Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Anadolu 1. Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2018/21 E. 2019/13 K. 29.01.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. İstanbul Anadolu 1. FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ

GEREKÇELİ KARAR

ESAS NO : 2018/21
KARAR NO : 2019/13

DAVA : Marka (Marka Hükümsüzlüğünden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 15/01/2018
KARAR TARİHİ : 29/01/2019

Mahkememizde görülmekte bulunan Marka (Marka Hükümsüzlüğünden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
İSTEM: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili şirketin Türkiye’de ve yurtdışına ihracat olarak çocuk giyim ve aksesuar üretim, dağıtım ve pazarlama alanında bilinen——— gibi birçok büyük ve tanınmış markanın sahibi olduğunu, müvekkili davacıya ait markaların çocuk-bebe giyim ve aksesuar alanında annelerce en bilinir markalar arasında olduğunu, ayrıca müvekkilinin —–” isimli markasının ise; logosu olan ayıcık görselinin —- başvuru numarası ile bugün nerdeyse 30 yıldır piyasada var olan çok yoğun üretilen, pazar payı çok büyük, çocuk giyim ve aksesuar sektörünün en bilinir markalarından biri olduğunu, müvekkili davacının markası olan ———— isim olarak bilinirliği yüksek bir marka olup, aynı zamanda çeşitli görsellerle de marka tescil belgesi olduğunu, işbu dilekçe ile hükümsüzlüğü ve iptali talep edilen dava konusu —-” ibareli markanın davalı adına Türk Patent Kurumu nezdinde 07.07.2011 tarih ve—— Başvuru ve tescil no ile 03 / 24 / 25 / 28 / 35 / şeklinde davalı adına belirtilen emtia ve hizmetler için tescil edildiğini, ancak huzurdaki dava konusu —- ibareli mezkûr marka davalı tarafından tescil edildiği emtia ve hizmetlerin hiçbiri için 6769 Sayılı Sinai Mülkiyet Kanunu’nun markayı kullanma olarak kabul ettiği şekilde bugüne kadar kullanılmamış olup, davalı yan tarafından tescil tarihinden beri kullanılmamasına rağmen, davalı yan adına kayıtlı olması nedeniyle müvekkili şirketin marka hukukuna ilişkin haklarının haksız olarak kısıtlandığını, bu nedenle davalı adına kayıtlı bulunan ve davalı yanca yaklaşık 7 yıldır bugüne kadar hiç kullanılmayan “——–” markasının tescilinin belirtilen sınıflar açısından hükümsüzlüğüne karar verilmesini talep etme zaruretinin hasıl olduğunu belirterek, öncelikle, mevcut durumun korunması ve davanın etkinliğini temin etmek amacı ile ——- başvuru kod numarası ile davalı yan adına tescilli bulunan ‘—– ” ibareli markanın —- nezdinde tutulan sicil kaydına, dava sonuçlanıncaya dek 3. kişilere devri önleyecek şekilde teminatsız olarak tedbir konulmasına, Türk Patent Kurumu nezdinde 07.07.2011 tarih ve —– Başvuru ve tescil no ile davalı adına kayıtlı ancak tescil tarihinden itibaren——— şeklinde belirtilen emtia ve hizmetlerde hiçbir şekilde ve surette kullanılmayan,———-” ibareli markanın, tescil edildiği 03 / 24 / 25 / 28 / 35. sınıfa bağlı tüm emtia ve hizmetler yönünden kanunun ilgili maddelerine istinaden hükümsüz sayılmasına, iptaline ve markalar sicilinden terkinine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
DAVAYA CEVAP: Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; öncelikle Mahkeme tarafından işbu davanın konusu ile aynı nitelikte olan ve Bursa ——–. Asliye Ticaret Mahkemesinde görülen ——– Esas sayılı dava ile birleştirilmesine, birleştirme taleplerinin kabul edilmemesi halinde, işbu davanın sonucuna direk etkili olması nedeni ile Bursa —– Asliye Ticaret Mahkemesi tarafından 2017/1575 Esas sayılı dava dosyasının bekletici mesele yapılmasına, müvekkilinin hak sahibi olduğu mevcut logoyu ve markasını 07.07.2011 başvuru tarihiyle 03/24/25/28/35. sınıfları kapsayacak şekilde ——- başvuru no ve 197 tescil yayın bülten numarası ile tescil ettirdiğini, müvekkilinin söz konusu markayı süreç içerisinde kullandığını veya kiraya verdiğini, halen de kullanımın devam ettiğini, müvekkilinin hak sahibi olduğu markanın adına tescilli ve tanınmış marka olduğunu, çok uzun bir süredir müvekkilinin varlığına ait olarak gerek yurt içinde ve gerekse yurt dışında tanınmış marka olduğunu belirterek, hukuki dayanaktan yoksun, haksız ve kötü niyetli işbu davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Dava; davalı adına kayıtlı —– numaralı “——— markasının tescilli olduğu,——.sınıflarda etkin olarak kullanılmadığı iddiasıyla açılan marka iptali davasıdır.
