Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Anadolu 1. Asliye Ticaret Mahkemesi 2022/756 E. 2023/228 K. 03.03.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. İstanbul Anadolu 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO: 2022/756 Esas
KARAR NO: 2023/228
DAVA: Tazminat (Haksız Fiilden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ: 26/09/2022
KARAR TARİHİ: 03/03/2023

Mahkememizde görülmekte olan Tazminat (Haksız Fiilden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,

GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ :
DAVA:Davacı vekili dava dilekçesinde özetle: 28/02/2019 tarihinde sürücü —— plakalı araç ile —– plakalı davalı sigorta şirketinin sigortalısı arasında maddi hasarlı trafik kazası meydana geldiğini, söz konusu kazada —— kusurlu olduğu, müvekkilinin ise işbu kazada kusurunun bulunmadığını, Karayolları Trafik Kanunu madde 99 Sigortacılar, hak sahibinin —– sigortası genel şartlarıyla belirlenen belgeleri, sigortacının merkez veya kuruluşlarından birine ilettiği tarihten itibaren sekiz iş günü içinde——–sınırları içinde kalan miktarları hak sahibine ödemek zorunda olduklarını, müvekkilimin 04.03.2019 tarihinde davalı sigorta şirketine başvuru yapılmış olmasına rağmen sigorta şirketinin kanunun emrettiği 8 iş günü içerisinde ödemekle zorunda olduğu tazminatı ödemediğini, müvekkilin haklarını(tazminatını) sebepsiz yere ödemeyerek ihlal ettiğini, ödemekle zorunlu olduğu tazminatı sürümcemede bırakarak sebepsiz zenginleşmeye gittiğini, tahsil etmeleri gereken tazminat alacağını yasal süresinde tahsil edilemediğini, alacağın zamanında tahsil edilememesinden ve faizini aşan zararın ortaya çıkmış olması sebebiyle aşkın zarar talebine ilişkin huzurdaki davayı açma zarureti doğduğunu, kazanın çift taraflı olduğu karşı yanın kusurlu olduğu dikkate alındığında açıkça sigortalısının kusurlu bulunduğu, müvekkilin ise kusurunun bulunmadığı dikkate alındığında müvekkilinin zarara uğratmak maksadıyla herhangi bir ödeme yapmadığını, davalı tarafa bildirimin yapıldığına ilişkin iletiyi sunduklarını bunun üzerine tarafımızca —— sayılı dosyası ile hasar tazminatının talep edildiğini,————- numarasıyla karar verildiğini, ——- tarafından karara itiraz edilmiş olup itiraz neticesinde 2021/İHK-1114 karar numaralı kesin karar ile sigorta şirketinin itirazlarının reddine karar verildiğini, müvekkilinin borcu tahsil etmek amacıyla borçluyu temerrüde düşürdüğü ancak borcunu ——- Tarihinde İcra kanalı ile tahsil edebildiğini, müvekkilin davalıdan talep ettiği Hasar Bedeli talebi temerrüde düşürdüğü tarihteki alım gücü ile tahsil edeceği tarihteki alım gücünün de aynı olmadığından ve müvekkilinin zarara uğrayacağı, dosyada tahsil edilen faizi ile alacaklı müvekkilinin zararını karşılar nitelikte bir bedel olmadığını, aşkın zararın, Türk Borçlar Kanunu’nun 122/1. maddesinde düzenlendiğini, bu nedenlere istinaden; HMK 107. Maddesi uyarınca fazlaya ilişkin talep ve dava haklarımız saklı kalmak kaydı ile; müvekkilinin alacağını zamanında tahsil edememesinden kaynaklanan belirsiz olan munzam zararının şimdilik 500,00 TL’sinin davalıdan avans faizi ile tahsilini,yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davalı yana tahmiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

