Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 9. Asliye Ticaret Mahkemesi 2018/335 E. 2021/589 K. 30.09.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
9. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO:2018/335 Esas
KARAR NO :2021/589

DAVA:Maddi ve Manevi Tazminat
DAVA TARİHİ:16/04/2018
KARAR TARİHİ:30/09/2021

Taraflar arasında görülen davanın mahkememizde yapılan açık yargılaması sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili Mahkememize sunduğu dava dilekçesi ile; davalı şirketin 01/11/2007 tarihinde … Bankası A.Ş. … Sandığı Vakfı (…)’a ait taşınmaz hakkında akaryakıt istasyonu ve ticari binalarının inşaatı ile bunların işletilmesine dair bir sözleşme akdediğini, davalı ile … arasındaki anılan sözleşmede, Bayilik Lisansının alındığı tarihten itibaren akaryakıt istasyonunda satış yapılabilmesi için 15 yıllık bir ilişki tesis edildiğinin anlaşıldığını, 2007 yılında davalı ile dava dışı … arasında imzalanan sözleşme uyarınca sözleşmenin konusu olan edimlerin ifası için gerekli Belediye izinleri, imar düzenlemeleri ve ruhsat başvuruları ile ilgili müvekkili şirketten haricen yardım alındığını ve lejant değikliğini müvekkili şirket yetkililerinin kişisel çabaları ve desteği ile sağlandığını, akaryakıt ve LPG istasyonunun faaliyetten bulunabilmesi için hayati öneme sahip bu değişiklik, imar mevzuatı ile ilgili yasal mevzuatın bir gereği olduğunu ve gerekli ruhsatlar ve bayilik lisansları dahil olmak üzere birçok önemli belge bu değişikliğe bağlı olduğunu, davaya konu istasyonun bulunduğu bölgede ticari itibarı yüksek olan ve müşteri potansiyeli üst düzeyle bulunan müvekkili şirketin, davalı tarafından ikna edildiğini ve 2010 yılından başlamak üzere 15 yıl boyunca söz konusu istasyonda faaliyet göstereceğine inandırılarak, yine davalı tarafından müvekkilinin başkaca birçok masraf yapmasına neden olduğunu, temin edilen Gayri Sıhhi Müessese ruhsatının, davalının kusurlu olduğunu gösterir olaylar sonrasında değerini yitirmesi, işlevini kaybetmesi ve müvekkili tarafından kullanılamaz hale gelmesi, telafisi imkansız zarar kalemlerinin en başında gelmekte olduğunu, dava tarihi itibari ile piyasa değeri 4.000.000 TL’nin üzerinde olan ve akaryakıt piyasasını bilen kişilerce de son derece yüksek mali değeri olduğu kabul edilen GSM ruhsatının, davalının kusurlu hareketleri nedeniyle kullanılamaz ve devredilemez hale geldiğini, müvekkili şirketin istasyonda faaliyette bulunmaya devam ederken davalı şirketin … Tic. A.Ş. ile “Özel Kira Sözleşmesi” imzaladığını, bunun üzerine davalı tarafından, davacıya “Bayi İşbirliği Sözleşmesi (BİS)”i dayatıldığını ve imzalandığını, işbu sözleşme ile akaryakıt istasyonu kapsamında bulunan marketin 3.kişi olan … tarafından işletilecek olması sebebiyle bu yeni durum karşısında tarafların hak ve yükümlülükleri belirlendiğini, davacının marketin kiraya verilmesine ilişkin bir iradesi aranmadığını veya asıl taşınmazın maliki …’ın iradesi davalı tarafından davacı müvekkiline bildirilmediğini, bu aykırılık nedeni ile …’ın davalıya dava açmasına neden olduğunu ancak bu davanın müvekkilinden gizlendiğini, sonuçları son derece ağır olan ve müvekkilini de etkilemiş bulunan ve sonradan ortaya çıkan durum davalı ile … arasındaki sözleşmede alt kiracılık ilişkisinin …’ın iznine bağlı olması olduğunu, davanın saklanmasının davalının kötüniyetini ortaya koyduğunu, sözleşme yükümlülüklerine aykırı şekilde hareket eden davalının faaliyetlerinin, müvekkili şirketi telafisi imkansız zararlara uğrattığını, davalının 10/04/2017 tarihinde … tarafından davalıya açılan tahliye davasını 08/06/2017 tarihinde kabul ettiğini ve müvekkilini telafisi imkansız zarara uğrattığını, müvekkili şirket tarafından … 11. Noterliğinin 22/08/2017 tarih ve … sayılı ihtarnamesi ile “ilgili karara karşı kanun yollarına başvurması” ve “sözleşmenin tarafı olarak üzerine düşen yükümlülükleri yerine getirmesi” hususlarının davalıya ihtar