Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Anadolu 1. Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2017/154 E. 2018/371 K. 25.12.2018 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. İstanbul Anadolu 1. FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ

GEREKÇELİ KARAR

ESAS NO : 2017/154
KARAR NO : 2018/371

DAVA : Marka (Marka Hükümsüzlüğünden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 17/08/2017
KARAR TARİHİ : 25/12/2018

Mahkememizde görülmekte bulunan Marka (Marka Hükümsüzlüğünden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
İSTEM: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; 6769 sayılı SMK. ‘nın 9/1. maddesinde, tescil tarihinden itibaren beş yıl içinde haklı bir sebep olmadan tescil edildiği mal ve hizmetler bakımından marka sahibi tarafından Türkiye’de ciddi bir biçimde kullanılmayan ya da kullanımına beş yıl kesintisiz ara verilen markanın iptaline karar verilir denilmiş olup, 26/1-a maddesinde ise, 9. maddenin birinci fıkrasında belirtilen hallerin mevcut olması durumunda, Türk Patent ve Marka Kurumu tarafından markanın iptaline karar verilebileceğinin hüküm altına alındığını, şu halde, kural olarak yasanın anılan maddelerinin varlığında, tescilli bir markanın 5 yıl süreyle kullanılmamış olması ya da kullanımına 5 yıl süreyle ara verilmesi durumunda, Türk Patent ve Marka Kurumu’nun talep üzerine markanın iptaline karar verebileceğini, ne var ki, yasanın 9/1. maddesinin 6769 sayılı SMK.’nın 190/1-c maddesi gereğince derhal yürürlüğe girmiş olmasına karşın, 26.maddenin henüz yürürlükte olmadığını, bir başka anlatımla, SMK.’nın 9/1-a maddesine dayalı olarak markanın iptaline kararı verecek makamın, an itibariyle kaçınılmaz olarak TRIPS. ‘in 19/1 ve SMK’nun 156/1. maddeleri gereğince Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemeleri, bu tür bir iptal davasının davacısı ise, iptali talep edilen markanın varlığından zarar gören ya da en azından zarar görme tehlikesi içinde bulunan gerçek veya tüzel kişilerle ilgili sair kurum ve kuruluşlar olacağını, kısaca 6100 sayılı HMK.’nm 114/1-h maddesi gereğince hukuki yararı bulunan herkesin eldeki davayı açabileceğini, müvekkili …’nin 19, 27 ve 39. sınıftaki ürün ve hizmetler yönünden eylemli olarak ticari faaliyette bulunan ve/veya ticari çalışmaları kapsamına almayı planlayan ticari bir teşebbüs olduğunu, öyle ki, “——————- ibaresinin zaten ———————— tescil numarası altında müvekkili ——————— adına marka olarak tescil ettirilmiş olduğunu, ne var ki bahsi geçen kök markasını yeni bir imaj ve sunumla aynı ya da farklı sınıflar yönünden tescil ettirmek istediğinde 19, 37 ve 39. sınıflardaki ürün ve hizmetler yönünden tescil ettirilmiş dava konusu——————– nolu marka nedeniyle tescil işleminin yapılamadığını, oysa davalı ———– şirketinin, adına tescil ettirilmiş dava konusu ———— tescil numaralı markasını, tescil belgesindeki sınıflarda yer alan ürün ve hizmetler yönünden eldeki davanın açıldığı tarihten geriye doğru son 5 yıldır 6769 sayılı SMK. ‘nun 9/2. maddesi anlamında kullanmadığını, dava konusu ———————– numaralı markayı adına tescil ettiren, ancak markasal olarak kullanmayan davalı —————- şirketinin, aslında hem marka kirliliğine neden olmakta, hem de müvekkili …’nin yapmayı planladığı marka başvurularına itiraz edip engel olduğunu, öte yandan 6769 sayılı SMK. ‘nm 156/1 ve 156/5. maddelerinde görevli ve yetkili mahkemenin, çekişmeli marka sahibinin yerleşim yerindeki Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi olduğunun