Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Anadolu 1. Asliye Ticaret Mahkemesi 2016/203 E. 2019/166 K. 26.02.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. İstanbul Anadolu 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO: 2016/203 Esas
KARAR NO: 2019/166 Karar
DAVA: Tazminat (Rücuen Tazminat)
DAVA TARİHİ: 18/02/2016
KARAR TARİHİ: 26/02/2019
Mahkememizde görülmekte olan Tazminat (Rücuen Tazminat) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ :
DAVA:Davacı vekili dava dilekçesinde özetle: Davacının yurtdışından ————— seri numaralı paletli vinç satın aldığını, ————— tarihinde makinenin kurulumunun yapıldığı ve sorunsuz çalıştığını, vinçin ———– tarihinde ———– kiraya verildiğini, kira sözleşmesi kapsamında —————– Şantiyesine vinçin gönderildiğini, burada gerçekleştirilen montaj sonrasında vincin hasarlanığının anlaşıldığı, yetkili servis tarafından yapılan inceleme de vinçte —————— denilen parçanın değişmesini gerektiğinin anlaşıldığından, —– tarih ———— numaralı fatura karşılığında KDV dahil ———- TL bedel karşılığında ——— parça temin edilip, ———–tarafından ———- tarihinde ———— TL bedelle nakliye ve montajının yapıldığını, toplam ———-TL zarar meydana geldiğini, vincin——- vadeli —- numaralı makina kırılması sigorta poliçesi ile sigortalandığını, davalı … şirketinin hasarı teminat kapsamı dışında bıraktığını, TTK 1409 maddesi gereğince hasarın teminat dışı bırakılması sebebinin varlığının sigorta şirketi tarafından ispat yükümlülüğünde olduğunu, sigorta poliçesinde montaj hasarının teminat dışı olduğuna ilişkin düzenleme bulunmadığını, belirterek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla ———-TL zararın avans faizi ile birliket tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
CEVAP : Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle: Düzenlenen poliçenin sigortalısının ———- sigorta ettirenin ise davacı ———–olduğunu, sigortalının muvafakati alınmadan dava açılamayacağını, aktif husumet ehliyetinin olmadığını, hasarın vincin kiralandığı şirketin ——– şantiyesinde montaj sırasında meydana geldiğini,———-numaralı poliçe ile kiracının inşaat sahasında meydana gelebilecek hasarı kapsamadığını bu sebeple pasif husumet yokluğu sebebi ile de davanın reddine karar verilmesi gerekeceğini, meydana gelen hasarın tamamen montaj poliçesi ile teminata alınacak hasar olduğunu, davacının dava dilekçesinde TTK 1409 maddesi yaptığı atfın dava konusu ile ilgisinin olmadığını, poliçede hasarın %10 oranında ve minimum 5.00 EURO karşılığa muafiyet bulunduğunu belirterek makine kırılması poliçesi kapsamında değerlendirilemeyen davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İNCELEME ve GEREKÇE : Dava, sigorta ilişkisinden kaynaklanan maddi tazminat davasından ibaret olduğu görülmüştür.
Uzmanlık gerektirdiğinden; Dosya Makina Yüksek ve Mühendisi ve Sigorta Hukukçusu bilirkişiye tevdi edilmiş olup, bilirkişiler raporunda; ———– seri nolu paletli bir vinçin davalı …—- tarafından ——— numaralı makine kırılması sigorta poliçesi ile ——— vadeli olarak düzenlendiği, iş makinesinin ———- tarihinde meydana gelen hasarın poliçe kapsamı içinde değerlendirildiği,, davacı … ettirenin sigortalı ———‘nin muvafakatına göre davacı aktif husumetinin bulunacağını, meydana gelen zararın poliçe muafiyet indirimi ve sovtaj mahsubu sonrasında KDV hariç ——— EURO, KDV dahil —- EURO olarak tespit edildiği, KDAV dahil talep için fatura asıllarının sunulması gerekeceği, poliçede yer alan dövizli poliçe klozuna göre ödeme tarihindeki döviz satış kuru dikkate alınarak hasar tazminatının ödeneceğinin kararlaştırıldığı, davacının alacağını —— olarak talep ettiği, dava tarihi olan ——– tarihindeki döviz satış kuru üzerinden hesaplanan ——— EURO dikkate alınarak, ————TL KDV hariç sigorta tazminatı hesaplandığı, makine kırılması genel şartlarında ödeme süresi ve temerrüt düzenlenmemiş olmakla TTK 1427. Maddesi gereğince temerrüt tarihi tespit edileceği, tespit edilen temerrüt tarihinin ———– ekspertiz talep tarihi olduğu dikkate alınarak 45 gün sonrası tarih olan ———- olacağı, sigorta poliçesinin mal sigortaları türünde olması, sigorta ile ilgili düzenlemeye TTK’da yer verilmesi, poliçenin taraflar arasında düzenlenen bir akit olması dikkate alınacağından alacağa avans faiz talep edebileceği yönünde mütalaa etmişlerdir.