edildiğini, ancak davalının yasal savunma imkanlarını kullanmadığını, istinaf yoluna başvururken sadece vekalet ücreti yönünden başvuruda bulunduğunu, 11/01/2018 tarihinde …. İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyası üzerinden tahliye kararının icrası için … vekili tarafından icra memurları ile müvekkili şirkete gelindiğini, davalı tarafından israf yoluna başvurularak kararın henüz sonuçlanmadığını düşünen müvekkilinin hazırlıksız yakalandığını, müvekkili şirketin 10 yıla yakın süredir yoğun emek, üstün gayret sarf ederek maddi bir çok külfete katlanarak en iyi bayiler arasına soktuğu işletmesini tahliye etmek zorunda kaldığını ve büyük uğraşlar sonucu oluşturduğu istihdamı meydana getirdiği iş potansiyelini davalının marka değerini üst düzeylere taşımak için gösterdiği çaba ile oluşan ticari ortam ve beklentisini 29/01/2018 tarihi itibari ile terk etmek zorunda kaldığını, adli merciler kanalıyla istasyonun tahliye edilmesine davalının kusuruyla neden olması, sadece müvekkili şirketi değil, istasyonda çalışan birçok kişiyi olumsuz etkilediğini, bu durumun çalışanların işlerinden olmalarına yol açtığını, davalının … ile arasındaki davayı kabulünün sonradan öğrenilmesi ile oluşan mağduriyet nedeniyle müvekkilli şirket yetkili …’ın eşi …’ın, …’ın davalıya karşı açılan davayı kabul ettiğini öğrenmesinden kısa bir süre sonra, 28/08/2017 tarihinden strese bağlı olarak pıhtı atması olarak nitelendirilen rahatsızlık yaşadığını, davaya konu istasyonun devri söz konusu olduğunda piyasa değeri 4.000.000 TL’nin üzerinde olan GSM ruhsatının işlevsiz hale geldiğini, … ile davalı şirket arasında görülen tahliye davasının, davalı şirketçe müvekkiline ihbar edilmediğini ve layıkıyla yürütülmediğini, Davalının, sözleşmenin ve diğer sözleşmelerdeki yükümlülüklerini ve ifasını kendi kusuru ile yerine getirilmeyecek hale geldiğini, Sözleşmenin ayakta kalmasına hiçbir imkan bırakmayan davalının, bu sözleşmeye dayalı olarak davacı müvekkilinin uzman bilirkişilerce hesaplanacak tüm zararlarını tazmin etmesi gerektiğini, taraflar arasındaki Sözleşmenin nitelik olarak karma bir sözleşme olduğunu, sözleşme kapsamında taraflar arasında kira ve bayilik ilişkisi olduğunu, davalının müvekkilinin davaya konu istasyonu kiraladığını, yine bu sözleşme ile aralarında kurulan bayilik ilişkisi uyarınca davalı, davacı şirkete mal tedariki ettiğini, bu ilişki uyarınca elden edilen gelir, yine bu sözleşmenin öngördüğü şekilde aralarında paylaşıldığını, davalının ağır kusurlu hareket etmesi nedeniyle sona ermeyecek zararın giderilmesi gerekmekte olduğunu, müvekkilinin uğramış olduğu maddi zararların; dava tarihi itibari ile piyasa raiç değerinin 4.000.000 TL olan GSM ruhsatının kullanılamaz hale gelmesini, müvekkili şirketin 15 yıl faaliyette bulunamayacağını inandığı istasyon için gerekli yasal izinler ve belediye uygulamaları çerçevesinde katlandığı her türlü mali külfet, müvekkilinin sözleşmede öngörülen süreden önce istasyonu terk etmek zorunda kalması nedeni ile mahrum kaldığı gelir, istasyonun bulunduğu yerde … Tüneli gibi büyük çaplı bir düzenleme nedeni ile artan araç sürkilasyonu ve yükselen müşteri potansiyelinin getireceği ek gelir, müvekkilinin yaptığı yatırım maliyetleri, müvekkilinin meydana getirdiği iş potansiyeli, davalının marka değerini üst düzeye taşımak için gösterdiği çaba ile oluşan ticari ortam ve beklentisini terk etmek zorunda kalması nedeni ile oluşan zararlar olduğunu, bu zararlar için şimdilik 10.000 TL maddi tazminatın avans faizi ile birlikte tahsiline, ayrıca müvekkili şirketin kişilik haklarının ve ticari itibarının onarılmayacak ve telafisi mümkün olmayacak şekilde zedelenmesi nedeni ile 1.000.000 TL manevi tazminatın yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davacı vekili Mahkememize sunduğu 17/06/2021 tarihli ıslah dilekçesi ile maddi tazminat taleplerini 2.134.575,93 TL’ye çıkarttıklarını belirtmiş ve ıslah harcını da yatırmıştır.
