Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Anadolu 1. Asliye Ticaret Mahkemesi 2022/222 E. 2022/266 K. 31.03.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. İstanbul Anadolu 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2022/222 Esas
KARAR NO : 2022/266

DAVA : Alacak
DAVA TARİHİ : 27/07/2015
KARAR TARİHİ : 31/03/2022

Mahkememizden verilen —-tarih ve ——-sayılı kararına karşı davacılar vekilince yapılan İstinaf başvurusunun —- Karar sayılı ve —–tarihli kararı ile esastan reddine karar verildiği, bu karara karşı yine davacılar vekili tarafından yapılan temyiz başvurusu sonucunda —— sayılı ilamıyla Mahkememiz kararı bozulmakla, dosya mahkememizin — Esas numarasını almış olup,—-Esas sayılı dosyasının —- tarihli duruşmasında verilen 1 numaralı ara karar gereği dosya tefrik edilerek mahkememizin —- Esas numarasına kaydı yapılarak incelendi.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacılar vekili dava dilekçesi ile; davalıların ortakları olduğu —– ortakları olarak, —– ——– ihale olarak —– oluşan iş ortaklığına karşı müvekkili davacılar tarafından açılan işçilik alacaklarına ilişkin davalar nedeniyle iş ortaklığını oluşturan şirketler mahkeme hükmüyle müştereken ve müteselsilen sorumlu kılındığını, kesinleşen ilamlara dayanan icra takipleri de kesinleşmesine ramen davalıların ortağı olduğu borçlu şirketlerin borçlarını ödemediğini, müvekkili davacıların alacağının davalılardan — % 100 pay sahibi olduğu — davalılardan ortağı olduğu —tahsil imkanı kalmadığını,—– yapılan —- muhtelif—- yazılan haciz müzekkereleri sonucunda; şirketlerin adına herhangi bir menkul ve gayrimenkul olmadığının tespit edildiğini ve şirketlerin mevduatına rastlanmadığını, müvekkillerin alacaklarının, borçlu şirketlerden tahsil edilme imkanının kalmadığının açıkça ortaya çıktığını,—— sonradan değiştirilen ismi-unvanı — yönetim organı olan ortakları şahıslarını, şirketin önünde ve üzerinde olarak dışarıya yansıttıklarını, görünürde muvazaalı oluşturulan bu durumda şirket tüzel kişiliği arkasında davalı — müvekkil-işçilerin alacaklarını yıllardır ödemediği gibi şirket üzerinden elde ettikleri oldukça fazla sayıdaki taşınmaz ve diğer menfaatleri kanuna aykırı ve hileli bir şekilde şahsi adlarına geçirdiklerini, dava konusu olaya 6102 sayılı TTK 553 maddesi uygulanmak suretiyle, şirket ortaklarının doğrudan sorumluluğu cihetine gidilmesi gerektiğini, davalıların ortağı olduğu borçlu şirketlerin şu anki —–yapısı müvekkil alacaklarını karşılamaya yetecek derecede olmadığı gibi şirketlerin adına taşınmaz, menkul, alacak hakkı, banka hesabı vs. gibi hiçbir malvarlığını bulunmadığını, bu konuyla ilgili şirket kurucusu davalıların, bu eylemlerinin TTK’nun “Belgelerin ve beyanların kanuna aykırı olması ” başlıklı 549.maddesine ve ” sermaye hakkında yanlış beyanlar ve ödeme yetersizliğinin bilinmesi ” başlıklı 550.maddesine açıkça aykırı davrandıklarını, bu durumda dava konusu olaya 6102 sayılı TTK 553 vd. Maddeleri uygulanmak suretiyle borçlu şirketlerin ortakları olan davalılar müvekkil işçilerin alacaklarına karşı kendi şahsi malvarlıklarıyla sorumlu olduklarını, davalıların basiretli bir tüccar olarak davranmadığını, ortaları oldukları şirketleri kullanarak çok büyük kazançlar elde ettiğini, ancak şirket adına kazandıklarını kendi şahsi malvarlığına geçirmediklerini bildirmiş, müvekkil işçi alacaklarının borçlunu olan —ortaklığını oluşturan—kalmaması nedeniyle öncelikle 6102 sayılı TTK’nın 553 v.d. Maddeleri nedeniyle borçlu şirketlerin ortaklarının dava konusu işçi alacaklarından müşterek ve müteselsil olarak şahsen sorumlu tutulmalarına ve—- davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacılara verilmesine, dava konusuna 6762 sayılı mülga TTK uygulanacak olduğu takdirde şirketlerin ortakları tarafından muvazaa ile boşaltılmış ve herhangi bir malvarlığının bulunmaması, yine şirket ortaklarının şahsi malvarlıklarının aşırı oranda artması ve işçi alacaklarını fazlasıyla karşılamaya yeter durumda olması nedeniyle, tüzelkişilik perdesinin kaldırılarak, davalı şirketlerin ortaklarının işçi alacaklarından sorumlu tutulmalarına ve işçi alacakları toplamı olan 30.000 TL nin davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline, davanın kabulü ile avukatlık ücreti ve yargılama giderlerinin davalılara yüklenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Mahkememizin — tarihli ön inceleme duruşmasına çağrı zaptı ile; “Davacıların alacaklarını İş Mahkemesi ilamına ve icra dosyalarına dayandırdıkları, alacak tutarlarının belirli olduğu, ancak dava dilekçesinde toplam –davacı için 30.000 TL dava değeri gösterildiği, HMK’nun 119.maddesine göre talep sonucununun açık ve anlaşılır olması gerektiği kanattine varılmakla davacılar vekiline her bir davacı yönünden talep edilen alacak tutarını açıklaması ve davalılara tebliğ ettirmesi için 2 hafta kesin süre verilmesine, aksi halde HMK 119/2 maddesine göre davanın açılmamış sayılacağının ihtarına,” şeklinde ara karar kurularak davacı vekiline tebliğ edilmiştir.
