Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Anadolu 1. Asliye Ticaret Mahkemesi 2014/1226 E. 2021/419 K. 25.05.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. İstanbul Anadolu 1.ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO : 2014/1226 Esas
KARAR NO: 2021/419
DAVA : Alacak (Bankacılık İşlemlerinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 17/09/2014
KARAR TARİHİ : 25/05/2021
Mahkememizde görülmekte olan Alacak (Bankacılık İşlemlerinden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesi ile özetle; —– dava dışı asıl borçlu —- kredi sözleşmesi imzaladığını, sözleşmenin—artırımı ile — yükseltildiini, davalı — kefil olduğunu, — tarihlerinde iki adet yeni kredi sözleşmesine dayalı kefil ve dava dışı kefilin kefalet imzası alınarak —- sözleşmeleri imzalandığını ve bu sözleşmelerin bir örceki — sözleşme ile sorumluluk limitlerinin —– çıkarıldığını, söz konusu sözleşmeler uyarınca dava dışı asıl borçluya taksitli —– numaralı ticari kredilerin ve çek karnesi kullandırıldığını, —– numaralı çeklerin tazmin edilmesi ve kullandırılan kredilerin ödenmemesi sebebiyle davalıya —– yevmiye numaralı ihtarnamelerin keşide edildiğini, söz konusu ihtarnamelere rağmen asıl borçlu ve kefillerin bankaya olan borcunu ödemediğini, —- ihtarnamelere karşı ihtarname ile itiraz edilmesi üzerine takip işlemi yapılmaksızın bu davının açıldığnı, davalı borçlunun —— anapara ve borcunun tespit ve ek ıslah dilekçesi ile de tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesi ile özetle, dosyaya sunulan kredi sözleşmelerinden —– tarihli olanlar ile —–kullanımına ilişkin ödeme planında yer alan imzaların davalıya ait olmadığnı, belirtilen sözleşmelere ilişkin borcun bulunmadığını, davalının imzası ve borcunun bulunmamakla birlikte —- kredi ile ilgili ödeme planında adi kefil olarak belirtildiğini, davacının alacağını öncelikle asıl borçludan tahsil etmesi gerektiğini, tahsil edilemeyen kısmına kesin aciz vesikası alındıktan sonra bakiye alacağın davalıdan istenebilecğini, sözleşmelerde ve ödeme planında kredi faizi ve temerrüt faizi oranlarının belirtilmediğini, asıl borçlunun veya diğer kefilin borcun ne kadarını ödediğinin bilinmediğini, borç olarak kalan anapara ve faizlerin ne kadar olduğunun açıklanmadığını, davacı tarafından işletilen faiz oranlarının ve borca ilave edilen masraf ve diğer ücretlerin fahiş olduğunu ve tümüne itiraz edildiği belirtilerek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE
Taraflar arasında dava dışı asıl borçlu—- borçlu olduğu ve davalının —- —– sözleşmesini kefil olarak imzaladığı yönünde bir ihtilaf yoktur.
Taraflar arasındaki İhtilaf, ——- sözleşmesinin kullandırılan kredileri kapsayıp kapsamadığı, davalının kefil sıfatının türü ve kefile başvuru yollarının tüketilip tüketilmediği, sözleşmenin —–işlem şartları sebebiyle haksız hükümleri içerip içermediği, kullandırılan kredilerde azami faiz hadlerinin tatbik edilip edilemeyeceği, kefilin —- sorumlu olup olmadığı noktalarında toplanmaktadır.
Mevzuatımıza göre kefalet sözleşmesi mevcut veya doğacak bir borç için akdedilebilme özelliği sayesinde, —– kullandırılan kredinin teminatı fonksiyonunu görme imkânı sağladığı için verilen krediler kefalet akdi ile de teminatlandırılır ve kefalet de —– sözleşmesi boyunca devam eder.
Bununla beraber kefilin limiti ile sınırlı olan bu sorumluluk, aynı sözleşmeye dayalı olarak kullandırılan krediler için geçerlidir. Kullandırılan kredi için taraflar arasında yeni bir ——— imzalanmışsa, kefilin bu krediden de sorumlu olduğunun kabul edilebilmesi için, ilgili —— de imzasının bulunması gerekir.
