Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Anadolu 1. Asliye Ticaret Mahkemesi 2017/617 E. 2019/373 K. 28.03.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. İstanbul Anadolu 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

GEREKÇELİ KARAR
ESAS NO : 2017/617 Esas
KARAR NO : 2019/373

DAVA : Sigorta (Trafik Sigortası Kaynaklı)
DAVA TARİHİ : 30/05/2017
KARAR TARİHİ : 28/03/2019

Mahkememizde görülmekte olan Sigorta (Trafik Sigortası Kaynaklı) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ :
DAVA :Davacı vekili dava dilekçesinde özetle: 14/12/2016 tarihinde davalı şirket tarafından trafik sigortası yapılmış ——— plakalı araç ile davacıya ait — plakalı araç arasında meydana gelen trafik kazası meydana geldiğini, kazanın meydana gelmesinde davacının herhangi bir kusurunun bulunmadığını, davacının aracında oluşan hasar bedelinin temini amacıyla davalı sigorta şirketine başvuru yapıldığını, davalının başvuruyu reddettiğini, fazlaya dair hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 10.000 TL’nin davalı sigorta şirketinden tahsilini talep ve dava etmiştir.
CEVAP : Davalı vekili dosyaya sunduğu cevap dilekçesinde özetle,—- plakalı aracın davalı sigorta şirketinde —- tarihleri arasında sigortalı olduğunu, sigorta azami limitinin 31.000 TL olduğunu, davacının başvurusunun sigortalı aracın davacı motosiklete çarpması sonucu oluşabilecek deformasyon dozaj uyumu farklı olduğu tespiti üzerine kazanın oluşumuna dair kanaat oluşmadığından reddedildiğini, davacı tarafın kaza yerini 3 farklı yer şeklinde göstermesi ve de bu yerlerin kaza yapılan yerle farklı olmasına karşın davacı tarafa neden kaza yerini gösteremediği sorulduğunda ise unuttuğunu söylemesi kazanın farklı kişi tarafından yapıldığından dolayı olay yerinin yanlış gösterildiğini ortaya koyduğunu, davacının dava dışı sigortalısının kusurunun bulunduğunu ispat etmesi gerektiğini bu nedenlerle davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İNCELEME ve GEREKÇE : Dava, hukuki niteliği itibari ile 14.02.2016 tarihli trafik kazası nedeniyle davacının aracında oluşan hasar bedelinin temini amacıyla karşı aracın ZMMS’den talep edilen hasar bedeline ilişkin açılan belirsiz alacak davasıdır.
Davalı sigorta şirketine müzekkere yazılarak hasar dosyası ve poliçe suretleri dosyamız arasına alınmıştır.
Mahkememiz yargılama aşamasında makine mühendisi/kusur bilirkişisinden rapor alınmış olup bilirkişi raporunda özetle, ——– plakalı otomobil sürücüsü — yola gerekli özen ve dikkati göstermediğini, seyrini kendi yol bölümünü takiben sürdürmediği, şerit değiştirmeden önce şeritteki araçların emniyetle geçişini beklemediği, şerit ihlali sonucu sağ şeritte seyreden ——— plakalı aracın kendisine çarpmasına neden olduğundan %100 oranında kusurlu olduğunu, —– plakalı araç sürücüsünün ise ————– plakalı aracın kontrolsüz ve ani olarak sol şeritten sağ şeride geçmek istemesi sonucu ——- otomobile çarpmasında alabileceği bir önlem olmadığını bu nedenle kusurunun bulunmadığını, dosya kapsamında hasar ve zarar tespiti yapılmadığını, değişen parçaların kaza ile uyumlu olup olmadığı belli olmadığından herhangi bir kanaate varılamadığını mütalaa etmiştir. Raporun tebliğinden sonra davacı tarafça hasara ilişkin snulan fotoğrafları içerir CD üzerinde bilirkişi tarafından inceleme yapılmış olup davacının talep edebileceği hsar tazminatının 3.440 TL olduğunu mütalaa etmiştir.
Bilirkişi raporu denetime esas olmakla itibar edilmiştir. Dava usulden reddedilmiş olup; esas incelemesine hüküm kısmında mahkemece girilmemiş olmakla; esas incelemesi yapılmış olsa dahi mahkemece itibar edilen bilirkişi raporu doğrultusunda değerlendirme yapılacaktır.
Somut olayda; belirsiz alacak davası ve kısmi dava üzerinde durmakta fayda vardır. Dava dilekçesinde ” belirsiz alacağımız olan hasar bedelinin şimdilik 10.000,00 TL’lik kısmı” demek suretiyle belirsiz alacak davası açtığı belirtilmiş, davacı vekilince bilirkişi raporuna karşı beyan dilekçesinde davanın 10.000,00 TL belirsiz alacak davası olarak açıldığı belirtilmiştir.
