Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 9. Asliye Ticaret Mahkemesi 2019/59 E. 2021/804 K. 02.12.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
9. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO:2019/59 Esas
KARAR NO:2021/804

DAVA: Tazminat
DAVA TARİHİ:18/06/2003
KARAR TARİHİ:02/12/2021

Taraflar arasında görülen davanın mahkememizde yapılan açık yargılaması sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili Mahkememize verdiği dava dilekçesi ile; müvekkili … Yönetim Kurulu eski başkanı ve genel müdürü … … ile yönetim kurulu üyeleri …, … … ve …’in görevli bulundukları dönemde bankanın …/… Projesi ile ilgili olarak düzenlenen sözleşmelerin akdedilmesi ve yürütülmesi safhalarında banka aleyhine zarar doğurucu ve banka çıkarları ile bağdaşmayan hususların bulunması, banka sermayesinin verimlilik ve karlılık esaslarına göre kullanılmaması, değerlendirilmemesi ve bu konuda gerekli gayret ve basiretin gösterilmemesi nedeniyle bankanın zarara uğradığını, zira proje geliştirme ve ihale müdürlüğü tarafından hazırlanan 21.09.1994 tarihli banka yönetim kuruluna sunulan önerge ekinde bulunan ve projenin ihale sonucu belirlenen fiyatlarla yapılması durumunda 1994 fiyatlarıyla 1.499.448.000.000 TL zarar edeceği belirtilen fizibilite raporuna rağmen önergenin banka yönetim kurulunun 21.09.1994 tarih 27 sayılı toplantısında kabul edildiğini, bunun dışında hazine müsteşarlığının bankaya gönderdiği 14.12.1992 tarihli yazıda geliştirilen projelerin finansmanının projeden yapılacak satışlarla sağlanmasına öncelik verilmesi ve halen yürütülen projelerde satış yolu ile finansman sağlanıncaya kadar yeni projelere girilmemesi hususlarının belirtilmesine ve … projesi ihalesinin kabul edildiği 21.09.1994 tarihinden sonrada aynı konuyla ilgili yazının gönderilmesine rağmen bu uyarıların dikkate alınmadığını, KİT statüsünde bulunan ve faaliyetlerini kalkınma planı ve yıllık programlar çerçevesinde karlılık ve verimlilik ilkelerine uygun bir biçimde yürütmek durumunda bulunan bankanın bu çerçeve ve ilkelere uymayan işlemlerde bulunulması ve ayrıca sermayenin tamamına sahip olmasının yanında bankaların faaliyeti ve kontrolünde en etkin kurum olan hazine müsteşarlığının talimatına aykırı uygulamalar karşısında herhangi yaptırım uygulanmamış olması ve hazine müsteşarlığınca bankanın faaliyeti ve denetimi ile ilgili zaman zaman birbirleriyle çelişen kararlar alınmış olması hususlarında yönetim kurulu eski başkanı ve üyeleri olan davalıların banka zararına sebep olduklarının banka teftiş kurulu ve başbakanlık teftiş kurulu raporları ile sabit olduğunu, henüz sözleşme aşamasında yaklaşık 1.5 Trilyon zarar göreceği ön görülen proje ile ilgili olarak fiyat analiz müdürlüğünün rayiç fiyatları dikkate alınarak hazırlanan 15.06.1996 tarihli maliyet tablosunda 4.834.129.000.000 TL müfettişlikçe düzenlenen raporda ise 15.5 Trilyon zarar oluştuğunun görüldüğü, bu durumunda projenin başlangıcında hazırlanan fizibilite raporunu teyit ettiği, dolayısıyla projedeki zararın yıllar itibariyle artmış olduğu ve 31.12.1998 tarihinde tamamına yakını satılan konut ve dükkanlardan henüz satılmayan 16 konut-dükkan hariç 22.003.210.800.663 TL zarar ettiğinin ortaya çıktığını, davalılar hakkında görevi kötüye kullanmak suçundan … Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen soruşturma neticesinde … 2.Asliye Ceza Mahkemesine açılan davanın 4616 Sayılı yasa gereğince ertelenmesine karar verildiği, oluşan banka zararının davalılardan talep etme zorunluluğunun hasıl olduğunu belirterek oluşan 22.215.074 TL zararın 31.12.2001 tarihinden itibaren işleyecek ticari temerrüt faiziyle birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalılar vekilinin cevap dilekçesi ile; davanın TTK’nın 309.maddesi gereğince 2-5 yıllık zamanaşımı sürelerine tabi olup, dava tarihi itibariyle bu sürelerin dolduğunu, bu nedenle davanın öncelikle zamanaşımından reddi gerektiğini, ayrıca TTK’nın 341.maddesi gereğince yönetim kurulu üyeleri aleyhine dava açılabilmesi için genel kurul kararının bulunması gerektiğinin ancak dava açılması konusunda genel kurul kararı bulunmadığını, dolayısıyla da dava şartının bu yönünden de oluşmadığını, … Bankasının mülkiyetinde bulunan …, … Köyü, … çiftliği, 819-820 Sayılı parsellerde kayıtlı bulunan arsalar üzerine inşaa edilecek konutların %25’i … Banka, geri kalan %75’i … konuta ait olacak şekilde kat karşılığı inşaat sözleşmesi imzalanıp, arazinin 05.11.1990 tarihinde imzalanan tutanak ile … A.