Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 9. Asliye Ticaret Mahkemesi 2017/518 E. 2023/529 K. 22.06.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
9. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO:2017/518 Esas
KARAR NO:2023/529

DAVA:Tazminat (Şirket Yöneticilerinin Sorumluluğundan Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ:02/06/2017
KARAR TARİHİ:22/06/2023

Taraflar arasında görülen davanın Mahkememizde yapılan açık yargılaması sonunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili Mahkememize verdiği dava dilekçesi ile; davalıların, …Yapı ve Tic. A.Ş.’nin yönetim kurulu üyeleri olduğunu, davalı …’nun, aynı zamanda …’nin çoğunluk pay sahibi olduğunu, davalı …’nun, çoğunluk pay sahibinin eşi; …’ın ise eşinin babası olduğunu, çoğunluk pay sahibi, eşi ve kayınpederinden oluşan yönetimi kurulunun, şirketi 22/08/2008 tarihinden itibaren yönetmekte olduğunu, müvekkilinin şirket sermayesinin %39.6’sına tekabül eden 1485 payına sahip olduğunu, çoğunluk pay sahibinin şirketi 2009 yılından itibaren pay sahiplerine eşit muamele, şeffaflık ve hesap verilebilirlik ilkelerini görmezlikten gelerek çoğunluğun menfaatine olacak şekilde ve azınlığın haklarını kısıtlayıcı ve zarar verici şekilde yönettiğini, şirket yönetiminin, 2009 yılından 2013 yılına kadar olan faaliyet dönemlerinde kanunun öngördüğü yükümlülüklerine ve özen borcuna aykırı şekilde gerçekleştirdiği işlem ve eylemlerinden doğan zararın tazmini amacıyla bu davanın açıldığını, davalıların dava konusu 2009,2010,2011,2012 ve 2013 faaliyet yıllarından yönetim kurulu üyesi olarak seçilmelerine ilişkin genel kurul kararlarının; …’nin 22/10/2008 tarihli Olağanüstü Genel Kurul Toplantısının 2.maddesi uyarınca bir yılık süre için seçim, …’nin 20/11/2009 tarihli 2008 yılı Olağan Genel Kurul Toplantısının 8.maddesi uyarınca üç yıllık süre için seçim ve …’nin 20/11/2012 tarihli Olağanüstü Genel Kurul Toplantısının 3.maddesi uyarınca üç yıllık süre için seçim olduğunu, şirket, 2009 yılından itibaren olağan genel kurul toplantıları yapılmaksızın, olağanüstü genel kurul toplantılarında yapılan Yönetim kurulu seçimleri ve huzur hakkı tayinleri ile yönetildiğini, davalı yönetim kurulu üyelerinin, şirketin olağan genel kurullarını toplamayarak, davacı pay sahibinin ilgili yılları ilişkin faaliyet raporu ve mali tabloları inceleyememesi, asgari pay sahipliği haklarını kullanamaması sonucunu doğurduğunu, müvekkilinin 25 Temmuz 2016 tarihinde şirkete noter kanalıyla gönderdiği bir protesto üzerine şirketi, 2009-2010-2011-2012-2013 yıllarına ilişkin Olağan Genel Kurullarının, 21/10/2016 tarihinde saat:14.00’te yapılmak üzere toplantıya çağırdığını, pay sahiplerinin tamamı bu toplantıda vekaleten hazır bulunduğu halde, yönetim kurulu üyelerinden hiçbirisinin toplantıda hazır bulunmaması nedeniyle, toplantının gerçekleştirilemediğini, bu sefer şirketin 2009-2010-2011-2012-2013 yıllarına ilişkin Olağan Genel Kurulları, 02/12/2016 tarihinde saat:14.00’te toplantıya çağırdığını, bu şirket tarafından yapılan 4.davet olduğunu ve nihayet bir toplantı ile sonuçlanabildiğini, 02/12/2016 tarihli Olağan Genel Kurul Toplantısındaki faaliyet raporları ve bilanço görüşmelerinde, Yönetim Kurulunun şirketi, şahsi menfaatlerine hizmet edecek ve şirketi zarara uğratacak şekilde yönettiğinin görüldüğünü, müvekkilinin şirketin bu şekilde yönetilmesi nedeniyle paylarının değerinin düşmesi ve şirketin kârlılığının azalması suretiyle dolaylı zarara uğrayan pay sahibi konumunda olduğunu, bu nedenle müvekkili pay sahibinin TTK’nın 553.maddesi gereğince, hem şirkete hem pay sahiplerine karşı sorumlu olan davalılara işbu tazminat davasını açmasının zaruri hale geldiğini, anılan Genel Kurulda müvekkili pay sahibinin bilgi alma haklarının engellenmesi ve şirkete özel denetçi tayini talebinin reddi nedeniyle, İstanbul …Asliye Ticaret Mahkemesinin … Esas sayılı dosyasından davacı pay sahibi tarafından dava açıldığını, Olağan Genel Kurul Toplantısının 3.gündem maddesinin görüşülmesi sonucunda davalı …’nun 2009-2013 yıllarına ilişkin faaliyetlerinden dolayı ibra edilmediğini, diğer davalılar … ile …’ın ise, oydan yoksun oylarının kullanılması sonucu ibra edildiklerini, ibra kararları ibra şartları oluşmadığından kanuna aykırı olduğunu ve iptalinin gerektiğini, davacının ibra kararının iptali talebi ile açtığı davanın İstanbul 9. Asliye Ticaret Mahkemesinin … Esas sayılı dosyasında derdest olduğunu, davalı yönetim kurulu üyeleri, şirketten kanuna aykırı şekilde mali hak elde ederek şirkete zarar verdiklerini, davalıların bir yıllık süre için seçildiği 22/10/2008 tarihli Olağanüstü Genel Kurul Toplantısında herhangi bir mali hak ödemesi kararlaştırılmadığını, davalılar 20/11/2009 tarihinde yapılan 2008 yılı Olağan Genel Kurul Toplantısında bu sefer üç yıllık için seçildiklerini, yönetim kurulu üyelerine ödenecek mali haklar, söz konusu toplantının 10. gündem maddesinde verilmesi gereken “hakkı huzur”