CEVAP:Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Davacının taleplerinin haksız ve mesnetsiz olup reddi gerektiğini, söz konusu hasar sonucu davacının aracında meydana gelen hasar bedelinin tazmini talepli müvekkil şirkete ihbar yapıldığı ve söz konusu ihbar üzerine müvekkil şirket nezdinde—— numaralı hasar dosyası açıldığı ve incelemelere başlandığını, başvuru tarihi itibariyle davanın zamanaşımına uğradığı başvurunun reddini talep etiklerini, Karayolları Trafik Kanunu’nun 109.maddesine göre Motorlu araç kazalarından doğan maddi zararların tazminine ilişkin taleplerin, zarar görenin, zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak iki yıl ve herhalde, kaza gününden başlayarak on yıl içinde zamanaşımına uğrayacağını, Kazanın —– tarihinde meydana geldiğini, 2 yıllık zamanaşımı süresinin —- tarihinde dolacağını, ilgili talep zamanaşımına uğradığından talebin reddinin gerektiği, davadan önce davacının zararı —— verilen kesin hükme istinaden müvekkili sigorta şirketi tarafından karşılandığını, poliçeden kaynaklı başkaca sorumluluğu bulunmadığını, söz konusu kazaya ilişkin olarak davacının kendi kanıtlarına da bakıldığında 29/07/2020 tarihinde başlayan yargılamanın 19.01.2021 tarihinde dosya borcu ödenmiş bir şekilde ve davacının zararı tahkim kararı nispetinde karşılanarak sonuçlandığını, davacıya yapılan ödemenin üzerinden neredeyse 2 yıl zaman geçmişken öne sürdüğü bu talebinde hiçbir ekonomik veya hukuki menfaati bulunmamakla birlikte tahkim yargılamasında öne sürmediği bu talebine karşı kesin hüküm itirazları olduğunu, başvuran vekilinin, hasar bedeli talebinin geç ödenmesi veya ödenmemesi durumunda aşkın zarar doğacağını iddia ettiğini, şirket nezdinde açılan hasar dosyasında ——-kapsamında gerekli incelemeler yapıldığı ve ekli——– ekranından görüleceği üzere sigortalının kusursuz tespit edilmiş olması nedeniyle ödeme yapılmadığını, başvuran vekilinin soyut ve ispata dayanmayan munzam zarar talebinin reddi gerektiği, meydana gelen hasar sebebiyle oluşan zararın enflasyon ve kur farkı ile arttığı belirtilmişse de araç bedellerinin de —— farkından daha büyük bir hızla artış gösterdiğini, zarar miktarı sabit kalmakla birlikte hasarlı araçların değerinin de aynı oranda artmakta olduğunu ödenecek tazminattan daha fazla bir zarara uğranmayacağının tespit edilebileceğini, aksi durumu kabulü ise sebepsiz zenginleşme yol açacağını, munzam zararın tazmin edilebilmesi için borçlunun kusurlu olması gerektiğini, yapılan eksper incelemesi sonucunda tespit edilen zarar miktarı ödenerek başvuranın tüm zararlarının karşılandığını, başvuran vekili tarafından alınan harici raporda daha yüksek miktarda zarar hesaplanması borçlunun kusuru olarak nitelendirilemeyeceğini, başvuru sahibi vekilince tazminat talebi müvekkili şirkete iletilmediğinden başvuru sahibi vekilinin müvekkili şirketin tazminat ödemesinin önüne geçmek amacıyla kötü niyetli olarak eksik başvuru yaparak süreci uzattığı ve şirketin cevap vermesini engellediğinin anlaşıldığını, başvuranın sunmuş olduğu evraklardan da tespit edileceği üzere müvekkil şirketin hukuki bir hesaplama yapabilmesinin mümkün olmadığını, genel şartlara aykırı olarak eksik evrak gönderilen bu başvuruda müvekkil şirketin sorumluluğundan ve kusurundan bahsedilemeyeceğini, başvuran vekiline eksikliği tamamlaması için de bilgilendirme yapıldığını, başvuran vekili tarafından zararın belirlenmesi için genel şartlarda öngörülen evraklar gönderilmediği için gerekli incelemeler tamamlanamadığı ve ödeme yapılamadığını, bu nedenle şirketin kusurlu davranışı ile zararın artmasına sebebiyet verdiği iddialarının reddi gerektiğini, kabul manasında olmamak üzere, müvekkili şirketin söz konusu zarardan poliçe teminat limitleri dahilinde sorumlu olduğunu, taleplerinin tümden kabul anlamına gelmemekle birlikte sorumluluk limitlerinin kaza tarihi itibariyle 44.000-TL olan araç başı teminat limiti kadar olduğunu, davayı kabul manasında olmamak üzere, sorumluluğumuza gidilecekse bile faizin dava tarihinden itibaren yasal faiz olması gerektiğini, bu nedenlerle; davanın usulden ve esastan reddine, yargılama masrafları ve vekâlet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.

