Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.
T.C. İstanbul Anadolu 1. FİKRİ VE SINAİ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
ESAS NO : 2022/158 Esas
KARAR NO : 2023/121
DAVA : Marka (Marka Hükümsüzlüğünden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 29/06/2022
KARAR TARİHİ : 04/07/2023
Davacı vekili tarafından davalı aleyhine açılan davasının yapılan açık yargılama sonucunda;
İSTEM / : Davacı vekili dava dilekçesini duruşmada tekrarla; müvekkili şirketin tasarrufa dayalı finansman sisteminin önde gelen şirketlerinden biri olarak kendi alanında tanınmış ve önde gelen firmalardan biri olduğunu, müvekkilinin, bu alanda yakın zamanda yapılan yasal düzenleme ile belirlenen koşulların tümünü karşılayan; —–Kurumu tarafından bu alanda faaliyet göstermek üzere lisanslandırılan 6 şirketten birisi olduğunu, davalı şirketin müvekkiliyle aynı sektörde faaliyet göstermekte olup, Türk Patent ve Marka Kurumu nezdinde, “—–” ibareli markanın 36 ve 37. Sınıflarda tescili için 18/03/2020 tarihli —– numaralı başvuruyu yaptığını ve markanın 26/03/2022 tarihinde tescil edildiğini, SMK’nın 25/1. maddesine göre; “5’inci ve 6’ıncı maddelerde sayılan hallerde yetkili mahkeme tarafından markanın hükümsüz sayılmasına karar verilir”, SMK’nın 5/1-f maddesine göre “mal veya hizmetin niteliği, kalitesi veya coğrafi kaynağı gibi konularda halkı yanıltacak işaretler” marka olarak tescil edilemeyeceği, SMK’nın 6/9. maddesinde marka başvurusunun kötü niyetle yapılmış olmasının müstakil bir itiraz sebebi olarak düzenlenmiş olup, SMK’nın 25/1. maddesi atfı nedeni ile bu durumun aynı zamanda bir hükümsüzlük sebebi olarak değerlendirildiğini, dava konusu—- numaralı —–” ibareli markanın, mal ve hizmetlerin sınıflandırılmasına ilişkin tebliğe göre, 36 ve 37. sınıfta tescilli olduğunu, dava konusu markada; —–ibaresi esaslı unsurun olarak yer aldığını, bu ibarenin çok benzerinin yer aldığı markanın tescili için davalı şirket tarafından yapılan —-numaralı —–” ibareli ve—– numaralı “—– ibareli marka tescil başvurularının TÜRKPATENT tarafından resen reddedildiğini, davalı tarafça bu ret kararlarına karşı itiraz ileri sürülmediğinden ret kararlarının kesinleştiğini, bundan sonra davalı tarafın bu ibareye —–” ibaresini eklemek sureti ile dava konusu marka başvurusunu gerçekleştirdiğini, davalı şirketin, bu ibare üzerinde hakkı olmadığını ve ibarenin halkı yanıltacak nitelik taşıdığını bilerek bu başvuruyu gerçekleştirdiğini, davalı şirketin, dava konusu marka başvurusuna ticaret unvanının çekirdek unsuru ve ana markası olan “—–” ibaresini de eklemek sureti ile kendi hizmetlerini—- gibi gösterdiğini ve bu ibareyi fiilen tanıtma vasıtalarında da kullandığını, marka tescilinde kullanılan bu gerçek dışı ifade, alandaki tüketicileri, davalı şirketin sisteminin finansman konusunda en kolay sistem olduğu izlenimi ile davalı şirketten hizmet almaya yönlendirecek nitelik taşıdığını, dava konusu —– numaralı —— ibareli markanın Sınai Mülkiyet Kanununa aykırılık taşıdığı açık olup, bu nedenle markanın hükümsüzlüğüne karar verilmesi gerektiğini, davalının markasını kötü niyetle tescil ettirdiğini, —–” ibaresinin haksız rekabet yaratacak ve halkı yanıltıcı bir ibare olduğunu ve marka olarak tescil ettirilemediğini bilerek yanına “——” ibaresini eklemek suretiyle tescil ettirdiğini, markanın bu nedenle de SMK’nun 6/9. maddesi uyarınca hükümsüzlüğü gerektiğini, ayrıca TTK’nın 54/2. maddesine göre “rakipler arasında veya tedarik edenlerle müşteriler arasındaki ilişkileri etkileyen aldatıcı veya dürüstlük kuralına diğer şekillerdeki aykırı davranışlar ile ticari uygulamalar haksız ve hukuka aykırı” olduğunu, TTK’nın 55/1 maddesi a/2 bendinde “kendisi, ticari işletmesi, işletme işaretleri, malları, iş ürünleri, faaliyetleri, (…) satış kampanyalarının biçimi ve iş ilişkileri hakkında gerçek dışı veya yanıltıcı açıklamalarda