Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 8. Asliye Ticaret Mahkemesi 2022/612 E. 2023/574 K. 10.07.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
8. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO:2022/612 Esas
KARAR NO :2023/574 Karar

DAVA:Tazminat (Haksız Fiilden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ:20/09/2022
KARAR TARİHİ:10/07/2023

Mahkememizde görülmekte olan Tazminat (Haksız Fiilden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
DAVA :
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkiline ait … plakalı araçla karşı tarafın sigortalısı olan aracın 05.01.2021 tarihinde çarpışması sonucu maddi hasarlı trafik kazası meydana geldiğini, müvekkilinin davalı-borçlu sigorta şirketine başvuru yapmış olmasına rağmen sigorta şirketinin kanunun emrettiği 8 iş günü içerisinde ödemekle zorunda olduğu tazminatı ödememiş, müvekkilinin haklarını (tazminatını) sebepsiz yere ödemeyerek ihlal etmiş olduğunu, ödemekle zorunlu olduğu tazminatı sürümceme de bırakarak sebepsiz zenginleşmeye gitmiş, tahsil etmeleri gereken tazminat alacağını yasal süresinde tahsil edilemediklerini, alacağın zamanında tahsil edilememesinden ve faizi aşan zararın ortaya çıkmış olması sebebiyle aşkın zarar talebine ilişkin huzurdaki davayı açma zarureti doğduğunu, bunun üzerine taraflarınca 25/05/2021 tarihinde … sayılı dosyası ile değer kaybı talep edilmiş olduğunu, 24/09/2021 tarihinde K-2021/… numarasıyla Sigorta Tahkim Komisyonu nezdinde yapılan başvuru neticesinde Uyuşmazlık Hakem Heyeti tarafından verilen karara istinaden müvekkili şirketin borcu tahsil etmek amacıyla 07/01/2021 tarihinde borçluyu temerrüde düşürdüğünü ancak davalı şirketin borcunu 18/01/2022, 16/03/2022 ve 08/04/2022 tarihlerinde icra kanalı ile tahsil edebildiğini, müvekkilin davalıdan talep ettiği değer kaybı tazminatının temerrüde düşürdüğü tarihteki alım gücü ile tahsil edeceği tarihteki alım gücünün de aynı olmadığını ve müvekkilinin zarara uğrayacağını, dosyadan tahsil edilen faizin, alacaklı müvekkilinin zararını karşılar nitelikte bir bedel olmadığını belirterek; fazlaya ilişkin talep ve hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 500-TL’nin avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalı üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
SAVUNMA :
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Usül yönünden belirsiz alacak davası, zaman aşımı ve husumet itirazlarında bulunmuş, esasa ilişkin olarak da; davacı tarafa müvekkili tarafından eksiksiz ödeme yapıldığını, davacı yanca munzam zarar olarak iddia edilen zarar ispat edilemediğinden reddi gerektiğini, müvekkili nezdinde sigortalı aracın kazadaki kusur oranı nispetinde müvekkilinin sorumluluğunun bulunmadığını, bu kapsamda kusur oranının Adli Tıp Kurumu Trafik İhtisas Kurulundan rapor alınması gerektiğini, kabul anlamına gelmemek kaydıyla davanın kabulü halinde müvekkili şirketin faiz sorumluğunun ancak dava tarihinden itibaren söz konusu olduğunu belirterek; davanın usulden ve esastan reddine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLER, DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE :
Dosyada delil olarak; dava dilekçesi ve ekleri, cevap dilekçesi ve ekleri, kaza tespit tutanağı, hasar dosyası, ZMMS poliçesi, beyan dilekçeleri, cevabi yazı içerikleri ve tüm dosya kapsamı bulunmaktadır.
Mahkememizde açılan dava öncelikle, görev, yetki, taraf sıfatı ve diğer dava şartları açısından incelenmiş ve mahkememizin görevli ve yetkili olduğu ve ayrıca diğer dava şartlarının da bulunduğu anlaşılmış olduğundan davanın esasına geçilmiştir.
Dava, Türk Borçlar Kanunu’nun 122. maddesi hükmüne dayanılarak açılan alacağın geç tahsil edilmesi nedeniyle geçmiş günler faizi ile karşılanmadığı iddia edilen Aşkın (munzam) zararın tahsili istemine ilişkindir.