İNCELEME ve GEREKÇE : Dava, hukuki niteliği itibari ile Davaya konu trafik kazası nedeniyle davalı tarafından davacıya yapılan ödeme sonucu, davacının yasal faizle karşılanmayan munzam zararını olup olmadığı, varsa miktarının ne olduğu hususlarına ilişkindir.
Davada aktif ve pasif taraf husumetinin sağlandığı anlaşılmış olup taraflar arasında bu hususta çekişme yoktur.
7155 sayılı Kanun’un 20. Maddesi ile eklenen 5/A maddesi uyarınca arabuluculuk başvurusunda bulunulmuştur. arabuluculuk son tutanağında icra dosya borcunun ödenmesi hususunda anlaşmaya varılamadığına ilişkin arabuluculuk son tutanağı dosya arasına alınmıştır.
Dava, munzam zarar talebine ilişkindir. Davacı vekili dava dilekçesinde, davacının alacağını zamanında tahsil edememesi nedeniyle belirsiz alacak olarak 500-TL’nin avans faizi ile davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davacı vekili 09/03/2022 tarihli duruşmada; biz munzam zarar talebimizi olumsuz ekonomik veriler üzerinden hesaplanmasını talep ediyoruz. ——- kararı gereği ayrıca munzam zararın somutlaştırılmasını gerek yoktur zararın hesabı konusunda bilirkişi incelemesi yapılmasını talep ediyoruz” şeklinde beyan ve talepte bulunmuştur.
6098 sayılı TBK’nın 122/1. maddesinde, “Alacaklı, temerrüt faizini aşan bir zarara uğramış olursa, borçlu kendisinin hiçbir kusuru bulunmadığını ispat etmedikçe, bu zararı gidermekle yükümlüdür.” düzenlemesine yer verilmiştir.
Munzam Zararın İspatında ——– Tarihsel Yaklaşımı Değerlendirildiğinde;
Munzam zarar, borçlunun temerrüdü ile oluşmaya başlayan asıl borcun ifasına kadar zaman içinde artarak devam eden, asıl borçtan tamamen bağımsız yeni bir borç olup bu hukuki niteliği ve karakteri itibariyla, asıl alacak ve faizleri yönünden icra takibinde bulunulması veya dava açılmasıyla sona ermeyeceği gibi, icra takibi veya dava açılması sırasında asıl alacak ve temerrüt faizi yanında talep edilmemiş olması halinde dahi takip veya davanın konusuna dahil bir borç olarak kabul edilemez. Bu nedenle asıl alacağın faizi ile birlikte tahsiline yönelik icra takibinde veya davada munzam zarar hakkının saklı tutulduğunu gösteren bir ihtirazî kayıt dermeyanına da gerek bulunmamaktadır. Ayrı bir dava ile on yıllık zamanaşımı süresi içerisinde her zaman istenmesi mümkündür.
Munzam zararın ispatın somut olarak ispatının gerekip gerekmediği hususu,——— birbirinden farklı uygulamaları ile süregelmiştir.—— uygulamalarındaki bu iki farklı görüş, munzam zararı ispatının sıkı ispat kurallarına bağlanıp bağlanmaması; maruf ve meşhur olayların “karine” olarak kabul edilip, edilemeyeceği ve maddi zararın belirlenmesi yöntemlerinde yoğunlaşmaktadır.
