Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Anadolu 1. Asliye Ticaret Mahkemesi 2022/469 E. 2023/318 K. 04.04.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. İstanbul Anadolu 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2022/469 Esas
KARAR NO : 2023/318

DAVA : Alacak (Satım Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 15/06/2022
KARAR TARİHİ : 04/04/2023
Mahkememizde görülmekte olan Alacak (Satım Sözleşmesinden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkil—– tarafından davalıya —— plaka no’lu aracın alımı için 21.06.2021 tarihinde 95.000,00-TL para gönderildiğini, davalı yanın bu ödemeyi almış olmasına rağmen aracı devretmediğini ve banka kanalı ile aldığı bedeli de iade etmediğini, tahsil edilemeyen miktar hakkında —— Sayılı dosyası ile 19/10/2021 tarihinde yasal takibe geçildiğini, davalı yanın takibe itiraz ettiğini ve takibi durdurduğunu, davalı borçlu tarafından yapılan itirazın haksız ve kötüniyetli olduğunu, takibi sürüncemede bırakma niyeti taşıdığını, davalı borçlunun aracı devretme borcunu yerine getirmediğini, davalı tarafından——. sayılı dosyasına yapılan itirazın iptaline, takibin devamına, takibe konu alacağa dava tarihinden itibaren işleyecek ticari avans faizi işletilmesine, davalının haksız ve kötü niyetli itirazı ile takibin durmasına sebebiyet vermesi sebebiyle iptali istenen alacak miktarının %20’sinden aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatına mahkumiyetine, yargılama gideri ve vekalet ücretinin davalı taraf üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davacı tarafın dava dilekçesinde 6100 sayılı HMK madde 119/1-c gereği bildirmesi gereken davacının T.C. kimlik numarasını -dosyada tüzel kişilik mevcut olduğundan kıyasen vergi kimlik numarasını- bildirmediğini, söz konusu eksiklik nedeniyle, aynı maddenin 2. fıkrası gereği kendisine ihtarlı kesin süre verilmesi gerektiğini, dava dilekçesinin usulüne uygun tebliğ edilmediğini, davanın itirazın iptali davası olduğunu, itirazın vekil sıfatıyla 20/10/2021 tarihinde taraflarınca yapıldığını, dava şartı olan arabuluculuk sürecinde de vekil sıfatıyla taraflarınca sürecin yürütüldüğünü, dava dilekçesinin davalı müvekkilin bizzat kendisine gönderilmesinin usule ve esasa aykırı olduğunu, davacı tarafın davada taraf ehliyeti bulunmadığını, davacı tarafın davalı müvekkilden alacak olduğunu iddia etmekte olduğunu ancak davada taraf ehliyetinin bulunmadığını, dava dilekçesinin ekinde yer alan dekontta davalı müvekkile gönderildiği iddia edilen paranın —– tarafından gönderildiği ve aktif dava ehliyeti yokluğundan davanın reddine karar verilmesi gerektiğini, görevsizlik kararı verilmesini gerektiğini, davalı müvekkilin tacir olmaıdğını ve davaya konu uyuşmazlığın ticari faaliyetten kaynaklanmadığını, davacı tarafın konu ile ilgili birçok gerçeği gizlediğini, davacının dava dilekçesinde bahsettiği araca el koyması ve aracın polis marifetiyle davacıdan alınmak zorunda kalınması, aracın hasarsız olarak teslim edilmesine ve davacı tarafından kullanılmasına ve hatta kural ihlalleri yapılarak davalı müvekkil adına cezalar kesilmesine neden olunmasına rağmen polis marifetiyle alındığında aracın birçok parçasının sökülmüş olduğunun tespit edildiğini, davacı firma yetkililerinin davalı müvekkilin oğlu —–davaya konu alacağı da kapsayacak şekilde 165.000-TL bedelli kambiyo senedi alması ve bu senet üzerinden cebri icra işlemlerine başlandığını, davalı müvekkilin oğlunun araç alım-satımı ve kiralama gibi işler yaptığını, dava konusu aracın 12/06/2021 tarihinde davacıya