Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 9. Asliye Ticaret Mahkemesi 2019/623 E. 2020/621 K. 22.10.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
9. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2019/623 Esas
KARAR NO : 2020/621

DAVA : Alacak
DAVA TARİHİ : 17/04/2019
KARAR TARİHİ : 22/10/2020

Mahkememizde görülmekte olan davanın yapılan açık yargılaması sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili verdiği dava dilekçesi ile; müvekkili şirketin davalıya ait mamüllerin satış, pazarlama ve dağıtım işi ile ilgili faaliyette bulunmak amacıyla kurulduğunu, davalı şirketin ise… marka ürünlerinin sahibi, üreticisi ve pazarlayıcısı olduğunu, müvekkilinin sözleşmedeki şartları inceleyip …distribütörlük sözleşmesini imzalayarak Mersin distribütörü olarak atandığını, ancak zaman içerisinde davalı şirketin faaliyetin yürütülmesinde üstlendiği sorumlulukları yerine getirmediğini ve birçok engellemelerde bulunduğundan sözleşmelerin ifasının imkansız hale gelmesi nedeniyle taraflarınca feshedildiğini belirterek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla, 219.000 USD ürün ve hizmetlerinin satış, dağıtım ve pazarlama hakkı bedeli, davalının 18 ve 19 distribütörlük belgesinde sözleşmeye aykırı olarak dava konusu mal ve hizmetlerin sözleşme süresi içerisinde satışı nedeniyle ödenmeyen komisyon bedeli alacağının şimdilik 1.000 TL sinin, 336.297 USD ve 150.489,64 TL yatırım ve reklam giderleri alacağının, dava konusu sözleşmelerin ifasının imkansız hale gelmesi ve taraflarınca feshi nedeniyle bakiye sözleşme süreleri içerisinde bilirkişi incelemesi ile belirli hale gelecek mahrum kalınan kar bedelinin şimdilik 1.000 TL sinin, 297.500 TL bayilere ödenen zarar ve alacağın müvekkili tarafından davalıya ve bayilere ödeme, yatırım ve ihtar tarihlerinden itibaren kısa vadeli banka kredisi faizi ile birlikte tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili verdiği cevap dilekçesi ile; öncelikle taraflar arasındaki vaki sözleşmenin yetkili Mahkemeler ve İcra Müdürlükleri başlıklı 16. maddesinde yetki sözleşmesinin yer aldığını, taraflar tacir olduğundan sözleşme ile belirlendiği üzere davanın İstanbul Merkez Mahkemelerinde açılması gerekirken Mersin Mahkemelerinde açılmış olmasının usul ve yasaya aykırı olduğunu, davacının müvekkili şirket aleyhine ikame ettiği davaya konu talepler için, daha önce 26.03.2009 tarihinde Mersin… Asliye Ticaret Mahkemesi’nin…Esas sayılı dosyası nezdinde dava açtığını, söz konusu dosyanın derdest olup istinaf incelemesi talebiyle Bölge Adliye Mahkemesi’ne gönderildiğini, davacının derdest olan dava ile aynı neden ve taleplerle ikame ettiği davayı açmasında hiçbir hukuki yararı bulunmamadığını, ayrıca davacının iddialarının zamanaşımına uğradığını, söz konusu taleplerin Mahkeme tarafından kabul edilmesinin mümkün olmadığını, mahkemece acente hükümlerinin uygulanması gerektiğini, gerek mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu 126/4. Maddesi, gerekse 6098 sayılı TBK’nın 147/5. Maddesi uyarınca acentelik sözleşmelerinden kaynaklanan alacakların 5 yıl olduğunu, davacının davasını 17/04/2019 tarihinde açtığını, davanın zamanaşımı nedeniyle reddedilmesi gerektiğini, nitekim Mersin … Asliye Ticaret Mahkemesinin … E. ve … K. sayılı ilamında da 5 yıllık zamanaşımı süresi dolduğundan, davacının taleplerinin reddine karar verildiğini, taraflar arasında bulunan sözleşmenin davacı tarafından haksız olarak feshedildiğini, müvekkili şirketin komisyon oranlarını yeniden düzenlemesinin sözleşmenin müvekkil şirkete verdiği bir hakkın kullanılmasından ibaret olduğunu, davacı tarafından yapılan abonelikler hakkında teknik destek verilmediği ve davacı tarafından abone ön aktivasyonu için müşteri bilgilerinin girildiği ara yüz ekranın kapatılarak davacı faaliyetlerine engel olunduğuna dair iddiasının hiçbir dayanağı bulunmadığını belirterek, davanın yetkisizlik, derdestlik ve zamanaşımı yönünden usulden reddine, ayrıca maddi ve hukuki dayanaktan yoksun davanın esastan reddine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Mersin … Asliye Ticaret Mahkemesi 25/10/2019 tarih ve… E. – … K. sayılı Yetkisizlik kararı ile dosyayı Mahkememize göndermiştir.