ücretlerinin belirlendiğini, davalılara 2010, 2011 ve 2012 yıllarında bu karar uyarınca mali hak ödemesi yapılmasının yasaya aykırı olduğunu, davalılar daha sonra 20/11/2012 tarihli Olağanüstü Genel Kurul toplantısında üç yıllık süre için seçildiklerini, söz konusu toplantının 5.gündem maddesinde yönetim kurulunun alacağın “hakkı huzur” ücretlerinin belirlendiğini, davalılara sadece kararın alındığı yılın sonuna kadar mali hak ödemesi yapılabileceğini, 2013 yılında bu karar uyarınca ödeme yapılamayacağını, bu açıklamalar ışığında davalı yönetim kurulu üyelerine, 2009 mali yılında Kasım ayına kadar; 2010,2011 ve 2013 mali yılları boyunca 2012 mali yılında Kasım ayına kadar; yapılmış olan mali hak ödemelerinin kanuni dayanaktan yoksun olduğunu, düzenlemelere rağmen 2009, 2010, 2011, 2012 ve 2013 yıllarında yönetim kurulu üyelerine yapılan ödemelerin toplam tutarları Olağan Genel Kurul Toplantılarında her bir yıl için ayrı ayrı açıklanmadığını, çoğunluk pay sahibi olan davalıların kendilerine belirlediği “hakkı huzur” miktarları, farklı şirketlerin yöneticilerinin aldığı ücretler ile mukayese edildiğinde fahiş olduğunun görüldüğünü, davacı bu meblağların TTK m.555 uyarınca şirkete tazmini talep ettiğini, davalıların şirketten elde ettikleri ödemelerin miktarlarının bilinmesi, şirket hesaplarını inceleme hakkı olmayan ve Genel Kurulda kendisine yeterli bilgi verilmeyen davacı pay sahibinden beklenemeyeceğinden HMK m.107 kapsamında şimdilik 300.000 TL’nin tazmini talep edildiğini, …’nin kasa mevcudu miktarları, hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, 2010 yılı kasa mevcudu 760.176,25 TL olup, bir önceki yıla göre yüzde bin iki yüz yirmi dört artış gösterdiğini, davalı yönetim kurulu üyelerinin, bu özenli yönetim şeklini benimsemek yerine, makul olmayan kasa mevcudu uygulamasını sürdürmesi, şirketi ve dolayısıyla pay sahiplerini zarara uğratmakta olduğunu, yönetim kurulunun şirketin 2011 yılında 6111 sayılı Kanundan yararlandığını beyan ettiğini, ancak bilançoya yansıma konusunu sadece ortaklar hesabını ilgilendirmediğini beyan ettiğini, 6111 sayılı kanun, şirketlere bazı bilanço kalemlerini düzeltme imkanı verdiğini, şirketin bilançolarında kanunen kabul edilmeyen giderler meblağı oldukça yüksek olduğunu, bilançoların aktiflerinde sabit kıymetler başlığında yer alan yapılmakta olan yatırımlar hesabı bakiyesinin 2009 yılından 2013 yılına kadar her yıl ayrı ayrı maddi duran varlıklar hesabı ile şirketin toplam aktif değerine oranlarına bakıldığında anormal bir durum ortaya çıktığını, yapılmakta olan yatırımlar hesap bakiyesinin maddi duran varlıklar hesabı ile şirketin toplam aktif değerine oranlarının 6 yıl boyunca giderek arttığını, 2012 ve 2013 yılında en yüksek seviyeye ulaştığını, bu hesap bakiyesinin neredeyse şirketin toplam banka kredi tutarına eşit olduğunu, şirketin faaliyet raporlarında yaptığı yatırımlara ilişkin doğru, eksiksiz, dolambaçsız ve pay sahibinin yatırımı her yönüyle anlamasını sağlayacak kapsamda bilgi verilmesi gerektiği halde bu şekilde bilgilendirme yapılmadığını, davalı yönetim kurulu üyelerinin, açıklanan konulardaki eylem ve işlemleri ile şirket ve pay sahiplerine verdiği zarar miktarının belirlenmesi, şirket hesaplarını inceleme hakkı olmayan ve bilgi alma talebi Genel Kurulda reddedilen davacı pay sahiplerinden beklenemeyeceğinden, HMK m.107 kapsamında şimdilik 10.000 TL olmak üzere belirsiz alacak talebi olarak sunulmakta olduğunu, davalıların yönetim kurulu üyesi sıfatıyla şirketten kanuna aykırı olarak elde ettikleri mali hak ve diğer fazla ödemelerin, fazlaya ilişkin hakların saklı kalması kaydıyla HMK m. 107 uyarınca şimdilik 300.000 TL’nin, ödeme tarihlerinden itibaren işleyecek avans faizi ile davalılardan tahsil edilerek dava dışı …Yapı ve Tic. A.Ş.’ye ödetilmesine, davalıların kanuna ve esas sözleşmeye aykırı eylemlerinden doğan zararların miktarının davacı tarafından bu aşamada belirlenmesi imkansız olduğundan, fazlaya ilişkin hakların saklı kalmak kaydıyla, HMK m. 107 uyarınca şimdilik 10.000 TL’nin davalılardan dava tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile müteselsilen tahsil edilerek şirketin doğrudan zararına karşılık gelen miktarın dava dışı …Yapı ve Tic. A.Ş.’ye, 6111 sayılı kanun uygulaması nedeniyle oluşan doğrudan zarar miktarının davacı pay sahibine ödetilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davacı vekili Mahkememizin 01/06/2023 tarihli celsesinde dava dilekçesinin sonuç kısmının B bendinde talep edilen 10.000 TL’lik tazminatın 3.500 TL’sinin 6111 sayılı Kanundan doğan talebi ile kasa mevcudundan doğan talepleri ile ilgili olduğunu, 10 TL’sinin yapılmakta olan yatırımlar için olduğunu, geri kalan 6.490 TL’sinin kanunen kabul edilmeyen giderler için talep ettiklerini belirtmiştir.
