Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 9. Asliye Ticaret Mahkemesi 2020/459 E. 2021/378 K. 20.05.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
9. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2020/459 Esas
KARAR NO : 2021/378

DAVA : Alacak
DAVA TARİHİ : 04/04/2012
KARAR TARİHİ : 20/05/2021

Taraflar arasında görülen davanın Mahkememizde yapılan açık yargılaması sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili Mahkememize verdiği dava dilekçesi ile; müvekkilinin bilgisayar ve elektronik eşya ithalatı alanında faaliyet gösteren …Tic. A.Ş. ile … A.Ş.’de 11.05.2004 – 18.11.2004 tarihleri arasında davalılar ile birlikte ortak olarak yer aldığını, müvekkilinin davalılara hisselerini devrettiğini, ortaklıktan ayrılma ve hisse devir işlemlerine esas olmak üzere 100.000.000 USD tutarı aşkın yıllık ciroları bulunan her iki şirketin değerinin 16.000.000 USD olarak esas alındığını, bu düşük rakam üzerinden bile 5.300.000 USD olması gereken davacı payının 1.900.000 USD tutarına çekildiğini, ilişkinin sonlandırılmasının bu değer üzerinden düzenlenmesinin davalılarca dayatıldığını, davalıların bu miktarın hisse devir sözleşmelerinde gösterilmesinin ilerde sorunlar yaratabileceğini, devirlerin nominal bedelleri üzerinden ticaret sicil kayıtlarında gözüken değerleri çerçevesinde yapılmasının mali bakımdan kendilerini sıkıntıya sokmayacağını ileri sürerek 18.11.2004 tarihli iki adet sözleşme hazırladığını ve müvekkiline imzalattıklarını, hisse devir protokolü başlıklı sözleşmede davacının her iki şirkette sahip olduğu hisselerini davalılara veya davalıların belirleyeceği üçüncü kişilere devretmeyi kabul ve taahhüt ettiğinin belirtildiğini, bu protokolde yazılmayan gerçek hisse devir bedellerinin, müşavirlik sözleşmesi başlığı altında düzenlenen diğer sözleşmeye geçirildiğini, davacının müşavir olarak adlandırılarak verdiği ve vereceği müşavirlik hizmetlerine karşılık kendisine 1.900.000 USD bedel ödenmesinin davalılarca kabul ve taahhüt edildiğini, sözleşmelerin düzenlenmesinin akabinde davacının …Tic. A.Ş. deki toplam 12.500 TL nominal değerindeki 500 adet hissesinin tamamını davalılarca belirlenen … isimli kişiye, … A.Ş.’deki toplam 8.150 TL nominal değerindeki 326 adet hissesini davalılardan …’e toplam 8.350 TL nominal değerindeki 334 adet hissesini ise davalılarca belirlenen …’ya devrettiğini, davalılarca tek taraflı olarak hazırlanan Anonim Şirket Hisse devir sözleşmeleri başlıklı ve tarihsiz belgelerin devir alanların imzası olmadan sadece davacının imzalaması suretiyle gerçekleştiğini, içeriğinde aksi yazılı olmasına rağmen hiçbir bedel alınmadan tamamlandığını, davalıların anılan şirketlerden davacının çıkmasını ve ilişkisinin kesilmesinin sağlandıktan sonra … 13. Noterliğinin …tarihli … yevmiye noIu ihtarnamesiyle 18.11.2004 tarihli müşavirlik sözleşmesini feshettiklerini bildirdiklerini, müvekkili tarafından davalılara … 17. Noterliğinin …tarihli, … yevmiye numaralı ihtarnamenin keşide edildiğini, ihtarnamede anılan müşavirlik sözleşmesi ve hisse devir protokolü ile ortaklık payları devredildiğini, karşılığı olarak kararlaştırılan 1.900.000 USD devir bedelinin ödenmediğini, taahhütlerine uymaları uyarısında bulunduğunu, davalıların …Tic, A.