Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 9. Asliye Ticaret Mahkemesi 2018/27 E. 2019/190 K. 13.02.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
9. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO : 2018/27
KARAR NO : 2019/190
DAVA : Alacak (Bankacılık İşlemlerinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ: 02/03/2012
KARAR TARİHİ: 13/02/2019
Mahkememizde görülmekte olan Alacak (Bankacılık İşlemlerinden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
TALEP : Davacı vekili mahkememize verdiği 02/03/2012 havale tarihli dilekçesinde özetle; Davalı bankanın davacı onayı olmaksızın 01.04.2020 vadeli 457.453,00 TL tahvil alımı yaptığını, bu işlemden dolayı ana para ve faiz kaybı olduğunu işlemi 09.08.2011 tarihinde öğrendiğini, tahvil alımına onay vermediklerini, Özel bankacılık portföy yönetmeni aracılığıyla işlemlerinin gerçekleştiğini, davacının hastanede çalıştığı sırada bir takım belgeler imzaladığını, imzaladığı belgedeki … ifadenin talimat niteliği taşıyamayacağını, bunun anlamını bilmeden belge imzaladığını, vade içermeyen bu ürüne ilişkin belgenin talimat niteliğinde olamayacağını, davalı bankanın etik kurallara uygun hareket etmediğini, müvekkilini doğru bilgilendirmediklerini, yüksek kar elde etme amacı ile yanlış bilgi verdiklerini, hazine bonosu alımı için muvafakat verdiğini, özel porföy danışmanı olarak …ın atandığını bu şahıs hakkında başka mudilerin de şikayetlerinin olduğunu belirterek müvekkilinin anapara kaybı nedeniyle 22.000 TL ana para kaybının 04.11.2010 tarihinden itibaren 3.000 TL faiz kaybının 23.08.2011 tarihinden itibaren en yüksek banka mevduat faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili mahkememize verdiği 07/05/2012 havale tarihli dilekçesinde özetle; Davacı ile banka arasında … nolu bireysel müşteri sözleşmesinin 27.07.2007 tarihinde imzalandığını, sözleşmenin 57 ve devam eden maddeleri uyarınca menkul kıymet alım ve satımı ile ilgili işlemlerin ne şekilde yapılacağının çok açık ve net olarak belirlendiğini, davacının 04.11.2010 tarihli yazılı talimatına dayanılarak alınan 01.04.2020 vade tarihli tüfeye endeksli tahvil ürününün satışının 10.08.2011 tarihli yazılı talimata istinaden gerçekleştirildiğini, bankaya verilen talimatın 4. Maddesinde vade sonundan önce yapılacak satışların ana para kaybı riskini içerdiğinin açıklandığını, bankaca yapılan tüm işlemlerin genel bankacılık uygulamalarına uygun olduğunu, davacı tarafından imzalı olarak bankaya verilen 09.08.2011 tarihli talimatın “aşağıda detayı belirtilen yatırım ürününün satılmasını ve hesabıma alacak kaydedilmesini talep ederim.”şeklinde olduğunu, talimat üzerine işlemin gerçekleştirildiğini, davacının vade sonunu beklemediğinden talimatı verdiği günden itibaren işlemin gerçekleştirildiğini, bunun sonucunu davacının bildiğini belirterek davanın reddini talep etmiştir
DELİLLER:
… nolu bireysel kredi sözleşmesi, …Bankası A.Ş. … Şubesi … numaralı hesabının ekstreleri ve belgeler , Şikayet dilekçesi, hesap özeti çıktısı, …’a ait şahsi sicil dosyası ve sicil föyü, 04/10/2010 tarihli alış talimatı, davacının 09/08/2011 tarihli satış talimatı, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamı.
Bozma Öncesi Bankacı, Hukukçu ve SPK uzmanı bilirkişi tarafından düzenlenen bilirkişi raporuna göre; Davacı tarafından dava konusu tahvil alımı için davalı tarafa yazılı müşteri emri verdiği, verilen yazılı emir ile davalı tarafından SPK ve SPK tebliğlerine uygun olarak tahvil alımı gerçekleştirdiği, daha sonra yine davacının talimatı ile tahvillerin satıldığı, davalı tarafından yapılan alım-satımın SPK ve düzenlemelerine uygun olarak gerçekleştirildiği bildirilmiştir.
