Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Anadolu 1. Asliye Ticaret Mahkemesi 2019/299 E. 2019/1038 K. 17.10.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. İstanbul Anadolu 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

GEREKÇELİ KARAR
ESAS NO : 2019/299 Esas
KARAR NO : 2019/1038

DAVA : Menfi Tespit
DAVA TARİHİ : 20/05/2019
KARAR TARİHİ : 17/10/2019

Mahkememizde görülmekte olan Menfi Tespit davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davalı tarafın müvekkili şirketi hakkında ——-arasındaki yıllık taahhüt döneminde —- almış olduğuunu ve 1.640 ton eksik alım yaptığını, bunun karşılığında ———- ceza-i şart borcu olduğuunu iddia ederek İstanbul Anadolu ——.Asliye Ticaret mahkemesinin — Esas sayılı doayasından fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak 11.000 USD üzerinden alacak davası açtıklarını, müvekkili şirketin davalı tarafa taraflar arasındaki bayilik ilişkisinde, dava konusu döneme ilişkin 164.000 USD ceza-i şart borcu bulunmadığını, davalı yanın, müvekkilinin asgari mal alım taahhütnamesine aykırı hareket ettiğini, oysa taraflar arasında 21/10/2014 tarihinde yeniden bayilik sözleşmesi imzalandığını, 06/06/2012 tarihli Bayilik protokolünün yeniden imzalanan 21/10/2014 tarihli yeni bayilik sözleşmesinin eki olarak kabul edilmesi ve 06/06/2012 tarihli bayilik protokolündeki taahhütlerin ve ceza-i şartların dikkate alınmasının hukuken mümkün olmadığını, taraflar arasındaki asıl ticari ilişkinin 21/10/2014 tarihli bayilik sözleşmesi ile başladığını, bundan sonraki alım-satım bayilik ilişkisinin de bu sözleşme kapsamında devam ettiğini, iddia olunan bu alacakların var olup olmadığı, miktarı, sorumlusunun yargı kararı ile belirlenmesi dava dışı ipotek borçlusu ——yönünden de önem arz ettiğini, müvekkili şirketin davalı firmaya iddia ve talep ettiği gibi İstanbul Anadolu —-.Asliye Ticaret mahkemesinin —– Esas sayılı dosyasından ceza-i şart borcu olmadığını, tüm ihtarlara rağmen müvekkili şirket lehine verilen teminatları iade etmeyen, ipotekleri kaldırmayan davalı yanın kötü niyetli olduğuunu beyan ederek müvekkili şirketin davalı tarafa 153.000 USD ceza-i şart borcu olmadığının tespitine, davanın —– ihbarına, müvekkili lehine, davalı yanca talep ve iddia edilen toplam alacağın (164.000 USD) %20’den aşağı olmamak üzere davalı ————- firması aleyhinde kötü niyet tazminatına karar verilmesini, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalıya yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davacının bu davada ileri sürmüş olduğu hususların müvekkili tarafından açılan İstanbul Anadolu —-.Asliye Ticaret mahkemesinin —– Esas sayılı dava dosyası kapsamında yargılama konusu olan ve derdest bulunan hususlar olduğunu, bu nedenle dava dosyasının İstanbul Anadolu —-.Asliye Ticaret mahkemesinin —- Esas sayılı dava dosyası yönünden bekletici mesele yapılmasını, davacının davasındaki taleplerin tümünün haksız ve hukuki dayanaktan yoksun olduğunu, ceza-i şart davasının derdest olduğunu ve davacının uğradığı bir maddi zararın mevcut olmadığını, bu nedenle menfi tespit davası sebebiyle kötüniyet tazminatı adı altında bir tazminat talebinde bulunmasının hukuki dayanağı olmadığını beyan ederek öncelikle İstanbul Anadolu —–.Asliye Ticaret mahkemesinin ——- Esas sayılı dava dosyasının bekletici sorun yapılmasına, davanın reddine ve davacının kötüniyet tazminat taleplerinin reddine karar verilmesini talep etmiştir.