yağ bakımı ve balata değişim işlemlerinin yapılması için teslim edildiğini, 15/06/2021 tarihinde ise davacı tarafından davalı müvekkilinin oğlunun arkadaşına ait —– plakalı —– markalı aracın motor tamiri işleminin gerçekleştirildiğini ve davacı tarafından araç sahibinden tamir masraflarının tahsil edilemediğini, bunun üzerine davacı firma tahsilatı davalı müvekkilin oğlundan yapmak istediğini, bu kapsamda zaten hizmet ilişkisi nedeniyle zilyetliğinde bulunan dava konusu araca el koyduğunu, bunun üzerine davalı müvekkilin oğlunun aracı davacıya satmaya karar verdiğini ve 70.000-TL —— markalı aracın tamir masrafına ek olarak ödenecek 95.000-TL ve sonrasında 45.000,00-TL olmak üzere toplam 210.000,00-TL bedel karşılığı satmayı kabul ettiğini, ancak araç üzerinde rehinlerin bulunduğunu ve süreçte sorun çıkabileceğini davacı tarafa belirttiğini, davacı tarafça davalı müvekkil hesabına söz konusu tutar yatırıldıktan sonra davalı müvekkilin oğlu tarafından araç üzerindeki rehinlerin kaldırıldığını ve devir işleminin gerçekleştirilemediğini, bunun üzerine davacı taraf, davalı müvekkilin oğlundan —– model—– marka ve modelli aracın devrini istediğini, davalı müvekkilin oğlu tarafından bu aracın 350.000,00-TL bedeli olduğunun belirtildiğini, davacı tarafın ise muhatabının zor durumundan faydalanarak aracı 285.000,00-TL bedelle almaya çalıştığını, davalı müvekkilin oğlu tarafından ise bu teklifin kabul edilmediğini, davacı taraf dava konusu aracı teslim etmek için davalı müvekkilin oğlundan senet imzalamasını istediğini ve 165.000,00-TL bedelli senet imzalatıldığını ancak dava konusu aracın teslim edilmediğini, devam eden süreçte, söz konusu senede dayanılarak—–. İcra Dairesinin —– esas sayılı dosyası üzerinden takip işlemlerine başlandığını, davalı müvekkil tarafından davacı tarafa ihtar çekilerek aracın bakiye bedelinin ödenerek satış işlemlerinin tamamlanması veya aracın kullanımında olduğu sürece ilişkin kira bedelinin ödenmesine ilişkin ihtar çekildiğini ancak davacı tarafın ödemeden imtina ettiğini, 16/06/2021, 20/06/2021 tarihlerinde —-Otoyolu ve Köprüler bölgelerinde araçla ihlaller gerçekleştirilmiştir. Ayrıca —– tarafından davalı müvekkil adına başlatılan ——esas sayılı dosyası ile de dava konusu araçla 20/03/2021, 09/06/2021 ve 16/06/2021 tarihlerinde ihlaller gerçekleştirildiği gerekçesiyle takip işlemleri başlatıldığını, davacı tarafın alacağına karşılık senet alıp —— esas sayılı dosyası üzerinden takip işlemlerine geçmesine rağmen dava konusu aracı teslim etmekten imtina ettiğini ve davalı müvekkilin oğlu tarafından 07/10/2021 tarihinde —–Polis Merkezi Amirliğinde verilen ifade ile davacı firmanın yetkilileri—– şikayetçi olunduğunu, aynı gün tarihli kolluk tutanağı ile dava konusu aracın “ön tampon, ön panjur, ön sağ ve sol far, sağ ön ve arka kapı, sağ arka sinyalin yerinde olmadığı…” olay yerinde bulunan—–şahitliğinde tespit edildiğini,—–Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından —— soruşturma numaralı dosya üzerinden soruşturma işlemleri yürütüldüğünü, bir an için davacının alacak iddiasında haklı olabileceği düşünülecekse bile dava konusu aracın kullanımında olduğu süreye yönelik kira bedeli ile aracın parçalanması sonucu araçta meydana gelen zararın mahsup edilmesinin gerektiğini, haksız ve kötü niyetli davanın reddedilerek davacının %20’den az olmayacak şekilde kötü niyet tazminatına mahkum edilmesine ve tüm yargılama giderleri ile avukatlık ücretinin karşı tarafa tahmiline karar verilmesini talep etmiştir.
GEREKÇE:
Dava, itirazın iptali talebine ilişkindir.