bulunmak” eyleminin özel bir haksız rekabet hali olarak düzenlendiğini, müvekkili şirketin ve davalı şirketin faaliyet gösterdiği sektör kurumsal güvenirlik bakımından son derece kırılgan bir sektör olup, finansman olanaklarının kolaylığının da tarafların hizmetlerinin tercih edilmesinde önemli bir husus olduğunu, davalı şirketin kendi ürünlerini —–olarak göstermesinin bu açıdan davalı şirketin piyasaya haksız surette güvenilirlik telkin etmesine ve tüketici nezdinde sırf bu aksız iddia nedeni ile daha fazla tercih edilir hale gelmesine imkân verdiğini, haksız rekabet nedeniyle de markanın hükümsüz kılınması gerektiğini belirterek, dava konusu —- numaralı “—– ibareli markanın tüm mal ve hizmetler bakımından hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine; yargılama giderleri ve vekâlet ücretinin davalı tarafa yüklenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
DAVAYA CEVAP / Davalı vekili cevap dilekçesini duruşmada tekrarla; davalının otuz yılı aşkın süreden bu yana elbirliği sistemi ile organizasyon hizmeti sunarak —– sahibi olmak isteyen kişilere faizsiz finansal destek sunduğunu, davacının, katılımcıların ödeme güçlerine göre gruplar halinde organize edilerek —– sahibi olmalarını sağlayan bir sistemin organizasyonunu sunduğunu, tasarruf finansmanı modeliyle müşterilerinin taşınır/taşınmaz edinmelerini sağlamakta olup, söz konusu sistemin ——- farklı olduğunu, zira bankaların kredi kullandırımı talep edilen kredinin peşinen müşteriye verilmesi yönündeyken, müvekkili şirketin —— gibi müşterilerine ilk anda finansman sağlamadığını, davalı şirketin müşterinin dahil olduğu sisteme göre belirlenen zamanda müşteriye finansman sağladığını ve sözleşmenin imzalandığı an bir miktar organizasyon ücreti alıp ve bu tutarı sonrasında müşteriden taksitler halinde tahsil ettiğini, el birliği sisteminin, yardımlaşma ve dayanışma modelli —-sistemini organize ettiğini, davalının mevcut sistemde geliştirme/güncelleme sağlayarak esasen yeni bir kurum yarattığını, davalı şirketin uyguladığı sistemin —– uygulamalarından farklı olduğunu, davalı şirketin süregelen—-” tamamen yeni ve daha önce denenmemiş uygulamalar ekleyerek, sisteme yeni bir kimlik kazandırdığını ve bu sistemin ilk uygulayıcısı olduğunu, dava konusu sloganın tüketicileri yanıltması veya haksız rekabet oluşturmasının söz konusu olmadığını, açıklamış oldukları sistemin yaratıcısı ve uygulayıcısı olduğunu, daha evvelden daha basit ve daha farklı şekillerde sağlanan finansal desteği kendine özgü şekil ve şartlarla sağladığını ve — kendi oluşturduğu sistemde ilk ve öncü olduğunu, daha sonra ise önceleri müvekkili şirkette çalışan kişi ve kişilerin farklı isimlerle, aynı ya da çok benzeri sistemlerle müvekkili şirketin faaliyet konusu ile ilgili şirketler kurmuş bulunduğunu veya müvekkilinin kuruluş tarihinden sonra faizsiz elbirliği sistemi ile finansal destek sağlayan farklı şirketler kurulmuş olduğunu, bu nedenle davanın reddine karar verilmesi gerektiğini, dava konusu slogan niteliğindeki markanın ayırt edici unsurunun “—- ibaresi olup “—–” ibaresi hizmetin kalitesini vurgulamak amacıyla reklam mahiyetinde kullanıldığını, reklamlarda abartılı ifadelerin veya görüntülerin kullanılmasının reklamın gereği olduğunu, reklamın abartılı olmasının onun peşinen aldatıcı olduğu veya haksız rekabet oluşturduğu yönünde algılanmaması gerektiğini, akılda kalıcılığı açısından abartılara konu olabildiğini, örneğin ürün ve/veya hizmetlere verilen —–sözcüklerinin yanıltıcılık ihtiva etmediğini ve yalnızca abartı içermekte olduğunun kabul edildiğini, bu çerçevede müvekkili şirkete ait sloganda kullanılan —- ifadesinin tüketiciyi yanıltıcı bir niteliği haiz olmayıp, bu ibarenin abartı sınırları içerisinde kaldığının kabul edilmesi gerektiğini, marka bakımından ayırt edicilik unsurunu taşıyan bölümün “——” ibaresi olup, “——” şeklinde kullanılan sıfatın