Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 9. Asliye Ticaret Mahkemesi 2018/474 E. 2020/545 K. 08.10.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
9. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO:2018/474 Esas
KARAR NO:2020/545

DAVA:Yargılanmanın İadesi
DAVA TARİHİ 23/05/2018
KARAR TARİHİ:08/10/2020

Taraflar arasında görülen davanın mahkememizde yapılan açık yargılaması sonunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Yargılamanın iadesini talep eden davacı vekili Mahkememize verdiği dava dilekçesi ile; davada …’in eşi ve aynı zamanda, dava konusu hisseleri temlik eden davalılar … ve … ile davacı tarafından kendisine dava yöneltilmeyen …’ın babaları olan …’in, 05.10.1998 yılında vefat ettiğini, … A.Ş.’nin …’in vefatından önceki, 16.03.1998 tarihli son genel kurul toplantısında da anlaşılacağı üzere; şirket hisselerinin neredeyse tamamının merhum …’e ait olduğunu, aile şirketi modelinde olan … A.Ş.’de merhum …’in eşinin ve her bir çocuğunun sembolik bir oranda, yaklaşık olarak %1 oranında hissesinin bulunduğunu, bir başka deyişle şirketteki tek söz sahibinin merhumun … olduğunu, …’in vefatından sonra gerçekleştirilen, 1997 yılı için yapılan 25.12.1998 tarihli genel kurulda, davacı …, temlik eden davalılar … ve … ile dava dışı …’ın her birinin hisseleri yaklaşık olarak %24,9 gibi bir oranda eşit olarak düzenlendiğinde, o dönem yürürlükte olan Ticaret Kanunu’nun gereği olarak, anonim şirketin infisah olmaması için … A.Ş. de 5. hissedar olarak kendisine yer bulduğunu ve yaklaşık %0,3 gibi sembolik bir paya sahip olduğunu, bu konuda tarafların mutabakatı bulunduğunu, davacı …’in 25.12.1998, 03.08.1999, 31.03.2000 ve 30.04.2001 tarihli genel kurullara başkanlık ettiğini ve hazirun cetvellerini de bizzat hazırladığını, bu genel kurulların her birinde de …, …, … ve …’ın hisselerinin birbirine eşit olduğunun belirtildiğini, … A.Ş.’nin sembolik ve cüzi miktardaki payının da yine gösterildiğini, ancak, 2001 yılında patlak veren ekonomik krizden sonra baş gösteren maddi problemlere, aile içindeki fikir ayrılıkları ve anlaşmazlıklar da eklenince, davacı …’in eşinin vefatından yaklaşık 5 yıl sonra, 1998 tarihinde çocuklarıyla yapmış oldukları miras paylaşımını inkâr eder bir biçimde, oğullarına ait payların bir bölümü ile … A.Ş. uhdesinde bulunan 78.000 adet payın 77.999 adedinin kendi üzerine geçirilmesi için 29.09.2003 tarihinde dava açtığını, …’in açmış olduğu ve Mahkememizin … Esas numarasıyla görülen bu davada, davacının iddialarını kanıtlayamamış olması nedeniyle, 21.04.2005 tarihinde davanın reddine karar verildiğini, haklılıkları Mahkeme kararı ile kanıtlanmış olan … ve …, kendilerine ait payları 14.06.2005 tarihinde … Ltd.Şti.’ne, bu şirket de paylarını … merkezli bir şirket olan, müvekkil … şirketine devrettiklerini, yine benzer şekilde, … A.Ş.’ye ait olan hisselerin de, … ve Ticaret Ltd.Şti.’ne devredildiğini, oradan da …. Asliye Hukuk Mahkemesinin kesinleşen kararıyla …’na özgülendiğini, Mahkememiz kararını temyiz eden davacının temyiz incelemesi neticesinde Yüksek Yargı tarafından verilecek kararın kendi lehine olmayacağı düşüncesiyle, …. Asliye Ticaret Mahkemesi nezdinde 26.09.2005 tarihinde dava açtığını, davacının bu davada, ilk açtığı davada davalı olarak göstermediği … ile birlikte ilk davadaki taleplerine çelişik bir biçimde, … A.Ş.’ye ait hisselerin miras ortaklığına devrini talep ettiğini, bu davadaki bir diğer çelişkinin, davacı …’in 2003 yılında açmış olduğu ve ilk derece mahkemesinde aleyhine sonuçlanan davada, miras taksiminin yanlış bir şekilde yapıldığını ve oğullarına geçen bir miktar hisse ile … A.Ş. uhdesindeki 77.999 adet hissenin kendisi adına kaydedilmesi gerektiğini iddia ettiğini, ancak bu dava aleyhine sonuçlanınca, bir yandan bu davayı temyiz ederken diğer yandan da başka bir dava açarak, ki bu davanın tüm mirasçılar adına açılması gerektiği bariz iken, … A.Ş. adına kayıtlı hisselerin miras ortaklığına geri dönmesini talep ettiğini, bir başka deyişle, asıl davada … A.