Somut olayda kaza tarihi 14.02.2016 olup; aracın satış tarihi 04.05.2017’dir. Dava tarihi 30.05.2017’de aracın tamir edilip satıldığı sabit olup; aracın davacı tarafça ne kadar tutarda tamir edildiği dava tarihinde belirli ve belirlenebilir niteliktedir. Aracın hangi kısmının tamir edildiği belirli olup, somut olayda hasarın ve tamir tutarının belirsiz olma durumu mevcut değildir. Nitekim davacı vekilince dava dilekçesinde ve HMK 140/5 maddesi gereğince verilen süre içerisinde aracın tamir belgelerine dair hiç bir belge sunulmamasına rağmen bilirkişi raporuna karşı beyan dilekçesinde ” Tarihsiz, 1 sayfadan ibaret, dava dış———- kaşesi ve imzasını taşıyan,— plaka sayılı aracın ———- uğradığı kazada oluşan hasara yapılan işlemler ve yapılan masrafların kalem kalem belirtildiği” belge sunulmuş olup; bu belge dava tarihinden yaklaşık 2 sene sonra sunulmuştur.
Güncel Yargıtay ——–. Hukuk Dairesi 2016/15068 E. 2018/3806 K. Sayılı 22.05.2018 tarihli ilamında belirsiz alacak davası ve kısmi dava ayrıntılı olarak açıklanmıştır.
” 6100 sayılı HMK’nın 107. maddesi; “(1) Davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir. (2) Karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacı, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabilir. (3) Ayrıca, kısmi eda davasının açılabildiği hâllerde, tespit davası da açılabilir ve bu durumda hukuki yararın var olduğu kabul edilir.” hükmünü içermektedir. Davanın belirsiz alacak davası türünde açılabilmesi için, davanın açıldığı tarih itibariyle uyuşmazlığa konu alacağın miktar veya değerinin tam ve kesin olarak davacı tarafça belirlenememesi gereklidir. Belirleyememe hali, davacının gerekli dikkat ve özeni göstermesine rağmen miktar veya değerin belirlenmesinin kendisinden gerçekten beklenilmemesi durumuna yada objektif olarak imkansızlığa dayanmalıdır. Madde gerekçesinde “Alacaklının bu tür bir dava açması için, dava açacağı miktar ya da değeri tam ve kesin olarak gerçekten belirlemesi mümkün olmamalı ya da bu objektif olarak imkânsız olmalıdır. Açılacak davanın miktarı biliniyor yahut tespit edilebiliyorsa, böyle bir dava açılamaz. Çünkü her davada arandığı gibi, burada da hukukî yarar aranacaktır, böyle bir durumda hukukî yararın bulunduğundan söz edilemez. Özellikle, kısmî davaya ilişkin yeni hükümler de dikkate alınıp birlikte değerlendirildiğinde, baştan tespiti mümkün olan hâllerde bu yola başvurulması kabul edilemez.” şeklindeki açıklamayla, alacağın belirli veya belirlenebilir nitelikte olması durumunda, belirsiz alacak davası açılarak bu davanın sağladığı imkanlardan yararlanmanın mümkün olmadığına işaret edilmiştir.
Alacağın hangi hallerde belirsiz, hangi hallerde belirli veya belirlenebilir olduğu hususunda kesin bir sınıflandırma yapılması mümkün olmayıp, her bir davaya konu alacak bakımından somut olayın özelliklerinin nazara alınarak sonuca gidilmesi gereklidir. 6100 sayılı HMK’nın 107/2. maddesinde, sorunun çözümünde yol gösterici mahiyette kriterlere yer verilmiştir. Anılan madde fıkrasında, karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacının, iddianın genişletilmesi yasağına tâbi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabileceği hüküm altına alınmış, madde gerekçesinde de “karşı tarafın verdiği bilgiler ve sunduğu delillerle ya da delillerin incelenmesi ve tahkikat işlemleri sonucu (örneği bilirkişi ya da keşif incelemesi sonucu)” belirlenebilme hali açıklanmıştır.
Davacının alacağının miktar veya değerini belirleyebilmesi için elinde bulunması gerekli bilgi ve belgelere sahip olmaması ve bu belgelere dava açma hazırlığı döneminde ulaşmasının da (gerçekten) mümkün olmaması ve dolayısıyla alacağın miktarının belirlenmesinin karşı tarafın elinde bulunan bilgi ve belgelerin sunulmasıyla mümkün hale geleceği durumlarda alacak belirsiz kabul edilmelidir.