Kocaeli Nöbetçi Asliye Ticaret Mahkemesine davacı şirketin ticari defterleri üzerinde mali müşavir bilirkişi aracılığı ile inceleme yapılmasına karar verilmiş olup, talimat yoluyla alınan bilirkişi raporunda özetle: Davacı tarafından dava konusu döneme ait ticari defterlerin açılış tasdiklerinin yasal süresi içinde usulüne uygun olarak yapılmış olduğu, faturalar ile kayıtları uyumlu olan davalı taraf defterlerinin sahibi lehine delil olma özelliğine haiz olduğunu, ————– alınan —— tarih, ———-nolu KDV dahil tutarı ——— TL, KDV hariç tutarı ————TL, ————- alınan —– tarih, —– nolu KDV dahil tutarı——–TL KDV hariç tutarı ——– TL faturaların usulüne uygun olarak defter kayıtlarına işlendiği, ödemelerinin banka havalesi şeklinde yapılıp defter kayıtlarının usulüne uygun yapıldığı, faturalara ait KDV tutarlarının Haziran 2015 KDV beyannamesi ile indirilecek KDV toplamına dahil edilerek beyan edildiği yönünde mütalaa etmiştir.
Tarafların itirazları üzerine, Makina Yüksek Mühendisi ve Sigorta Hukukçusu bilirkişiye ek rapor hazırlanmak üzere dosya teslim edilmiş olup, bilirkişiler ek raporunda özetle: ———- tarihli kök rapordaki görüşlerinin korunduğu, ———– seri nolu paletli vinçin —– tarihinde meydana gelen hasarın, davalı … ———– tarafından düzenlenen ———— numaralı Makine Kırılması Sigorta Poliçesi kapsamında değerlendirildiği, meydana gelen zararın poliçe muafiyet indirimi ve sovtaj mahsubu sonrasında KDV hariç ——- TL olarak hesaplandığı, SMM bilirkişi———- tarafından düzenlenen bilirkişi raporu tespitleri dikkate alınarak KDV miktarının Haziran 2015 yılı KDV beyannamesinde indirilecek KDV toplamına dahil edildiğinin anlaşılmasına göre zararın KDV Hariç olarak ödenmesi gerekeceği, davalının temerrüt tarihinin ———– olacağı, sigorta poliçesinin mal sigortaları türünde olması, sigorta ile ilgili düzenlemeye TTK’da yer verilmesi poliçenin taraflar arasında düzenlenen bir akit olması dikkate alındığında alacağa avans faiz talep edebileceği yönünde mütalaa etmişlerdir.
Bilirkişi kök ve ek raporu HMK 280 maddesi gereğince taraflara tebliğ edilmiştir.