hüküm altına alındığını, davalı ————– şirketinin ticari merkezinin ise yukarıda bildirilen adres olup, görevli ve yetkili mahkemenin İstanbul Anadolu Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi olduğunu, açıklanan nedenlerle son 5 yıldır markasal olarak kullanılmayan çekişmeli markanın varlığından zarar gören ya da en azından zarar görme tehlikesiyle karşı karşıya kalan müvekkili …’nin, dava konusu ——————- tescil numaralı markanın 19, 37 ve 39. sınıftaki ürün ve hizmetler yönünden iptal edilmesi için eldeki davayı açmak zorunda kaldığını belirterek, davalı ——– adına tescil ettirilmiş dava konusu ——————— tescil numaralı markayı, tescil belgesinde yer alan ve Nice Antlaşmasına göre hazırlanmış olan mal ve hizmetlerin sınıflandırılmasına ilişkin——————- nolu Tebliğ’in 19, 37 ve 39. sınıflardaki urun ve hizmetler yönünden, dava tarihinden geriye doğru son 5 yıldan bu yana 6769 sayılı SMK.’nın 9/1, maddesi anlamında ciddi bir şekilde kullanmadığını, kaldı ki, anılan sınıftaki ürünler yönünden son 5 yıldır kullanılmama gerçekliğiyle ilgili olarak yasa değişikliği, savaş, ambargo, deprem, haksız grev veya benzeri haklı bir neden de mevcut olmadığını, açıklanan nedenlerle dava konusu —————- tescil numaralı markanın 19, 37 ve 39. sınıftaki ürün ve hizmetler yönünden ciddi markasal kullanılmama nedenine dayalı olarak iptal edilmesi için Yüksek Mahkeme’ye başvurmanın zorunlu olduğunu, bu nedenler, tüm dosya kapsamı ve resen belirlenecek nedenlerle Yüksek Mahkeme’ce kurulacak hükmün infazının temini, işin aciliyeti, açılan davanın konusuz kalmasının önlenmesi ve davadan beklenen amaçlarının gerçekleşmesini teminin, 6100 sayılı HMK.’nun 389 ve devamı maddeleri ile 6769 sayılı SMK/nın 159. maddesi gereğince, dava konusu ——————- tescil numaralı markanın —————–. sınıflardaki ürün ve hizmetler yönünden, eldeki davanın sonuçlanıp kesinleşmesine kadar 3.kişilere devri ya da 3.kişiler yararına işlem tesisinin önlenmesi için takdiren teminat alınmaksızın marka siciline ihtiyatî tedbir konulmasına; davalı ————- adına tescil ettirilmiş ———- tescil numaralı markanın Nice Antlaşmasına göre hazırlanmış mal ve hizmetlerin sınıflandırılmasına ilişkin ————.———— nolu Tebliğin ———–. sınıflardaki ürün ve hizmetler yönünden 6769 sayılı SMK/nın 26/1-a ve 190/1-a maddeleri delaletiyle 9/1. maddesi gereğince iptaline ve Türk Patent marka sicilinden terkin edilmesine karar verilmesini, talep ve dava etmiştir
Davacı vekili 07/06/2018 tarihli ıslah dilekçesi ile markanın iptalinin 03/10/2009 tarihinden itibaren etkili olmasına karar verilmesini talep etmiştir.
DAVAYA CEVAP: Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davanın süresinde açılmadığını, bu nedenle davanın süresinde açılmadığı için öncelikle reddine karar verilmesini, çünkü davacının davasının dayanağı olan 6769 Sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun 10.01.2017 tarihinde yürürlüğe girdiğini, davanın dayanağı olan SMK’ nun 9.maddesinin de doğal olarak 10.01.2017 tarihinde yürürlüğe girdiğini, markanın kullanılmasıyla ilgili SMK’nun 9/1. maddesinde “Tescil tarihinden itibaren beş yıl içinde haklı bir sebep olmadan tescil edildiği mal veya hizmetler bakımından marka sahibi tarafından Türkiye’de ciddi biçimde kullanılmayan ya da kullanımına beş yıl kesintisiz ara verilen markanın iptaline karar verilir. Aşağıda belirtilen durumlar da birinci fıkra anlamında markayı kullanma kabul edilir.Markanın ayırt edici karakteri değiştirilmeden farklı unsurlarla kullanılması Markanın sadece ihracat