Davalı vekili Mahkememize verdiği cevap dilekçesi ile; taraflar arasında mülkiyeti dava dışı üçüncü bir kişiye (“…”) ait … ilçesi, İbrahimağa Mahallesindeki taşınmaz üzerine inşa edilecek ve işletilecek akaryakıt ve otogaz istasyonuna ilişkin bir bayilik sözleşmesi ile “protokol” başlıklı yatırım sözleşmesi akdedildiğini, akaryakıt sektöründe bayilik sözleşmelerinin bilindiği üzere en çok beş yıllık süre için akdedilebilmekte olduğunu, bayilik sözleşmesinin beş yıldan uzun olmasının 4054 sayılı yasa ve Rekabet Kurumunun 2002/2 sayılı tebliği uyarınca mümkün olmadığını ve beş yıldan uzun süreli akaryakıt bayilik sözleşmelerinin beşinci yılın sonundan başlayarak geçersiz hale geldiğini, yasal düzenlemenin böyle olduğu bir durumda davacının müvekkili tarafından 15 yıl süre ile petrol ofisi bayisi olmaya ikna edildiğini iddia etmesinin hukuki ve yasal dayanaktan yoksun olduğunu, taraflar arasında akdedilmiş olan uyuşmazlığa konu bayilik sözleşmesinin 31/12/2015 yılında 5 yıllık süre için akdedildiğini, bundan önce taraflar arasında ilk bayilik sözleşmesinin 31/12/2010 tarihinde yine 5 yıl için yapıldığını, taraflar arasında akdedilmiş bir diğer sözleşmenin protokol olarak adlandırıldığını, bu sözleşme ile davacının bayilik faaliyetini sürdüreceği, akaryakıt istasyonun inşa edilmesi ve inşaatından sonraki süreçte tarafların karşılıklı olarak üstleneceği hak ve sorumlulukların tanımlandığını, bu sözleşme ile müvekkili şirketin dava dışı … arazisi üzerinde bir akaryakıt istasyonu inşa edilmesi için gerekli tüm mali yükümlülüğe katlanmayı üstlendiğini, müvekkilinin katlanacağı mali yükümlülüğün ayrıntılarının protokolün 1 numaralı ekinde tanımlanmış olduğunu ve istasyonun inşaat maliyetinin tümünü müvekkilinin karşıladığını, davacının bu maliyete katılmadığını, davacının istasyonun inşa edilebilmesi için gerekli izinlerin alınmasına yönelik işleri ilgili kurumlar nezdinde takip etmeyi taahhüt edip bu izinler alındığında inşa edilecek istasyonu kendisinin işletmesi halinde aylık 20.000 Amerikan Doları işleticilik bedelini müvekkiline ödemeyi taahhüt ettiğini, davacının dava dilekçesinde müvekkilinin petrol ofisinin alt kiracısı olduğunu iddia ettiğini, bu iddianın doğru olmadığını, taraflar arasında hiçbir zaman bir alt kira sözleşmesinin yazılı ya da sözlü şekilde akdedilmediğini, müvekkilinin dava dışı …’a karşı diğer pek çok ağır yükümlülüğün yanısıra ayda 90.000 Amerikan Doları kira bedeli ödemeyi taahhüt ettiğini ve sözleşme sona erene kadar bu tutarı ödemişken davacının müvekkiline aylık 10.000 Amerikan Doları işleticilik bedeli ödediğini, davacının yaptığı ödemelere ilişkin kayıtlar incelendiğinde ödenen tutarın işleticilik bedeli olduğunun görülebileceğini, tarafların istasyonda … işletmesine birlikte karar verdiklerini, taraflar arasında akaryakıt istasyonundaki market işletmesinin … tarafından yapılmasının istasyona değer katacağı ve istasyonun akaryakıt satışlarının artmasına sebep olacağının birlikte değerlendirildiğini, bu her iki taraf için de işletmeye değer katan iyiniyetli bir girişim olduğunu, müvekkili ile dava dışı … arasındaki kira sözleşmesi hükümlerinin davacı için yabancı olmadığını, davacının dava dilekçesinde çeşitli kere müvekkil ile dava dışı kiraya veren … arasında