Hasarın poliçe kapsamı olup olmaması açısından yapılan değerlendirme; ———— vadeli ——— numaralı——– Sigorta Poliçesi incelendiğinde; riziko adresi —– geneli olarak belirtilmiş olup; —–tarihli işveren- taşeron sözleşmesinde, vinçin işleteni davacı … ettiren olup; vinç operatörünün davacı çalışanı olduğu sabittir. Vinç davacı tarafından üçüncü kişiye kiralanmış ise de davacının taşeron sıfatı ile vinç üzerindeki kontrolü sona ermediğinden davalının pasif husumet itirazı reddedilmiştir. ———— Poliçesi 1/b maddesinde açıkça montajın kusurlu yapılmasından kaynaklanan zararların da teminat kapsamında olacağı sayılmış olup; vinç sigortalıya teslim edilmiş, servis —- tarafından eğitim belgesi verilmiş, montaj ve demontaj işlemi davacı tarafından gerçekleştirilmiş olup; akabinde vinç demonte hale getirilip, ———–bulunan kiracının inşaat dahasında montaj kusuru sonucunda hasarlanmıştır. Bu husus eksper raporu ve bilirkişi raporu ile sabittir. Her ne kadar davalı … şirketi söz konusu hasarın montaj sigortası kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini belirtmiş ise de söz konusu vinç montaj yapılmış ve akabinde tekrar demontaj yapılarak dava dışı 3. Kişiye kiralanmıştır. Hasarın montaj sigortası kapsamında olması için makinenin alıcıya teslim edilmediği, imalat aşamasında yapılan montajlarda meydana gelen hasar olması gerekmektedir. Somut olayda makinanın sigorta ettirene teslim edildiği, montaj yapıldığı, sigorta ettirenin çalışanına eğitim verildiği, sigora ettirenin makinayı 3. Kişiye kira sözleşmesi ile teslim ettiği sabit olup bu haller montaj sigortası teminatı kapsamında sayılmayacaktır. Dava dışı üçüncü kişiye teslim edilen vinçin montajı esnasında meydana gelen hasar Poliçenin 1/b maddesi gereğince ” montajın, işçiliğin kusurlu olmasından ” kaynaklanan ———– Poliçesi kapsamında meydana gelen riziko olduğundan davalı … şirketinin rizikodan sorumluluğu mevcuttur.
Dava dilekçesi incelendiğinde; davacı —— tarihli dava dilekçesi ile davayı —– TL belirsiz alacak davası olarak açtığını beyan etmiş olup; ———– tarihinde de davayı ıslah etmiştir. Davalı tarafa —– tarihinde ıslah dilekçesi tebliğ edilmiş; davalı —– tarihli süresinde verdiği ıslaha karşı beyan dilekçesinde zamanaşımı itirazında bulunmuştur.
Somut olayda; belirsiz alacak davası ve kısmi dava üzerinde durmakta fayda vardır. Güncel Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 2016/15068 E. 2018/3806 K. Sayılı 22.05.2018 tarihli ilamında belirsiz alacak davası ve kısmi dava ayrıntılı olarak açıklanmıştır.
” 6100 sayılı HMK’nın 107. maddesi; “(1) Davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir. (2) Karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacı, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabilir. (3) Ayrıca, kısmi eda davasının açılabildiği hâllerde, tespit davası da açılabilir ve bu durumda hukuki yararın var olduğu kabul edilir.” hükmünü içermektedir. Davanın belirsiz alacak davası türünde açılabilmesi için, davanın açıldığı tarih itibariyle uyuşmazlığa konu alacağın miktar veya değerinin tam ve kesin olarak davacı tarafça belirlenememesi gereklidir. Belirleyememe hali, davacının gerekli dikkat ve özeni göstermesine rağmen miktar veya değerin belirlenmesinin kendisinden gerçekten beklenilmemesi durumuna yada objektif olarak imkansızlığa dayanmalıdır. Madde gerekçesinde “Alacaklının bu tür bir dava açması için, dava açacağı miktar ya da değeri tam ve kesin olarak gerçekten belirlemesi mümkün olmamalı ya da bu objektif olarak imkânsız olmalıdır. Açılacak davanın miktarı biliniyor yahut tespit edilebiliyorsa, böyle bir dava açılamaz. Çünkü her davada arandığı gibi, burada da hukukî yarar aranacaktır, böyle bir durumda hukukî yararın bulunduğundan söz edilemez. Özellikle, kısmî davaya ilişkin yeni hükümler de dikkate alınıp birlikte değerlendirildiğinde, baştan tespiti mümkün olan hâllerde bu yola başvurulması kabul edilemez.” şeklindeki açıklamayla, alacağın belirli veya belirlenebilir nitelikte olması durumunda, belirsiz alacak davası açılarak bu davanın sağladığı imkanlardan yararlanmanın mümkün olmadığına işaret edilmiştir.