Davalıya ait—– numaralı “—–+Şekil” markasının tescil kaydı dosya içine getirtilmiş, incelendiğinde, davalı adına —–. sınıflarda tescilli olduğu, koruma tarihinin 06/07/2011, tescil tarihinin ise 07/08/2012 olduğu tespit edilmiştir.
Bursa —-. Asliye Ticaret Mahkemesinde görülmekteyken görevsizlik kararı ile Bursa————-. Asliye Hukuk Makemesine gönderilen —- Esas, —– Karar sayılı karar incelendiğinde, taraflar arasında görülmekte olan haksız rekabet davası olduğu tespit edilmekle, konularının bağlantılı olmaması nedeniyle mahkememizde açılan davanın bu dava ile birleştirilmesi talebinin reddine karar verilmiştir.
Dava tarihinden önce yürürlükte olan 556 sayılı KHK’nın 14. maddesi ile, markanın kullanılması zorunluluğu getirilmiştir. KHK’da öngörülen 5 yıllık kesintisiz kullanmama hali söz konusu olduğunda, markanın iptaline mahkeme tarafından karar verilebileceği ve marka korumasının sona ereceği düzenlenmiştir. Ancak bu hüküm Anayasa Mahkemesi’nin 14/12/2016 tarihli ve —- Esas ve— Karar sayılı kararı ile iptal edilmiştir. İptal gerekçesinde; tescilden önce kullanımla yahut kullanım olmaksızın tescille kazanılan marka hakkının mülkiyet hakkı kapsamında olduğu, bu sebeple marka üzerindeki hakkın temel haklardan olduğu, sadece kanunla sınırlandırılabileceği, 556 sayılı KHK’nin 14. maddesiyle getirilen kullanma külfetinin mülkiyet hakkı kapsamında bulunan bir sınırlandırma olduğu, mülkiyet hakkına ancak kanunla sınırlandırma getirilebileceği, Kanun Hükmünde Kararname ile sınırlandırma getirilemeyeceği, bu durumun Anayasanın 91. maddesinin 1. fıkrasına aykırı olduğu belirtilmiştir.
Her ne kadar Türkiye’nin taraf olduğu —–19. maddesinde de benzer bir hüküm mevcutsa da, bu hükmün markanın kullanma zorunluluğunun mevcut olması halinde uygulanabileceği, 556 sayılı KHK’nin 14.maddesinin iptali ile iç hukukumuzda markanın kullanılması zorunluluğunun kalmadığı, bu nedenle —–hükümlerinin uygulanmasının da mümkün olmadığı anlaşılmaktadır. Bu karardan sonra 10/01/2017 tarihinde yürürlüğe giren 6769 numaralı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun 9. ve 26. maddesinde de markanın 5 yıl içinde ciddi şekilde kullanılmamış olması halinde iptaline karar verilebileceği düzenlenmiştir. Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararı ile Sınai Mülkiyet Kanunun yürürlüğe girmesi arasında 4 günlük bir süre mevcuttur. Bu durum, kullanmama nedeniyle marka iptalinde belirtilen 5 yıllık sürenin hangi tarihte başlatılacağı konusunu tartışmalı hale getirmiştir.