Davacı vekili kendisine verilen kesin süre geçtikten sonra 07/09/2016 tarihli dilekçesi ile; “mahkemenizde açmış olduğumuz — değerindeki davaya davacılardan — dosyası yönünden devam ettiklerini ve diğer davacıların davasını atiye bıraktıklarını” beyan etmiştir.
Davalılardan — vekilleri cevap dilekçesi ile; bir alacağın küçük parçalara bölünerek, her parça için ayrı dava açılmasında korunmaya değer bir hukuki yararın olmadığını, huzurdaki davada haksız suretti müvekkillerin şahsi malvarlığına yürüme imkanı elde edilmeye çalışılmakta iken, davanın müvekkillerin şahsi malvarlığını ciddi olarak tehdit eden bir davanın — ikame edilerek görülmesinin kötü niyetli olduğunu, açık olmayan talep sonucunun — adet davacı bazında tek tek somutlaştırılması ve açık şekilde belirtilmesinin zorunlu olduğunu, davada HMK 194 gereği hiçbir vakıanın delille desteklenmediğinin açık olduğunu bildirmiş, davacılar vekilinin kısmi dava açmakta hakuki yararı olmadığından, davanın HMK m.114/ ı- h ve HMK 115 f. 2 gereği hukuki yarar yokluğu nedeni ile usulden reddine, değil ise davasını tam dava olarak devam ettirmesi ve harcı tamamlatması konusunda davacı vekiline kesin süre verilmesine, açık olmayan talep sonucunun 42 adet davacı bazında tek tek somutlaştırılması ve açık şekilde belirtilmesi için davacıya kesin süre verilmesine, terditli taleplerin sadece biri üzerinden yatırılan harcın tamamlatılması için kesin süre verlmesine, davada HMK m.194 gereği somuştarımka yükü yerine getirilmemiş olup, hiçbir vakıanın delille desteklenmemiş olduğu, bu çerçevede davanın müvekkiller yönünden açılmamış sayılmasına, davacının terditli taleplerinden ilkini teşkil eden TTK m.553 vd. Hükümlerine dayalı talebinin, TTK m.556 hükmü ile öngörülen özel dava şartı yokluğu nedeni ile usulden reddine, davacılar tüzel kişiliğin perdesinin aralanması hukuki sebebine dayalı fer’i talebinin ise, TTK’da düzenlenen bir hüküm bulunmaması/mutlak ve nisbi ticari dava sayılmaması, temelinin haksız fiile dayanması, davacılar ile gerçek kişi davalılar arasında hiç bir akdi ilişkinin bulunmaması nedeni ile asliye hukuk mahkemesinin görevli olduğunu, söz konusu talep hakkında tefrik ile görevsizlik kararı verilerek usulden reddine, davacılar vekilinin davasının zamanaşımı nedeni ile reddine, müvekkil yönünden haksız ve soyut davanın esastan reddine, HMK 329/1 gereği kötü niyetle ikame edilen haksız davanın reddi ile müvekkillerinin ödeyeceği vekalet ücretini ödemeye mahkum edilmesini ve HMK 329/II gereği disiplin para cezasına mahkum edilmesini, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacı üzerinde bırakılmasını istemiştir.