Ek raporda; kök raporla aynı doğrultuda görüş bildirilmiştir.
Davacının itirazları yeterince karşılanmadığından ve havale talimatında 379.000 TL nominal tutar belirlenmiş olmasına rağmen aynı tarihte yapılan satışta 457.453 TL tutarlı nominal işlem yapıldığı, bilirkişi kök ve ek raporunda bu konuda açıklama yapılmadığından yeni bir heyetten rapor alınmasına karar verilmiştir.
Bozma öncesi yeni heyet Bankacı ve SPK Başuzmanı bilirkişiler tarafından düzenlenen raporda; 379.000 TL değerde tahvil satın alınabilmesi için ödenmesi gereken tutarın 457.453 TL olduğu, davacının uğradığı anapara kaybının 29.010,75 TL faiz kaybının ise 55.800,82 TL olarak hesaplandığı, davacı ile davalı banka arasında imzalanmış Menkul Kıymet Alım-Satım Sözleşmesi Ve Repo-Ters Repo Çerçeve sözleşmesi bulunmadığı, imzalanan Bireysel Müşteri Sözleşmesinin 70 mad. Uyarınca taraflar arasında imzalanmış olan Menkul Kıymet Alım-Satım Sözleşmesi Ve Repo-Ters Repo Çerçeve Sözleşmesinin 70 maddesinin her iki taraf içinde bağlayıcı olduğu davalı bankanın devlet tahvili alım-satımı işlemi nedeniyle sermaye piyasası mevzuatı hükümlerine uygun hareket etmesinin bekleneceği ,işlemlerin dayanağı olarak gösterilen 04.11.2010 ve 09.08.2011 tarihli talimatların davacı müşteriyi bilgilendirme amaçlarına hizmet etmediği, risk bildirim formu imzalanmadan çerçeve sözleşme imzalanması ve davalı banka tarafından işlem yapılmasının mevzuata aykırı olduğu, davalı bankanın özen borcuna uygun davranmadığı bildirilmiştir.
Bozma öncesi Hukukçu Bilirkişi tarafından hazırlanan ayrık görüş içeren raporda; Davalı bankanın aracı kuruluş olduğu taraflar arasında bireysel müşteri sözleşmesi imzalandığı, bu sözleşmenin çerçeve sözleşme niteliğinde olduğu, menkul kıymet alım – satım işlemlerinin sözleşmenin 57. Maddesinde düzenlendiği ve menkul kıymet alım-satım işlemleri hususunda saptanan koşulların çerçeve sözleşmenin niteliği gereği doğrudan taraflar için bağlayıcı olduğu, davacı tarafından 04.11.2010 tarihinde davalı bankaya 01.04.2020 vade tarihli devlet tahvili alış talimatı verildiği, davacının ana para ve faiz kaybının 10.08.2011 tarihinde henüz alınan tahvilin vade tarihi dolmadan 09.08.2011 tarihinde verilen tahvilin satılması talimatına dayandığı, banka tarafından vadeden önce , paraya çevrilme halinde ana paranın dahi kaybedilme riskinin davacıya bildirildiği, davalı banka tarafından tüm işlemlerin davacının yazılı talimatına istinaden yapıldığı, yapılan işlemlerde davalı bankanın kusurunun bulunmadığı bildirilmiştir.