Bu veriler ışığında niza konusu kredilerin taraflarca geçerli olduğu kabul edilen –kredi sözleşmesinin kapsamında sayılıp sayılamayacağı bakımından yaptırılan bilirkişi incelemesinde,
Kredili mevduat hesabı, taksitli ticari kredi ile çek tazmininden kaynaklanan alacakların, taraflar arasında geçerli olduğu kabul edilen —-kredi sözleşmelerinde düzenlendiğinden sözleşme kapsamında olduğu,
Bununla beraber, niza konusu taksitli ticari kredi, davacının imzası olmayan iki —-kredi sözleşmesinden sonra —– kullandırıldığından, kullandırılan kredi ile davalının imzası olmayan iki —-kredi sözleşmesinin limitinin de karşılaştırıldığı, kullandırılan kredinin miktarı —- davalının imzası olmayan iki —-kredi sözleşmesinin toplam —-olduğundan, sonradan düzenlenen —-kredi sözleşmelerinin limitinin bu krediyi karşılamadığı,
Bu sebeple, ilgili kredilerin sonradan düzenlenen ve davalının imzası bulunmayan —-kredi sözleşmelerine bağlı olarak ihdas edilmediği, bu sözleşmelerin dava dışı asıl borçlunun kredi limitinin artırılmasına binaen düzenlendiği,
Davalının —- müşterek borçlu müteselsil kefil olarak imzaladığı, —-kredi sözleşmelerinin çerçeve ve süresiz sözleşme olması sebebiyle, —- sorumlu olduğu, ilgili sözleşme içeriğinde dava konusu kredi türleri düzenlendiğinden, davalının, geri ödeme planlı krediden, çek tazmin bedelinden doğan krediden ve —— borcundan sorumlu olduğu, kanaatine varılmıştır.
—— kullandırılan kredileri kapsayıp kapsamaması bakımından, yaptırılan bilirkişi incelemesi nazara alınarak, davalının —– tarihli sözleşmeyi müşterek borçlu müteselsil kefil olarak imzaladığı, —-kredi sözleşmelerinin çerçeve ve süresiz sözleşme olması sebebiyle, bu sözleşmedeki —- limitinden dolayı sorumlu olduğu, ilgili sözleşme içeriğinde dava konusu kredi türleri düzenlendiğinden, davalının, geri ödeme planlı krediden, çek tazmin bedelinden doğan krediden ve —- sorumlu olduğu, ilgili kredilerin sonradan düzenlenen ve davalının imzası bulunmayan —- olarak ihdas edilmediği, bu sözleşmelerin dava dışı asıl borçlunun kredi limitinin artırılmasına binaen düzenlendiği, anlaşılmıştır.
Kefaletin türü bakımından, Ticaret Mevzuatımıza göre, ticari iş niteliği taşıyan bir borca kefalet verilmişse, kanunda veya sözleşmede aksi belirtilmedikçe kefalet, müteselsil kefalet sayılmaktadır. Banka —–kredi sözleşmeleri de, ticari nitelikte olduğundan, verilen kefaletler müteselsil kefalet hükümlerine tabidir.
Bu hususlara uygun olarak imzası davalıya ait olduğu tespit edilen —- tarihli —-kredi sözleşmesinde de davalının sıfatı müşterek borçlu ve müteselsil kefil olarak belirlenmiş olup; hem taraflar arasında geçerli olan —-kredi sözleşmesine hem de ticaret hukuku mevzuatımıza göre, davalının sıfatının müteselsil kefil olduğu anlaşılmıştır.
Müteselsil kefile başvuru şartı bakımından, alacağın devam eden bir taşınır rehniyle teminat altına alınmamış olması ve yapılan ihtarın sonuçsuz kalarak borçlunun ifada gecikmesi ya da borçlunun açıkça ödeme güçsüzlüğü içinde bulunması önem arz etmektedir.
Dava konusu olayda taşınır rehnine ve ödeme güçsüzlüğüne ilişkin taraflar arasında bir ihtilaf bulunmamaktadır. Ayrıca —-kredi sözleşmelerinden doğan borçlarda müteselsil kefile başvurabilmek için öncelikle asıl borçluya ihtarname gönderilerek hesabın kat edilmesi gerekmektedir. Hesabın bu şekilde kat edilmesi, alacağın muacceliyeti için yeterli olup; ayrıca ihtarın tebliği şartı aranmamaktadır.
Davacı tarafından dosyaya sunulan—- yevmiye numarası ile gönderilen ihtarın, —- borç için çekildiği, bu borcun hangi kredi ile ilgili olduğuna dair çekilen ihtarda bir açıklık bulunmamakla birlikte, ilgili ihtarın davacının kredi kartları bölümünden çekilmesi ve yine kredi kartı sözleşmesine atıf yapması nedeniyle, dava konusu, kredili mevduat hesabı, çek kredisi ve —-numaralı taksitli ticari kredi ile ilgili olmadığı anlaşılmaktadır.
Yine davacı tarafından dosyaya sunulan —- tarihi itibarıyla, —- çekildiği, bu borcun dava konusu—- numaralı taksitli kredi hesabından kaynaklandığı görülmektedir.