Alacağın hangi hallerde belirsiz, hangi hallerde belirli veya belirlenebilir olduğu hususunda kesin bir sınıflandırma yapılması mümkün olmayıp, her bir davaya konu alacak bakımından somut olayın özelliklerinin nazara alınarak sonuca gidilmesi gereklidir. 6100 sayılı HMK’nın 107/2. maddesinde, sorunun çözümünde yol gösterici mahiyette kriterlere yer verilmiştir. Anılan madde fıkrasında, karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacının, iddianın genişletilmesi yasağına tâbi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabileceği hüküm altına alınmış, madde gerekçesinde de “karşı tarafın verdiği bilgiler ve sunduğu delillerle ya da delillerin incelenmesi ve tahkikat işlemleri sonucu (örneği bilirkişi ya da keşif incelemesi sonucu)” belirlenebilme hali açıklanmıştır.
Davacının alacağının miktar veya değerini belirleyebilmesi için elinde bulunması gerekli bilgi ve belgelere sahip olmaması ve bu belgelere dava açma hazırlığı döneminde ulaşmasının da (gerçekten) mümkün olmaması ve dolayısıyla alacağın miktarının belirlenmesinin karşı tarafın elinde bulunan bilgi ve belgelerin sunulmasıyla mümkün hale geleceği durumlarda alacak belirsiz kabul edilmelidir.
Alacağın miktarının belirlenebilmesinin, tahkikat aşamasında yapılacak delillerin incelenmesi, bilirkişi incelemesi veya keşif gibi sair işlemlerin yapılmasına bağlı olduğu durumlarda da belirsiz alacak davası açılabileceği kabul edilmelidir. Ne var ki, bir davada bilirkişi incelemesine gidilmesi belirsiz alacak davasının açılabilmesi için yeterli değildir. Bir davada bilirkişiye başvurulmasına rağmen davacı dava açarken alacak miktarını belirleyebiliyorsa, belirsiz alacak davası açılamaz.
Kategorik olarak, belirli bir tür davanın veya belirli kişilerin açtığı davaların baştan belirli veya belirsiz alacak davası olduğundan da söz edilemez. Belirsiz alacak davası, bu davaya ilişkin ölçütlerin somut olaya uygulanarak belirlenmesi gerekir. Hakime alacak miktarının tayin ve tespitinde takdir yetkisi tanındığı hallerde ———–, hakimin kullanacağı takdir yetkisi sonucu alacak belirli hale gelebileceğinden, davacının davanın açıldığı tarih itibariyle alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin imkansız olduğu kabul edilmelidir.
6100 sayılı HMK ile birlikte, belirsiz alacak davası açma imkanı tanınmak suretiyle belirsiz alacaklar bakımından hak arama özgürlüğü genişletilmiş; bununla bağlantılı olarak da hukuki yarar bulunmadan kısmi dava açma imkanı da sınırlandırılmıştır. Zaman zaman, 6100 sayılı HMK ile birlikte kabul edilen belirsiz alacak davası ile kısmi davaya ilişkin yeni düzenlemedeki sınırın tam olarak tespit edilemediği, birinin diğeri yerine kullanıldığı görülmektedir. Oysa bu iki davanın amacı ve niteliği ayrıdır. Alacak, belirli veya belirlenebilir ise, belirsiz alacak davası açılamaz; ancak şartları varsa kısmi dava açılması mümkündür. Kanunun kısmi dava açma imkanını sınırlamakla birlikte tamamen ortadan kaldırmadığı da gözetildiğinde, belirli alacaklar için, belirsiz alacak davası açılamasa da, şartları oluştuğunda ve hukuki yarar bulunduğunda kısmi dava açılması mümkündür. Aksi halde, sadece ya belirsiz alacak davası açma veya belirli tam alacak davası açma şeklinde iki imkandan söz edilebilir ki, o zaman da kısmi davaya ilişkin 6100 sayılı Kanunun 109. maddesindeki hükmün fiilen uygulanması söz konusu olamayacaktır. Çünkü belirsiz alacak davası, zaten belirsiz alacak davasının sağladığı imkanlardan yararlanarak açılabilecek; şayet alacak belirli ise de, o zaman sadece tam eda davası açılabilecektir. ”