Bozma ilamı sonrasında Finansçı, Bankacı ve SPK Başuzmanı bilirkişiler tarafından düzenlenen raporda; Davacı ile davalı banka arasındaki ilişkinin temelini oluşturan bireysel müşteri sözleşmesinin, müşteriye aracılık hizmeti sunulabilmesi için imzalatılması şart olan ve asgari içeriği Kurulca belirlenen çerçeve sözleşme olarak kabulünün mümkün olmadığı, bu çerçevede davalı bankanın müşteri hesabında gerçekleştirdiği devlet tahvili alını ve satımının, -müşteriden alınmış yazılı talimat olsa bile geçerli bir sözleşmesel yetki alınmadan yapılan işlem olarak durumunda olduğunu, Dava konusu uyuşmazlığın temelini oluşturan davacıya ait 04.11.2010 tarihli alım talimatının, işlem tarihinde yürürlükte olan mevzuatın ilgili hükümleri çerçevesinde, müşteri emri formunda asgari olarak bulunması zorunlu unsurlardan sermaye piyasası aracının cinsi ve adı konusunda yeterli aydınlatmayı içermediğini, talimatla geçen “…” şeklindeki kodun olağan hayat tecrübesine göre ortaklına düzeyde bilgi sahibi bir kimse tarafından bilinmesinin/anlaşılmasının beklenemeyeceğini, yine alım talimatında, borçlanma araçları bakımından sözleşmenin esaslı bir unsurunu oluşturan vade konusunda da bir bilgi ve aydınlatma bulunmadığını, davacının bir müşteri olarak profili dikkati alındığında da farklı bir sonuca ulaşılamayacağını, bu çerçevede söz konusu alınm talimatının 10 yılı vadeli tahvil alımı konusunda davacının iradesini tam ve doğru bir şekilde yansıttığından söz edilemeyeceğini, Dosyaya sunulan…, Prof.Dr….ve …’tan müteşekkil heyet tarafından hazırlanan 09.09.2013 tarihli 5 sayfadan oluşan kök rapor ile itiraz üzerine hazırlanan 21.03.2014 tarihli ek rapor ve ikinci bilirkişi heyetinde yer alan Prof. Dr….tarafından dosyaya mübrez 16.12.2014 tarihli ayrık görüşte davacının dava konusu tahvil alnın için davalı bankaya yazılı müşteri emri verdiğini, verilen yazılı emre istinaden işlemin gerçekleştirildiğini, daha sonra yine davacı tarafından yazılı satış talimatı ile tahvillerin satıldığını, gerçekleştirilen alım satım işlemlerinin SPK mevzuatına uygun olduğunu, davalı bankanın tüm işlemlerinin davacı tarafından verilen yazılı talimatlara uygun olarak yapıldığı, bu işlemlerde davalı bankaya atfedilebilecek herhangi bir kusurun bulunmadığını, kanatine ulaşılmış olsa da, ulaşılan bu sonucun hukuken kabul edilebilir olmadığını, Anılan rapor ve ayrık görüşün, taraflar arasındaki sözleşmenin, sermaye piyasası mevzuatının aradığı çerçeve sözleşme mahiyetini taşıyıp taşımadığını, belge kayıt düzeni ve diğer mevzuat yükümlülüklerine bankaca riayet edilip edilmediğini, davacının imzasını havi alım talimatının, tam olarak hangi sermaye piyasası aracının alınması hususunda talimat verildiği konusunda yeterli bilgiyi içerip içermediğini, bu anlamda mevzuatın aradığı asgari koşulları taşıyıp taşımadığını, buna göre talimatın davacının gerçek iradesini yansıtıp yansıtmadığı irdelenmeden, tek başına talimatın varlığını davacının iradesinin bulunduğunu kabul için yeterli gören yüzeysel bir bakış açısıyla hazırlandığını, bu anlamda sermaye piyasası mevzuatının somut olayda uygulama alanı bulan hükümlerinin gerektiği şekilde dikkate alınmadığını, 10.12.2014 tarihli ikinci bilirkişi raporunun sonuç kısmındaki tespit ve değerlendirmelere heyetimizce katıldıklarını, davacının uğramış olduğu zarar miktarının tespiti heyetlerinin görev alanı kapsamında bulunmadığından bu hususla işbu raporda bir değerlendirme yapılmadığını bildirmişlerdir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Mahkememizce yapılan yargılama, taraf beyanları, toplanan deliller ve tüm dosya kapsamına göre; Dava davacı tarafça davalı aleyhine açılan bankacılık işlemlerinden kaynaklı uğranılan zarara yönelik tazminat istemine ilişkindir.