Davalılar—-vekilleri cevap dilekçesi ile; davacılar vekili taleplerinin hukuki dayanağı olarak 6102 sayılı yeni TTK 553.üncü maddesine gönderme yaptıklarını, madde sorumluluk —– — görevlileri ile sınırlı tuttuğunu, şirketin ortaklarına yönelik bir sorumluluk olmadığını, davacılar, müvekkillerinin alacak davasından ileri gelen kişisel sorumluluklarının 6102 sayılı TTK nın 553.ncü maddesine uygun bulunmadığı veya bu hüküm doğrultusunda sorumlu tutulmaları talebinde bulunduklarını, eski yasada 6102 sayılı eski TTK delaletiyle sorumlu tutulmaları talebinde bulunduklarını, eski yasada 6102 sayılı yasanın 553.üncü maddesini karşılayacak bir hüküm bulunmadığını, ancak kamu alacaklarının tahsili konusunda bazı yasalarda istisnai ve münferit hükümler konularak yönetim kurulu üyelerinin şahsi sorumluluğuna gidilebildiğini, bu nedenle davacılar ilgili yasanın —–bir maddesine dayanarak iddialarını berraklaştırmak yerine muvazaa yoluyla şirketin içini boşalttıklarını, şirket ortaklarının mal varlığının aşırı oranda arttığı gibi hem soyut hem de gerçek dışı —ileri sürdüklerini bildirmiş, usul, esas ve zaman aşımı açısından dayanağı olmayan, uygulama hataları ile malul bulunan talebin reddi ile yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacı tarafa yükletilmesine karar verilmesini istemiştir.
Davalı — cevap dilekçesi ile; — bakımından tereke temsilcisinin davaya dahil edilmesi talebinin olduğunu, davacılar arasında mecburi dava arkadaşlığı olmadığından, herbir davacının, ayrı ayrı alacak miktarını beyan edip, harcını yatırması gerektiğini, belirsiz alacak davacı açılmasının usulsüz olduğunu, Yeni TTK hükümlerine göre davalı müvekkile sorumluluk yüklenmesine ve husumet yöneltilmesine yasal olanak bulunmadığını, davacıların alacağının,— verdikleri hizmetlerden kaynaklandığı ve alacağın doğumunun 2009 yılı olduğu anlaşıldığını, 6102 Sayılı TTK nun 2012 yılında yürürlüğe girdiği ve 6103 sayılı Yürürlük ve Uygulama Kanunu’nun 2/a-b-c maddeleri gözetildiğinde; 2009 yılına ilişkin dava konusu ihtilafta, 6102 sayılı Kanun hükümlerinin uygulanmasına yasal olanak bulunmadığının açık olduğunu, davada ileri sürülen taleplerin, kurucu ortakların sorumluluğunu düzenleyen kanun hükümleri ile hiçbir ilgisinin olmadığının sabit olduğunu, belirtilen nedenlerle, 6102 sayılı Kanun’un 553.maddesine dayanarak davalı—dava açılmasının ve husumet yöneltilmesinin bütün yönleriyle hiçbir mesnedi ve yasal dayanağının bulunmadığını bildirmiş, hiçbir mesnedi olmayan davanın, husumet, hak düşürücü süre, zamanaşımı ve esastan reddine, yargılama giderleri ve esastan reddine, yargılama giderleri ve —–davacılara yükletilmesine karar verilmesini istemiştir.
Davalı —cevap dilekçesi ile; ——–ortaklığı sebebiyle mirasçılarına intikal edecek şirkket hissesinden dolayı bir kısım davalılara husumet yöneltildiğini, — — temsilcisi — davaya dahil edilmesini ve buna ilişkin usuli işlemlerin ikmalini talep ettiklerini, davalı — mirastan feragat sözleşmesi nedeniyle mirasçılık sıfatı ihtilaflı olup, veraset ilamı dosyasının neticesine göre usuli işlemlerin ikmalinde zaruret bulunmadığını, davalı — şirketinin ortağı olmadığının sabit olduğunu, — sayılı dava sonucunun beklenmesini talep ettiklerini, davacılar arasında mecburi dava arkadaşlığı olmadığından, herbir davacının, ayrı ayrı alacak miktarını beyan edip, harcını yatırması gerektiğini, yeni TTK hükümlerine göre davalı — sorumluluk yüklenmesine ve husumet yöneltilmesine yasal olanak bulunmadığını, 6102 sayılı TTK nun 2012 yılında yürürlüğe girdiği ve 6103 sayılı Yürürlük ve Uygulama Kanunu’nun 2/a-b-c maddeleri gözetildiğinde; 2009 yılına ilişkin dava konusu ihtilafta, 6102 sayılı Kanun hükümlerinin uygulanmasına yasal olanak bulunmadığının açık olduğunu, 6102 sayılı Kanun’un 553.maddesine dayanarak davalı — dava açılmasının ve hubildirmiş, hiçbir mesnedi olmayan davanın, husumet, hak düşürücü süre, zamanaşımı ve esastan reddine, yargılama giderleri ve esastan reddine, yargılama giderleri ve avukatlık ücretinin davacılara yükletilmesine karar verilmesini istemiştir.
