Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Anadolu 1. Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2021/94 E. 2022/142 K. 10.11.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. İstanbul Anadolu 1. FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ

ESAS NO:2021/94 Esas
KARAR NO:2022/142

DAVA : Marka Hükümsüzlüğü
DAVA TARİHİ : 31/05/2021
KARAR TARİHİ : 10/11/2022

Davacı vekili tarafından davalı aleyhine açılan marka hükümsüzlüğü davasının yapılan açık yargılama sonucunda;
İSTEM / Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davacı şirketin 2006 yılında kurulduğunu, “—” markasıyla —olarak hizmet verdiğini, 16/05/2018 tarihinde — başvuru numarası ile markasını tescil ettirmek üzere başvurduğunu, davalı tarafın bu başvuruya itiraz ettiğini, davalının —yönünden yaptığı itirazın reddedildiğini, ancak—yönünden ise kabul edilerek, davacının marka tescil başvurusunun reddine karar verildiğini, bu karara karşı davacının —yaptığı itirazın da reddine karar verildiği, kararın iptali için— sayılı davasının açıldığını, yapılan yargılama sonucunda davanın reddine karar verildiğini, kararın henüz kesinleşmediğini, davacının 2006 yılından bu yana bu marka ile yayıncılık faaliyetinde bulunduğunu, davalının ise insan kaynakları danışmanlığı ile iştigal ettiğini, bu faaliyeti kapsayacak şekilde “—markasını 2015 yılında tescil ettirmesine rağmen, bir de davacının faaliyet alanında kalan—için marka tescil ettirdiğini, davacının bu markadan kendi başvurusuna yapılan itiraz sonucunda haberdar olduğunu, davalının markasını —- yer alan ve hükümsüzlük talep edilen mal ve hizmetleri için hiç kullanmadığını, davalının amacının marka yedekleme olduğunu, bu haksız eyleminin korunamayacağını, davacının “—-” markası ile davalının tescil ettirdiği “—-” markasının ayırt edilemeyecek derecede benzer olduklarını, davalının markasının davacının faaliyet alanında olan— tescil edildiğini, davacının 2006 yılından bu yana tescilsiz olarak kullandığı markası üzerinde hak elde ettiğini, SMK’nun 6/3. maddesi uyarınca —markanın gerçek hak sahibi olduğunu, davacıya ait —-alan adlı internet sitesi incelendiğinde 2006 yılından bu yana “—-” markasının kullanıldığının tespit edilebileceğini, ayrıca davacının ticari kayıtlarında da kullanımlarının mevcut olduğunu, marka ile —- fuarlarına katıldıklarını, davalının kötü niyetli olduğunu belirterek, davalıya ait —- tescil numaralı “—- markasının tescilli olduğu— “—yayınların basıma hazır hale getirilmesi, okuyucuya ulaştırılmasın ilişkin hizmetler (—- iletişim ağları vasıtasıyla anılan hizmetlerin sağlanması da dahil)” hizmetleri için hükümsüzlüğü ile markanın bu mal ve hizmetler bakımından sicilden terkinine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
DAVAYA CEVAP / Davalı vekili cevap dilekçesini duruşmada tekrarla; müvekkilinin uzun yıllardan bu yana “—-” markasını dava konusu hizmetler dahil olmak üzere kullandığını, yine dava konusu edilen markanın tescili için 03/04/2015 tarihinde başvuru yapıldığını, markanın 29/02/2016 tarihinde tescil edildiğini, dolayısıyla davacının 5 yıllık süre içerisinde dava açmadığından, dava açma hakkını kaybettiğini, SMK’nun 25/6. maddesinde de marka sahibinin, sonraki tarihli bir markanın kullanıldığını bildiği veya bilmesi gerektiği hâlde bu duruma birbirini izleyen beş yıl boyunca sessiz kalmışsa, sonraki tarihli marka tescili kötü niyetli olmadıkça, markasını hükümsüzlük gerekçesi olarak ileri süremeyeceğinin öngörüldüğünü, diğer yandan davacı müvekkilinin kötü niyetli olduğunu iddia etmişse de, müvekkilinin davacının kullanımında haberdar olduğuna dair herhangi bir delil sunmadığını, davacı tarafın