Davalılar vekili Mahkememize verdiği cevap dilekçesi ile; davada talebin belirsiz olduğunu, doğrudan zararın hukuki dayanağı, kanuniliği, meşruiyet temellerinin olmadığını, yönetim kurulu üyelerinin sorumluluğu davasının paysahibi tarafından açılabilmesi bu hususta şirket genel kurulunun olumsuz karar vermiş olmasına bağlı olduğunu, Yönetim Kurulunun kanuna aykırı olan işlem ve eylemlerini kusuru ile gerçekleştirmesi dolayısıyla şirketin zarara uğraması halinde davayı açacak olan paysahibinin bu talebini Şirket genel kuruluna getirmesi şart olduğunu, Genel kurul davayı şirketin açmasını reddederse, dava pay sahipleri tarafından istenecek olan tazminat şirkete ödenmek kaydıyla açılabileceğini, 6762 sayılı eski Türk Ticaret Kanunu döneminde Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin kökleşmiş içtihadı olan genel kurul kararının varlığı uygulamasına Yüksek Dairenin 6102 sayılı TTK döneminde de devam ettiğini yani, pay sahibinin şirketin zararının tazmini dolayısıyla açtığı davada genel kurul kararını aradığını, huzurdaki davada genel kurul kararı da olmadığını, davanın bu sebeple de reddinin gerektiğini, davacının kanuna aykırı olduğunu iddia ettiği iddialarının, maddi hukuk açısından gerçek dışı, esastan yoksun bulunmaları ve meşruiyet temelinden yoksunlukları bir yana TTK m. 560 uyarınca da zamanaşımına uğradığını, davacıların gerçek dışı iddialarına ilişkin olayların 2009, 2010, 2011, 2012 ve 2013 yıllarında cereyan ettiğini, TTK’nın 560.maddesinde zamanaşımı süresinin 2-5 yıl olarak belirlendiğini, somut olayda 2 yıllık zamanaşımı süresinin uygulanması gerektiğini, taleplerin 5 yıllık zamanaşımına tabi olduğu kabul edilse bile 2009-2012 yıllarında cereyan etmiş olaylar bakımından 5 yıllık zamanaşımının da geçmiş olduğunu, davacının dava dilekçesinde belirtmiş olduğu olayların derdest davaların konusu olduğunu, hem iddiaların hem de yönetim kurulu üyelerinin kusurlarının ispatının davacıya ait olduğunu, iddianın aksine tüm ödemelerin TTK kapsamında genel kurul kararıyla belirlenerek ödenmiş olup bu husus ticaret sicil kayıtlarıyla sabit olduğunu, ayrıca bu konudaki aynı mahiyette davacı iddiası mahkeme kararı ile de (İstanbul 16. Asliye Ticaret Mahkemesinin … E.) reddolunduğunu, davacının 2009‘dan 2013’e uzanan yıllarda, soyut sözde kalan bir iddia ile şirketin faiz politikasının özensiz yürütüldüğünü iddia ettiğini, bu iddianın TTK m. 560 uyarınca zamanaşımı kapsamında olduğunu ve zamanaşımına uğrayan bu iddianın doğru da olmadığını, şirketin 6111 sayılı kanundan yararlanması basiret ve tedbir gereği olduğunu, bu yasayla 31/12/2010 tarihine kadar dönem için şirketlere bir imkan tanındığını, davacının iddiasının hilafına, yasanın şirketlere bir takım haklar tanıdığını, davacının iddiasının aksine şirket yönetim kurulu üyelerine yönelik böyle lehe bir yasadan yararlanmamaları halinde bir sorumluluk iddiasında bulunulabileceğini, yönetim kurulunun basiretli bir tacirin yapması gerekeni yaptığını, şirketin lehine hükümler içeren yasadan süresi içerisinde yararlandığını ve yasanın verdiği imkanlar çerçevesinde edimlerini yerine getirdiğini, ayrıca davacının 22/10/2008 tarihine kadar şirketin finansmanından sorumlu ve tek başına temsil ve ilzam yetkisine sahip yönetim kurulu üyesi olduğunu, şirketin yapısını ve ihtiyaçlarını yakından bildiğini, iddianın aksine müracaatın şirketin lehine olduğunu belirterek davanın zamanaşımı nedeniyle reddine, Mahkeme aksi kanaatte ise davanın esastan reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Taraf delilleri toplanmış, dava dışı …Yapı ve Tic. A.Ş.’nin ticaret sicil dosyası, genel kurul toplantı tutanakları incelenmiş ve bilirkişi raporları alınmıştır.
Bilirkişiler …; Mahkememize sundukları 29/11/2018 tarihli raporlarında; dava konusu iddialardan ilki ile ilgili olarak, yönetim kurulu üyelerinin hangi süreyle görev yapmak üzere seçildikleri belirli olduğundan, “hakkı huzur” tahakkukunun da bu görev süresi ile ilişkili bulunmasının yönetim süreçlerinin doğası gereği göründüğünü, bununla birlikte davacı taraf iddiaları çerçevesinde ödemelerin ancak ilgili bulunduğu yıl sonuna kadarki dönemle sınırlı olması gerektiğinin Mahkemece benimsenmesi seçeneğinin ise davacı tarafça iddia edilen zarar miktarının net olarak tespit edilebilmesinin, dava dışı şirket ticari defter kayıtları ve dayanağı belgeler üzerinde aylık dönemler itibarıyla tespit yapılmasına muhtaç göründüğünü, dava konusu zarar iddialarından “kasa mevcutları” ile ilgili olan iddia çerçevesinde öncelikle, kasa hesabının seyri ve davacı ortakça iddia edildiği gibi, yönetim kurulu üyeleri tarafından kişisel amaçları için kullanılıp kullanılmadığı yönünden bir tespit ve değerlendirme yapılabilmesinin denetim prosedürlerine muhtaç göründüğünü, diğer yandan kasa mevcutlarının bir bölümünün 6111 sayılı yasadan yararlanmak suretiyle düzeltiğini anlaşılmakla, bu bağlamda oluşan zararın izleyen iddia kapsamında irdelendiğini, 6111 sayılı yasadan yararlanmak suretiyle şirket zararı olarak raporlandığı anlaşılan toplam 829.817,05 TL’lik tutar ile ilgili olarak, dava dışı şirket ticari defterler kayıtları itibarıyla ayrıntılarında farklı bir tutar çıkmaması halinde ve davalıların yönetim kurulu üyesi olarak görev yaptıkları dönemlerde ortaya çıktığı dikkate alındığında bu zarar nedeniyle ve TTK hükümleri çerçevesinde sorumluluklarının Mahkemenin takdirinde bulunduğunu, ayrıca dava dışı şirketçe zarar olarak raporlandığı görülen kanunen kabul edilmeyen giderlerin toplam 1.069.244,66 TL’lik bölümün de davalıların yönetim kurulu üyesi olarak görev yaptıkları dava konusu dönemlerde raporlandığı dikkate alınmakla, bu nedenle TTK hükümleri çerçevesinde sorumluluklarının Mahkemenin takdirinde bulunduğunu belirtmişlerdir.
