Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Anadolu 1. Asliye Ticaret Mahkemesi 2018/913 E. 2019/273 K. 12.03.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. İstanbul Anadolu 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO: 2018/913 Esas
KARAR NO: 2019/273
DAVA : Tazminat (Haksız Fiilden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ: 01/08/2018
KARAR TARİHİ: 12/03/2019
Mahkememizde görülmekte olan Tazminat (Haksız Fiilden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ :
DAVA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle: davacı ile davalı sigorta şirketi arasında ———— tarihlerini kapsayan sigorta poliçesi düzenlendiğini,——-tarihinde davacı mağazasına 2 tane avize taktırmak için elektrikçi geldiğini son avize takılırken alçıpan olan tavannın komple koparak davacının yeni teşhir etmiş olduğu———– markalı ürünlerinin üzerine düştüğünü, olay sonucu davacıya ait emtianın kullanılamaz hale geldiğnii, emtianın olayın gerçekleştiği gün davacının işyerine olduğunu gösteren sevk irsaliyesinin de dosyada mevcut olduğunu, davacı davalı sigorta şirketine başvuruda bulunmasına rağmen davalı sigorta şirketinin ekspertiz raporu düzenlediğini ancak davacıya tebliğ etmediğini ve sigortalı mahalde poiçe teminatı kapsamında bir olay meydana gelmediğini tespit ettiklerinden bahisle ödeme yapılmadığını bu nedenle fazlaya dair hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 1000 TL ‘nin davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir. Dava dilekçesinde belirsiz alacak davası olduğunu belirtmiştir.
CEVAP : Davalı vekili dosyaya sunduğu cevap dilekçesinde özetle, davanın kısmi dava olarak kabul edilmesinin mümkün olmadığını, dava dilekçesinde davacının zararının net olduğunu ikrar ettiğini, davada hangi kalem için ne miktarda davasını açmış olduğunu belirsiz olduğunu, davacının meydana gelen zarara ilişkin tüm zarar kalemlerini tek tek faturalrıyla ortaya koyması gerektiğini, poliçenin hiçbir yerinde üretim hatasından kaynaklı zararların sigorta şirketi tarafından giderileceğine dair bir madde bulunmadığını, davacının basiretli tacir olarak özen yükümlülüğüne uygun olarak davranması gerektiğini, davacının davasını tavanı inşa eden firmaya varsa kusuru elektrikçi firmaya yöneltmemiş olmasının eksiklik olduğunu bu firmaların davaya dahil edilmesi yada en azından ihbar edilmesi gerektiğini buna ilişkin emsal Yargıtay kararlarının mevcut olduğunu, tüm bu nedenlerle davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İNCELEME ve GEREKÇE : Dava, hukuki niteliği itibari ile davacı tarafça davalı sigorta şirketinden ——– tarihinde davacının iş yerinde meydana gelen, zarara sebep olan olay nedeni ile talep ettiği 1.000 TL tazminatın celbi amacı ile açılan belirsiz alacak davasıdır.
Davalı sigorta şirketine müzekkere yazılarak hasar dosyası celp edilerek dosyamız arasına alınmıştır.
Somut olayda; belirsiz alacak davası ve kısmi dava üzerinde durmakta fayda vardır. Güncel Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 2016/15068 E. 2018/3806 K. Sayılı 22.05.2018 tarihli ilamında belirsiz alacak davası ve kısmi dava ayrıntılı olarak açıklanmıştır.