Ş.’ne … 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin …E. sayılı dosyası ile davacı aleyhinde alacak davası açtıklarını, 1.170.403 USD tutarındaki şirket paralarını dava dışı diğer iki şirket çalışanı ile birlikte zimmetlerine geçirdikleri iddiasında bulunarak davacının malları üzerine ihtiyati tedbir konulmasının sağlandığını, davalılar tarafından davacıyı nitelikli dolandırıcılık suçlamasıyla … 7. Asliye Ceza Mahkemesinin … E. sayılı ceza davası çerçevesinde mahkemenin görevsizlik karan uyarınca dosyanın … 1. Ağır Ceza Mahkemesinin … E. sayılı dosyasından yargılanmasının sağlandığını, açılan ceza davasının beraat ile sonuçlandığını, beraat kararının Yargıtay 15. Ceza Dairesince onandığını, alacak davasının ise halen … 13. Asliye Ticaret Mahkemesinin … E. saylı dosyasında derdest bulunduğunu, 1.900.000 USD müşavirlik hizmeti ödeyen veya bunu ödemeyi göze alan bu kadar yüksek ücretli bir müşavire ihtiyaç duyan bir şirketin yıllık kazancının nominal sermaye bedeli olan 50.000 TL kadar olduğunun kabul edilemeyeceğini, müşavirlik sözleşmesinin ticari ünvanları yazılı bulunan şirketler için yapıldığını, neden ilgili şirketlerle yapılmadığını, davalılarla imzalandığını, müşavirlik sözleşmesinin gerçekleri gizlediğini, asıl amaçlananın devir edilecek hisseler karşılığında ödenecek bedellerin ortaklıklardan ayrılma karşılıklarının gösterilmesi olduğunu, … 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin … E. sayılı dosyasında açılan ve Mahkemenin görevsizliği ve yetkisizliği nedeniyle … 13. Asliye Ticaret Mahkemesinin … E. sayılı dosyasından görülmeye devam edilen alacak davasında yapılan bilirkişi incelemesi sonucunda alınan 12.03.2007 tarihli bilirkişi raporunda müşavirlik sözleşmesi ve hisse devir protokolünün içerikler anlatıldıktan sonra “tarafların sözleşmede kullandıkları ifadeleri değil gerçek iradelerin araştırmayı emreden B.K. md 18. ışığında değerlendirilmesi ile taraflar arasında süregelen ve davalı şirketin de aralarında bulunduğu şirketler bünyesinde sürdürülen ortaklık ilişkisinin tasfiyesinin amaçlandığı takdiri sayın Mahkemeye ait olmak üzere düşünüldüğü, zira paylar için son derece düşük bir ücret belirlenirken davalıya müşavirlik ücreti olarak 1.900.000 USD ödeneceği ayrıca bir danışmanın şirketin amme borçları ile üçüncü kişilere ait olan borçlarından sorumlu tutulması da hayatın olağan akışına uymadığını, bir danışmanın 2001-2004 yılları arasında hangi hukuki sebebe binaen şirketin kamu borçları ile üçüncü kişilere karşı olan borçlarını üstleneceği anlaşılamadığını, bu türden anlaşmaların bir işletmeyi beraberce işleten ortaklar arasında yapılması eşyanın tabiatı gereği olduğunu, zira bir ortak ortaklıktan ayrılırken geri aldığı tasfiye payı, işletmenin borçlarından arındırılmış olması gerektiğini, ayrıca tarafların başkalarına ait paylar üzerimle de tasarruf ettikleri devirlerin bir seçenek olarak üçüncü kişiler lebine yapılmasının da kararlaştırıldığı görüldüğünü, bu çerçevede sözleşmenin taraflarının en azından 2001-2004 yıllan arasında davacı şirketin de dahil olduğu şirketler bünyesinde doğrudan ve gizli ortaklık ilişkisi içinde oldukları bu itibarla davacıya ödenmesi kararlaştırılan müşavirlik ücretinin ortağın ayrılma payı olarak mütalaa edilmesi gerekliği takdiri Mahkemeye ait olmak üzere düşünüldüğü tespitlerinin yapıldığını belirterek, davacının … Tic. A.