6102 sayılı TTK. na eklenen 5/a maddesi uyarınca ticari davalarda arabuluculuk şartı getirilmiştir.
Menfi tespit davalarının temelinde bir miktar paranın ödenmesi talebi yatmaktadır.Bilindiği gibi hukuki yarar şartı yerine getirildiği takdirde takipten önce veya takipten sonra menfi tespit davası açılabilir,.Gerek takipten önce gerekse takipten sonra, bir alacak tehdidi ile karşılaşılan borçlu, hukuki yararı bulunmak kaydıyla mahkemeden borçlu olmadığıının tespitini talep edebilmektedir.Hukuki dayanağını İİK’nun 72.maddesinden alan bu dava türüne menfi tespit davası denilmektedir.Bu tür davalarda da bir miktar paranın ödenmesi uyuşmazlığın temelini oluşturmaktadır.Ancak alacak veya itirazın iptali davalarından farklı olarak burada paranın ödenmesi davacı tarafından değil, davanın davalısı durumundaki alacaklı tarafından istenmektedir.Dolayısıyla davanın konusunu yine bir miktar paranın ödenmesi hususu oluşturmaktadır.
Kanunun genel gerekçesinde; taraflar arasındaki uyuşmazlıkların açılabilecek dava türlerinden bağlantısız olarak arabuluculuk kapsamında kalmasının amaçlandığı belirtilmektedir. Madde gerekçesinde ise konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talepleri hakkında dava açılmadan önce arabulucuya başvurma zorunluluğu getirilerek bu uyuşmazlıkların temelinde, çok daha kısa süre içinde, daha az masrafla ve tarafların iradelerine uygun bir şekilde çözülmesi amaçlanmaktadır ifadesi kullanılmıştır.
Anayasa mahkemesinin gerekçesinde de belirtildiği üzere hangi uyuşmazlığın arabuluculuk kapsamında kalacağının takdiri anayasal sınırlar içinde adalet, hakkaniyet ve kamu yararı ölçütlerini gözönünde tutarak belirlenmesi gerekir. Uyuşmazlık kriterinden ayrılınarak dava türüne göre arabuluculuk çözümüne yönelme elbette kanun koyucunun takdirinde olmakla birlikte değerlendirilmelidir.Aynı uyuşmazlığın taraflardan birinin dava açmasını dava şartı arabuluculuk dava şartına bağlamak, uyuşmazlığın karşı tarafını ise bu dava şartına tabi tutmamak uyuşmazlığın tarafları arasında silahların eşitliği prensibi karşısında zorlama bir yöntem olacaktır.
Madde gerekçesi taraflar arasındaki uyuşmazlıkların çözümlenmesinin amaçlandığına dikka çekmekte, uyuşmazlık bazında bir değerlendirme yapmaktadır. Uyuşmazlığın taraflarının davacı ve davalı olmasına ilişkin bir ayrım gözetmemektedir. Madde metninde de “alacak ve tazminat davaları” tabirinden kaçınılarak “… konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talepleri hakkında dava” anlatımı kullanılmıştır.
Eda davası veya tespit davası ayrımı arabuluculuğa ilişkin anılan düzenlemede yer almamaktadır. İİK.na tabi menfi tespit davasının anılan düzenlemeden ayrı tutulduğuna dair gerek TTK’da gerekse İİK’da bir hükümde bulunmamaktadır.
İİK 72. maddesindeki menfi tespit davasının aynı zamanda kendiliğinden istirdata dönüşme ihtimali de gözetilmedilir.