Ş.’deki hisseleri kendisine verilmesini isteyen davacıyı, ilk derecede o davayı kaybedince başka bir yoldan şansını denemek istediğini, … A.Ş.’nin hisseleri kendi üzerine geçirilmeyen davacı, bu hisselerin hiç değilse miras ortaklığına devredilmesini istediğini, bu iki davanın da reddedildiğini, 2003 yılında açılan ve Mahkememizde görülen davanın, Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nde temyiz incelemesi sırasında ilk derece mahkemesinin red kararı onanmak üzereyken beklenmedik bir gelişme olarak; temlik eden davalılardan …, Yargıtay mürafaası aşamasında davayı kabul ettiğini, …’in 13.02.2007 tarihli mürafaada davayı kabul etmesi üzerine Yargıtay’ın, ilk derece mahkemesinin kararını, neredeyse onama şeklinde bozmak zorunda kaldığını, Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 2005/11613 Esas ve 2007/3306 Karar sayılı ve 22.02.2007 tarihli kararında, ilk derece Mahkemesinin kararının Medeni Kanunun 2. maddesinde düzenlenen “dürüstlük kuralı” ve “eylemli uygulama” açısından ele alınması gerektiğini, Mahkememizde … Esas numarasıyla yeniden görülen ve …. Asliye Ticaret Mahkemesinde … Esas sayılı dosyası (… ve …’ın … A.Ş.’deki hisselerin miras ortaklığına dönmesi amacıyla açtıkları dava) ve …. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin … Esas sayılı dosyası (…’in, … A.Ş.’ye atanan yönetim kurulu üyesinin Ticaret Sicili’ne işlenmesi talebini reddeden … Ticaret Sicili’ne açmış olduğu dava) ile birleşen davada yerel mahkemenin, Davalı …, … ve … A.Ş. uhdesindeki payların devredildiği/özgülendiği; davanın 4.031.318.000 TL (Hisselerin, davanın açıldığı tarihteki nominal değeri üzerinden hesaplanması sonucu ortaya çıkan miktar) terditli açılmış bir dava olduğunu ve dolayısıyla davacının seçimlik hakkını kullanmış olduğu gerçeğini görmezden gelerek ve usuli müktesep hak kavramını hiçe sayarak, Yargıtay’ın bozma ilamında belirttiği hususları hiç yokmuş varsayarak, hukuki derinlikten yoksun, taraflı ve hatalı bir bilirkişi raporunu esas alarak davayı kabul ettiğini, Mahkeme tarafından verilen bu hüküm diğer davalılar (… ve … A.Ş.) tarafından temyiz edilmiş ve yapılan temyiz incelemesi sonucunda kararın, “müddeabihin temlikinin gerçekleşmiş olduğu olgusunun atlandığı” gerekçesiyle bozulduğunu, Mahkememizce bu bozma kararına uyularak, yargılamanın 3. kez yeniden başladığını, Mahkeme tarafından davacıya seçimlik hakkının kullandırılamayacağı, zira yukarıdaki taleple açılmış bir dava olduğu Mahkemeye bildirilmesine rağmen, Mahkeme bir önceki yargılama safahatında alınmış bilirkişi raporunu dikkate alarak, Adil Yargılanma Hakkının ihlali ile bir önceki Mahkemenin verdiği kararın sadece taraflarını değiştirerek “… ve … tarafından … Ltd.Şti’ne devredilmeye çalışılan hisselerin … Ltd.Şti. adına gözüken kaydın terkin edilerek … adına işlenmesine ve yine benzer şekilde … A.Ş. tarafından … ve Ticaret Ltd.Şti.’ne oradan da …’na devredilmeye çalışılan hisselerin (yalnızca 1 hisse hariç) … adına gözüken kaydının terkini suretiyle düzeltilerek … adına kaydına” diyerek hüküm oluşturduğunu, son derece hatalı olan bu kararda, …. Asliye Hukuk Mahkemesinin … Esas ve … Karar sayılı ve 31.10.2006 tarihli kesinleşen kararıyla kurulan, Başbakanlık’a bağlı …’nün denetiminde olan …’na ait hisselerin terkinine hükmedilerek, …. Asliye Hukuk Mahkemesinin kesinleşen kararının yok sayıldığını, usuli müktesep hakların görmezden gelindiği bu kararda dikkat çekilmesi gereken bir diğer hususun da davacının … A.Ş.’ye pay verdiğini, dolayısıyla taraflar arasında bir miras paylaşım sözleşmesi akdedildiğini ikrar etmesi olduğunu, Mahkememizin … Esas, … Karar sayılı ve 13.10.2009 tarihli bozmaya uyma kararında göze çarpan hukuki hatanın da dava konusu payların devredildiği üçüncü kişiler konumunda olan müvekkili … hakkında, hukuki dinlenilme hakkının ihlal edilerek hüküm tesis edildiğini, davacının açmış olduğu davanın terditli olduğunu, davacının hisselerin aynen iadesi mümkün olmadığı takdirde, ki davacının bu terditli talebi böyle bir ihtimalin varlığını öngörebildiğinin kanıtı olduğunu, davasının tazminat davasına çevrilmesini talep ettiğini, …’na özgülenen ve müvekkil …’ye devri Yüksek Yargı’nın aşağıda belirtilen ilamıyla da kabul edilen (… ile …’nin hisse sahipliği durumlarının ayniyeti söz konusu olduğu için) hisselerin iadesi de artık mümkün olamayacağından davanın tazminat davasına çevrilmesi gerektiğini, Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 24.06.2010 tarihli kararında:“… dava devam ederken … ve …’in 1000’er pay dışında kalan davaya konu paylarının … Ltd.