Ş. ile … A.Ş.’deki ortaklıklarından ayrılması, hisselerini devretmesi karşılığında ödenmesi taahhüt edilen 1.900.000 USD tutarındaki ayrılma payının 950.000 USD tutarındaki kısmının 31.12.2008 tarihinden itibaren 950.000 USD tutarındaki geri kalan kısmın ise 31.12.2009 tarihinden itibaren işleyecek ve T.C. Merkez Bankasınca USD döviz mevduatına uygulanan en yüksek mevduat faiz oranları üzerinden hesaplanacak faizleri ile birlikte ödeme günündeki TL karşılıkları dahilinde davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalılar vekili Mahkememize verdiği cevap dilekçesi ile; davacının dava dilekçesindeki anlatımlarının tamamen gerçek dışı olduğunu, davacının eski bir gelirler başkontrolörü ve yeminli mali müşavir olduğunu, davacının muhasebe işlemlerini yürütürken … A.Ş.’ne ve … A.Ş.’ne ortak olmak istediğini, hisselerin nominal değeri üzerinden bazı ortakların hisselerini satın alarak şirketlere ortak olduğunu, davacının ortak olduğu dönemde mezkur iki şirketin bütün mali yönetimini ve muhasebesel işlemlerini bizzat ve kendisine bağlı kişiler ile birlikte yaptığını, bir gün muhasebe müdürü ve şirket yetkilisi olan …’in davalılara “davacının şirket kasasında olması gereken tutarları muhasebe hilesi ile sipariş avanslarında gösterip şahsî mal varlığına aktardığını, % 20’sini kendisine vermeyi taahhüt ettiğini ancak vermediğini” şeklinde davacıyı şikayet ettiğini, bu durumun davacıya sorulduğunda 2 milyon USD tutarında bir bedeli şahsi hesaplarına aktardığını kabul ettiğini, bunun üzerine kendisinden hisselerini satın aldığı hali ile satarak/devrederek şirketlerden ayrılmasının istenildiğini, kendisi de hisselerini, sattığını/devrettiğini, davacının davalılardan hisse bedellerine ilişkin dair hiçbir hak ve alacağı bulunmadığını, davacının müşavirlik hizmeti vermediğini, aksine ihbarda bulunarak davacıların ortak olduğu şirketlerin onlarca defa incelenmesinin sağladığını, gelirler kontrolörleri vasıtasıyla gerek … A.Ş. de gerek … A.Ş. de ve gerekse … A.Ş.de aramalar ve incelemeler yapıldığını, bahsi geçen şirketlere milyonlarca TL tutarında vergi ve ceza tarhiyatlarınında bulunulduğunu, davacının iddia ettiği alacak tutarının şantajla kanuna aykın bir şekilde müşavirlik hizmeti verileceği taahhüdüne dayandığını, kanuna aykırı taahhüt edilen müşavirlik hizmetinin de verilmediğini, dolayısıyla ortada bir borcunda bulunmadığını, davacı taralından iş bu dava öncesinde davalılar aleyhine … 3. Asliye Ticaret Mahkemesinin … E. sayılı dosyası üzerinden hile nedeniyle hisse devir sözleşmelerinin iptali ve hissedarlığının tespiti davası açıldığını, davada hisse değerinin 12.500 TL olarak gösterdiğini, … isimli dava dışı kişiyi davalı yaparak hisse devir sözleşmesinin iptalini talep ettiğini, davanın davacı tarafından takipsiz bırakıldığını ve davanın açılmamış sayılmasına karar verildiğini, davacının … A.Ş. hisselerini 11.05.2004 tarihli genel kurul öncesinde 12.500 TL karşılığında devraldığını, beş ay gibi bir süre boyunca hisse sahipliği olduğunu, beş ay süre ile hissedar olan davacının sözleşmelerin ve fiili durumun aksine hisselerinin devri karşılığında 1.900.000 USD ödenmesi gerektiği iddiasının dayanaktan yoksun olduğunu, davalıların davacıya ne … A.