Yukarıda değinilen ayrıntılı açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacı dava dilekçesinde; vincin hasarlanması nedeniyle parça-nakliye ve montaj dahil olmak üzere ————TL hasar meydana geldiğini, söz konusu zararın davalı … şirketince tazmini gerektiğini açıkça belirtmiş olup; dava tarihinden önceki sigorta şirketine başvurusunda da söz konusu hasarın giderilmesini talep etmiştir. Davacı taraf delil listesi incelendiğinde; ———— parça faturası ve vinçin nakliye ve montaj faturasını sunmuştur. Netice-i talep kısmında ”Fazlaya dair talep ve hakkımız saklı kalmak üzere şimdilik ———- TL.. ” demek suretiyle talebini belirtmiştir. Somut olayda —– ——model—-.—– seri numaralı paletli vinçin hasarlandığı hususunda uyuşmazlık yoktur. Bununla birlikte vinçin hasarlanmasından doğan zarar konusunda da taraflar arasında husumet yoktur. Nitekim davacı taraf dava dilekçesinde zarar miktarını açıkça belirttiği gibi ———– olarak; bu zararın dayanağı olan —— TL parça faturası ile —- TL nakliye ve montaj faturasını zararın delili olarak dosyaya sunmuştur. Dava dilekçesi ve cevap dilekçesi incelendiğinde dava konusu uyuşmazlık meydana gelen hasarın davalı … şirketinin ——– vadeli ——- numaralı ————Sigorta Poliçesi kapsamında olup olmadığıdır. Her ne kadar davacı dava dilekçesinde belirsiz alacak davası açtığını beyan etmiş ise de bunu nitelendirme görevi mahkemede olup; hasarın tazminine yönelik açılan davada hasarın tazminine yönelik zarar miktarı dava dilekçesi ve ekli faturalar ile belirli olduğundan, bu davanın HMK 107. Maddesinde belirsiz alacak davası olarak açılması mümkün değildir. Bu nedenle mahkemece açılan dava HMK 109. Madde kapsamında kısmi dava olarak kabul edilmiştir. 6100 Sayılı HMK’nun 107/1 maddesi gereğince; ”Davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir.” denmekte olup somut olayda alacağın miktarı davanın açıldığı tarihte belirlidir. Nitekim davacının sunduğu ——– tarihli ıslah dilekçesinde ”.. Dava konusu olay nedeniyle uğramış olduğu zarara ilişkin KDV dahil faturaları eksiksiz ve belgeli olarak davalı sigortaya bildirmiş ve … Alacağın KDV Dahil —– TL olduğu bu bilirkişi raporu ile bir kez daha kanıtlanmıştır. ” demek suretiyle zarar miktarının davanın başında belirli olduğunu davacı taraf açıkça belirtmiştir. 6100 sayılı HMK’nın 107/2. maddesinde, “karşı tarafın verdiği bilgiler ve sunduğu delillerle ya da delillerin incelenmesi ve tahkikat işlemleri sonucu (örneği bilirkişi ya da keşif incelemesi sonucu)” belirlenebilme hali açıklanmış olup somut olayda söz konusu vinçin ——– tek yetkili firması zarara dair —–TL parça faturasını düzenleyen ——-. Olup zarar gören parça da yetkili firmada değişmiştir ve belirlenebilme özelliği mevcuttur. Davalı … şirketinin sunduğu delil veya yargılama aşamasında bilirkişi incelemesi ile zarara dair belirlenebilme gerçekleşmeyecektir. Açıklanan nedenlerle her ne kadar dava dilekçesinde davanın belirsiz alacak davası olarak açıldığı belirtilmiş ise de zarar miktarı belirlenebilir olduğundan HMK 107. Maddesindeki şartları taşımadığından dava belirsiz alacak davası olarak nitelendirilmemiş ve mahkemece kısmi dava olduğu kabul edilmiştir. Somut olayda söz konusu hasar tarihi——— , dava tarihi ——– ıslah tarihi ise ——— olup; davalı taraf ıslaha karşı süresinde zamanaşımı definde bulunduğundan zamanaşımının tartışılması gerekmiştir.