Şti.’ne intikali ve diğer davalı … … A.Ş.’nin hisselerinin de …. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin kesinleşmiş ilamına istinaden …’na geçtiği …” kabul edildiğini, bu kabulün ardından, o dönem yürürlükte olan HUMK’nun 186. maddesi gereği davacıya seçimlik haklarının sorulması gerekliliğinin yerine getirilmemesi nedeniyle yerel mahkeme kararını bozan Yargıtay’ın davalı tarafın diğer temyiz itirazlarını incelemeye gerek duymadan davalılar yararına hüküm tesis ettiğini, ancak … Ltd.Şti.’ye ait hisselerin …’ye devredildiği bildirilmesine rağmen Yargıtay, davanın bu şirkete yönlendirilmesi açısından değil, yalnızca …’na yönlendirilmesi açısından hüküm oluşturduğunu, davanın yerel mahkemede yeniden görülmesi neticesinde, Mahkememizin … Esas numarasıyla görülen davada, …’ye ihbar edildiğini ancak usulüne uygun bir tebligat yapılamadığını, Söz konusu kararda, yeni bir bilirkişi raporu istenmesi yerine, Yargıtay incelemesi neticesinde hükmün bozulması aşamasından önceki döneme ait olan bilirkişi raporlarına göre hüküm tesis edilerek hukuki açıdan hatalı bir karar verildiğini, Mahkemenin, bu kez hisse devirlerini kabul ettiğini, ancak bozma öncesi aşamadaki bilirkişi raporlarına dayanarak davanın devralan davalılara yönelik olarak kabulüne hükmedildiğini, bu kararın davalılar tarafından temyiz edilerek, davanın terditli açılması nedeniyle seçimlik hakkın tazminat olarak sınırlandırılması gerektiğini belirtildiğini, Yargıtay’ın kararlarında da belirtildiği üzere, davanın tarafı olmayan müvekkili …’nin davaya dahil edilmesi ve müvekkil … hakkında hüküm tesis edilmesinin mümkün olmadığını, somut olayda müvekkil … davaya dahil bile edilmeden onun hisseleri hakkında hüküm tesis edildiğinden; usul ve yasaya aykırı olan bu durumun düzeltilmesi gerektiğini, huzurdaki davada da davacı taraf harcını yatırarak davayı müvekkiline yönlendirmediğini, aslında müvekkile karşı açılan bir dava dahi olmadığını, bir başka deyişle müvekkil dahili davalı bile olamadığını, davacıya davasını yöneltmesi konusunda soru sormadan yargılamaya devam eden, dahili davalı kurumu hukukumuzda olmamasına rağmen, davacı yeniden harç yatırmadan, dahili davalı durumuna düşen müvekkili hakkında hüküm tesis edilmesi açıkça hukuka aykırı olmasına rağmen, müvekkilinin malvarlığında bulunduğu mahkeme kararlarıyla da sabit olan müvekkilinin hisselerin müvekkilden alınarak davacı adına kaydedilmesi şekilde son derece yanlış bir hukuki değerlendirmede bulunduğunu, … soruşturması kapsamında ilk kararname ile, eşi ile birlikte görevinden ihraç edilen bir hakimin vermiş olduğu kararın, yine … firarisi ve tutuklusu hakimlerin bulunduğu Yargıtay heyeti tarafından onanması neticesinde, açık hukuki yanlışlar sonucunda müvekkilin “mülkiyet hakkı”, “adil yargılanma hakkı” ve “hukuki dinlenilme hakkı” nın ihlal edildiğini, zira, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 375. maddesine göre, “mahkemenin kanuna uygun olarak teşekkül etmemiş olması” ve “davaya bakması yasak olan yahut hakkındaki ret talebi, merciince kesin olarak kabul edilen hâkimin karar vermiş veya karara katılmış bulunması.” yargılamanın yenilenmesinin istenebileceği haller olarak düzenlendiğini, yine aynı şekilde, huzurdaki işbu davada uygulanması gereken, 1086 sayılı HUMK’nun kanun yollarına ilişkin hükümleri de bu doğrultuda olduğunu, HUMK’nun 445. maddesinin 1. fıkrasının 9. bendine göre de “Davayı rüyetten istinkaf etmeğe kanunen mecbur olan hakim huzuriyle muhakemenin rüyet ve hükmedilmiş olması” yargılamanın iadesi sebebi olduğunu, terör suçundan yakalanan bir hakimin verdiği kararın