Ş.’ne teslim edildiğini, … AŞ yetkilileri tarafından söz konusu parseller üzerine yapılacak 4150 adet konut inşaatının 1.150.000.TL/m2 birim fiyatla anahtar teslimi götürü bedel olarak 526.355.000.000 TL keşif bedeli ile dört ayrı firmaya ihale edildiğini, 1990-1991 tarihleri arasında mütahitlere 57.971.252.940 TL avans ödemesinde bulunulduğunu, daha sonra projenin finansmanının … AŞ tarafından karşılanmasının mümkün olmadığı kanaatine varılarak projenin tasfiyesinin kararlaştırıldığını, … AŞ’nin … Genel Müdürlüğü’ne yazdığı 31.08.1994 tarihli yazıda dava yoluna gidilmesi halinde … AŞ’nin projeyi gerçekleştirmeden büyük bir meblağı ödemek zorunda kalabileceğini belirttiğini, bu arada Başbakanlık Denetleme kurulu raporunda ve TBMM Kit komisyonlarında konunun … ile çözümlenmesi için gerekli çabanın gösterilmesi için önerildiğini, projenin yapılacağı arsanın 2982 Sayılı muhafiyet ve istisnalar kapsamında olduğu, … Proje Değerlendirme Başkanlığı ile … Portföy yönetim kurulunun çalışmaları sonucunda arsanın ihaleye çıkarılması için … Genel Müdürlüğüne arsa üzerinde konut yapılması için yetki verildiğini, daha sonra da rekabete dayalı ihale açıldığını, ihalenin tasdik edilmesi yönünde proje geliştirme ve Değerlendirme Daire Başkanlığı ile portföy yönetim koordinatörlüğünün olumlu görüş bildirdiğini, söz konusu proje için Avrupa İskan fonundan 5 yıl ödemesiz 10 yıl vadeli düşük faizli kredi alındığını, proje bitmesine rağmen davacı bankanın aldığı bu krediyi ticari kredi olarak kullandığı ve on yıl boyunca projenin yapımı için alınan krediden para kazanıldığını, davacının zarar olarak ortaya koyduğu rakamların yanlış olduğunu, kaldı ki yönetim kurulunun kendi yetkisi çerçevesinde ilgili birimlerin olumlu görüşleri doğrultusunda ihaleyi onayladığını, ihalenin tamamen rekabet şartlarına uygun olarak gerçekleştirildiğini, dolayısıyla teftiş kurulunun zarar öngören değerlendirmelerinin isabetsiz olduğunu, kaldı ki … Genel Müdürlüğü’nün 21/04/2000 tarihinde Kit komisyonuna gönderdiği yazıda 4014 bağımsız bölümün 2.6 Trilyona mal olduğu, 47.7 Trilyona satıldığının beyan edildiğini, sonuç olarak projenin zarar değil kar ettiğini, davacı bankanın 4014 konutun yapımı için mütahitlere toplam 19.4 Trilyon ödeme yaptığını, ancak buna 46.5 Trilyon finansman faizi yürüttüğünü, böyle bir sistemin ne bilimsel bir izahı ne de muhasebe tekniği açısından değerlendirilmesinin mümkün olmadığını, gelir vergisi kanununun 42.maddesine göre yapılan iş yıllara yaygın inşaat ve onarım işi olduğundan iş devam ettiği sürece yasa gereği kesin hesap çıkartılmadığını, geçici kabulün yapıldığı tarihte vergi yasaları açısından işin bittiğini , ancak gerçek anlamda bitmesinin yine aynı yasa maddesi uyarınca kesin kabulün yapılması ile mümkün olduğunu, bankanın geçici kabulün yapıldığı döneme kadar faiz yürüttüğünü, oysa satışlara hiçbir faiz yürütmediğini, GVK ‘nın yıllara yaygın inşaat ve onarım işleri ile ilgili 42.maddesine göre birden fazla takvim yılına sirayet eden inşaat ve onarım işlerinde kar ve zarar, işin bittiği yılın kesin olarak tespit edildiğini, inşaat bitinceye kadar ne kadar gideri varsa satış hasılatından düşülerek bu şekilde karın elde edildiğini, sonuç itibariyle sözkonusu ihalenin yasa ve yönetmeliklere uygun olup bankanın ilgili birimlerinin olumlu görüşleri alınarak hayata geçirildiğini, üretilen konutların tamamının satılması suretiyle bankanın bu projeden kar ettiğini belirterek davanın reddini talep etmiştir.
Davalı …’in yargılama sırasında vefat etmesi nedeni ile mirasçıları … ve … davaya dahil edilmişlerdir.
Dahili davalı vekili Mahkememize verdiği cevap dilekçesi ile; müvekkillerinin babaları …’in mirasını, … 11. Sulh Hukuk Mahkemesinin …/… Esas – …/… Karar sayılı dosyasında kayıtsız ve şartsız olarak reddettiklerini bu nedenle mirasçı sıfatı bulunmayan müvekkillerine karşı husumet yöneltilemeyeceğini belirterek husumet nedeniyle davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
… Sulh Hukuk Mahkemesinin …/… Esas – …/… Karar sayılı kararı ile; dahili davalılar … ve …’nin, murisleri … mirasını kayıtsız şartsız olarak reddettiğinin tespitine karar verildiği ve kararın kesinleştiği, … 2. Sulh Hukuk Mahkemesinin …/… Tereke dosyasında …’e ait terekenin yöneticiliğine Av. …’ün atanmasına karar verildiği ve bu dosyada terekeyi temsili için kendisine yetki verildiği anlaşılmış, davaya … terekesine karşı devam edilmiştir.