Davacı taraf talimatı olmaksızın davalı banka tarafından 01.04.2020 vade tarihli devlet tahvili alındığı, vadeden önce tahvillerin satılmış olması nedeniyle uğradığı ana para kaybının davalı bankadan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı taraf talimat üzerine işlemin gerçekleştirildiğini, davacının vade sonunu beklemediğinden talimatı verdiği günden itibaren işlemin gerçekleştirildiğini, bunun sonucunu davacının bildiğini belirterek davanın reddini talep etmiştir.
Mahkememizce 10/03/2015 tarihli duruşmada “Davacının davasının REDDİNE” ilişkin verilen kararın davacı vekili ve davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay …Hukuk Dairesi … Esas … Karar 22/02/2016 tarihli ilamı ile “… HMK’nın 266. maddesi uyarınca, mahkemece, çözümü hukuk dışında, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hâllerde, taraflardan birinin talebi üzerine yahut kendiliğinden, bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına karar verilebileceği, Aynı Yasa’nın 281 ve 282. maddeleri uyarınca Hâkim, bilirkişinin oy ve görüşünü diğer delillerle birlikte serbestçe değerlendirebilmekle birlikte bilirkişi raporundaki eksiklik yahut belirsizliğin tamamlanması veya açıklığa kavuşturulmasını sağlamak için, bilirkişiden, yeni sorular düzenlemek suretiyle ek rapor alabileceği gibi, tayin edeceği duruşmada, sözlü olarak açıklamalarda bulunmasını da kendiliğinden isteyebileceği, gerçeğin ortaya çıkması için gerekli görürse, yeni görevlendireceği bilirkişi aracılığıyla, tekrar inceleme de yaptırabileceği, Somut olayda, dava konusu uyuşmazlığın çözümünün özel ve teknik bilgiyi gerektirdiği gözetilerek bu doğrultuda sonucu itibariyle birbiriyle çelişen iki adet bilirkişi raporu alınmış, mahkemece birinci bilirkişi raporu ile ikinci bilirkişi raporunda sunulan ayrık görüş uyarınca davanın reddine karar verilmiştir. Dosya kapsamından alınan ilk bilirkişi raporunun hükme esas alınır nitelikte görülmediği, bu nedenle ek rapor alanması yoluna gidildiği, alınan ek rapora rağmen bu rapor doğrultusunda karar verilmeyip ikinci bilirkişi raporu alındığı da sabittir. Bu durumda mahkemece, bilirkişi raporları arasındaki çelişki giderilmeden ve hangi nedenle benimsendiği konusunda yeterli bir açıklama yapılmaksızın itibar edillen bilirkişi raporları uyarınca ve yazılı gerekçeyle davanın reddine karar verilmesi doğru olmamıdığı, bozmayı gerektirdiği….” gerekçesi ile Mahkememiz kararının bozulması üzerine usul ve yasaya uygun bulunan bozma ilamına uyularak yargılamaya devam olunmuştur.
Bozma ilamı doğrultusunda Finansçı, Bankacı ve SPK Başuzmanı bilirkişiler tarafından düzenlenen raporda; Davacı ile davalı banka arasındaki ilişkinin temelini oluşturan bireysel müşteri sözleşmesinin, müşteriye aracılık hizmeti sunulabilmesi için imzalatılması şart olan ve asgari içeriği Kurulca belirlenen çerçeve sözleşme olarak kabulünün mümkün olmadığı, bu çerçevede davalı bankanın müşteri hesabında gerçekleştirdiği devlet tahvili alını ve satımının, -müşteriden alınmış yazılı talimat olsa bile geçerli bir sözleşmesel yetki alınmadan yapılan işlem olarak durumunda olduğunu, Dava konusu uyuşmazlığın temelini oluşturan davacıya ait 04.11.2010 tarihli alım talimatının, işlem tarihinde yürürlükte olan mevzuatın ilgili hükümleri çerçevesinde, müşteri emri formunda asgari olarak bulunması zorunlu unsurlardan sermaye piyasası aracının cinsi ve adı konusunda yeterli aydınlatmayı içermediğini, talimatla geçen “…” şeklindeki kodun olağan hayat tecrübesine göre ortaklına düzeyde bilgi sahibi bir kimse tarafından bilinmesinin/anlaşılmasının beklenemeyeceğini, yine alım talimatında, borçlanma araçları bakımından sözleşmenin esaslı bir unsurunu oluşturan vade konusunda da bir bilgi ve aydınlatma bulunmadığını, davacının bir müşteri olarak profili dikkati alındığında da farklı bir sonuca ulaşılamayacağını, bu çerçevede söz konusu alım talimatının 10 yılı vadeli tahvil alımı konusunda davacının iradesini tam ve doğru bir şekilde yansıttığından söz edilemeyeceğini bildirmişlerdir.