yine terör suçundan yakalanan ve tutuklanan hakimlerce onanması durumunda, mahkemenin kanuna uygun olarak teşekkül etmiş olduğundan söz edilemeyeceğinin izahtan vareste olduğunu, dava konusu somut olayda, önceki tarihli bir mahkeme kararı açıkça ihlal edilerek aksi yönde karar verildiğini, bu durumun hukuk güvenliği ve mahkeme ilamına güven prensibi açısından son derece sakıncalı oluğunu, tahkikat sırasında hukuki dinlenilme hakkı, adil yargılanma hakkı ve mülkiyet hakkı ihlallerinin mevcut olduğunun açık olduğunu, kararı veren hâkimin tarafsızlığının mevcut olmaması durumunun önemli olduğunu, tanığın yalancı şahitliğinin bile yargılamanın yenilenmesi sebebi olarak kabul edildiği düşünüldüğünde, bir terör örgütüne mensup olduğu gerekçesiyle meslekten ihraç edilen hakimin hukukun hiçe sayılarak taraflı bir şekilde düzenlendiği açık olan bilirkişi raporu doğrultusunda, hukuka aykırı bir şekilde vermiş olduğu ve yine söz konusu terör örgütü mensubu oldukları gerekçesiyle meslekten ihraç edilip tutuklanan ya da firari durumunda olan hakimlerin oluşturduğu Yargıtay heyetince onanan bir kararın, yargılamanın yenilenmesi kurumu marifetiyle ortadan kaldırılması gerektiğinin açık olduğunu, burada kastedilenin, meslekten ihraç edilen her hâkimin kararı ile ilgili olarak yeniden yargılama yapılması değil, planlı ve kasti bir şekilde hukukun açıkça ihlal edildiği yargılamalar neticesinde verilen ve taraflı olduğu her halinden belli olan, huzurdaki davadaki gibi sonuçlar doğuran, hukuka açıkça aykırı olan birden çok unsurun bir araya gelmesinin tesadüf olarak yorumlanamayacağı, huzurdaki yargılama neticesinde verilen hatalı karar gibi mahkeme kararları hakkında yeniden yargılama yapılması gerekli olduğunu, Yargıtayın 2010 yılındaki bozma kararının ardından davanın yeni bir esas numarasıyla görüldüğü ve 2011 ila 2014 yılları arasındaki dönemde, ticaret mahkemelerinin tek hakimli olduğu dönemde gerçekleşen yargılama sırasında, yerel mahkeme olan Mahkemenin o dönemki hâkiminin Nuran Karaali olduğunu, 15 yıllık yargılama boyunca hukuka aykırılığın en bariz ve çelişkili bir biçimde gerçekleştiği dönemin de bu dönem olduğunu, zira bu dönemde yeni bir bilirkişi raporu hazırlatmak yerine bozma öncesi dönemde hazırlanan ve bozma öncesi yerel mahkeme kararına esas teşkil eden bilirkişi raporunun esas alınarak hüküm kurulduğunu, Nuran Karaali’nin kararını onayan Yargıtay heyetindeki hakimlerden birinin de … soruşturması kapsamında tutuklu olduğu, diğerinin de firari olduğunun bilindiğini, müvekkili … aleyhinde usulüne uygun açılmış bir dava bulunmadığından dolayı kendisi hakkında davanın reddine karar verilmesi ve buna bağlı olarak da dava konusu olan ve ….’ye ait olan hisselerin müvekkil uhdesinde kalmasına karar verilmesi gerekirken, söz konusu hisselerin davacı adına kaydedilmesine hükmedilmesinin çok açık bir hukuki yanlış olduğunu, uygulanması gereken 1086 sayılı HUMK’unda, dava aleyhine sonuçlanan tarafın yerine geçenlerin de yargılamanın iadesi talebine bulunabileceklerinin belirtildiği, müvekkili …., devreden davalıların halefi konumunda olduğu için, devralan halef sıfatıyla yargılamanın iadesi talebine bulunmasının mümkün olduğunu belirterek, Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin kararıyla kesinleşen, …. Asliye Ticaret Mahkemesinin … Esas, … Karar sayılı ve 01.04.2014 tarihli dava dosyasında, dosya üzerinden inceleme yapılarak ve duruşmasız olarak, yargılamanın yenilenmesi kararının verilmesini, bu süreçte … A.Ş.’nin daha fazla zarara uğramaması adına, dava konusu hisselerin ortaklık haklarının davacı tarafından kullanılmasının engellenmesi için davaya konu hisselerin ortaklık haklarını kullanmak üzere, Sayın Mahkemece … A.