Ticari davalar, mutlak ticari davalar, nispi ticari davalar ve yalnızca bir ticari işletmeyle ilgili olmasına rağmen ticari nitelikte kabul edilen davalar olmak üzere üç gruba ayrılır.
Mutlak ticari davalar, tarafların tacir olup olmadığına ve işin bir ticari işletmeyi ilgilendirip ilgilendirmediğine bakılmaksızın ticari sayılan davalar olup, TTK’nın 4/1. maddesinde sayılmışlardır. Ayrıca, Kooperatifler Kanunu (m.99), İcra İflas Kanunu (m.154), Finansal Kiralama Kanunu (m.31), Ticari İşletme Rehni Kanunu (m.22) gibi bazı özel kanunlarda belirlenmiş ticari davalar da bulunmaktadır. Bu guruptaki davaların ticari dava sayılabilmesi için taraflarının tacir olması veya ticari işletmeleriyle ilgili olması gibi şartlar aranmaz. TTK’nın 4/1. bendinde sınırlı olarak sayılan davalar arasında yer alması veya özel kanunlarda ticari dava olarak nitelendirilmesi yeterlidir. Bu davalar kanun gereği ticari dava sayılan davalardır.Nispi ticari davalar, her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili olması halinde ticari nitelikte sayılan davalar olup, iki tarafın ticari işletmesini ilgilendirmesi ve iki tarafın tacir olması gereklidir. Bu şartlar birlikte bulunmadıkça, uyuşmazlık konusunun ticari iş niteliğinde olması veya ticari iş karinesi sebebiyle diğer taraf için de ticari iş sayılması davanın ticari dava olması için yeterli değildir. 6102 sayılı TTK, 6762 sayılı TTK’dan farklı olarak mutlak ticari davalar (kanundan dolayı ticari dava sayılanlar) haricindeki ticari davaları “ticari iş” kriterine göre değil de “ticari işletme” kriterine göre belirlemiştir.Üçüncü grup ticari davalar, yalnızca bir tarafın ticari işletmesini ilgilendiren havale, vedia ve fikri haklara ilişkin davalardır. Yukarıda açıklandığı üzere bir davanın ticari dava sayılması için kural olarak ya mutlak ticari davalar arasında yer alması ya da her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili bulunması gerekirken havale, vedia ve fikri haklara ilişkin davaların ticari nitelikte sayılması için yalnızca bir yanın ticari işletmesiyle ilgili olması TTK’da yeterli görülmüştür.Ticari iş karinesinin düzenlendiği TTK’nın 19/2. maddesi uyarınca, taraflardan biri için ticari iş sayılan bir işin diğeri için de ticari iş sayılması, davanın niteliğini ticari hale getirmez. TTK, kanun gereği ticari dava sayılan davalar haricinde, ticari davayı ticari iş esasına göre değil, ticari işletme esasına göre belirlemiştir. Hal böyle olunca, işin ticari nitelikte olması davayı ticari dava haline getirmez. (——-TTK 11. maddesinde ticari işletme, esnaf işletmesi için öngörülen sınırı aşan düzeyde gelir sağlamayı hedef tutan faaliyetlerin devamlı ve bağımsız şekilde yürütüldüğü işletme şeklinde tanımlanmıştır. TTK’nın 15. maddesinde esnaf, ister gezici olsun ister bir dükkânda veya bir sokağın belirli yerlerinde sabit bulunsun, ekonomik faaliyeti sermayesinden fazla bedenî çalışmasına dayanan ve geliri 11. maddenin ikinci fıkrası uyarınca çıkarılacak kararnamede gösterilen sınırı aşmayan ve sanat veya ticaretle uğraşan kişi esnaftır.” şeklinde tanımlanmıştır.Mülga 6762 sayılı yasanın 1463. maddesine göre, Bakanlar Kurulu’nca 18.06.2007 tarihinde kararlaştırılıp, 21.07.2007 tarih ve —– yayımlanan, —— sayılı Bakanlar Kurulu Kararında esnaf – tacir ayırımının nasıl yapılacağı belirlenmiş, 6103 sayılı Türk