Fakat bu ihtarnamede de dava konusu kredili mevduat hesabından kaynaklanan alacakların konu edilmediği ve ihtarda kullanılmayan çeklerin iade edilmesi talep edilmesine rağmen, bu ihtarnameden önce— tarihinde ödenen toplam —- banka sorumluluk bedellerinin tahsili de talep edilmediği görülmektedir.
Mevcut durumda, müteselsil kefile başvuru şartlarından olan asıl borçluya ihtarın, dava konusu kredilerden sadece —- taksitli ticari kredi açısından gerçekleştiği, dava konusu diğer kredili mevduat hesabı ve çek tazmininden kaynaklanan alacaklar için ise, müteselsil kefile başvuru şartlarının gerçekleşmediği anlaşılmaktadır.
—-İşlem Şartları bakımından, Yeni Borçlar Kanunu ile birlikte mevzuatımıza giren —-işlem koşulları, sözleşme taraflarından birinin ileride yapacağı çok sayıdaki sözleşmede kullanmak üzere, önceden tek taraflı olarak hazırlayıp, standartlaştırarak karşı tarafa sunduğu sözleşme şartları olarak tanımlanmaktadır.
Sözleşmedeki hakim tarafın karşısında yer alanların, tüketici veya tacir olması da fark etmemekte, kanunun yürürlük tarihinden sonra düzenlenen banka —-kredi sözleşmelerinde müşterinin tacir olması halinde —-işlem koşullarına ilişkin hükümler uygulanmaktadır.
Taraflar arasında düzenlenen metinlerdeki hükümlerin —-işlem şartı olarak kabul edilebilmesi için de, —ve soyut olmaları, müzakere edilmemiş olmamaları ve ileride çok sayıda metinde kullanılmak üzere hazırlanmış olmaları gerekmektedir.
—- tarihli —-kredi sözleşmesinin metni tetkik edildiğinde, sözleşmenin daha sonradan çok sayıda kullanılmak üzere matbu olarak düzenlendiği, müşterinin her hükümle ilgili tek tek pazarlık müzakeresini içeremeyecek nitelikte teknik —-ve soyut olduğu, bu sebeple, —-işlem şartlarına haiz olduğu görülmektedir.
Bununla beraber —-işlem şartları çoklu sözleşme yapma talebi ile karşı karşıya olan kişilerin sözleşmenin kuruluşunu çabuklaştırma, zaman kaybını giderme, her defasında yeniden sözleşme kurmasını önleme gibi gereksinimlerden doğduğundan, bir hükmün —-işlem şartı olması onu tek başına hükümsüz kılmaz.
Kanunun emredici hükümlerine, ahlaka, kamu düzenine, kişilik haklarına aykırı düzenlemeler ile birlikte, içerik denetimi neticesinde —-işlem şartlarına binaen, dürüstlük kuralına aykırı olarak zayıf tarafın riskini artıran, ölçüsüz, orantısız ya da önemli ölçüde karşı taraf aleyhine konulmuş düzenlemeler de hükümsüz kabul edilmektedir.
Orantılılık ilkesi olarak kabul edilen bu şart, sözleşmesel menfaat ve risklerden orantılı olarak faydalanma imkanı olarak değerlendirilmektedir. Ayrıca sözleşmenin bütünü içerisinde, haksız olarak addedilecek bir şartın, müşteri aleyhine doğurduğu dengesizlik sözleşmedeki diğer bir şart ile giderilemiyorsa, orantısızlığın var olduğu kabul edilmektedir.
Bu durumdaki —-İşlem Şartları ile ilgili yapılan içerik denetimi neticesinde ise, dürüstlük kuralına aykırı olarak zayıf tarafın riskini artıran, ölçüsüz, orantısız ya da önemli ölçüde karşı taraf aleyhine konulmuş düzenlemeler yazılmamış kabul edilmektedir.
Bu veriler ışığında, davalı tarafından —-işlem koşulu olarak kabul edilerek yazılmamış sayılması talep edilen, —-kredi sözleşmesindeki muacceliyet-fesih, faiz ve —-ilgili hükümlere bakmak gerekmektedir.
Sebep göstermeden borcun muacceliyetine ilişkin hükümler, —-itibarıyla tüketici kredileri bakımından hükümsüz kabul edilmektedir. Bununla beraber, kredi kullananın tacir olduğu ticari krediler bakımından borcu muaccel kılma yönündeki bir hükmün doğrudan dürüstlük kuralına aykırı olduğu kabul edilmemekte, somut olayın özelliklerine göre değerlendirilmektedir.