akdedilmiş 2007 tarihli kira sözleşmesi hükümlerine gönderme yaptığını, bu göndermelerin davacının, müvekkili ile dava dışı … arasındaki kira sözleşmesi içeriğini bildiğinin kendi beyanı ile ikrarı olarak kabul edilmesi gerektiğini, davacının kira sözleşmesi hükümlerini bildiği için akaryakıt istasyonundaki marketin …’a dönüşümü konusunda müvekkili ile işbirliği anlaşması yaparken, birlikte hareket ederek kira sözleşmesinin feshine sebep olunabileceğini öngörmüş olması gerektiğini, davacının o sırada müvekkili gibi düşünüp …’ın taşınmazına değer katan bir gelişme nedeniyle akdi fesh etmeyeceğini varsaydığını ve akaryakıt istasyonunun gelirini arttıran … dönüşümü için gerekli anlaşmaları bile isteye imzalamış olduğunu, müvekkili şirketin kiracısı olduğu istasyondaki marketin … tarafından işletilmesi talebini …’a yazılı olarak bildirmiş olduğunu, ancak dava dışı kiraya veren …’ın müvekkiline yanıt bile vermeden 10/04/2017 tarihinde kira sözleşmesine aykırı davrandığını iddia ederek, kira sözleşmesinin feshi ve tahliye talepli bir dava açtığını, müvekkil şirketin bu davaya cevap vermiş olduğunu, …’ın marketin …’a kiralanmasına itiraz etmesinin hakkın kötüye kullanılması olduğu savunmasını yaptığını, Mahkeme tarafından 02/06/2017 tarihinde, istasyonda bir keşif yapıldığını ve …’un faaliyetinin tespit edildiğini, Davacının … ile müvekkili şirket arasındaki anlaşmazlıktan aslında daha önce haberdar olmakla birlikte en geç yukarıda belirtilen 02/06/2017 tarihinde haberdar olduğunu inkar edemeyeceğini, GSM’in piyasa ve devir değeri olan bir emtia olmadığını, sadece belediyeler tarafından verildiğini, bu nedenle davacının GSM’nin piyasa değerinin kaybı nedeni ile ileri sürdüğü tazminat taleplerinin her türlü hukuki gerekçeden yoksun olduğunu, belediyenin davacının işletmesi için verdiği GSM, bayilik sözleşmesinin erken değil daha sonraki bir tarihte sona erseydi, o gün de bugün olduğu gibi değersiz bir kağıt parçasına dönüşecek ve … Belediyesi tarafından, hiçbir tazminat ödenmeden iptal edilecek olduğunu, davacı şirketin İstasyon Tesisi için yatırım yapmamış olduğunu, davacının dava dilekçesinde, 15 yıl faaliyette bulunacakları inancı ile istasyon için gerekli yasal izinler ve belediye uygulamaları çerçevesinde katlandığı her türlü mali külfeti ve yaptığı yatırımların maliyetini talep etmekte olduğunu, davacının müvekkili şirketin 4054 sayılı yasa, 2002/2 sayılı tebliğ ve ilgili kurul kararları uyarınca zaten mümkün olmayan 15 yıllık bir taahhüdünden değil, kendisine ait onbeş yıllık inanç – öngörü – beklentisinden, tutarı belirsiz miktarda, yasal izin ve belediye uygulamaları ile yatırım maliyetlerinden söz etmekte olduğunu, müvekkili şirketin istasyonun inşa ve Petrol Ofisi standartları ile Petrol Ofisi marka değerine uygun işletilebilmesi için 9.187.868 TL yatırımı tek başına yapmış olduğunu, bu yatırımın tek sebebinin kira sözleşmesi süresince, istasyonu elinde tutma hakkını elde edebilmek olduğunu, davacının işletme süresi boyunca aralıksız olarak kar edemediğinden, hep kendi öz sermayesini tüketiyor olmaktan yakınmış olduğunu, davacının katlandığı yatırım maliyetleri olduğunu, gerekli yasal izinler ve belediye uygulamaları çerçevesinde katlandığı külfetler olduğunu, istasyonun sadece