Ş. hissesi satan/devreden ve/veya ne de davacıdan … A.Ş. hissesi satın alan/devralan konumunda olmadığını, davalıların davacı ile aynı tutara aldıkları hisselerini yine nominal değer üzerinden 18.11.2004 tarihinde sattıklarını/devrettiklerini, davalıların 18.11.2004 tarihinden sonra … Tic. A.Ş.de ortaklıklarının bulunmadığını, …Tic. A.Ş.’nin hali hazırda tasfiye halinde olduğunu, … A.Ş. açısından davacının davalı aleyhine … 3. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2005/781 E. sayılı dosyası ile hile nedeniyle hisse devir sözleşmelerinin iptali ve hissedarlığın tespiti davası açtığını, davacının davada hisse değerini 16.500 TL olarak gösterdiğini, … isimli dava dışı kişiyi hisse devir sözleşmesinin iptalini talep ettiğini, davanın davacı tarafından takipsiz bırakıldığını ve mahkeme tarafından davanın açılmamış sayılmasına karar verildiğini, davacının 600 adet … A.Ş. hissesinin 326 adedini 8.150 TL bedel karşılığında davalı …’e sattığını, 334 adet hissesini ise dava dışı … isimli kişiye 8.350 TL bedel karşılığında satmış/devretmiş olduğunun anlaşıldığını, davacının beş ay boyunca hissedar olduğunu, davalı …’in davacıdan herhangi bir hisse almadığını, diğer davalı … tarafından satın alınan hisse tutarının hisse devir sözleşmesinde belirtildiği gibi nakden davacıya ödendiğini, davacı aleyhinde … 7. Asliye Ceza Mahkemesinin … Esas sayılı dosyası ile güveni kötüye kullanmak suçlaması ile açılan davada suçun nitelikli dolandırıcılık olarak belirlendiğini, görevsizlik kararı verildiğini, yargılamaya … 1. Ağır Ceza Mahkemesinin …E. sayılı dosyası üzerinden devam edildiğini, … 13. Ağır Ceza Mahkemesinin … E. sayılı dosyası üzerinden … A.Ş. tarafından açılan davada ağır ceza mahkemesi kararı dayanak alınarak başkaca inceleme olmaksızın red kararı verildiğini, kararın henüz kesinleşmediğini, davacının iddiasının aksine hisse devir bedellerinin müşavirlik ücreti gibi gösterilmeye çalışılmadığını, hisse devri ile müşavirlik hizmeti olgusunun birbirinden tamamen bağımsız gerçekleştiğini, davacının ihbarları üzerine … A.Ş. ve … A.Ş. adına tahakkuk ettirilen milyonlarca TL tutanndaki tarhiyatlardan müşavirlik sözleşmesi kapsamında davacının sorumlu olduğunu, davacının imzalamış olduğu sözleşmede 2001-2004 arası vergi dönemlerine ilişkin gerek doğmuş gerekse doğabilecek her türlü amme borcunu ödemeyi kabul ve taahhüt ettiğini belirterek, haksız ve dayanaksız açılan davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Dava, Alacak davasıdır.
Mahkememizde yapılan yargılama sonucunda 08.12.2016 tarih ve 2014/359 Esas 2016/755 Karar sayılı kararıyla ve “… gerek bilirkişi kök ve ek raporları, gerekse Ağır Ceza Mahkemesinde alınan bilirkişi raporunun ve davacının bu dosyada beraat etmiş olması ve aynı tarihte 2 adet sözleşme yapıldığı, 2.yapılan sözleşmenin hisse devri ile ilgili olduğu konusundaki bilirkişi ve yukarıdaki yargıtay kararları ışığında; davacı vekilinin açmış olduğu davanın kabulü ile, temerrüt oluşmadığından dava tarihinden itibaren faizi ile birlikte davanın kabulü cihetine gidilmiştir.” gerekçesiyle 1.900.000 USD nin dava tarihinden itibaren devlet bankalarının dolara uyguladığı en yüksek faizi ile birlikte davalılardan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiştir.