Mahkememizin 23/11/2004 tarih ve …/… Esas, …/… karar sayılı kararıyla “… davacının açmış olduğu dava davacı banka yönetim kurulu eski başkanı ve yönetim kurulu üyelerinin görev kusurları nedeniyle bankanın maruz kaldığı zararın tahsiline ilişkin tazminat davası olup 4389 sayılı yasanın 4672 sayılı yasa ile değişik 14/15-d maddesi gereğince davaya bakma görevi … 1. Nolu asliye ticaret mahkemesine ait olduğundan mahkememizin görevsizliğine, dava dilekçesinin görev yönünden reddine karar vermek gerekmiştir…” gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.
Mahkememiz kararının davacı tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz incelemesini yapan Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 25/05/2006 tarih ve 2005/6396 Esas, 2006/6211 Karar sayılı ilamı ile; “…hüküm tarihinde yürürlükte bulunan 4389 sayılı bankalar kanununun 14/5-d maddesinde, bankalar ile fon ve bankaların iflas idareleri tarafından açılacak hukuk davalarının birden fazla Asliye Ticaret Mahkemesi bulunan yerlerde (1) numaralı Asliye Ticaret Mahkemesinde görüleceği belirtilmiş, hüküm tarihinden sonra yürürlüğe giren 5411 sayılı bankalar kanununun 142.maddesinde ise bu husus yeniden düzenlenerek fon, fon bankaları ve faaliyet izni kaldırılan bankaların iflas ve tasfiye idareleri tarafından açılacak hukuk davalarında (1) ve (2) numaralı Ticaret Mahkemelerinin görevli bulunduğu belirtilmiştir. Buna göre, davacı bankanın 5411 sayılı yasanın 142.maddesinde sayılanlar kapsamında olmadığı ve davanın da niteliği itibariyle söz konusu madde kapsamına girmediği anlaşıldığından söz konusu davada görevli bulunan mahkemece yargılamaya devam olunarak, uyuşmazlığın esasına girilmesi gerekirken, yazılı şekilde görevsizlik kararı verilmesi doğru görülmemiş, kararın bu nedenle bozulması gerekmiştir. gerekçesi ile Mahkememiz kararı bozulmuştur.
Mahkememizde yapılan yargılamada taraf delilleri toplanmış, ceza dosyası incelenmiş bilirkişi raporu ve ek raporları alınmış ve 27/05/2015 tarih ve 2006/674 Esas, 2015/497 karar sayılı kararıyla “… bu durumda konutların yaklaşık % 97 sinin 1997-1998 tarihlerinde satılmış olduğu, diğer yandan … Genel Md.nün KİT Komisyonu’na yollamış olduğu 21/04/2000 tarihli yazıda hakediş giderlerinin 19,4 Milyon YTL, diğer ödemelerin 3,1 Milyon YTL arsa değerinin 0,7 Milyon YTL finansman faizinin 46,5 Milyon YTL, olmak üzere toplam harcamanın 69,7 Milyon TL, satış bedelinin ise 47,8 Milyon YTL olduğu, buna göre 21,9 Milyon YTL zarar edildiği belirtilmiş ise de; davalıların yargılandığı … 2. Asliye Ceza Mahkemesinin … Esas sayılı dosyası ile Mahkememizce alınan bilirkişi raporlarına göre, davalıların sorumluluklarına esas teşkil eden … Genel Md.nün 21/04/2000 tarihli yazısında harcama kalemleri içerisinde 46,5 Milyon YTL finansman faizi gösterildiği, ancak bankanın kendisine finansman faizi yürütmesinin mümkün olmadığı, aksi kabul edilse bile bankanın kendi proje gideri olan 19,4 Milyon YTL’ye 46,5 Milyon faiz yürüttüğü bir başka deyişle söz konusu projeden zarar gibi gösterilen 46,5 Milyon YTL nin bankanın genel hesabına faiz geliri tahakkuk ettirip yani 46,5 Trilyon tutarında faizden kar elde ettiği, oysa ki davacı bankanın kar veya zararının toplam satış hasılatından toplam inşaat giderlerinin düşülmesi suretiyle tespit edilmesi gerektiği, inşaat giderlerine finansman faizinin eklenmesinin kabul edilemeyeceği, buna göre davacı bankanın inşaat projesinden 47,8 Milyon YTL satış hasılatı elde ettiği, toplam proje giderinin ise 23,2 Milyon YTL olduğu sonuç itibariyle, bankanın projeden 24,6 Milyon YTL kar elde ettiği, kar elde edilen projeden dolayı davalıların sorumluluğuna gidilemeyeceği kanaatine varıldığından bu kanaat ışığında tüm davalılar hakkında açılan davanın reddine karar vermek gerekmiştir… ” gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.