Bilirkişiler Prof. Dr. …, Prof. Dr. … ve Prof. Dr. …; Mahkememize sundukları 11/02/2020 tarihli raporlarında; davacının, davadışı şirketçe davalı … üyelerine yersiz yere ödediğini iddia ettiği 1.028.646,60 TL, davadışı şirketin GK Kararlarına dayalı olarak yapılan YTK Huzur Hakkı ödemeleri olması sebebine binaen davalı … Üyeleri tarafından davadışı şirkete iade edilmelerini isteyemeyeceğini, davacının, davadışı şirket … üyesi davalılar tarafından Yapılmakta Olan Yatırımlar Hesabının 31.12.2013 tarihi itibariyle 14.403.949,15 TL tutarındaki yatırımın şirket zararına sebebiyet verdiği, bu sebeple davadışı şirketin zarara uğradığı iddiasının ispata muhtaç olmakla davalı … üyeleri tarafından davadışı şirkete bu bapta bir tazminat ödemelerini isteyemeyeceğini, davalı … üyelerinin, davadışı şirketin bağlı olduğu Vergi Dairesine 6111 sayılı Kanuna istinaden 31.12.2013 tarihi itibariyle 27.05.2011 tarihinde beyan ettikleri ve ferileri ile birlikte toplam 829.817,05 TL tutarındaki kasa açığından sorumlu oldukları ve dava dışı şirkete tazminen ödemeleri gerektiğini, davalı … üyelerinin, dava dışı şirketin 2009, 2010, 2011, 2012 ve 2013 yıllarında Kanunen gider kabul edilmeyen giderlerinden (1.069.244,66 TL) sorumlu olduklarını ve dava dışı şirkete tazminen ödemeleri gerektiğini, davalı … üyelerinin dava dışı şirkete ödemeleri gereken tazminat tutarının;
a. Kasa Açığından Kaynaklanan : 829.817,05 TL
b. Kanunun Kabul Edilmeyen Giderlerden Kaynaklanan : 1.069.244,66 TL
Toplam : 1.899.061,31 TL
olduğunu, tahsilde tekerrür olmamak kaydıyla dava dışı şirkete 1.899.061,31 TL’ni, dava tarihinden itibaren TCMB Kısa Vadeli Krediler Avans Faiz Oranlarının tatbiki suretiyle hesaplanacak ticari faizi ile birlikte tazminen ödemeleri gerektiğini, davacının 310.000 TL tutarındaki talebi ile bağlı bulunduğunu, davacının dava dışı şirketin 31/12/2013 tarihi itibariyle aktifinde 14.403.949,15 TL olarak kayıtlı yapılmakta olan yatırımların şirketi zararlandırıcı nitelikte olması sebebiyle davalı … üyeleri tarafından tazmini talebinin yatırım kararlarının işletmesel birer karar olması ve yatırımlarının henüz tamamlanmamış olması sebebiyle zararlandırıcı olduğuna ve dava dışı şirketin bu bapta 14.403.949,15 TL tutarında zararının oluştuğuna ilişkin iddialarının ispata muhtaç bulunduğunu belirtmişlerdir.
Bilirkişiler Prof. Dr. …, Prof. Dr. … ve Prof. Dr. …; Mahkememize sundukları 31/08/2020 tarihli ek raporlarında; Davalı … Üyelerinin, dava dışı şirketin bağlı olduğu Vergi Dairesine 6111 sayılı Kanuna istinaden 31.12.2013 tarihi itibariyle 27.05.2011 tarihinde beyan ettikleri ve ferileri ile birlikte toplam 829.817,05 TL tutarındaki kasa açığından sorumlu oldukları ve dava dışı şirkete tazminen ödemeleri gerektiğini, davacının dava dışı şirketteki payı (%39,6) üzerinden 829.817,05 TL tutarındaki dava dışı şirket zararının (829.817,05×0,396=) 328.607,55 TL lık kısmının davalı … üyeleri tarafından dava dışı şirkete değil doğrudan doğruya kendisine ödenmesine yönelik itirazlarının kök raporda belirli bilirkişi görüşünü değiştirici nitelikte olmadığını, davalı … üyelerinin, dava dışı şirketin 2009, 2010, 2011, 2012 ve 2013 yıllarında Kanunen Gider Kabul edilmeyen Giderlerinden (1.069.244,66 TL) sorumlu oldukları ve dava dışı şirkete tazminen ödemeleri gerektiğini, davacının, davadışı şirketçe davalı … üyelerine yersiz yere ödediğini iddia ettiği 1.028.646,60 TL tutarındaki (5) yıllık hakkı huzur bedelinin 665.524,20 TL lık kısmının dava dışı şirketçe davalı … üyelerine henüz ödenmediği, (5) yılda ödenen toplam 363.122,60 TL tutarındaki hakkı huzur bedelini dava dışı şirketin (5) yıllık karının %44,88 ine isabet etmekle fahiş bulunduğundan davalı … üyelerinin davadışı şirketten haksız olarak tahsil ettikleri hakkı huzur bedelinden (363.122,60 TL) sorumlu oldukları ve davadışı şirkete tazminen ödemeleri gerektiğini, Davalı … Üyelerinin dava dışı şirkete ödemeleri gereken tazminat tutarının;
a. Kasa Açığından Kaynaklanan : 829.817,05 TL
b. Kanunun Kabul Edilmeyen Giderlerden Kaynaklanan : 1.069.244,66 TL
c. Yersiz Alınan Hakkı Huzur Bedellerinden Kaynaklanan : 363.12,60 TL
Toplam : 2.262.183,91 TL olduğunu, tahsilde tekerrür olmamak kaydıyla davadışı şirkete 2.262.183,91 TL’nı, dava tarihinden itibaren TCMB Kısa Vadeli Krediler Avans Faiz Oranlarının tatbiki suretiyle hesaplanacak ticari faizi ile birlikte tazminen ödemeleri gerektiği, davacının (a+b) için 300.000 TL. (c) için 10.000 TL olmak üzere toplam 310.000 TL tutarındaki talebi ile bağlı bulunduğunu, davacının dava dışı şirketin 31.12.2013 tarihi itibariyle aktifinde 14.403.949,15 TL olarak kayıtlı Yapılmakta Olan Yatırımların şirketi zararlandırıcı nitelikte olması sebebiyle davalı … üyeleri tarafından tazmini talebinin yatırım kararlarının işletmesel birer karar olması ve yatırımların henüz tamamlanmamış olması sebebiyle zararlandırıcı olduğuna ve davadışı şirketin bu bapta 14.403.949,15 TL tutarında zararının oluştuğuna ilişkin iddialarının ispata muhtaç bulunduğunu belirtmişlerdir.
Bilirkişiler Prof. Dr. …ve Prof. Dr…; Mahkememize sundukları 22/03/2022 tarihli raporlarında; davacının doğrudan zararına ilişkin olarak; davacının 6111 sayılı Kanun çerçevesinde uğradığı doğrudan zarara ilişkin talebinin yapılan işlemin davacının malvarlığında doğrudan bir azalmaya yol açmadığı, davalı şirketin doğrudan zararı olması nedeniyle yerinde olmadığını, davacının dolaylı zararlarına ilişkin olarak a. Davalı yönetim kurulu üyelerine genel kurul kararı olmaksızın ödenen ücretler bakımından 2009,2010, 2011 ve 05.06.2012 tarihine kadar olan dönemlere ilişkin söz konusu ücretler bakımından tazminat talebinin zamanaşımına uğradığını, bunun dışında kalan ödemeler (2009 kasım ve aralık ayları hariç) bakımından ise zamanaşımı söz konusu olmayacağından davalıların sorumluluğuna gidilebileceği ve hükmedilecek tazminatın şirkete ödenmesi gerektiğini, 6111 sayılı Kanuna istinaden fiilen kasada bulunmayan tutarların giderleştirilmesi nedeniyle oluşan bu zarar kalemi bakımından da fiilin meydana geldiği tarih olan 27.05.2011 dikkate alındığında TTK md. 560 da öngörülen 5 yıllık zamanaşımı nedeniyle tazminat talebine engel teşkil edeceğini, yapılmakta olan yatırımlar hesabı bakımından bunun şirketin zararını oluşturduğu iddiaları bakımından dava dışı şirketin dosya kapsamında yer alan Kurumlar Vergisi Beyannamesi kapsamında yıllar itibariyle artan yatırım maliyetlerinin görüldüğü ancak bu maliyet kalemlerinin doğruluğu ve Davacının zarar talebine yönelik teknik incelemenin yapılamadığından bir değerlendirme yapılamayacağını, Kanunen kabul edilemeyen giderlerden davalıların sorumluğu bakımından 5 yıllık zamanaşımı süresinin dikkate alınması gerektiği, bu durumda 2012 ve 2013 yılında bilançoya yansıyan bu giderler bakımından söz konusu zarar davalıların yönetimde olduğu dönemde gerçekleştiğinden davalılardan tahsil edilerek dava dışı şirkete ödenmesi talebinin yerinde olduğunu, davalı yönetim kurulu üyelerinin dış ilişkide bireysel indinim sebeplerini ileri sürmedikleri ve davalılarca bu yönde bir savunma yapılmadığı dikkate alındığında, davalı şirket zararından müteselsilen sorumlu tutulabileceklerini belirtmişlerdir.
Bilirkişiler Prof. Dr. …ve Prof. Dr…; Mahkememize sundukları 19/09/2022 tarihli ek raporlarında; Mali ve hukuki yönden yapılan beyan ve itirazların incelendiğini, kök rapordaki görüşleri değiştirecek yeni herhangi bir somut bilgi ve belgeye rastlanmadığını belirtmişlerdir.
Mahkememizce toplanan tüm deliller birlikte değerlendirildiğinde; davacı tarafından ortağı olduğu …Yapı ve Tic. A.Ş.’nin yönetim kurulu üyelerinin şirkete verdiği zararlar nedeniyle tazminat talebinde bulunduğu, davalıların ise davanın reddini talep ettikleri, Ticaret sicil kayıtlarına göre davacının dava dışı şirkette %39,60 oranında hissedar olduğu, davalıların da şirketin hissedarı ve yönetim kurulu başkan ve üyeleri olduğu anlaşılmıştır.
Anonim şirketlerde yöneticilerin sorumluluğuna ilişkin düzenlemeler aşağıdaki şekildedir.
TTK.nın 553. maddesinde; ” (1) Kurucular, yönetim kurulu üyeleri, yöneticiler ve tasfiye memurları, kanundan ve esas sözleşmeden doğan yükümlülüklerini kusurlarıyla ihlal ettikleri takdirde, hem şirkete hem pay sahiplerine hem de şirket alacaklılarına karşı verdikleri zarardan sorumludurlar.”
TTK.nın 555. maddesinde; “(1) Şirketin uğradığı zararın tazminini, şirket ve her bir pay sahibi isteyebilir. Pay sahipleri tazminatın ancak şirkete ödenmesini isteyebilirler.”
TTK.nın 560. maddesinde; “(1) Sorumlu olanlara karşı tazminat istemek hakkı, davacının zararı ve sorumluyu öğrendiği tarihten itibaren iki ve her hâlde zararı doğuran fiilin meydana geldiği günden itibaren beş yıl geçmekle zamanaşımına uğrar. Şu kadar ki, bu fiil cezayı gerektirip, Türk Ceza Kanununa göre daha uzun dava zamanaşımına tabi bulunuyorsa, tazminat davasına da bu zamanaşımı uygulanır.”
TTK.nın 561. maddesinde; “(1) Sorumlular aleyhinde şirketin merkezinin bulunduğu yer asliye ticaret mahkemesinde dava açılabilir.”
hükümleri bulunmaktadır.