Ş.’ye kayyum atanmasına karar verilmesini, kayyum talebinin yerinde görülmez ise dava konusu hisselerin üçüncü kişilere devir ve temlik edilmesi ile hisseler üzerinde üçüncü kişiler yararına ayni ve şahsi hak tesis edilmesinin önlenmesi için dava konusu hisseler üzerinde ihtiyati tedbir kararı verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili Mahkememize verdiği cevap dilekçesi ile; yargılamanın iadesi talebini ileri süren ….’nin hükmün tarafı olmadığını, karşı tarafın …. tarafından sunulan dilekçede de davanın tarafı olmadıklarını, yalnızca davanın kendilerine ihbar edildiğini, bu şirketin … tarafından yurtdışında kurulan ve kendisine ait ve ana amacı şirket varlıklarının diğer hissedarlardan kaçırılması olan bir şirket olduğunu, Mahkemede yapılan yargılamada, …’in avukatlığını yapan Av. … ve Av. … tarafından sunulan 28/11/2009 tarihli dilekçe ile 13/10/2009 tarihli kararı temyiz ederken, davacı şirkete hisse devri yapıldığı iddiasında bulunduğunu, kararın kesinleştiğinin öğrenilmesinden itibaren 3 aylık sürede yargılamanın yenilenmesi talep edilmediğinden ve talebe konu edilen iddiaların uzun süren yargılama neticesinde Mahkemece ve Yargıtay tarafından değerlendirildiğinden, yargılamada sonra ortaya çıkan yeni bir durum söz konusu olmadığından, kötü niyetle olarak açılan davanın reddi gerektiğini, kesin hüküm ve usuli kazanılmış hak teşkil eden Yerel Mahkeme kararları, Yargıtay Hukuk ve Ceza Dairesi kararları çerçevesinde de ….’nin … A.Ş.’de hissedar sıfatını kazanamadığı ve taraf sıfatını kazanmasının mümkün bulunmadığı hükme bağlanmış olduğunu, taraf sıfatı bulunmadığı aşikar olan ….’nin yargılamanın yenilenmesi talebinin öncelikle 1086 sayılı HUMK m. 445/446 – 6100 sayılı HMK m. 375/376 çerçevesinde reddi gerektiğini, …’in bu kez kendi kontrolündeki …. üzerinden yargılamanın iadesi sebebi olarak ileri sürmeye çalıştığı sebeplerin yargılama esnasında kendisi ve kendi kontrolündeki sair şirketler tarafından ileri sürüldüğünü ve kabul görmediğini, İleri sürülen iddiaların ve taleplerin kabulünün mümkün olmadığının farkında olan karşı taraf bu kez ya tutarsa kabilinden Yerel Mahkemede kararı veren hakimin ve Yargıtay heyetindeki hakimlerden bir kaçının … soruşturmasına dahil olduklarını ileri sürerek bundan medet umduğunu, Mahkemenin … K. … K. sayılı kararının, Hakim Sefa Demir başkanlığındaki heyet tarafından verildiğini, bu kararın Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 2010/2279 E. ve 2010/7377 K. sayılı ve 24.06.2010 tarihli kararı ile HMK.nın 125.madde hükmü çerçevesinde usulden bozulduğunu, sonra Nuran Karaali tarafından yapılan yargılamada esasa ilişkin bir inceleme ve değerlendirme yapılamadığını, usuli işlemler tamamlanarak önceki karar ittihaz edildiğini, bu kararın da Yargıtay incelemesinden geçerek kesinleştiğini, yargılamada Nuran Karaali’nin müvekkili lehine kabul edilebilecek bir işlem yapmadığını, aksine Yargıtay bozma kararına göre hüküm ittihazını birkaç kez erteleyerek müvekkilinin hakkına ulaşmasını geciktirdiğini, Yargıtay 11. Hukuk Dairesi bakımından ileri sürülen ithamlara da itibar edilmesinin mümkün olmadığını, aksinin düşünülmesi halinde tüm kararlar tartışmaya açılabilecek ve hukuk güvenliğinin yok edileceğini, netice itibariyle taraf sıfatı bulunmadığı aşikar olan ….’nin yargılamanın yenilenmesi talebinin öncelikle 1086 sayılı HUMK m. 445 – 6100 sayılı HMK m. 376 çerçevesinde reddine, yargılamanın yenilenmesi talebi hak düşürücü süre olan 3 aylık sürede talep edilmediğinden 1086 sayılı HUMK m. 447 – 6100 sayılı HMK m. 377 çerçevesinde reddine, yargılamanın yenilenmesi sebepleri olarak ileri sürülen hususların yargılamada değerlendirilip hükme bağlandığından, 1086 sayılı HUMK’nun 445 vd. maddeleri – 6100 sayılı HMK’nun 375 vd. Maddeleri uyarınca yargılamanın yenilenmesi şartları gerçekleşmediğinden ve yargılamadan sonra ortaya çıkan yeni bir durum olmadığından, yargılamanın yenilenmesi taleplerinin reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Feri Müdahil vekili Mahkememize verdiği dilekçesi ile, yargılanmanın yenilenmesi dosyasına konu davada verilen kararın müvekkili vakfın hisseleri ile ilgili etki doğuracağının açık olduğundan, davaya müdahil olarak katılmalarını, yargılanmanın yenilenmesine yönelik talebin kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
Talep HMK.nın 374. ve devamı maddelerine dayanılarak Yargılamanın iadesi talebine ilişkindir.