Özellikle bankanın kredi müşterisinin borcunu ödeyemez duruma düştüğünü fark ettiğinde kredi geri ödeme borcunun vadesini beklemek zorunda bırakılması kredinin geri dönüşünü imkansız bırakabilmekte bu sebeple müşteriye ihbar yapılması kaydı ile tüm borçlarının muaccel hale getirilmesi ve borçlunun temerrüde düşürülmesi mümkün kabul edilmektedir.
Fesih bakımından da, mevzuatımıza göre, borçlunun temerrüdü için borçluya bir ihtar gönderilmesi gerekmektedir.
Dava konusu olaya bakıldığında da bankanın, kullandırmış olduğu kredileri süresi içinde tahsil edemediği bu sebeple hesapları kat ettiği anlaşılmaktadır. Bu sebeple sözleşme özelinde, muacceliyet ve feshe ilişkin sözleşme hükümlerinin —-işlem şartlarına haiz olmadığı anlaşılmaktadır.
Faiz bakımından, Yeni Borçlar Kanunumuzla birlikte akdi faiz ve temerrüt faiz oranlarına azami hadler getirilmekle beraber, Ticaret Kanunu’nda, ticari faizin sözleşme ile kararlaştırılabileceği düzenlenmiş olup, ticari işlerde, sözleşmede kararlaştırılan faiz oranı, azami faiz hadlerini aşsa da geçerliliğini koruduğu kabul edilmektedir.
Bu sebeple dava konusu olayda, sözleşme ile belirlenen faiz oranlarının ——işlem şartı kapsamında sayılamayacağı, akdi ve temerrüt faizinin sözleşmede belirlendiği şekilde tatbiki gerektiği, anlaşılmıştır.
—-bakımından da, 6082 sayılı Gider Vergisi Kanunun 28.maddesine göre — mükellefi banka olmakla birlikte, bu durumun aksinin sözleşme ile kararlaştırılması halinde, kefillerin de —- sorumlu olacağı kabul edilmektedir. Taraflar arasındaki sözleşmede de akdi ve temerrüt faizinin vergisinden borçluların sorumlu olacağı kararlaştırıldığından, davalının tahakkuk edecek—- sorumlu olacağı, anlaşılmıştır.
Bu kapsamda davalının sorumlu olduğu borç miktarının tespiti için yatırılan bilirkişi incelemesinde, davacı bankanın, davalıdan, — numaralı taksitli ticari kredi sebebiyle, dava tarihi itibarıyla,— olmak üzere, toplam, — alacağının bulunduğu tespit edilmiştir.
Davacı bankanın, göndermiş olduğu ihtarname davalıya — tarihinde tebliğ edilmiş ve borçlulara ödeme için 7 günlük süre verilmiştir. Bu sebeple davalının — temerrüde düşeceği anlaşılmıştır.
Bütün bu veriler ışığında, temerrüt tarihi itibarıyla bankanın, dava dışı asıl borçludan ticari taksitli krediden kaynaklanan—-alacağını, davalı müteselsil kefilden de talep edebileceği, temerrüt tarihinden itibaren asıl alacağa ticari faiz işleyeceği, dava tarihi itibarıyla, davacının toplam alacağının —- olduğu anlaşıldığından davanın kısmen kabulüne karar vermek gerekmiştir. Davacı dava dilekçesi ile faiz talep etmediğinden alacağa ilişkin faiz hükmü kurulmamıştır.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davanın kısmen kabulü kısmen reddi ile; — davalıdan alınarak davacı tarafa verilmesine,
2-Alınması gereken 5.190,72-TL karar harcına karşılık peşin alınan 1.313,80-TL harcın mahsubu ile bakiye 3.876,92-TL’nin davalıdan tahsili ile hazineye irad kaydına,
3-Davacı tarafından sarfolunan 3.840,50-TL bilirkişi, tebligat ve müzekkere giderinin davanın kabul kısmına isabet eden 3.793,45-TL’si ile peşin alınan 1.313,80-TL harç gideri toplamı 5.107,25-TL’nin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
4-Davalı tarafından yargılama gideri sarfolunmadığından bu konuda karar vermeye yer olmadığına,
5-Davacı lehine AAÜT uyarınca taktir olunan 10.678,42-TL nispi vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
6-Davalı lehine AAÜT uyarınca taktir olunan 942,45-TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
7-Karar kesinleştiğinde ve talep halinde kullanılmayan gider avansının yatıran tarafa iadesine,
Dair, Gerekçeli kararın taraflara tebliğinden itibaren iki haftalık süre içinde istinaf yolu açık olmak üzere davacı vekili ile davalı vekilinin yüzlerine karşı verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı. 25/05/2021