Mahkememiz kararının taraflarca temyiz edilmesi üzerine temyiz incelemesini yapan Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 28/12/2016 tarih ve 2016/13781 Esas, 2016/9849 Karar sayılı ilamı ile; “… Anonim şirketlerde yönetim ve denetim kurulu üyeleri görevleri sırasında sebep oldukları zarardan dolayı şirkete, pay sahiplerine ve üçüncü kişilere verdikleri zarardan dolayı sorumludurlar. Sorumluluğun doğması bakımından öncelikli koşul, zararın olmasıdır. Zarar gören, bu zararının varlığını kanıtlamadır. Zararın varlığı sabit ise, yönetim ve denetim kurulu üyelerinin zarardan sorumlu olduğu karine olarak kabul edilir. Yönetim ve denetim kurulu üyeleri, ancak kendilerine bir kusur izafe edilemeyeceğini kanıtlayarak bu sorumluluktan kurtulabilirler. Somut olayda, davacı banka vekili, yönetim kurulu üyesi olan davalıların bankanın … Projesi ile ilgili bankayı zarara uğrattıklarını ileri sürmüş, mahkemece, davalıların sorumluluklarına esas teşkil eden konut projesi maliyetleri içerisinde 46,5 milyon TL finansman faizi gösterildiği, ancak bankanın kendisine finansman faizi yürütmesinin mümkün olmadığı, davacı bankanın kâr veya zararının, toplam satış hasılatından toplam inşaat giderlerinin düşülmesi suretiyle tespit edilmesi gerektiği, finansman faizi inşaat maliyetlerinden çıkarıldığında bankanın zararı bulunmadığı gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.Ancak, 02.09.2013 tarihli ek bilirkişler kurulu raporunda da belirtildiği üzere; dava konusu proje bazlı üretim tekniğine dayalı konut üretim sürecinde katlanılan finansman maliyetlerinin konut maliyetlerine yansıtılması mümkündür. Bu çerçevede, doğrudan dava konusu projeyle ilgili olduğu kanıtlanacak fon kaynak maliyetleri ile dolaylı olarak kanıtlanan ve objektif yükleme anahtarları ile dava konusu projeye yüklendiği kanıtlanacak finansman maliyetlerinin geçici kabul dönemi, yani üretimin tamamlandığı aşamaya kadar üretim maliyetleri içinde değerlendirilmesi gerekmektedir. Dava konusu proje maliyetlerine yüklenen faiz giderlerinin, proje ile olan ilişkisi ve nasıl hesaplandığı hususu, kaynak türleri, fiilen gerçekleşen kaynak maliyetlerinin davacı tarafça dayanaklarıyla birlikte ortaya konulması gerekir.Bu durumda, mahkemece konut maliyetlerine yansıtılan finansman faizinin dayanaklarının ve miktarının tespit edilmesi için denetime uygun rapor alınması, tespit edilmesi halinde davacı banka tarafından yapılan dava konusu projeye ilişkin konut maliyetlerine tespit edilen finansman faizi de eklenerek davacının gerçekten zarara uğratılıp uğratılmadığının, davalıların sorumluluğunu gerektirir bir durum olup olmadığının değerlendirilmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçeyle hüküm kurulması doğru görülmemiş, kararın bozulması gerekmiştir…” gerekçesi ile Mahkememiz kararı bozulmuştur.
Mahkememizce usul ve yasaya uygun olan Yargıtay bozma ilamına uyulmuş, bilirkişi heyetinden rapor ve ek raporlar alınmıştır.
Bozma öncesi Bilirkişiler Prof. Dr. …, Prof. Dr. … ve Doç. Dr. …’nun sundukları 03/06/2009 tarihli raporlarında; Prof. Dr. …, Dr. … ve … imzalı, 12.06.2000 tarihli bilirkişi kurulu raporunda, Bankanın kendisine finansman faizi yürütmesinin ne bilimsel izahının, ne de muhasebe tekniği açısından değerlendirilmesinin mümkün olmadığı, böyle olsa bile bankanın kendi proje gideri olan 19,4 milyon YTL’ye 46,5 milyon faiz yürüttüğü, yani bu projeden zarar gibi gözüken 46,5 milyon YTL’nin bankanın genel hesabına faiz geliri tahakkuk ettirdiğini, 46,5 milyon faizden kâr elde ettiğinin belirtildiğini, aynı bilirkişi kurulu raporunda “inşaat yapan kişi ve kuruluşların, inşaat bitinceye kadar ne kadar gideri varsa toplam satış hasılatından düşülür. – çıkarsa zarar, + çıkarsa kâr elde edilmiş olacağını, dolayısıyla bu projede 47,8 milyon (satış) – 23,2 milyon (gider) = 24,6 milyon YTL kâr olduğunu belirtiklerini, 12.06.2000 tarihli bu bilirkişi kurulu raporundaki görüşe katılarak davacı bankanın kâr veya zararının toplam satış hasılatından toplam inşaat giderlerinin düşülmesiyle ortaya çıkabileceğini, inşaat giderlerine finansman faizinin yürütülmesinin haklı bir yanının bulunmadığı görüş ve kanaatine vararak, davacı bankanın bu projeden: 47,8 milyon YTL (satış hasılatı) – 23,2 milyon YTL (toplam proje gideri) = 24,6 milyon YTL kâr elde etmiş olduğu görüş ve kanaatine vardığını, yine 12.06.2000 tarihli bilirkişi kurulu raporunda “geçici kabulün yapıldığı tarihe davacı bankanın finansman faizi yürütmüş olduğunu, oysa satışlara finansman faizi yürütmediğini” belirttiğini, Bilirkişi kurulunun bu tespitine davacı bankanın yapmış olduğu bir itiraza dosyada rastlanmadığını, bilirkişi kurulunun yukarıda sunulan tespitine aynen katıldıklarını belirtmişlerdir.