dilekçesinde markayı eskiye dayalı kullandığını iddia etmiş ve bu iddiasını alan adına, ticaret unvanına dayandırmışsa da, bir markanın alan adında yer alması yada ticaret unvanı olarak tescil edilmesinin sahibine başka markalara itiraz etme hakkı tanımayacağını, müvekkilinin “—-” markası altında yayınlar basmakta olduğunu ve bu yayınları müşterilerine sunduğunu, bahsi geçen yayınların delilleri arasında sunulacak olup, müvekkilinin kayıtlarının incelenmesi neticesinde de ortaya çıkacağını, davacı tarafın “—-” markasını kendisinin ihdas ettiğini iddia ettiğini ve markayı kullandığına ilişkin salt beyandan ibaret açıklamalarda bulunduğunu, ancak davacının 2018 yılına kadar marka başvurusunun bulunmadığını, bir ibareyi bu kadar yoğun kullanan bir tacirin marka başvurusunda bulunmamasının hayatın olağan akışı ile bağdaşmayacağını, müvekkilinin “—” markası ile gerçekleştirdiği faaliyet neticesinde markayı meşhur ve maruf hale getirdiğini, bu durumdan yararlanmak isteyen davacının müvekkiline ait markanın tescili için başvuruda bulunduğunu, 2006 yılından bu yana markayı kullandığını iddia eden davacının 2018 yılında başvuru yapmış olmasının da bu duruma açıklık getirdiğini belirterek, bu sebeplerle davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
D E L İ L L E R V E G E R E K Ç E / Dava, davalıya ait— numaralı —“—-gibi yayınların basıma hazır hale getirilmesi, okuyucuya ulaştırılmasına ilişkin hizmetler (— iletişim ağları vasıtasıyla anılan hizmetlerin sağlanması da dahil)” hizmetleri için kısmen hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine ilişkindir.
Dosyaya—kayıtları getirtilmiş olup, incelendiğinde;—davalı adına tescilli oldukları tespit edilmiştir.Davacı ve davalı şirketlerin ticaret sicil kayıtları incelendiğinde; davacı şirketin 07/06/2006 tarihinde, davalı şirketin ise 22/10/1998 tarihinde tescil edildikleri anlaşılmıştır.Dava konusu teknik bilgi gerektirdiğinden Mahkememizce bilirkişi incelemesi yaptırılmış, — oluşan bilirkişi heyeti 12/05/2022 tarihli raporda; davacı tarafın sunduğu deliller—- uygulaması, yazılan müzekkerelere verilen cevaplara istinaden; davacının 2006 yılından itibaren — olan markada —basıma hazır hale getirilmesi, okuyucuya ulaştırılmasına ilişkin hizmetler (—- iletişim ağları vasıtasıyla anılan hizmetlerin sağlanması da dahil)” hizmetlerinde davalı marka başvurusunda çok daha önceki tarihlerde markasal kullanımlarının tespit edildiğinden, davacının 6769 Sayılı SMK’nun 6/3. maddesi anlamında gerçek hak sahibi olduğu, davacı ve dava konusu marka incelendiğinde, her iki taraf markasının da özel bir çalışma sonucu oluşturulduğu, davalını sonradan emtia genişletmek sureti ile —– gibi yayınların basıma hazır hale getirilmesi, okuyucuya ulaştırılmasına ilişkin hizmetler (—- iletişim ağları vasıtasıyla anılan hizmetlerin sağlanması da dahil)” hizmetlerinde tescil alabileceği, bu durumun hayatın olağan akışı içerisinde mümkün olabileceği, davalı yanın dava konusu marka tescil müracaatını gerçekleştirirken “kötüniyetli” olduğunu gösterir herhangi bir verinin dosya içerisinden anlaşılamaması nedeni ile takdiri Mahkemeye ait olmak üzere, davacının kötü niyetle hareket ettiğine dair kanaat oluşmadığı, davalı tarafın marka tescil tarihinin 29 Şubat 2016 olduğu, huzurdaki davanın 31 Mayıs 2021 tarihinde açıldığı, davacı tarafın dava açmadaki hukuki sürecinin 29 Şubat 2021 tarihinde sona erdiği, ancak davacı tarafın; —-tescil numaralı ibareli markasına 16 Mayıs 2018 tarihinde —- başvuru yaptığı, davalının 20 Temmuz 2018 tarihinde bu markaya itiraz ettiği, marka sicilinden de anlaşıldığı üzere itirazın 13 Ağustos 2018 tarihinde davacıya tebliğ edildiği, davacının bu tarihi, “—- markasının davalı tarafından kullanıldığının öğrenildiği tarih olarak belirttiği göz önüne alınırsa, davacının takdiri Mahkemeye ait olmak üzere, hak düşürücü süre içerisinde davayı açtığının kabul edilebileceği, yine bu kapsamda 7266 sayılı yasa ile bazı istisna durumlar hariç her türlü dava açma, zaman aşımı ve hak düşürücü sürelerin önce 30.04.2020 tarihine kadar durdurulduğu, bu sürenin daha sonra —kararı ile 15.06.2020 Tarihine kadar uzatılmış olduğu—- nedeniyle zaman aşımı ve hak düşürücü sürelerin 13.03.2020 ile 15.06.2020 tarihleri arasında 96 gün için durdurulduğu göz önüne alınacak olursa, takdiri Mahkemeye ait olmak üzere, davacının hak düşürücü süre içerisinde davayı açtığının kabul edilebileceği yönünde görüş bildirilmiştir. Sınai Mülkiyet Kanununun 25/1. maddesinde marka hükümsüzlüğü halleri sayılmış olup, SMK’nun 5. ve 6. maddelerinde sayılan hallerden birinin mevcut olması halinde Mahkeme tarafından markanın hükümsüzlüğüne karar verileceği belirtilmiştir.Davacı tarafça marka hükümsüzlüğü talepleri SMK’nun 6/3. maddesi uyarınca tescilsiz marka kullanımı nedeniyle marka üzerinde hak elde edilmesi ve 6/9. maddesi uyarınca markanın kötü niyetle tescil edildiği iddialarına dayandırılmıştır.SMK’nun 25/1 ve 6/3. maddeleri uyarınca, başvuru tarihinden veya varsa rüçhan tarihinden önce tescilsiz bir marka veya ticaret sırasında kullanılan bir başka işaret için hak elde edilmişse, bu işaret sahibinin marka hükümsüzlüğü talebinde bulunabileceği düzenlenmiştir. SMK’nun 6/9. maddesinde ise kötüniyetle yapılan marka başvurularının itiraz üzerine reddedileceği düzenlenmiştir.
Alınan bilirkişi raporu ile davacının “— markasını —yer alan “—-yayınların basıma hazır hale getirilmesi, okuyucuya ulaştırılmasın ilişkin hizmetler (—-iletişim ağları vasıtasıyla anılan hizmetlerin sağlanması da dahil)” mal ve hizmetleri için 2006 yılından bu yana tescilsiz olarak yoğun bir şekilde kullandığının tespit edildiği, davacının bu marka üzerinde, SMK’nun 6/3. maddesi uyarınca tescilsiz kullanım nedeniyle hak elde ettiği, davalının —tescil tarihli, —- tescil numaralı —-markası ile davacının tescilsiz olarak kullandığı “—markalarının esas unsurlarının — ibaresi olduğu, diğer kelimelerin tanımlayıcı nitelikte olması nedeniyle markaları farklılaştırmaya yetmediği, davalının markasının kapsamında kalan —gibi yayınların basıma hazır hale getirilmesi, okuyucuya ulaştırılmasın ilişkin hizmetler— iletişim ağları vasıtasıyla anılan hizmetlerin sağlanması da dahil)” hizmetlerinin davacının tescilsiz kullanım nedeniyle hak kazandığı hizmetlerle aynı olduğu, markaların ortalama tüketiciye hitap etmeleri nedeniyle, markalar arasında karıştırılma ihtimali bulunduğu, zira tüketicilerin her iki markayı her zaman aynı anda görüp detaylarını karşılaştırabildiğini düşünmenin hayatın olağan akışına uygun olmadığı gibi, markada yer alan yardımcı unsurlar ile ayrım gücü az olan ifadelerin her zaman hatırında tutabileceğinin de düşünülemeyeceği, tüketicilerin daha önce gördüğü, yararlandığı, satın aldığı ve denediği bir malın yahut hizmetin markasının, göz ve kulağında kalan izine, hatırlayabildiği kadarıyla hafızasında kalan özelliklerine dayanarak, sonraki aynı veya benzer mal ve hizmetlere ilişkin alışverişlerinde de aynı veya benzer markayı taşıyan ürünü satın almak yahut hizmetten yararlanmak isteyeceği, davalının markasını gören veya duyan tüketicilerin daha önce tanıdığı davacı markalarının bir başka versiyonu, serisi veya uzantısı olduğunun ya da davacının vermiş olduğu bir lisans gereği ürünler üzerinde kullanıldığının algılanmasına yol açabileceği kanaatine varılmıştır.