Dava konusu trafik kazasının 16/09/2021 tarihinde, davacıya ait … plaka sayılı araç ile davalıdan sigortalı …plakalı aracın çarpışması şeklinde meydana geldiği, davacı tarafça kazanın ve dolayısıyla zararın davalıdan sigortalı araç sürücüsünün kusuru nedeniyle meydana geldiğinden bahisle 27/04/2021 tarihinde davalıdan zararın tazmininin talep edildiği, ödeme yapılmadığından, Sigorta Tahkim Komisyonuna başvurulduğu, Komisyon tarafından 24/09/2021 tarihinde 12.600,00 TL değer kaybı tazminatının, 350,00 TL başvuru ücretinin, 300,00 TL bilirkişi ücretinin, 8,50 TL vekalet suret harcının ve 4.080,00 TL vekalet ücretinin yasal faizi ile birlikte davalı sigorta şirketinden tahsili ile davacıya ödenmesine karar verildiği, hükmedilen miktarın İstanbul Anadolu 14. İcra Müdürlüğü’nün 2021/17481 Esas Sayılı dosyası ile takibe konulduğu ve 18/01/2022, 16/03/2022 ve 08/04/2022 tarihlerinde davacı tarafça tahsil edilmiş olduğu anlaşılmıştır.
Davacı tarafça, 16/09/2021 tarihinde meydana gelen değer kaybı zararına ilişkin tazminat alacağının 18/01/2022, 16/03/2022 ve 08/04/2022 tarihlerinde tahsil edilmiş olması ve komisyon kararı ile hükmedilen faizi aşan zararın ortaya çıkmış olması sebebiyle aşkın zarar talebinde bulunulmuştur.
Munzam (aşkın) zarar 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 122/1. maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre, alacaklı, temerrüt faizini aşan bir zarara uğramış olursa, borçlu kendisinin hiçbir kusuru bulunmadığını ispat etmedikçe, bu zararı da gidermekle yükümlüdür.
Dava konusu edilen zararın yasal dayanağını oluşturan Türk Borçlar Kanunu’nun 122. maddesi hükmüne göre, borcun ödenmemesi veya geç ödenmesi nedeniyle alacaklı geçmiş günler için öngörülen faizle karşılanamayacak bir zarara uğramış ise, borçlu, geç ödemeden dolayı kendisinin hiçbir kusurunun bulunmadığını kanıtlamadıkça bu zararı da karşılamak zorundadır. Yasa bu hüküm ile alacaklıya temerrüt faizini aşan zararını borçludan isteme olanağı tanımıştır. Ancak bunun için uğranılan zararın varlığı ve miktarının alacaklı tarafından kanıtlanması gerekir. Zarar kanıtlandığı takdirde borçlu, ödemenin geç yapılmasında kendisinin hiçbir kusurunun bulunmadığını kanıtlaması halinde bu zararı ödeme yükümlülüğünden kurtulabilir. O halde, munzam zararın ödenmesi söz konusu olduğunda kusur, bir unsur olarak yer almaktadır. Kısacası, munzam zarar davasında davacı, zararın varlığını ve miktarını; davalı ise, borcun geç ödenmesinde kusurunun olmadığını kanıtlayacaktır.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 19.06.1996 gün ve 1996/5-144 esas 1996/503 karar sayılı kararında da değinildiği üzere; bu konuda kanıtlanması gereken, belli paranın gününde ödenmemesinden doğan zarardır. Alacaklı, borcun kendisine geç ödenmesi yüzünden uğradığı zararın ne olduğunu ve miktarını kanıtlamak durumundadır. Doğaldır ki bu zarar paranın zamanında ödenmemesinden dolayı mahrum kalınan olası (muhtemel) kar ya da varsayılan (farzedilen) gelir değildir. Bu zarar davacının öz varlığından, ekonomik ve sosyal faaliyetlerinden, toplum içindeki statüsünden, başına gelen olaylardan kaynaklanan somut olgular nedeniyle uğramış olduğu zarardır. Hal böyle olunca davada istenen zararı doğuran somut olayın ve bu nedenle uğranılan zararın kanıtlanması gerektiği açıktır.
Munzam zararın tazmini için alacaklı, uğradığı zararın kendisine ödenen temerrüt faizinden fazla olduğunu somut olgulara dayanarak inanılır, kesin ve net bir biçimde kanıtlamak zorundadır. Genel ve soyut nitelikteki enflasyonun ya da bankalarda mevduat için ödenen faizin temerrüt faizinden yüksek oranda olması, munzam zararın gerçekleştiği ve kanıtlandığı anlamına gelmez. davacının enflasyon ve mevduat faizinin yüksekliği gibi genel olguları değil, şahsen ve somut olarak geç ödemeden dolayı zarar gördüğünü kanıtlaması gerekir. Aksi halde soyut ve doğrudan davacının zararını ifade etmeyen, genel ekonomik gelişmeler TBK’nın 122. maddesinde sözü edilen munzam zararın tazminini gerektirmez (Yargıtay 18. Hukuk Dairesi’nin 14.12.2015 Tarih, 2015/5164 E.-18416 K. Sayılı kararı).