Zamanaşımı açısından değerlendirme; ———– Genel Şartlar 22. Maddede ” Sigorta sözleşmesinden doğan bütün taleplerin 2 yılda zamanaşımına uğrayacağı düzenlenmiştir. TTK 1420. Madde gereğince sigorta sözleşmesinden doğan istemler alacağın muaccel olduğu tarihten başlayarak iki yılda zamanaşımı uğrar. Somut olayda muacceliyet tarihi ise; TTK 1427/2. Madde gereğince rizikonun gerçekleşmesini müteakip, rizikoyla ilgili belgelerin sigortacıya verilmesinden sonra sigortacının edimine ilişkin araştırmaları bitince ve her halde TTK 1446. Maddeye göre yapılacak ihbardan 45 gün sonra sigorta tazminatı ve bedeli muaccel olur. Somut olayda hasar tarihi ———–olup; ekspertiz talep tarihi ——. Ekspertiz rapor tarihi yazmadığından ihbardan itibaren 45 gün sonrasında ——— tarihinde sigorta bedelinin TTK 1427. Madde gereğince davacı için muaccel olduğu anlaşılmaktadır. Dava tarihi —— tarihinde iki senelik zamanaşımı süresi dolmamış olup; ıslah tarihi ——– tarihinde ise iki senelik zamanaşımı süresi TTK 1420. Maddesi gereğince dolmuştur. Mahkemece dava kısmi dava olarak kabul edildiğinden ve kısmi davalarda ıslah edilen kısma karşı zamanaşımı definde bulunma imkanı olduğundan; muacceliyet tarihi ———– tarihli olayda; zamanaşımı süresi ———- tarihinde dolacak olup; davalı tarafın ıslaha karşı zamanaşımı definin kabulüne karar verilmiş ve ıslah tarihi ———-‘de ıslah edilen ——— TL’nin zamanaşımına uğradığı anlaşıldığından bu kısmın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmiş, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2017/4-3013 E. 2018/47 K. Sayılı emsal Kararı gereğince zamanaşımı nedeniyle red davanın esasına ilişkin olup nisbi vekalet ücretine hükmedilmesi gerekmekle ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere:
DAVANIN KISMEN KABUL KISMEN REDDİ İLE;
Mahkememizde görülmekte olan davanın kısmi dava olduğu anlaşılmakla; ——–TL hasar tazminatının —— dava tarihinden işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
———– tarihinde ibraz edilen ıslah dilekçesine karşı davalı tarafça kanuni süresi içerisinde zamanaşımı itirazında bulunulduğu ve yapılan inceleme ile ıslah tarihi ———-‘de ——– TL’nin zamanaşımına uğradığı anlaşıldığından bu kısmın ZAMANAŞIMI NEDENİYLE REDDİNE,
2-Alınması gerekli 1.024,65 TL harcın mahkememiz veznesine yatırılan 256,17 TL peşin harç, 2.500,00 TL ıslah harcından mahsubu ile 1.731,52 TL harcın davacıya iadesine,
3-Davacı tarafından yapılan 2.100,00 TL bilirkişi gideri, 450,00 TL tebligat ve posta gideri olmak üzere toplam 2.550,00 TL nin davanın kabul edilen kısmına isabet eden 245,70’nin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, 2.304,30 TL ‘nin davacının üzerinde bırakılmasına,
-Davacıdan alınan 1.024,65 TL harcın davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
4-Karar tarihinde yürürlükte bulunan A.A.Ü.T uyarınca 2.725,00 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
5-Red edilen kısım yönünden; Karar tarihinde yürürlükte bulunan A.A.Ü.T uyarınca 14.004,10 TL nisbi vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
6-Taraflarca yatırılan gider avansından kullanılmayan bakiye kısmın talep halinde karar kesinleştiğinde yatıran tarafa iadesine,
Dair taraf vekillerinin yüzüne karşı kararın tebliğinden itibaren 2 haftalık süre içinde İstanbul Bölge Adliye Mahkemesinde istinaf yolu açık olmak üzere dosya üzerinden verilen karar, açıkça okunup, usulen anlatıldı. 26/02/2019