Mahkememizce yapılan yargılama, toplanan deliller ve düzenlenen bilirkişi raporu birlikte değerlendirildiğinde; dava davacı tarafça gerçek iradesi dışındaki davalı banka tarafından bankadaki mevduatı karşılığında vadeli devlet tahvili alındığını, ana para kaybı olmayacağı belirtilmesine rağmen mevduatında ana para ve faiz geliri kaybı oluştuğunu bu nedenle davalı tarafça zararının giderilmesi talep edilmiş, davalı tarafça yapılan işlemlerin davacının talebi doğrultusunda gerçekleştirildiğini bu nedenle zarardan sorumlu olmadıkları iddia edilmiş olup, mahkememizce bozma öncesinde davacının vadeden önce satış talimatı verilmesi nedeniyle zararın oluşması nedeniyle davanın reddine karar verilmiş ancak mahkememiz kararının temyiz edilmesi üzerine bilirkişi raporları arasındaki çelişki giderilmeden ve hangi nedenle benimsendiği konusunda yeterli bir açıklama yapılmaksızın itibar edilen bilirkişi raporları uyarınca ve yazılı gerekçeyle davanın reddine karar verilmesi doğru olmadığından mahkememiz kararı bozulmuş olup, usul ve yasaya uygun bulunan bozma ilamı doğrultusunda bilirkişi raporları arasındaki çelişkinin giderilmesi için dosya yeni bir heyet tevdi edilerek yeni rapor alınmıştır.
Mahkememizce yapılan yargılama neticesinde; bozma sonrası alınan bilirkişi heyet raporu ile bozma öncesinde düzenlenen 10/12/2014 tarihli bilirkişi heyet raporunun birbiriyle örtüştüğü, düzenlenen her iki raporun dosya kapsamına uygun ve denetime elverişli bulunduğu kanaati oluştuğundan söz konusu raporlarda tespit edildiği üzere, davacıya tahvil satımı hususunda işlem yapan banka personelinin yeterli lisansa sahip olmadığı, banka tarafından risk bildirimi formu imzalanmadan çerçeve sözleşme imzalanması, davacının değişken faiz oranları hususunda yeterli düzeyde bilgilendirilmediği, davacı ile davalı banka arasındaki ilişkinin temelini oluşturan bireysel müşteri sözleşmesinin, müşteriye aracılık hizmeti sunulabilmesi için imzalatılması şart olan ve asgari içeriği Kurulca belirlenen çerçeve sözleşme olarak kabulünün mümkün olmadığı, bu çerçevede davalı bankanın müşteri hesabında gerçekleştirdiği devlet tahvili alımı ve satımının, müşteriden alınmış yazılı talimat olsa bile geçerli bir sözleşmesel yetki alınmadan yapılan işlem olarak durumunda olduğu, dava konusu uyuşmazlığın temelini oluşturan davacıya ait 04.11.2010 tarihli alım talimatının, işlem tarihinde yürürlükte olan mevzuatın ilgili hükümleri çerçevesinde, müşteri emri formunda asgari olarak bulunması zorunlu unsurlardan sermaye piyasası aracının cinsi ve adı konusunda yeterli aydınlatmayı içermediği, talimatla geçen “…” şeklindeki kodun olağan hayat tecrübesine göre ortalama düzeyde bilgi sahibi bir kimse tarafından bilinmesinin/anlaşılmasının beklenemeyeceği, yine alım talimatında, borçlanma araçları bakımından sözleşmenin esaslı bir unsurunu oluşturan vade konusunda da bir bilgi ve aydınlatma bulunmadığı, davacının bir müşteri olarak profili dikkati alındığında da farklı bir sonuca ulaşılamayacağı, bu çerçevede söz konusu alım talimatının 10 yıl vadeli tahvil alımı konusunda davacının iradesini tam ve doğru bir şekilde yansıttığından söz edilemeyeceği açık olduğundan her ne kadar devlet tahvil alımı ve satımı işlemi davacının talimatı ile gerçekleşmiş ise de davalı bankanın söz