Yönetim Kurulu üyeleri her şeyden önce bir akitle bağlı bulundukları ortaklığa karşı sorumludurlar. Yönetim kurulu üyelerinin sorumluluklarından tazminat borcunun doğabilmesi için hukuka aykırı davranış neticesinde bir zararın ortaya çıkmış olması gerekir. Zira sorumluluk hukukunun amacı gerçekleşen zararın tazminidir. Yönetim kurulu üyesinin sorumluluğunun doğabilmesi için de, o üyenin hukuka aykırı fiilleri neticesinde bir zararın ortaya çıkmış olması şarttır. Zararın yönetim kurulu üyelerinin sorumluluğu çerçevesinde önem arz eden türleri şirketler hukuku bağlamında doğrudan zarar, dolaylı zarar ve şirketin zararıdır. Doğrudan zarar yönetim kurulu üyelerinin kanun ve ana sözleşmeden doğan yükümlerine aykırı olarak kusurlu fiil ve işlemleri sonucunda pay sahipleri ve şirket alacaklılarının, bizzat ve bireysel doğrudan doğruya zarara uğramalarıdır. Bu zararlar şirketin zararından bağımsız olup, pay sahiplerinin yönetim kurulu üyelerinin fiilleri neticesinde doğrudan maruz kaldıkları zararı ifade etmektedir. Şirketin zarara uğrayıp uğramadığının, pay sahiplerinin doğrudan zararı açısından hiçbir önemi yoktur. Böyle bir zarara uğranılması halinde pay sahipleri tazminatın kendilerine verilmesini isterler. Nitekim bu zararlar, pay sahiplerinin bu sıfatları nedeniyle uğradıkları zararlardır. Doğrudan doğruya uğranılan zararlardan dolayı açılacak davalarda ortaklar ve alacaklılar tazminatın kendilerine verilmesini talep edebilirler. Birden fazla pay sahibi aynı fiille zarara uğramış olsalar dahi talep edilebilecek tutar bizzat uğradıkları zarar ile sınırhdır. Bu davanın temeli esas itibariyle haksız fiil sorumlu luğuna dayanır.
Diğer yandan, şirketin gördüğü bir zarar, pay sahipleri açısından dolayısıyla zararı teşkil eder. Genel olarak yönetim kurulunun şirketin malvarlığını kötüleştiren her türlü fiil ve işlemleri pay sahiplerinin dolayısıyla zararına sebep olur; çünkü Pay sahipleri bu durumdan olumsuz etkilenir.Dolayısıyla zararlar bu kişilerin ortaklık malvarlığındaki azalma dolayısıyla uğradıkları zararlardır. Pay sahipleri uğramış oldukları bu zararın giderilmesi için açtıkları davada, tazminatı ortaklığa ödenmesini talep ederler. Doğrudan zarara uğrayan ortaklığın malvarlığındaki eksilme giderilirse, dolayısıyla zarara uğrayan kişilerin malvarlığında oluşan zarar da ortadan kalkmış olur. Anonim şirketler hukukunda öngörülen dolayısıyla zararın özelliklerinden birisi de, zararın şirket bünyesinde olması, ancak ortakların malvarlığında henüz somutlaşmamış olmasıdır. İşte bu nedenle dolayısıyla zarara istinaden ortaklar tarafından açılabilen sorumluluk davasında, hükmedilen tazminat şirkete verilir. Bu davaların temelinde ise sözleşmesel sorumluluk rejimi bulunur.
Davacı, dava ile hem dolayısıyla zarar, hem de doğrudan zarar talep etmiştir. Dolayısıyla zarara yönelik açılacak davalarda, tazminatın şirkete ödenmesi ve davacının da dolayısıyla zararının yine ortaklık üzerinden giderimi söz konusu olur. Burada pay sahibi veya alacaklı kanuni takip yetkisine dayanarak Şirket adına davayı ikame etmektedir. Pay sahiplerinin dolayısıyla zararlarına ilişkin açacakları davanın konusu şirketin zararının tazminidir. Bu sebeple açıktır ki, dolayısıyla uğranılan zararlara istinaden açılan sorumluluk davasında husumet şirkete yöneltilemez, sorumluluk doğuran hukuka aykırı davranışları gösteren yönetim kurulu üyelerine yöneltilir.
Yönetim kurulu üyesinin sorumluluğuna gidilebilmesi sorumluluk şartlarının oluşması gerekir. Ayrıca yönetim kurulu üyelerinin sorumluluğuna gidilebilmesi için zararın ispatlanması gerekir. Anonim şirket yönetim kurulu üyelerine karşı sorumluluk davası açabilmek için, kanundan veya şirket sözleşmesinden doğan yükümlülüklerin ihlalinin yanı sıra, zarar, kusur ve uygun illiyet bağının da mevcut olması gerekmekledir.
Özen ve Bağlılık Yükümlülüğü kenar başlığını taşıyan TTK.nın 369.maddesinde anonim şirket yönetim kurulu üyelerinin özen borcu ve bağlılık yükümlülüğün ilişkin bir düzenlemeye yer verilmiştir. Bu madde hükmüne göre Yönetim kurulu üyeleri ve yönetimle görevli üçüncü kişiler, görevlerini tedbirli bir yöneticinin özeniyle yerine getirmek ve şirketin menfaatlerini dürüstlük kurallarına uyarak gözetmek yükümlülüğü altındadırlar.
Yöneticiler tarafından alınan kararlar; emredici düzenlemelere aykırı olmamalı, şirketin amaçlarına uygun ve şirketin çıkarları doğrultusunda olmalı, kanuna uygun şekilde yapılan bir toplantıda alınmış olmalı, karara katılan üyeler bağımsız ve tarafsız olmalı, içerik itibarıyla savunulabilir olmalıdır. Buna göre tedbirli yönetici kriterlerine uymayan yöneticilerin kanunda yer alan özen yükümlülüklerini ihlal etmeleri nedeniyle diğer koşulların gerçekleşmesine bağlı olarak sorumluluğundan bahsedilebilecektir.
İlliyet bağı, sorumluluğun temel öğelerinden biridir. Sorumluluk ister akit dışı sorumluluğa, ister akdi sorumluluğa, ister kusur sorumluluğuna ister kusursuz sorumluluğa dayansın, illiyet bağının varlığı mutlaka aranır. İlliyet bağının varlığından bahsedebilmek için, bir sebebin zararı meydana getirmeye uygun bir sebep olup olmadığına bakılmalıdır. Uygun illiyet bağının saptanmasında esas olan failin sonucu öngörebilmesi değil, objektif olarak fiilin o zararı meydana getirebileceğinin olayların normal akışına göre kabul edilmesidir. Anonim şirket yönetim kurulu üyelerinin sorumlu tutulabilmeleri için kanuna veya esas sözleşmeye aykırı fiili ile zarar arasında uygun illiyet bağı bulunmalıdır.