——eskiden beri ağırlıklı olarak uyguladığı birinci görüşe göre; munzam zarar talep eden-davacı, temerrüde uğrayan alacağın varlığını, bu alacağın ödenmemesi sebebiyle temerrüt faizini aşan zararı bulunduğunu somut olarak ve yasal delilerle ispatlamak zorundadır. Olumsuz ekonomik veriler ——– davacı-alacaklıyı ispat yükünden kurtarmaz. Geç tahsil edilen alacağın, iştigal konusu ticarette kullanılmasının tabiî olduğu varsayımı yeterli kabul edilip hüküm kurulamaz. Alacaklının, munzam zararını yasal delillerle kanıtlaması halinde borçlu; ya alacaklının bir zarara uğramadığını ya da borç zamanında ifa edilmiş olsaydı bile, alacaklının değeri düşmeyecek bir yatırım yapmayacağını ispat ederek sorumluluktan kurtulabilir.
İkinci görüşe göre; munzam zarar alacaklısı, öncelikle temerrüde uğrayan asıl alacağın varlığını, bu alacağın geç veya hiç ifa edilmemesinden dolayı temerrüt faiziyle karşılanmayan zarar miktarını; zarar ile borçlu temerrüdü arasındaki uygun illiyet bağını kanıtlamalıdır. Munzam zarar alacaklısı, normal durumlar ve fiili karineler ile maruf ve meşhur olaylara dayanıyorsa bunun ispatı istenmemeli, munzam zarar davalarında davacı-alacaklının ispat yükümlülüğü çok sıkı kurallara bağlanmamalı, enflasyonist ortamda, bireyin parasının değerini sabit tutmak ve kazanç sağlamak için bir çaba ve girişimlerde bulunması; örneğin, en azından vadeli mevduat veya kurları devamlı yükselen döviz yatırımlarında değerlendirilmesi, olayların normal akışına, hayat tecrübelerine uygun düşen bir karine olarak kabul edilmelidir. Bu karinenin aksini, kusursuzluğunu ve sorumsuzluğunu ispatlamak borçlunun yükümlülüğündedir.
—- arasında bu yolda oluşan içtihat aykırılığının giderilmesi istemi,—- reddedilmiştir.
Başından beri birinci görüşü uygulayan —, daha sonra ikinci görüşü benimsemiş—- yıllarında verdiği kararlar incelendiğinde ise somut ispat kuralına geri döndüğü görülmüştür.
Ekonomik Olumsuzluklar Karine Yönünden Değerlendirildiğinde;
Gerek 818 sayılı mülga BK’nın 105.maddesinde ve gerekse 6098 sayılı TBK’nın 122/1. Maddesinde “FAİZ”den değil, “ZARAR”dan bahsedilmektedir. “Günümüz ekonomik koşullarıyla geçmişdeki ekonomik veriler değerlendirildiğinde; ekonomi düzeni içinde yer alan yatırım araçlarının hiçbir zaman istikrarlı gelir getirmediği ve dolayısıyla munzam zararın ispatında “karine” oluşturmadıkları sonucuna varılmaktadır. Örneğin, belli bir zamanda getirisi olan döviz, başka bir zamanda zarar oluşturmaktadır. Borsalardaki yatırımlarda kâr sağlayabildiği gibi, zarara da sebebiyet vermektedir. Enflasyon oranı düştükçe, banka mevzuat faizi de düşmektedir. O halde, ikinci görüşü benimseyen ——kararları ve hukuksal öğretideki görüşler, “karine” yönünden hukuksal dayanaktan yoksun kalmaktadır.”———Yakın bir tarihte yüksek döviz kurlarının bir gecede neredeyse yarı yarıya kadar düştüğü dikkate alındığında, dövize yatırımın her zaman gelir getirmeyeceği, bu nedenle olumsuz ekonomik verilerin karine sayılamayacağı görülmektedir.
Somut Olay ve Güncel Yargıtay Kararları Değerlendirildiğinde;
Dava dilekçesinde davacının faizle karşılanmadığı ileri sürülen zararına ilişkin somut bir vakıa ve somut bir vakıaya ilişkin delil bildirilmemiştir. Davacı vekili munzam zarar talebini enflasyon döviz artışı gibi olumsuz ekonomik verilere dayandırmış, alacak hesabının da bu verilen üzerinden hesaplanmasını talep etmiştir.