konusu bankacılık işlemi sırasında müşterisi olan davacıya gerekli bilgilendirme ve aydınlatma yükümlülüğünü özen ve dikkat yükümlülüğü içerisinde yerine getirmediği, özen borcuna aykırı hareket ederek Sermaye Piyasası Mevzuatı hükümlerine uygun hareket etmediği ve bu durumun davacının iradesini etkilemek suretiyle dava konusu bankacılık işleminin gerçekleştirilmesi suretiyle davacının zarara uğramasına sebebiyet verilmesi nedeniyle doğan zarardan gerekli yükümlülüklerini yerine getirmeyen davalı bankanın sorumlu olması nedeniyle 10/12/2014 tarihli bilirkişi raporunda tespit edildiği üzere davacının ana para kaybının 29.010,75-TL, faiz gelir kaybının 55.800,82-TL olduğu tespit edilmiş davacı tarafın ana para kaybı talebinin 22.000,00-TL olması nedeniyle taleple bağlı kalınarak 22.000,00-TL ana para alacağının dava tarihi olan 02/03/2012 tarihinden itibaren işleyecek en yüksek banka mevduat faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacı tarafa verilmesine, faiz kaybı alacağı toplamı 55.800,82-TL’nin taleple bağlı kalınarak 3.000,00-TL faiz kaybı alacağının davalıdan alınarak davacı tarafa verilmesine, faize faiz yürütülmesi usul ve yasa gereği mümkün olmadığından faiz kaybı yönünden tekrar faiz yürütülmeyerek sadece faiz kaybı alacağının davalıdan tahsiline ve davacının fazlaya ilişkin hakkının saklı tutulmasına dair oluşan vicdani kanıya göre aşağıdaki şekilde karar verilmiştir.
KARAR : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1- Davacı tarafça açılan DAVANIN KABULÜ ile;
a) Davacı tarafın ana para kaybı alacağı toplamı 29.010,75-TL’nin taleple bağlı kalınarak 22.000,00-TL ana para alacağının dava tarihi olan 02/03/2012 tarihinden itibaren işleyecek en yüksek banka mevduat faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacı tarafa verilmesine,
b) Davacı tarafın faiz kaybı alacağı toplamı 55.800,82-TL’nin taleple bağlı kalınarak 3.000,00-TL faiz kaybı alacağının davalıdan alınarak davacı tarafa verilmesine,
c) Davacı tarafın fazlaya ilişkin haklarının saklı tutulmasına,
2- Davacı tarafça yatırılan peşin harcın mahsubu ile bakiye 1.336,50-TL karar harcının davalıdan tahsil edilerek hazineye gelir kaydedilmesine,
3- Davacı tarafça yargılama sırasında yatırılan 395,70-TL ilk harç giderinin davalıdan alınarak davacı tarafa verilmesine,
4- Davacı tarafça yargılama sırasında yapılan 27 adet tebligat gideri 253,00-TL, posta masrafı 121,10-TL, bilirkişi ücreti 6.000,00-TL olmak üzere toplam 6.374,10-TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacı tarafa verilmesine,
5- Davacı taraf yargılama sırasında kendisini bir vekil ile temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT uyarınca hesaplanan 3.000,00-TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
6- Taraflarca yatırılan gider avansının karar tebliğ işlemleri tamamlandıktan ve karar kesinleştikten sonra kullanılmayan kısmının yatıran ilgili tarafa resen iadesine,
Dair; davacı vekilinin ve davalı vekilinin yüzüne karşı, gerekçeli kararın tebliğ tarihinden itibaren 2 hafta içerisinde mahkememize verilecek bir dilekçe ile TEMYİZ yasa yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.
Katip
e-imza*
Hakim
e-imza*
* Bu evrak 5070 Sayılı Elektronik İmza Kanunu hükümlerine uygun olarak elektronik imza ile imzalanmıştır.