Alacağın miktarının belirlenebilmesinin, tahkikat aşamasında yapılacak delillerin incelenmesi, bilirkişi incelemesi veya keşif gibi sair işlemlerin yapılmasına bağlı olduğu durumlarda da belirsiz alacak davası açılabileceği kabul edilmelidir. Ne var ki, bir davada bilirkişi incelemesine gidilmesi belirsiz alacak davasının açılabilmesi için yeterli değildir. Bir davada bilirkişiye başvurulmasına rağmen davacı dava açarken alacak miktarını belirleyebiliyorsa, belirsiz alacak davası açılamaz.
Kategorik olarak, belirli bir tür davanın veya belirli kişilerin açtığı davaların baştan belirli veya belirsiz alacak davası olduğundan da söz edilemez. Belirsiz alacak davası, bu davaya ilişkin ölçütlerin somut olaya uygulanarak belirlenmesi gerekir. Hakime alacak miktarının tayin ve tespitinde takdir yetkisi tanındığı hallerde (Örn: 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu md 50, 51,56), hakimin kullanacağı takdir yetkisi sonucu alacak belirli hale gelebileceğinden, davacının davanın açıldığı tarih itibariyle alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin imkansız olduğu kabul edilmelidir.
6100 sayılı HMK ile birlikte, belirsiz alacak davası açma imkanı tanınmak suretiyle belirsiz alacaklar bakımından hak arama özgürlüğü genişletilmiş; bununla bağlantılı olarak da hukuki yarar bulunmadan kısmi dava açma imkanı da sınırlandırılmıştır. Zaman zaman, 6100 sayılı HMK ile birlikte kabul edilen belirsiz alacak davası ile kısmi davaya ilişkin yeni düzenlemedeki sınırın tam olarak tespit edilemediği, birinin diğeri yerine kullanıldığı görülmektedir.Oysa bu iki davanın amacı ve niteliği ayrıdır. Alacak, belirli veya belirlenebilir ise, belirsiz alacak davası açılamaz; ancak şartları varsa kısmi dava açılması mümkündür. Kanunun kısmi dava açma imkanını sınırlamakla birlikte tamamen ortadan kaldırmadığı da gözetildiğinde, belirli alacaklar için, belirsiz alacak davası açılamasa da, şartları oluştuğunda ve hukuki yarar bulunduğunda kısmi dava açılması mümkündür. Aksi halde, sadece ya belirsiz alacak davası açma veya belirli tam alacak davası açma şeklinde iki imkandan söz edilebilir ki, o zaman da kısmi davaya ilişkin 6100 sayılı Kanunun 109. maddesindeki hükmün fiilen uygulanması söz konusu olamayacaktır. Çünkü belirsiz alacak davası, zaten belirsiz alacak davasının sağladığı imkanlardan yararlanarak açılabilecek; şayet alacak belirli ise de, o zaman sadece tam eda davası açılabilecektir.
Bu noktada şu da açıklığa kavuşturulmalıdır ki, şartları bulunmadığı halde dava dilekçesinde davanın belirsiz alacak davası olarak açıldığı durumda davacıya herhangi bir süre verilmeden hukuki yarar yokluğundan davanın reddi yoluna gidilmelidir. Çünkü, alacağın belirlenebilmesi mümkün iken, böyle bir davanın açılmasına Kanun izin vermemiştir. Böyle bir durumda, belirsiz alacak davası açmakta hukuki yarar yokluğundan dava reddedilmeli, ek bir süre verilmemelidir. Zira, burada talep açıktır, bu sebeple 6100 sayılı Kanun’un 119/1-ğ. maddesinin uygulanarak süre verilmesi mümkün değildir; aslında açılmaması gerektiği halde belirsiz alacak davası açılmış olduğundan, bu konudaki eksiklik de süre verilerek tamamlanamayacağından, dava hukuki yarar yokluğundan reddedilmelidir. Buradaki hukuki yarar, sonradan tamamlanacak nitelikte bir hukuki yarar değildir. Çünkü dava açıldığında o sırada mevcut olmayan hukuki yarar, bunun da açıkça mahkemece bilindiği bir durumda, tamamlanacak bir hukuki yarar değildir. Aksinin kabulü, aslında açık olan talep sonucunun süre verilerek davacı tarafından değiştirilmesi ve bulunmayan hukuki yararın sağlanması için davacıya ek imkan sağlanması anlamına gelecektir ki, buna usûl bakımından imkan yoktur, böyle bir durum taraflar arasındaki eşitlik ilkesine de aykırı olacaktır.