Diğer taraftan alacak ve tazminata ilişkin davalarda, davalı menfi tespite ilişkin savunmalarını bu dava üzerinden dile getirmek hakkına sahiptir.Hatta bu durumda ayrı bir menfi tespit davası açmasında hukuki yararıda bulunmamaktadır. Alacak ve Tazminat davasından önce başlatılan dava şartı arabuluculuk sürecinde, kendisinden alacak ve tazminat talep edilen tarafın borcun doğmadığına ve sona erdiğine veya tutarına ilişkin savunmaları ileri sürmesi engellenemeyeceği gibi bu beyanlar çerçevesinde üzerinde uzlaşılmasına da engel bir hal bulunmadığını, yani alacaklı arabuluculuk sürecinde karşı tarafın beyanlarına göre uzlaşma ile alacağının olmadığıını veya istediği kadar olmadığını kabul ederse arabuluculuk süreci uzlaşma ile sona erebilecektir.Bu ihtimalde arabulucukuk sürecine tabi olan olumsuz tespit dayanaklarının ayrı bir talep olarak tek başına ileri sürülmesi halinde davanın arabuluculuk sürecinin dışında olduğuunun kabulü de tarafların sıfatına göre uyuşmazlığın tabi olduğu rejimi değiştirmek olacaktır.Menfi Tespit istemine ilişkin başlatılan arabuluculuk sürecinde de tarafların aynı uyuşmazlık konusu hakkında uzlaşarak arabuluculuk sürecini olumlu sona erdirebilirler.
Yukarıda açıklandığı üzere; kanun metni yoruma muhtaç ifadeler içermesi nedeniyle sırf kanun dili ile sonuca varılamamaktadır. İşin içinde yorum katılması gerektiğine göre yorumun kanunun amacına uygun yapılması gerekir. Kanunun amacı ise gerekçesinden ve ruhundan faydalanarak tespit edilmedilir. Somut kanun hükmünün madde metninden olumsuz tespit davalarının dava şartı arabuluculuğa tabi olmadığına dair açık bir düzenleme bulunmadığına göre genel gerekçe ve madde gerekçesinde kullanılan ifadelerden anlaşılan gayeden hareketle yorum yapılmalıdır. Genel gerekçe ve madde gerekçesi uyuşmazlık kriterine işaret ettiğinden dava türüne göre değil uyuşmazlık türü esas alınarak yapılan değerlendirme sonucunda; görülmekte olan bu davanın dava açmadan önce arabuluculuğa başvurulması dava şartına tabi olduğu ve tamamlanabilir dava şartı niteliğinde bulunmadığı kanaatine varılarak davacı tarafa davadan önce taraflar arasında yapılmış arabuluculuk görüşmesi varsa buna ilişkin arabuluculuk tutanağını sunması için kesin süre verilmiş, davacı vekili daha önce arabuluculuğa başvurulmamış olmakla birlikte mahkememizin ara kararından sonra başvuru yapıldığına ilişkin bir tutanak sunmuştur.
Kanuna göre arabuluculuk dava şartı sonradan tamamlanabilen bir dava şartı değildir. Bu nedenle davacı tarafın sonradan sunduğu anlaşma sağlanamadığına ilişkin arabuluculuk tutanağı ile dava şartı gerçekleşmiş olmadığından davanın usulden reddine dair aşağıdaki şekilde karar verilmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-7155 sayılı Kanunun 20.maddesi ile 6102 sayılı TTK’na eklenen 5/A maddesi ve 7155 sayılı Kanunun 23.maddesi ile 6325 sayılı Kanuna eklenen 18/A-2 maddesi uyarınca arabulucuya başvurmadan dava açılmış olması nedeniyle HMK’nun 114/2 ve 115/2 maddeleri uyarınca dava şartı yokluğu nedeniyle davanın usulden reddine,
2-Harçlar kanunu uyarınca alınması gereken 44,40 TL. harç peşin alındığından yeniden alınmasına yer olmadığına,
3-Davalı lehine ——– uyarınca taktir olunan 2.725,00 TL vekalet ücretinin davacılardan alınarak davalıya verilmesine,
4-Davacı tarafça yapılan yargılama masraflarının kendi üzerlerinde bırakılmasına,
5-Bakiye gider avansının talep halinde karar kesinleştiğinde yatıran tarafa iadesine,
Dair,dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda oybirliği ile karar verildi.