sloganın tali unsuru olduğunu, “—–” ibaresinin tüketicinin yanılmasına sebep olabilecek bir ibare olmadığı gibi olağan satın alma davranışına da bir etkisi olmasından söz edilemeyeceğini, tüketici nezdinde yalnızca slogan olarak algılanacağını, davalının dava konusu markayı haksız fayda elde etmek ve gerçek hak sahibinin haklarını engellemek gibi bir gerekçeyle kullandığı yönündeki iddiaların ciddiye alınamayacağını, davalı ve davacıyla aynı sektörde faaliyet gösteren —– benzer şekilde “—–” ve “——” gibi tescilli markaları kullandığını, davacının kötü niyet iddialarının gerçeklikten yoksun olduğunu, davalının kurulduğu yıldan bugüne sektöründe yer edindiğini ve davacının markaları üzerinden haksız fayda sağlama gibi bir gayesi olmadığını, kötü niyetin varlığı somut delillerle ispat edilebilecek bir durum olup, davacının iddiasının soyut olduğunu, bu nedenlerle davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
D E L İ L L E R V E G E R E K Ç E / Dava, davalı adına tescilli —–tescil numaralı —— ibareli markasının yanıltıcı olduğu ve kötüniyetle tescil edildiği iddiasıyla açılan marka hükümsüzlüğü davasıdır.
Dosyaya Türk Patent ve Marka Kurumu kayıtları getirtilmiş olup, incelendiğinde; davalı şirkete ait —–tescil numaralı —- markasının 36. ve 37. sınıflarda 26/03/2022 tarihinde tescil edildiği anlaşılmıştır. Davalıya ait —– tescil numaralı “—– ibareli marka tescil talebi ile —- tescil numaralı “—–marka tescil talebinin reddedildiği anlaşılmıştır.
Ticaret sicil kaydı dosya içerisine getirtilmiş olup incelendiğinde; davacı şirketin 27/04/2016 tarihinde, davalı şirketin ise 25/02/1998 tarihinde tescil edildiği anlaşılmıştır. Dava konusu teknik bilgi gerektirdiğinden Mahkememizce bilirkişi incelemesi yaptırılmış, marka uzmanı —–haksız rekabet konusunda akademisyen ——oluşan bilirkişi heyetinin hazırladıkları 17/04/2023 tarihli bilirkişi raporunda, davalı şirketin Türk Patent nezdinde, —–” ibareli markanın 36 ve 37. sınıflarda—– tescil numaralı markanın sahibi olduğu, davalı adına —- no ile tescilli “—– ibareli marka bakımından SMK’nun 5/1-f ve 25.maddeleri uyarınca hükümsüzlük koşullarının mevcut olmadığı, davalının kullanımlarının reklam niteliğinde olup TTK hükümlerine göre haksız rekabet teşkil etmediğine dair görüş bildirmişlerdir.
Sınai Mülkiyet Kanununun 25/1. maddesinde marka hükümsüzlüğü halleri sayılmış olup, SMK’nun 5. ve 6. maddelerinde sayılan hallerden birinin mevcut olması halinde Mahkeme tarafından markanın hükümsüzlüğüne karar verileceği belirtilmiştir.
Marka tescilinde mutlak ret nedenlerini düzenleyen SMK’nun 5/1-f maddesinde mal ve hizmetlerin niteliği, kalitesi veya coğrafi kaynağı gibi konularda halkı yanıltıcı işaretlerin tescil edilemeyeceği düzenlenmiştir.Bu yasal düzenlemeler ışığında somut olaya bakıldığında; SMK’nun 5/1-f maddesinde sözü edilen halkı aldatma unsurunun, markanın üzerinde bulunduğu mal veya hizmetin içermediği ürün adlarının bir şekilde marka üzerine çıkarılması şeklinde gerçekleşebileceği gibi, markanın çapı, önemi veya sahibi hakkında kapsam itibariyle yanıltıcı nitelik taşıması şeklinde de ortaya çıkabilir. Tescil başvurusunun reddi için, tescili istenilen işaretin halkı yanıltacak nitelikte olması yeterlidir. Başvuru sahibinin halkı yanıltma kastı aranmaz. Alınan bilirkişi raporu ve davalıya ait marka tescil kaydı ile; davalı adına tescilli —–” ibareli marka kelime markası olup, markanın esas unsuru —- ibaresidir. Markada yer alan “——” ibaresinin ise sektörde herkes tarafından kullanılan, niteleyici bir ibare olup, marka algısı yaratmadığı, herhangi bir şirket ve markayla özdeşleşmemiş olduğu, ayırt ediciliğinin olmadığı,kullanımının kimsenin tekeline verilemeyeceği, markada sadece reklam olarak yer alabileceği, bu nedenlerle davalının markası açısından SMK 5/f ve 25. maddeleri uyarınca hükümsüzlük koşullarının mevcut olmadığı kanaatine varılmıştır.