Mahkememiz kararının taraf vekilleri tarafından istinaf edilmesi sonucunda, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. H.D.nin 21.02.2107 tarih ve 2017/47 E. 2017/56 K. sayılı ilamı ile; “…Davalının savunmalarına mahkeme gerekçesinde hiç yer verilmediği gibi, savunmaların her birinin nasıl aşıldığı gösterilmemiştir. Davalı tarafın gösterdiği deliller hiç tartışılmamış, gerekçede bu delillere hiç yer verilmemiştir. Davalının toplanan delilleri ve savunma sebepleri bilirkişi kurulunca da değerlendirilmemiş, dosya ek rapor için bilirkişi kuruluna verilirken davalı itirazlarının değerlendirilmesi istendiği halde, ek raporda itirazlar ve davalı delilleri denetlenebilir bir şekilde değerlendirilmemiştir. Bu durumda tahkikatın bittiğinden de söz edilemeyecektir.
HMK 353/1.a.6. maddesi uyarınca, mahkemece, tarafların davanın esasıyla ilgili olarak gösterdikleri delillerin hiç biri toplanmadan veya gösterilen deliller hiç değerlendirilmeden karar verilmiş olması halinde, istinaf mahkemesinin, ilk derece mahkemesi kararını kaldırarak, davanın yeniden görülmesi için ilk derece mahkemesine göndermesi gerekmektedir.
Bu açıklamalara göre mahkemece, gösterilen davalı delillerden toplanmayanların celbi ve diğer eksik tahkikat işlemleri tamamlandıktan sonra, her iki tarafın ileri sürdüğü iddia ve savunma gerekçeleri, sözleşme hükümleri ve tarafların gösterdikleri deliller bağlamında tartışılarak, sonucuna göre maddi vakıa tespitleri ve hukuki niteleme yapılarak hüküm verilmesi gerekir.
Açıklanan bu gerekçelerle, davalının delillerinin tamamı toplanıp mahkemece değerlendirilmediğinden ve gerekçede davalı delilleri hiç tartışılmadığından, HMK 353/1.a.6.maddesi uyarınca, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılmasına dair aşağıdaki karar verilmiştir.” gerekçesiyle Mahkememiz kararı kaldırılmıştır.
Mahkememiz kararının İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. H.D. tarafından kaldırılmasından sonra yapılan yargılama sonucunda Mahkememizin 29.09.2017 tarih ve 2017/202 E. 2017/657 K. sayılı kararı ile; “…Belirtilen Yargıtay Hukuk Genel kurulu Kararından da anlaşılacağı üzere, davacının nominal ilk sözleşme ile nominal değer üzerinden boş kağıda imza atmak suretiyle hisse devirlerinin gerçekleştirildiği, ikinci 1.900.000,00 USD lik sözleşme ile istenip istenemeyeceği konusunda Hukuk Genel kurulu Kararında belirtildiği üzere az vergi ödemek amacıyla yapılan bir işlem olup, taraflar arasındaki sözleşmenin geçersiz olmasına neden olmayacağı, taraflar görünüşteki sözleşmeyi yapmayı ciddi olarak istemekte ve niteliğinde de anlaşmaktadırlar sadece sözleşmenin bedelini değiştirmektedirler. Bu itibarla ilk sözleşmedeki nominal değer ile ikinci sözleşmedeki hisse devir sözleşmesi olarak belirtilen bedelin sadece ilk sözleşmenin vergiyi düşük göstermesi amacını taşıyan bir işlem olarak varsayılması, davalıların hisse alım satım bedelinin tamamından borcunun tümüyle yerine getirmemiş olması resmi sözleşme ile doğan hukuki sonucunu değiştirmeyeceği, dolayısıyla adi şekilde yazılı olan 2. Sözleşme bedelinin istenebilecektir. Davalılar, süresinde cevap vermediklerinden davayı inkar etmiş sayılmışlardır. Ancak mahkememizce … 13. Asliye Ticaret Mahkemesinde davacı ile ilgili sorumluluk davası açılmasının usul ile ilgili Yargıtay kararında belirtildiği üzere bekletici mesele sayılmamıştır. Kaldıki muvazaa ile ilgili taleplerinin de yukarıda belirtilen içtihatlar doğrultusunda değerlendirmeye tabi tutulmuştur. Davacının, 1.900.000,00 USD lik aynı tarihteki ikinci sözleşme ile davalılardan alacaklı olduğu, Yargıtay 11. HD.nin 07/04/2014 tarih 2013/12994 -2014/6760 sayılı kararında özellikle vurgulandığı üzere hisse devri karşılığında 2 adet sözleşme yapıldığından ikinci sözleşmeye göre paranın istenebileceği belirtildiğinden, bu itibarla davacının açmış olduğu davanın kabulü cihetine gidilmiştir… ” gerekçesiyle 1-Mahkememizin kök dosyası ile ilgili davacı vekilinin açmış olduğu davanın kabulü ile, 1.900.000,00 ABD Dolarının dava tarihinden itibaren Devlet Bankasının dolara uyguladığı en yüksek faizi ile davalılardan alınarak davacıya verilmesine, 2-Birleşen İstanbul 16. ATM’nin 2017/362 Esas sayılı dosyasının kök dosyanın bekletici mesele sayılarak ayrı bir esasa kaydına …” Karar verilmiştir.