Bunun gibi, borçlunun borcunu ödemede temerrüde düşmesi durumunda, alacaklının başkaca bir hususu kanıtlamadan sadece ülkenin içinde bulunduğu ekonomik durumu TBK’ nin 122. maddesindeki munzam zararın kanıtı olarak göstermesi ve ekonomik gelişmelerin getirdiği olumsuzluğun gerçek zarar olarak kabulü mümkün değildir. Zira, alacaklının somut olarak herhangi bir zarara uğradığını kanıtlamaksızın salt enflasyon (ya da onun yarattığı diğer olumsuzluklar) oranında bir zarara uğradığının varsayılması, 3095 sayılı Kanunla belirlenen faiz oranlarını mahkeme kararıyla enflasyon oranına çıkaracak niteliktedir. Bu ise mümkün değildir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2012/11-418 Esas 2012/9874 Karar sayılı ilamı; Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2007/11-668 Esas 2007/798 Karar sayılı ilamı).
Bu halde TBK’nın 122. maddesinde karşılanması öngörülen faizi aşan-munzam zararın, ülkede varlığı kabul edilen genel ekonomik olumsuzlukların (enflasyon oranı, yüksek ve değişken döviz kurları, mevduat faizleri vb. gibi) “malum ve meşhur” olgular olarak kabulü ile değil, bunlar dışında davacının durumuna özgü somut olaylarla kanıtlanması gerekir. Davacı ileri sürdüğü munzam zararını somut olgularla kanıtlamadıkça zarar miktarının saptanması gerçekçi olmayıp varsayımsal kalacaktır.
Tüm bu açıklamalar ışığında, toplanan deliller ve tüm dosya kapsamına göre yapılan değerlendirmede;
Mahkememizce görülüp karara bağlanan davanın, Türk Borçlar Kanunu’nun 122. maddesi hükmüne dayanılarak açılan alacağın geç tahsil edilmesi nedeniyle geçmiş günler faizi ile karşılanmadığı iddia edilen Aşkın (munzam) zararın tahsili istemine ilişkin olduğu, davalı yanca her ne kadar zamanaşımı itirazında bulunulmuş ise de; somut olayda, munzam zarar adı altında talep edilen zararın, tüm kapsamı ile oluştuğu ve tespit edilebileceği tarihin asıl alacağın geçmiş günler faizi ile birlikte ödendiği tarih olduğu, davacı tarafça, 16/09/2021 tarihinde meydana gelen değer kaybı zararına ilişkin tazminat alacağının 18/01/2022, 16/03/2022 ve 08/04/2022 tarihlerinde tahsil edilmiş olduğu, bu haliyle de son ödemenin yapıldığı tarihten itibaren uygulanması gereken 5 yıllık zaman aşımı süresinin dolmadığı anlaşıldığından, davalı yanın zamanaşımı itirazına itibar edilmediği ve yargılamaya devam olunduğu, bu bağlamda, dava konusu somut olaya ilişkin olarak, taraflarca sunulan deliller ile başka yerden getirtilmesi gereken tüm delillerin toplandığı, gelen yazı cevaplarının dosyamız içerisine katıldığı, tarafların aktif ve pasif dava ehliyetlerinin denetlenip uyuşmazlık konularının re’sen belirlendiği, bu haliyle yapılan değerlendirmede de, davacı yanca her ne kadar munzam (aşkın) zarar iddiasına dayanarak dava açılmış ise de; munzam zararın, borçlu temerrüte düşmeden borcunu ödemiş olsaydı, alacaklının mal varlığının kazanacağı durum ile temerrüt sonucunda ortaya çıkan ve ortaya çıkan durum arasındaki fark olduğu, diğer bir anlatımla, temerrüt faizini aşan ve kusur sorumluluğu kurallarına bağlı bir zarar şeklinde tanımlandığı, faizi aşan zararın ödenebilmesi için uğranılan zararın varlığı ile miktarının kanıtlanması gerektiği, bu zarar kanıtlandığı taktirde borçlu, ancak kendisinin geç ödemeden dolayı hiçbir kusuru bulunmadığını ispat etmesi halinde bu zararın ödenmesi yükümlülüğünden kurtulabileceği, bu konuda kanıtlanması gereken hususun, muayyen paranın gününde ödenmemesinden doğan zarar olduğu, diğer bir deyimle alacaklı davacının, fiilen uğradığı zararın ne olduğunu ve miktarını kanıtlamak durumunda olduğu, ayrıca doğaldır ki bu zararın, paranın zamanında ödenmemesinden dolayı mahrum kalınan “muhtemel kâr” ya da “farz edilen gelir” olmadığı, bu zararın, davacının öz varlığından, ekonomik ve