Davacı ayrıca kötüniyetli tescil iddiasında da bulunmuştur. SMK’nun 6/9. maddesinde ise kötüniyetle yapılan marka başvurularının itiraz üzerine reddedileceği düzenlenmiştir. Bir marka başvurusunun hangi hallerde kötüniyetle tescil ettirildiği her bir somut olayda ayrı ayrı değerlendirilecek olmakla birlikte, Dairemiz uygulamalarında daha çok güvenin kötüye kullanılması, kullanmak yerine başkalarının ticaretine engel olmak, sözleşmeye aykırılık vb. suretiyle marka tescilleri kötüniyetli marka tescili halleri olarak kabul edilmektedir. Kötüniyetli tescilin varlığı için kötüniyet tescil başvurusu anında varolmalıdır. Tescilden uzun süre sonraki kullanımlarda, markanın tescil olunduğu gibi değilde başkalarının markalarına yanaşılarak yapılan kullanımlar marka hakkına tecavüz teşkil edebilirse de tek başına kötüniyetli tescile delalet edemez.Somut olayda davalı markasıyla ilgili yapılan incelemede; davalının markasında “——” ibaresini kullanmasının başkalarının ticaretine engel olmak ve marka yedeklemek gibi amaçlarla yapılmadığı, sözleşmeye aykırılık veya güveni kötüye kullanma durumunun mevcut olmadığı anlaşılmıştır.Bu tür sloganlar “reklam abartıları” olarak adlandırılır. Her reklamda ürünün satışını arttırmak amacıyla belli oranda bir abartının mevcut olduğu, normal olarak bu abartılardaki ifadelerin inandırıcı ifadeler olmadığı, tüketicinin bu ifadelere inanmasının beklenmediği, bu tür abartıların reklamın muhatap kitlesi tarafından ciddiye alınmadığı ve ciddiye alınmayacağı sürece hukuki açıdan bir sakınca yaratmayacağı, bu tür reklamlarda kullanılan ifadelerin somut olarak belli bir rakibi hedef almadığı, haksız rekabet yönünden inceleme yapılırken, bu tür ifadelerin ortalama bilgi ve dikkat seviyesindeki bir tüketici nezdinde nasıl bir izlenim bıraktığının araştırılması ve reklamda abartı sınırları içinde kalınıp kalınmadığının tespit edilmesi gerektiği, yani ortalama bilgi ve dikkat seviyesindeki bir müşteri reklamdaki ifadenin abartı olduğunu anlayabiliyorsa, haksız rekabetin oluşmayacağı, yani davalının başkalarının ticaretini engelleme amacıyla hareket etmediği anlaşılmaktadır. Dava konusu markadaki —– ibaresine, araba satın almayı düşünen bir müşterinin mutlak bir doğruluk niteliği atfederek, davalının verdiği hizmeti tercih etmesinin olanaklı görünmediği, zira ortalama bilgi ve dikkat seviyesindeki bir müşterinin bunun sadece malı/hizmeti övmek için kullanılan sıradan bir reklam olduğunu hemen anlayabileceği, bu nedenlerle davalının markasında yer alan ——“ ibaresinin haksız rekabet teşkil etmediği, davalının markasının kötüniyetle tescil edilmediği kanaatine varılmakla, davanın reddine karar vermek gerekmiştir.
H Ü K Ü M /Yukarıda açıklanan nedenlerle ;
Davanın REDDİNE,
Alınması gereken 179,90 TL harçtan peşin alınan 80,70 TL harcın mahsubu ile bakiye 99,20 TL harcın davacıdan tahsili ile Hazine’ye gelir kaydına,
Davalı vekiline Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince takdir olunan 15.000,00 TL vekalet ücretinin davacıdan tahsili ile davalıya ödenmesine,
Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
Davalı tarafından yapılan yargılama gideri bulunmadığından bu konuda karar verilmesine yer olmadığına,Kullanılmayan gider avansının karar kesinleştiğinde ve talep halinde ilgililere iadesine,
Dair; davacı vekili ile davalı vekilinin yüzüne karşı, gerekçeli kararın tebliğinden itibaren yasal 2 haftalık süre içersinde istinaf yolu açık olmak üzere verilen karar, açıkça okunup, usulen anlatıldı.