HMK.nın 138. maddesi gereğince, öncelikle dava şartları ve HMK.nın 142. maddesi gereğince zamanaşımı itirazının incelenmesi gerektiğinden, Mahkememizce bu hususlar ile ilgili inceleme yapılmıştır.
Mahkememizin 01/10/2020 tarihli celsesinde davanın kısmi dava olarak açıldığı anlaşıldığından, davalının derdestlik itirazının reddine karar verilmiştir.
Davalı vekili vermiş olduğu cevap dilekçesinde, taraflar arasındaki ilişkide acenteye dair hükümlerin kıyasen uygulanmasının gerektiğini, gerek mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu 126/4. maddesi, gerekse 6098 sayılı TBK’nın 147/5. maddesi uyarınca acentelik sözleşmelerinden kaynaklanan alacaklarda zamanaşımı süresinin 5 yıl olduğunu, davacının davasını 17/04/2019 tarihinde açtığını, davanın zamanaşımı nedeniyle reddedilmesi gerektiğini belirterek zamanaşımı itirazında bulunmuş, davacı vekili vermiş olduğu cevaba cevap dilekçesi ve 20/10/2020 tarihli dilekçesi ile, taraflar arasındaki sözleşmelerin tek satıcılık satım sözleşmesi olduğunu, acentelik sözleşmesi olmadığını, bu nedenle davanın 10 yıllık zamanaşımına tabi olduğunu, 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu gereğince Arabulucuğa başvurulduğunu ve son tutanak düzenlendikten sonra davanın ikame edildiğini ve davanın zamanaşımı süresinin geçmediğini belirtmiştir.
Taraflar arasındaki aynı sözleşmelerden kaynaklanan kısmi dava ile ilgili Mersin … Asliye Ticaret Mahkemesinin … E. -…K. sayılı kararında; davaya konu sözleşmeler tek satıcılık sözleşmesi niteliği taşımadığından, taraflar arasında düzenlenen sözleşmelere konu, hukuki ilişkinin bayilik sözleşmesi kapsamında değerlendirilmesi gerektiği, Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin 2010/1448-2327 esas ve karar sayılı kararından da anlaşılacağı üzere acentelik – bayilik sözleşmesinden kaynaklı alacak haklarının 5 yılda zamanaşımına uğrayacağı, fesih tarihinden dava tarihine ve dava tarihinden ıslah tarihine kadar geçen süre nazara alındığında, ıslah edilen miktar yönünden 5 yıllık zamanaşımı süresinin dolduğu hususunun belirtildiği anlaşılmıştır.
Zamanaşımı itirazının değerlendirilmesi için taraflar arasındaki sözleşmenin tek satıcılık sözleşmesi mi, yoksa acentelik sözleşmesi mi olduğunun çözümlenmesi gerekmektedir.
TTK.nın 102. maddesinde acentelik; “ticari mümessil, ticari vekil, satış memuru veya işletmenin çalışan gibi işletmeye bağlı bir hukuki konuma sahip olmaksızın bir sözleşmeye dayanarak, belirli bir yer veya bölge içerisinde sürekli olarak ticari bir işletmeyi ilgilendiren sözleşmelerde aracılık etmeyi ve bunları o tacir adına yapmayı meslek edinen kimseye acente denir.” şeklinde düzenlenmiştir.
Tek satıcılık sözleşmesi ise, üreticinin ürünlerinin tamamını ve bir kısmını belirli bir bölgede inhisari olarak satılması amacıyla bunların tek satıcıya göndermeyi, tek satıcının da söz konusu malları kendi adına ve hesabına satmayı üstlendiği, sürekli bir sözleşme olarak tanımlanmaktadır. (Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 12/05/2016 tarih ve 2015/11017 E. 2016/5453 K. sayılı ilamı)
Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin 28/09/2016 tarih ve 2016/5707 E. 2016/12723 K. sayılı ilamında, tek satıcılık; tek satıcılık sözleşmesi üretici ile, tek satıcı arasındaki ilişkileri düzenleyen üreticinin mallarını belirli bir bölgede tekel şeklinde satmak üzere, tek satıcıya göndermeyi üstlendiği, tek satıcının da kendisine gönderilen malların sürümünü artırmak için kendi adına ve hesabına faaliyette bulunduğu, taraflar arasında sürekli borç ilişkisi doğuran isimsiz bir sözleşmedir, şeklinde tanımlanmıştır.