amacıyla mal veya ambalajlarında kullanılması. Markanın, marka sahibinin izni ile kullanılması da marka sahibi tarafından kullanım olarak kabul edilir.” denildiğini, Kanunların geriye yürümemesi ilkesinin genel bir hukuk kuralı olduğunu, bu nedenle henüz yeni yürürlüğe girmiş bir kanuna dayanılarak bir markanın 5 yıldan beri kullanılmadığını iddia ederek iptalini talep etmenin kanunların geriye yürümezliği ilkesini tanımamak anlamına geldiğini, müvekkilinin dava konusu ————– markasını tescil ettirmiş olduğu tarihte yürürlükte olan 556 Sayılı KHK’nın 14.maddesinin Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edildiğini, müvekkilimizin markasını tescil ettirdiği tarihte markanın 5 yıl içinde kullanılması gerektiği, kullanılmaması durumunda iptal edileceğini hükme bağlayan bir kanun hükmü bulunmadığını, kanunların geriye yürümezliği ilkesi uyarınca da 10.01.2017 tarihinde yürürlüğe girmiş olan bir kanundan dolayı müvekkilinin markasının iptali talep edilemeyeceği için iş bu davanın öncelikle bu nedenden dolayı işin esasına girilmeden reddine karar verilmesini , müvekkili —————-Şirketinin———–tarihinde İstanbul Ticaret Odasına kayıt olduğunu, yaklaşık 10 yıldan beri akaryakıt istasyonu işletmeciliği ve inşaat işleri konusunda faaliyet gösterdiğini, müvekkil firmanın ticaret unvanının esas unsuru olan —————- ibaresindeki——————- kelimesinin müvekkili firma sahiplerinin soy ismi olan ————————– kelimesinden kısaltılarak kullanılması sonucu meydana getirildiğini, müvekkili firmanın kısaca çevresinde ve hatta kendilerine kesilen tedarikçi faturalarında bile ——————- ismiyle anıldığını, müvekkilinin akaryakıt istasyon yöneticiliği ve inşaat hizmetlerinde kullanılmak üzere ticaret ünvanlarının esas unsuru olan ——— kelimesini kısaltarak ————— markasını türettiğini ve ————— markasını tescillemek için ———- tarihinde ———–Başkanlığı’na başvurduğunu, müvekkilinin başvurusunun 20.05.2003 tarih ve 93 sayılı Resmi Marka Bülteninde yayınlandığını, 3 aylık ilan süresi içerisinde herhangi bir itiraz gelmemesi üzerine—————– markasının müvekkili adına tescil edildiğini ve bu tescilin 08.10.2004 tarih ve 369 sayılı Resmi Marka Gazetesinde yayınlandığını, müvekkilinin ————— markasını türetmesi, tescillemesinin ve kullanmasının davacının ——— markasını kullanması ve tescillemesi ile bir ilgisi bulunmadığını, müvekkilinin ——- markasını tescillemesinin davacının ilk ————————- markasını tescillemesinden 3 yıl önce olduğunu, davacı firmanın ———– unvanıyla kurulduğunu, —–yılında unvan değişikliği yaptığını ve ünvanını ——————–şeklinde değiştirdiğini, davacının ——–ünvanını kullanmasının müvekkilinin ———- markasını tescillemesinden 4 yıl sonra olduğunu, davacının ilk ————- markasının tescil başvurusunun ——— tarihi olup, müvekkilinin ——– markasının tescil başvuru tarihinden 3 yıl sonra olduğunu, davacının marka başvurusunun ———- nolu emtia sınıfındaki “——————————————————— ile bunların katkıları, taşıt yakıtları dahil sıvı ve gaz yakıtlar, benzin, mazot, fuel oil, kerosen (gazyağı), kimyasal olmayan motor yakıtı katkıları …katı yakıtlar: kömürler, petrokok (briket kömürü), kok kömürleri, linyit kömürleri, odun, odun kömürleri, suni kömürler…”emtialarına ilişkin olup davacının her ne kadar akaryakıt istasyonlarında bazı ürünlerin (———- emtia markası olarak satışı yapılsa da davacının asıl iştigal konusu petrol ürünlerinin dağıtımı ve akaryakıt istasyonları vasıtasıyla satışının yapılması ve kara taşıtları ile ilgili bazı hizmetlerin verilmesi şeklinde olduğunu, yani davacının