Bozma öncesi Bilirkişiler Prof. Dr. …, Prof. Dr. … ve Prof. Dr. ..’ın sundukları 05/11/2012 tarihli raporlarında; 21.09.1994 tarihli yönetim kurulu toplantısına, dava konusu projeye ilişkin ihale evrakı ile birlikte sunulan fizibilete raporunun gerçekçi olarak değerlendirilemeyeceği, bankanın bir kısım birimleri ve banka teftiş kurulu tarafındın da raporun eksikliklerinin dile getirilmiş olduğu, gerek banka teftiş kurulu gerekse Başbakanlık Yüksek denetleme Kurulu raporlarında mahal listesinde bir kısım iyileştirmeler ve satış politikalarında yapılacak değişiklikler sonucu kâra geçebileceğinin belirtildiği, ancak sözleşmeden sonra bu konularda nasıl bir çalışma yapıldığı hususunda herhangi bir bilgi bulunmadığı, dava konusu proje ile ilgili olarak iddia edildiği gibi bir zararın söz konusu olup olmadığının, davacı banka ticari defter kayıtları ve dayanağı belgeler bazında tespitinin önem taşıdığı; dava konusu proje ile ilgili olarak muhasebe temel kavramları ve finansal raporlama ilkelerine uygun bir gelir, satış maliyeti ve kar/zarar raporlaması yapılıp yapılmadığı yönünde, davacı banka ticari defterleri üzerinde bir tespit olanağının bulunmadığı, bu bağlamda öncelikle dava konusu projenin toplam maliyetleri içinde dikkate alındığı ve projenin diğer maliyetlerinin 2 katı düzeyinde yüklendiği anlaşılan finansman maliyetlerine ilişkin olarak, tahakkuk kayıtları ile bu maliyetlerin hesaplanması ve ilgili projelere direkt ya endirekt yüklenmesine ait verilerin davacı bankanın dava konusu proje bazındaki karlılık durumunun analizi ve değerlendirilmesi yönünden anahtar nitelikte göründüğü, ayrıca dava konusu projeye ilişkin tüm maliyet unsurları itibariyle yükleme ve dağıtım verileri ile bunlara ilişkin kayıtların, aynı dönemlere rastlayan projeler bulunması halinde bunlara ilişkin maliyet yükleme ve dağıtım verileriyle karşılaştırmalı analize elverişli şekilde ortaya konmasının büyük önem taşıdığı, zamanaşımı açısından ise, davada iki ve beş yıllık zamanaşımı süresi değil, 6762 sayılı TTK m.309/f.4 uyarınca ceza zamanaşımı süresinin uygulanacağı, davanın ise bu süre dolduktan sonra açıldığı yolundaki tespit ve değerlendirmelere ulaşıldığını belirtmişlerdir.
Bozma öncesi bilirkişiler Prof. Dr. …, Prof. Dr…. ve Prof. Dr. …’ın sundukları 02/09/2013 tarihli ek raporlarında; dava konusu … Projesi maliyetlerine yüklenen faiz giderlerinin proje ile olan ilişkisi ve nasıl hesaplandığı hususu, kaynak türleri, fiilen gerçekleşen kaynak maliyetlerine ilişkin dayanaklarıyla ortaya konmadıkça dava konusu proje nedeniyle iddia edildiği kadar bir zarar bulunduğundan, genel kurul görmüş temel kavramlar ve finansal raporlama ilkeleri çerçevesinde söz edilemeyeceğini belirtmişlerdir.
Bozmadan sonra Bilirkişiler Prof. Dr. …, …., Prof. Dr. …. …, Dr. …. ve Prof. Dr. …’in sundukları 18/02/2020 tarihli raporlarında; davacı bankanın, …/… Projesi kapsamında inşa ettiği konut dükkanların maliyetine davalıların Yönetim Kurulu üyesi oldukları 1994, 1995, 1996 ve 1997 yıllarında TL cinsinden mevduata uygulanan yıllık faiz (finansman) giderlerinden 05.09.1997 tarihi itibariyle davacı bankanın TL cinsinden mevduata uyguladığı ortalama faiz oranlarının direkt olarak tatbiki suretiyle toplam 24.737.935,17 TL lik kısmının …/… Projesi kapsamında inşa ettiği 4014 adet konut ve dükkanın maliyetine yüklendiği bir kısım faiz giderlerinin direkt olarak aktifleştirilmesi yöntemi ile yapılan yüklemenin VUK 27.01.1985/163 ve VUK 02.03.1995/238 nolu Genel Tebliğ hükümlerine istinat ettiği, TL cinsinden mevduata uygulanan bir kısım faiz (finansman) giderlerinin aktifleştirilmesinin davacı bankayı zararlandırıcı bir işlem ve/veya eylem olmadığı, Davacı bankaca, 05.09.1997- 31.12.1998 tarihleri arasında …/… Projesi kapsamında inşa edilen 4014 adet konut ve dükkanın, TL cinsinden bir kısım mevduat faiz (finansman) giderlerinin aktifleştirilmesi suretiyle maliyetlerine yüklenen (46.515.560,00-24.737.975,17-) 21.777,584,83 TL tutarındaki işlemin, davalı Yönetim Kurulu başkanı ve üyelerinin hiçbirisinin görev süresi içinde (görevde bulundukları sırada) yapılmamış olmakla davacı bankanın 05.09.1997-31.12.1998 tarihleri