Buna göre, Tek Satıcılık sözleşmesinin ana unsuru “münhasırlık” özelliğidir. Üreticinin mallarını belirli bir bölgede tekel şeklinde satmak üzere, tek satıcıya göndermeyi üstlendiği, tek satıcının da kendisine gönderilen malların sürümünü artırmak için kendi adına ve hesabına faaliyette bulunduğu sözleşmedir. Sözleşmenin ne olarak isimlendirildiğinden ziyade içeriğinde ne yazıldığının dikkate alınması gerekmektedir, zira sözleşmeye niteliğini veren unsur satıcıya satış tekeli tanınmasıdır. Satış tekelinden bahsedebilmek için satıcının bölgesinde üçüncü kişilere hiçbir şekilde satış yetkisi verilmemesi yani satış hakkının yasaklanması gerekmektedir. Davaya konu sözleşmeler bu tanım kapsamında incelendiğinde, sözleşmelerin 4. maddesinde “Süperonline işbu sözleşme ile bölge içinde yetkili satıcı olarak hareket etmek ve ürün hizmetleri münhasıran bölge içinde bayilere ve müşterilere pazarlamak, satmak, dağıtmak ve sağlamak ve ürün ve hizmetler ile ilgili olarak verilecek kurulum, bakım ve destek tedarikçisi olmak üzere distribütörü tayin etmeyi ve distribütör de bu sözleşme ile …’nin yaptığı bu tayini kabul eder, … bölgede distribütör haricinde işbu sözleşmenin ek 1’de belirtilen sayıda distribütör tayin etme yetkisine sahiptir…. bölgede distribütör haricinde ek 1’de belirtilen sayıdan daha fazla distribütör tayin etmeyeceğini kabul, beyan ve tahhüt eder.”denildiği görülmektedir.
Bu madde içeriğine bakıldığında maddede geçen münhasıran ibaresinden bayiye/distribütöre o bölge içinde tekel şeklinde satış yetkisi verildiği sonucuna varılamayacağı, madde içerğinden distribütöre münhasıran kendi bölgesi içinde satış yetkisinin verildiğinin ve distribütörün bu bölgenin dışına çıkamayacağının anlaşıldığı, sözleşmenin 5/4. maddesindeki distribütörün bölge dışından sipariş almaya çalışmayacağına dair ifade de dikkate alındığında, bu hususun bir tekel hakkı değil bayiye yüklenen bir yükümlülük olduğu, sözleşmede ek-1 de bulunan liste ve sözleşme hükmü birlikte değerlendirildiğinde süperonlinin aynı bölgede başka distribütörlerinin olduğu ve davalının belirlenen bölgeye doğrudan satış yapmasını engelleyen sözleşmesel bir düzenlemenin de bulunmadığı göz önüne alındığında sözleşmelerin tek satıcılık sözleşmesi olarak nitelendirilemeyeceği, davaya konu sözleşmeler tek satıcılık sözleşmesi niteliği taşımadığından, taraflar arasındaki sözleşmelere konu, hukuki ilişkinin acentelik sözleşmesi kapsamında değerlendirilmesi gerektiği, TBK.nın 147/5. maddesi ve mülga 818 sayılı BK.’nın 126/4. maddesi gereğince, acentelik- bayilik sözleşmesinden kaynaklanan alacak haklarının 5 yıllık zamanaşımına tabi olduğu, 20/03/2009 tarihli fesihten itibaren arabuluculuğa başvurma (18.03.2019) ve dava tarihine (17.04.2019) kadar 5 yıllık zamanaşımı süresi dolduğu, bu nedenle davalı tarafın zamanaşımı itirazının yerinde olduğu sonuç ve kanaatine varılarak, davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmiştir.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Zamanaşımı Nedeniyle Davanın REDDİNE,
2-Karar tarihinde yürürlükte bulunan harçlar tarifesi gereğince alınması gereken 54,40 TL karar ve ilam harcından peşin alınan 61.264,93 TL harcın mahsubu ile fazla alınan 61.210,53 TL harcın karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine,
3-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca belirlenen 124.499,64 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
4-Davacı tarafından yapılan yargılama giderinin kendi üzerinde bırakılmasına,
5-6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu 18/A-13.maddesi ve Arabuluculuk Asgari Ücret Tarifesi gereğince Adalet Bakanlığı Bütçesinden Arabulucuya ödenen 1.320 TL ücretin, davacıdan tahsili ile hazineye irat kaydına,
6-Davacı tarafça yatırılan gider avansından kullanılmayan kısmının karar kesinleştiğinde davacıya iadesine,
Taraf vekillerinin yüzlerine karşı, gerekçeli kararın tebliğ tarihinden itibaren 2 hafta içinde Mahkememize sunulacak veya gönderilecek dilekçe ile istinaf yolu açık olmak üzere oybirliğiyle verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı. 22/10/2020

Başkan …
¸e-imzalıdır
Üye …
¸e-imzalıdır
Üye …
¸e-imzalıdır
Katip …
¸e-imzalıdır

¸Bu evrak 5070 sayılı Yasa gereğince elektronik olarak imzalanmıştır.