tescillemiş olduğu ———–markasının sadece motor yağı ve benzeri ürünlerin paketlenerek satılması olarak tanımlanan ———sınıfındaki emtiaların kapsamı ile sınırlı olduğunu, davacının yapmış olduğu ana hizmetlerin tescillemiş olduğu ———- markasının kapsamında olmayıp, müvekkilinin tescillemiş olduğu ve bu davada iptali istenilen —————markasının tescilli olduğu hizmet sınıfları (————-.sınıfta bulunan hizmetler) kapsamında olduğunu, davacının yıllarca yani bu davanın açıldığı tarihe kadar yaklaşık 10 yıl müvekkili adına tescilli olan —— markasını müvekkilinden izin almadan kullandığını, bu konuda açmış oldukları tazminat talepli marka hakkına tecavüzün giderilmesi davasının devam ettiğini, davacının ——– markasını——- tarihinde kullanmaya başladığı internetteki haberlerden anlaşıldığını, davacı her ne kadar kendi adına —–emtia sınıfında tescilli olan ——————— tescil nolu ———- markasını kullandığını iddia etmiş olsa da 10 yıl boyunca bazı hizmetler için müvekkili adına——- tescil numarası ile —————— hizmet sınıflarda tescilli ——————– markasını izinsiz kullanmış olup, davacının bu yıllara ait lisans bedelini müvekkiline ödemesi gerektiğini, bu konuda ayrıca haksız kullanım bedellerinin ödenmesi için dava açtıklarını, davacı firmanın kötü niyetli olduğunu, şöyle ki müvekkilinin markasının —— no lu hizmet sınıflarında yani özellikle de akaryakıt dağıtım-pazarlama işinin dahil olduğu hizmet sınıflarında ——- markasının tescilli olduğunu bile bile—– yılında sadece ——- no lu emtia sınıfında ——- markasını tescillediğini, ticaret ünvanını —- olarak değiştirdiğini, ancak asıl iştigal konusunun büyük bir kısmı tescil kapsamında olmadığı halde 10 yıl boyunca müvekkiline ait hizmet sınıflarında markayı kullandığını ve 2006 yılında sadece tabelalarını değiştirmek için 10 milyon dolar para harcadığı ———— markasını bedelsiz elde etmek amacıyla huzurdaki bu davayı açtığını, davacının sırf bu davayı açmak için yıllardan beri ——– nolu hizmet sınıflarının müvekkilinin tescil kapsamında olduğunu bilmesine rağmen ve ——- tarafından red edileceğini bilmesine rağmen —–nolu hizmet sınıflarında başvuru yaptığını ve bu başvuruların Türk Patent ve Marka Kurumu tarafından red edildiğini, davacının başvuru yaptığı —–.sınıftaki ”—- istasyonu hizmetleri (bakım, tamir ve akaryakıt dolum/).” hizmetleri bölümünün yaklaşık 14 yıldan beri müvekkili adına tescilli olduğunu, davacının ise 2006 yılından beri “akaryakıt dolumu” hizmetlerinde tescilsiz olarak kullandığı ——— markasını tescillemek için 2016 yılında başvuru yaptığını ve başvurusunun TPMK tarafından red edildiğini, davacının yıllardan beri müvekkiline ait olan tescil kapsamındaki hizmetlerde markayı izinsiz kullanması, 11 yıl sonra başvuru yapması ve sonra da haksız bu davayı açmasının kötü niyetli olduğunun göstergesi olduğunu belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Dava, davalı adına TPMK nezdinde tescilli —– tescil numaralı “————–” markasının tescil edildiği —sınıflarda kullanılmadığı iddiasıyla açılan kullanmama nedeniyle marka iptali davasıdır.
Davalıya ait marka tescil kayıtları dosya içine getirtilmiş, incelendiğinde, ———. sınıflarda 17/03/2014 tarihinde davalı adına tescil edildiği ve halen korumasının devam ettiği tespit edilmiştir.
Markanın ciddi şekilde kullanıldığını ispat yükü davalı tarafa ait olduğundan, davalıdan buna ilişkin tüm delillerini dosyaya sunması için süre verilmiş, davalı tarafça delil olarak gösterilen ticari belge ve kayıtlar üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılmıştır.