Bir Kanunda geçmişe etkili olacağı açıkça belirtilmediği sürece her Kanun kural olarak ileriye etkili olmak üzere hüküm ve sonuç doğurur. Bunun aksinin düşünülmesi hukuk güvenliğin ile bağdaşmaz. Anayasa Mahkemesi’nin bir kararında belirtildiği gibi, Anayasa’nın 2. maddesinde belirtilen hukuk devleti, eylem ve işlemleri hukuka uygun, insan haklarına dayanan, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, her alanda adil bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, Anayasa’ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, hukukun üstün kurallarıyla kendini bağlı sayan, yargı denetimine açık olan devlettir. Hukuk devleti ilkesinin önkoşullarından biri kişilerin hukuki güvenliğinin sağlanmasıdır. Hukuk devletinin sağlamakla yükümlü olduğu hukuk güvenliği ilkesi, hukuk normlarının öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılan ortak değerdir. Kural olarak hukuk güvenliği kanunların geriye yürütülmemesini zorunlu kılar. “Kanunların geriye yürümezliği” olarak adlandırılan bu ilke uyarınca, kanunlar kamu yararı ve kamu düzeninin gerektirdiği, kazanılmış hakların korunması, mali haklarda iyileştirme gibi kimi ayrıksı durumlar dışında ilke olarak yürürlük tarihinden sonraki olay, işlem ve eylemlere uygulanmak üzere çıkarılır. Geçmiş, yeni çıkarılan bir kanunun etki alanı dışında kalır. Bu nedenle, sonradan yürürlüğe giren kanunların geçmişe ve kesin nitelik kazanmış hukuksal durumlara etkili olmaması hukukun genel ilkelerindendir Kararda söz edilen kamu yararı veya kamu düzeni istisnalarının uygulanabilmesi için Kanunun geçmişe yürürlüğüne ilişkin açık bir düzenleme yapılması da gerekir. Anayasa Mahkemesi’nin 556 sayılı KHK’nin 14. maddesini iptal etmesi nedeniyle Türk Hukukunda markanın kullanılmasını zorunlu kılan bir düzenleme kalmamış olup, 6769 sayılı SMK yürürlüğe girdiği tarihte de böyle bir hüküm bulunmamaktadır. Sınai Mülkiyet Kanunu ile hem markayı kullanma zorunluluğu düzenlenmekte, hem de buna aykırı davranılmasına bazı sonuçlar bağlanmaktadır.
Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararının Resmi Gazete’ de yayınlandığı 6 Ocak 2017 tarihi itibariyle tescilli bir markanın kullanılmamasına bağlı iptalini düzenleyen hüküm iptal edilmiştir.——-Bu sebeple artık markadan doğan mülkiyet hakkı üzerinde kullanılmamaya bağlı bir yaptırım söz konusu değildir. Dolayısıyla 7 Ocak 2017 günü marka sahibine karşı markasını 5 yıldan uzun süredir tescilli olmasına rağmen kullanmaya başlamadığı gerekçesiyle dava açılamayacağı gibi, 10 Ocak 2017 günü Sınai Mülkiyet Kanununun 9. ve 26. maddesinin geçmişe de etkili olacağı açıkça belirtilmediğinden, bu Kanun ile markanın kullanılmamasına sonuç bağlandığı gerekçesiyle Kanunun yürürlüğe girmesinden önceki tarihteki kullanmama haline, geçmişe etkili olarak sonuç bağlanması ve dava açılması da mümkün değildir.
Tüm bu nedenlerle, Sınai Mülkiyet Kanunu ile getirilen kullanmama nedeniyle marka iptali, Kanun yürürlüğe girdiği tarihte iç hukuk sistemimizde yer almadığından ve Anayasa Mahkemesi kararı ile tüm sonuçları ile daha önce ortadan kalkmış olduğundan, 5 yıllık kullanmama süresi de Sınai Mülkiyet Kanununda yeni getirilen düzenleme ile yeniden başlayacağı, bu Kanunla ilk defa getirilen kullanma zorunluluğuna bağlanan sonucun ancak Kanunun yürürlüğe girmesinden 5 yıl sonra ortaya çıkabileceği, dolayısıyla 10.01.2022 tarihinden önce açılacak bu tür davaların mevsimsiz dava olmaları nedeniyle reddi gerekeceği anlaşılmakla, davanın reddine karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davanın REDDİNE,
2- 44,40 TL karar ve ilam harcı tayini ile peşin alınan 35,90 TL harcın mahsubu ile bakiye 8,50 TL harcın davacıdan tahsiline,
3- Davalı yararına karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince 3.931,00 TL vekalet ücreti takdiri ile davacıdan alınarak, davalıya verilmesine,
4- Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
Davalı tarafından yapıldığı anlaşılan 18,00 TL yargılama giderinin davacıdan alınarak, davalıya verilmesine,
Taraflarca yatırılan gider avanslarından kullanılmayan miktarların karar kesinleştiğinde ve istek halinde taraflara iadesine,
Dair; gerekçeli kararın tebliğ tarihinden itibaren 2 hafta içerisinde istinaf yolu açık olmak üzere verilen karar, davacı vekili ile davalı asil ve davalı vekilinin yüzlerine karşı, açıkça okunup, usulen anlatıldı.