Tefrik edilen birleşen dosya Mahkememizin 2017/867 esasına kaydı yapılmış ve 17.05.2018 tarihli, 2017/867 E. ve 2018/390 K. sayılı kararı ile tefrik edilen birleşen davanın reddine karar verilmiştir.
Mahkememizin 29.09.2017 tarih ve 2017/202 E. 2017/657 K. sayılı kararının taraf vekillerince istinaf edilmesi üzerine; İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesinin 07/06/2018 tarih ve 2017/1102 Esas- 2018/614 Karar sayılı kararı ile, her iki tarafın da istinaf başvurularının esastan reddine karar verilmiştir.
Kararın taraf vekillerince temyiz edilmesi üzerine temyiz incelenmesini yapan Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 04/02/2020 tarih ve 2018/3764 Esas – 2020/900 Karar sayılı ilamı ile; 1-Dava hisse devir bedelinin tahsili istemine ilişkindir. Davacı, …A.Ş. ve …A.Ş’de bulunan bir kısım hisselerini davalı … ve davadışı iki kişiye hisse devir sözleşmesi ile toplam 29.000,00 TL bedel karşılığı devretmiştir. Davacı, sözleşmede gösterilen devir bedelinin gerçeği yansıtmadığını, hisselerin gerçek değerinin 1.900.000 USD olduğunu ve bunun taraflar arasında imzalanan 18.11.2004 tarihli müşavirlik sözleşmesinde yazılı şekilde ifade edildiğini iddia etmektedir. İddianın ileri sürülüş biçimine göre, davacının iddiası esasen bedelde muvazaaya ilişkindir.
Muvazaa; tarafların üçüncü kişileri aldatmak amacı ile ve fakat kendi gerçek iradelerine uymayan ve aralarında hüküm ve sonuç doğurmayan bir görünüş yaratmak hususunda anlaşmalarıdır, şeklinde tanımlanabilir. Bir başka ifadeyle, irade açıklamasında bulunan taraflar bu açıklamanın kendisine yapıldığı kişi, irade açıklamasının sonuç doğurmaması konusunda anlaşmışlar, yalnız gerçek bir hukuki işlemin bulunduğu görüşünü yaratmayı istemişlerse, muvazaadan söz edilir. Taraflar ister yalnız bir görünüş yaratmayı, ister ikinci bir gizli işlem yapmayı arzu etmiş olsunlar, görünüşteki (zahiri) işlem tarafların gerçek iradelerine uymadığından, ilke olarak herhangi bir sonuç doğurmaz. Muvazaada, görünüşteki işlemin her türlü hukuki sonuçtan yoksun olması, tarafların ortak iradelerinin bu yolda olmasından kaynaklanmaktadır. Kural olarak hiç kimse kendi muvazaasına dayanarak bir hak talep edemez. Kaldı ki, böyle bir hak talebi herkesin haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorunda olduğu, bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasının hukuk düzenince korunamayacağını belirten 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 2. maddesine de aykırıdır.