İstanbul’un değil, Türkiye’nin en önemli bayileri arasına soktuğu iddiaların tümüyle dayanaksız olduğunu, davacı şirketin tahliye davasından haberdar olmasına rağmen sekiz ay süreyle, olası zararını azaltmak için hiçbir önlem almamış olup istasyon tahliye edilene kadar beklemiş ve gerçekleşen tahliye sonrasında işbu davayı açmış olduğunu, taraflar arasındaki beş yıllık Bayilik Sözleşmesinin sona ermesine yaklaşık 2 yıl kaldığını, herhangi bir şekilde kabul anlamına gelmemekle birlikte, bir an için davacının bir zararı olduğu düşünülse dahi, davacının bayilik sözleşmesi süresinin sonuna kadar kalan bu süre için hesaplanacak zararını değil, yalnızca makul süre için hesaplanacak olan zararını talep edebilecek olduğunu, davacının bayilik sözleşmesi süresi sonuna kadar mahrum kaldığı kârı talep etmekte olduğunu, taraflar arasındaki sözleşmelerde, davacının kâr mahrumiyeti talebine hak veren bir düzenlemenin olmadığını, bu nedenlerle davacının hiçbir delile dayanmaksızın, mahrum kaldıklarını iddia ettikleri kar taleplerinin reddinin gerektiğini, davacının manevi zararının giderimine yönelik istemlerinin spekülatif olduğunu ve olayla sonuç arasında nedensellik bağı kurulmasına olanak vermediğini belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Dava maddi ve manevi tazminat davasıdır.
Taraf delilleri toplanmış, bayilik sözleşmeleri, protokol, zeyilname ve diğer deliller incelenmiş, bilirkişilerden raporlar alınmıştır.
Bilirkişiler …, … ve … Mahkememize sundukları 20/06/2019 tarihli bilirkişi raporunda; taraflar arasındaki sözleşmelerde yer alan hükümler çerçevesinde, hukuki ilişkinin bayilik ilişkisi olduğu ve kira ilişkisi içeren karma bir sözleşme niteliğinin bulunmadığını, gerek çerçeve sözleşme niteliğindeki Protokol ve eki zeyilmamede davalının sözleşme süresini 15 yıl olarak kabul ve imza ettiği, gerekse davacı tarafından alınan bayilik lisans sürelerinin 12 yıl olduğu dikkate alındığında, tarafların sözleşme ilişkisinin 15 yıl süreliğine kurulmuş olduğunu, 15/07/2010 tarihli sözleşmenin 3.maddesinde ve 31/12/2015 tarihli sözleşmenin 38.maddesinde sözleşme süresinin 5 yıl olarak belirtilmiş olmasının, Rekabet Kurulu Tebliği’nde düzenlenen süre yasağına takılmamak amacıyla yazıldığı değerlendirmesinin yapılabileceğini, davalının yukarıda incelenen çerçeve sözleşme mahiyetindeki Protokol ve eki Zeyilname ile taraflar arasındaki sözleşme ilişkisinin 15 yıl süreliğine yapıldığına ilişkin imza ve taahhüdü bulunmasına ve bu uğurda davacının 12 yıllık lisanslar almasına rağmen, huzurdaki davada; 5 yıldan fazla süreliğine sözleşme yapılamayacağını, yapılsa da bu sözleşmenin 5 yılı aşan kısmının Rekabet Kururulu Tebliğine göre geçersiz olacağı savunmasının hakkın kötüye kullanımını teşkil eder nitelikte olduğunu ve sözleşme süresinin toplamda 15 yıl olduğunun kabulü ile değerlendirme yapılması gerektiğini, davacının sözleşmenin 15 yıl boyunca devam ettirileceğine olan inancıyla gerçekleştirdiği yatırımların ve gerekli lisans ve izinlerin alınması için yaptığı masrafların, davacının fiili zararını oluşturduğunu, bu zararın tazmin edilebilecek miktarı hesaplanırken, davacının işbu yatırımlar neticesinde faaliyete geçirdiği işletmeden elde ettiği menfaat süresinin mahsup edilerek bir tazminat