—-kararında;
–Yüksek enflasyon, dolar kurundaki artış, serbest piyasadaki faiz oranlarının yüksek oluşu davacıyı ispat yükünden kurtarmaz. Davacı para alacağını zamanında alması halinde ne şekilde kullanacağını, uğradığı zararın kendisine ödenen temerrüt faizinden fazla olduğunu ispat etmek zorundadır.” şeklindeki kararı ile somut ispatı aramıştır.
——sayılı kararında;
“Uğranılan zarar, yetkili merciin belirlediğinden fazla ve bu nedenle 105. maddeye dayanılarak munzam zarar istenecek ise, artık o merciin, zararın oranını belirlemek için kullandığı/dikkate aldığı/değerlendirdiği ölçülere ve bunların “maruf ve meşhur” oldukları olgusuna değil, davaya özgü somut vakıalara dayanılması gerekir. Bunlar da, elverişli ve geçerli delillerle kanıtlanmalıdır.”
——sayılı kararında;
“Davacı tarafından ileri sürülen, ülkemizdeki belirli dönemlerde mevcut olan ekonomik olumsuzluklardan enflasyon, yüksek faiz, para değerindeki düşüş gibi olgulara dayalı aşkın (munzam) zarar talebi, zarar olgusunun delili olarak kabul edilemez. Zira ülkemizdeki belirli dönemlerde var olan ekonomik koşullardaki olumsuzluklar nedeniyle paranın satın alma gücünde meydana gelen azalma, tek başına davacının temerrüt faizi dışında bir zararının varlığının ispatı değildir. Dolayısıyla ekonomik şartlar sebebiyle ortaya çıkan yüksek enflasyon, döviz kurlarındaki dalgalanma, serbest piyasadaki faiz oranlarının yüksek oluşu, paranın satın alma gücünde meydana gelen azalma gibi olumsuzluklar, bir karine olarak kabul edilip davacıyı, kendi somut durumuna özgü vakıalarla oluştuğu iddia olunan zararı ispat yükümlülüğünden kurtarmayacağı gibi davacıya bu yönde herhangi bir ispat kolaylığı da sağlamaz. Hâl böyle olunca, TBK’nın 122. maddesinde karşılanması öngörülen faizi aşan aşkın (munzam) zararın, genel ekonomik olumsuzlukların (ülkede cari enflasyon oranı, yüksek ve değişken döviz kurları, mevduat faizleri, paranın satın alma gücünde meydana gelen azalma) dışında davacının durumuna özgü somut vakıalarla ispatlanması gerekir.”
Dosya kapsamı ve deliller birlikte değerlendirildiğinde, davacının salt olumsuz ekonomik verilere dayanarak munzam zarar talebinde bulunduğu, somut olarak zarara uğradığına dair vakıa ve delil ibraz etmediği, —– son dönemdeki kararlarına göre, munzam zararın somut olarak ispatının gerektiği, olumsuz ekonomik verilere üzerinden varsayıma dayalı hesap yapılamayacağı anlaşılmakla, ispatlanamayan davanın reddine karar verilmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.

H Ü K Ü M : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere:
1-Davanın REDDİNE,
2-Harçlar kanunu gereğince alınması gereken 99,20-TL eksik harcın davacıdan alınarak hazineye irad kaydına,
3-Davalı kendisini vekil ile temsil ettirdiginden A.A.Ü.T göre hesaplanan 500,00-TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
4-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
5- Fazla yatan gider avansı ile delil avansı var ise karar kesinleştikten sonra istek halinde yatıran taraflara iadesine,
6-Dava şartı olan arabuluculuk görüşmeleri neticesinde ——- dosyada taktir olunan 1.560,00-TL ücretin davacıdan tahsili ile hazineye irad kaydına,
Dair, tarafların yokluğunda gerekçeli kararın tebliğden itibaren 2 hafta içinde ——— Adliye Mahkemesinde istinaf yolu açık olmak üzere açıkça okunup usulen anlatıldı.03/03/2023