arasında aktifleştirildiği faiz (finansman) giderlerinden dolayı davalıların dönemsellik ilkesine göre sorumlu tutulmalarına zaman ve zemin itibariyle maddeten imkan bulunmadığını, Özün önceliği ilkesine göre, TL cinsinden bir kısım mevduat faizi giderlerinin aktifleştirme yöntemi ile faiz giderlerine alacak, …/… Projesi kapsamında inşa edilen 4014 adet konut ve dükkan maliyetine borç kaydının davalı Yönetim Kurulu Başkanı ve Üyeleri tarafından davacı bankaya fiilen (gerçekten) verilmiş bir zarar olmadığı, ticari bilançodan mali bilançoya (vergi bilançosu) geçiş ile ilgili ve VUK- 27.01.1985/163 ve VUK-02.03.1995/234 nolu VUK Genel Tebliği (GT) ahkamına uygun olarak yapılmış vergisel bir işlem olduğu, bu işlem ile bir kısım mevduat faizlerinin gerçekleştiği ilgili yılda zarar kaydetmek yerine inşaat maliyetine yüklemek suretiyle sonraki yılara ötelenmiş bulunduğu, Sorumluluk doğurduğu iddia olunan her bir işlemin (TL cinsinden bir kısım mevduat faizi (finansman) giderlerinin aktifleştirilmelerinin) yapıldığı her bir tarih ile davalıların görev tarihlerinin karşılaştırılarak, yapılan faiz giderlerinin aktifleştirilmesi işleminin davacı bankanın ne kadar zararına sebebiyet verdiği, görevde oldukları her yıl için ayrı ayrı ispata muhtaç bulunduğu gibi davalıların faiz giderlerinin aktifleştirilmesi işlemlerinden dolayı kusurlu olmamaları sebebiyle de sorumlu olmadıklarının değerlendirildiğini, davacı bankanın, davalıların zararlandırıcı işlem ve eylemlerinden dolayı ortaya çıktığını ileri sürdüğü 22.215.074 TL tutarındaki zararının kanıtlanamadığını, davalıların, davacı bankanın 22.215.074 TL tutarındaki zararına sebebiyet verdiği ileri sürülen işlem ve eylemlerden dolayı herhangi bir kusurlarının tespit edilemediğini, dolayısıyla herhangi bir sorumluluklarından da bahsedilemeyeceğini belirtmişlerdir.
Bilirkişiler sunmuş oldukları 12/01/2021 tarihli ve 27/10/2021 tarihli ek raporlarında kök rapordaki görüşlerinin değişmediğini belirtmişlerdir.
… 2. Asliye Ceza Mahkemesinin … Esas sayılı dosyasının incelenmesinde; …, … ve … hakkında açılan görevi kötüye kullanma suçundan yapılan yargılamada alınan 12/06/2006 tarihli bilirkişi raporunda; İstanbul … Proje ihalesi 1994 yılında zorunluluk karşısında yapıldığını, söz konusu ihalenin yasa ve yönetmeliklere uygun olarak bankanın menfaatini koruyan, bankanın kuruluş amacına uygun örnek yerleşim birimleri kurma ilkesine dayalı, yapılan tüm işlemlerin usulüne uygun olduğu, bankanın proje geliştirme ve değiştirme daire başkanlığı ve ticari amaçla portföy kordinatörlüğünün yaptığı çalışma sonucunda olumlu görüşü üzerine banka yönetimi tarafından yapıldığını, görevi kötüye kullanma suçunun oluşması için memuriyete ilişkin yetkileri kendisine veya başkalarına bir menfaat sağlamak veya başkası için bir zarar husule getirme saikiyle kullanmak kastının bulunması gerektiğini, olayda üretilen konutların tamamının satıldığını, bankanın herhangi bir zararının oluşmadığını, şikayetçi bankanın muhasebe tekniğine aykırı, bilimsellikten uzak bir yöntem ile zarar oluşturduğunu ileri sürdüğünü ancak bir zararın olmadığını ve faillerin kendilerine veya başkalarına bir menfaat sağlamak kastı ile hareket etmediklerinin dosya kapsamında anlaşıldığını ve görevi kötüye kullanma suçunun oluşmadığını belirttikleri ve Mahkemece 19/07/2000 tarihli karar ile sanıkların beraatine karar verildiği, kararın temyiz edilmesi neticesinde Yargıtay 4. Ceza Dairesi tarafından 4616 sayılı yasa kapsamında değerlendirme yapmak üzere kararın bozulduğu, bozmadan sonra Mahkemece 12/02/2002 tarihli karar ile açılan kamu davasının 4616 sayılı yasanın 4.maddesi uyarınca kesin hükme bağlanmasının ertelenmesine karar verildiği görülmüştür.

Mahkememizce toplanan tüm deliller birlikte değerlendirildiğinde; tarafların iddia ve savunmaları, taraf delilleri, bilirkişi raporları, … 2. Asliye Ceza Mahkemesinin … Esas sayılı dosyası ve tüm dosya kapsamına göre; davacı bankanın önceki dönemlerde yönetim kurulu üyesi olan davalıların, görevleri sırasında zarara neden oldukları iddiasına dayalı tazminat davası açtığı, davalıların davanın reddine karar verilmesini talep ettiği anlaşılmıştır.