Davalı — vekili, davalılar— vekilleri davanın bir kısım davalılar yönünden atiye bırakılmasına muvafakat etmediklerini, eksik hususların tamamlanmadığını, bu nedenle davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesini istemişlerdir.
Mahkememizin — kararı ile; “Dava dilekçesinde bulunması gereken hususlar HMK nun 119.maddesinde düzenlenmiş olup, bu maddeye göre dava dilekçesinde açık bir şekilde talep sonucunun belirtilmesi gerektiği, eksik olması halinde davacıya eksikliğin tamamlanması için bir haftalık kesin süre verileceği, bu süre içinde eksikliğin tamamlanması halinde davanın açılmamış sayılacağı yönünde düzenleme mevcuttur. Davacı vekili –kişiden oluşan davacıların herbiri için iş mahkemesinde almış oldukları ilamlara dayanarak toplam ——bu davayı açmış ise de; hangi davacı için ne kadar istediği belirgin olmadığı gibi her bir davacının alacağı ilama bağlı olup alacak tutarları belli olduğu halde davalı şirket ortaklarının dava konusu işçi alacaklarından müşterek ve müteselsil olarak şahsen sorumlu olmaları nedeniyle — tahsilini talep etmiştir. Bu talep yönünden her bir davacı için ne miktar kabul ya da ne miktar talebin reddedileceği hususunda hüküm kurulması mümkün değildir, bu nedenle davacıya kesin süre verildiği halde verilen kesin süre içerisinde işlem yapılmadığı için davanın açılmamış sayılmasına” dair karar verildiği anlaşılmıştır.
Bu karara karşı İstinaf yoluna başvurulmuş olmakla, — ile, davacılar vekilinin İstinaf başvurusunun esastan reddine karar verildiği anlaşılmıştır.
İstinaf kararına karşı, davacılar vekili tarafından temyiz yoluna başvurulduğu, — tarihli kararı ile;
” HMK 119/2 hükmü gereği, dava dilekçesindeki eksikliğinin giderilmesi için verilen kesin süre, 1 hafta olarak öngörülmüş olup; bu süre uzatılıp kısaltılamaz. Somut olayda, davacılara verilmesi gereken 1 haftalık sürenin sonu, adli tatil içine tekabül etmiş olmakla, HMK’nın 104. maddesi gereği, sürenin adli tatil bitiminden itibaren bir hafta uzayacağı gözetilerek davacının,– tarihli dilekçesinin süresinde verildiğinin kabulü gerekir.
Öte yandan; davacı tarafın verdiği — tarihli dilekçe içeriğine gelince, bir davada birden fazla davacı bakımından toplu bir alacak talep edilmesi halinde, davacı yanca, belirsizliğin kendiliğinden ya da belirlenen süre içerisinde giderilmediğinden, mahkemece, her bir davalı için——tutarda talepte bulunulduğunun kabulü gerekir. Bir başka deyişle; toplam dava değeri, davacı sayısına bölünerek her bir davacı için netice-i talep belirlenir. Bu suretle, — tarihli dilekçe ile davacılardan sadece –bakımından — tutarında bir davanın varlığı söz konusu olup, belirlenen talebe göre dosya esasına girilmesi gerekirken, yazılı gerekçe ile verilen açılmamış sayılma kararına karşı yapılan istinaf isteminin bölge adliye mahkemesince esastan reddi doğru olmamış kararın anılan nedenle bozulması gerekmiştir.” gerekçesi ile bozularak gönderildiği anlaşılmıştır.
Bozma kararı üzerine dosya mahkememizin — Esas sırasına kaydı yapılmış, Yargıtay Bozma ilamına uyma kararı verilmiş ve Yargıtay bozma ilamında davanın sadece — bakımından 714,28 TL. tutarında mevcut olduğu kabul edilerek diğer davacılar yönünden tefrik edilerek mahkememizin — Esasına kaydı yapılmıştır.
Tefrik edilen dosyada yer alan 41 adet davacı yönünden davacı tarafından takipsiz bırakılmış olması ve Yargıtay bozma ilamındaki kabule göre davanın açılmamış sayılmasına dair aşağıdaki şekilde karar verilmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davanın Açılmamış Sayılmasına,
2-Her bir davacı yönünden ayrı ayrı alınması gereken 80,70’er TL. harcın davacılardan ayrı ayrı tahsili ile hazineye irad kaydına,
3-Davacılar tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerlerinde bırakılmasına,
4-Kendilerini vekille temsil ettiren davalılardan; –. vekalet ücretinin davacılardan alınarak bu davalılara verilmesine,
5-Dosyada gider avansı olmadığından bu konuda karar verilmesine yer olmadığına,
Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde İstinaf yolu açık olmak üzere oy birliği ile karar verildi.