış olduğu; anılan bu tescillerin de zaten davaya konu markanın başvuru tarihinden sonraki tarihli olduğu; bu bakımdan SMK m.6/4 kapsamındaki şartların ispatlanamamış olduğu;” yönünde görüş bildirilmiştir.
Bu tespitlerden sonra davacı tarafın davalı tarafa ait —- tescil numaralı —– markasının davacının eskiden gelen kullanım ve yurt dışındaki marka tescilleri dolayısıyla SMK’nın 6. Maddesinin 2,3,4,5 ve 9. Maddeleri gereği hükümsüz olduğu ve sicilden terkinin talep edildiği, incelenen marka tescil belgesi, davacı tarafça sunulan kayıtlar ile davacıya ait yurt dışı tescil kayıtları birlikte değerlendirildiğinde, davalı tarafa ait —–tescil numaralı —– markasına ilişkin tescil başvurusunun davalı tarafça 08.03.2016 tarihinde yapıldığı, 01.08.2017 tarihinde markanın sicile tescil edildiği, davacı tarafın sunulan tercüme kayıtlarına göre yurt dışındaki marka tescil kayıtlarının 2020 ve 2021 yıllarına ait olduğu, yine sunulan kayıtlarda davacının bu markaları davalının tescil başvuru tarihi olan 08.03.2016 tarihinden önce kullandığına dair bir delilin bulunmadığı, davacı ile davalı arasında yapılan distribütörlük sözleşmesinin 02.06.2016 tarihi olduğu dikkate alındığında davalının başvuru tarihinin bu tarihten önceki tarih olduğu dikkate alındığında SMK’nın 6/2 ve 6/3. Maddesinde belirtilen ve markanın hükümsüzlüğünü gerektiren tescilden önce hem yurt içinde hem de yurt dışındaki kullanım yönünden ispatın yerine getirilmediği kabul edilerek ispatlanamayan davanın reddine karar vermek gerekmiş, yine davacı tarafça kötü niyetli tescil yönünden de dosyada bu yönde bir delil mevcut olmadığından bu yöndeki ispatın da yerine getirilemediği kabul edilerek davanın reddine dair aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.

HÜKÜM:Yukarıda Açıklanan Gerekçe ve Nedenlerle;
1-Davanın REDDİNE,
2-Alınması gereken 269,85 TL harçtan peşin alınan 80,70 TL harcın mahsubu ile bakiye 149,25 TL harcın davacıdan tahsili ile Hazine’ye irad kaydına,
3-Davalı vekiline Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince takdir olunan 15.000,00 TL vekalet ücretinin davacıdan tahsili ile davalıya ödenmesine,
4-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
5-Davalı tarafından sarfedilen yargılama gideri olmadığından bu konuda karar verilmesine yer olmadığına,
6-Kullanılmayan gider avansının karar kesinleştiğinde ve talep halinde ilgililere iadesine,Dair; davacı vekili ile davalı vekilinin yüzüne karşı, gerekçeli kararın tebliğinden itibaren yasal 2 haftalık süre içersinde istinaf yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.