Yönetim kurulu üyeleri şirketin temsil ve icra organıdır. Yönetim kurulu üyelerinin yaptığı işlemlerden doğan hak ve borçlar şirket nezdinde doğar. Bunlardan dolayı yönetim kurulu üyelerine herhangi bir sorumluluk yüklenmez. Ancak yönetim kurulu üyeleri kusur ve kasıtları ile bankaya bir zarar verdiklerinde, bundan dolayı müteselsilen ve bütün varlıkları ile sorumlu olurlar. Yönetim kurulu üyesinin sorumluluğuna gidilebilmesi için yönetim kurulu üyesinin; Yönetim kurulu üyelerinin kanundan veya ana sözleşmeden kaynaklanan görevlerine aykırı davranışı olarak ortaya çıkan hukuka aykırı bir fiili ile, kusurlu olarak, bir zarara yol açmış olması ve hukuka aykırı fiil ile zarar arasında uygun nedensellik bağı bulunması gerekmektedir.
Anonim şirketlerde yönetim ve denetim kurulu üyeleri görevleri sırasında sebep oldukları zarardan dolayı şirkete, pay sahiplerine ve üçüncü kişilere verdikleri zarardan dolayı sorumludurlar. Sorumluluğun doğması bakımından öncelikli koşul, zararın olmasıdır. Zarar gören, bu zararının varlığını kanıtlamadır. Zararın varlığı sabit ise, yönetim ve denetim kurulu üyelerinin zarardan sorumlu olduğu karine olarak kabul edilir. Yönetim ve denetim kurulu üyeleri, ancak kendilerine bir kusur izafe edilemeyeceğini kanıtlayarak bu sorumluluktan kurtulabilirler.
Zararın ispatı bakımından genel hükümler esas alınması gerekir, dolayısıyla Borçlar Kanunu hükümlerinin uygulanması gerekecektir. Buna göre tazminat davası açan kimse kural olarak hem zararı, hem de zararın miktarını ispat ile yükümlüdür. Sorumluluk davaları açısından tazmini talep olunan zararın, “mevcut zarar” türünden olması gerekmektedir. Mevcut zarar, zararın hesap edildiği tarihe kadar gerçekleşmiş olan zarardır. Bu nedenle henüz mevcut olmayan ancak gerçekleşme ihtimali bulunan zarar türü olan “muhtemel zarar”ın tazmini, sorumluluk davasında talep edilemeyecektir. Şu halde tespiti gereken husus, somut davada şirket tüzel kişiliğinin bir zarara uğrayıp uğramadığıdır. Zira ortada somut bir zarar bulunmaması halinde, sorumluluk davasının şartları da oluşmamış sayılması gerekir. Zararın doğduğunu ispat yükü, bunu iddia eden davacı bankanın üzerindedir. Öte yandan Anonim şirket yönetim kurulu üyelerinin sorumluluğuna ilişkin esaslardan biri, bunun bir kusur sorumluluğu olmasıdır. Kusur noktasında ispat külfetinin yer değiştirerek, yönetim kurulu üyesi ve denetçilerin karine olarak kusurlu kabul edilmesi, bunu bir kusursuz sorumluluk haline getirmemektedir. Sorumluluk doğurduğu iddia olunan işleme katılmayan bir yönetim kurulu üyesinin; o işlemi denetlemekle yükümlü olmayan bir denetçinin, işlem sorumluluğu gerektiren bir işlem olsa dahi, sorumlu olması düşünülemez. Bu husus, anılan işleme muhalif kalarak katılmayan Yönetim Kurulu üyesi açısından söz konusu olduğu kadar; görevli olduğu dönem gereği söz konusu işleme katılması imkanı olmayan Yönetim Kurulu üyesi için de geçerlidir. Bu açıdan sorumluluğu gerektirdiği iddia olunan işlemin yapıldığı tarihte görevli olmayan yönetim kurulu üyelerinin sorumlu olması da esasen mümkün değildir.
Davacı bankanın, …/… Projesi kapsamında inşa ettiği konut ve dükkanların maliyetine davalıların Yönetim Kurulu üyesi oldukları 1994, 1995, 1996 ve 1997 yıllarında TL cinsinden mevduata uygulanan yıllık faiz giderlerinden 05.09.1997 tarihi itibariyle davacı bankanın TL cinsinden mevduata uyguladığı ortalama faiz oranlarının direkt olarak tatbiki suretiyle toplam 24.737.935,17 TL lik kısmının …/… Projesi kapsamında inşa ettiği 4014 adet konut ve dükkanın maliyetine yüklendiği bir kısım faiz giderlerinin direkt olarak aktifleştirilmesi yöntemi ile yapılan yüklemenin VUK 27.01.1985/163 ve VUK 02.03.1995/238 nolu Genel Tebliğ hükümlerine istinat ettiği, TL cinsinden mevduata uygulanan bir kısım faiz giderlerinin aktifleştirilmesinin davacı bankayı zararlandırıcı bir işlem veya eylem olmadığı, Davacı bankaca, 05.09.1997-31.12.1998 tarihleri arasında …/… Projesi kapsamında inşa edilen 4014 adet konut ve dükkanın, TL cinsinden bir kısım mevduat faiz giderlerinin aktifleştirilmesi suretiyle maliyetlerine yüklenen (46.515.560,00-24.737.975,17-) 21.777.584,83 TL tutarındaki işlemin, davalı Yönetim Kurulu üyelerinin hiçbirisinin görev süresi içinde yapılmamış olduğu anlaşılmıştır. (Mahkememize gönderilen yazıda; Davalı …’ın görev süresinin 09/10/1993-01/11/1995, …’nün görev süresinin 22/12/1993-14/11/1995, …’nın görev süresinin 22/12/1993-11/11/1995, Erdoğan Alkin’in görev süresinin 21/12/1993-05/09/1997, …’nın görev süresinin 21/12/1993-30/05/1996 olduğu belirtilmiştir.) Buna göre davalıların görevde bulundukları sırada yapılmamış olmakla davacı bankanın 05.09.1997-31.12.1998 tarihleri arasında aktifleştirildiği faiz giderlerinden dolayı davalıların dönemsellik ilkesine göre sorumlu tutulmalarına zaman itibariyle imkan bulunmadığı anlaşılmıştır.