Bu açıklamalar ışığında yapılan değerlendirmede; Davalı …’ın yargılama sırasında vefat etmesi ve davacı tarafından mirasçılarının davaya dahil edilmemesi nedeniyle bu davalı hakkındaki davanın HMK’nın 114/1-d ve 115/2. maddeleri gereğince dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddine karar verilmiştir.
Davalılar … ve … hakkındaki davanın incelenmesinde;
Davacı 6111 sayılı kanun uygulaması nedeniyle doğrudan zarara uğradığını belirterek zararın kendisine ödenmesini talep etmiştir. Davacının 6111 sayılı Kanun çerçevesinde uğradığı doğrudan zarara ilişkin talebinin yapılan işlemin davacının malvarlığında doğrudan bir azalmaya yol açmadığı, davalı şirketin doğrudan zararı olması nedeniyle tazminatın kendisine ödetilmesinin talep edemeyeceğinden buna ilişkin davasının reddine karar verilmiştir.
Davacı yönetim kurulu üyelerinin şirketten kanuna aykırı olarak elde ettikleri mali hak ve diğer fazla ödemelerin, yapılmakta olan yatırımlar nedeniyle ve kanunen kabul edilmeyen giderler nedeniyle dolaylı olarak zarara uğradığını belirterek zararın davalılardan tahsili ile dava dışı şirkete ödenmesini talep etmiştir.
Davalı Yönetim Kurulu üyelerinin fahiş ücret almak suretiyle şirketi zarara uğrattıkları ileri sürülmektedir. Anonim şirketlerde yönetim kurulu üyelerine ödenecek ücretin ve huzur hakkının bir genel kurul kararına dayanması gerekmektedir. TTK.nın 394. maddesinde yönetim kurulu üyelerine, tutarı esas sözleşmeyle veya genel kurul kararıyla belirlenmiş olmak şartıyla huzur hakkı, ücret, ikramiye, prim ve yıllık kardan pay ödenebileceğini hükme bağlamıştır. Anonim şirket esas sözleşmesine konulacak bir hükümle veya genel kurul kararıyla yönetim kurulu üyelerine katıldıkları her toplantı için bir ücret ödenebileceği gibi belirli dönemlerde ücret ödenmesi de kararlaştırılabilir. Ücrete ilişkin olarak belli bir oranı aşmama veya belli bir orandan aşağı olmama koşuluyla genel kurula yetki verilmesi de mümkündür. Davacı davalıların 2009 mali yılında Kasım ayına kadar; 2010, 2011 ve 2013 mali yılları boyunca ve 2012 mali yılında Kasım ayına kadar; yapılmış olan mali hak ödemeleri kanuni dayanaktan yoksun olduğunu ileri sürmektedir. TTK.nın 394. maddesinde yönetim kurulu üyelerine ödenecek ücret konusunda yetki genel kurula bırakılmış olup bunun süresi konusunda herhangi bir düzenlemeye yer verilmemiştir. Davacı ücrete ilişkin olarak alınan kararda bir süre öngörülmediğinden bunun faaliyet yılı olarak kabul edilmesi gerektiğini ileri sürmektedir. Esasen Kanunda bu yönde sınırlayıcı bir düzenleme olmamakla birlikte genel kurul bu konuda açık bir süre öngörmemişse bunun faaliyet yılı olarak kabulü gerekir. Bu durumda davalı yönetim kurulu üyelerinin genel kurul kararına dayanmayan ücret ödemeleri bakımından şirketin uğradığı zarar nedeniyle sorumludur. Bu zarar bağlamında davalı yönetim kurulu üyelerinin eylemleri (genel kurul kararının dışında tahsil edilen ücret) kanuna aykırı olup, zarar ile eylem arasında illiyet bağı gerçekleşmiştir. Yine sorumluluğun bir şartı olan kusur bakımından davalıların tedbirli bir yöneticiden beklenen özeni göstermeyerek şirketin zararına yol açılmasında kusurlu oldukları anlaşılmaktadır.
Davalılar vekili süresi içerisinde zamanaşımı def’inde bulunmuştur. TTK.nın 560. maddesinde yönetim kurulu üyelerinin sorumluluğunu gerektiren hallere ilişkin olarak özel zamanaşımı hükümleri öngörmüştür. Buna göre sorumlu olanlara karşı tazminat istemek hakkı, davacının zararı ve sorumluyu öğrendiği tarihten itibaren iki ve her halde zararı doğuran fiilin meydana geldiği günden itibaren beş yıl geçmekle zamanaşımına uğrar. Bu fiil cezayı gerektirip, Türk Ceza Kanununa göre daha uzun dava zamanaşımına tabi bulunuyorsa, tazminat davasına da bu zamanaşımı uygulanır. Bu durumda fiilin işlendiği (yönetim kurulu üyelerine ücret ödendiği) tarihten 5 yıl sonrayı kapsayacak biçimde 2009, 2010, 2011 ve 02.06.2012 tarihine kadar olan dönemlere ilişkin söz konusu ücretler bakımından tazminat talebinin zamanaşımına uğradığının kabulü gerekmektedir. Bunun dışında kalan ödemeler bakımından ise zamanaşımı söz konusu olmayacağından davalıların sorumluluğuna gidilebileceği ve hükmedilecek tazminatın şirkete ödenmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.
Dava dışı şirketin ticari defter ve belgeleri, bilirkişi raporları, sunulan banka dekontları gözönüne alındığında 02/06/2012 tarihinden önceki ödemeler zamanaşımına uğradığından ve davalı …’ya yapılan toplam 39.476 TL ödemenin, 02/06/2012 tarihinden sonraki zamanlarda yapıldığından bu miktarın davalı …’dan tahsili ile dava dışı şirkete ödenmesine, davalı …’ya 2012 yılında 80.000 TL, 2013 yılında 190.000 TL ödeme yapıldığı, 2012 yılında yapılan 80.000 TL’lik ödemenin 20.010 TL’sinin 02/06/2012 tarihinden önce yapıldığı, buna göre bu miktarın zamanaşımına uğradığı, geri kalan 59.990 TL ile 2013 yılında yapılan 190.000 TL’nin toplamı sonucunda davalı …’dan talep edilebilecek fazla ödeme tutarının 249.990 TL olduğu ve bu miktar tazminatın kendisinden alınarak dava dışı şirkete ödenmesine karar verilmesi gerektiği Mahkememizce kabul edilmiştir.