” 6100 sayılı HMK’nın 107. maddesi; “(1) Davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir. (2) Karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacı, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabilir. (3) Ayrıca, kısmi eda davasının açılabildiği hâllerde, tespit davası da açılabilir ve bu durumda hukuki yararın var olduğu kabul edilir.” hükmünü içermektedir. Davanın belirsiz alacak davası türünde açılabilmesi için, davanın açıldığı tarih itibariyle uyuşmazlığa konu alacağın miktar veya değerinin tam ve kesin olarak davacı tarafça belirlenememesi gereklidir. Belirleyememe hali, davacının gerekli dikkat ve özeni göstermesine rağmen miktar veya değerin belirlenmesinin kendisinden gerçekten beklenilmemesi durumuna yada objektif olarak imkansızlığa dayanmalıdır. Madde gerekçesinde “Alacaklının bu tür bir dava açması için, dava açacağı miktar ya da değeri tam ve kesin olarak gerçekten belirlemesi mümkün olmamalı ya da bu objektif olarak imkânsız olmalıdır. Açılacak davanın miktarı biliniyor yahut tespit edilebiliyorsa, böyle bir dava açılamaz. Çünkü her davada arandığı gibi, burada da hukukî yarar aranacaktır, böyle bir durumda hukukî yararın bulunduğundan söz edilemez. Özellikle, kısmî davaya ilişkin yeni hükümler de dikkate alınıp birlikte değerlendirildiğinde, baştan tespiti mümkün olan hâllerde bu yola başvurulması kabul edilemez.” şeklindeki açıklamayla, alacağın belirli veya belirlenebilir nitelikte olması durumunda, belirsiz alacak davası açılarak bu davanın sağladığı imkanlardan yararlanmanın mümkün olmadığına işaret edilmiştir.
Alacağın hangi hallerde belirsiz, hangi hallerde belirli veya belirlenebilir olduğu hususunda kesin bir sınıflandırma yapılması mümkün olmayıp, her bir davaya konu alacak bakımından somut olayın özelliklerinin nazara alınarak sonuca gidilmesi gereklidir. 6100 sayılı HMK’nın 107/2. maddesinde, sorunun çözümünde yol gösterici mahiyette kriterlere yer verilmiştir. Anılan madde fıkrasında, karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacının, iddianın genişletilmesi yasağına tâbi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabileceği hüküm altına alınmış, madde gerekçesinde de “karşı tarafın verdiği bilgiler ve sunduğu delillerle ya da delillerin incelenmesi ve tahkikat işlemleri sonucu (örneği bilirkişi ya da keşif incelemesi sonucu)” belirlenebilme hali açıklanmıştır.
Davacının alacağının miktar veya değerini belirleyebilmesi için elinde bulunması gerekli bilgi ve belgelere sahip olmaması ve bu belgelere dava açma hazırlığı döneminde ulaşmasının da (gerçekten) mümkün olmaması ve dolayısıyla alacağın miktarının belirlenmesinin karşı tarafın elinde bulunan bilgi ve belgelerin sunulmasıyla mümkün hale geleceği durumlarda alacak belirsiz kabul edilmelidir.
Alacağın miktarının belirlenebilmesinin, tahkikat aşamasında yapılacak delillerin incelenmesi, bilirkişi incelemesi veya keşif gibi sair işlemlerin yapılmasına bağlı olduğu durumlarda da belirsiz alacak davası açılabileceği kabul edilmelidir. Ne var ki, bir davada bilirkişi incelemesine gidilmesi belirsiz alacak davasının açılabilmesi için yeterli değildir. Bir davada bilirkişiye başvurulmasına rağmen davacı dava açarken alacak miktarını belirleyebiliyorsa, belirsiz alacak davası açılamaz.
Kategorik olarak, belirli bir tür davanın veya belirli kişilerin açtığı davaların baştan belirli veya belirsiz alacak davası olduğundan da söz edilemez. Belirsiz alacak davası, bu davaya ilişkin ölçütlerin somut olaya uygulanarak belirlenmesi gerekir. Hakime alacak miktarının tayin ve tespitinde takdir yetkisi tanındığı hallerde ——— hakimin kullanacağı takdir yetkisi sonucu alacak belirli hale gelebileceğinden, davacının davanın açıldığı tarih itibariyle alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin imkansız olduğu kabul edilmelidir.