Ticaret Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un 10. maddesinde ticari işletmeler hakkında 6102 sayılı TTK’nın 11/2 madde ve fıkrasında öngörülen Bakanlar Kurulu kararı çıkarılıncaya kadar yürürlükte bulunan düzenlemelerin uygulanacağı belirtilmiş olduğundan Bakanlar Kurulu kararının uygulanmasına devam edilerek esnaf ve tacir ayrımının anılan kararda belirtilen kıstasların değerlendirilmesi suretiyle yapılması gerekmektedir. Bir kimsenin vergi mükellefi olması, TTK yönünden de tacir kabul edilmesini gerektirmez. Ticaret siciline ya da Oda’ya kayıtlı olmamak da tacir olmamanın kesin bir kanıtı olmadığı gibi, vergi mükellefi olup olmamak da tacir ve esnaf ayrımında kesin bir ölçüt olarak kabul edilemez.——-İtirazın iptali davaları TTK 4.maddesinde düzenlenmiş mutlak ticari davalardan değildir.—–Vergi Dairesine yazılan müzekkereye —— Vergi Dairesi tarafından verilen 04/07/2022 tarihli cevabi yazıda; davalının işletme esasına göre defter tuttuğu, iş hacminin 213 sayılı VUK’nun 177. maddesinde belirtilen hadlerin altında kaldığının tespit edildiği bildirilmiştir.Davacının faaliyetlerinin sınırı esnaf faaliyetlerinin altında kalıp tacir olmadığından, ortada her iki tarafın ticari işletmesi ile ilgili nispi ticari dava da yoktur.
Somut uyuşmazlığın tüm tarafları tacir olmadığından ve uyuşmazlık TTK’da düzenlenen veya TTK’da sayılan hususlara ilişkin olmadığından ticari dava niteliğinde değildir. Bu nedenlerle somut uyuşmazlığın genel hükümler uyarınca HMK 2.maddesi gereği Asliye Hukuk mahkemesinde görülmesi gerekmektedir.6335 Sayılı Yasanın 2. Maddesi ile 6102 Sayılı TTK’nun 5. Maddesinin 3 ve 4 nolu fıkraları değiştirilerek Ticaret Mahkemeleri ile Asliye Hukuk Mahkemeleri arasındaki iş bölümü ilişkisi görev ilişkisine dönüştürülmüştür. Görev hususu HMK’nun 114/1-c maddesi uyarına dava şartlarından olup yargılamanın her aşamasında re’sen dikkate alınır.
Mahkememizce açıklanan nedenlerle görevsizlik kararı verilmesi gerekmiş, HMK’nun 20. Maddesi uyarınca kararın kesinleştiği tarihten itibaren iki hafta içerisinde mahkememize başvurulması halinde dava dosyasının görevli Asliye Hukuk mahkemelerine gönderilmesine hükmedilmiş, HMK’nun 331/2 maddesi uyarınca görevsizlik kararından sonra Asliye Hukuk mahkemelerinde davaya devam edilmesi halinde yargılama giderlerine Asliye Hukuk Mahkemelerince hükmedileceğinden bu aşamada yargılama harç ve giderlerine hükmedilmemiştir.

HÜKÜM : Yukarıda açıklandığı üzere;
1-HMK’nun 114/1-c maddesindeki dava şartı yokluğundan aynı yasanın 115/2 maddesi gereğince davanın usûlden REDDİNE, Mahkememizin GÖREVSİZLİĞİNE, Asliye Hukuk Mahkemelerinin görevli olduğuna,
2-Karar kesinleştiği tarihten itibaren iki hafta içerisinde Mahkememize başvuru halinde dava dosyasının görevli ——- Asliye Hukuk Mahkemelerine tevzii edilmesi için Tevzii Bürosuna gönderilmesine,
3-Görevsizlik kararından sonra davaya görevli Asliye Hukuk Mahkemesinde devam edilmesi halinde yargılama giderlerine Asliye Hukuk Mahkemesince hükmedileceğinden, bu konuda HMK’nun 331/2. maddesi uyarınca şu aşamada bir karar verilmesine yer olmadığına,Dair, davacı vekili ile davalı vekilinin yüzlerine karşı, verilen gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki haftalık süre içerisinde —— Bölge Adliye Mahkemesi’nde İstinaf yasa yolu açık olmak üzere karar verildi.