belirlenmesi gerektiğini, buna göre; tahliye tarihi olan 29/01/2018 tarihinden, sözleşmenin sona ermesi gereken 01/11/2025 tarihine kadar davacının elde etmeyi umarak gerçekleştirdiği yatırım ve yaptığı masrafların, elde edemediği menfaat süresine oranlanarak tazminen davacıya verilebileceğini, sözleşmenin tahliye ile sona erdiği tarihin, yaklaşık olarak sözleşme süresinin yarısına tekabül ettiğinden, takdiri Mahkemeye ait olmak üzere, yapılan yatırım ve masrafların (GSM ruhsatı da dahil) yarı oranında davacıya tazminen ödenebileceğinin belirtilebileceğini, davacının iddiasının doğrultusunda, işyeri açma ve çalışma ruhsatı değerinin, istasyondan bağımsız olarak 4.000.000 TL’ye varan bir rayiç değeri olduğu konusunun (varsa, tarafından yapılan kayıtlı kayıtsız harcamalara yönelik olarak), davacı tarafından izaha muhtaç olduğunu, dava konusu kâr mahrumiyeti talebinin, sözleşmenin devamı imkansız hale geldiğinden bakiye kalan sözleşme süresi için elde edilmesi beklenen gelirin tazminine ilişkin olduğundan, bunun ifa yerine geçen müspet zararın tazmini talebi olarak değerlendirilebileceği ve nihayetinde; davacının kâr mahrumiyeti talebinin, müspet zarar kalemi olarak talep edilebileceğini, tazminat hesaplamasının ise tahliye tarihi olan 29/01/2018 tarihinden, sözleşmenin sona ermesi gereken 01/11/2025 tarihine kadar geçecek olan süre için yapılması gerektiğini, tazminat kalemleri olarak; 1-davalının kiracısı olduğu akaryakıt istasyonunun işletmeye açılabilmesi için yapılan masrafları, 2- alınan GSM ruhsatını, 3- 15 yıllık işletme faaliyeti taahhüdüne güvenerek yaptığı yatırımları, 4- sözleşmenin süresinden önce feshedilmesi nedeniyle mahrum kaldığı gelir ve kâr mahrumiyeti ile ticari itibar kaybı için zararın hesaplanabilmesi için TBK m. 50 gereği davacının tüm zarar kalemlerini ispatlaması gerektiğini, davacı talep ettiği bu zarar kalemlerini ispat eder şekilde dosyaya veri ve belge sağlarsa o zaman söz konusu kalemlerin tek tek hesaplanabilir olacağını, zira dosya kapsamı ve sunulan delillerin talep edilen zarar kalemleri için yapılan giderler ve elde edilmesi beklenen kazançların denetime elverişli bir şekilde hesaplanabilmesini olanaksız kıldığını belirtmişlerdir.
Bilirkişler …, … ve … tarafından sunulan 18/11/2019 tarihli bilirkişi ek raporunda; muhasebe kayıtlarına göre, yatırım giderlerinin 3.633,70 TL haklar, 7.914,01 TL, özel maliyetler hesap grubunda yatırım harcamaları olduğunu, yatırım harcamalarının %50 oranında indirim takdirinin Mahkemeye ait olduğunu, 29/01/2018 ile 01/11/2025 döneminde (faaliyet göstermeyeceği) Kar mahrumiyeti tutarının rapor içerisinde hazırlanan gerekçelerle, 1. seçenekte 2.134.575,93 TL kar mahrumiyeti olabileceğini, 2. Seçenekte davacı şirketin 2013 yılı hariç diğer 8 yıllık faaliyetinin 7 yılında sürekli zarar etmiş olması, bu nedenle de mevcut 100.000 TL sermayesini, 34 kat fazlasıyla 4.762.018,96 TL zarar etmek suretiyle Öz Kaynak -3.471.883,94 TL olduğunu, bu nedenle 2018/2025 yılları arasında faaliyet göstermeyeceği dönemde kar mahrumiyeti olmayacağını belirtmişler, bilirkişi …’ın kar mahrumiyetinin gelecek yıllara ait olması nedeniyle gelecekte elde edilecek karın hesaplanacak belirli bir iskonto oranıyla bugüne indirgenmesi gerektiğini belirtmiştir.