sosyal faaliyetinden, toplum içindeki statüsünden, başına gelen olaylardan kaynaklanan, somut olgular nedeniyle uğramış olduğu fiili zarar olduğu, hal böyle olunca da, iddia olunan zararı doğuran somut vakıanın ve bu nedenle uğranılan zararın kanıtlanması gerektiği, salt ülkenin içinde bulunduğu ekonomik olumsuzlukların munzam zararın kanıtı olarak kabul edilemeyeceği, davacının munzam zararını genel ekonomik olumsuzluklar dışında, somut vakıalarla kanıtlaması gerektiği, ancak somut zararın kanıtlanması halinde ekonomik veriler dikkate alınarak zarar miktarının belirlenebileceği (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun, 2007/11-668 esas 2007/798 karar ve Yargıtay 11. H.D. 16/03/2023 Tarih ve 2021/6204 Esas-2023/1610 Karar, Yargıtay 17. H.D.’nin 18/03/2013 tarih ve 2012/11411 Esas-2013/3535 Karar sayılı ilamları), ayrıca bu noktada, ülkenin içinde bulunduğu ekonomik olumsuzluklar (enflasyon, yüksek faiz, para değerindeki devamlı düşüş) dikkate alınarak, yasa hükmü ile (3095 sayılı Kanuni Faiz ve Temerrüt Faizine İlişkin Kanun) geçmiş günler faizine ilişkin düzenleme yapılmış iken, aynı olguların, TBK’nun 122. maddesinde öngörülen munzam zararın bilinen kanıtları olarak belirtilip, bunların doğurduğu olumsuzluklar gerçek zarar olarak gösterilemeyeceği, uğranılan zararın yasa hükmü ile belirlenen zarardan fazla olduğu iddia edilerek TBK’nun 122. maddesine dayanılarak munzam zarar istenecek ise, artık yasa koyucunun zararın oranını belirlemek için kullandığı, dikkate aldığı, değerlendirdiği ölçülere ve bunların “maruf ve meşruh” oldukları olgusuna değil, davaya özgü, somut vakıalara dayanılması gerektiği, bunların da, elverişli ve geçerli delillerle kanıtlanması gerektiği, davalının kötü niyetli olarak ödemeyi geciktirdiğinin de kanıtlanmadığı, aynı biçimde, kesinleşmiş ilama konu alacağın ödetilmesi yönteminin yasada düzenlenmiş ve yaptırımları da yine yasada öngörülmüş olduğu, tahkim yargılaması ve hükmün infazı aşamasından kaynaklandığı ileri sürülen munzam zarardan davalının sorumlu tutulmasının mümkün olmadığı sonuç ve vicdani kanaatine ulaşıldığından, davanın reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM:Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davacı tarafça davalı aleyhine açılan davanın REDDİNE,
2-Alınması gereken 179,70 TL karar ve ilam harcının peşin alınan 172,90 TL harcın mahsubu ile eksik kalan 7,00-TL harcın davacıdan alınarak Hazineye GELİR YAZILMASINA,
3-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin üzerinde BIRAKILMASINA,
4-Davalı yan davada kendisini vekille temsil ettirmiş olmakla; karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 13/2. maddesine göre hesaplanan 500,00-TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak, davalıya VERİLMESİNE,
5-6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu ve Arabuluculuk Kanunu Yönetmeliği Tarife hükümleri uyarınca Adalet Bakanlığı bütçesinden ödenen 1.560,00-TL Arabuluculuk giderinin DAVACIDAN ALINARAK HAZİNEYE GELİR KAYDINA,
6-6100 Sayılı HMK’nun 333. maddesi gereğince, taraflarca yatırılan ve bakiye kalan gider avansının kararın kesinleşmesi sonrası talep halinde yatıran tarafa İADESİNE,
7-HMK Yönetmeliğinin 58/1. Maddesi gereğince taraflardan birinin talebi üzerine kararın ve hükmün taraflara tebliğe ÇIKARTILMASINA,
Dair; davacı vekilinin yüzüne karşı davalı yanın yokluğunda, HMK’nun 6723 sayılı Kanunla değişik 341/1 vd. maddeleri uyarınca; gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde, mahkememize ya da mahkememize gönderilmek üzere başka yer mahkemesine istinaf dilekçesi sunulmak suretiyle, İSTANBUL BÖLGE ADLİYESİ MAHKEMESİ NEZDİNDE İSTİNAF KANUN YOLU AÇIK OLMAK ÜZERE karar verildi. 10.07.2023

Katip …
e-imzalıdır

Hakim …
e-imzalıdır