Özün önceliği ilkesine göre, TL cinsinden bir kısım mevduat faizi giderlerinin aktifleştirme yöntemi ile faiz giderlerine alacak, …/… Projesi kapsamında inşa edilen 4014 adet konut ve dükkan maliyetine borç kaydının davalı Yönetim Kurulu üyeleri tarafından davacı bankaya fiilen verilmiş bir zarar olmadığı, ticari bilançodan mali bilançoya (vergi bilançosu) geçiş ile ilgili ve VUK Genel Tebliğine uygun olarak yapılmış vergisel bir işlem olduğu, bu işlem ile bir kısım mevduat faizlerinin gerçekleştiği ilgili yılda zarar kaydetmek yerine inşaat maliyetine yüklemek suretiyle sonraki yılara ötelenmiş bulunduğu, Sorumluluk doğurduğu iddia olunan her bir işlemin (TL cinsinden bir kısım mevduat faizi (finansman) giderlerinin aktifleştirilmelerinin) yapıldığı her bir tarih ile davalıların görev tarihlerinin karşılaştırılarak, yapılan faiz giderlerinin aktifleştirilmesi işleminin davacı bankanın ne kadar zararına sebebiyet verdiği, görevde oldukları her yıl için ayrı ayrı ispata muhtaç bulunduğu gibi davalıların faiz giderlerinin aktifleştirilmesi işlemlerinden dolayı kusurlu olmamaları sebebiyle de sorumlu olmadıkları sonucuna varılmıştır.
Sonuç itibariyle; davacı bankanın, davalıların zararlandırıcı işlem ve eylemlerinden dolayı ortaya çıktığını ileri sürdüğü 22.215.024 TL tutarındaki zararın kanıtlanamadığı, davalıların görev yaptıkları dönemde, davacı bankanın zararına sebebiyet verdiği ileri sürülen işlem ve eylemlerden dolayı herhangi bir kusurlarının tespit edilemediği, davalıların görevde bulundukları sırada yapılmamış olmakla, davacı bankanın 05.09.1997-31.12.1998 tarihleri arasında aktifleştirildiği faiz giderlerinden dolayı davalıların dönemsellik ilkesine göre sorumlu tutulmalarına zaman itibariyle imkan bulunmadığı, dolayısıyla davalıların herhangi bir sorumluluklarından bahsedilemeyeceği sonuç ve kanaatine varılarak davalılar hakkındaki davanın reddine karar verilmiştir.
Dahili davalılar … ve …’in …’in mirasını reddetmiş olduklarında, haklarında davanın husumet yönünden reddine, dahili davalıların mirasçı sıfatıyla davaya dahillerinin usul gereği olduğu ve mirasçıların sonradan mirası ret etmiş olmalarının davacı tarafından önceden bilinmesinin imkansız olduğu bu nedenle vekalet ücreti ve yargılama giderlerinden davacının sorumlu tutulamayacağı anlaşıldığından dahili davalılar lehine vekalet ücreti ve yargılama gideri hükmedilmesine yer olmadığına karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M : Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Dahili davalılar … ve … hakkındaki davanın husumet yönünden reddine,
2-Diğer tüm davalılar hakkındaki davanın reddine,
3-Karar tarihinde yürürlükte bulunan harçlar tarifesi gereğince alınması gereken 59,30 TL harcın davacıdan tahsiline,
4-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 13/4. maddesi gereğince 5.100 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalılara verilmesine,
5-Mirasın reddi nedeniyle haklarındaki davanın husumet nedeniyle reddine karar verilen dahili davalılar lehine vekalet ücreti ve yargılama giderine hükmedilmesine yer olmadığına, yaptıkları yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
6-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
7-Davalı … tereke temcilcisi tarafından yapılan 100 TL yargılama giderinin davacıdan alınarak bu davalıya verilmesine,
8-Taraflarca yatırılan gider avansından arta kalan kısmın karar kesinleştiğinde ilgili tarafa iadesine,
Davacı vekilinin, davalılar … …, …, …, …, … vekilinin ve Davalı … tereke temsilcisi vekilinin yüzlerine karşı, dahili davalılar vekilinin yokluğunda, gerekçeli kararın tebliğ tarihinden itibaren 15 gün içinde Mahkememize sunulacak veya gönderilecek dilekçe ile YARGITAY yolu açık olmak üzere oybirliğiyle verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı. 02/12/2021

Başkan …
e-imzalıdır
Üye …
e-imzalıdır
Üye …
e-imzalıdır
Katip …
e-imzalıdır