Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Anadolu 1. Asliye Ticaret Mahkemesi 2016/1111 E. 2020/606 K. 06.11.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. İstanbul Anadolu 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

GEREKÇELİ KARAR
ESAS NO : 2016/1111 Esas
KARAR NO : 2020/606 Karar

DAVA : Menfi Tespit (Kıymetli Evraktan Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 17/09/2014
KARAR TARİHİ : 06/11/2020

Mahkememizde görülmekte olan Menfi Tespit (Kıymetli Evraktan Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ :
DAVA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle: avalı alacaklı vekili tarafından müvekkili hakkında Anadolu——-. İcra Müdürlüğünün ——- sayılı dosyası ile icra takibi başlatıldığını, takibe dayanak çekin 29.000,00 TL miktarlı çek olduğunu, çekin şirket tarafından düzenlendiğini, çekin hamil kısmına ve çekin arkasına davacı müvekkilinin ismi yazılarak düzenlendiğini ve çekin arkasının ciro edilerek davalı üçüncü şahıs tarafından arkasının yazdırılıp işleme konulduğunu, müvekkilinin davalı alacaklı ile hiçbir ticari ilişkisinin olmadığını, kendisine hiçbir borcunun bulunmadığını, bu nedenle de böyle bir çeki ciro ederek kendisine vermediğini beyan etmekte olduğunu, çekin arkasında yazılı bulunan isim ve imzanın da müvekkiline ait olmadığını, bu ciroyu müvekkilinin yapmadığını, imza örnekleri için bilirkişi incelemesi talep ettiğini, davalı alacaklı tarafından yapılan icra takibinde müvekkilinin —- ilçesinde bulunan taşınmaza haciz konularak gayrimenkulun satışı işlemlerine başlanıldığını, davacı müvekkilinin borçlu olmadığının tespitini, Anadolu —. İcra Müdürlüğünün— Esas sayılı takibin iptalini, müvekkiline ait gayrimenkul üzerinde hacizin baki kalmak kaydı ile gayrimenkulun teminat olarak kabul edilmesini, teminatsız olarak icra takibinin dava sonuna kadar durdurulmasını talep etmişlerdir.
CEVAP: Davalı vekili —- havale tarihli cevap dilekçesinde, iş bölümü itirazı olduğunu, dosyanın Asliye Ticaret Mahkemesine gönderilmisini, davanın reddi ile % 20 den az olmamak kaydı ile davacı aleyhine kötüniyet tazminatına karar verilmesini, takibin durdurulmasına ilişkin tedbir kararınının kaldırılmasını talep etmiştir.
İNCELEME ve GEREKÇE : Dava, hukuki niteliği itibari ile Menfi Tespit davasına ilişkindir.
Mahkememizden verilen —- Esas sayılı kararı Yargıtay —Esas —— Karar sayılı ilamı gereğince; “Çekin keşide tarihi 19.08.2011’dir. Bu tarihten önceki ve sonraki döneme ait olmak üzere, davacının resmi merciler önünde atılmış imza asılları istenip, huzurda imza örnekleri de alındıktan sonra imza incelemesi yapılması gerekirken, keşide tarihinden sonraki döneme ait mukayese imzalar üzerinden inceleme yapılması doğru olmadığı gibi, davalı tarafından İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı’nın—- sayılı soruşturma dosyasında dava konusu çekle ilgili ceza soruşturmasının devam ettiği bildirilmiş olup, 6098 sayılı TBK’nun 74. maddesi uyarınca, ceza hakiminin maddi olguyu tespiti hukuk hakimini bağlayacağından anılan ceza soruşturması sonucu da beklenerek bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde eksik inceleme ile karar verilmesi doğru görülmemiştir.” bozulmakla, mahkememizin yukarıdaki esasına kaydının yapıldığı görüldü.
———— müdürlüğü’ne yazılan müzekkerelere ikmalen cevap verildiği görüldü.
Bozma öncesi alınan 21/01/2015 tarihli grofolojik incelemeye esas bilirkişi raporunda özetle: Davaya konu tetkik konusu———— keşide tarihli davacı adına tanzim edilmiş, 29.000,00 TL değerli çekin arka yüzünde bulunan davacının isim yazısı altına alınmış cironto imzasının davacının eli mahsulü olmadığı yönünde mütalaa edilmiştir.
İstanbul Anadolu—-. Ağır Ceza Mahkemesi’nin —- esas sayılı dosyası uyap üzerinden celp edilerek dosya arasına alınmıştır.
4721 sayılı TMK’nın 2. maddesinde yer alan dürüstlük kuralı ile bağdaşmayacağı; kötüniyet iddiasının, 14.02.1951 gün ve 17/1 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca davanın her aşamasında ileri sürülebileceği ve hatta mahkemece de kendiliğinden nazara alınması gerektiği kabul edilmektedir.
Türk Medeni Kanununun 2.maddesine göre; “Herkes, haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kuralına uymak zorundadır.
Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz.”
Yargıtay—. Hukuk Dairesi’nin —. Sayılı, 01.03.2010 tarihli kararında da belirtildiği üzere; İlk fıkra “dürüstlük kuralıdır.” Güven ilkesinin dayandığı bir esastır. Hakkın kötüye kullanıldığı yerde hak sona erer. Yargıç görevinden dolayı TMK m.2’ye uyulup uyulmadığına görevinden dolayı dikkate almalıdır. Hakkın kötüye kullanılması için temel ölçüt amaca aykırılık ve menfaat yokluğudur. Amaca aykırılık genelde haksız yere hak kazanma, çelişkili davranışlar, ahlak ve sözleşmeye aykırı durumda yararlanma gibi haller sayılabilir. Hakkın kötüye kullanılmasının diğer şekli, korunacak menfaatin yokluğu ya da çok az olması durumunda biçimsel mantığa uyarak hukuken korunmasıdır.