Bilirkişler Adem Semiz, Türkan Özdemir ve Hanifi Ayboğa tarafından sunulan 06/07/2020 tarihli bilirkişi raporunda; sözleşmenin 28/01/2018 – 25/08/2025 tarihleri arasında kullanılmayan kısmı (2.765 gün) için davacının gelecekte gerçekleşmesi umulan global kazanç tutarının 1.978.677,55 TL, gelecekteki global kazancının bugünkü değerinin ise %10 iskonto oranı üzerinden 1.051.454,34 TL olarak hesap ve tespit edildiğini, Mahkemece davacının gelecekte gerçekleşmesi umulan kar kaybını sözleşmenin normal bitim tarihine kadar (25/08/2025) olan 2.765 gün için değil (6) aylık makul süre için talep edebileceğinin benimsenmesi halinde gelecekte gerçekleşmesi umulan (6) aylık kazancın global tutarının 128.810,83 TL, gelecekte gerçekleşmesi umulan (6) aylık global kazancının bugünkü değerinin ise yıllık %10 iskonto oranı üzerinden 68.449,11 TL olarak hesap ve tespit edildiğini belirtmişlerdir.
Bilirkişiler Adem Semiz, Türkan Özdemir ve Hanifi Ayboğa tarafından sunulan 03/03/2021 tarihli ek bilirkişi raporunda; dava dosyası üzerinde yapılan ek inceleme sonucu; davacı ve davalı vekillerinin dosyaya sunulu itirazlarının, dosyaya sunulu 06/07/2020 tarihli kök raporda belirli bilirkişi görüşünü değiştirici nitelikte olmadığını belirtmişlerdir.
Mahkememizce toplanan tüm deliller birlikte değerlendirildiğinde; Davacı şirket ile davalı şirket arasında 15/07/2010 tarihli ve 31/12/2015 tarihli bayilik sözleşmesinin bulunduğu ayrıca taraflar arasında bir adet protokol ve bir adet zeyilnamenin bulunduğu, taraflar arasındaki sözleşmelerde yer alan hükümler çerçevesinde, taraflar arasındaki ilişkinin bayilik ilişkisi olduğu ve kira ilişkisi içeren karma bir sözleşme niteliği bulunmadığı, gerek çerçeve sözleşme niteliğindeki Protokol ve eki zeyilmamede davalının sözleşme süresini 15 yıl olarak kabul ve imza ettiği gerekse davacı tarafından alınan bayilik lisans sürelerinin 12 yıl olduğu dikkate alındığında, tarafların sözleşme ilişkisinin 15 yıl süreliğine kurulmuş olduğu, 15/07/2010 tarihli sözleşmenin 3.maddesinde ve 31/12/2015 tarihli sözleşmenin 38.maddesinde sözleşme süresinin 5 yıl olarak belirtilmiş olmasının, Rekabet Kurulu Tebliğinde düzenlenen süre yasağına takılmamak amacıyla yazılmış olduğu, dava konusu akaryakıt istasyonunun maliki dava dışı TİŞBAŞ tarafından davalı aleyhine açılan tahliye davasında davalının tahliye davasını kabul ettiği, bu karar gereğince davacının dava konusu yerden tahliye edildiği, buna göre davalının dava dışı şirket ile yapmış olduğu kira sözleşmesine aykırı davranması nedeniyle tahliye davasına sebebiyet verdiği ve bunun sonucunda davacı ile arasındaki sözleşmenin de haklı neden olmadan sona ermesine sebebiyet verdiğinden davacının varsa uğramış olduğu zararlarını ve mahrum kaldığı kar kaybını talep edebileceği Mahkememizce kabul edilmiştir.
Davacı mahrum kaldığı kar kaybının tazminini talep etmiştir. Kar mahrumiyeti olarak gerçek zararın talep edilmesi gerekmektedir. Kira sözleşmesinin sonunun 28/08/2025 olduğu, tahliye tarihinin 29/01/2018 olduğu, buna göre kullanılmayan gün sayısının 2.765 gün olduğu ancak Yargıtayın Yerleşik İçtihatlarında belirtildiği üzere kar mahrumiyeti için aynı bölgede aynı şartlarda yeni bayilik ilişkisi kurulabilmesi için gerekli olan makul sürenin tespit edilerek bu süre için kar mahrumiyeti tazminatı verilmesi gerektiği, bu sürenin en fazla 6 ay olarak hesaplanması gerektiği (Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin 22/11/2019 tarih ve 2018/2046 Esas – 2019/5241 Karar sayılı ilamı) anlaşıldığından davacının, bilirkişilerin buna göre hesap yaparak bugünki değere göre hesaplanan 68.449,11 TL kar mahrumiyeti talep edebileceği sonuç ve kanaatine varılmıştır.