İlk Derece Mahkemesince, davacının …A.Ş’deki hissesini 8.150,00 TL bedelle satmasının ve müşavirlik sözleşmesi ile belirlenen müşavirlik hizmet bedelinin de 1.900.000 USD olarak belirlenmesinin hayatın olağan akışına uygun olmadığı, bunun aslında müşavirlikten çok ortaklığın tasfiyesi amacını taşıdığı ve gerçek hisse bedelinin müşavirlik sözleşmesi adı altında belirlendiği gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiş ise de; taraf muvazaasının varlığının yazılı delille ispatlanması gerektiği gözetildiğinde müşavirlik sözleşmesi başlıklı belgenin hisse devri sözleşmesine ilişkin hiçbir düzenleme içermediği, bu nedenle hisse devir sözleşmesindeki bedelin muvazaa ürünü olduğunu ispata elverişli bir yazılı delil olarak kabul edilemeyeceği çok açıktır.
Bu itibarla davacının bedelde muvazaa iddiasına dayalı davasını ispat edemediğinin kabulü ile davalılardan …’e açılan tahsil istemli davanın esastan reddi, diğer davalıya yöneltilen davanın ise pasif husumet yokluğundan reddi gerekirken yazılı gerekçelerle davanın kabulüne dair verilen İlk Derece Mahkemesi kararı isabetsiz olup, buna bağlı olarak asıl davada verilen karara yönelik davalıların istinaf başvurusunun da esastan reddine ilişkin Bölge Adliye Mahkemesi kararının bozularak kaldırılmasına karar verilmiştir.
2-Bozma sebep ve şekline göre, davacı vekilinin temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine gerek görülmemiştir…” gerekçesiyle karar bozularak dosya Mahkememize gönderilmiş ve yeni yukarıdaki esası almıştır.
Mahkememizce; usul ve yasaya uygun bulunan Yargıtay bozma ilamına uyulmuştur.
Hükmüne uyulan Yargıtay bozma ilamında da belirtildiği üzere; Dava hisse devir bedelinin tahsili istemine ilişkindir. Davacı …Tic. A.Ş. ve … A.Ş.’de bulunan bir kısım hisselerini davalı … ve dava dışı …ile … isimli kişilere hisse devir sözleşmesi ile toplam 29.000 TL bedel karşılığı devretmiştir. Davacı sözleşmede gösterilen devir bedelinin gerçeği yansıtmadığını, hisselerin gerçek değerinin 1.900.000 USD olduğunu ve bunun taraflar arasında imzalanan 18.11.2004 tarihli müşavirlik sözleşmesinde yazılı şekilde ifade edildiğini iddia etmektedir. Buna göre davacının iddiasının bedelde muvazaaya ilişkin olduğu anlaşılmıştır.
Yargıtayın yerleşik içtihatlarında belirtildiği üzere; irade ve beyan arasında bilerek oluşturulan uyumsuzluk şeklinde tanımlanan muvazaa, pozitif hukukumuzda 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 19. (mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 18.) maddesinde düzenlenmiş ve anılan maddede;
“Bir sözleşmenin türünün ve içeriğinin belirlenmesinde ve yorumlanmasında, tarafların yanlışlıkla veya gerçek amaçlarını gizlemek için kullandıkları sözcüklere bakılmaksızın, gerçek ve ortak iradeleri esas alınır” hükmüne yer verilmiştir.
Buna göre muvazaa; tarafların üçüncü kişileri aldatmak amacı ile ve fakat kendi gerçek iradelerine uymayan ve aralarında hüküm ve sonuç doğurmayan bir görünüş oluşturmak hususunda anlaşmaları şeklinde tanımlanabilir.
Muvazaa daha çok sözleşmenin yorumuyla ilgili olduğundan, öğreti ve uygulamada kapsamlı olarak incelenmiş ve belirli kurallara bağlanmıştır. Gerek öğretide ve gerekse uygulamada muvazaa, mutlak ve nispi muvazaa olarak iki gruba ayrılmaktadır; mutlak muvazaada taraflar herhangi bir hukuki işlem yapmayı (oluşturmayı) istemezler, yalnız görünüşte bir hukuki işlem için gerekli irade açıklamasında bulunurlar; nispi muvazaada ise taraflar gerçekten belli bir hukuki işlem yapmak isterler, ancak onu saklamak amacıyla, bir başka hukuki işlemin kurulduğu görüşünü oluşturmak üzere irade açıklamasında bulunurlar.