Yukarıda değinilen ayrıntılı açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; Dava tarihinde aracın kaza neticesinde tamir edilip satıldığı sabit olup; aracın davacı tarafça ne kadar tutarda tamir edildiği belirli ve belirlenebilir niteliktedir. Aracın hangi kısmının tamir edildiği belirli olup, somut olayda hasarın ve tamir tutarının belirsiz olma durumu mevcut değildir. Nitekim davacı vekilince dava dilekçesinde ve HMK 140/5 maddesi gereğince verilen süre içerisinde aracın tamir belgelerine dair hiç bir belge sunulmamasına rağmen bilirkişi raporuna karşı beyan dilekçesinde ” Tarihsiz, 1 sayfadan ibaret, dava dışı———- kaşesi ve imzasını taşıyan, —– plaka sayılı aracın —————- uğradığı kazada oluşan hasara yapılan işlemler ve yapılan masrafların kalem kalem belirtildiği” belge sunulmuş olup; davacı dava dilekçesinde ve bilirkişi raporuna karşı sunduğu tarihsiz dilekçesinde davanın belirsiz alacak davası olarak açıldığını açıkça beyan etmiştir. Davacı belirsiz alacak davası açtığını beyan etmiş ise de bunu nitelendirme görevi mahkemede olup; hasarın tazminine yönelik açılan davada hasarın tazminine yönelik zarar miktarı davacı tarafça belirlenebilir olduğundan ve bu doğrultuda ”Tarihsiz, 1 sayfadan ibaret, dava dışı ——— kaşesi ve imzasını taşıyan, ——————– plaka sayılı aracın——— uğradığı kazada oluşan hasara yapılan işlemler ve yapılan masrafların kalem kalem belirtildiği” belge sunulmuş olup bu davanın HMK 107. Maddesinde belirsiz alacak davası olarak açılması mümkün değildir.
Yukarıda değinilen Yargıtay ———. Hukuk Dairesi ——–Sayılı 22.05.2018 tarihli ilamı ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun —- gün, ——-. Sayılı,Yargıtay Hukuk Genel Kurulu ———- Sayılı kararlarında belirtildiği üzere; şartları bulunmadığı halde dava dilekçesinde davanın belirsiz alacak davası olarak açıldığı durumda davacıya herhangi bir süre verilmeden hukuki yarar yokluğundan davanın reddi yoluna gidilmelidir. Çünkü, alacağın belirlenebilmesi mümkün iken, böyle bir davanın açılmasına Kanun izin vermemiştir. Böyle bir durumda, belirsiz alacak davası açmakta hukuki yarar yokluğundan dava reddedilmeli, ek bir süre verilmemelidir. Zira, burada talep açıktır, bu sebeple 6100 sayılı Kanun’un 119/1-ğ. maddesinin uygulanarak süre verilmesi mümkün değildir; aslında açılmaması gerektiği halde belirsiz alacak davası açılmış olduğundan, bu konudaki eksiklik de süre verilerek tamamlanamayacağından, dava hukuki yarar yokluğundan reddedilmelidir. Buradaki hukuki yarar, sonradan tamamlanacak nitelikte bir hukuki yarar değildir. Çünkü dava açıldığında o sırada mevcut olmayan hukuki yarar, bunun da açıkça mahkemece bilindiği bir durumda, tamamlanacak bir hukuki yarar değildir. Aksinin kabulü, aslında açık olan talep sonucunun süre verilerek davacı tarafından değiştirilmesi ve bulunmayan hukuki yararın sağlanması için davacıya ek imkan sağlanması anlamına gelecektir ki, buna usûl bakımından imkan yoktur, böyle bir durum taraflar arasındaki eşitlik ilkesine de aykırı olacaktır. Bu nedenle zarar miktarının belirlenebilir olduğu iş bu davanın belirsiz alacak davası olarak açılmasında hukuki yarar olmadığından usulden reddine karar verilmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere:
Davanın belirsiz alacak davası olarak açılmasında hukuki yarar olmadığından; DAVANIN USULDEN REDDİNE,
1-Alınması gerekli 44,40 TL harcın davacı tarafça yatırılan 170,78 TL peşin harçtan mahsubu ile 126,38 TL harcın davacıya iadesine,
2-Davacı tarafından yapılan masrafların kendi üzerinde bırakılmasına,
3-Karar tarihinde yürürlükte bulunan———– uyarınca 2.725,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
4-Bakiye gider avansının karar kesinleştiğinde ve tlaep halinde yatıran tarafa iadesine,
Dair davacı vekilinin yüzüne karşı, davalının yokluğunda kararın tebliğinden itibaren 2 haftalık süre içinde İstanbul Bölge Adliye Mahkemesinde istinaf yolu açık olmak üzere dosya üzerinden verilen karar, açıkça okunup, usulen anlatıldı.