Davacı, yapılmakta olan yatırımlar nedeniyle her ne kadar şirketin zarara uğradığını belirterek tazminat talebinde bulunmuş ise de; yatırım kararlarının işletmesel bir karar olması ve yatırımların henüz tamamlanmamış olması nedeniyle bu aşamada bu kararların şirketin zarara uğratıldığı söylenemeyeceğinden buna ilişkin talebin reddine karar verilmiştir.
Davacının kanunen kabul edilemeyen giderlerle ilgili iddiasının değerlendirilmesinde; dava dışı şirketin ticari defter ve belgeleri ile bilirkişi raporlarına göre 2009-2013 yılları arasında toplam ödenen 464.555,41 TL tutarındaki SGK tescil faizi, SGK primlerinin geç ödenmesinden kaynaklanan faiz olduğu, şirket yönünden zarar niteliğindeki bu gecikmelerin davalı yönetim kurulu üyelerinin SGK primlerini gününde ödememiş olduğundan kaynaklandığı, yine şirket alacaklarının takip ve tahsili için yapılması gereken kanuni işlemlerin yapılmadan müşterilerdeki günü geçmiş alacaklarını haciz belgesine bağlamadan 2012 yılında zarar olarak kayda geçirilmiş olmakla dava dışı şirketin 396.428,37 TL tutarında zarara sebebiyet vermiş olduklarından davalı yönetim kurulu üyelerinin bu miktar zararı dava dışı şirkete ödemekle yükümlü oldukları, 2009-2013 yılları arasında gecikme zammı cezası, trafik cezaları, SGK idari para cezası gibi giderlerin 208.260,88 TL olduğu, 02/06/2012 tarihinden önceki ödemelerin zamanaşımına uğradığından zamanaşımına uğramayan kısmın 2012 yılı için; 49.846,84 TL ve 2013 yılı için; 34.521,44 TL olmak üzere toplam 84.368,28 TL olduğu, davacının bu zarar kalemiyle ilgili talebinin 6.490 TL olduğu anlaşılmakla davacının kanunen kabul edilmeyen giderlerle ilgili davasının kabulü ile; 6.490 TL’nin davalılar … ve …’dan tahsili ile dava dışı şirkete verilmesine karar verilmiştir.
H Ü K Ü M : Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davalı …’ın yargılama sırasında vefat etmesi ve davacı tarafından mirasçılarının davaya dahil edilmemesi nedeniyle bu davalı hakkındaki davanın HMK’nın 114/1-d ve 115/2. maddeleri gereğince dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddine,
2-Davalılar … ve … hakkındaki davada;
A)Davacının doğrudan zararının davalılardan tahsili ile kendisine ödenmesine ilişkin davasının reddine,
B)Davacının dolaylı zararının davalılardan tahsili ile dava dışı ortağı olduğu şirkete ödenmesine ilişkin davasının kısmen kabulü ile;
a)Davacının, davalılar … ve …’ya ödenen hak huzur ücreti ile ilgili davasının kısmen kabulü ile; 39.476 TL nin davalı …’dan, 249.990 TL.nin …’dan dava tarihinden itibaren hesaplanacak avans faizi ile birlikte tahsili ile dava dışı …Yapı ve Ticaret A.Ş.ye ödenmesine,
b) Davacının davalılar … ve …’ya karşı Kanunen kabul edilmeyen giderlerle ilgili davasının kabulü ile; 6.490 TL nin dava tarihinden itibaren hesaplanacak avans faizi ile birlikte bu davalılardan tahsili ile dava dışı …Yapı ve Ticaret A.Ş.ye ödenmesine,
c) Davacının diğer taleplerine ilişkin davasının reddine,
3-Karar tarihinde yürürlükte bulunan harçlar tarifesine göre alınması gereken 20.216,75 TL harçtan peşin alınan 5.294,03 TL harcın mahsubu ile geriye kalan 14.922,72 TL harcın davalılar … ve …’dan tahsiline,
4-Davacı tarafından yatırılan 31,40 TL başvurma harcı ve 5.294,03 TL peşin harcın toplamı 5.325,43 TL’nin davalılar … ve …’dan alınarak davacıya verilmesine,
5-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince hesaplanan 44.433,84 TL vekalet ücretinin davalılar … ve …’dan alınarak davacıya verilmesine,
6-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince davanın ret edilen kısmı için hesaplanan 9.200 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalılar … ve …’ya verilmesine,
7-Davacı tarafından yapılan 9.000 TL bilirkişi ücreti ve 543,80 TL tebligat-müzekkere masrafları olmak üzere toplam 9.543,80 TL yargılama giderinin (davalı … için yapılan masraflar düşülmüştür.)davanın kabul ve ret oranına göre hesaplanan 9.111,44 TL.sinin davalılar … ve …’dan alınarak davacıya verilmesine,
8-Davalı … tarafından yapılan 16.500 TL bilirkişi ücreti ve 54 TL tebligat-müzekkere masrafları olmak üzere toplam 16.554 TL yargılama giderinin davanın kabul ve ret oranına göre hesaplanan 749,95 TL.sinin davacıdan alınarak davalı …’ya verilmesine,
9-Taraflarca yatırılan gider avansından arta kalan kısmın karar kesinleştiğinde yatıran tarafa iadesine,
Davacı vekilinin, davalı … ve davalı … ile … vekilinin yüzlerine karşı, gerekçeli kararın tebliğ tarihinden itibaren 2 hafta içinde Mahkememize sunulacak veya gönderilecek dilekçe ile istinaf yolu açık olmak üzere oybirliğiyle verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı. 22/06/2023

Başkan …
e-imzalıdır
Üye …
e-imzalıdır
Üye …
e-imzalıdır
Katip …
e-imzalıdır