Her ne kadar davacının marka üzerinde tescilsiz kullanım nedeniyle hak elde ettiği ve davalının markasının davacının markası ile karıştırılabileceği kanaatine varılmışsa da, SMK’nun 25/6. maddesi uyarınca, marka sahibi, sonraki tarihli bir markanın kullanıldığını bildiği veya bilmesi gerektiği halde bu duruma birbirini izleyen beş yıl boyunca sessiz kalmışsa, sonraki tarihli marka tescili kötüniyetli olmadıkça, markasını hükümsüzlük gerekçesi olarak ileri süremez. Davacının davalıdan önce tescil edilen bir markası mevcut olmadığından bu madde uygulanamasa da, 556 sayılı KHK’de hak düşürücü süre mevcut olmadığından, yerleşik yargı kararları ile hak sahibinin 5 yıl boyunca dava açmaması halinde sessiz kalma nedeniyle hak kaybına uğradığı kabul edilmiştir. TMK’nin 2. maddesi uyarınca dava açılması açıkça hakkın kötüye kullanılması niteliğinde ise ve bu durum dava dosyasından ortaya konulabiliyorsa, sessiz kalma yoluyla hak kaybının bir itiraz olarak kabul edilip, hâkim tarafından resen dikkate alınması gerekir. TMK’nin 2/2. maddesi gereğince bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasının hukuk düzeninin tarafından korunamaz. Davacının davalıya ait ticaret sicil kaydından ve 29/02/2016 tescil tarihli markasından haberdar olmadığına dair iddiasının, her iki şirketin de—faaliyet göstermeleri, ticaret sicil ve marka tescil kayıtlarının herkese açık olması nedeniyle kabulü mümkün değildir. Davacının basiretli bir tacir gibi hareket ederek davalının tescil edilen markasıyla ilgili hukuki yollara başvurması gerekirken, aradan 5 yıldan daha uzun bir süre geçtikten sonra bu davayı açamayacağı, — nedeniyle hak düşürücü sürelerin 96 gün uzatıldığına dair bilirkişi görüşünün ve davacı iddiasının yerinde olmadığı, bu durumun davanın açıldığı tarihi kapsamadığı, ayrıca 5 yıllık sürenin TMK’nun 2. maddesi uyarınca olayın özelliklerine göre belirlenmiş bir süre olduğu, bu nedenle davacının SMK’nun 6/3. maddesi uyarınca davalıya ait markanın hükümsüzlüğünü talep edemeyeceği anlaşılmıştır.Davacı tarafça davalının markasını hükümsüzlüğü talep edilen mal ve hizmetlerde kullanmadığı iddia edilmişse de, bu nedenle marka iptali talebiyle dava açılmamış olduğu, davalının kötüniyetle marka tescil ettirdiği iddiasını ispatlamak amacıyla bu iddiada bulunulduğundan, davalının markasını kullanıp kullanmadığı araştırılmamıştır.Davalının markasının kötüniyetle tescil edildiği, bu nedene hak düşürücü sürenin dikkate alınamayacağı iddia edilmişse de, davalı tarafın davacı şirketten 8 yıl önce, 22/10/1998 tarihinde —-ibaresini içeren ticaret unvanı ile ticaret sicil kaydını yaptırdığı, faaliyet alanları içinde insan kaynakları danışmanlığının yanı sıra personel eğitiminin de mevcut olduğu, bu nedenle eğitim amaçlı dergi, kitap basımı hizmetleri için marka tescil ettirmesinin kötüniyetli tescil sayılamayacağı, yalnızca markaların benzer olamasının markanın kötüniyetli olarak tescil edildiğini kanıtlamak için yeterli olmayacağı, bu nedenle kötüniyetli tescil iddiasının ispatlanamadığı kanaatine varılmakla, davanın reddine karar vermek gerekmiştir.
H Ü K Ü M /Yukarıda açıklanan nedenlerle ;
Davanın REDDİNE,
Alınması gereken 80,70 TL harçtan peşin alınan 59,30 TL harcın mahsubu ile bakiye 21,40 TL harcın davacıdan tahsili ile Hazine’ye gelir kaydına,
Davalı vekiline —gereğince takdir olunan —ücreti vekaletin davacıdan tahsili ile davalıya ödenmesine,
Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
Davalı tarafından yapılan yargılama gideri bulunmadığından bu konuda karar verilmesine yer olmadığına,Kullanılmayan gider avansının karar kesinleştiğinde ve talep halinde ilgililere iadesine,
Dair; davacı vekili ile davalı vekilinin yüzüne karşı, gerekçeli kararın tebliğinden itibaren yasal 2 haftalık süre içerisinde istinaf yolu açık olmak üzere verilen karar, açıkça okunup, usulen anlatıldı.