Taraflar ister yalnız bir görünüş, ister ikinci bir gizli işlem yapmayı arzu etmiş olsunlar, görünüşteki (zahiri) işlem tarafların gerçek iradelerine uymadığından, ilke olarak herhangi bir sonuç doğurmaz. Muvazaada görünüşteki işlemin her türlü hukuki sonuçtan yoksun olması, tarafların ortak iradelerinin bu yolda olmasından kaynaklanmaktadır.
Kural olarak hiç kimse kendi muvazaasına dayanarak bir hak talep edemez. Kaldı ki, böyle bir hak talebi herkesin haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorunda olduğu, bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasının hukuk düzenince korunamayacağını belirten TMK.nın 2. maddesine de aykırıdır.
Taraf muvazaasının varlığının yazılı delille ispatlanması gerekir. Davacı buna ilişkin yazılı delil sunmamıştır. Müşavirlik sözleşmesi başlıklı belgenin ise hisse devri sözleşmesine ilişkin hiçbir düzenleme içermediğinden dolayı hisse devir sözleşmesindeki bedelin muvazaa ürünü olduğunu ispata elverişli bir yazılı delil olarak kabul edilemeyeceği anlaşılmıştır.
Davacının bedelde muvazaa iddiasına dayalı davasını ispat edemediğinden davalı …’e karşı açılan davanın esastan reddine, davalı …’e davacı tarafından her hangi bir hisse devri yapılmadığından bu davalı hakkındaki davanın pasif husumet yokluğundan reddine karar verilmiştir.
Mahkememizce Yargıtay bozma ilamın uyulmasından sonra davacı vekili bilirkişi incelemesi yaptırılmasını talep etmiş ise de; taraf muvazaasının varlığının yazılı-kesin delille ispatlanması gerektiğinden ve bilirkişi raporu kesin delil olmayıp takdiri delil mahiyetinde olduğundan ve bozma ilamı gözönüne alınarak, bilirkişi raporu alınmasının yargılamaya bir katkısının olmayacağı kabul edilerek davacı vekilinin bu talebinin reddine karar verilmiştir.
H Ü K Ü M :Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davalı … hakkındaki davanın esastan reddine,
2-Davalı … hakkındaki davanın husumet yönünden reddine,
3-Karar tarihinde yürürlükte bulunan harçlar tarifesi gereğince alınması gereken 59,30 TL harcın peşin alınan 49.940,55 TL harçtan mahsubu ile fazla alınan 49.881,25 TL nin karar kesinleştiğinde ve istek halinde davacıya iadesine,
4-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 3/2., 7. ve 13. maddeleri gözönüne alınarak belirlenen 122.255 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalı …’e verilmesine, 4.080 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalı …’e verilmesine,
5-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
6-Davalı … tarafından yapılan 435,20 TL yargılama giderinin davacıdan alınarak davalı …’e verilmesine,
7-Davalı … tarafından yapılan 61,50 TL yargılama giderinin davacıdan alınarak davalı …’e verilmesine,
8-Taraflarca yatırılan gider avansının kullanılmayan kısmının karar kesinleştiğinde iligili tarafa iadesine,
Taraf vekillerinin yüzlerine karşı, gerekçeli kararın tebliğ tarihinden itibaren 15 gün içerisinde Mahkememize sunulacak veya gönderilecek dilekçe ile YARGITAY yolu açık olmak üzere oybirliğiyle verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı. 20/05/2021

Başkan …
¸e-imzalıdır
Üye …
¸e-imzalıdır
Üye …
¸e-imzalıdır
Katip …
¸e-imzalıdır

**Bu belge 5070 sayılı Kanun Kapsamında Elektronik İmza İle İmzalanmıştır.*