Dosyamız içerisine alınan 23.05.2018 tarihli bilirkişi raporunun incelenmesinde; satış faturaları üzerinde; alış faturalarında ——— TİCARET LTD Şirketi, satış faturalarında da antetli olarak ve kaşeli olarak——————— Şirketi adres ve mali bilgilerinin yer aldığı, yapılan tespitte eke konulan evraklar üzerinde ————————–” ibaresinin, evraklar üzerine basılan kaşelerde “——” ibaresinin kullanıldığı, “—– ibaresinin sadece kaşe üzerinde olması sebebi ile evrakların üzerinde eskiden beri kullanıldığı bilgisini kanıtlar nitelikte olmadığı, antetli kağıt ve zarflar, not kağıtları üzerinde kullanımı gösteren delillerin markasal kullanım için yeterli olmadığı, kurumsal bir şirketin işleyişi için gerekli dokümanlar olduğu, davacı ve davalı iş kolları karşılaştırıldığında, sektörde kesiştikleri alt sınıfın ———–.sınıfın “Kara araçları servis istasyonu hizmetleri (bakım, tamir ve akaryakıt dolumu).” olduğu, davacı tarafından istenen hükümsüzlük talebinin bu alt sınıf için değerlendirilebileceği, 37.sınıfın diğer alt sınıfları, —————sınıf için hükümsüzlük hallerinin oluşmadığına dair görüş bildirildiği anlaşılmıştır.
Dava tarihinden önce yürürlükte olan 556 sayılı KHK’nın 14. maddesi ile, markanın kullanılması zorunluluğu getirilmiştir. KHK’da öngörülen 5 yıllık kesintisiz kullanmama hali söz konusu olduğunda, markanın iptaline mahkeme tarafından karar verilebileceği ve marka korumasının sona ereceği düzenlenmiştir. Ancak bu hüküm Anayasa Mahkemesi’nin 14/12/2016 tarihli ve ————- Esas ve —————- Karar sayılı kararı ile iptal edilmiştir. İptal gerekçesinde; tescilden önce kullanımla yahut kullanım olmaksızın tescille kazanılan marka hakkının mülkiyet hakkı kapsamında olduğu, bu sebeple marka üzerindeki hakkın temel haklardan olduğu, sadece kanunla sınırlandırılabileceği, 556 sayılı KHK’nin 14. maddesiyle getirilen kullanma külfetinin mülkiyet hakkı kapsamında bulunan bir sınırlandırma olduğu, mülkiyet hakkına ancak kanunla sınırlandırma getirilebileceği, Kanun Hükmünde Kararname ile sınırlandırma getirilemeyeceği, bu durumun Anayasanın 91. maddesinin 1. fıkrasına aykırı olduğu belirtilmiştir.
Her ne kadar Türkiye’nin taraf olduğu TRIPs’nin 19. maddesinde de benzer bir hüküm mevcutsa da, bu hükmün markanın kullanma zorunluluğunun mevcut olması halinde uygulanabileceği, 556 sayılı KHK’nin 14.maddesinin iptali ile iç hukukumuzda markanın kullanılması zorunluluğunun kalmadığı, bu nedenle —————– hükümlerinin uygulanmasının da mümkün olmadığı anlaşılmaktadır. Bu karardan sonra 10/01/2017 tarihinde yürürlüğe giren 6769 numaralı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun 9. ve 26. maddesinde de markanın 5 yıl içinde ciddi şekilde kullanılmamış olması halinde iptaline karar verilebileceği düzenlenmiştir. Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararı ile Sınai Mülkiyet Kanunun yürürlüğe girmesi arasında 4 günlük bir süre mevcuttur. Bu durum, kullanmama nedeniyle marka iptalinde belirtilen 5 yıllık sürenin hangi tarihte başlatılacağı konusunu tartışmalı hale getirmiştir.