HMK.nın 379. maddesi gereğince taraf vekillerine çıkarılan davetiye sonucunda taraf vekilleri duruşmada hazır bulunarak beyanda bulunmuşlardır.
Yargılamanın iadesini talep edilen Mahkememizin … Esas, … Karar sayılı dosyanın incelenmesinde; davacı … tarafından davalılar …, … A.Ş. ve … A.Ş. aleyhine 29/09/2013 tarihinde hisselerin tespiti ve iptali davası açıldığı, 21/04/2005 tarihli karar ile, davanın reddine karar verildiği, kararın temyiz edilmesi neticesinde temyiz incelemesini yapan Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 22/02/2007 tarih ve 2005/11613 E. 2007/3306 K. sayılı ilamı ile kararın bozulmasına karar verildiği, bozmadan sonra yapılan yargılama sonucunda, 13/10/2009 tarihli kararı ile, asıl dava yönünden kabulüne, birleşen …. Asliye Ticaret Mahkemesinin … E. sayılı dosyasındaki (davacılar …, …, davalılar … A.Ş. ve … A.Ş, davanın hisselerin tespiti ve iptali davası) davanın usulden reddine, birleşen …. Asliye Ticaret Mahkemesinin … E. sayılı dosyasındaki (davacı … Holding A.Ş, davalı Ticaret Sicil Memurluğu, Müdahil …, …, davanın ise Ticaret Sİcil Müdürlüğü kararına itiraz davası) davanın reddine karar verildiği, kararın temyiz edilmesi neticesinde temyiz incelemesini yapan Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 24/06/2010 tarih ve 2010/2279 E. 2010/7377 K. sayılı ilamı ile, birleşen …. Asliye Ticaret Mahkemesinin … E. sayılı dosyasında, …’in feri müdahil sıfatına haiz olup, hükmü tek başına temyiz etme hakkı bulunmadığından, birleşen bu davaya yönelik temyiz itirazlarının reddine, asıl dava ile ilgili verilen kararın bozulmasına karar verildiği, bozmadan sonra yapılan yargılama sonucunda, 01/04/2014 tarihli karar ile, asıl davada …. A.Ş. aleyhine açılan davanın ve davalı … aleyhine açılan davanın kabulüne, birleşen davalarda verilen hükümler kesinleştiğinden birleşen davalar hakkında yeniden hüküm tesisine yer olmadığına karar verildiği, kararın temyiz edilmesi neticesinde temyiz incelemesini yapan Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 20/10/2015 tarih ve 2014/13319 E. 2015/10748 K. sayılı ilamı ile, kararın onanmasına karar verildiği, aynı dairenin 13/04/2017 tarih ve 2016/2338 E. 2017/2130 K. sayılı ilamı ile, karar düzeltme talebinin reddine, davalı … vekilinin tavzih talebinin reddine dair 28/01/2016 tarihli ek karara yönelik temyiz itirazlarının reddi ile, bu hükmün onanmasına karar verildiği görülmüştür.
Yargılamanın iadesi HMK.nın 374. maddesine göre kesin olarak verilen veya kesinleşmiş olan hükümlere karşı istenebilir.
Yargılamanın iadesi olağanüstü yasa yollarından biridir. Yargılamanın iadesi sebepleri HMK.nın 375. maddesinde sınırlı olarak sayılmıştır. Buna göre;
a) Mahkemenin kanuna uygun olarak teşekkül etmemiş olması.
b) Davaya bakması yasak olan yahut hakkındaki ret talebi, merciince kesin olarak kabul edilen hâkimin karar vermiş veya karara katılmış bulunması.
c) Vekil veya temsilci olmayan kimselerin huzuruyla davanın görülmüş ve karara bağlanmış olması.