Davacı her ne kadar yatırımlara ilişkin yaptığı yatırım maliyetlerinin ve diğer giderlerinin tazminini talep etmiş ise de; bunlara ait fatura, makbuz, banka dekontu, havale, EFT gibi belge sunmadığından işyeri açma ve çalışma ruhsatı alabilmek için yapmış olduğu harcamaları gösteren herhangi bir belge sunmadığından ve işyeri açma ve çalışma ruhsatının davacı şirket tarafından doğrudan doğruya başkasına devir ve temliki veya satışı kabil olmayan bir resmi belge mahiyeti olduğundan davacının maddi tazminata konu ettiği diğer taleplerinin reddine karar verilmiştir.
Davacı her ne kadar davacı şirketin sözleşmenin feshinden doğan mağduriyet nedeni ile müvekkili şirket yetkilisinin eşinin kısa bir süre sonra strese bağlı olarak pıhtı atması nedeni ile rahatsızlık yaşaması ve maruz kaldığı işlemler nedeni ile ticari itibarının zedelendiği, kişilik haklarının onarılmayacak ve telafisi mümkün olmayacak şekilde zedelendiğini ileri sürerek manevi tazminat talebinde bulunmuş ise de; sadece sözleşmenin fesih nedeniyle manevi tazminat talep edilemeyeceği, davacının uğramış olduğu zararlar var ise bunları maddi tazminat olarak talep edebileceği ve davacı şirket yetkilisinin eşinin rahatsızlanması ile fesih arasında illiyet bağı bulunmadığı gibi şirket yetkilisinden ayrı tüzel kişiliği olan davacı şirketin bundan dolayı manevi tazminat talep edemeyeceği anlaşıldığından şartları oluşmayan manevi tazminat talebinin reddine karar verilmiştir.
H Ü K Ü M : Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-a) Davacının Maddi tazminat davasının kabulü ile; 68.449,11 TL maddi tazminatın temerrüt tarihi olan 19.02.2018 tarihinden itibaren hesaplanacak avans faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine,
b) Davacının Manevi tazminat davasının reddine,
2-Karar tarihinde yürürlükte bulunan harçlar tarifesi gereğince alınması gereken 4.675,76 TL harçtan, peşin alınan, tamamlama ve ıslahla alınan toplam 58.948,28 TL harcın mahsubu ile fazla alınan 52.572,52 TL’nin karar kesinleştiğinde ve istek halinde davacıya iadesine,
3-Davacı tarafından yatırılan başvurma ve peşin harç toplamı 4.711,66 TL’nin davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine,
4-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre; Maddi Tazminat yönünden; kabul edilen kısım için 9.698,38 TL vekalet ücretinin davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine,
5-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 13/3. maddesine göre; Maddi Tazminat yönünden; davanın reddedilen kısmı için 9.698,38 TL vekalet ücretinin ve reddedilen manevi tazminat için tarifenin 10/3 maddesi gereğince 4.080 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
6-Davacı tarafından yapılan 7.096,50 TL yargılama giderinin davanın kabul ve ret oranına göre hesaplanan 154.96 TL’sinin davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine,
7-Davalı tarafından yapılan 30 TL yargılama giderinin davanın kabul ve ret oranına göre hesaplanan 29,40 TL’sinin davacıdan tahsili ile davalıya verilmesine,
8-Tarafların yatırdığı gider avanslarından arta kalan kısmın karar kesinleştiğinde taraflara iadesine,
Taraf vekillerinin yüzlerine karşı, gerekçeli kararın tebliğ tarihinden itibaren 2 hafta içinde Mahkememize sunulacak veya gönderilecek dilekçe ile istinaf yolu açık olmak üzere oybirliğiyle verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı. 30/09/2021

Başkan …
e-imzalıdır
Üye …
e-imzalıdır
Üye …
e-imzalıdır
Katip …
e-imzalıdır