Bir Kanunda geçmişe etkili olacağı açıkça belirtilmediği sürece her Kanun kural olarak ileriye etkili olmak üzere hüküm ve sonuç doğurur. Bunun aksinin düşünülmesi hukuk güvenliğin ile bağdaşmaz. Anayasa Mahkemesi’nin bir kararında belirtildiği gibi, Anayasa’nın 2. maddesinde belirtilen hukuk devleti, eylem ve işlemleri hukuka uygun, insan haklarına dayanan, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, her alanda adil bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, Anayasa’ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, hukukun üstün kurallarıyla kendini bağlı sayan, yargı denetimine açık olan devlettir. Hukuk devleti ilkesinin önkoşullarından biri kişilerin hukuki güvenliğinin sağlanmasıdır. Hukuk devletinin sağlamakla yükümlü olduğu hukuk güvenliği ilkesi, hukuk normlarının öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılan ortak değerdir. Kural olarak hukuk güvenliği kanunların geriye yürütülmemesini zorunlu kılar. “Kanunların geriye yürümezliği” olarak adlandırılan bu ilke uyarınca, kanunlar kamu yararı ve kamu düzeninin gerektirdiği, kazanılmış hakların korunması, mali haklarda iyileştirme gibi kimi ayrıksı durumlar dışında ilke olarak yürürlük tarihinden sonraki olay, işlem ve eylemlere uygulanmak üzere çıkarılır. Geçmiş, yeni çıkarılan bir kanunun etki alanı dışında kalır. Bu nedenle, sonradan yürürlüğe giren kanunların geçmişe ve kesin nitelik kazanmış hukuksal durumlara etkili olmaması hukukun genel ilkelerindendir Kararda söz edilen kamu yararı veya kamu düzeni istisnalarının uygulanabilmesi için Kanunun geçmişe yürürlüğüne ilişkin açık bir düzenleme yapılması da gerekir. Anayasa Mahkemesi’nin 556 sayılı KHK’nin 14. maddesini iptal etmesi nedeniyle Türk Hukukunda markanın kullanılmasını zorunlu kılan bir düzenleme kalmamış olup, 6769 sayılı SMK yürürlüğe girdiği tarihte de böyle bir hüküm bulunmamaktadır. Sınai Mülkiyet Kanunu ile hem markayı kullanma zorunluluğu düzenlenmekte, hem de buna aykırı davranılmasına bazı sonuçlar bağlanmaktadır.
Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararının Resmi Gazete’ de yayınlandığı 6 Ocak 2017 tarihi itibariyle tescilli bir markanın kullanılmamasına bağlı iptalini düzenleyen hüküm iptal edilmiştir. Bu sebeple artık markadan doğan mülkiyet hakkı üzerinde kullanılmamaya bağlı bir yaptırım söz konusu değildir. Dolayısıyla ——— günü marka sahibine karşı markasını 5 yıldan uzun süredir tescilli olmasına rağmen kullanmaya başlamadığı gerekçesiyle dava açılamayacağı gibi, ——– günü Sınai Mülkiyet Kanununun 9. ve 26. maddesinin geçmişe de etkili olacağı açıkça belirtilmediğinden, bu Kanun ile markanın kullanılmamasına sonuç bağlandığı gerekçesiyle Kanunun yürürlüğe girmesinden önceki tarihteki kullanmama haline, geçmişe etkili olarak sonuç bağlanması ve dava açılması da mümkün değildir.
Tüm bu nedenlerle, Sınai Mülkiyet Kanunu ile getirilen kullanmama nedeniyle marka iptali, Kanun yürürlüğe girdiği tarihte iç hukuk sistemimizde yer almadığından ve Anayasa Mahkemesi kararı ile tüm sonuçları ile daha önce ortadan kalkmış olduğundan, 5 yıllık kullanmama süresi de Sınai Mülkiyet Kanununda yeni getirilen düzenleme ile yeniden başlayacağı, bu Kanunla ilk defa getirilen kullanma zorunluluğuna bağlanan sonucun ancak Kanunun yürürlüğe girmesinden 5 yıl sonra ortaya çıkabileceği, dolayısıyla 10.01.2022 tarihinden önce açılacak bu tür davaların mevsimsiz dava olmaları nedeniyle reddi gerekeceği anlaşılmakla, davanın reddine karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM:
1-Davanın REDDİNE,
2- 35,90 TL karar ve ilam harcı tayini ile peşin alınan 31,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 4,50 TL harcın davacıdan tahsiline,
3- Davalı yararına karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince 3.145,00 TL vekalet ücreti takdiri ile davacıdan alınarak, davalıya verilmesine,
4- Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
Davalı tarafından yapılan yargılama gideri bulunmadığından bu hususta karar tesisine yer olmadığına,
Taraflarca yatırılan gider avanslarından kullanılmayan miktarların karar kesinleştiğinde ve istek halinde taraflara iadesine,
Dair; davacı vekili ile davalı vekilinin yüzüne karşı, gerekçeli kararın tebliğinden itibaren yasal 2 haftalık süre içersinde istinaf yolu açık olmak üzere verilen karar, açıkça okunup, usulen anlatıldı.