ç) Yargılama sırasında, aleyhine hüküm verilen tarafın elinde olmayan nedenlerle elde edilemeyen bir belgenin, kararın verilmesinden sonra ele geçirilmiş olması.
d) Karara esas alınan senedin sahteliğine karar verilmiş veya senedin sahte olduğunun mahkeme veya resmî makam önünde ikrar edilmiş olması.
e) İfadesi karara esas alınan tanığın, karardan sonra yalan tanıklık yaptığının sabit olması.
f) Bilirkişi veya tercümanın, hükme esas alınan husus hakkında kasten gerçeğe aykırı beyanda bulunduğunun sabit olması.
g) Lehine karar verilen tarafın, karara esas alınan yemini yalan yere ettiğinin, ikrar veya yazılı delille sabit olması.
ğ) Karara esas alınan bir hükmün, kesinleşmiş başka bir hükümle ortadan kalkmış olması.
h) Lehine karar verilen tarafın, karara tesir eden hileli bir davranışta bulunmuş olması.
ı) Bir dava sonunda verilen hükmün kesinleşmesinden sonra tarafları, konusu ve sebebi aynı olan ikinci davada, öncekine aykırı bir hüküm verilmiş ve bu hükmün de kesinleşmiş olması.
i) Kararın, İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşmenin veya eki protokollerin ihlali suretiyle verildiğinin, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kesinleşmiş kararıyla tespit edilmiş olması, sebepleri ile yargılamanın iadesi talep edilebilir.
HMK’nın 376. maddesine göre, davanın taraflarından birinin alacaklıları veya aleyhine hüküm verilen tarafın yerine geçenler borçluları veya yerine geçmiş oldukları kimselerin aralarında anlaşarak kendilerine karşı hile yapmaları nedeniyle hükmün iptalini isteyebilir.
Benzer düzenleme 1086 sayılı HUMK’un 446. maddesinde de mevcuttur.
HUMK’un 446. maddesinde; “Alacaklılar veya mahkümunaleyh makamına kaim olanlar, borçluları veya makamına kaim oldukları kimseler aleyhinde sadır olan hükümler hakkında mahkümunleh ile mahkümunaleyh beyninde bilittifak kendilerine karşı vuku bulan hile sebebiyle iadei muhakeme talebinde bulunabilir” şeklinde belirtilmiştir.
HMK’nın 379. maddesinde, (1) Yargılamanın iadesi talebi üzerine mahkeme, tarafları davet edip dinledikten sonra;
a) Talebin kanuni süre içinde yapılmış olup olmadığını,
b) Yargılamanın iadesi yoluyla kaldırılması istenen hükmün kesin olarak verilmiş veya kesinleşmiş olup olmadığını,
c) İleri sürülen yargılamanın iadesi sebebinin kanunda yazılı sebeplerden olup olmadığını kendiliğinden inceler.
(2) Bu koşullardan biri eksik ise hâkim davayı esasa girmeden reddeder, hükmü mevcuttur.
HMK.nın 379. maddesi gereğince talebin öncelikle, ön incelemesinin yapılması gerekmektedir. Eğer 379. maddede belirtilen hususlar bulunmuyor ise, davanın esasa girilmeden reddi gerekir.
Yargılanmanın iadesini talep eden, HMK.’nın 375. maddesindeki Mahkemenin kanuna uygun olarak teşekkül etmemiş olması ve davaya bakması yasak olan yahut hakkındaki red talebi merciince kesin olarak kabul edilen hakimin karar vermiş veya karara katılmış bulunması sebebine dayanarak, terör suçundan yakalanan bir hakimin verdiği kararın yine terör suçundan yakalanan ve tutuklanan hakimlerce onanması durumunda Mahkemenin kanuna uygun olarak teşekkül etmiş olmasından söz edilemeyeceği gerekçesi ile ve yargılamada yapıldığı iddia edilen bir takım yanlışlıklar nedeniyle yargılanmanın iadesini talep etmektedir.
Yargılanmanın iadesini talep eden …. yargılamanın iadesi talep edilen Mahkememizin … E. sayılı dosyasında davacı ve davalı olarak yer almayıp, davada taraf olmadığı, davada ihbar olunan sıfatıyla yer aldığı anlaşılmıştır.