6100 sayılı HMK ile birlikte, belirsiz alacak davası açma imkanı tanınmak suretiyle belirsiz alacaklar bakımından hak arama özgürlüğü genişletilmiş; bununla bağlantılı olarak da hukuki yarar bulunmadan kısmi dava açma imkanı da sınırlandırılmıştır. Zaman zaman, 6100 sayılı HMK ile birlikte kabul edilen belirsiz alacak davası ile kısmi davaya ilişkin yeni düzenlemedeki sınırın tam olarak tespit edilemediği, birinin diğeri yerine kullanıldığı görülmektedir.Oysa bu iki davanın amacı ve niteliği ayrıdır. Alacak, belirli veya belirlenebilir ise, belirsiz alacak davası açılamaz; ancak şartları varsa kısmi dava açılması mümkündür. Kanunun kısmi dava açma imkanını sınırlamakla birlikte tamamen ortadan kaldırmadığı da gözetildiğinde, belirli alacaklar için, belirsiz alacak davası açılamasa da, şartları oluştuğunda ve hukuki yarar bulunduğunda kısmi dava açılması mümkündür. Aksi halde, sadece ya belirsiz alacak davası açma veya belirli tam alacak davası açma şeklinde iki imkandan söz edilebilir ki, o zaman da kısmi davaya ilişkin 6100 sayılı Kanunun 109. maddesindeki hükmün fiilen uygulanması söz konusu olamayacaktır. Çünkü belirsiz alacak davası, zaten belirsiz alacak davasının sağladığı imkanlardan yararlanarak açılabilecek; şayet alacak belirli ise de, o zaman sadece tam eda davası açılabilecektir.
Bu noktada şu da açıklığa kavuşturulmalıdır ki, şartları bulunmadığı halde dava dilekçesinde davanın belirsiz alacak davası olarak açıldığı durumda davacıya herhangi bir süre verilmeden hukuki yarar yokluğundan davanın reddi yoluna gidilmelidir. Çünkü, alacağın belirlenebilmesi mümkün iken, böyle bir davanın açılmasına Kanun izin vermemiştir. Böyle bir durumda, belirsiz alacak davası açmakta hukuki yarar yokluğundan dava reddedilmeli, ek bir süre verilmemelidir. Zira, burada talep açıktır, bu sebeple 6100 sayılı Kanun’un 119/1-ğ. maddesinin uygulanarak süre verilmesi mümkün değildir; aslında açılmaması gerektiği halde belirsiz alacak davası açılmış olduğundan, bu konudaki eksiklik de süre verilerek tamamlanamayacağından, dava hukuki yarar yokluğundan reddedilmelidir. Buradaki hukuki yarar, sonradan tamamlanacak nitelikte bir hukuki yarar değildir. Çünkü dava açıldığında o sırada mevcut olmayan hukuki yarar, bunun da açıkça mahkemece bilindiği bir durumda, tamamlanacak bir hukuki yarar değildir. Aksinin kabulü, aslında açık olan talep sonucunun süre verilerek davacı tarafından değiştirilmesi ve bulunmayan hukuki yararın sağlanması için davacıya ek imkan sağlanması anlamına gelecektir ki, buna usûl bakımından imkan yoktur, böyle bir durum taraflar arasındaki eşitlik ilkesine de aykırı olacaktır.