Dürüstlük kuralı sadakat, özen bilgi verme ve açıklama yükümünü geliştirir. Başka bir anlatımda hakların ve borçların kullanımında düzeltici ve düzenleyici işlevi yerine getirir.
Sonuç olarak yargıç hakkın kötüye kullanılması durumunda görünüşteki hakkı red etmeli. Gerçek hakkın gerçekleşmesine çalışmalıdır. ———-
Diğer yandan 4721 sayılı Kanunun 2. maddesinde; herkesin haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uyması zorunluluğu getirilmiş, uyulmamasının yaptırımı olarak da hakkın kötüye kullanılmasının hukuk düzeni tarafından korunmayacağı belirtilmiştir.
4721 sayılı TMK’nın 2. maddesinde yer alan dürüstlük kuralı ile bağdaşmayacağı; kötüniyet iddiasının, 14.02.1951 gün ve 17/1 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca davanın her aşamasında ileri sürülebileceği ve hatta mahkemece de kendiliğinden nazara alınması gerektiği kabul edilmektedir.
Dava dilekçesi, cevap dilekçesi, Yargıtay —-. Hukuk Dairesi’nin ———- Karar sayılı bozma ilamı, İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı’nın —— sayılı soruşturma dosyası ve tüm dosya kapsamı ile birlikte yapılan değerlendirmede; Davacının İstanbul Anadolu —-. İcra Müdürlüğü’nün —-sayılı dosyası ile takibe konulan———bedelli çekin hamil kısmına kendi ismini yazılarak ve daha sonrasında ciro edilerek hakkında takip başlatıldığını, takip alacaklısı davalı ile aralarında hiçbir ticari ilişki olmadığını, kendisinin davalıya hiçbir borcunun olmadığını beyan ederek, mahkememizde menfi tespit davası açtığı, mahkememizce davanın kabulüne karar verildiği, ancak bozma sonrası yapılan yargılamada İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı’nın —- sayılı soruşturma dosyasıyla davacının oğlu olan —— hakkında, dava konusu çek ile ilgili olarak resmi belgede sahtecilik ve dolandırıcılık suçlaması ile soruşturma yürütüldüğü, davacının ilgili soruşturma doyasında—- tarihli ifadesinde, kredi ihtiyacından dolayı ———- başvurduklarını, teminat olarak gösterdikleri bina üzerindeki ipoteği kaldırmak için 30.000,00 TL paraya ihtiyaçları olduğunu, bunun üzerine davalı .——– bu parayı alarak teminat olarak, dava konusu çeki verdiklerini, oğlu ———- çeki boş olarak imzaladığını, fakat davalının kendisinin de imzasını istemesi üzerine, oğlunun, kendisinin rızası ile çeki kendi ismi ile imzaladığını, bu duruma rıza gösterdiğini, kabul ettiğini beyan ettiği, dolayısıyla her ne kadar dava dilekçesinde, davalı ile aralarında herhangi bir ticari ilişki olmadığını kendisine hiçbir borcu olmadığını, beyan etse de, savcılık aşamasında dava konusu çeke ilişkin borcu açık bir şekilde ikrar ettiği, fakat daha sonra, borcun tahsil edilmesini engellemek amacı ile, imzanın kendisine ait olmadığını beyan yoluna gittiği, hukukun kötü niyetli davranışları koruyamayacağı, her ne kadar çek üzerinde imza davacıya ait olmasa da davacının rızası ve onayı dahilinde söz konusu imza atıldığı, savcılık aşamasındaki beyanın kesin ve mutlak nitelikte borç ikrarı olduğu, bu sebeple imza incelemesini yargılamaya yenilik katmayacağı, zira yargılamanın geldiği aşama dikkate alındığında, imzaların davacıya ait olmadığı noktasında herhangi bir uyuşmazlık kalmadığı, savcılık aşamasında yani resmi makamlar önünde ikrar edilen dava konusu çeke ilişkin borç karşısında davacının menfi tespit davasının dinlenemeyeceği, yukarıda bahsedilen ilkeler dikkate alındığında hakkın kötüye kullanılmasının hukuk düzeninin koruyamayacağı, hakkın kötüye kullanılması için temel ölçütün amaca aykırılık ve menfaat yokluğu olduğu, amaca aykırılığın genelde haksız yere hak kazanma, çelişkili davranışlar, ahlak ve sözleşmeye aykırı durumda yararlanma gibi haller olarak sayıldığı, dava konusu olayda da hakkın kötüye kullanılması söz konusu olduğu vicdani kanaatiyle davanın reddine dair aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere:
Davacının davasının REDDİNE,
1-Alınması gereken 54.40 TL karar harcına karşılık peşin alınan 495,25 TL peşin harcından mahsubu ile bakiye 440,85 TL harcın davacıya iadesine,
2-Davacı tarafından yapılan masrafların kendi üzerinde bırakılmasına,
3-Davalı tarafından yapılan 91,45 TL yargılama giderinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
4-Karar tarihinde yürürlükte bulunan ——-.uyarınca 4.350,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
5-Bakiye gider avansının karar kesinleştiğinde ve talep halinde yatıran tarafa iadesine,
Dair, taraf vekillerinin yüzüne karşı gerekçeli kararın tebliğden itibaren 15 gün içinde Yargıtay temyiz yolu açık olmak üzere açıkça okunup usulen anlatıldı.