Davanın taraflardan birisinin alacaklıları veya aleyhine hüküm verilen tarafın yerine geçenler (halefleri), borçluları veya yerine geçmiş oldukları kişilerin aralarında anlaşarak kendilerine karşı hile (muvazaa) yapmaları nedeniyle hükmün iptalini isteyebilir. (HMK’nın 376. Maddesi, HUMK’un 446. maddesi)
Bunun için şu şartların gerçekleşmesi gerekir;
Hüküm aleyhine olan tarafın yerine geçenlere (haleflerine) veya alacaklarına zarar vermek için hükmün (davanın) taraflarının aralarında anlaşarak hile ile o taraf aleyhine hüküm verilmesini sağlamış olmaları halinde hüküm aleyhine olan tarafın halefleri veya alacaklıları o hükme karşı yargılanmanın iadesi yoluna başvurabilirler. (Prof. Dr. Baki Kuru, Medeni Usul Hukuku el kitabı, Cilt 2, sayfa: 1550 )
Yargılanmanın iadesini talep eden …. dava dilekçesinde, devreden davalıların halefi konumunda olduğunu, bu nedenle yargılanmanın iadesi talebinde bulunduğunu belirttiği, yargılanmanın iadesi talebine konu davada, davanın tarafı olmadığı, bu nedenle HMK.’nın 376. maddesi kapsamında, ancak yargılamanın iadesi talebinde bulunabileceği, yargılanmanın iadesi talebinde bulunan ….’nin HMK.nın 376. maddesi kapsamında davanın tarafları arasında anlaşarak hile ile o taraf aleyhine hüküm verilmesini sağladıkları yönünde herhangi bir iddia ve talebinin bulunmadığı, yargılanmanın yenilenmesi talebinin HMK’nın 375. maddesinin 1-a-b. ‘de belirtilen Mahkemenin kanuna uygun olarak teşekkül etmemiş olması, davaya bakması yasak olan yahut hakkındaki red talebi merciice kesin olarak kabul edilen hakimin karar vermiş veya karara katılmış olması sebebine dayandırdığı, davanın tarafı olmaması nedeniyle, bu maddeye dayanarak, 3. Kişi durumundaki …. ‘nin yargılanmanın iadesi talebinde bulunamayacağı, kaldı ki, Yargılamanın iadesini talep eden davacının ileri sürdüğü hususların HMK’nın 375. maddesinin 1-a-b. ‘de belirtilen Mahkemenin kanuna uygun olarak teşekkül etmemiş olması, davaya bakması yasak olan yahut hakkındaki red talebi merciice kesin olarak kabul edilen hakimin karar vermiş veya karara katılmış olması sebebini oluşturmadığı anlaşıldığından, HMK.nın 379/1-c maddesindeki “ileri sürülen yargılamanın iadesi sebebinin kanunda yazılı sebeplerden olup olmadığını, Mahkeme kendiliğinden inceler” hükmü kapsamında; yapılan inceleme sonucunda HMK’nın 376. ve 379. maddeleri gereğince davanın esasına girilmeden reddine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
Yargılanmanın iadesi davası, ayrı bir dava olduğundan ve yeni bir esasa kaydedilerek görülmesi gerektiğinden, yargılamanın iadesi davasında verilen karar tarihine göre, kanun yolunun belirlenmesi gerektiğinden ve Mahkememizce yargılanmanın iadesi ile ilgili verilen karar tarihinde Bölge Adliye Mahkemelerinin faaliyette olmaları nedeniyle, Mahkememizce verilen karar, istinaf yolu açık olmak üzere verilmiştir. (Yargıtay 15. Hukuk Dairesinin 13/12/2017 tarih ve 2017/2369 E.20174413 K.sayılı ilamındaki muhalif görüşte bu yöndedir.)
H Ü K Ü M :Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Yargılamanın iadesi talebinin HMK.’nın 376 ve 379. maddeleri gereğince REDDİNE,
2-Harçlar Kanunun 10. maddesi gereğince yargılamanın iadesi talebi esasa girilmeksizin kabul edilmediğinden harç alınmasına yer olmadığına,
3-Yapılan yargılama giderlerinin yargılamanın iadesini isteyen taraf üzerinde bırakılmasına,
4-Davalı yargılama sırasında kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte bulanan Avukatlık asgari ücret tarifesine göre belirlenen 3.400 TL vekalet ücretinin yargılamanın iadesini talep edenden alınarak davalıya verilmesine,
5-Yargılamanın iadesi talebinde bulunan tarafından yatırılan gider avansının kullanılmayan kısmının karar kesinleştiğinde kendilerine resen iadesine,
Taraf vekillerinin yüzlerine karşı, gerekçeli kararın tebliğ tarihinden itibaren 2 hafta içinde Mahkememize sunulacak veya gönderilecek dilekçe ile istinaf yolu açık olmak üzere oybirliğiyle verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı. 08/10/2020

Başkan …
¸e-imzalıdır
Üye …
¸e-imzalıdır
Üye …
¸e-imzalıdır
Katip …
¸e-imzalıdır