Yukarıda değinilen ayrıntılı açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacı dava dilekçesinde; iş yerinde meydana gelen alçıpan tavanın komple düşmesi vakası nedeniyle emteasından olduğunu, alçıpan, boya ve elektrik tesisatı onarımını yaptırdığını ve işçilik ücreti ödediğini belirtmiş olup hukuki deliller kısmında da ” Zarar gören malların faturaları ve zararın giderilmesi için yapılan masrafların evrakları” sunulmuş, zarar gören emteaya ait faturalar, hasar sonrası tadilat-boya-elektrik faturaları eklenmiştir. Dava dilekçesi ekleri incelendiğinde; zarar miktarı, zarar gören emtiaların değeri, tamirat işçilik ve tamirat masrafları sunulan faturalar ile belirlenebilir durumdadır. Somut olayda davacı iş yerinde alçıpan çökmesi nedeniyle zarar meydana geldiği hususunda uyuşmazlık yoktur. Davacı dava dilekçesinde ve davalının cevap dilekçesine karşı sunduğu tarihsiz dilekçesinde davanın belirsiz alacak davası olarak açıldığını açıkça beyan etmiştir. Davacı belirsiz alacak davası açtığını beyan etmiş ise de bunu nitelendirme görevi mahkemede olup; hasarın tazminine yönelik açılan davada hasarın tazminine yönelik zarar miktarı dava dilekçesi ve ekli faturalar ile belirli olduğundan, bu davanın HMK 107. Maddesinde belirsiz alacak davası olarak açılması mümkün değildir.
Yukarıda değinilen Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 2016/15068 E. 2018/3806 K. Sayılı 22.05.2018 tarihli ilamı ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 07.03.2018 gün, 2014/22-2350 E., 2018/439 K. Sayılı,Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2015/22-175 E. 2018/558 K. Sayılı kararlarında belirtildiği üzere; şartları bulunmadığı halde dava dilekçesinde davanın belirsiz alacak davası olarak açıldığı durumda davacıya herhangi bir süre verilmeden hukuki yarar yokluğundan davanın reddi yoluna gidilmelidir. Çünkü, alacağın belirlenebilmesi mümkün iken, böyle bir davanın açılmasına Kanun izin vermemiştir. Böyle bir durumda, belirsiz alacak davası açmakta hukuki yarar yokluğundan dava reddedilmeli, ek bir süre verilmemelidir. Zira, burada talep açıktır, bu sebeple 6100 sayılı Kanun’un 119/1-ğ. maddesinin uygulanarak süre verilmesi mümkün değildir; aslında açılmaması gerektiği halde belirsiz alacak davası açılmış olduğundan, bu konudaki eksiklik de süre verilerek tamamlanamayacağından, dava hukuki yarar yokluğundan reddedilmelidir. Buradaki hukuki yarar, sonradan tamamlanacak nitelikte bir hukuki yarar değildir. Çünkü dava açıldığında o sırada mevcut olmayan hukuki yarar, bunun da açıkça mahkemece bilindiği bir durumda, tamamlanacak bir hukuki yarar değildir. Aksinin kabulü, aslında açık olan talep sonucunun süre verilerek davacı tarafından değiştirilmesi ve bulunmayan hukuki yararın sağlanması için davacıya ek imkan sağlanması anlamına gelecektir ki, buna usûl bakımından imkan yoktur, böyle bir durum taraflar arasındaki eşitlik ilkesine de aykırı olacaktır. Bu nedenle zarar miktarının belirlenebilir olduğu iş bu davanın belirsiz alacak davası olarak açılmasında hukuki yarar olmadığından usulden reddine karar verilmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere:
Davanın belirsiz alacak davası olarak açılmasında hukuki yarar olmadığından USULDEN REDDİNE,
1-Alınması gerekli 44,40 TL harcın davacı tarafça yatırılan 35,90 TL peşin harçtan mahsubu ile 8,50 TL’nin bakiye harçlar terkin sınırında kaldığından davacıdan alınmasına yer olmadığına,
2-Davacı tarafından yapılan masrafların kendi üzerinde bırakılmasına,
3-Karar tarihinde yürürlükte bulunan A.A.Ü.T uyarınca 1000 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
4-Bakiye gider avansının karar kesinleştiğinde ve talep halinde yatıran tarafa iadesine,
Dair, taraf vekillerinin yüzüne karşı, kararın tebliğinden itibaren 2 haftalık süre içinde İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi’nde istinaf yolu açık olmak üzere verilen karar, açıkça okunup, usulen anlatıldı. 12/03/2019